Ermeni İsyanları ve Osmanlılar
Prof. Dr. Justin McCARTHY
Prof. Dr. Justin McCARTHY
Osmanlı Vilayetleri
Türklerle Ermeniler arasında çatışma kaçınılmaz değildi. Bu iki halkın birbiriyle dost olması gerekirdi. Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce Ermenilerle Türkler 800 yıl birarada yaşamıştı. Anadolu ve Rumeli Ermenileri yaklaşık 400 yıldan beri Osmanlı tebasıydılar. Bu yüzyıllar içinde bazı sorunlar oldu. Bu sorunları yaratanlar esas itibariyle Osmanlı İmparatorluğu’na saldıran ve neticede onu yıkanlardı. Ermeniler Osmanlı yönetimi altında her türlü ekonomik ve sosyal kıstasa göre iyi durumda yaşadılar. Ondokuzuncu Yüzyıl sonlarına gelindiğinde Osmanlı vilayetlerinin hangisinde olurlarsa olsunlar Ermeniler Müslümanlardan daha iyi eğitimli ve daha varlıklıydı. Ermenilerin çok fazla çalışmış oldukları doğrudur, ancak, daha varlıklı olmalarının ana nedeni Avrupa’nin ve Amerika’nın etkisi ve Osmanlıların gösterdiği hoşgörüydü. Avrupalı tüccarlar Osmanlı Hıristiyanlarını mümessilleri olarak kullandılar. Avrupalı tüccarlar onlara işlerini verdi. Avrupa ülkelerinin konsolosları onların lehine müdahalelerde bulundu. Ermeniler Amerikalı misyonerlerin Türkler yerine kendilerine verdiği eğitimden yararlandılar.
Bir grup olarak Ermenilerin hayatları iyileşirken Müslümanlar modern çağ tarihinin en büyük açılarından birini yaşadılar: Ondokuzuncu Yüzyılda ve Yirminci Yüzyıl başlarında Boşnaklar Sırp katli¤¤¤¤¤ maruz kaldı; Çerkesler, Abazalar ve Lazlar Ruslarca öldürüldüler ve yurtlarından sürüldüler; ve Türkler Ruslar, Bulgarlar, Yunanlılar ve Sırplar tarafından öldürüldüler ve yurtlarından çıkarıldılar. Yine de, Müslümanların çektiği bütün bu açıların ortasında Osmanlı Ermenilerinin siyasal konumu sürekli iyileşmeye devam etti. Önce Hıristiyanlar ve Yahudiler için eşit haklar yasayla teminat altına alındı. Eşit haklar giderek bir gerçek olarak hayata da geçirildi. Hıristiyanlar devlette yüksek kademelerde görev aldılar. Aralarından büyükelçiler, hazine yetkilileri, hatta dışişleri bakanları çıktı. Aslında güçlü Avrupa devletleri onların lehine müdahalelerde bulundukları için birçok yönden Hıristiyanlar Müslümanlardan daha geniş haklara sahip oldu. Avrupalılar Hıristiyanlar için özel muamele istediler ve istediklerini aldılar. Müslümanların ise bu gibi avantajları yoktu.
İşte Ermeniler Osmanlı İmparatorluğu’na böyle bir ortamda isyan ettiler: yüzyıllarca süren bir barış, ekonomik üstünlük ve sürekli iyiye giden bir siyasal konum. Böyle bir ortamın isyan nedeni olması beklenemez. Yine de, Ondokuzuncu Yüzyıl sonu iki taraf için de felaketle sonuçlanacak olan bir Ermeni isyanının başlangıcı gördü. Ermenilerle Türklerin arasını ne açmıştı?
Rus yayılması
Ruslar
Bunun nedeni herşeyden önce Ruslardı. Hıristiyanların ve Müslümanların nisbi bir barış içinde yaşayageldiği bölgeler Rusların Kafkasyali Müslümanların topraklarını istila etmesiyle parçalandı. Ermenilerin çoğu muhtemelen tarafsız kaldı, ancak, kayda değer sayıda Ermeni de Rusların yanında yer aldı. Ermeniler casusluk yaptılar hatta Ruslara silahlı askerlerden oluşan birlikler verdiler. Ermenilerin bundan sağladıkları önemli çıkarlar vardı: Ruslar 1828 yılında günümüzde Ermenistan Cumhuriyeti’nin başkenti olan Erivan ilini aldı, Türkleri oradan çıkardı ve Türk topraklarını vergi bile almadan Ermenilere verdi. Ruslar biliyorlardı ki Türkler orada kalsalardı daima topraklarını fethedenlere karşı düşmanlık besleyeceklerdi. O yüzden Türkleri oradan çıkarıp yerine dost bir halkı yanı Ermenileri yerleştirdiler.
Müslümanların zorunlu sürgüne tabi tutulmaları Birinci Dünya Savaşı’nin ilk günlerine kadar devam etti: 300,000 Kırım Tatarı, 1,200,000 Çerkes ve Abaza, 40,000 Laz ve 70,000 Türk. Ruslar 1877-78 savaşı sırasında Anadolu’yu istila ettiler ve bir kez daha Ermenilerin birçoğu Rusların tarafını tutup onlara rehberlik ve casusluk yaptı. Ermeniler işgal edilmiş topraklarda “polis gücü” görevini üstlendiler ve Türk halka eziyet ettiler. 1878 barış antlaşması sonucunda Kuzeydoğu Anadolu’nun büyük bir kısmı Osmanlılara geri verildi. Ruslara yardım etmiş olan Ermeniler kendilerinden intikam alınacağından korkarak kaçtılar. Halbuki Türkler hiç de intikam almak yoluna gitmedi.
Hem Müslümanlar hem de Ermeniler Rus istilaları sırasındaki olayları unutmamışlardı. Ermeniler Ruslar kazanırsa daha kolay zenginleşeceklerini gördüler. Bedava toprak edinme umudu –bu toprak Müslümanlardan çalınmış olsa bile—Ermeni çiftçileri harekete geçiren güçlü bir dürtüydü. Ayaklanan Osmanlı Ermenileri Rusya’nin şahsında kendilerine güçlü bir hami bulmuşlardı. Rusya ayrıca isyancıların ayaklanmayı örgütlemelerini ve Osmanlı imparatorluğuna gizlice insan ve silah sokmalarını sağlayan bir üs durumundaydı. Müslümanlar biliyorlardı ki eğer Ruslar Ermenilerin koruyucu meleği ise Müslümanların da iblisiydi. Ne zaman Ruslar zafer kazansa topraklarını ve canlarını kaybettiklerini görmüşlerdi. Ruslar yeniden gelecek olurlarsa neler olacağını biliyorlardı. Ermenilerin Rusların safında olduğunu da görebiliyorlardı. Böylece 800 yıllık barış içinde birlikte yaşamın sonu geldi.
Ermeni İhtilalciler
Rus Ermenileri milliyetçi ideolojilerini Doğu Anadolu’ya getirinceye dek Ermeni isyanı Osmanlı Devleti için gerçek bir tehlike teşkil etmemişti. Başka partiler var olsa da Ermeni isyanına iki parti önderlik etti. Bunların birincisi olan Hıncak İhtilalcı Partisi –ki kendilerine Hıncaklar denir— Rusya’dan gelen Ermeniler tarafından 1877’de İsviçre’nin Cenevre kentinde kuruldu. Bu partilerin ikincisi olan Ermeni İhtilalcı Federasyonu –yanı Taşnaklar—1890’da Rus İmparatorluğunun Tiflis kentinde kuruldu. İki parti de Marksistti. İkisi de şiddete dayanan yöntemler kullanıyordu. Hıncak ve Taşnak parti bildirgelerinde Osmanlı İmparatorluğuna karşı silahlı ihtilal çağrısı yer almıştı. Hem Osmanlı yetkililerinin hem de bu iki partiye karşı çıkan Ermenilerin öldürülmesi dahil terörizm bu partilerin temel amaçlarından biriydi. Marksist olsalar da her iki grup da milliyetçiliği ihtilal felsefelerinin en önemli kısmı haline getirmişti. Bu bakımdan Bulgaristan, Makedonya ve Yunanistan’daki milliyetçi ihtilalcilere çok benziyorlardı.
Nüfus
Öte yandan Yunanlı ve Bulgar ihtilalcilerin aksine nüfus yapısı Ermeniler için sorundu. Yunanistan’da nüfusun çoğunluğu Yunanlı Bulgaristan’da ise Bulgardı. Ermenilerin üzerinde hak iddia ettikleri topraklarda ise Ermeniler oldukça küçük bir azınlıktı. “Osmanlı Ermenistan’i” olarak adlandırılan “Altı Vilayet” in (Sıvas, Mamüretülaziz, Diyarbakır, Bitlis, Van ve Erzurum) nüfusunun sadece yüzde 17’si Ermenilerden oluşuyordu. Bu bölgede nüfusun yüzde 78’i Müslümandı. Bu durum Ermeni ihtilalciler açısından önemli sonuçlar doğuracaktı çünkü ihtilalcilerin istediği “Ermenistan” in yaratılabilmesi için tek yol orada yaşayan Müslümanların bölgeden çıkarılmasıydı.
Bu ihtilalcilerin niyetlerinden şüphesi olanların onların yaptıklarına bakması yeterli olur: Bir Van valisinin öldürülmesi, ikinci bir Van valisini öldürmeye teşebbüs, polis şeflerinin ve başka görevlilerin öldürülmesi, Padişah İkinci Abdülhamid’i öldürmeye teşebbüs. Bu kişiler Osmanlı Devleti ile savaşmakta olan radikal milliyetçilerdi.
Kaçakçılık yolları
Esas itibariyle 1890’lardan itibaren Ermeni asıllı Rus ihtilalciler Osmanlı İmparatorluğu’na sızmaya başladılar. Haritada görülen yolları izleyerek Van, Erzurum ve Bitlis vilayetlerinin iyi korunamayan sınırlarından içeri kaçak olarak tüfek, mermi, dinamit ve savaşçi sökülüyordu. Osmanlıların durumu bu ihtilalcilerle savaşmaya pek uygun değildi. Bunun nedeni mali sorunlardı. Osmanlılar hala Rusya’yla yapılan 1877-78 savaşının yolaçtığı müthiş kayıplardan dolayı sıkıntı içindeydi. Kapitülasyonlar, borçlar ve av peşindeki Avrupalı bankacılar yüzünden hala sıkıntı çekiyorlardı. Ayrıca, kabul etmek gerekir ki Osmanlılar ekonomi yönetimini iyi bilmiyorlardı. Bunun sonucunda, bu ihtilalcilerle savaşmak ve Kürt aşiretlerini dizginlemek için gerekli yeni polis ve askeri birlikleri destekleyecek para yoktu. Doğu’daki asker ve jandarma sayısı hiçbir zaman yeterli olmamıştı ve bu insanlar çoğu kez maaşlarını aylarca alamamaktaydı. Bu kadar az para ile asileri yenmek imkansızdı.
En başarılı ihtilalciler kesinlikle Taşnaklardı. Rusya’dan gelen Taşnaklar isyancılara liderlik ediyordu. Ayaklanmayı örgütleyen ve Anadolu Ermenilerini isyancı askerlere dönüştüren “infazcı” onlardı. Bu kolay bir iş değildi çünkü başlangıçta Osmanlı Ermenilerinin büyük kısmının isyan etmek gibi bir isteği yoktu. Barışı ve güvenliği yeğliyorlar ve dinsiz sosyalist ihtilalcileri onaylamıyorlardı. Ayrılıkçılık ve hatta üstünlük duygusu ihtilalcilere bir miktar yardımcı olduysa da Osmanlı’nin doğusundaki Ermenileri asilere dönüştüren başlıca silah terörizm oldu. Ermenileri kendi devletlerine karşı birleştiren ana neden korkuydu.
Ermenileri isyancıya dönüştürebilmek için önce bu insanların geleneksel olarak kendi kiliselerine ve kendi cemaat liderlerine karşı duydukları bağlılığın yokedilmesi gerekiyordu. İsyancılar Ermenilerin en büyük sevgi ve saygıyı ihtilale karşı değil kiliseye karşı duyduklarını gördüler. Bu yüzden Taşnak Partisi kiliseyi etkin bir biçimde kendi kontrolü almaya azmetti. Ancak din adamlarının büyük kısmı dinsiz Taşnaklara destek vermiyordu. Kilise ancak şiddet kullanarak ele geçirilebilirdi.
Taşnaklara karşı çıkan kilise görevlilerine ne oldu? Köylerde ve kentlerde rahipler öldürüldü. Suçları neydi? Suçları Osmanlı devletinin sadık tebaası olmalarıydı. Van Ermeni Piskoposu Bogos noel arifesinde kendi katedralinde öldürüldü. Suçu sadık bir Osmanlı vatandaşı olmaktı. Taşnaklar İstanbul’daki Ermeni Patriği Malakya Ormanyan’i da öldürmeye teşebbüs ettiler. Suçu ihtilalcilere karşı olmaktı. Osmanlıda Doğu Ermenilerinin dini merkezi olarak büyük önem taşıyan Van’daki Akdamar Kilisesi’nden sorumlu rahip Arsen Van’daki Taşnakların liderlerinden İskan tarafından öldürüldü. Suçu Taşnaklara karşı çıkmaktı. Ancak önün öldürülmesi için ikinci bir neden daha vardı: Taşnaklar merkezi Akdamar’da olan Ermeni eğitim sistemine hakim olmak istiyorlardı. Peder Arsen öldürüldükten sonra Taşnaklardan biri olan Aram Manukyan (ki kendisinin bilinen herhangi bir dini inancı yoktu) Ermeni okullarının başına getirildi. Manukyan dini eğitimi “kapattı” ve ihtilalcı eğitimi başlattı. Sözde “dın öğretmenleri” Van vilayetine yayılarak din yerine İhtilalcılık dersleri verdiler.
İsyancıların sadakatı sadece ihtilallerineydi. Kendi kiliseleri bile onların saldırılarından kurtulamıyordu.
İsyancıların gücünü en fazla tehdit eden diğer bir grup da Ermeni tacir sınıfiydi. Bir grup olarak hükümetten yana idiler. İş yapabilmek için barış ve düzen istiyorlardı. Onlar eskiden beri Ermeni toplumunun laik önderleriydi; ama isyancılar kendileri Ermeni toplumun lideri olmak istiyorlardı ve bu durumda tacirlerin susturulması gerekmekteydi. Açıktan açığa ve kuvvetle hükümeti destekleyenler, örneğin Van belediye başkanı Bedros Kapamacıyan ve Gevaş kaymakamı Armarak, suikaste kurban gittiler. Ayrıca pek çok Ermeni polis memuru, en aşağı bir Ermeni polis şefi ve hükümetin Ermeni danışmanları öldürüldüler. Ermeniler için hükümetten yana olmak büyük cesaret gerektiriyordu.
Taşnaklar tacirleri para kaynağı olarak gördüler. Tacirler ihtilal için asla kendi istekleriyle bağış yapmazlardı. Bunu yapmaya zorlanmaları gerekiyordu. Tacirlerden haraç alınmasına ilişkin bilinen ilk olay 1895’te yani Taşnak Partisi’nin Osmanlı topraklarında faaliyete geçmesinden hemen sonra Erzurum’da meydana geldi. Bu kampanya 1901’de tam olarak başlatıldı. O yıl tehdit ve suikastler yoluyla para toplamak Taşnak Partisi’nin resmi politikası haline geldi. Bu kampanya sadece Osmanlı İmporatorluğunda değil Rusya ve Balkanlarda da yürütüldü. İshak Zamharyan adlı tanınmış bir Ermeni tacir ödeme yapmayı reddetti ve Taşnakları polise ihbar etti. Zamharyan bir Ermeni kilisesinin avlusunda katledildi. Para ödemeyen başkaları da öldürüldü. Bunun üzerine geriye kalan tacirler istenen parayı ödedi.
1902-1904 dönemindeki bu “ana” haraç alma kampanyası sırasında bugünün parasıyla sekiz milyon dolardan fazla eden bir miktar toplandı. Bu rakam sadece kısa bir sürede merkezi Taşnak komitesi tarafından ve hemen hemen sadece Osmanlı İmparatorluğu dışındaki Ermenilerden toplanan haracı gösteriyor. 1895-1914 döneminde Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli bölgelerinden toplanan haraçlar bu rakama dahil değildir. Kısa sürede tacirler vergilerini hükümet yerine ihtilalcilere öder hale geldiler. Van’daki hükümet görevlileri tacirlerden vergi istediğinde tacirler vergilerini ödemiş olduklarını ancak ödemeyi ihtilalcilere yaptıklarını arzettiler. Ancak hükümet kendilerini ihtilalcilerden koruyacak olursa ödemeyi hükümete yapacaklarını söylediler. Doğu Anadolunun her yerinde, İzmir’de ve Kılıkya’da (Adana bölgesi) da durum aynıydı.
Sıradan Ermeniler de haraç isteyen isyancılardan kurtulamadı. Bu insanlar isyancılara yiyecek ve yatacak yer vermeye zorlandı.İngiliz Konsolosu Eliot raporunda şunları bildirdi: “Onlar [Taşnaklar] Hıristiyan köylerine yerleşiyorlar, bulunabilecek en iyi şeyleri yiyorlar, kendi fonları için zorla katkı topluyorlar ve genç kadınlar ve kızları kendi isteklerine boyun eğmek zorunda bırakıyorlar. Onların hoşnutsuzluğunu üzerlerine çekenler soğukkanlılıkla katlediliyor.”
Köylüler için en masraflı olan ise almak zorunda bırakıldıkları ateşli silahlardı. Köylüler isteseler de istemeseler de isyancı “askerlere” dönüştürüldüler. Eğer Türklerle savaşacak iseler onlara silah gerekecekti. İhtilalciler Rusya’dan kaçak olarak silah getiriyor ve Ermeni köylüleri bu silahları satın almaya zorluyorlardı. İngiliz Konsolos Seele’in bildirdiği gibi köylüleri zorlamak için çok etkili yöntemler kullanılıyordu: “Bir köye gelen bir ajan köylülerden birine Mauser marka bir silah satın alması gerektiğini bildirdi. Yoksul koylu hiç parası olmadığını söyledi. Ajan şu karşılığı verdi: ‘O zaman öküzlerini satman lazım.’ Zavalli koylu ekim zamanının yakın olduğunu anlatmaya çalışarak Mauser’le nasıl tarlalarımı ekebilirim ki diye sordu. Ajan buna cevap olarak silahıyla adamın öküzlerini oldurdu ve oradan ayrıldı.”
İsyancılar köylüleri silah almaya sadece örgütlenme amacıyla zorlamıyorlardı. Köylülerden silahın normal fiyatının iki katı alınıyordu. Beş paund değerindeki bir tüfek ön paunda satılıyordu. Hem isyancıların örgütü hem de isyancıların kendileri bu satışlardan çok kazançlı çıktı.
En fazla zarar gören ise köylüler oldu. İhtilalcilerin en temel politikası Ermenilerin yaşamlarının büyük bir duyarsızlıkla sömürülmesiydi: İsyancılar Kürt aşiretlerinin masum Ermeni köylülerinden intikam alacaklarını bildikleri halde Kürt aşiretleri ve köylerine saldırdılar ve daha sonra kaçarak Ermeni soydaşlarını ölüme terkettiler.
Avrupalılar bile Ermenilerin dostu oldukları halde Doğu Anadolu’nın üzerine çöken lanetin nedeninin isyancılar olduğunu görebiliyorlardı. Konsolos Steele 1911’de şunları yazdı:
“Ülkenin ziyaret ettiğim yerlerinde gördüklerim yüzünden Ermenilerin ve genelde Türkiye’nin bu bölgesinin esenliğine Taşnak Komitesi’nin çok zararlı bir etki yaptığına eskisinden de daha fazla emin öldüm. Şu gerçeği gözden kaçırmak mümkün değil: Ermeni siyasal örgütlerinin bulunmadığı ya da bu örgütlerin yeterince gelişmemiş olduğu her yerde Ermeniler Türkler ve Kürtlerle nisbi bir barış içerisinde yaşıyorlar.”
Sözkonusu İngiliz Doğu’daki karışıklığın nedeninin Ermeni ihtilalciler olduğunu görmüştü ve bu doğru bir tespitti. Taşnaklar olmasaydı Türkler ve Ermeniler barış içinde birarada yaşayacaklardı. Osmanlı Hükümeti bunu biliyordu. O halde hükümet neden isyancıların bu kadar ileri gitmesine katlandı? Hükümet neden isyancıları ezip ortadan kaldırmadı?
Osmanlının isyancılara etkili bir şekilde karşı koymamış olmasını anlamak gerçekten kolay değil. Düşünün ki bir ülkede çoğu yabancı bir ülkeden gelmiş radikal ihtilalciler bir isyan örgütlüyorlar. Yabancı ülkeden bu ülkeye gizlice savaşçi ve silah sokuyor ve hükümete ve halka karşı saldırılara öncülük ediyorlar. Bu radikal görüşlü insanlar halkın çoğunlunun iktidardan uzak tutulacağı bir devlet kurmak istediklerini açıklıyorlar. Kendi davalarını desteklemeye zorlamak için kendi soydaşlarına karşı teröre başvuruyorlar. Bunun için kendi soydaşlarının bir kısmını katlediyorlar. Hükümet görevlilerini öldürüyorlar. Misillemelerin yabancı ülkelerin istilasına yolaçağı umuduyla kasten çoğunluktaki grubun üyelerini öldürüyorlar. İsyana hazırlık olarak binlerce silah depoluyorlar. İsyan ediyorlar, yenilgiye uğruyorlar, sonra tekrar tekrar yeni ayaklanmalar düzenliyorlar. İsyancıların faaliyetlerinden en fazlan çıkar sağlayan Rusya yanı isyancıların geldikleri yer, ana üslerinin bulunduğu ülke oluyor.
Hangi hükümet buna katlanır? Bu gibi isyancıları hapse atmayan ve muhtemelen aşmayan bir ülke olmuş müdür? Bu gibi isyancıların açıktan açığa faaliyetlerini sürdürmelerine izim veren bir ülke bulunabilir mi? Evet. O ülke Osmanlı İmparatorluğu’dür. Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni isyancılar açıktan açığa faaliyette bulundular, binlerce silah depoladılar, hem Müslümanları hem de Ermenileri katlettiler, valileri ve başka görevlileri öldürdüler, ve yeniden ve yeniden ayaklandılar. Onların faaliyetlerinden gerçekten çıkar sağlayan sadece Rusya idi. Yani içerisinde örgütlendikleri ve liderlerinin geldiği yer.
Bu nasıl olabildi? Osmanlılar korkak değildiler. Aptal da değildiler. İsyancıların ve yaptığını biliyorlardı. Osmanlılar Ermeni ihtilalcilere katlandılar çünkü başka çareleri yoktu.
Unutmamak gerekir ki Osmanlı İmparatorlunun varlığı tehlikedeydi. Sırbistan, Boşna, Yunanistan ve Bulgaristan Avrupa’nin müdahalesi yüzünden zaten kaybedilmişti. Avrupalılar 1978’de Osmanlı İmparatorluğunu neredeyse parçalamışlardı ve 1890larda da bunu gerçekleştirmeyi tasarlamışlardı. Onları durduran tek şey Rusya’nin çok fazla güçleneceği korkusuydu. İngiltere ve Fransa’daki kamuoyu bu durumu kolayca değiştirebilirdi. Aslında Ermeni ihtilalcilerin istediği tam da buydu. Onlar Osmanlıların Ermeni isyancıları hapse atmasını ve idam etmesini istiyorlardı. Avrupa gazeteleri bunu Osmanlı hükümetinin masum Ermenilere yaptığı zulüm olarak yansıtacaktı. Ermeni ihtilalciler Osmanlı hükümetinin ihtilalcı Ermeni partilerine karşı dava açmasını istiyorlardı. Avrupa gazeteleri bunu Ermenilere siyasal özgürlük tanınmadığı şeklinde yansıtacaklardı. Ermeni ihtilalciler Ermeni kışkırtmalarına ve saldırılarına tepki olarak Müslümanların Ermenileri öldürmesini istiyorlardı. Avrupa gazeleri sadece Ermenilerin öldürüldüğünü haber yapacak öldürülen Müslümanlardan ise hiç söz edilmeyecekti. Kamuoyu baskısı İngilizlerle Fransızları Ruslarla işbirliği yapıp Osmanlı İmparatorluğunu parçalara ayırmaya mecbur edecekti.
Avrupa’daki birçok siyaset adamı –ki Gladstone bunlardan biriydi—tıpkı başın ve kamuoyu gibi Türklere karşı önyargılıydı. Onlar sadece Osmanlı İmparatorluğu’nu ortadan kaldırmak için uygun bir fırsat bekliyorlardı.
Sonuçta Osmanlıların isyancıları gereken şekilde cezalandırması neredeyse imkansız hale geldi. Avrupalılar Osmanlıların Ermeni ihtilalcilerinin faaliyetlerini kabul etmesini istediler. Ama bu faaliyetler Avrupalıların kendi ülkelerinde olmasına asla katlanamayacakları türdendi. Taşnaklar Osmanlı Bankası’nı işgal ettikleri zaman Avrupalılar onların serbest bırakılmasını sağladı. Avrupa ülkelerinin büyükelçileri Osmanlıları Zeytun’daki isyancıları affetmeye mecbur etti. Sultan İkinci Abdülhamid’i öldürmeye teşebbüs edenler için af çıkarılmasını onlar sağladı. Rus konsolosu Rus vatandaşı oldukları için Taşnak isyancıların Osmanlü mahkemelerinde yargılanmasına izin vermedi. Osmanlıların yargılanıp hüküm giymelerini sağladığı birçok isyancı daha sonra serbest bırakıldı çünkü Avrupalılar bu isyancı ve katillerin affedilmesini istediler ve padişahı tehdit etme anl¤¤¤¤¤ gelecek sözlerle bu isteklerini kabul ettirdiler. Hatta Rusya’nin Van konsolosu açıktan açığa Ermeni isyancıları eğiterek silah kullanımını onlara bizzat öğretti. Osmanlıların tek yapabildiği mümkün olduğu kadar olan bitenin duyulmamasını sağlamaya çalışmaktı. Bu, isyancıların hakettikleri şekilde cezalandırılmaması anl¤¤¤¤¤ geliyordu. İnsan Osmanlılara karşı bu konuda ancak acıma hissi duyabilir. Eğer gereken şekilde hükümet edecek olurlarsa sonucun Osmanlı devletinin ölümü olacağını biliyorlardı.
Birinci Dünya Savaşı
Osmanlıların Birinci Dünya Savaşı sırasında Doğu’da uğradığı kayıplar iki etkenden kaynaklandı. Bunların ilki Enver Pasa’nin felaketle sonuçlanan Sarıkamış taarruzuydu. Enver’in Aralık 1914’teki Rusya taarruzu her bakımdan felaket oldu. Rusya’ya saldıran 95,000 Türk askerinden 75,000’i oldu. İkinci etken ise Ermeni İsyanı idi ki burada bizi ilgilendiren bu etkendir.
Askerlikten kaçma bölgesi
Birinci Dünya Savaşı tehlikesi karşısında Osmanlı Ordusu seferberlik durumuna geçerken Ermenilerin kendi ülkelerine hizmet etmeleri gerekirdi. Bunun yerine Rusların tarafını tuttular. Osmanlı Ordusunun bildirdiğine göre: “Askerlik yapma mecburiyeti olan Ermenilerden Hopa-Erzurum-Hınıs-Van hattinin doğusundaki kent ve köylerde yaşayanlar askere yazılma çağrısına cevap vermeyip Rusya’daki örgüte katılmak üzere Doğu sınırına gitmiştir.” Bunun etkileri açıktır: Eğer “askerlikten kaçma bölgesi”ndeki genç Ermeni erkekleri orduda görev yapsalardı orduya 50,000’den fazla asker katılmış olacaktı. Eğer askerlik görevini yapsalardı belki de Sarıkamış yenilgisi yaşanmayacaktı.
Asker kaçağı olanlar sadece Hopa’dan Erzurum, Hınıs ve Van’a uzanan bölgedeki Ermeniler değildi. Ne Zeytun’daki ve Kılıkya’nin başka kesimlerindeki isyancılar ne de çeteler kurmuş olan onbinlerce Sivasli Ermeni askerlik görevini yerine getirdi. Bazı Ermeniler de Yunan adalarına, Mısır’a ya da Kıbrıs’a kaçarak askere yazılmamış oldu. Daha doğrusu bu Ermeni gençlerinin büyük bir kısmı asker olarak görev yaptı ama katıldıkları ordular Osmanlı devletinin düşmanlarının ordularıydı. Onlar kendi vatanlarını korumadılar. Aksine, kendi vatanlarına saldırdılar.
Doğu Anadolu’da Ermeniler kendi hükümetlerine karşı gerilla savaşı yapmak üzere çeteler kurdular. Bazı Ermeniler ise kaçtılar ama Rus ordusuyla geri döndüler. Rus işgal güçlerine rehberlik yaptılar ve Rus ordusunun öncü birliklerini oluşturdular. Osmanlıların savaştaki çabalarına ve Doğu Anadolu Müslümanlarının hayatlarına yönelik en büyük tehdidi ise geride, yanı yerlerinde kalan Ermeniler oluşturdu.
Ermeni milliyetçiler çoğu kez şu iddiayı ileri sürmüşlerdir: Osmanlıların tehcir emri vermelerine sebep Ermeni isyanı değildi. Kanıt olarak da tehcir emrinin Mayıs 1915’te yanı aşağı yukarı Van’in Ermenilerce ele geçirildiği tarihte yayınlanmış olduğunu hatırlatırlar. Bu iddianın ardındaki mantığa göre Osmanlılar tehciri o tarihten bir süre önce tasarlamış olmalıydılar; dolayısıyla isyan tehcirin nedeni olamazdı. Osmanlıların tehcir olasılığını düşünmeye Mayıs 1915’ten birkaç ay önce başlamış oldukları doğrudur. Mayıs 1915’in Ermeni isyanının başlangıcı olduğu ise doğru değildir. İsyan bundan çok önce başlamıştı.
Avrupalı gözlemciler savaş çıkarsa Ermenilerin Rusya’nin safında yer alacağını 1914’ten çok önce biliyorlardı. Daha 1908’de İngiliz Konsolosu Dickson şunları bildirmişti:
“Van’daki ve Salmas’daki [İran] Ermeni ihtilalcilere Tiflis’teki komiteleri tarafından savaş çıkması halinde Türkiye’ye karşı Rusya’nın yanında yer almaları bildirildi. Rusların yardımı olmadan sınır bölgesindeki Türklere ve onların iletişim hatlarına tacizde bulunmak üzere 3,500 silahlı keskin nişancı seferber edebilirler.”
İngiliz diplomatik kaynaklarının bildirmiş olduğuna göre savaşa hazırlık yapan Ermeni ihtilalcı grupları 1913’te toplantılar ve Osmanlılara karşı sürdürdükleri faaliyetler arasında eşgüdüm sağlamayı kararlaştırdılar. İngilizler raporlarında bu ittifakın “Rus makamlarıyla” yapılan toplantıların sonucu olduğunu bildirdiler. Taşnak lider (ve Osmanlı Parlamentosu üyesi) Vramyan Tiflis’e giderek Rus makamlarıyla görüşmüştü. İngilizler aynı zamanda şu gelişmeyi rapor ettiler:”[Ermeniler] bir zamanlar vermiş olabilecekleri sadakat görüntüsünü tümüyle bir kenara atmış bulunmaktadır. Rusların Ermeni Vilayetleri’n Rus işgal etmesi olasılığından çok memnun olduklarını açıkça belli ediyorlar.”
Taşnak liderleri bile Taşnakların Rusların müttefiki olduğunu açıkça kabul ediyorlardı. Hovhannes Katcaznuni, yanı Ermenistan Cumhuriyeti’nin kendisi de Taşnak olan cumhurbaşkanı, savaşın başındaki planlarının Rusya ile ittifak olduğunu söylemiştir.1910’dan beri ihtilalciler Doğu Anadolu’nin her yerinde broşürler dağıttılar. Birbirinin aynı olan bu broşürlerde Ermeni köylerinin nasıl bölgesel komutanlıklar meydana getirmek üzere örgütlenecekleri ve Müslümanların köylerine nasıl saldırılacağı anlatılıyor ve gerilla savaşının incelikleri hakkında bilgi veriliyordu.
Savaştan önce Osmanlı ordusunun istihbarat birimleri Taşnakların planları hakkında raporlar gönderdiler: Taşnaklar bir yandan Osmanlı devletine bağlı olduklarını ilan ederken bir yandan da kendilerini destekleyenlerin silahlandırılması işine hız vereceklerdi. Savaş ilan edilirse Ermeni askerler Osmanlı ordusundan firar edip silahlarıyla birlikte Rus ordusuna katılacaklardı. Eğer Osmalılar Ruslara galip gelmeye başlarsa Ermeniler hiç birşey yapmayacaklardı. Ama bunun aksi olur da Osmanlılar geri çekilmeye başlarlarsa Ermeniler silahlı gerilla çeteleri oluşturup plana göre saldırılarda bulunacaklardı. Osmanlı istihbaratı yanılmamıştı. Çünkü bütün bunlar aynen oldu.