Finansal Ekonomi

  • Konuyu açan Konuyu açan dderya
  • Açılış tarihi Açılış tarihi

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
HİSSE SENEDİ FİYATLARININ BELİRLENMESİ

HİSSE SENEDİ DEĞERLEMESİ

Hisse (Ortaklık) senetleri, firmanın belli bir bölümüne ait mülkiyet ifade eder. Ortaklık senedini elinde bulunduran kişi, bu senedi ihraç eden kuruluşun gelecekteki kazancı (karı) üzerinde hak sahibidir. Bireyler, sigorta şirketleri, yatırım fonları ve emeklilik kuruluşları portföylerinde hisse bulundururlar ve genellikle gerçek değerinin altında değerlenmiş hisse senetlerini tercih ederler.

Gerçek değer :
Bir hisse senedinin olması gereken değeridir.

Bir hisse senedinin değerine ilişkin hesaplamalar 3 model kullanılarak yapılır.

- Kar payı modeli
- Piyasa değeri/defter değeri modeli
- Fiyat/Kazanç oranı modeli

1- Kâr payı Modelleri


Hisse senetlerinden beklenen kar paylarının belli bir iskonto oranında bugüne indirgenmiş değerlerinin toplanmasıyla, hisse senedinin fiyatının belirlenmesidir.

Bir şirket elde ettiği kârı iki biçimde kullanabilir :

-Kâr payı (temettü) adı altında hisse senedi sahiplerine (şirket ortaklarına) aktarır.
-Kâr ortaklara dağıtılmayarak firma bünyesinde tutulur.

Kâr payı, hisse senedi sahiplerine şirketin kârından yapılan direkt ödemedir. Dağıtılmayan kârlar firmanın değerini yükseltir. Çünkü bu kazanç ya firma içindeki projelere yatırılacak yada daha sonraki dönemlerde kar payı şeklinde ortaklara yönlendirilecektir.

Firma değeri firmanın gelecekte elde edeceği kârın bugünkü değeri biçiminde hesaplanır.

PR1 PR2 PRnFirma değeri = --------- + ----------- + ……………… + ----------
1 + i (1 +i)2 (1+i)n PR = Firmanın yıl sonunda elde edeceği kâr
i = Faiz oranı
n = Firmanın faaliyette bulunacağı yıl sayısı

Hisse senetlerinin sahip olduğu iki özellik, değerinin hesaplanmasında bazı güçlüklere yol açmaktadır. Bunlar;

-Hisse senedi ile gelecekte elde edilecek bir kazançtan pay alınmış olur. Gelecekte yapılması muhtemel bu ödemenin miktarı ise bugünden belli değildir.

-Hisse senetlerinde vade yerine kullanılan firmanın faaliyet süresi (n) belli değildir.

Bu güçlüklerin her ikisi de aslında gelecekteki kazancı tespit etme güçlüğüdür. Bu güçlük aşılır ve firma değeri tespit edilirse hisse senedi değerini hesaplamak çok kolaydır:

Firma Değeri
Hisse Senedi Değeri = -----------------
Hisse Sayısı

Söz konusu güçlükleri aşabilmek için bazı basitleştirici varsayımlar yapılır. Öncelikle dağıtılan kâr payının sonsuza kadar sabit olduğunu varsayarsak i>0 olduğu sürece hisse senedinin değeri şu şekilde hesaplanabilir :

D0 V = Hisse senedinin değeri
V = ------- D0 = Dağıtılan kâr payı
i i = faiz oranı

ÖRNEK : Bir firmanın dağıtacağı kâr payının 3.000 YTL’de sabit kaldığı varsayımı altında faiz oranı %15 iken söz konusu hisse senedinin gerçek değeri ne kadardır?

D0 D0 = 3.000 YTL
V = ---------- i = 0,15
i V = ?

3.000
V = ----------- = 20.000 YTL’dir
0,15

Dağıtılan kar payının sonsuza kadar sabit kalması söz konusu olmayacağı için, bu model gerçekçi sonuçlar vermez. Ancak daha sonraki modellerin anlaşılmasında temel teşkil eder.

Bu temel modele dayalı olarak geliştirilen modellerden biri olan Gordon Büyüme Modeli, daha önce sabit kabul edilen kar payı ödemelerinin her yıl belli bir oranda (k) büyüyeceği varsayımıyla geliştirilmiştir.

Gordon Büyüme Modelinde, sabit kabul edilen kâr payı ödemesinin her yıl sabit bir oranda (k) artacağını varsayarsak önce dağıtılan kâr payını (Dt) düzenlememiz gerekir.

Dt = D0 (1 + k)t
Dt = t döneminde dağıtılacak kâr payı
D0 = Önceki dönemde dağıtılan kâr payı
k = Kâr payındaki artış oran

Kâr payına ilişkin bu düzenlemeyi formülde yerine koyarsak;

D0 (1+k)
V = -----------
i – k

Şeklinde hisse senedi değerini hesaplayabiliriz. Bu formülün kullanılabilmesi için i > k olmak zorundadır.



ÖRNEK : X şirketi geçen yıl 5.000 YTL kâr payı dağıtmıştır. Bu kâr payının her yıl % 10 artacağı varsayımı altında cari faiz oranı % 25 iken hisse senedinin değeri kaç YTL’dir?

D0 = 5.000 YTL D0 (1+k) 5.000 (1+0,10)
k = 0,10 V = ----------- = ------------------
i = 0,25 i – k 0,25 - 0,10

V = ? 5.500
V = -------- = 36.666 YTL’dir
0,15

Hisse senedinin değerini bu şekilde belirledikten sonra hisse senedinin piyasa fiyatına bakarak bu hisse senedini alma yada almama kararı verilir?

V > P ==> Hisse senedi piyasada düşük değerlendiği için bu hisse senedi alınabilir.
V < P ==> Hisse senedi aşırı değerlendiği için bu hisse senedini almak doğru değildir.2- Piyasa Değeri/Defter Değeri Modeli

Piyasa Değeri :
Bir hisse senedinin piyasa koşulları atlında arz ve talebe göre belirlenmiş değeridir.Defter Değeri : Firmanın muhasebe kayıtlarına göre ortaya çıkan değeridir. Defter değeri şirketin varlıkları ile borçları arasındaki farkın (Net Değerin), mevcut hisse sayısına bölünmesi ile bulunur.

Net Değer Varlıklar - Borçlar
Defter Değeri = -------------- = -----------------------
Hisse Sayısı Hisse Sayısı

ØTam etkin olarak çalışan piyasalarda hisse senedinin gerçek değeri ile piyasa değeri birbirine eşit olmalıdır.
ØPiyasa değeri/Defter değeri oranı 1’den küçük ise hisse senedinin ucuz olduğu düşünülür. Dolayısıyla hisse senedinin alınması kârlıdır.
ØPiyasa Değeri/Defter Değeri oranı 1’den büyükse hisse senedi pahalı olarak kabul edilir ve satış önerilir.

ÖRNEK : A şirketinin varlık değeri 400.000 YTL Borçlarının değeri ise 300.000 YTL’dir. Şirket sermayesi 1.000 hisseye bölündüğüne ve bir hisse senedinin son işlem fiyatı 50 YTL olduğuna göre Piyasa Değeri/Defter Değeri (PD/DD) ne kadardır?

Varlık – Borç 400.000-300.000
Defter Değeri = ----------------- = --------------------- = 100 YTL
Hisse Sayısı 1.000

50
PD/DD = ---------- = 0,5
100

Bulunan değer 1’den küçük olduğu için bu hisse senedinin alınması önerilir.

3- Fiyat/Kazanç Oranı Modeli

Bu model çok basit bir model olduğu için, hisse senedi değerlendirilmesinde en çok kullanılan yöntemdir. Fiyat/Kazanç Oranı (P/E) hisse senedinin cari piyasa fiyatının hisse başına kazanç değerine bölünmesi ile bulunan değerdir.

Piyasa Değeri
P/E = -------------------------
Hisse başına kazanç

Yatırımcılar elde tutma dönemleri için bekledikleri getiriyi belirledikten sonra bu değeri P/E oranı ile çarparak hisse senedinin gerçek değerini hesaplar

P
V = Ee . ------ Ee = Hisse senedini elde tutma döneminde beklenen kazanç
E

ÖRNEK: X şirketine ait fiyat/kazanç oranı 2,5 olarak hesaplanmıştır. Bu hisse senedinden önümüzdeki yıl için beklenen kazanç hisse başına 1,5 YTL ise hisse senedinin gerçek değeri ne kadardır?

P
Ee = 1,5 TL V = Ee . ----- V = 1,5 x 2,5 = 3,75 YTL’dir
P/E = 2.5 E

V = ?
 
HİSSE SENEDİ FİYATLARININ BELİRLENMESİ

Hisse senedi fiyatları da genel olarak geleneksel arz ve talep mekanizması içinde belirlenir. Ancak fiyatlar belirlenirken hisse senedinin taşıdığı risk (Bekleyişler) ve bu riskle ilgili kamuoyunun bilgilenme derecesi çok önemlidir. Doğal olarak şirket riskini en düşük olarak gören kişi hisse senedine en yüksek fiyatı ödemeye hazırdır. Piyasa katılımcıları yaptıkları tekliflerle piyasa fiyatını belirlerler. Firma hakkında yeni bilgiler elde edildikçe riskle ilgili bekleyişler değişeceği için piyasa fiyatı da değişir.

BEKLEYİŞLERİN OLUŞUMU

Risk algılayışına ilişkin bekleyişlerin oluşumunda üç farklı model sözkonusudur.

1. Markow Bekleyişleri : Bekleyişlerin oluşma biçimi ile ilgili en basit süreçtir. Markow Bekleyişleri, bekleyişlerin oluşumunda ekonomik birimlerin en yakın geçmişi göz önüne alacaklarını savunan yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre ekonomik birimler geleceğin bugünün aynısı olacağını beklerler. Yani X değişkeninin t dönemindeki beklenen değeri t–1 dönemindeki enformasyona bağlı olarak belirlenir (Xte = Xt-1). Kısaca bu yaklaşımda gelecekte ortaya çıkabilecek muhtemel değişiklikler göz ardı edilmiştir. Yani kişiler geçmişteki hatalarından ders çıkartamamaktadırlar.

Xte = Xt-1

2. Uyumcu (Adaptif) Bekleyişler : Bu yaklaşım bekleyişlerin oluşumunda ekonomik birimlerin ilgili değişkeninin geçmiş dönemdeki seyrini ve daha önce yaptıkları tahmin hatalarını göz önüne alacaklarını savunur. Yani beklentilerin geçmişin tecrübelerine göre zaman içinde oluştuğunu öne sürer. X değişkeninin t dönemindeki beklenen değeri, geçmiş döneme ilişkin tahmin hatalarının uyum sürecini ifade eden λ (Xt-1 - Xte) teriminin eklenmesiyle bulunulur. Bu yaklaşımda da geçmişe balı olarak tahminde bulunmanın her zaman bir tahmin hatası içereceği gözardı edilmiştir.

Xte = Xt-1 + λ(Xt-1 - Xte) λ : Uyum faktörü

Uyum hızı : Beklentilerin geçmişteki tahmin hatalarına hangi hızda uyum gösterdiğini ifade eden katsayıdır.

3. Rasyonel Bekleyişler : Bir değişkene ait beklentilerin oluşturulmasında ekonomik birimlerin, iktisat teorisinin belirlediği değişkenler de dahil olmak üzere, mevcut tüm enformasyonu kullanarak optimal tahmin yapacaklarını savunan yaklaşımdır. Kısaca bu yaklaşıma göre ekonomik birimler mevcut enformasyonun tamamını kullanır ve rasyonel tahmin yapar. Rasyonel tahmin, kişilerin tahminlerinde hata yapmayacakları anlamına gelmez. Sadece yapılan hatanın sistematik bir bileşeni olmayacağını ifade eder. Buna göre yapılan tahmin hataları tamamen tesadüfidir. Yani X değişkeni için t dönemine ait bekleyiş, tüm enformasyonun kullanılması ile yapılan optimal tahminle (Xof) belirlenir.

Xte = Xof

Rasyonel bekleyişler yaklaşımı iki temel sonuç doğurur:

ØBir değişkenin oluşum biçiminde değişiklik olduğunda bekleyişlerin oluşma biçimi de değişir.ØBekleyişlere ilişkin tahmin hataları ortalama sıfırdır ve önceden belirlenemez.
 
ETKİN PİYASALAR HİPOTEZİ (FİNANSAL PİYASALARDA RASYONEL BEKLEYİŞLER)

Para ekonomisi için geliştirilen rasyonel bekleyişler hipotezi, finansal piyasalara etkin piyasalar hipotezi olarak uyarlanmıştır. Bu hipoteze göre finansal piyasalardaki beklentiler mevcut tüm enformasyonun kullanılması ile yapılan optimal tahminlere eşittir. Yani bu hipoteze göre bir varlığın fiyatı bu varlığın değeri ile ilgili tüm mevcut enformasyonu yansıtır. Dolayısıyla riske göre düzeltilmiş beklenen getiri oranının tüm varlıklar için eşit olacağı öne sürülmektedir. Öyleyse eşit riske sahip varlıklardan hangisi daha yüksek getiri sağlıyorsa yatırımcılar bu varlığı satın almaya yönelirler.

Eğer piyasada oluşan fiyat bir varlıkla ilgili tüm bilgiyi piyasaya aktarıyorsa, gerek duyulan enformasyon fiyat aracılığı ile tüm piyasa katılımcılarının eline geçmiş demektir. Aslında farklı hisse senetlerinin farklı getirilere sahip olmasının tek nedeni riskin farklı olmasıdır. Riski yüksek hisse senetlerinin getirisi de daha yüksek olur. Burada önemli olan hangi hisse senedinin seçildiği değil, yeteri kadar çeşitlendirme yapılıp yapılamadığıdır.

Rasyonel Bekleyişler ve Etkin Piyasalar

Etkin piyasalar hipotezi, rasyonel bekleyişler hipotezi ile yakından bağlıdır. Çünkü piyasanın etkin olabilmesi için, bu piyasadaki bekleyişlerin rasyonel olması gerekir.

Portföyünde hisse senedi bulunduran kurumlar topladıkları enformasyona bağlı olarak hisse senedinin gelecekteki fiyatına ilişkin beklentilerini oluştururlar. Piyasadaki mevcut fiyat, bu beklentilerin üzerindeyse ellerindeki hisse senetlerini satar, fiyat beklentilerinin altındaysa hisse senedi satın alırlar.

Etkin Piyasalar Hipotezinin Versiyonları

Etkin piyasalar hipotezi; zayıf piyasa, yarı güçlü piyasa ve güçlü piyasa etkinliği olmak üzere üç şekilde gerçekleşebilir.

a) Zayıf Formdaki Piyasa Etkinliği :
Buna göre gelecek dönemdeki hisse senedi fiyatlarının en iyi belirleyicisi içinde bulunulan dönemin fiyatıdır. Bu görüşün en önemli sonucu fiyat tahmini için “Teknik Analiz Yöntemi”nin yararlı olmayacağıdır. Teknik analiz, bir varlığa ait geçmişe dönük verileri grafikler aracılığı ile analiz edip ileriye dönük tahmin yapma tekniğidir. Özellikle hisse senedi piyasalarında zayıf formda piyasa etkinliğinden sapmamaların olabileceği de bir gerçektir. Etkin piyasalar hipotezinin ortaya koyduğu sonuçlar ile çelişen bu tür sapmalar anomali olarak adlandırılır. b) Yarı Güçlü Piyasa Etkinliği : Buna göre piyasada herkes tarafından bilinmeyen bir bilgiye sahipseniz, hisse senedinin fiyatını tespit etmek için diğer piyasa katılımcılarına göre üstünlüğe sahipsiniz demektir. Bu tür bilgiler genellikle içeriden alınan bilgilerdir. Ancak içeriden bilgilenme yasal değildir. Yani içeriden bilgilenerek piyasada işlem yapmak suç işlemektir.

c) Güçlü Piyasa Etkinliği : Buna göre hiçbir enformasyon piyasada oluşan fiyatların sağladığı enformasyondan daha güçlü değildir. Yani içeriden bilgilenmiş olsanız bile sahip olduğunuz bu enformasyon piyasanın üzerinde bir getiri elde etmenize olanak tanımayacaktır. Çünkü fiyatların taşıdığı enformasyon kişilerin sahip olacağı özel enformasyondan çok daha güçlüdür.
 
DÖVİZ PİYASALARI VE DÖVİZ KURUNUN BELİRLENMESİ

DÖVİZ PİYASASI VE DÖVİZ KURU

Bu piyasada onlarca banka ve dealer faaliyet göstermekte, işlemlerin çok küçük bir bölümü nakit üzerinden yürütülmektedir. Yine bu piyasalarda işlemlerin çok büyük bir kısmı bilgisayar sistemleri ve telefon aracılığı ile gerçekleştirilmekte, dolayısıyla işlemler büyük ölçüde kaydi olarak yürütülmektedir.

Bir para birimini satın alabilmek için diğer para biriminden vazgeçilmesi gereken miktar döviz kuru olarak adlandırılır. Döviz kuru iki farklı biçimde açıklanabilir.

  • Direkt Döviz Kuru : Bir birim yabancı paranın değerinin yerli para cinsinden açıklanmasıdır (1$=1,5 YTL).
  • Dolaylı Döviz Kuru : Bir birim yerli paranın değerinin yabancı para cinsinden açıklanmasıdır (1 YTL=0,666$).
Bunun dışında yabancı paraların birbirleri cinsinden değerini ise Çapraz Kur olarak tanımlanmaktadır. Örneğin 1$ = 0,8427€ veya 1€ = 1,1867$ gibi. Günlük basında, çapraz kurlar genellikle $/€ veya €/$ kısaltmasıyla ifade edilir. Para birimleri arasındaki bu dönüşüm oranının kimi zaman Pariteolarak adlandırıldığı görülmektedir. örneğin euro dolar paritesi gibi.

Yeri Paranın Değer Kazanması : 1 birim yabancı para satın almak için ödenmesi gereken yerli para miktarının azalmasıdır.

Yeri Paranın Değer Kaybetmesi : 1 birim yabancı para satın almak için ödenmesi gereken yerli para miktarının artmasıdır.

Nominal Döviz Kuru : Bir para biriminin bir başka para birimi karşısındaki değeridir. Yukarıda tanımladığımız şekli ile döviz kuru, çoğu zaman nominal döviz kuru olarak adlandırılır.

Reel Döviz Kuru: Yerli para biriminin yabancı paralar karşısında satın alma gücüne göre düzeltilmiş değeridir.

Örneğin; 1$ = 1,45 YTL iken, New York’ta hamburger fiyatı 2.56$, İstanbul’da ise 3,5 YTL ise, reel döviz kurunu hesaplayabilmek için şu formül kullanılır:

Reel Döviz Kuru = Nominal Döviz Kuru x Yabancı Fiyat/Yerli Fiyat
 
Buna göre, nominal döviz kurundaki değişim oranı iki faktöre bağlı olarak belirlenmektedir:

  • Reel döviz kuru değişim oranı
  • Yurt içi enflasyon oranı ile yabancı ülke enflasyon oranı arasındaki fark
Reel döviz kurunun sabit kaldığını kabul edersek, nominal döviz kurunu belirleyen faktör, iki ülke enflasyon oranı arasındaki farktır.

  • Yurtiçi enflasyonun yabancı ülkedeki enflasyondan yüksek olması durumunda, nominal kur değişimi pozitif değer taşıyacak, yani kur yükselecektir. Bizim kullandığımız direkt kur sisteminde bu durum yerli paranın değer kaybetmesini ifade etmektedir.
  • Yurtiçi enflasyonun yabancı ülkelerdeki enflasyondan düşük olması durumunda, yabancı ülke enflasyon oranının yurtiçi enflasyon oranından yüksek olması durumunda kur düşecek, yani yerli para değer kazanacaktır.
DÖVİZ PİYASASI VE UZUN DÖNEM DENGE DÖVİZ KURU

Uzun Dönemde Denge Döviz Kurunun Belirlenmesi : Uzun dönemde denge döviz kurunu belirleyen faktörler farklı ülkelerdeki fiyatlar ve reel gelir düzeyleri gibi temel ekonomik değişkenlerdir.
 
RİSK YÖNETİMİ

FAİZ ORANI RİSKİ VE YÖNETİMİ

1. Faiz Oranı Riski

Hatırlayacağınız gibi, finansal varlıkları ellerinde bulunduran kişi ve kurumlar çeşitli risklerle karşı karşıya kalırlar. Bunların içinde en önemlisi geri ödememe riskidir. Karşı karşıya kalınan risklerden bir tanesi de faiz oranları değiştikçe finansal varlığın piyasa değerinde gözlenen dalgalanma riskidir. Bu tür riski daha önce faiz oranı riski olarak adlandırmıştık.

Tahvil fiyatları ve faiz oranları arasındaki ters yönlü ilişkinin varlığı ve vadenin dolmasına kalan süre uzadıkça bu riskin artması, faiz oranı riskinin yönetimini gündeme getirmektedir. Bir tahvilin veya bononun karşı karşıya olduğu faiz oranı riski menkul kıymetin vadesinin dolmasına kalan süre veya vadeye kalan gün sayısı ile yakından ilişkilidir. Ancak iki tahvilin vadesine de aynı süre (iki yıl) kalmasına karşın, kupon ödemeleri sıklaştıkça faiz oranı riski azalmaktadır.

2. Finansal Araçların Efektif Vadesi

Yukarıda yaptığımız açıklamalara göre, faiz oranı riskini etkileyen iki faktör söz konusudur:

ØVadeye kalan süre
ØBu süre içinde yapılacak ödeme miktarı Tahvil veya bono alıp satanlar faiz oranı riskini değerlendirebilmek için bu faktörleri birlikteölçmek durumundadırlar. Bu iki büyüklüğün bir arada ölçümü “efektif vade” veya “durasyon” adı verilen bir kavram aracılığı ile gerçekleştirilmektedir.

Efektif vade
veya durasyon, bir tahvilin ana para ve faiz ödemelerinin tamamını elde etmek için gerekli olan ortalama süreye ilişkin bir ölçüttür.

Tahvil alım satımı ile uğraşanlar efektif vadeyi hesaplayabilmek için bir finansal aracın vadesi boyunca yapacağı ödemelerin şimdiki değerini bularak, bunların ağırlıklı ortalamasını hesaplamaktadırlar. Bunu yapabilmek için de, kupon ödemeli bir tahvili sanki sıfır kuponlu bir tahvilmiş gibi değerlendirirler.

Efektif vade, faiz oranı riskini ölçmek için kullanılan en önemli gösterge niteliğindedir. Zira, bir finansal varlığın efektif vadesini bildikten sonra, faiz oranında meydana gelecek değişikliklerin, bu varlığın değerinde yaratacağı değişikliği hesaplamak oldukça kolaydır. Bu amaçla,

ΔP = - DUR . Δi P 1+i

formülünü kullanarak, elde edilecek sermaye kazancı oranını veya uğranılacak sermaye kaybı oranını kolayca hesaplayabiliriz. Örneğin, daha önce piyasa faiz oranı % 15 iken efektif vadesini 3,857 yıl olarak hesapladığımız tahvil için piyasa faiz oranının % 20’ye çıkması durumunda, fiyat değişim oranı

ΔP = - 3,857 . 0,05 = - 0,17 olarak hesaplanır.
P 1+0,15

Bu tahvili elinde bulunduran kişi, yaklaşık % 17’lik bir sermaye kaybına uğrar.

Faiz oranlarında artış bekleyen bir yatırımcı, portföyündeki tahvillerin efektif vadesini bildiği sürece, bunların efektif vadesini azaltacak önlemlerle katlanacağı sermaye kaybını minimize etme olanağına sahiptir. Doğal olarak, bunun tersi bir ortamda, yani faiz oranlarında düşüş beklenen bir ortamda, yatırımcı portföyüne daha uzun efektif vadeye sahip finansal varlıkları dahil ederek elde edeceği sermaye kazancını maksimize etme olanağına sahip olur.
 
3. Faiz Oranı Riskini Sınırlayıcı Stratejiler

Faiz oranı riskini sınırlandırabilmek için çeşitli stratejiler uygulanabilir. Faiz oranı riskini sınırlandırabilmek için kullanılabilecek ilk yöntem portföyünüzde kısa vadeli finansal varlıkların ağırlık taşımasıdır. Yukarıda yaptığımız açıklamalarda, kısa vadeli veya vadesine kısa süre kalan menkul kıymetlerin faiz oranı değişmerli karşısında daha düşük sermaye kaybı riskine konu olduklarını görmüştük. Bu konuda uygulanabilecek bir diğer strateji de, daha kısa süreli efektif vadeye sahip menkul kıymetleri elde tutmaktır.

Eğer riski sınırlamak amacıyla efektif vade kavramı esas alınıyorsa, sadece vadeye kalan süre değil, bu sürede elde edilecek nakit akımları da göz önüne alınmış olmaktadır. Riski sınırlandırabilmek için kısa vadeli veya düşük efektif vadeli finansal varlıkları tercih etmenin yol açtığı üç sorundan söz etmek mümkündür;

ØKısa vadeli veya kısa efektif vadeli finansal varlıkları elde tutmak aynı zamanda daha düşük getiriye razı olmak anlamına gelmektedir.

ØSürekli kısa vadeli menkul kıymetlerin elde tutulması, bunların satışını ve yeniden kısa vadeli menkul kıymet alınmasını gündeme getirdiği için, kısa vadeli menkul kıymetlerin döndürme maliyeti (satıp yeniden alım maliyeti) yüksek olabilir.

ØSadece kısa vadeli menkul kıymetlerin elde tutulması, çeşitlendirmenin getireceği olanaklardan da vazgeçilmesi anlamına gelmektedir.

4. Riskten Korunma ve Türev Ürünler

Faiz oranı riskini sınırlandırabilmek amacıyla kısa vadeli, vadesine kısa süre kalan veya düşük efektif vadeli finansal varlıkları elde tutmanın taşıdığı sakıncalar, faiz oranı riskini yönetebilmek için, alternatif stratejilerin geliştirilmesine neden olmuştur.

Bu yöntem, riske karşı korunma veya kısaca korunma (hedging) olarak adlandırılmaktadır. Korunma, faiz oranı ve kur risklerinden kaynaklanan sermaye kaybına uğrama olasılığını azaltan finansal stratejiler biçiminde tanımlanabilir.

Korunma işlemlerinde başvurulan araçlar ise türev ürünler olarak bilinir. Bir portföyün taşıdığı faiz oranı riskini düşürebilmek için korunma amacıyla diğer finansal araçlar kullanılabilir veya esas portföyün taşıdığı faiz oranı riskini düşüren dengeleyici finansal işlemlere başvurulabilir. Tam Korunma, Portföyün taşıdığı faiz oranı riskinin veya taşınan pozisyon nedeniyle mevcut döviz riskinin tamamını ortadan kaldıran finansal stratejidir.

Türev menkul kıymet veya kısaca türev ürün, getirisi diğer finansal araçların getirisine bağlı olarak belirlenen finansal araçtır. Sözü edilen türev ürünler arasında son yıllarda en çok kullanılanlar forward sözleşmeler, futures sözleşmeler, opsiyon sözleşmeleri ve swap sözleşmeleridir.
 
DÖVİZ RİSKİ VE YÖNETİMİ

Döviz riski, bir finansal kuruluşun mevcut kar marjının, işleme konu olan yabancı paraların fiyatlarında meydana gelen değişmeler sonucu azalması olasılığıdır. Yabancı paraların fiyatlarında ortaya çıkan değişim, bu anlamda, döviz riskinin kaynağını oluşturmaktadır.

1. Kur Riski

Kur riski, bir işletmenin bilançosunun aktifinde ve pasifinde aynı tutarda ve cinste yabancı para bulunmamasından kaynaklanan zarara uğrama olasılığıdır.

Ulusal paranın yabancı paralar karşısındaki değerinin değişmesi olasılığı, kur riskinin doğmasına neden olmaktadır. Ulusal paranın yabancı paralar karşısında değer kazanması durumunda, aktifte fazlası olan, örneğin, bir banka aynı döviz cinsi için daha az ulusal para elde edeceği için zarar; pasifte fazlası olan bir banka ise aynı döviz borcunu daha az ulusal para ödeyerek kapatacağı için kar elde edecektir.

Genelde bankacılık jargonunda, aktifteki döviz varlıkları pasifteki döviz borçlarını geçiyorsa pozisyon fazlası, tersine pasifteki döviz borçları aktifteki döviz varlıklarını geçiyorsa pozisyon açığından veya açık pozisyondan söz edilir.
 
2. Parite Riski

Döviz portföyünde mevcut olan yabancı paraların çapraz kurlarında (paritelerinde) meydana gelen değişmeden kaynaklanabilecek alternatif zarar olasılığı parite riski olarak adlandırılır.

Tıpkı kur riskinde olduğu gibi, parite riskinde de açık pozisyon veya pozisyon fazlası olması durumunda parite riski doğabilir. Her iki yabancı paradan da fazla veya açık pozisyonda bulunan bir banka bu iki yabancı paranın birbirleri arasındaki kuru gösteren çapraz kurun değişmesi neticesinde bulunduğu pozisyondan vazgeçip uygun bir pozisyona geçmemekle zarar edebilir veya olası bir kardan mahrum kalabilir.

3. Kur Riskinin Ölçümü ve Sınırlandırılması

Kur riskinin ölçülmesinde, özellikle finansal kurumlar açısından, oldukça farklı göstergelerden söz etmek mümkündür. Bunlar içinde en teknik olanı “net genel pozisyon / sermaye tabanı” oranıdır. Zira, sermaye tabanı denilen kavramın hesaplanması son derece ayrıntılı muhasebe verilerini gerektirmektedir. Ülkemizde bankaların, % 30 olarak belirlenen bu orana uymaları gerekmektedir.

Biz bu konuda sözü edilen karmaşık teknikleri incelemek yerine, oldukça basit bir şekilde hesaplanan ve ülkemizde de uzun yıllar bankacılık sisteminin kur riskini takip etmek ve sınırlamak amacıyla kullanılan kur riski oranı kavramını ele alacağız.

Kur riski oranı, toplam döviz cinsi varlıkların, toplam döviz cinsi yükümlülüklere oranı şeklinde hesaplanan ve mevcut riskin büyüklüğünü gösteren ölçüttür.

Kur riski oranı ile döviz pozisyon açığının belirli bir ölçüyü geçmesine engel olunabilir. Kur riski oranı

Döviz mevcutları + Döviz alacakları
Kur Riski Oranı = -------------------------------------
Döviz borçları + Döviz taahhütleri

formülü aracılığı ile hesaplanır.

Kur riski oranının hesaplanmasında, farklı para birimlerindeki pozisyonlar ABD dolarının kullanılması ile ortak bir para birimine indirgenir ve dolayısıyla aktif ve pasif pozisyonları bir bütün olarak ele alınır.

Örneğin, ülkemizde bankacılık sistemi için bu oran en düşük 0,8 ve en büyük 1,1 olabilir. Bir diğer deyişle, döviz varlıkları döviz yükümlülüklerinden en fazla % 20 oranında düşük ve % 10 oranında fazla olabilir.

Yukarıda tanımlanan kur riski oranı aktifteki döviz varlıklarını ve pasifteki döviz yükümlülüklerini, dövizin cinsine bakmaksızın hesapladığı için eleştirilebilir. Bu nedenle, kur riski oranı her bir döviz cinsi için ayrı ayrı da hesaplanabilir ve her bir döviz cinsi için ayrı pozisyon limitleri getirilebilir. Yani, her döviz için ayrı bir kur riski oranı belirlenebilir. Nitekim, ülkemizde bankaların kur riski oranının her bir döviz cinsi için en az 0,75, en çok 1,15 olacağı belirlenmiştir. Bankalar genel kur riski oranını gerçekleştirmek zorunda oldukları gibi, her bir döviz için de belirlenen kur riski oranlarına da uymak zorundadırlar.

Finansal araçları ellerinde bulunduranlar faiz oranı ve döviz kuru riskine karşı konulabilmek için iki koşulu yerine getirmelidir. Bu koşullardan ilki yeterince esnek olunmasıdır. Diğer koşula göre ise değişen koşullar karşısında gerekli işlemlerin yapılmasında hızlı davranma yeteneğine sahip olunması gerekmektedir. İşte bu iki koşulu bir araya getirecek korunma stratejilerini geliştirme arzusu, türev menkul kıymetler olarak bilinen finansal araçların geliştirilmesine yol açmıştır.
 
TÜREV ÜRÜNLER VE RİSK YÖNETİMİ

Türev ürünler, birkaç kategoride incelenebilir. Bu kategorilerin her birinin paylaştığı ortak özellik, getirilerinin diğer finansal varlıkların getirilerine göre belirleniyor olmasıdır. Türev ürünleri Forward, futures, opsiyon ve swap sözleşmeleri olarak sayabiliriz.

1. Forward Sözleşmeler

Forward sözleşmeler, gelecekteki bir tarihte teslim edilecek bir malın veya finansal aracın (döviz dahil) fiyatının ve işlem miktarının bugünden belirlendiği sözleşmelerdir.
Forward faiz sözleşmeleri ; gelecekte belirlenen bir tarihte, belirlenen bir faiz oranından, finansal aracın satışı garanti altına alınmaktadır.
Forward döviz sözleşmeleri ; Gelecekte belirlenen bir tarihte ve belirlenen kurdan yabancı paranın veya yabancı para cinsinden düzenlenmiş bir menkul kıymetin teslimini içeren sözleşmelerdir.
Long pozisyon : Gelecekteki belirlenmiş tarih ve fiyattan bir finansal aracı (döviz dahil) satın alma yükümlülüğüdür.
Short pozisyon :
Gelecekteki belirlenmiş tarih ve fiyattan bir finansal aracı (döviz dahil) satma yükümlülüğüdür.

Forward sözleşmelerinin en önemli dezavantajı, long ve short pozisyon alırken miktarların ve vadelerin tam olarak eşleşememesidir. Örneklerimizde tarafların yapmak istedikleri işlemlerin miktarları vadeleri tam olarak karşılıklı eşleşmektedir. Bir diğer sakınca ise tarafların yükümlülüklerini yerine getirmemeleri halinde herhangi bir güvencenin bulunmamasıdır.

2. Futures Sözleşmeler

Forward işlemlerinin yukarıda değinilen sakıncaları futures sözleşmelerle giderilmiştir.Futures sözleşme, belli nitelikteki ve miktardaki bir malın veya finansal varlığın (döviz dahil) sözleşme tarihinde belirlenmiş bir fiyattan gelecekte belirli bir tarihte teslimini, yani alım satımını hükme bağlayan standartlaştırılmış bir anlaşmadır.
 
Geri
Top