• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

"Bütün Ürünler GDO’lu Değildir"

Mc_ÖRGE

Kaptan
Özel üye
Dünyada ticari üretimi yapılan GDO’lu ürünler soya,mısır, pamuk ve kanoladır.Ülkemizde üretilen ürünlerde GDO bulunmamaktadır,rahatlıkla tüketilebil

"Kamuoyu Doğru Bilgilendirilmelidir"

Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, yaptığı basın açıklamasında, "Kamuoyu doğru bilgilendirilmelidir." dedi.

Kamuoyunda oluşan kanaatin aksine bütün ürünler GDO’lu değildir

Bilgi kirliliği, ülkemiz genelindeki 720 Ziraat Odamızı ve üyemiz olan 4.5 milyon çiftçimizi de çok rahatsız etmektedir.

Halkın GDO’suz ürün tüketme hakkı engellenmemelidir

GDO’lu ürünlerin kontrol altına alınması için yasal mevzuatın biran önce yürürlüğe konulması zorunludur.

Dünyada ticari olarak üretimi yapılan GDO’lu ürünler soya, mısır, pamuk ve kanoladır.

Ülkemizde üretilen ürünlerin hiç birisinde GDO bulunmamaktadır Halkımız meyve ve sebzeleri rahatlıkla tüketebilir.

“Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik” 26 Ekim 2009 tarih, 27388 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Yönetmelikte, tohumluklar ile Sağlık Bakanlığı'nca ruhsat veya izin verilen ürünler dışında kalan; genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünleri ile genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünlerini içeren gıda ve yem maddeleri hakkında karar verme, işleme, ithalat, ihracat, izleme, tescil, etiketleme, kontrol ve denetim ile ilgili düzenlemelerin yapılması amaçlanmıştır.

Yönetmeliğin 26 Ekim 2009 tarihinde yayımlanmasının ardından, zaman zaman gündeme gelen GDO’lar yeniden kamuoyunun gündemine bomba gibi düşmüştür.

Bu konuda açıklama yapan TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, “Bazı taraflarca ithalatın serbest bırakıldığı yönünde eleştiriler getirirken, bazı taraflarca da ithalatının yasaklandığı, mağdur oldukları yönünde açıklamalar yapılmaktadır. Ancak şu anda gelinen noktada çok ciddi bir bilgi kirliliği olduğu gibi, yalan yanlış yapılan açıklamalarla halkımız tedirgin edilmektedir. Bu bilgi kirliliği, ülkemiz genelindeki 720 ziraat Odamızı ve üyemiz olan 4.5 milyon çiftçimizi de çok rahatsız etmektedir.

Görsel medyada GDO’lar ile ilgili yapılan haberlere baktığımızda, çarşı pazar görüntüleri içinde meyve ve sebzeler ekranlara getirilmekte, konunun uzmanı olmayan kişilerce açıklamalar yapılmaktadır.

Üretimde kullanılan yöntemlerin tümü GDO’lar ile irtibatlandırılmaktadır. Bugün, üretimde kullanılan bitki gelişim düzenleyicileri, zirai ilaçlar, hibrit tohumlar GDO’lar ile karıştırılmaktadır.

Yapılan açıklamalar ve ekrana yansıyan görüntüler üreticilerimize zarar verme noktasına gelmiştir. Tüketicileri ise her yediğinden şüphe duyar hale getirmiştir. Bizleri arayan bazı vatandaşlarımız, hiç alakası olmamasına rağmen, “domatesler GDO’lu mu, bodur elmalar GDO’lu mu?” gibi sorular sormaktadırlar. Bu da halkımızın yapılan tartışmalardan ne kadar olumsuz etkilendiğini gösteren ilginç örneklerdir. Olası bir talep daralması durumunda, hem ürününü satamayan üreticilerimiz hem de yeterli beslenemeyen tüketicilerimiz zarar görecektir.

Bilim adamlarının açıklamaları da göstermektedir ki, ülkemizde üretilen meyve ve sebzelerin hiçbirisinde GDO bulunmamaktadır. Halkımız bu konuda rahat olsun ve vücudumuzun ihtiyacı olan meyve ve sebzeleri rahatlıkla tüketsinler. Daha GDO’nun ne olduğunu bilmeyen insanların yalan yanlış açıklamalarına bakıp, domatesten, biberden, üzümden, elmadan ve narenciyeden ve diğer meyve ve sebzelerden korkmasınlar. Basınımız da GDO tartışmaları sırasında lütfen ekranlara meyve ve sebze görüntülerini getirip, halkımızı bu ürünlerden soğutmasınlar.

Ülkemizde GDO’lu ürünlerin üretimine izin verilmemektedir. Hali hazırda ülkemize giren GDO’lu ürünler ise mısır, soya, pamuk ve kanoladır. Ülkemiz mevzuatında GDO’lar ile ilgili bir yasal düzenleme olmaması nedeniyle bu ürünler, bugüne kadar GDO’lar yönüyle herhangi bir denetime tabi olmadan, ülkemize girmiş, sofralarıma gelmiş, bu ürünleri halkımız hiçbir seçme hakkına sahip olmaksızın tüketmek zorunda bırakılmıştır. Bu nedenle bu konuda bir mevzuat çıkartılması zorunlu hale gelmiştir.” dedi.

TZOB Genel Başkanı Bayraktar, daha önce yapılan açıklamalarda da belirttikleri gibi; ülkemize son yıllarda çok fazla ithal edilen mısır grizi ve DDGS gibi biyoyakıt ve nişasta üretim artıklarının tamamının GDO’lu olma ihtimalinin olduğu ve bu ürünlerin hayvan yemi olarak kullanıldığını, ülkeye denetimsiz girdiğini, bu ürünlerin ülkeye girişinin mutlaka kontrol altına alınması gerektiğine dikkat çekerek, “Yönetmeliğe baktığımızda, GDO’lu ürünler ülkemize girmeye devam edecektir. Ancak yönetmelikle birlikte denetimsiz bir şekilde giren bu ürünlerin ithalatı belirli kurallara tabi olacaktır. GDO’lu ürünleri ithal etmek isteyenler Bakanlığa müracaat edecek, 11 uzmandan oluşan bir komitenin yönetmelikteki kriterlere göre değerlendirilmesi sonucu komite kararı ve Bakanlığın onayından sonra izin alabilecektir.

Halihazırda kontrolsüz bir şekilde ülkemize girdiği bilinen GDO’ların ülkeye girişi izne tabi olacak ve GDO’lar yasal yollarla ülkeye girecektir. Giren ürünün, binde dokuzun üzerinde GDO içermesi halinde, etiketlenerek piyasaya sunulacaktır. Binde dokuza kadar GDO içeren ürünler GDO’lu olarak kabul edilmeyecektir. Halkımız bu ürünleri tüketmeye devam edecektir.

Yönetmelikte yer alan bir diğer düzenleme ise, ürünlerin GDO’suz olması durumunda etiket bilgilerinde GDO yoktur gibi bir ifadenin bulundurulamayacak olmasıdır.

Nitekim, GDO’lu ürün etiketlenirken, GDO’suz ürünün etiketlenmesine yasak konmuştur. Bu durumda GDO’suz ürün tüketmek isteyen tüketicinin hakkı elinden alınmış olmaktadır.

Ulusal Biyogüvenlik Yasa Tasarısı ile ilgili çalışmalar sonuçlandırılmamıştır.

Kanun çıkmadan yönetmelik hazırlanmıştır.

Yönetmelik hazırlanırken görüşe açılmamıştır.

Bütün bu hususlar haklı olarak eleştirilere ve endişelere yol açmaktadır. Tohumluklar yönetmelik kapsamı dışında tutulsa da, işlenmek üzere ham madde adı altında tohumluk getirilerek kullanılamayacağına ilişkin bir hüküm yönetmelikte bulunmamaktadır.

Ayrıca, bunun yanı sıra yönetmelikte GDO’suz gıda ve yemin, GDO’lu gıda ve yemin işlendiği hattan farklı bir hatta üretilmesi ve depolanması gerektiği belirtilirken, diğer taraftan da aynı üretim hattının kullanılması durumunda, üretim hattında gerekli temizliğin yapılması öngörülmektedir.

GDO’suzdur etiketlemesinin yapılmaması ve aynı üretim hattının kullanılması GDO’lu ürünlerle GDO’suz ürünlerin karışımının engellenemeyeceğini ve GDO’lu ürünlerin tüketiminin kaçınılmaz olacağını düşündürtmektedir.

Düzenlemeler yapılırken halkın seçme hakkı hiçbir koşulda engellenmemeli, halkın sağlığı riske atılmamalıdır. GDO’ların insan, bitki ve hayvan sağlığı, çevre ve sosyo-ekonomik yapı üzerindeki riskleri bilimsel verilerle ortaya konmalıdır.

Çıkarılan yönetmelik, GDO’lu üretim izninin önünü açmak için bir basamak olarak kullanılmamalıdır.

Korkumuz, söz konusu yönetmelikle, önce GDO’lu ürünlerin ithalatının başlaması, arkasından da çıkacak olan kanunla üretiminin yapılmasıdır.

Ulusal Biyogüvenlik Kanun Tasarısı Taslağı’nın TBMM’ne sevk edilmek üzere Başbakanlık'ta imzaya açıldığına ilişkin haberlerin ve Hükümet yetkililerinin açıklamalarının basında yer alması üzerine, “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar(GDO)” ve “Biyogüvenlik” ile ilgili tartışmalar kamuoyunun gündemindeyken, 12 Temmuz 2009 tarihinde yaptığımız basın toplantısında da belirttiğimiz hususları Ülkemiz ve üreticilerimizin geleceği ve halkımızın sağlığı açısından bir daha tekrar etmenin faydalı olacağına inanmaktayız;

• Ülkemizde 10.000 civarında bitki türü olduğu ve bunun da 3000 tanesinin endemik özellikte olduğu dikkate alındığında, biyolojik çeşitlilik bakımından son derece zengin olan ülkemiz için GDO’lu ürünlerin üretimi önemli bir risk taşımaktadır. Nitekim, transgenik bitkilerin çiçek tozlarının rüzgar, böcekler, kuşlar, bakteriler tarafından taşınması sonucunda diğer bitki türleri de bu durumdan etkilenebilecektir. Gen kaçışları neticesinde yabani türler de etkilenebilecek olup, bitkisel gen kaynaklarının kaybedilmesi dahi söz konusu olabilecektir.

• Tarımsal ürün ihracatımızda özelikle de yaş meyve sebze ile organik ürün ihracatımızda önemli bir pazar durumunda olan AB ülkelerinde tüketicilerin transgenik ürünlerin tüketimine pek sıcak bakmadığı dikkate alındığında, üreticilerimizin bir pazarlama sorunu ile karşı karşıya kalma olasılığı da dikkate alınmalıdır.

• Büyük tohum firmaları ile ilaç firmalarının aynı şirketler olduğu, GDO’lu tohumu üreten firmaların aynı zamanda ilaç da ürettiği dikkate alınmalıdır. Bugün üreticilerin tohum firmaları ve ilaç bayileri tarafından yönlendirildiği bilinen bir gerçektir. Üreticilerimizin, sürdürülebilir yöntemlerin öncelikle ele alınacak, bilimsel veriler ışığında gelecek nesillerin yaşam güvencesini garanti altına alacak şekilde yönlendirilmesi sağlanmalıdır. Ayrıca bu tohumların geliştirilirken amacın verimlilik olmadığı, verimliliğin ikincil etki olarak ortaya çıktığı dikkate alınmalıdır.

• Yerli tohumculuk sektörünün büyük tohum firmalarının karşısında ayakta tutunmaya çalışıldığı bir aşamada, GDO’lu tohumlara yapılacak bir üretime izin verilmesi, şu an için teknolojiyi üreten değil alan konumunda olan Ülkemizde tohumculuk sektörünün gelişimi sekteye uğratacak, tohumlukta dışa bağımlılığımızı daha da artıracaktır.

• Modern biyoteknoloji alanındaki pek çok yeniliğin patente bağlanması, teknolojiyi üretmeyen ancak kullanmak durumunda olan ülkemizin bir bedel ödemesi anlamına gelmektedir ki bunun maliyeti yine üreticiye yansıyacaktır.

• Gıda veya yem hammaddesi olarak ithal edilen ürünlerin, yanlışlıkla veya bilinçli olarak tohum amacıyla üretimde kullanılması halinde bunun denetimi nasıl yapılacaktır?

• Yabancı ot ilaçlarına dayanıklı hale getirilmiş GDO’lu çeşitlerin üretildiği alanlarda bir sonraki yıl tarlada kalan tohumlarından yetişen bitkiler, diğer ürün için yabancı ot konumunda olup, böyle alanlarda yabancı ot mücadelesi güç olacaktır. Zaralılara karşı dayanıklı hale getirilmiş GDO’lu çeşitlerin üretimi ile zaman içerisinde böceklerin direnç oluşturması durumunda mücadele daha da zorlaşacaktır. Bu durumda üreticinin ya ilaçlamayı artırmak ya da yeni daha güçlü etkiye sahip ilaçları kullanmak durumunda kalabilecek olması, ayrıca dikkate alınması gereken hususlardan biridir.

• GDO’lu ürünler ile normal ürünlerin biyolojik performansının yani verimliliğinin aynı olduğu, konvansiyonel yöntemlerle hastalık, zararlı ve yabancı otla mücadelede başarı sağlanamaması nedeniyle GDO’lu bitkilerin üretiminin tercih edildiği uzmanlarca belirtilmektedir. Bu gün ülkemizde tekniğe uygun yapılan bir mücadelede başarısızlık söz konusu olmadığından, GDO’lu tohumla üretim yapmak karşılaşacağımız riskleri düşündüğümüzde akılcı görülmemektedir.

GDO’lu ürünlerin insan, bitki ve hayvan sağlığı, çevre ve sosyo-ekonomik yapı üzerindeki riskleri bilimsel verilerle ortaya konmalı, halkımız konunun uzmanları ve yetkililerce doğru bilgilendirilmelidir.

Teknolojinin doğru kullanılması sağlanmalıdır. Biyoteknoloji konusunda bilimsel çalışmalara ve araştırmalara ağırlık verilmeli, teknoloji yakından takip edilmelidir. Teknolojiyi alan ülke değil, üreten ülke konumuna gelinmelidir.

Ayrıca, yasal düzenlemeler tamamlanmalı, laboratuar eksiklikleri giderilmeli, konuya yönelik olarak yürütülecek eğitim faaliyetleri ile uzman personel oluşturulmalı, araştırma ve geliştirme faaliyetleri için gerekli kaynak ayrılmalı, sosyo-ekonomik değerlendirmeyi yapacak mekanizma kurulmalı, teknik alt yapı tamamlanmalıdır.

Ülkemizin sahip olduğu potansiyelin en iyi şekilde değerlendirilmesi ve sahip olduğumuz kaynakların korunması bakımından, etkin, yaygın ve bilimsel bir izleme ve denetim mekanizması kurulmalı, modern biyoteknoloji uygulamalarından etkilenecek taraflar olan üretici ve tüketiciler bilgilendirilmeli ve bilinçlendirilmelidir.

Sürdürülebilir tarım yöntemleri öncelikle ele alınmalı, üretim maliyetlerinin düşürülmesinde GDO’lar çözüm yolu olarak düşünülmemelidir. Tarımın yapısal sorunlarının yanı sıra, tarım politikalarındaki istikrarsızlıklar nedeniyle ortaya çıkan sorunların çözümü aranmamalıdır.

Tohumculuk Kanunu ve Islahçı Hakları Kanunu çıkmıştır. Halihazırda tohum geliştirme ve Ar-Ge faaliyetlerinin önünde bir engel bulunmamaktadır. Tohumculuk sektöründe faaliyet gösteren tüm taraflar ithal tohumluğu kullanmaya değil, kendi tohumluğumuzu üretmeye odaklanmalıdır. Çıkarılan ve çıkarılması düşünülen mevzuat GDO’lu ürünlerin ithalatının ve üretiminin legal hale gelmesinin bir aracı olarak değil, halkın sağlığını ve toplumun yararını gözetecek şekilde düzenlenmelidir.

Türk çiftçisi bazı ürünlerde üretim maliyetinin altında ürünlerini satarken, yurtdışından getirilecek ve risklerinin ne olduğu tam olarak bilinmeyen daha ucuz ürünlerle çiftçimizi rekabete zorlamak doğru olmayacaktır. Soya, mısır, bugün yemden, una, çikolataya, cipse varıncaya kadar kullanım alanı oldukça geniş olan ürünlerdir. Kullanım alanı bu kadar geniş olan bu türlerin GDO’lu olarak tüketicilere sunulması önemli riskleri de beraberinde getirecektir.

GDO’larla ilgili yaşanan tartışmalar çiftçilerimize ve çiftçimizin ürettiği ürünlere zarar vermemelidir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Ülkemizde GDO’lu üretim yasak olup çiftçilerimizin ürettiği ürünlerin hiç biri GDO’lu değildir. Bunun için yetkililer ve özellikle basınımız, halkımızı doğru bilgilendirmeli, GDO’larla ilgili etkin denetimi sağlayacak yasal mevzuat bir an önce oluşturulmalıdır.

Ülkemizin şu anda GDO’lu ürün üretmeye veya ithaline de ihtiyacı yoktur. Ülkemizin toprakları ve biyoçeşitliliği her türlü riske karşı korunmalıdır” dedi.

 

Mc_ÖRGE

Kaptan
Özel üye
Genetik değişikliğe uğramış ürünlerle ilgili Tarım ve Köyişleri Bakanlığının çıkardığı yönetmelik sonrası kamuoyunda başlayan tartışmaların domates ve biberde satışları 1 haftada yüzde 40 düşürdüğü iddia edildi.


Sera Yatırımcıları ve Üreticileri Birliği Başkanı Hasan Şentürk, tüketicinin kafasının karıştığını, GDO ile hiç ilgisi bulunmayan sebzelerden bile uzak durmaya başladığını öne sürdü.

Şentürk, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bir hafta önce yürürlüğe soktuğu “Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik” ile ilgili kamuoyundaki tartışmaların sebze satışlarını olumsuz etkilediğini söyledi.
GDO konusunda televizyon ve gazetelerde “yetkin olan, olmayan herkesin konuştuğunu” söyleyen Şentürk, GDO dünyada sadece pamuk, buğday, mısır, soya ve kolzada genetik değişiklik yapılmasına rağmen yayınlanan haberlerde sanki Türkiye'deki seralarda genetik değişikliğe uğramış sebze üretiliyormuş gibi bir izlenim yaratıldığını savunan Şentürk, “Her akşam televizyonlarda GDO tartışmaları yapılıyor. Bu sırada kullanılan görüntülerin hepsi seralardan domates ve biber görüntüsü. Tüketici, konuşulan teknik konuları değil, görüntüleri dikkate alıyor. Halkın kafası karışmış durumda. Domates yemekten korkak hale geldi. Bakanlığın yönetmeliği çıkardığı ve bu tartışmaların başladığı günden bu yana geçen bir haftada, domates ve biber satışları yaklaşık yüzde 40 düştü. Hallerde ürün stoku artıyor. Biz aynı ürünü şu anda İngiltere, Almanya ve Rusya'ya gönderiyoruz. Ama iç pazarda insanlar istemiyor” dedi.

Sebzede GDO'lu üretime ihtiyaç olmadığını, böyle bir çalışma da bulunmadığını dile getiren Şentürk, bu konuda Tarım Bakanlığı'nın tüketiciyi aydınlatmasını beklediklerini kaydetti.

Şentürk, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Tüketicinin kafa karışıklığının giderilmemesi halinde, iç pazarda büyük sorun yaşanacak. Domuz gribi hastalığı nedeniyle bilim adamları daha fazla sebze ve meyve tüketilmesi gerektiği yönünde uyarılar yapıyor. İçinde portakaldan çok daha fazla C vitamini barındıran biberdeyse satışlar bir anda dibe vuruyor. İnsanların vitamine en çok ihtiyaç duyduğu anda yaratılan bu karmaşa ortamı insan sağlığıyla oynamaktır. Tarım Bakanlığı konunun ciddiyetine bir an önce varmalı ve harekete geçmelidir. Bu konuda kurulacak bir komisyon analiz sonuçlarıyla birlikte halka aydınlatmalı” diye konuştu.

Serada üretilen sebzelerde geçmişte ilaç kalıntısı ve hormon sorunlarının gündeme geldiğini belirten Şentürk, belli bir kapasitenin üzerinde üretim yapan modern seralarda böyle bir sorunun olmadığını, bu seraların üretimlerinin büyük bölümünü sıkı kuralları bulunan AB ülkeleri ve Rusya'ya sorunsuz şekilde gönderdiğini kaydetti.


“TARLADAN İYİYİZ, İNANMAYAN GELSİN”

Serada yetişen domates ve biberin tarlada yetişene göre daha sağlıklı olduğunu ileri süren Şentürk, “Tüm bilim adamlarına ve ilgililere sesleniyoruz. Gelin seralarımızda yetişen ürünleri analiz edin. Hem kalite, hem kalıntı ve hormon, hem de lezzet yönünden tarlada yetişenlerden daha iyi ve sağlıklı üretim yapıyoruz. Bu konuda iddialıyız. İnanmayanı seramıza bekliyoruz. Açık havada her tür hastalığa açık olan ürün, zirai ilaçlarla korunur. Seradaysa şartların kontrol altında olması, hastalık riskini ve ilaç kullanımı azaltır” dedi.

Tarım Bakanlığı'nın küçük üreticiyi korumak adına sera üretimini kontrol altına almadığını ileri süren Şentürk, özellikle soğuk seralarda ilaç kalıntısı sorununun yaşandığını, ancak bunu tüm seralara mal etmenin yanlış olduğunu kaydetti. Küçük üreticiyi korumanın insan sağlığını riske atarak yapılamayacağını dile getiren Şentürk, “Bakanlık gerekli şartları yerine getiremeyenler üzerinde yaptırım uygulaması halinde sektör kısa sürede toparlanacaktır. Aksi taktirde sebze üzerindeki tartışma bitmez” diye konuştu.

Sera Yatırımcıları ve Üreticileri Birliği üyesi 35 işletmenin 5 bin dönümlük serada üretim yaptığı belirtildi.

AA
 

Mc_ÖRGE

Kaptan
Özel üye
Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar son günlerde en çok tartışılan konulardan biri. Birçok kişi GDO’nun ne anlama geldiğini yeni yeni öğrenirken bazılarına göre sağlığı tehdit eden en zararlı organizmaları bazılarına göre ise hiçbir zararı olmayan ürünleri temsil ediyor.


Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar kısacası GDO hayatımıza Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın yeni yönetmeliğiyle girdi. Bu yönetmelik GDO’lu ürünlerin ithalatını kolaylaştıracak maddeler içeriyordu.

Kansere yol açabilir

Bazı uzmanlar genetiğiyle oynanmış bu ürünlerin insan sağlığını önemli derecede tehdit ettiğini, insan sağlığı üzerindekileri etkileri için yapılmış bir bilimsel araştırma olmadığını belirtiyorlar. Bu ürünlerin zararlı olduğunu savunanlar GDO’lu ürünlerin alerji başta olmak üzere antibiyotiklere karşı dayanıklılık oluşması, organ yetersizliği ve kanser gibi hastalıklara neden olduğunu belirtiyorlar.

Hazır gıdalara dikkat

Farelerde yapılan deneylerden yola çıkılarak ortaya atılan bu iddialar ise hazır gıda maddelerinin zararlı olduğunu gösteriyor. Çünkü hazır gıda maddelerinde GDO’lu olduğu bilinen soya kullanıldığı söyleniyor. GDO’lu ürünler arasında pamuk, soya, kanola ve mısır bulunuyor.

Dört ülkede üretiliyor

GDO üretiminin yüzde 99’unu ABD, Arjantin, Kanada ve Çin yapıyor. Uzmanlar bu yönetmeliğin büyük şirketlere kar sağlamayı amaçladığını ve insan sağlığını hiçe saydığını söylerken Tarım Bakanı Mehdi Eker, bu yönetmeliğin Avrupa Birliği Yönetmeliği’ne uygun olduğunu savunuyor.


 
Top