Hayal kurmak gibi aynı şeydi, beklemek. Bekledikçe, hayallerim çoğaldı, hayallerim çoğaldıkça bekleme güdüsü arttı. Oysa yıllar önce bu günlerde giderken görüşürüz demiştin. Hala çocuksu yanım seni bekliyor, yaşlanmış yanım ise kızgın. Evet, çocuksu yanım. Çünkü bir çocuk şekerle avutulabilir. Sen geldiğinde çocuksu yanım kendini avutabilir. Yaşlanmış yanım ise çok kincidir. Biliyorum böyle olmaması lazım. İnsan hiç düşman olabilir mi? Ama olabilir, ben düşmanım şimdi. Biraz sana, biraz hayata, birazda kendime. Evet, evet kendime düşmanım, neden hala bekliyorum diye. Sana düşmanım, neden hala gelmedin diye. Hayata düşmanım, neden hala bitmedi diye. İki heceli bir pusulayı hala saklıyorum, darbenin, işgallerin, sürgünlerin en yoğun olduğu lügatımın derinliğinde. Sonbaharın yaptığı hainlik gibi, birer birer dökülüyor anılarım kalemimden kağıda. İşte o zaman anılarımla ilkbahar ve sonbaharın zıtlığı gibi oluyorum. Hayallerim ölürken, anılarım canlanıyor. Yarınlarım dünlerime, dünlerim hayallerime, hayallerim gülüşlerime, gülüşlerim ise faşist bir gözyaşına karışıyor. Ölsen ölemiyor, gitsen gidemiyor, kalsan dört duvar üstüme geliyor. Kelimelerim anlamlarını yitirirken, soğukta kalmış bir köpek yavrusu gibi titreyen hecelerim, seni bana daha çok getiriyor. Fakat sevgilim, dışarıda kancık bir sonbahardan kalma hava bizi bekliyor. Ekim’de olmadı Kasım’da buluşalım…