Matematik Eğitimi ve Matematiğin Hayatımızdaki Önemi
Galileo’nun dediği gibi “Doğanın muazzam kitabının dilidir Matematik. “Ne yaparsınız yapın, matematik hep yaptığınız işin içindedir.Mühendislikte statik hesaplamalardan tutun asma köprülere, resimde perspektiften tutun altın orana, mikro ekonomik planlamalar istatistikçilerden tutun, basit bir marketin işletmesine, kimyada moleküllerdeki atomların bağ yaparken yarattığı geometriye, biyolojide hücrelerin dizilerken oluşturduğu vonoi diyagramına, coğrafyada ölçeklendirmeden, yerel saat hesaplamalarına, tarihte kronolojiye, müzikte notaların vuruşlarında teldeki oranına kadar hep matematik vardır.
Nefes aldığımız sürece matematik problemi çözeriz. Bir tarafta verilenler vardır. Diğer yandan bir şeyler istenir. Bu süre içerisinde sürekli matematiksel çerçevede düşünüp analiz eder, sonuca gideriz. Çözüm kümemizi oluştururuz.
Öyleyse matematikten kaçamayız. Peki, biz matematik becerilerimizle ülke olarak neredeyiz. Başarılı olan ülkeler neden başarılı? Hangi öğrenme yaklaşımlarını uygulayarak bu noktayı yakaladılar? Ve biz ülke olarak neler yapmalıyız
Başka Türlü Bir Matematik Eğitimi
Yeryüzün de çok zekiler ve özürlüler dışında, insanlar arasında zekâ bakımından çok büyük fark olduğunu düşünmüyorum. Hepimiz üç aşağı beş yukarı aynı zekâya sahibiz. Kiminin matematiğinin iyi, kimininse kötü olmasının sebebi nedir o zaman?
1) Matematikte başarısızlığın en önemli nedeni, matematiğin sürekli çalışmak istemesidir. Herhangi bir sözel dersde bir konuyu kaçıran öğrenci, o konuyu hiç anlamasa da isterse bir sonraki konuyu anlayabilir ve sınavı başarabilir. Oysa matematikte durum böyle değildir.
Matematik bir binaya benzer, taban olmazsa tepe inşa edilemez. Sekiz yıllık ilk ve ortaöğrenim yaşamında matematikte geri kalmamak da oldukça zordur. Bir kez matematiği anlamadığına inanan öğrenci psikolojik olarak etkileniyor ve ondan sonra kendini toparlaması pek mümkün olmuyor
2) Eğitim sistemimiz, öğrencinin matematiği anlayarak öğrenmesine engel gözükmektedir. Bugünkü anlayışla, eğitim sistemimiz ezberciliğe mahkûmdur, daha da acısı, en az ezbere dayanması gereken matematik bile ezbercilikten kurtulamaz. Ezbere dayanan matematik dersinde de gerçek matematik öğrenilemez elbet.
Sonuç olarak, bugünkü anlayışla, matematiğin ezbere dayanması bir zorunluluktur.
3) Matematik, bilimlerin en soyutudur. Soyut düşünebilmekse zordur. Müzik, resim, edebiyat, kompozisyon yazma, sözlü tartışma soyut düşünmeyi öğreten uğraşlardır. Bu uğraşların yanısıra, soyut düşünmeye yardımcı olabilecek oyuncaklar da vardır. iki üç tahta küp soyut düşünmeye yardımcı olabilir. Bana göre televizyon da soyut düşünmeyi köreltir.
4) Matematik, öğrenmekten ve ezberlemekten çok, anlamaya dayanır. Matematikçi, düşünmeyi kitaptan okuyarak öğrenmeye yeğler. Yani matematikçi kitap okuyarak değil, çalışarak, uğraşarak, emek vererek, dişini tırmağına takarak, kendi kendine öğrenir. Başkalarının bulduklarını birçok kez kendi kendine bulur.
Yani matematikçi, başkalarının söylediğine inanmaz, kendi ikna etmek ister. Oysa, düşünmeden başkalarının söylediklerine inanmak insanlara daha kolay gelir. Fizikteki “en az enerji harcama” yasası… Doğal bir eğilim…
5) Her konuda olduğu gibi matematikte de başarı kazanmak için bir konu üzerine yoğunlaşabilmek gerekmektedir. Televizyon, ne yazık ki çocuğun bir konu üzerine yoğunlaşabilmesi engelliyor. Çünkü televizyon seyircisi edilgendir, televizyonun sunduğunu olduğu gibi, hiçbir çaba göstermeden yutar.
Eğitimin amacı, öğrenciye bilgi aktarmaktan çok, bilgiye ulaşmanın yollarını ve bilimsel yöntemleri öğretmek olmalıdır. Öğrenci ortaöğretimi bitirdiğinde kendi kendine öğrenebilmeli, araştırabilmeli, düşünebilmeli, sorunlara özgün çözüm üretebilmelidir.