• Merhaba Ziyaretçi.
    "Minimalist Fotoğraflar" konulu yarışmamız başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de yarışmada görmek istiyoruz...

Deprem Psikolojisi

  • Konuyu açan Konuyu açan wien06
  • Açılış tarihi Açılış tarihi
11- Anne ve Babalar !
Çocuklarınızla Etkili İletişim Kurma Yolları

Körfez Depremi gibi büyük bir coğrafi bölgede yer alan ve toplumun büyük bir kısmını etkileyen doğal felaketler, sadece bölgede yaşayanları değil tüm ulusu derinden sarsan olaylardır. Bölgede yaşayanlar için kendilerine fiziksel ve sosyal destek veren çevrenin neredeyse tümüyle zarar görmesi, durumu daha da güçleştirir. Evimizi, yakın akraba ve arkadaşlarımızı kaybetmiş olmanın acısı büyüktür. Bu kayıpların üstüne, yaşam koşullarındaki değişmeler de eklendiğinde yaşadığımız stres artar. Örneğin, kötü hava koşulları, barınma koşullarının istediğimiz gibi olmaması, çocukların okul durumu, artçı depremlerin sürme olasılığı gibi pek çok faktör yaşanan stresi arttırır. Ayrıca üzüntü, pişmanlık, öfke gibi yaşamakta olduğumuz tüm duygular çocuklarımızla olan ilişkilerimizi daha da güçleştirebilir. Ne var ki çocuklar da bu doğal felaketten aynı bizim gibi etkilenmişlerdir. Araştırmalar doğal felaketlerden en çok yara alan grupların çocuklar, gençler ve yaşlılar olduğunu göstermektedir. Ancak anne ve babalarından, arkadaşlarından, öğretmenlerinden ve diğer aile üyelerinden yakın ilgi ve destek gören çocukların doğal afetin sonuçlarından daha az etkilendiklerini ve daha kolay ve çabuk başa çıktıklarını iyi biliyoruz.

Çocuklarınıza yardımcı olabilmeniz için sizin yardıma muhtaç durumda olmamanız gerekir. Eğer kendinizi çocuklarınızla aşağıda önerildiği şekilde ilgilenecek kadar iyi hissetmiyorsanız psikolojik yardım almaktan çekinmeyin. Kendinizi iyi hissetseniz, önerilere uysanız bile deprem sonrasındaki bu iyileşme sürecinin zaman alacağını, bazı olayların ve yaşantıların zaman zaman durumu geriye götüreceğini bilin. İyileşme sürecinde, en çok yarar gördüğünüz önerilere ağırlık verin, geleceğe yönelin ve genellikle olumlu bir tutum içinde olmaya çalışın. Elinizdeki broşür bu konuda size yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır. Bu broşürün dışında ihtiyacınız olan her türlü desteği alabileceğiniz herkese ve her kuruma baş vurmaktan çekinmeyin.ÇOCUKLAR İÇİN DEPREMİN ANLAMI NEDİR?Çocuklar da yetişkinler gibi deprem felaketinden korkarlar. Ne var ki depremi, biz yetişkinler gibi kontrolümüz dışında olan doğal bir olay olarak anlamakta güçlük çekerler. Üstelik çocuklar, kendilerini koruyan ve tamamen güven duydukları yetişkinlerin bu olay karşısında çaresiz kalmasından endişe duyarlar.

  • Okulöncesi dönemdeki çocuklar bu felaketin, anne-babasının onaylamadığı bir düşüncesi ya da davranışı nedeniyle başlarına geldiğini sanırlar.
  • Okul çağındaki çocuklar ise doğal olayları anlayabilirler. Ancak, böylesine büyük bir felaketi daha önce yaptıkları kötü bir davranıştan dolayı kendilerine verilen bir ceza olarak algılayabilirler.
  • Ergenlerin depremi algılayışı ise yetişkinlerinkine oldukça benzerdir. Ancak bu felaketin kendi başlarına gelmiş olmasından öfke duyabilirler.

ÇOCUKLARIN DEPREME OLAN TEPKİLERİNİ NELER ETKİLER?

Çocukların deprem felaketi karşısındaki tepkileri birbirinden farklı olabilir. Bazıları depremin hemen ardından birtakım davranış değişiklikleri gösterirken, bazıları günler ve haftalar, hatta aylarca hiçbirşey olmamış gibi davranıp daha sonra problemli davranışlar sergileyebilirler. Bu yüzden önümüzdeki aylar içinde elinizdeki broşürü zaman zaman alıp okuyun. Böylece depremin normal psikolojik etkileri konusunda hem daha iyi bilgilenecek hem de önerileri unutmamış olacaksınız.Çocukların depremden etkilenme derecesini bir takım faktörler belirlemektedir. Bunlar:

  1. Ailenin tepkisi: Çocuk depremden doğrudan etkilenmese bile ailesinin deprem karşısındaki tepkileri ve korkularından çok etkilenebilir. Çocuğun deprem karşısında çaresiz kalan ailesine olan güveni sarsılabilir. Ailesinin felaket karşısındaki korku ve kaygılarından en çok da okul öncesi yaş grubundaki çocuklar etkilenirler. Bu nedenle bir yandan kendinizi diğer yandan da çocuklarınızı yeniden güçlendirmeye çalışınız.
  2. Kayıp derecesi: Çocuğun deprem felaketinde tanık olduğu ya da gördüğü hasar ve kayıp ne kadar büyük ise etkilenme derecesi de o kadar fazla olacaktır. Özellikle aileden bir veya daha fazla kişinin öldüğü veya ağır yaralandığı, çocuğun kendisinin yaralandığı ya da evinin ve okulunun yaşanamaz hale geldiği durumlarda çocuk, bu felaketle başa çıkmada oldukça zorlanır. Aile üyelerinden birinin ölümünden dolayı rollerin değiştiği, örneğin, annenin baba, ablanın anne rolünü üstlenmek zorunda kalması gibi durumlarda aile içi ilişkilerde zorluklar yaşanacaktır. Çocuk, bu koşullarda yeni yaşama geçerken daha da zorlanacaktır.
    Depremi yaşamayan çocuklar bile, hiçbir kayıpları olmadığı halde televizyonda gördüklerinden ve yetişkinlerin olay hakkındaki konuşmalarından etkilenebilir ve benzer tepkileri gösterebilirler.
  3. Yaş / Cinsiyet: Çocukların zihni yetişkinlerinkinden daha esnek ve işlenmeye daha uygun olduğu için, çocuklar hem olumlu hem de olumsuz etkilere daha açıktırlar. Bu nedenle felakette yaşanan olaylardan etkilenme olasılıkları daha yüksektir. Cinsiyet açısından ise kız çocuklarında içe dönük ve sessiz, sakin olma; erkek çocuklarında ise hiperaktif davranışlar (olduğu yerde duramama, sürekli hareket etme) daha fazla görülmektedir.
  4. Daha önceki yaşantılar: Depremden önce başka örseleyici yaşantıları olan çocuklar bu felaketten daha çok etkilenebilirler. Örneğin, anne babası boşanmış, kendisi şiddete maruz kalmış, aile içinde şiddeti gözlemlemiş ya da ailesinde ciddi bir sağlık problemi yaşayan çocuklar gibi. Ayrıca deprem öncesinde de bazı psikolojik problemleri olan veya okul başarısı zaten iyi olmayan çocukların, bu tür yaşantıları olmayan çocuklara göre deprem felaketinden daha çok etkilenmeleri beklenebilir. Ancak şu da unutulmamalıdır ki yaşça daha büyük olup daha önceki yıllarda stresli durumlardan geçmiş ve bununla başedebilmiş çocukların, deprem felaketinin yarattığı etkilerden de diğer çocuklara göre daha kolay sıyrılması mümkündür.
  5. Depremin dolaylı etkileri: Deprem felaketinin pek çok olumsuz etkisi, sadece çocuğun doğrudan yaşadığı deprem sarsıntısı, yıkıntılar, yaralanma ve kayıplar nedeniyle ortaya çıkmaz. Depremin dolaylı etkileri de çocuğun yaşadığı güçlükleri artırıcı bir rol oynayabilir ve iyileşme sürecini geciktirebilir.

  • Günlük yaşantı: Evin yıkılması veya hasarlı olması nedeniyle başka yere taşınılması, kalabalık ve rahat olmayan alışılmışın dışındaki ortamlarda yaşamak zorunda kalınması ve günlük işleyişin çeşitli nedenlerle aksaması durumlarında çocuklar deprem felaketinden daha fazla etkileneceklerdir.
  • Ayrılık: Çocuk ailesinden herhangi bir bireyi kaybetmemiş olsa da, herhangi bir nedenle bir süre onlardan ayrı yaşamak zorunda kaldığında, bu durum onun üzerinde ilave bir kaygı ve stres yaratacaktır.
  • Aile içi ilişkiler: Aile içinde hastalık ya da ölüm gibi nedenlerle rollerin değiştiği, aile içi ilişkilerin bozulduğu, ailedeki yetişkinlerden birinin fazla miktarda alkol almaya başladığı, şiddetin ortaya çıktığı ya da var olan şiddetin arttığı durumlarda iyileşme gecikecektir.
  • Ekonomik koşullar: Ailenin geçim kaynaklarının kısıtlandığı ya da yok olduğu, ihtiyaçların karşılanmasının aksadığı durumlarda çocuk daha olumsuz etkilenecektir.
  • Sosyal destek: Anne babanın çocuğuna olan ilgi ve desteğinin azalması, çocuğun arkadaşları ve komşularıyla ilişkide olduğu sosyal çevrenin bozulması da çocuğun düzelmesini geciktirecektir.

DEPREMİN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ GENEL ETKİLERİ

Depremden sonra çocuğunuz,

  • Depremin tekrarlayacağından veya bu felaketi hatırlatan şeylerden (örneğin, ambulans, kepçe, asker, itfaiyeci, siren sesi, toz kokusu, duman gibi) korkabilirani seslerden ve gürültüden korkabilir depremden sonraki yaşamı konusunda endişeli olabiliryetişkinlerin depremi ve sonuçlarını engelleyememiş olması nedeniyle onlara olan güvenini yitirebilirdeprem öncesine göre daha kolay kırılabilir, küsebilir ağlayabilirönceden sessiz, uyumlu bir çocukken gürültülü ve saldırgan hale gelebilir veya neşeli, girişken bir çocukken utangaç ve ürkek olabilirdikkatini toplamada güçlük çekebilirher zaman hoşlanarak oynadığı oyunları artık oynamak istemeyebilirdaha hareketli olup, hareketlerini bir türlü kontrol edemeyebilirtek başına uyumaktan korktuğu için anne babası veya diğer bir kişiyle beraber yatmak isteyebiliruykuya dalmada güçlük çekebiliranne ve babasını gözünün önünden ayırmak istemeyebilir, yalnız kalmaktan korkabilirokula veya yuvaya gitmek istemeyebilirparmak emmek, altına kaçırmak gibi daha küçük yaşlarda gösterdiği davranışları tekrar sergilemeye başlayabiliriştahı kesilebilirmide bulantısı, karın ağrısı, baş ağrısı, kusma gibi fiziksel tepkiler gösterebiliranne-babasının istemediği ancak kendisinin yaptığı bir davranıştan veya söylediği sözden dolayı depremin meydana geldiğini düşünebilir ve bunun için suçluluk hissedebilirkonuşmakta güçlük çekebilirküçük çocuklar tekrar tekrar depremle ilgili oyunlar oynayabilir
  • büyük çocukların bazıları hep deprem hakkında konuşmak isterken, bazıları bunun konuşulmasından hoşlanmayabilir ve kendisi de konuşmayabilir
  • Yetişkinlerin büyük kayıpların yanında önemsiz gördüğü bir nesne çocuk için çok önemli olabilir. Örneğin, sevilen bir oyuncağını ya da battaniyesini kaybetme çocuğu çok üzebilir onun için ağlayabilir ve ısrarla onu geri isteyebilir.

BEBEKLİK DÖNEMİ

Bebekler depremden doğrudan etkilenmezler; ancak, annenin aşırı kaygı, korku ve güvensizlik duyguları içinde olması bebeğine vereceği bakımı ve onunla iletişimini olumsuz yönde etkileyebilir. Bebek, altı kirlendiğinde, acıktığında, kendini huzursuz hissettiğinde farklı türden ağlamalar gösterir. Annenin bunlara duyarsız kalması ve ihtiyaçları geciktirmesi ya da çok mekanik bir şekilde, bebekle konuşmadan onunla duygusal bir iletişime geçmeden bu ihtiyaçları karşılaması bebeğin gelişimine zarar verebilir. Bebekler stres ve güvensizlik koşullarında yoğun bir ağlama tutturabilirler,yatıştırılmaları, yeniden huzur ve güven duymaları güçleşebilir. Bu türden bir bakımın çok uzun sürmesi durumunda ise bebek ileride içine kapanabilir.

OKUL ÖNCESİ:

Okul öncesi dönemindeki çocuklar (2-5 yaş) depremin neden olduğu kayıplar ve yaşam şartlarında meydana gelen değişiklerle başa çıkmada oldukça zorlanırlar. Çünkü yaşamda bu tür deneyimleri az olduğu için başa çıkma yetenekleri de tam olarak gelişmemiştir. Bu nedenle de anne babanın, yakın akrabalarının ve öğretmenlerinin desteğine ihtiyaç duyarlar.Bu dönemdeki çocuklar genellikle felaketten etkilendiklerini sözel olarak ifade edememelerine rağmen, kaygılı ve üzgün olduklarını davranışlarıyla belli ederler. 2-6 yaşları arasındaki çocuklarda görülebilecek bazı değişiklikler şunlardır:

  • yeme sorunları; iştahsızlık ya da aşırı yemek yeme, kusma, ishal ya da kabızlıkuyku sorunları; uyuyamama, aşırı uyuma ya da kabus görmeparmak emme, altına kaçırma gibi bebeksi davranışlar, karanlıktan, hayvanlardan, yabancılardan veya canavarlardan korkma, daha önce korkmadığı, ancak ona depremi hatırlatan gürültülerden ve yerlerden korkmaannesinin eteğine yapışıp onu bırakmama ve ayrılmaktan korkmakendini güvende hissettiği yerden ayrılmak istememe (çadırdan dışarı çıkmak istememe gibi)sürekli anne ya da babayla birlikte uyumak isteme tam olarak açıklayamadığı ağrılardan şikayet etme
  • sinirlilik, söz dinlememe ve aşırı hareketlilik

OKUL ÇAĞI:

Bu yaş grubundaki çocuklarda bebeksi davranışlar oldukça yaygın biçimde görülebilir. Çocuk ya tam olarak içe kapanır ya da daha saldırganlaşır. Depremde özellikle oyuncaklarının, kendisine armağan olarak verilmiş olan eşyaların ve beslediği ev hayvanlarının kaybından çok etkilenirler.6-11 yaşları arasındaki bir çocuk,

  • daha sinirli olabilir; arkadaşları ve kardeşleriyle geçinmekte zorlanabilir.saldırgan davranışlar gösterebilir ya da içine kapanabilir, oyun oynamak istemeyebiliranne babasının dikkatini çekmek için kardeşleriyle yarış içine girebilir,arkadaşlarıyla ya da aile üyeleriyle birlikte olmak istemeyebilir, ya da anne-babasının yanından hiç ayrılmayabilir,okula gitmek istemeyebilir,kendini halsiz hissedebilir, sınıfta uyuya kalabilir,okul başarısı düşebilir,dikkatini toplamada zorlanabilir,geceleri kabus görebilir, iyi uyuyamayabilir,sanki hiç birşey olmamış ya da hissetmiyormuş gibi görünebilir,sık sık ağlayıp, sızlanarak mızmızlık yapabilir,yedirmenizi ve giydirmenizi isteyebilir,başağrısı, görme ve işitme ile ilgili şikayetlerde bulunabilir,ısrarlı kaşıntıları olabilir,mide bulantısı görülebilir,tam olarak açıklayamadığı ağrılardan şikayet edebilir,rüzgar, yağmur ve fırtına gibi diğer doğa olaylarından korkabilir,söz dinlemeyebilir,başından geçenlerle ilgili olarak sürekli konuşmak isteyebilir,daha önce olmayan tikler gösterebilir, konuşmada güçlük çekebilir, kekeleyebilir,
  • depremde yaşadıklarını abartabilir ya da çarpıtabilir.

ERGENLİK:

Bu yaş grubunda akran ilişkileri çok önemlidir. Ergenler arkadaşlarından yakın ilgi ve kabul görmek; korkularıyla ve diğer tüm duygularıyla oldukları gibi kabul edilmek isterler. Kaygı ve gerginliklerini, saldırganlıkla, isyankarlıkla, içe kapanma ya da dikkat çekmeye çalışarak ortaya koyarlar. Bu yaş grubundaki gençler, pek çok kişi ölmüş iken kendilerinin kurtulmuş olmalarının verdiği bir suçluluk duygusu içinde olabilirler. Akranları tarafından kabul görmeyen ergenler içlerine kapanabilir ve bu ergenlerde depresyon gözlenebilir. Depremin yaralarının sarılmasıyla ilgili toplumsal çabalarda kendilerine yetişkinler kadar sorumluluk tanınmadığı için kendilerini engellenmiş hissedebilirler. Ergenlik dönemi, yetişkinliğe uzun bir geçiş dönemidir. Bu dönemin başında ve sonunda gençlerde gözlenebilecek tepkiler de değişebilir. Bu nedenle burada ergenlik dönemine ait tepkiler 11-14 ve 14-18 yaş grupları olarak ayrı ayrı ele alınmıştır. 11-14 yaşlarındaki ergenlerde gözlenebilecek tepkiler:

  • fiziksel şikayetler (baş dönmesi, başağrısı, mide bulantısı gibi)aşırı yemek yeme ya da iştahsızlık aşırı uyuma ya da hiç uyuyamama şeklinde uyku bozuklukları belirsiz,tam açıklanamayan ağrı ve acılardaha önce ilgi duyduğu şeylere karşı ilgisini kaybetme ve içine kapanmasorumluluklarını yerine getirememeokula gitmeme, okul başarısında düşmeanne babanın ve öğretmeninin dikkatini üzerine çekmeye çalışmaokulda ve evde kurallara karşı gelmekardeşleriyle ve arkadaşlarıyla olan ilişkilerinde bozulma, akranlarına ilgi göstermeme içki veya sigara içme, esrar ve eroin gibi uyuşturucuları kullanma eğilimi
  • ölen yakınıyla birlikte olma isteğini dile getirme ve bazılarının bu sebeple intihar girişiminde bulunması.

14-18 yaşlarındaki ergenler ise,

  • kendilerini suçlu hissedebilirlerçaresizlik duyguları içinde olabilirlerfelaket karşısındaki duygularını kabul etmeyebilirlerhareketlerinde aşırı bir artış ya da azalma olabilirdikkati toplama ve planlı davranmada güçlük çekebilirleraileden ve akranlarından uzaklaşıp yalnız kalmak isteyebilirler alkol, sigara ve uyuşturucu (esrar, eroin vb.) kullanmak isteyebilir ve suç işleyebilirleraile üyelerine ve akranlarına karşı saldırgan davranışlar içine girebilirlerdepremin ortaya çıkardığı bazı tepkileri kabullenmeyebilirlerbaşağrısı ve belirsiz diğer fiziksel şikayetler olabilir hastalanmayla ilgili korkular yaşayabilirler
  • genç kızlarda ağrılı ay hali ya da ay hali olmama görülebilir

Bazı ergenler deprem felaketinde kurtarma çalışmalarına yardım ettikleri için birçok yaralı ve ölüyle karşılaşmış olabilirler. Ergenler bu dayanılması güç görüntüler karşısındaki duygularını çoğu kez nasıl ifade edeceklerini bilemezler ve bazı ergenler engellenme, öfke ve suçluluk duygularıyla suç davranışlarına yönelebilirler. Deprem sonrası kurtarma ve yardım çalışmalarına etkin bir şekilde katılmış olan ergenlerde ayrıca aşağıdaki tepkiler görülebilir:

  • Sindirim sistemi ile ilgili problemler Cilt döküntüleri
  • Astım krizleri
  • Sinirlilik ve gerginlik



BU TEPKİLER NE ZAMAN ÖZEL İLGİ GEREKTİRİR?

Yukarıda sayılan tepkiler çocuk ve gençlerin deprem gibi bir felaketi takip eden zamanda göstermeleri beklenen doğal tepkilerdir. Çocuk ya da genç, depremden önce fiziksel şiddete maruz kalmış, ciddi bir hastalık geçirmiş, ya da birtakım sorunları ve problemleri olmuş ise depremin psikolojik etkilerini daha yoğun yaşayabilir. Özellikle deprem öncesinde bunların üstesinden gelememiş iken bir de depremi yaşadıysa bu felaketle başa çıkmada çok zorlanabilir. Yukarıda sayılan olağan tepkilerin uzun süre devam ettiği ve çocuğun günlük yaşamını sürdürmesini engellediği durumlarda tepkilerine özel bir ilgi gösterilmelidir. Böyle durumlarda çocuk ya da gencin uzman bir kişi tarafından değerlendirilip desteklenmesi gerekebilir. Bu durumlar şöyle sıralanabilir:

  • Çocuğun davranışlarında ve genel halinde ortaya çıkan ve 2 haftadan daha uzun süren olağan dışı değişimler gözlendiğindeÇocuk yukarıda sayılan olağan tepkilerden pekçoğunu birarada gösteriyorsaÇocuğun davranışlarındaki değişimler çok farklı durumlarda da görülüyorsa, örneğin, hem evde, hem de okulda arkadaşlarıyla birlikteyken Çocuk kendine zarar vermeye çalışıyor ya da vereceğini ifade ediyorsa
  • Çocuğun daha önceden iyi olan okul başarısında önemli ve devam eden bir düşüş gözlemleniyorsa,
 
11- Anne ve Babalar !
Çocuklarınızla Etkili İletişim Kurma Yolları adli cevabin devami.



BU TEPKİLERLE BAŞA ÇIKMAK İÇİN NELER YAPILABİLİR?

Çocukları bilgilendirmek, onlara duygusal destek vermek, felaketle başa çıkmadaki çabalarınıza onları da katmak ailenizi bir araya getirmede yardımcı olacaktır. Deprem gibi büyük bir felaket karşısında ailenin birbirine kenetlenmesi, aile ilişkilerini depremden sonra da devam edecek şekilde güçlendirir.

  • Deprem hakkında konuşmaktan çekinmeyin.
Başınızdan geçen olayı küçümsemeyin. Size ne kadar zor gelirse gelsin gerçekleri saklamadan olan biteni çocuğunuza anlatın. Eğer çocuk üzülecek diye gerçekler saklanırsa, o zaman neler olduğunu kendisi anlamaya ve yorumlamaya çalışacaktır. Böyle bir durumda kendisinin fikir yürütmesi daha fazla endişelenmesine ve korkmasına neden olur. Çocuğa, gerçekleri saklamadan anlaşılır bir dilde anlatmak onun size güven duymasını sağlar. Ergenlerin ise bu konuyu akranları ve diğer yetişkinlerle konuşmasına, tartışmasına izin verin. Ergenler de deprem ve alınacak önlemler konusunda ne kadar bilgilenirlerse yaşamlarını da o kadar kontrol altına alabilir; gelecekleriyle ilgili planlar yapıp çalışabilirler.

  • Deprem konusunu siz açmayın, fakat çocuğunuz bu konuda konuşmak istediğinde onu
dinleyin, sorularını cevaplayın, ona destek olup onu rahatlatın. Çocuğunuzun duygularını ifade edebilmesi için gerekirse mutlu, üzgün, kızgın, korkmuş gibi duygu bildiren kelimeleri kullanarak siz kendi duygularınızdan söz edin.

  • Çocuğunuzu neler hissettiğini söylemesi için zorlamayın, bırakın kendisi için uygun
zamanı o seçsin. Birey bazen kendinde aşırı stres yaratan durumları kabul etmekte zorlanır. Bu durumda yaşanan stresi inkar etmek faydalı olabilir. Aynı şekilde ağlamak, aşırı uyumak ya da hayaller kurarak bu travmatik durumdan geçici olarak uzaklaşmak çocukları ve özellikle ergenleri rahatlatabilir.

  • Çocuğunuzu depremin, hiçbir şekilde onun bir hatası sonucu olmadığı konusunda ikna
edin. Ona anlayabileceği bir dilde depremin ne olduğunu, neden olduğunu ve depremin kendi davranışları ya da sözleri için bir ceza olmadığını açıkça anlatın. Örneğin, “deprem aynı yağmurun yağması, rüzgarın esmesi gibi bizim kontrolümüzde olmayan bir olay, yani sen akşam yemeğini yemediğin, kardeşine küfür ettiğin, arkadaşını dövdüğün, anneni üzdüğün için olmadı” gibi ifadeler kullanın.

  • Çocuğunuzun bu olayda daha fazla örselenmesine elinizden geldiğince engel olun.
Örneğin, televizyonda yıkılmış evleri, ağlayan insanları, yaralıları gösteren programları izlemesini engelleyin. Çocuğunuzu onu üzen, tekrar depremi hatırlatan durumlardan, olaylardan ve yerlerden korumaya çalışın.

  • Elinizden gelen en kısa sürede depremden önceki ev düzeninizi sağlamaya ya da yeni
bir düzen oluşturmaya çalışın. Çocuklar için düzenli bir günlük program uygulayın. Örneğin, her sabah kalkıp birlikte kahvaltı etmek, ortalığı toplamak, birlikte oyun oynamak, öğle yemeğinden sonra birlikle bir süre kitap okumak, uyumak gibi. Farklı birşeyler yapmanız gereken günlerde çocuğunuza bunu önceden anlatın.

  • Çocuğunuza karşı sıcak ve sevecen davranın.
Çocuğunuz sizin yanınızda olmak istiyor, yalnız kalmaktan korkuyorsa ona sarılın, kucaklayın, öpün, onu sevdiğinizi, onun yanında olacağınızı, onu bırakmayacağınızı söyleyin. Dokunma, okşama, sarılma özellikle küçük çocuklar için çok önemlidir. Felaket döneminde, bir süre için çocuğun istediklerini yapmanın bir sakıncası yoktur, aksine böyle olağanüstü bir dönemde az da olsa gerekebilir. Bu dönemde çocuğunuzun şımaracağından korkmayın.

  • Yatma zamanı geldiğinde çocuğunuzun yanında olmaya çalışın.
Uykudan önce ona hikaye okuyun ya da anlatın, sırtını okşayın, gün hakkında sessizce konuşun. Geceleri istiyorsa ışığı açık bırakın, biraz fazla uyumasına ya da çok korkuyorsa yanınızda yatmasına göz yumun.

  • Herhangi bir nedenle çocuğunuzdan bir süre ayrılmanız gerekirse, ona nereye

gideceğinizi mutlaka anlatın ve döneceğinizden emin olmasını sağlayın.

  • Çocuğunuzdan beklediğiniz davranışlar ve sorumluluklar hakkında onunla konuşun.
Çocuğunuzun isteklerini yerine getirmeniz onun bu olayda yaşadıklarını atlatması için ne kadar gerekli ise bir yandan da düzenli bir yaşama geçmek için kurallar koymak da o kadar önemlidir. Eğer çocuğunuz hiçbir kuralı dinlemiyorsa, onunla yapması ve yapmaması gereken davranışları ve o davranışları neden yapması ya da yapmaması gerektiği konusunda konuşun. İstediğiniz davranışları sergilediğinde "aferin ne kadar güzel" gibi sözlerle onu ödüllendirin. Çok zorda kalsanız bile ona vurmayın ve herhangi bir fiziksel ceza uygulamayın.

  • Ailenin birarada olmasını sağlayın:
Aile üyelerinin birlikte olması travmanın atlatılması için önemlidir. Ayrıca akrabalarınız ya da komşularınız sizi merak edip, telefonla aradıklarında çocuğunuzla bunu paylaşın. Bunlar çocuğa başkaları tarafından da düşünülüp sevildiği duygusunu verecektir. Sosyal destek için akrabalarınızla ve yakın aile çevrenizle ilişkilerinizi en kısa sürede yeniden kurun ve sürdürün.

  • Çocuğunuzun kendini ifade etmesini kolaylaştırın.
Çocuğu deprem hakkında oyunlar oynaması (kepçe, kamyon, ambulans vs. ile), resimler yapması veya bu konuda yaşadıklarını, hissettiklerini yazması için destekleyin. Böylece çocuk sözel olarak ifade edemediği duygularını ortaya koyma olanağı bulacaktır. Yaptığı resimleri ya da yazdıklarını eve asabilir ya da yakın akrabalarınıza gönderebilirsiniz.

  • Çocuğunuzun bazı şeyleri kontrol etmesini sağlayın.
Deprem gibi üzerinde hiçbir kontrolümüzün olmadığı bir durum yaşarken biz de kendimize olan güvenimizi yitirebiliriz. Hayatımızın kontrolümüz altında olduğunu hissetmek bizim güvenlik duygumuz için ne denli önemli ise; çocuklar için de o kadar önemlidir. Bu nedenle günlük yapılan işleri planlayın ve planlamaya çocuğunuzun da katılmasını sağlayın. Ayrıca çocuğunuza mümkün olduğunca çok ufak ta olsa kararlar alabilmesi için seçenekler sunmaya çalışın. Örneğin, birkaç giysiyi, yiyeceği ya da oyuncağı gösterip kendisinin karar vermesini sağlayın.

  • Çocuğunuzun yetişkinlere yeniden güvenmesini sağlayın.
Deprem felaketi çocuğun sadece kendine olan güvenini değil, deprem felaketine engel olamadıkları için yetişkinlere olan güvenini de yitirmesine neden olur. Çocuğunuzun güvenini tekrar kazanmak için, ona verdiğiniz sözleri mutlaka tutun ya da yerine getiremeyeceğinizi düşündüğünüz şeyler için söz vermeyin.

  • Çocuğunuzun geleceğe güvenle bakmasını sağlayın.
Kısa süreli gelecek için çocuğunuzla birlikte gerçekleşebilecek planlar yapın ve gerçekleştirin. Örneğin, haftaya okul kaydını yenileyelim, anneannenlere gidelim gibi. Böyle deneyimler çocuğun gelecekle ilgili belirsizlikten kurtulmasını ve tekrar gelecekten birşeyler beklemesini sağlar.

  • Eşinizi kaybettiyseniz çocuğunuzun, onunla olan ilişkisini ve onun verdiği bakımı
özleyebileceğini unutmayın. Bu özlemini, sizin bakımınızı protesto ederek ifade edebilir. Bu konuda duyarlı ve toleranslı olun.

  • Çocuğunuzun sağlığına dikkat edin.
Sağlıklı bir çocuk diğer yaşamsal güçlüklerle daha kolay başa çıkar. Bu nedenle çocuğunuzun dengeli beslenmesine, yeterince dinlenmesine, temiz yerlerde bulunmasına ve kişisel temizliğine dikkat edin.

  • Çocuğunuz aile ile ilgili ek sorumluluklar aldıysa, arada bir bunları azaltma yollarını
arayın. Örneğin, bir sabah daha geç uyanması ya da günlük işler yerine arkadaşları ile birtakım faaliyetler yapması için fırsat tanıyın. Size ve aileye yardım etmek için yaptıkları konusunda kendisini takdir ettiğinizi ve onunla gurur duyduğunuzu sık sık dile getirin.

  • Ergenlik çağındaki gençlere sosyal ilişkilerini yeniden kurmaları konusunda destek
olun. Gençlerin deprem felaketini atlatabilmelerinde, arkadaş bağlarını tekrar kurmaları önemlidir. Bu bağların kurulması için yetişkinlerin gençleri desteklemesi gerekebilir. Sosyal etkinliklere katılmaları için onları cesaretlendirin; spor yapabilmeleri için gönüllü kuruluşlardan yardım isteyin, gereken koşulları oluşturun. Hiçbir şey yapamıyorsa yürüyüşler yapmasını sağlayın. Ayrıca normale dönme çalışmalarında gençlerin de katkısını almak onların kendine olan güvenlerini artırabilir, gençlerin el ele vererek birlikte çalışması ise birliktelik duygusunun gelişmesi için önemlidir. Başkalarına yardım etmek pek çok gencin kendini daha güçlü hissetmesini sağlayacaktır. Bu amaçla gerektiğinde bulunduğunuz bölgede gönüllü kuruluşların sağladığı rehabilitasyon olanaklarından yararlanın.

  • Çocuğunuzun uyku problemleriyle ilgilenin.
Gece uykusunda korkuyla sayıklayan ya da uykudan ağlayarak uyanan çocuğunuzun yanına gidin, onu sakinleştirin, odayı hemen aydınlatmayın ve yüksek sesle konuşmayın. “Herhalde çok kötü bir rüya gördün” diyerek onun gördüklerini anlatmasını sağlayın ve kesmeden dinleyin. Sakın “korkacak bir şey yok “ demeyin. “Anladım çok korkmuşsun, tüm bunlar sana gerçekmiş gibi geldi” diyerek korkusunu anladığınızı belirtin ama bunun gerçek olmadığı konusunda onu ikna etmeye çalışın. Yanında duracağınızı, şimdi güvende olduğunu söyleyin ve mümkünse tekrar uykuya dalana kadar yanında durun. Uyku sorunu olan çocukların gündüz oyun ve diğer etkinliklerle yorulmalarını sağlayın. Gece uykusundan önce mümkünse ılık bir banyo aldırın. Tüm bunlar çocuğun kaygısını azaltacak ve kendini güvende hissetmesini sağlayacaktır.

  • Niçin okula gitmek istemediğini anlamaya çalışın.
Böyle bir felaketten sonra küçük çocukların okula gitmek istememelerinin bir nedeni ailelerinden ve sevdiklerinden ayrılmak istememeleri olabilir. Ailenin de güvensizlik nedeniyle çocuğu okula göndermedeki isteksizliği bu durumu daha da körükleyebilir. Eğer çocuğunuz okulda başarılı bir çocuksa okula geç başlatmayın ya da okula gidemediği günlerin sayısını olabildiğince az tutun. Bu çocuklar, okulda bazı şeyleri kaçırdıkları ve arkadaşlarına yetişemeyecekleri düşüncesiyle de okula gitmek istemeyecekleri için başarıları düşecektir. Başarısı düşük olan çocuklar ise deprem sonrasındaki bu karmaşıklık ve belirsiz yaşam koşullarında okula ve ev ödevlerine konsantre olmakta güçlük çekecekler ve okul başarıları daha da düşecektir. Bu nedenle günlük yaşamınızı mümkün olduğunca düzene sokun ve çocuğunuzun bu sebeple bir endişe yaşamamasını sağlayın. Öğretmeniyle iletişimini koruyun; hatta deprem öncesine göre daha yoğun bir iletişime geçin. Çünkü çocuğunuz sizin problemlerinize duyarlıdır ve bunlara bir yenisini katmamak için size sorunlarından söz etmeyebilir. Bunun yerine yakın bulduğu öğretmeniyle derdini paylaşabilir ya da bu sorunu okul ortamında gösterebilir.

  • Çocuğunuzun yasına destek olun.
Yaşanan deprem felaketinin ve buna bağlı kayıpların ardından çocuğun ölüm hakkındaki soruları artacaktır. Bu soruların altındaki önemli kaygılardan biri anne ya da babasını kaybedeceği korkusudur. Bazen kendi ölüm korkunuzdan dolayı, bazen de kendi yasınızı yaşadığınız için çocuğun bu konudaki soru ve endişeleriyle çok fazla ilgilenemeyebilirsiniz. Anne babalar bazen de çocuklarının üzülmemeleri ve onları acıdan korumak için ölüm hakkında konuşmak istemeyebilirler. Ancak çocuklarla ile duyguları paylaşmak, onlarla anlayabilecekleri düzeyde konuşmak ve kullandığımız kelimelere dikkat ederek açıklamalarda bulunmak yararlıdır. Çünkü çocuklar bilmedikleri konularda fanteziler üretmeye ve kendi kendilerine bazı açıklamalar getirmeye çalışacaklardır. Genellikle de bu açıklamalar çocuklar için gerçek olandan daha korkutucudur. Anne ya da babasından birini kaybeden ve diğerinin de öleceğinden korkan bir çocuğa yanında olduğunuzu onu hiç bırakmayacağınızı ve yeniden eskiden yaptığı pek çok şeyi yapabileceğini söyleyerek gelecekle ilgili endişelerini gidermeye çalışın. Ölen anne ya da babası kendisini bırakıp gittiği için öfkeli olan bir çocuğun da öfkesini boşaltmasını sağlayın. Kum, su ve oyun hamuru gibi malzemelerle oynama, spor yapma çocuğa bu konuda yardımcı olacaktır. Ayrıca yakını ölen herkesin onun yaşadığı duyguların aynısını yaşadığını hatırlatın. Anne ya da babasının ölümünden kendini sorumlu tutan ve bu yüzden yoğun suçluluk duygusu yaşayan çocuklar ise genellikle onu üzdükleri, ya da kızdıkları bir zamanda onun ölmesini istedikleri için bunun gerçekleştiğini sanırlar. Bu çocuklara, yaşamda bazı olayların (ölüm ve doğal afetler gibi) bizim kontrol edemeyeceğimiz olaylar olduğunu ve bu ölümün de kesinlikle kendi hatasından kaynaklanmadığını anlamasını sağlayın. Ergenlerin yası yaşamak istemelerini ve bazen yalnız kalmak istemelerini anlayışla karşılayın, onlara destek olun ve ölen kişi hakkında konuşmak istediklerinde mutlaka konuşun ve giderek olumlu anıları ön plana çıkarın.

BU OLAYLA AİLENİZLE BİRLİKTE BAŞEDİN!

Deprem gibi doğal bir afette ortaya çıkan bu çok normal ama geçici tepkilerle her birinizin tek tek başetmesi elbette önemlidir. Ancak aile olarak yaralarınızın daha kısa sürede sarılması ve normal günlük yaşama dönebilmeniz için aşağıdaki noktalara dikkat etmeniz önemlidir.

  • Çok büyük bir felaket yaşadığınızı; şaşırmış, sarsılmış ve desteğe ihtiyacınız olduğunu kabul etmeniz iyileşme sürecinin çok önemli bir kısmıdır.Her aile üyesinin depremden farklı bir şekilde etkilenmiş olduğunu ve herkesin yeniden eskiye dönmesinin farklı sürelerde gerçekleşebileceğini unutmayın.Yaşamı yeniden kurma çabalarına ve günlük işlere tüm aile üyelerini katın.
  • Aile üyelerinin rollerinde bazı değişmeler olabilir; esnek ve dikkatli olun. Örneğin, bir ergen hayatında ilk kez kardeşlerinin de bakımını üstlenmek zorunda kalabilir. Bu arada ergenin kendi ihtiyaçlarının da karşılanmış olmasına dikkat edin. Ev ile ilgili sorumlulukları bir kişiye yüklememeye çalışın, paylaşın.
  • Birbirinize yakın ilgi, şefkat ve anlayış gösterin.




12- Deprem, Kayıplarımız ve Yas

17 Ağustos 1999’da yaşadığımız ve ulusça hepimizi yasa boğan depremden sonra, çok sevdiğiniz bir ya da bir kaç yakınınızı kaybetmiş olabilirsiniz. O günden bu yana da yaşam size çok zor geliyor olabilir. “Onlar olmadan yaşayamam”, “Onlarsız hayatın anlamı yok!” gibi düşünceler içinde olabilirsiniz. Kuşkusuz yaşadığınız bu yoğun ve dayanılması çok güç acıyı en iyi kendiniz bilirsiniz. Çevrenizdeki yakınlarınız ne kadar paylaşmaya çalışsa da, “ateş en fazla düştüğü yeri yakar”.

Bununla beraber, bu alanda uzun yıllar çalışmış ve dünyanın çeşitli yerlerinde araştırmalar yapmış olan uzmanların ortaya çıkardığı bazı bulguların da işinize yarayabileceğini umuyoruz: Eğer kendinize karşı biraz sabırlı olursanız, düşüncelerinizin zaman içinde, “Onlarsız yaşayamam” dan, “Onları çok, ama çok özlüyorum”a, “Aklıma geldikçe hala çok acı çekiyorum” a dönüştüğünü; bir zaman sonra da, “Onların anılarının varolabilmesi için benim yaşamam gerek” diyebildiğinizi göreceksiniz.Sevdiklerimizin kaybından sonra yaşadığımız yas tepkisi çok doğal ve olması gereken bir duygudur. Sevdiği bir insanı kaybettikten sonra, hiç bir şey olmamış gibi yaşamaya çalışmak, bir insanın kendine verebileceği en büyük zararlardan biridir.Yakınını kaybetmiş biri olarak, aşağıdaki bedensel, düşünsel, duygusal ve davranışsal tepkilerin bazılarını göstermiş ve bazılarını da hala gösteriyor olabilirsiniz:

  • Olay anında bir şok ve uyuşma duygusu hissetmiş olabilirsiniz.Sevdiğiniz insanın öldüğüne/ bu olayın gerçek olduğuna inanamıyor olabilirsiniz.Onun ölümüne engel olamadığınızı düşündüğünüz ve ölüm gerçeği ile yüz yüze geldiğiniz için yoğun bir çaresizlik duygusu içine girebilirsiniz.Yaşadığınız acı içinde kendinizi çok yalnız hissedebilirsiniz.Kaybettiğiniz yakınınızın yüzü, gözünüzün önünden gitmiyor olabilir.Her türlü olay, bir isim, bir kıyafet, belirli bir yaştaki bir kişi, bir şarkı, bir yer, o yakınınızla ilişkili gördüğünüz her şey, size onu hatırlatabilir.Kimileri resimlerine bakamaz, kimileri ise resimlerine bakarak rahatlayabilir.
  • Onları kurtaramadığınızı düşünüp, kendinize ve diğer insanlara öfke duyabilirsiniz.
  • Kendinizi ya da başkalarını suçlayabilirsiniz.Herkesin bu tür olaylarla başa çıkma, kendini rahatlatma yolu farklı olabilir. Ama siz doğal olarak kendi derdinizle yoğrulduğunuzdan, herhangi birinin sizinkinden daha farklı olan “kendini teselli yolu” sizi öfkelendirebilir.
  • Kayıpları olmayan insanların gülüp eğlenmeleri size dokunabilir.
  • “Keşke”lerle başlayan cümlelerle yakınınızı kaybetmeden önce yaptığınızı ya da yapmadığınızı düşündüğünüz bir şeyden ötürü pişmanlık duyabilirsiniz.Kaybettiğiniz kişiyi çok özlüyor olabilirsiniz.Karamsarlık yaşayabilir, hiçbir şey yapmak istemeyebilirsiniz.Gerginlik ve tedirginlik içinde, yerinizde duramıyor olabilirsiniz.Aklınızı işinize veremeyebilirsiniz.Sabahları yataktan kalkmada güçlük çekebilir, kendinizi sürekli yorgun hissedebilirsiniz.İştahınızda azalmalar ya da artmalar olabilir. Uykusuzluk, konsantrasyon güçlükleri çekebilir ya da aşırı uyuyabilirsiniz.Boğazınızda bir yumru hissi, göğsünüzde ağrı olabilir. Ağlamak istediğiniz halde ağlayamayabilirsiniz.Alkol ya da ilaçlara başvurmuş ya da başvurmayı düşünüyor olabilirsiniz.Umutsuzluk içinde olabilir, içinizde bir boşluk hissedebilir, kendinizi değersiz olarak görebilirsiniz.Kendi ölümünüzü düşünüp korkuya kapılabilirsiniz.Başınıza gelen bu olayın büyük bir haksızlık olduğunu düşünebilirsiniz.Bunun neden bir başkasının değil de sizin başınıza geldiğini sorup, bir anlam vermeye çalışıyor olabilirsiniz.Yaşadığınız acının, herkesin yaşadığından daha fazla olduğunu düşünebilirsiniz.İçinize kapanmak isteyebilirsiniz.Sorumluluklarınız arttıkça, neye nereden başlayacağınızı bilemeyebilirsiniz.Zaman içinde, duygularınızın yoğunluğunun azaldığını sandığınız ve tam bu kaybı kabul etmeye başladığınız bir sırada, başta hissettiğiniz acılar aynı yoğunlukta geri gelebilir.Çevrenizdeki kayıpları olan kişilerin daha iyi durumda olduğunu görüp sizin acınızın hiçbir zaman hafiflemeyeceğini düşünebilirsiniz. Geleceği düşünmek çok zor gelebilir. Şimdiki zaman da çok acı vericidir. Bu yüzden sürekli olarak geçmiş üzerinde durabilirsiniz.
  • Kaybettiğiniz kişi ile bağınızın sürdüğünü hissetmek amacıyla, o hayattayken birlikte yaptığınız şeyleri sürdürmek, hala varmış gibi, yaşadığı mekanın düzenini korumak, sofrada ona da yer ayırmak,vb. davranışlar içine girebilirsiniz.
Bu duyguların, düşüncelerin ve bedensel tepkilerin hepsi çok normaldir ve tüm dünyada yaşayan insanların bu tür kayıplar karşısında gösterdiği evrensel tepkilerdir. Ancak bu tepkilerin dozunun ne olduğu ve gündelik yaşamınızı sürdürmenizi engelleyip engellemediği de çok önemlidir. Eğer söz konusu tepkileriniz çok yoğunsa ve gündelik yaşamınızda büyük aksamalara yol açıyorsa, bir uzmandan yardım almanızda yarar olabilir. Özellikle alkol ve ilaç kullanımı için bu konuya dikkat etmenizi öneririz.Aşağıdaki ipuçları, dünyanın pek çok yerinde yakınlarını kaybeden kişilerle yapılan bilimsel çalışmalarda, acıyla başa çıkmada işe yarar olarak değerlendirilmiştir. Şu anda size çok zor gelse de, bu önerileri uygulamaya çalışmanızın zamanla acınızı biraz olsun hafifletebildiğini ve kendinizi daha iyi hissettiğinizi göreceksiniz.

  • Acılarınızın biraz daha katlanılabilir hale gelmesi epey zaman alacaktır. Bu yüzden kendinize ve aynı kaybı yaşayan yakınlarınıza karşı sabırlı olun. Bu kayıp daha önce yaşadığınız hiçbir acıyla karşılaştırılamayacak kadar büyük olsa da, daha önce yaşadığınız acılar sırasında acınızı hafifletmek için yaptıklarınızı hatırlamaya ve yine bunları yapmaya çalışın.“Keşke”lerle başlayan düşünceleriniz yüzünden pişmanlıklar ve suçluluk yaşadığınız durumlarda, bu duyguları yaşayan siz değil de bir arkadaşınız olsaydı, ona neler söyleyeceğinizi düşünün ve kendinize de bunları hatırlatın.Olabildiğince erken bir zaman içinde, yaşadığınız kayıp olayından önceki gündelik yaşantınıza (çalışma hayatı, ev işleri, alış veriş, ziyaretler, vb.) dönmeye çabalayın. Böylece aklınızı o olaydan uzaklaştırıp, zihninizi dinlendirebilirsiniz.Daha önce yaşadığınız acılar bu acıyla kıyaslanamasa da, bugüne kadar ayakta durabildiğinizi kendinize hatırlatıp, başedebilme gücünüzü gözardı etmeyin.Kaybettiğiniz kişiyi hatırlatan olay, eşya, resim, yer, vb. hatırlatıcılarla zaman içinde, yavaş yavaş yüzleşmeye çalışın. Başlangıçta bunu yapmak çok acı verse de uzun vadede acınızın katılaşmasını önleyeceği için daha katlanılabilir düzeye gelmesinde yardımcı olacaktır. Yaşadığınız olayı, kaybınız karşısındaki duygu,düşünce ve davranışlarınızı, yakınlarınızla ya da benzer kayıpları olanlarla paylaşmaya çalışın, ağlamaktan sakın kaçınmayın. Paylaştıkça rahatlayacaksınız. Acınızı paylaştığınızda ve ağladığınızda o acı içinizde katılaşıp kalmayacaktır. Acınızı katlanılabilir hale getirecek bilgiler, her zaman uzmanlardan gelmez. Sizinkine benzer kayıpları, acıları olan ve bunlara katlanmaya çalışan diğer insanları dinleyerek de bir şeyler öğrenebilirsiniz.Arada sırada, bu olaydan on yıl sonrasını hayal ederek, bu olayı o zaman diliminde nasıl yadedeceğinizi kendinize söyleyin.Bayramlarda, yıldönümlerinde vb. özel günlerde bu acılarınızın aynı yoğunlukta yeniden yaşanabileceğini bilin ve hazırlıklı olun.Kendinizi yoğun bir çaresizlik, umutsuzluk, karamsarlık içinde hissettiğinizde, mümkünse bir yürüyüş yaparak ya da burnunuzdan derin nefesler alıp, ağzınızdan vererek, bedeninize olabildiğince fazla oksijen girmesini sağlayın. Bu oksijen, bedeninizdeki o gerginliği ve iç sıkıntısını hafifletecektir.Zaman geçtikçe, “neden?” diye sormak yerine “bundan sonra ne yapabilirim?” demenin size iyi geldiğini göreceksiniz. En başta bu sorunun yanıtı “hiçbir şey” olabilir ve bu da normaldir. Ancak zamanla yapabileceğiniz şeylerin çoğaldığına tanık olacaksınız.Şimdiki zamanın acısını yaşamak, geçmişin sizi alıp götürmesine izin vermemek ve gelecekle ilgili olumlu beklentiler içine girmek de yararlı olabilir.İnsanoğlu olarak doğadaki varoluşumuzun gerçeklerini (ölümün kaçınılmazlığı, ölüm karşısındaki çaresizliğimiz, olayları kontrol etmedeki sınırlılıklarımız ve geleceğin bilinmezliği) kabul edip olayları daha bilgece yorumlamaya çalışın. Düşüncelerinizin, “Ben onsuz/onlarsız nasıl yaşarım?” dan, “Onları özlüyorum”a ; “Onları hep seveceğim”e; “Birlikte ne güzel günlerimiz oldu” ya ve, “Ben varolduğum sürece onları da anılarımda yaşatacağım”a doğru bir gelişim göstermesine yardımcı olun.
  • Sevdiklerinizin kaybına bağlı bu acının, onların bir zamanlar var olduğunun ve sizin tarafınızdan çok sevildiklerinin bir göstergesi ya da kanıtı olduğunu kendinize hatırlatın. Bu tür bir bakış açısı, acınızı daha katlanılabilir kılacak ve belki bir parça avunmanıza yardımcı olacaktır.
 
13- Afet Yıldönümleri ve Psikolojik Tepkilerimiz

17 Ağustos Marmara Depremi Yıldönümünü yaşayan, 12 Kasım Düzce Depremi Yıldönümünü yaşayacak herkese ve hepimize,

Hepimizin başından, hafızamızda bir anı, albümlerimizde bir fotoğraf, video filmlerinde bir görüntü veya günlüklerimizde bir satır olarak kaydettiğimiz olaylar geçmiştir. Pek çoğumuzun da bu olaylara ilişkin “yıldönümlerimiz” vardır. Evlilik yıldönümleri, doğum günleri, mezuniyet günleri gibi özel, dini ve milli bayram günleri, anneler günü, babalar günü gibi toplumsal olarak yaşattığımız günler, bu tür yıldönümlerindendir. Eğer bu anları bizimle paylaşmış veya paylaşmasını istediğimiz kişilerle birlikteysek, söz konusu günleri bir şenlik havasında kutlarız. Ama o insanlar acı bir olayla aramızdan ayrılmışlarsa, içimizde bir burukluk oluşur. Kederleniriz.

Hatırlamayı ve hatırlanmasını neredeyse hevesle beklediğimiz bu yıldönümlerinin yanında, 17 Ağustos 1999 da olduğu gibi, dünyanın beklenmedik bir anda sarsılarak, sevdiklerimizi bizden aldığı bazı olayların da yıldönümleri vardır. Bu yıldönümlerinde de olayın yaşandığı anlardaki duygularımıza benzer duyguları yeniden yaşarız. Mutluluk veren bir olayın yıldönümünde yaşadığımız mutluluğu nasıl hiç sorgulamıyorsak, hayatımızda önemli kayıplara yol açan bir olayın yıldönümünde de o olay anındaki kadar şiddettle yaşadığımız acı, korku, öfke, pişmanlık, suçluluk gibi duygularımızı da doğal karşılamalıyız.

İster olumlu, ister olumsuz olsun, hayatımızda önemli bir yer tutan olaylar sırasında, çevremizde bulunan her şey, biz farkında olmadan hafızamıza kaydedilir. Bu yüzden de aynı şeyler, bir başka zamanda da bizleri, o olay sanki yeniden oluyormuşçasına etkileyebilir. Deprem gibi hayati tehlike içeren bir olay sırasında da hafızamız o olay öncesindeki ve anındaki herşeyi kaydettiğinden, farklı bir zamanda ve mekanda bile, benzer şeyler yeniden gündeme geldiğinde (havanın sıcaklığı, denizin durumu, ayın rengi, hatta üzerimize giydiğimiz bir giysi veya taktığımız bir takı), bize o olayı hatırlatma gücüne sahip olur. Yeniden o deprem anındaki duygusal tepkileri ve davranışları gösterebiliriz.

Bu tür tepkiler, olay taze iken daha sık olarak ortaya çıkar, zamanla seyrekleşebilir. Olayın yıldönümlerinde ise olayın olduğu ay, gün, saat ve dakikada, hafızamızdaki anılar yeniden canlanır. Bu yüzden de olayın yıldönümlerinde psikolojik olarak çok etkilenebilir, olay anında yaşamış olduğumuz duygularımızı aynı şiddette yaşayabiliriz.

17 Ağustos yaklaşırken, içimizde bir huzursuzluk, sinirlilik, kaygı ve korku gibi duygular yaşayabiliriz. Yakınlarını, arkadaşlarını, güven duygusunu, bazı uzuvlarını, evini, eşyalarını ya da işini kaybetmiş, harabolması nedeniyle doğup büyüdüğü yerleri neredeyse tanıyamayacak hale gelmiş olanlarımız için ise, bu kayıpların yası halen sürüyor olabilir.

Geçmişteki bu olayları kabullenip geleceğe yönelebilmek için bir kaç ay yetmez. Yapılan araştırmalar, insanların bu tür kayıplarından sonra yaşadıkları yasın aynı şiddette, birbuçuk, iki, hatta üç yıl bile sürebildiğini göstermektedir. Bazılarımız ise bu yas tepkilerini geçiştirmiş, yok saymış ya da ertelemiş ve sonuçta tam manasıyla yaşayamamış olabilir. Yıldönümleri, bu yas tepkilerinin de herkes için alevlendiği dönemlerdir.

Pek aklımıza gelmese de araştırmalar, bu tür yıldönümlerinin bir yandan da hayatta kalanların duygusal yaralarının iyileşmesi için bir fırsat olabildiğini göstermektedir. Bu yıldönümlerinde, yaşadığımız duyguların farkına vararak, ifadesine izin vererek, bu doğal yas sürecinde, daha ileriye ve “yeniden yapılanma”ya doğru çok önemli adımlar atabiliriz.

Yıldönümleri aslında insanların psikolojik ihtiyaçlarından ortaya çıkan, önemli günlerdir. Başımızdan geçen o olayı anarak, geride bıraktığımız yılı gözden geçirerek, ileriye dönük planlar yaparak yeniden dengeye dönme ihtiyacımıza cevap verirler. Dünya üzerinde insanın varolduğu zamandan bu yana, pek çok kültürde ve dinde “yıldönümleri” vardır ve çeşitli bireysel ve toplumsal törenlerle idrak edilir. Toplumun ihtiyaçlarına bağlı olarak bu törenler yıllarca devam edebilir. Örneğin 1906 San Fransisco depreminden sağ kalanlar, her yıl Nisan ayının 18’inde, sabaha karşı 5:12 de “yıldönümleri” için bir araya gelmektedirler.

Afet yıldönümleri çoğumuzda bazı psikolojik tepkilere yol açar. Bu tepkiler beklenmediği ve açıklanamadığı için kişilerde ek kaygı ve sıkıntı yaratabilir. KORKMAYIN. Bu duygusal “artçı şoklar” bir “geriye gidiş” değildir. Bunlar iyileşme ve yaraların sarılması sürecinin doğal, doğal olduğu kadar da gerekli bir parçasıdır. Bu psikolojik tepkilerden bazıları aşağıda belitilmiştir:

Olaylar ve kişilerle ilgili anılar, rüyalar, düşünceler, duygular

Depremin yıldönümü yaklaşırken, kendimizi o olayı düşünmekten alıkoyamayız. Çok uzun zamandır düşünmediğimiz şeyleri yeniden düşünmeye başlayabiliriz. Çocuklarımızın yeniden depremle ilgili konuşmaya başladığını tanık olabilir; depremle ilgili rüyalar görebiliriz.

Olayla ilgili anıları ve duyguları herşey yeniden oluyormuşçasına canlı yaşayabiliriz. Deprem sahneleri gözümüzde canlanabilir. Çeşitli bedensel tepkiler yaşayabilir, çaresizlik, umutsuzluk, ya da bu felaketten sağ kurtulmuş olmayla ilgili bir buruk bir rahatlık hissedebiliriz.

Keder, üzüntü ve pişmanlıklar

Olayın yıldönümünde kaybettiğimiz kişi ya da kişilerin neleri sevdiğini, neleri yapamadan kaldığını, yaşamımızdaki yerini hatırlar, yokluğuna alışamamanın kederini, üzüntüsünü yaşarız. Yaralarımızın tam kapanmaya başladığını düşünürken, yıldönümüyle birlikte, yeniden açıldığını acıyla farkederiz.

Sadece sevdiğimiz birinin kaybı değil, güven duygumuzun, alışkanlıklarımızın, evlerimizin kaybı ile ilişkili üzüntüler de yıldönümlerinde yoğunlaşabilir. Özellikle geçici konutlarda yaşayanlarımız, evlerini ne kadar özlemiş olduklarını farkedebilirler. Geçici konutlarının eksiklikleri daha çok gözlerine batabilir. Yeni bir eve çıkmış olanlarımız eski evlerini hatırlayabilir; başka bir yere taşınmış olanlarımız yoğun bir sıla özlemi içine girebilirler. Kaybedilen eşyalar da hatırlandığında üzüntü yaratabilir. Özellikle, “keşke saklayabilseydim ya da kurtarabilseydim” diye düşünülen, fotoğraf albümü gibi bizim için yoğun anısı olan eşyalar..

Bir kısmımız için ilk yıl, yaşadığımız olayın yasını bile tutmamıza izin vermeyecek kadar yoğun ve zorlu geçmiş olabilir. Çadır yaşantısı, zor günler, çözülmesi gereken pek çok sorun nedeniyle, kendimizi dinlemeye, kayıplarımızın yasını ve üzüntüsünü yaşamaya fırsat bulamamış olabiliriz. Yıldönümü vesilesiyle ortaya çıkan keder duyguları, gecikmiş yasımızı yaşamamıza olanak vcrdiği için, bir yandan da rahatlatıcı olabilir. Kimimiz, belki de ilk kez, doyasıya ağlama fırsatı bulabiliriz.

Korku, kaygı ve stres

Pek çoğumuzun yaşadığı korku ve kaygı, afetten birkaç ay sonra yatışmaya başlayabilir. Ancak olayın yıldönümünde bu duygular yeniden ortaya çıkabilir. En ufak bir seste, harekette, yerlerimizden sıçrayabilir, gerginleşip, tetikte olma durumuna geçebiliriz.

Olayı çok ağır yaşamış olanlarımızda ise bu korku, zaten birinci yılın sonunda henüz kaybolmadığından, yıldönümü nedeniyle şiddetli bir şekilde alevlenebilir. Kabuslar ve depremi hatırlatan belirli yerlerle ilgili panik duyguları, yeniden ortaya çıkabilir.

Öfke

Yıldönümleri, afet ile ilgili kırgınlıkları ve öfkeleri yeniden körükleyebilir. Haksızlık olarak algıladığımız şeyleri tekrar tekrar hatırlarız. Kendimizi rahatsız eden şeyleri, kaybettiklerimizi, yaralarımızın sarılma aşamasındaki bürokrasiyi, yeniden yapılanma ve iyileşme sürecinin yavaşlığını, daha sık ve yoğun olarak hatırlayabiliriz. Bir türlü tamamlanamamış işler daha çok gözümüze batabilir.

Yaşamlarımıza henüz istediğimiz gibi bir çekidüzen verememiş olduğumuzu düşünerek, yetersizlik duyguları içine girip, kendimize de öfkelenebiliriz. Yaşattıkları nedeniyle depremin kendisine bile öfkelenebiliriz.

Çeşitli nedenlerle başarısızlık duygularımız yeniden alevlenebilir. İlişkilerimizde ortaya çıkan sorunlar daha çok gözümüze batabilir. Birbirimizi daha çok suçlayabiliriz.

Kaçınma davranışları

Pekçoğumuz için yıldönümleri ve toplu anma törenleri, gözyaşları ile de olsa, bir arınma, olan biteni gözden geçirip ders çıkarma, toplumsal dayanışma dönemi olarak algılanabilir. Bazılarımız ise yıldönümünün diğer günlerden farklı olmadığını ileri sürerek, bu tür olaylardan uzak durmak, böylelikle yaşayabileceğimiz olumsuz duygulardan uzaklaşmak isteyebiliriz.

Oturup olay üzerinde düşünme ve olumlu birşeyler çıkarmaya çalışma

Doğal afetler gibi yoğun kayıplara ve acılara yol açan olayları yaşamlarımız içinde özümsememiz zaman aldığından, olaydan sonra “toparlanma”mız da çeşitli düzeylerde olur. Toparlanma dönemleri, hem fiziksel, hem duygusal, hem de ruhsal açıdan “yeniden yapılanma”yı içerir.

Yıldönümleri pek çoğumuz için, bu iyileşme ve toparlanma sürecinde bir mihenk taşı gibidir. İlk yıldönümünde, başımıza gelen bu olayı, zihinlerimizde, yüreklerimizde ve yaşamlarımızda belirli bir yere oturtabilmemiz ve belirli bir bakış açısı geliştirebilmemiz için yeterli bir zaman geçmiştir.

Yıldönümlerinde pek çoğumuz, “şimdi aynı olayı yeniden yaşıyor olsaydım neyi farklı yapardım?” diye bir soruyla yüzleşmeye çalışırız. Bu, pek çoğumuzun uykularını kaçıran bir sorudur. Bu soruya bir yanıt bularak, başka insanlara yardımcı olabileceğimizi ümit ederiz. Yanıtlarımız neredeyse oybirliğiyle; depreme nasıl hazırlıklı olmamız gerektiğini; evdeki tehlikelere karşı alacağımız önlemleri (dolaplar, vs.); evlerimizi sigortalamanın önemini; deprem çantası ve güvenlik araçları almayı; önemli evrakları (kimlik, tapu, banka cüzdanı, vs), fotoğrafları diğer anısı olan eşyayı güvenli ve belirli bir yerde tutmayı; ailece bir kurtulma planının yapılması gereğini ve kurtulanların buluşacağı belirli bir yerin saptanmasının önemini vurgulamaktadır.

Felaketler, kişilerin değerlerini ve inançlarını gözden geçirmelerine de yol açabilmektedir. Araştırmalara göre, doğal afetlerden sonra pekçok insan, önemli kayıplarına rağmen, yaşamlarının bir anlamda daha olumlu bir yöne döndüğünü söylemektedirler. Pek çok insan, “neler çektik” diyerek, üstesinden gelebildiği zorlukları farkedebilmekte; kendi içinde gizli olan o dayanıklılığı, cesareti, problem çözme yeteneklerini görebilmektedir. Kendilerine yardımcı ve destek olmuş olan kişileri takdirle anmakta; daha derin ve daha anlamlı ilişkiler için şükretmektedirler.

Deprem gibi afetlerin yıldönümü yaklaşırken önemli bir geçiş dönemi ve değişim yaşarız: artık kendimizi bir kurban (mağdur) gibi değil, hayatta kalmayı başarabilen, gerçekten “sağ kalanlar” olarak algılayabiliriz. Bazılarımız, depremden sonra yeni ve daha derin dostlukların doğmuş olduğunu da farkedebiliriz.

“Bu deprem benden çok şey aldı götürdü; geçmişimden bir parçayı, hayatımın anlamını… Bütün bunları bir yıl içinde yeniden eski haline getirmek mümkün değil, biliyorum. Ama aynı deprem, başka şeylere de yol açtı. Hayatıma, bu güne kadar nasıl yaşamış olduğuma dönüp bakmama neden oldu. Neleri düzeltmem gerektiğini görmemi sağladı. Benim için bir dönüm noktası oldu” diyen kişilerin sayısı hiç de az değildir.

Yıldönümü sayesinde ortaya çıkan bu, “geriye dönüp, her şeyi yeniden gözden geçirme fırsatı”, iyileşme ve toparlanma sürecinde gerçekten bir dönüm noktası olabilmektedir. Ne kadar yol katettiğimizi, ne tür badireleri atlatabildiğimizi görmemizi sağlar. Kendi içimize dönüp bakmamıza, cesaretimizi, direncimizi, dayanıklılığımızı ve gücümüzü görmemize aracı olur. Hem kendimizi hem de bizimle birlikte bu badireyi atlatanları kutlamamız için bir fırsattır. Aynı zamanda da dışarıya dönüp, bu iyileşme sürecinde bizlere destek olanların değerini bilmek, ileriye bakıp yapabileceklerimizi hayal etmek için de bir dönüm noktasıdır.

17 Ağustos 2000, büyük Marmara depreminin ilk yıldönümü. Bu yıldönümünde kaçınılmaz olarak medya bu konuyu yeniden ele alacaktır. Konuyu işlemek için de deprem görüntülerini ve deprem öykülerini yeniden gündeme getirecektir. Bu sırada hepimizin depremle, kayıplarımızla ilgili duygularımız ve psikolojik tepkilerimiz yeniden alevlenebilecektir. Bunları bilip, çocuklarımızın da benzer şeyleri yaşayacağını unutmayalım. Eğer mümkünse çocuklarımızı bu tür programlara maruz bırakma konusunda sınırlamalar getirelim. Eğer bunu yapamıyorsak, programı birlikte izleyip, yaşadığımız duyguları onunla paylaşalım, onun da yaşayabileceği duyguları bizimle konuşmasına, paylaşmasına yardımcı olalım.

Hangi yaşta olurlarsa olsunlar, bu büyük olayın yıldönümünde yaşayacağımız, son derece normal ve beklenen bu psikolojik değişikliklerin nedenini bilmezlerse, çocuklarımızın kafaları karışabilir. Onlara bakacak birinin herzaman olacağını; en azından “bugün” “burada” hepimizin emniyette olduğunu bizlerden duymaya bu gün, her zamankinden daha fazla ihtiyaçları olacaktır.

UNUTMAYALIM Kİ çocuklarımız da kaybı yaşayan ailemizin bir parçasıdır. Böylesi bir günde yaşadığımız duyguları, onları üzmemek adına onlarla yaşlarına uygun bir şekilde paylaşmazsak, bu davranışımız onların bize olan güveninin sarsılmasına yol açar. Ailesine güveni sarsılmış bir çocuğun ise kendini güvende hissetmesi çok zordur. Bu tür yıldönümlerinde katılacağımız çeşitli törenler, aile içi toplantılar, gerçekleştireceğimiz kabristan ziyaretleri, anne baba olarak bizlerin olduğu kadar, çocuklarımızın da olayları kavramasına, kayıpların neden olduğu üzüntü, keder, korku gibi duygularını anlamalarına ve üstesinden gelmelerine yardımcı olacaktır.

Afet yıldönümlerinde ortaya çıkabilecek duygu ve davranışlarımızdan korkmayalım, utanmayalım ve rahatsız olmayalım. 17 Ağustos yıldönümümüzü yakınlarımızla nasıl geçireceğimizi planlayalım. Anılarımız hakkında konuşalım. Ama sadece anıları değil, afetle ilgili şimdiki dugularımızı, düşüncelerimizi ve kaygılarımızı da paylaşalım. Bu da yetmez. Mutlaka, daha önce başımıza değil aklımıza bile gelmeyen zorluklarla bütün bir yıl nasıl mücadele edip, ayakta kalabildiğimizi hatırlayalım, kendimizi ve birbirimizi kutlayalım. Geleceğe yönelik daha olumlu bir bakış açısı geliştirelim.

KAYNAK: Türk Psikologlar Derneği
Deprem Özel Çalışma Grubu
Çalışmalarından Derlenmiştir..
 
Geri
Top