“Büyük taarruz için Atatürk öyle bir plan yapmıştır ki, bu plan o zamanki akil insanları rahatsız etmiştir. Bunun çok ama çok tehlikeli bir kumar olduğu söylenen Mustafa Kemal’in söz konusu planı şudur: Yunan’ın en büyük gücü Afyon civarında ve güneyde Trikopis’in emrindeki kuvvetlerdir. Atatürk’e göre burası o kadar güzel tahkim edilmiş ki, belli ki yunanlılar burayı bir kuvvet merkezi yapma niyetindeler. Atatürk, “burayı düşürürsek bütün cephe düşer, dolayısıyla burayı vuracağız,” der.
Bu plan Türk kurmay heyetini oldukça endişelendirmiştir. Onların düşüncesiyse şöyledir: “Yunan’ı en güçlü olduğu yerden vurmaktan söz ediyorsun, o halde bizim de bütün gücümüzü buraya toplamamız gerekecek.” “evet” der Mustafa Kemal.
Özellikle Yakup Şevki Paşa, bunu duyunca küplere biner. “Nasıl yaparız, böyle yaparak bizi, kuzeydeki orduyu neredeyse çıplak bırakıyorsunuz. Karşımızda general Digenis var. Bize saldırdığı takdirde Ankara’ya kadar elini kolunu sallaya sallaya gider. biz Afyon’a gidelim derken Digenis Ankara’ya girer” der. Atatürk de “girmez paşam” diye karşı çıkar.
Anlaşıldığı kadarıyla Atatürk, Digenis ile Trikopis’in akıllarını başarılı bir şekilde okumuştu. Yunan ordusu’nun halet-i ruhiyesini iyi biliyordu. Orduda Venizeloscular gitmiş, kralcılar gelmişti. Politik olarak bölünmüş olan yunan subayları birbirlerini yiyorlardı. Yunan ordusu içinde ciddi bir siyasi kavga vardı. Yunan ordusu rahat değil, aldıkları son yenilgiyle zaten zafere olan inançlarını da kaybetmişlerdi. Askerlerin pek çoğu “Bıktık, artık evimize gidelim” diyorlardı. Fakat bizimkiler öyle değildi, Çünkü kendi vatanlarını savunuyorlardı ve yenmenin tadına yeni yeni varmışlardı.
Atatürk diyordu ki, “Paşam, biz büyük bir gizlilik içerisinde kuvvetlerimizi kaydıracağız.” Yakup Şevki Paşa, “Nasıl olur, şuradan şuraya bir tabur kaydırıyorum, Yunan’ın haberi oluyor” diye cevap verirken Atatürk de, “Paşam birliklerinizi gündüz kaydırırsanız haberleri olur, biz hareketimizi gece yapacağız, gündüz ise birliklerimizi saklayacağız” diyordu.
Yakup Şevki Paşa bu hareket planına bir türlü anlam veremiyor, “Ben bu mesuliyeti alamam” diye ısrar ediyordu. Mesuliyet sözünü işitince Mustafa Kemal hemen şunları söyler: “Bir dakika arkadaşlar, hiçbirinizde bir mesuliyet yok. Bütün mesuliyet bana ait, millete karşı ben sorumluyum.”
Mustafa Kemal, bütün gücü güneyde topladı. Bu arada İngiliz mareşali Charles Vere Ferrers Townshend, Yunan müstahkem mevkilerini gezer. O kadar beğenir ki, “Türkler burayı altı ayda geçerlerse, altı günde geçtik desinler” der. Yunanlılar vaziyetten çok memnundur, o kadar eminlerdir ki kendilerinden, istihbaratı da boş verirler. Bu sırada bizimkiler ise bütün gayretleriyle güneyde toplanmaktadırlar.
Mustafa Kemal, taarruz tarihini Ankara’da hiç kimseye bildirmez, hatta kendi arkadaşlarına dahi bilgi vermez. Sadece güvendiği ve kendisine güvenmesini istediği ruslara haber verir. “Birkaç gün sonra saldırıya geçiyoruz” der. Ruslardan çıt çıkmayacağını, İngiliz ve Tunanlıların mağlubiyetini dört gözle beklediklerini biliyordur.
Ardından, Mustafa Kemal’in Ankara’da büyük bir çay partisi vereceği haberi yayılır. Davetliler var, çay partisi var, ama ev sahibi ortalıkta yok, çünkü cephede. Bir tür oyalama ve dikkati başka yöne çekme hamlesidir bu ve başarılı olur.
Son kontroller yapıldıktan sonra Mustafa Kemal cepheye gelir, Anadolu’nun dış dünya ile bütün telgraf bağlantılarının kesilmesini emreder. Anadolu birdenbire suskunluğa bürünür. hemen ardında da Ankara’da Mustafa Kemal’e karşı bir isyan başladığı yönünde sahte bir haberin yayılması sağlanır. İstanbul, Mustafa Kemal’e karşı bir hareket başlamış haberini alır ama Anadolu’da aynı zamanda tüm telgraflar da susmuştur. Kimse duruma bir mana verememektedir. Atatürk, daha arazide silahlar konuşmaya başlamadan istihbarat savaşını kazanmıştır.
O sabah büyük taarruz başlar. Sabah 04.30’da tanzim atışı açılır, 5.50’de de tahrip atışına geçilir, saat 07.00’de ise Yunan topçusu susar ve Türk ordusu 14 gün sonra İzmir’e, kordon’a varır. Büyük Taarruz’dan evvel Mustafa Kemal, 15 gün sonra İzmir’de olacağını söylemiştir yakın çevresine. Sonra birlikte Kordon’da yürürken de
Celal Şengör’ün Dahi Diktatör adlı kitabından alıntıdır.
Bu plan Türk kurmay heyetini oldukça endişelendirmiştir. Onların düşüncesiyse şöyledir: “Yunan’ı en güçlü olduğu yerden vurmaktan söz ediyorsun, o halde bizim de bütün gücümüzü buraya toplamamız gerekecek.” “evet” der Mustafa Kemal.
Özellikle Yakup Şevki Paşa, bunu duyunca küplere biner. “Nasıl yaparız, böyle yaparak bizi, kuzeydeki orduyu neredeyse çıplak bırakıyorsunuz. Karşımızda general Digenis var. Bize saldırdığı takdirde Ankara’ya kadar elini kolunu sallaya sallaya gider. biz Afyon’a gidelim derken Digenis Ankara’ya girer” der. Atatürk de “girmez paşam” diye karşı çıkar.
Anlaşıldığı kadarıyla Atatürk, Digenis ile Trikopis’in akıllarını başarılı bir şekilde okumuştu. Yunan ordusu’nun halet-i ruhiyesini iyi biliyordu. Orduda Venizeloscular gitmiş, kralcılar gelmişti. Politik olarak bölünmüş olan yunan subayları birbirlerini yiyorlardı. Yunan ordusu içinde ciddi bir siyasi kavga vardı. Yunan ordusu rahat değil, aldıkları son yenilgiyle zaten zafere olan inançlarını da kaybetmişlerdi. Askerlerin pek çoğu “Bıktık, artık evimize gidelim” diyorlardı. Fakat bizimkiler öyle değildi, Çünkü kendi vatanlarını savunuyorlardı ve yenmenin tadına yeni yeni varmışlardı.
Atatürk diyordu ki, “Paşam, biz büyük bir gizlilik içerisinde kuvvetlerimizi kaydıracağız.” Yakup Şevki Paşa, “Nasıl olur, şuradan şuraya bir tabur kaydırıyorum, Yunan’ın haberi oluyor” diye cevap verirken Atatürk de, “Paşam birliklerinizi gündüz kaydırırsanız haberleri olur, biz hareketimizi gece yapacağız, gündüz ise birliklerimizi saklayacağız” diyordu.
Yakup Şevki Paşa bu hareket planına bir türlü anlam veremiyor, “Ben bu mesuliyeti alamam” diye ısrar ediyordu. Mesuliyet sözünü işitince Mustafa Kemal hemen şunları söyler: “Bir dakika arkadaşlar, hiçbirinizde bir mesuliyet yok. Bütün mesuliyet bana ait, millete karşı ben sorumluyum.”
Mustafa Kemal, bütün gücü güneyde topladı. Bu arada İngiliz mareşali Charles Vere Ferrers Townshend, Yunan müstahkem mevkilerini gezer. O kadar beğenir ki, “Türkler burayı altı ayda geçerlerse, altı günde geçtik desinler” der. Yunanlılar vaziyetten çok memnundur, o kadar eminlerdir ki kendilerinden, istihbaratı da boş verirler. Bu sırada bizimkiler ise bütün gayretleriyle güneyde toplanmaktadırlar.
Mustafa Kemal, taarruz tarihini Ankara’da hiç kimseye bildirmez, hatta kendi arkadaşlarına dahi bilgi vermez. Sadece güvendiği ve kendisine güvenmesini istediği ruslara haber verir. “Birkaç gün sonra saldırıya geçiyoruz” der. Ruslardan çıt çıkmayacağını, İngiliz ve Tunanlıların mağlubiyetini dört gözle beklediklerini biliyordur.
Ardından, Mustafa Kemal’in Ankara’da büyük bir çay partisi vereceği haberi yayılır. Davetliler var, çay partisi var, ama ev sahibi ortalıkta yok, çünkü cephede. Bir tür oyalama ve dikkati başka yöne çekme hamlesidir bu ve başarılı olur.
Son kontroller yapıldıktan sonra Mustafa Kemal cepheye gelir, Anadolu’nun dış dünya ile bütün telgraf bağlantılarının kesilmesini emreder. Anadolu birdenbire suskunluğa bürünür. hemen ardında da Ankara’da Mustafa Kemal’e karşı bir isyan başladığı yönünde sahte bir haberin yayılması sağlanır. İstanbul, Mustafa Kemal’e karşı bir hareket başlamış haberini alır ama Anadolu’da aynı zamanda tüm telgraflar da susmuştur. Kimse duruma bir mana verememektedir. Atatürk, daha arazide silahlar konuşmaya başlamadan istihbarat savaşını kazanmıştır.
O sabah büyük taarruz başlar. Sabah 04.30’da tanzim atışı açılır, 5.50’de de tahrip atışına geçilir, saat 07.00’de ise Yunan topçusu susar ve Türk ordusu 14 gün sonra İzmir’e, kordon’a varır. Büyük Taarruz’dan evvel Mustafa Kemal, 15 gün sonra İzmir’de olacağını söylemiştir yakın çevresine. Sonra birlikte Kordon’da yürürken de
Bağlantıyı görüntüleme izniniz yok, görüntülemek için:
Giriş yapın veya üye olun.
’a “Kaç gün oldu?” diye sorar, “14 gün” paşam cevabını verir Bozok. “Bir gün yanıldık o zaman” der Atatürk.”Celal Şengör’ün Dahi Diktatör adlı kitabından alıntıdır.