• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

Evliya mekıbeleri

Çağlayağmur

👪
Süper Moderatör
Niçin Ağza, Burna Su Veriyoruz?


Rükneddin Ebü'1-Feth Hz.lerine:

“Abdest ve gusülde, ağzı ve burnu yıkamanın hikmeti nedir?” Diye bir sual sorulmuştu. Cevaben buyurdu ki:

“Suyun temiz olması için 3 sıfat lâzımdır. Bunlar, renk, koku ve taddır.

Dinimiz, mazmaza ve istinşakı, yani ağız ve burna su vermeyi, bu se*beple öne almıştır. Zira, tat mazmaza ile (ağza su almakla); koku ise, istinşakla (burna su çekmekle) anlaşılır.

Böylece suyun temiz olup olmadığı ortaya çıkar.”
 
Bahsi Halife, bir gün camide vaazında abdest almanın faziletlerini anlatırken, alınan abdest suyu ile günahların döküldüğünü söylemiş*ti.

Cemaat arasında bulunanlardan birinin kalbine,

“Bu nasıl olur?” Diye bir düşünce geldi.

O zaman Bahsi Halife, kollarını sıvayarak dirseklerine kadar havaya kaldırdı.

Ve:

"Böyle olur!" dedi.

Cemaat, Bahsi Halifenin kollarından nur fışkırdığını gördüler.

Bu hadiseden sonra, ona, "Akbilek" lâkabı verildi.
 
Hatem-i Esam, bir gün vaaz ederken, teenni'den bahsetmişti.

“Acele edilecek yer yok mu hiç?” Diye soruldu. Şöyle cevap verdi:

“Var elbette. Bilhassa şu 5 yerde acele edilmelidir:

1. Bir günaha maruz kalınca, hemen tevbe etmekte acele edilmelidir.

2. Misafirin önüne yemeğini getirmekte acele edilmelidir.

3. Cenazeyi defnetmekte acele edilmelidir.

4. Borcu ödemekte acele edilmelidir.

5. Buluğ çağına ermiş genci evlendirmekte acele edilmelidir.
 
Halife Ömer bin Abdülaziz Hazretleri,

"Şehrimizi korumak için etrafı*nı surla çevirmek istiyorum. Gerekli parayı gönderiniz" diye müracaat eden bir valisine şu cevabı yazmıştı:

“Şehrinizi surla değil, adaletle koruyunuz ve zulümden arındırınız.”
 
Halife Harun Reşid'in mürşidi Behlül-ü Dânâ, bir gün, sarayın kapı*sında görünür. Halife, uzun yoldan geldiğini tahmin ettiği Behlül'e sorar:

“Nereden geliyorsun böyle ey Behlül?”

“Cehennemden geliyorum ya Harun?”

“Hayrola cehennemde ne işin vardı?”

“Efendim, ateş lâzım oldu da, oraya ateş almaya gitmiştim.”

Fakat cehennemin bekçileri,

"Burada ateş yoktur. Herkes, ateşi bu*raya kendi getirir" diyerek beni geri çevirdiler. Dolayısıyla eli boş dön*düm.

“Peki, öyle ise, ben ne yapayım ki, oraya ateş götürmeyeyim?”

“Oraya ateş götürmemek için, adaletle hükmet, adaletle...”
 
Bir gün Cafer-i Sadık Hz.leri, İmam-ı A'zam'a sordu:

“Akıl nedir?”

İmamı A'zam, cevaben:

“Hayır ile şerri ayıran bir melekedir,” buyurdu. Cafer-i Sadık, bu tarifi yetersiz buldu.

“Onu atlar bile temyiz eder. Sahibi, atın yanına gelirken, ata ot mu getiriyor, yoksa kırbaç mı vuracak, at onu hemen sezinler,” dedi.

İmam-ı A'zam,

“Öyleyse, sizce akıl nedir?” diye sordu. Cafer-i Sadık Hz.leri, şu tarifi yaptı:

“Akıl, iki önemli ve hayırlı birden şey zuhur ettiği zaman, hangisi*nin daha hayırlı olduğunu temyiz eden melekedir.”
 
Yahya bin Muaz'dan:

“Allahü Teâlâ'ya itaat etmek, bir hazineye benzer. Bu hazinenin anahtarı dua, anahtarın dişleri de helal lokmadır.

İbn-i Semmak Hz.leri, Allah Teâlâ'ya itaat edenleri çok severdi. Bu sebeble vefatından az önce:

“Ya Rabbi! Asi olduğum zamanlarda bile, sana itaat eden kullarını sevdiğimi bilirsin. Benim itaatkâr kullarına olan bu sevgimi,, isyan ve günahlarıma keffaret yap!” Diye dua buyurmuştu.[
 
Vehib bin Verd'e dediler ki:

“Siz Allah Teâlâya bir an önce kavuşmak için hemen ölmeyi mi ar*zu edersiniz, yoksa daha fazla ibadet edebilmek için daha uzun yaşama*yı mı?”

Cevaben şöyle buyurdu:

“Hiçbirini arzu etmem. Allah Teâlâ, benim hakkımda neyi takdir et*mişse, ben onu isterim. Onu bekler, ondan razı olurum.”[
 
Cizreli Şeyh Şeyda şöyle derdi:

“Zamanımızın bazı şeyhleri, köy ağalarının etbâ toplamaya çalıştığı gibi, kendilerine talebe toplamaya çalışıyorlar. Halbuki gaye, etrafına ta*lebe toplamak, mürid sayısını çoğaltmak değil; insanları ıslah etmek, onların nefsin ve şeytanın şerlerinden kurtulmalarına yardımcı olmak*tır.”

Bediüzzaman Hz.leri de, bu konuda şöyle buyurur:

“ Cenab-ı Hakk'ın rızası, ihlas ile kazanılır. Kesret-i etbâ ile ve fazla muvaffakiyet ile değildir.

Hem ihlas ve hakperestlik ise, Müslümanların nereden ve kimden olursa olsun, istifadelerine taraftar olmaktır.

Yoksa, "Benden ders alıp sevap kazandırsınlar" düşüncesi, nefsin ve enaniyeün bir hilesidir.”
 
Ata bin Ebi Rebah, Halife Abdülmelik'in hac için Mekke’ye geldiğini duyunca, ziyaretine gitmiş, ona adaletli olmak ve müslümanların ihti*yaçları ile meşgul olmak konularında öğütlerde bulunmuştu.

Ata bin Ebî Rebah, nasihatini bitirip gitmeye hazırlanırken, Halife ona:

“Ey Ata! Bütün tavsiyelerini yapacağım. Fakat hep başkalarının ih*tiyacından söz ettin. Sizin hiç ihtiyacınız yok mu?" diye sormuştu.

Ata, şu cevabı verdi;

“Ben, kendi dileklerimi, ancak her şeyin Sahib ve Maliki olan Allah Teâlâ'ya arz eder, ondan isterim. Burada size, müslümanların ihtiyaçla*rını dile getirdim."

Halife Abdülmelik, Ata bin Ebî Rebah'ın bu istiğnası karşısında, şöy*le demekten kendini alamadı:

“İşte, asıl şeref ve üstünlük budur. Zaten, seni yükselten de bu halindir.”

Ata bin Ebî Rebah'ın bu tavrında ibretli bir nokta vardır.

Ata, kendisi ile ilgili meselelerde son derece tevekkül sahibi idi. Sebeplerden geçmiş, Müsebbibül- Esbabı, Mün'im-i Hakikîyi tanımıştı.

Bu sebeble, kendi İhtiyaçlarını kimseye arz etmez; yalnızca Rabbin’den, Mün'im-i Hakikîden ister ve beklerdi. Ama o, bu dünyanın, esbab yani sebebler dünyası olduğunu da biliyordu. Rabbimiz, ikramını, ihsa*nını, lütuflarını hep sebepler eliyle insanlara gönderiyordu. Meyveyi ağaç eliyle, yağmuru bulut süngeriyle, balı arı vasıtasıyla gönderdiği gibi: mil*let ve devletlerin huzur ve asayişini, beldelerin mamuriyetini, halkın re*fahını da âdil hükümdarlar vasıtasıyla gerçekleştiriyordu. Bu sebeple o, Halifeye adalet tavsiye etmiş; halkının refahı ve ihtiyaçlarının karşılan*ması konusunda gayretli olmasını öğütlemişti.

Böylece, hem Allah'a teslim, hem de sebeplere teşebbüs konusun*da örnek bir tavır sergilemişti
 
Geri
Top