Bizim çocuğun tipi kayık öğretmeni

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
Öğretmenlere karşı toplumda gizli bir el karalama kampanyasına son hızla devam ediyor. Elinden yetkileri alınmış bir öğretmenler topluluğu, biraz yüksek sesle tepki gösterildiğinde karşına ilkokul mezunu bir annenin çıkıp "çocuğumun psikolojisini bozmuşsun" tarzı yaklaşımlara maruz kalan, her akşam internete girip e-okula veri girişi yapmak zorunda olan (çünkü sonırların çoğunda bağlantı sorunları vardır), işini evine götürmek zorunda kalan, herkes koltuğunda maçını ya da filmini izlerken binlerce sınav kağıdını okumak zorunda kalan... diye listeyi elbette uzatmak mümkün. Yine şu uçak mevzusu ile ilgili araştırma yaparken konu başlığı dikkatimi çekti... En azından durumu bilmeyenlerin de idrak edebilmesi için eklemek istedim...

internethaber sitesinden Süleyman ÖZIŞIK'ın yazısı...

Bizim çocuğun tipi kayık öğretmeni

Öncelikle toplumda yaygın olan bir kanaati çürütmek gerekiyor. Bu hataya ben de düştüm ve öğretmenlerin 3 ay yıllık izin yaptığını yazdım. Bu yanlıştan dolayı özür dilemem gerekiyor çünkü "Bari siz yapmayın Süleyman kardeşim" diyen isyan sözleri bir hayli fazla oldu..


Tabii öğrenci okuldan kopunca zannediyoruz ki öğretmenler de eli cebinde tatile çıkıyor. Halbuki, her şey süt liman giderse 2 ay, sıkıntılı geçerse 1 buçuk ay izin dönemleri var bu meslek grubunun personelinin.

Halk arasında öğretmenlik mesleği "kebap iş" diye tarif edilir nedense... Yazı tatilde, kışı tatilde geçirir. Kar yağsa tatildir, güneş olsa tatildir. Hepi topu 5-6 saat çalışır. Hele bir de ilkokul öğretmeniyse oooooh yeme de yanında yat! Çocuklara toplama çıkarmayı öğretmek dışında ne işleri var ki?..

Bunu hepimiz yapabiliriz değil mi?

Değil işte, değil!

Bir defa öğretmenlik mesleğine adım atmak, Sırat köprüsünden geçmek kadar zordur. Öyle "Üniversiteyi bitirdim, öğretmenlik belgemi elime aldım. Hangi okula kapak atsam acaba" demiyor bu meslek grubuna adım atanlar..

Bir KPSS sınavları var..

Burayı iyi kötü geçmeniz lazım.

İngilizce öğretmenine matematik, matematik öğretmenine İngilizce sorulur. Böyle saçmasapan bir sistem!

O sınavı geçenler kendilerini şanslı hisseder.

Ta ki devletin onlar için hazırladığı görkemli karşılama partisine katılıncaya kadar!..

Pek çok memur gibi kendi ülkelerinde sürgünü yaşarlar önce. "Adına şark hizmeti" denilen sürgünü...

Sen misin memurluk için, hele hele öğretmenlik için tırım tırım tırmalayan?

Ya Allah, Bismillah!..

Seni falanca falanca ilçenin, falanca köyünün falanca merrasına göreve gönderiyoruz. O köy tamamen Kürt köyüdür.

Git o Kürt çocukları eğit!

Sen onlardan Kürtçeyi, onlar senden Türkçe'yi öğrensin.. Kaynaşın gidin işte..

Kömür-odun yok. Okula tezek getirtmek, hatta sobayı yakmak senin işin.

Tamam tamam!.

Ddramatize etmeden farklı bir yerden gireyim konuya..

İstanbul'da bir okula atandın..

35-50 arası mevcudu bulunan bir sınıfta öğrencileri yetiştireceksin, eğiteceksin, topluma kazandıracaksın..

Yapacaksın da, çocuk okumuyor. 8 yıllık mecburi eğitim sistemi var. O çocuk senin tepene de çıksa sınıfta bırakamazsın.

Şimdi aynı sistem liseler için de uygulamaya konuyor.

Size yemin ediyorum.

Yazılarını okuduğunuz bu adam kulaklarıyla duydu aşağıda yazan diyalogları..

Öğretmen öğrenciye sesleniyor:

Sertaç oğlum gelir misin?

- Gelen yerlerim ağırıyor!

Oğlum bi gel sana söyleyeceklerim var, gel!

-Duyan yerlerim de ağırıyor!

Oğlum gelsene buraya!

-Kolaysa sen gel yaaa uşağına mı sesleniyorsun!?

Hadi gel eğit bu çocuğu...

Kolundan tutup, "Gel yavrum buraya" dediğin an velisi okula geliyor. Olmadık sözler duyuyorsun..

Yapılan araştırmalara göre Türkiye'de sigara ve alkol alan öğrencilerin oranı yüzde 60..

Hadi buyur buradan yak!

Annesi babası boşanan sorunlu çocuğun sıkıntısı öğretmene, küçük yaşta sigaraya veya alkole başlayan öğrencinin sıkıntısı öğretmene, sınıfın disiplini öğretmene, okulun temizliği öğretmene...

Özel bir şirkette patronunun iki fırçasını kaldıramayan asistan bunalırsa hak, yeni fidanları hayata kazandırmaya çabalayan, bu uğurda her çileyi çeken, fırça yiyen, saygısızlık gören, dayak yiyen öğretmenler isyan edince tu-kaka!..

Veli döver, öğrenci trip atar, Bakan egolarını şişirmek için ağzına geleni sayar. Bırakın mukaddes meslek denmesini, kapı uşağına çevirdik bunları yahu..

Çünkü sahipleri yok!

Bir öğretmen arkadaş yazmış..

19 Mayıs törenlerinde iki veli yanyana oturmuş gösteriyi izliyor. Velinin biri diğerine, "Aha bizim öğrencinin hocası da şu karşıdaki tipi kayık olan" diyor.

Böyle velinin çocuğunun okuyup Evliya Çelebi olmasını bekleyebilir misiniz?

Fatih Sultan Mehmed Han hazretleri hocasına ders çalışmaya giderken elinde bir sopayla giderdi. O sopayı Fatih'e veren de bizzat babasıydı.. "Hani olur da emrinin dışına çıkarsan seni bu sopayla dövecek" diye verirdi o sopayı...

Şimdi öğretmen öğrencisine "Höt" dese, çocukcağızın hemen psikolojisi bozuluyor. hani öğrenciyi es kaza iterse, Falakaya çekmiş" sayılıyor o öğretmen! Çocuk sınıfta kalmışsa öğretmen bırakmıştır, yok sınıfı geçmişse öğretmenin hiç bir katkısı yoktur. Çocuk süper zekalıdır ondan geçmiştir..

Efendiler!..

Her meslek grubunun içinde hatalı, yanlış, kusurları olanlar çıkabilir. Şunu unutmayın ki, devlet memurları arasında eve iş götüren tek meslek grubu da öğretmenlerdir.

Kusura bakmayın ama bizler belli bir saatten sonra TV karşısında kıçını yayıp uzanırken, birileri evlerinde çocuklarımıza ertesi gün öğreteceği dersin ön çalışmasını yapıyor.

Bizler Sorvovior izlerken onlar öğrencilerin girdiği sınavdan aldıkları notları hesaplıyor. Bir dönemde yaklaşık 3 bin sınav kağıdı okumak ve ona göre notlar hazırlamak öyle kıçını koltuğa yaymakla yapılacak iş değil..

Eleştirebilirsiniz, kızabilirsiniz..

Ama Atatürk'e "Başöğretmen" dediğiniz bir yerde onun meslektaşları hiç mi saygıyı haketmiyor..

Hazreti Ali, "Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum" demişti hani..

Kimse köle olmanızı istemiyor. Mukaddes bir mesleğe saygı duyulmasından başka dertleri yok ki bunların...

İçtiği hatır kahvesine 40 yıl ömür biçenlerin, o kahvenin tadına varıncaya kadar kendisine herşeyi öğreten öğretmenlere bir saygı, bir hürmet borcu var..

Bu ülkenin bakanı onlara fırça atıyor, azarlıyor hakir görüyor diye.. Bazı veliler onlara hakaretler, haksızlıklar ediyor ve hatta dövüyor diye.. Öğrenciler onların kadrini bilmiyor diye..

Değersiz olmuyorlar onlar...

Öğretmenler bu ülkenin şerefi ve onurudur.

Onurunuzu ve şerefinizi ayaklar altına almayın, aldırmayın


 
Kalemine sağlık. Doğruları görmek veya bilmek için o meslek gurubu ya da o ortamda olmaya gerek yoktur. Gerçekler ortadır ve görünür, görmek isteyene. Bir anımı anlatayım. Bir yakınımızın çocuğunun velisi olarak x bir okula gittim. Görüşme için beklerken, ders zili duyuldu koridorlarda şen kahkalar, cafe ortamı gibi salaş gençlik, makyajlı, mini mini, saçlar yerçekimine meydan okuyor, sigara ellerde, vesaire. Bazı öğretmenlerin sınıf kapısında beklediğini görünce, merak ettim bir sorun mu var diye, bir bayan öğretmenin yanına gittim. Hayırdır öğretmen hanım bir sorun mu var dedim. Bu yaramazlar beni sınıfa sokmuyorlar dedi. Neden ki dedim merakla. Sınav yapacağım o yüzden. Öylece kala kaldım. Ve kapıdan geçit vermeyen öğrencilere döndüm. Birincisi bir bayana karşı hiç hoş bir hareket değil dedim ve ekledim. Şimdi siz bu hareketi yapıyorsunuz ve bir şey yaptığınız düşünerek böbürleniyorsunuz da. Değilmi* Boş gözlerle bana bakıyorlardı. Öğretmen derse girmedi diyelim ve mesaisi dolunca evine gitti bilgilerinide yanına alarak. Sizler o bilgilerden mahsur kalacaksınız. Yapmayın böyle... Bu cumhuriyeti böylemi koruyacaksınız. Öğretmene kapıları açın, açın ki cahillikler yıkansın. Birilerine kapıları kapatmak istiyorsanız da, kötülüklere, düşmanlara kapıları kapatın, onlara geçit vermeyin dedim. Ve sınıflarına girip derse başladılar... Okulun birinde, yazmaya bile ar ettiğim bir durum yaşandı. Bir öğretmene duş kabini satmıştım. Teslim almak için mağazaya geldi. Alışverişin ziyadesinde küçük çapta sohbete başladık. Duyduklarım karşısında hayretlere düşümüştüm. Yüzüm kıpkırmızı olmuş ve çok öfkelenmiştim. Bir kız öğrenci ve erkek öğrenci, kameralara aldırış etmeden yakınlaşmış ve bazı haltlar yemişler, nerede olduklarını unutarak. Ve bu durumu tespit eden okul yönetimi, haklı gerekçelerle, öğrencilerin velilerinin gelmesini istemiş. Veliler okula gelmiş. Durum utana sıkıla anlatılmış. Kız öğrencinin babası müdürün kulağına eğilerek (kızım sana sarılsaydı bir şey demiyecektin demi) demiş. Müdür öylece kalakalmış. Ve sinirlenip odadan çıkmalarını istemiş. Şimdi sorarım size. Kimsenin namus bekçisi değiliz elbet. Ve öğretmenlerimiz de değil. Ama bir anne bir baba şefkati ile (istisnalar kayıdeyi bozmaz) Bir misyon üstleniyorlar. Sağlıklı başarılı berrak bir gençlik yetiştirmenin mücadelesi içindeler ve biz onlara neler yapıyoruz nelerle suçluyoruz.(Bir çok kutsal görevde çalışanlar içinde geçerli) Bizler olayları durumları algılamadan vurun abalıya yapıyoruz. Oysa bir dinlesek... Tabiki her kesin her yerin iyisi kötüsü var. Görevini kötüye kulanan da, görevini layıkıyla yerine getirende. Sapla samanı ayıralım. Bu sorunlara kulak verelim. Elimizden bir şey geliyorsada esirgemeyelim. En basiti çocuklarımıza gençlerimize nerede nasıl davranılması gerektiğini öğretmeye çalışalım, anne ve babalar sevgili büyükler. Herşeyi öğretmenlerden beklemeyelim! Değil mi? Dilim döndüğünce bir şeyler karalamaya çalıştım. Sen ve şen kalın. EMİ. (Unutmayalım ki, sadece okula gidip ders görmek, sınav olmak yeterli değil. Diploma almak ta mesele değil. Bireylerin de kendine düşen sorumlulukları var. Hadi çocuklar hadi gençlik, sorumluluklarınızı yerine getirin. EMİ)
 
Çocuğu vatana ve millete hayırlı bi evlat olsun diye dünyaya getirmiyorlar ki
Çocuğu yapıyorlar salıyorlar sokağa.. Derdi cefası öğretmenlere..
Çocuğum var mı var, ee yediği yönünde yemediği arkasında, daha ne ister diye düşünüyorlar..
İpleri veriyorlar çocuğun eline, çocuk anne babasını dinlemiyor öğretmeni dinler mi
Çocuk küçük yaşta eğitilir, ağaç yaşken eğilir atasözünü atalarımız boşuna dememiş..
İlkokul yaşındaki bi çocuğun elinde cep telefonunun işi olabilir mi? O ellerin telefon değil kalem tutması gerekir..
Gençlerin ve çocukların bu hale gelmesinde Ailelerinde suçu var hemde fazlasıyla. Evet devlet yasalarla destekler fakat aile terbiyesi almayan, ailesini dinlemeyen; devleti, yasaları dinler mi.
Devlette zaten okuldan soğuyan öğrenciye çanak tutuyor yaptığı akıl almaz değişikliklerle, öğrencilerinde bahanesi hazır bu konuda.
Eee daha ne olsun:) Vatana millete hayırlı olsun değil, geçmiş olsun mu demek lazım:)
 
Rezaletin boyutunu yaşamadan anlayabilmeniz mümkün değil arkadaşlar. Umarım yeni düzen, oluşan otorite ve ahlaki boşluğu dolduracak nitelikte uygulamaları da beraberinde getirir.
 
Konuyla bizzat ilgili olmasamda öğretmen kardeşi olarak öğretmenin çalışmalarını birebir şahitlik ediyorum. Bunca külfet içinde çalışıp hak ettikleri ise ''zaten 3 ay tatil yapıyorlar, yatıyorlar, hayatları tatil,mesleğin öğretmenlikse yaşadın'' gibi sözler oluyor. Öyle uzaktan ahkam kesmeyi bırakında yapsınlar tatillerini. Hep şunu söyledim hepde söyleyecegim bunları söyleyenler sizleri kim yetiştirdi acaba???Öncelikle buna cevap bulun kendinizde sonra insanları yargılayın.
 
Geri
Top