Göbeklitepe nin tarihi önemi nedir?
Göbeklitepe Mısır piramitlerinden 7 bin 500 yıl daha önce yapıldı. Yerleşik hayata geçişlerin ilk izleri için büyük bulgular barındırıyor. Çünkü yerleşik hayatı simgeleyen ve tarıma işaret eden buğdayın ilk izleri Göbeklitepe'de bulundu. Dinler tarihini de etkileyen Göbeklitepe, bilinen ilk ibadet merkezi.
Yazının bulunmasından önceki çağlar, Tarih Öncesi Çağlar’dır. Bu çağlar iki bölümde sınıflanıyor.
A. Taş Devri: Paleolitik, Mezolitik, Neolitik, Kalkolitik
B. Maden Devri: Bakır,Tunç, Demir
Bu çağlardan hiçbiri çok kesin tarihler ile birbirinden ayrılamıyor. Örneğin Kalkolitik Çağda bakır kullanımı var.
Biz Neolitik Çağ ile ilgileneceğimiz için onu örnek verelim. Bu dönem aşağıdaki gibi sınıflanıyor.
Göbekli Tepe Neolitik Döneme ait.
Dünyanın beş Buzul Çağı geçirdiği düşünülüyor. İnsanlığın sahneye çıkması Pleistosen diye adlandırılan son buzul çağında, 2,6 milyon yıl önce başlıyor, M.Ö. 11.700 civarında bitiyor. Son buzul çağı sonunda yeryüzünün diğer bölgelerinden daha verimli, iklim şartlarının daha uygun olduğu bir bölge var. Ekolojik nedenlerle burada yaşayanlar avcı ve toplayıcılıktan besin üretimini gerçekleştirdikleri yerleşik hayata diğer yeryüzü bölgelerinden önce geçmişler. Bu yer Ön Asya, yani Anadolu. Anadolu’da bir bölge var ki orası çok daha dikkat çekici. Bereketli Hilal’in karnı. Burası Akdeniz kıyıları, Güney Doğu Toros Dağları’nın güney etekleri, Zagros Dağları’nın batısında Fırat ve Dicle arasında kalan Mezopotamya. Bereketli Hilal diye adlandırılan bölgenin kuzeyi; yani Kuzey Mezopotamya.
Bu bölge ülkemiz sınırları içinde; Güney Doğu Anadolumuz. Bereketli Hilal’de ev hayvanları ve kültür bitkilerinin bütün yabani türleri var. Neolitiğin özünü belirleyen tahıl ekimi, koyun, keçi, boğa ve domuz evcilleştirilmesi ilk kez burada görülüyor.
Göbekli Tepe’yi daha iyi anlamak için önce diğer Neolitik yerleşim yerlerinden kısaca bahsedelim. 1952-1958 yılları arasında Ölüdeniz’in kuzey ucu Eriha’da yapılan kazılarda rastlanan Neolitik yerleşim yeri, 20. Yüzyılda arkeologların “Eriha Şoku” diye adlandırılan şaşkınlığı yaşamasına neden olmuştur. Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ Eriha‘ya kadar bilinmemekteydi. Arkeolojik araştırmaların kategorisinde yer almıyordu. Yaşamın buradan başladığı düşünülmüştür (Eriha da Bereketli Hilal’de bulunuyor).
1961-1965 yılları arasında kazılan Çatalhöyük dünyaya yeni bir Neolitik yerleşim yeri tanıtmıştır. Çatalhöyük Eriha’dan 2000 yaş daha gençtir. Çatalhöyük kazıları 1967‘de Mellaart tarafından yayınlanır. 1993 yılındaki Çatalhöyük projesinde İngiliz arkeolog Hodder, Mellaart’ın izinden gider. Çatalhöyük’ün Anadolu Taş Çağı’nda (Neolitik Dönem) özel yeri bir kez daha doğrulanır. (Bu özel dönemde çevredeki obsidyen taşlar ve tuz büyük rol oynar). Çatalhöyük Çanak Çömlekli Neolitiğin başlangıcında yer almaktadır. M.Ö. 8000’in ikinci yarısında başlamakta, 7000-6000 arası doruğa çıkmaktadır. 1963’de Halet Çambel Bereketli Hilal’in batı kanadında kazı yapar. 1964’de Çayönü Neolitik yerleşim yeri bulunur. Çayönü’nde Çanak Çömleksiz Neolitik A ve B ızgara planlı yapılara rastlanmıştır. Artık arkeolojik bilimsel yayınların renkli dünyasında Neolitik Çağ geçmişi nedeniyle Türkiye’ye bir yer açılmıştır. Fırat Nehri’nde yapılacak olan Karakaya ve Atatürk Barajı planlanıncaya kadar Türkiye’de Neolitik Çağ araştırması yapılmaz. Barajlar projesi ile uluslararası arkeolojik kurtarma çalışmaları başlatılır. Cafer Höyük (Malatya), Hayaz Höyük, Nevali Çori ve Samosata önemli buluntular arasındadır. 1979’larda bulunan ve 1992’de Atatürk Barajı suları altında kalan Nevali Çori büyük heykelleri ve betimli dikilitaşları ile Ön Asya Neolitiği için bir devrim yaratır. Nevali Çori’den sonra Fırat ve Dicle arasındaki geniş bölgede büyük heykeller ve betimli dikilitaşların pek çok yerde olabileceği düşünülür. Çanak Çömleksiz Neolitik bir yerleşim yeri haberi de Gürcü Tepe’den gelir. Gürcü Tepe kazıları 1995-2000 yılları arasında gerçekleştirilir. Gürcü Tepe, Harran Ovası’nda 1,2 kilometrekarelik bir alana yayılır. Burada en az 4 adet Neolitik yerleşim yeri olduğu düşünülüyor. Gürcü Tepe 1’de Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ üstünde Çanak Çömlekli Neolitik Çağ bulgularına da rastlanmış. Şanlıurfa Neolitik Projesi, Nevali Çori, Gürcü Tepe, Göbekli Tepe şeklinde gidiyor. Gürcü Tepe ve Göbekli Tepe ilk neolitiğin iki karşıt örneği. Göbekli Tepe’deki yapılar, Gürcü Tepe’den eski değil. Gürcü Tepe vadide, Göbekli Tepe ise dağda. Artık bugün yerleşik hayata en erken geçilen, en eski neolitik yerleşimin Levant (Doğu Akdeniz Sahil Bölgesi) değil, Yukarı Mezopotamya’da olduğuna inanılıyor. Altın Üçgen diye adlandırılan bölge neolitiğinin Levant neolitiğini aşan özellikleri olduğu vurgulanıyor.
GAP nedeniyle başlatılan arkeolojik seferberlikte Alman arkeolog Klaus Schmidt, Neolitik Dönem ile ilgilenen bir arkeologdur. Şanlıurfa civarı köyleri dolaşarak çakmaktaşı yığınlarının olduğu tepeleri araştırır. Paleolitik Çağ’dan, Neolitik Çağ’a geçiş bilgilendirmesi yapabilecek mağaralar aramaktadır. Çayönü kazılarını ziyaret etmiş, Nevali Çori’de bulunmuştur. Aslında 1960’lı yıllarda başka bir arkeolog Benedict Göbekli Tepe’de bir mezar görmüş olduğunu söylese de bunun bir Müslüman mezarlığı olabileceği düşünüldüğünden kazı yapılmamış ve 1994 yılına dek dikkat çekmemiştir. Köylünün biri Göbekli Tepe’yi gösterince, hele güneyindeki Dilek Ağacını görünce Schmidt burada araştırma yapmaya karar verir. Kazı 1995 yılında başlar.
Göbekli Tepe kazıları şu anda aktif olmasa da belki uzun yıllar devam edecek. Schmidt, Nevali Çori’de Neolitik yerleşim konusunda deneyim elde etmiş, Gürcü Tepe’de bunu geliştirmiştir. Göbekli Tepe’de çok dikkatli bir şekilde işe başlar. Sistematik bir şekilde incelenen yapılar tiplerine göre arşivlenir.
1995 yılının ilk çalışma günlerinde Nevali Çori’den aşina olunan büyük heykeller bulunur. Göbekli Tepe’de hava koşulları nedeniyle yüzeydeki yapılar çok iyi korunamamıştır. Çalışmalar ilerledikçe, coğrafi konumun özelliği, yabanıl tehlikeli hayvan betimleri, ereksiyon halindeki penis figürü, hayvan ve insan kafası bileşik heykelleri, tepenin her tarafına yayılmış dikilitaş parçaları nedeniyle Göbekli Tepe’nin birkaç özel binaya sahip, bilinen Taş Çağı yerleşimlerinden biri olmadığı anlaşılır. Yukarı Mezopotamya’da bilinen Neolitik yerlerle karşılaştırıldığında, hiçbir yerde bilinmeyen, hatta Nevali Çori’de bile olmayan yoğunlukta ritüel bulgularla karşı karşıya gelinir. Schmidt ve arkadaşları, Göbekli Tepe’nin bir köy yerleşim yeri olmadığı kanısına varırlar. Burası Neolitik Çağ’a ait, dağda yer alan görkemli bir kutsal alandır. Höyüğün tabanında Çayönü ve Nevali Çori gibi terazzo olan kısımlar vardır. Mimari kalıntılar Çanak Çömleksiz Neolitik A’ya kadar gitmektedir; yine Çanak Çömleksiz Neolitik B’ye de işaret eden kalıntılar vardır. Üst Paleolitik Çağ’da Sibirya’daki mamut kemiklerinden yapılan çadır ve kulübeleri bir yana bırakırsak Göbekli Tepe insanlığın en eski mimari anıtlarının olduğu döneme M.Ö. 10000-9000 arasına rastlıyor. Göbekli Tepe’de her yerde insan izine rastlanıyor. Antik dönemle birlikte Neolitik döneme ait taş ocakları da bulunuyor.
Göbekli Tepe’deki dikilitaşlar taştan yapılmış insan biçimleri olarak kabul ediliyor. (İki yüzlü taş nesneler hariç). Bu taş nesneler kimi canlandırmaktaydı? Tanrılar mı? Kötü ruhlar mı? Atalar mı? Şimdilik bunların cevabı yok. Dikilitaşlar tek başlarına yapının en önemli öğesi, yapının kalbi gibi. İnşa edilen her şey bu merkez için bir çerçeve oluşturuyor. Jeomanyetik araştırmalar Göbekli Tepe’de 200 civarı megalitik dikilitaş olduğunu söylüyor. Henüz 43 tanesi açığa çıkarılabil
Schmidt, hayvan figürü kabartmalarını, kaya resimlerini yorumlamayı çok iddialı buluyor. Boğa, tilki, yılanlar, hayvan masalları mı? Belki de bir arma… Yılanlar tehlikeleri kovucu bekçiler mi? Turnanın dizleri doğal turnadan farklı. Hatta bir köşede insan dizleri olan bir turna da var. Belki de turna kılık değiştirmiş bir insan. Bazı kabartmalar kazınarak yerine başka kabartmalar yapılmış. Belki de antik dönemde bir kişi ile ilgili anıları lanetlemek için isimlerini yapıların üstünden sildirme geleneği bu çağda da var.
1995 yılında burasının Çanak Çömleksiz Neolitik A ve Çanak Çömleksiz Neolitik B’nin başlangıç dönemini işaret ettiği düşünülüyor. Çakmaktaşından yapılmış aletler, taş baltalar, yiyeceklerin küçültülmesinde kullanılan havaneli ve havan taşları, taş kaplar gibi pek çok Taş Çağı buluntusu var. Ama burada diğer Taş Çağı yerleşimlerinde olmayan, işlevi henüz anlaşılamamış kapı deliği taşları, büyük taş halkalar, düğme benzeri küçük nesneler, farklı boncuklar ve takı formları var. Neolitik yerleşimlerde sıkça rastlanan kadın betimleyen resim ve kilden yapılmış figürler yok. Kilden figürler ve dişisel nesneler geniş anlamda bereket sembolüdür. Bereketi yaşam ile birleştirirsek bunların Göbekli Tepe‘de olmaması ölümü çağrıştırıyor. Ölü kültü anıtları alanı olduğu konusunda veri sunuyor.
Göbekli Tepe’deki yapıların dünyadaki diğer ilginç mekansal yapılarla ilişkisi kurulmaya çalışılmış. Diğer yapılarla arada benzerlik ve farklılıklar var. Göbekli Tepe hiçbirine bire bir benzemiyor.
Eriha ile karşılaştırıldığında, ikisi de belli bir kullanımdan sonra moloz ve topraklarla kapatılmış. Eriha’da dikilitaşlar yok, Göbekli Tepe’de de merdiven benzeri yapı yok. İran’da gördüğümüz Dakhmahlar ile karşılaştırdığımızda (Dakhmah: Zerdüşt dininde toprak, su, hava, ateş kutsaldır. Bunların kirlenmemesi için Zerdüştler ölülerini gökyüzü altında su ve bitkinin olmadığı yüksek yerlere bırakırlar. Yırtıcı hayvanlar, rüzgar ve güneş ölülerin çürüyen bölümlerini ortadan kaldırır. Geriye kalan kemikler kayaya oyulmuş çukurlara veya taş sandıklara konur). Bir Dakhmah yapımı için gerekli olan koşullar Göbekli Tepe‘de de var. Kuşların hemen görebileceği, suyun olmadığı bir yer. Göbekli Tepe’deki kemik buluntuları arasında leş yiyen karga türü kuş oranı % 50. Yine de bunlar işlev benzerliği için yeterli değil.
Stonehenge’nin özel astronomik anlamı olan bir yapı olduğu kanıtlanamadı; tıpkı Mısır Piramitleri gibi. Stonehenge, Britanya Adaları’ndaki tarih öncesi çok sayıdaki diğer taştan yapılardan tümüyle farklı. Burayı inşa edenlerin Alpler’den, belki de Bavyera’dan geldikleri düşünülüyor. Göbekli Tepe’deki yapıların bazılarının yuvarlak planlı yapılar ailesine ait olması başka nedenlere bağlı olabilir. Göbekli Tepe yerin altında olduğu için kendisinden birkaç bin yıl daha genç olan kardeşinden daha iyi korunmuştur. Önümüzdeki yıllarda Stonehenge ile karşılaştırılmaya devam edecek görünüyor.
İnsanın yaptığı, bütün olarak ele geçirilmiş en eski heykel olan “Urfa Heykeli” Balıklı Göl civarında bulunmuş. Burası yoğun yapılaşması ile Müslümanlar için kutsal bir alan (Hz. İbrahim Peygamber’in öyküsü ile ilişkili) olduğundan kazı yapmak mümkün değil. Fakat Taş Çağı’na ait pek çok kutsal mekan çevrede var. Viranşehir’deki Sefer Tepe, Keçili Tepe ve Karahan gibi…
Taş Çağı insanları yaşamlarını sürdürebilmek için uygun doğal yerler seçmişler. Nevali Çori topografik olarak buna uygun. Fırat Nehri’nden yürüyerek 2-3 km uzaklıkta, küçük bir yan vadide saklı. Daha önce belirttiğim gibi artık geri dönüşümsüz olarak sular altında. Yaklaşık 10 km ilerisinde de Fırat Nehri’ni aşan büyük bir geçit var (Nerede büyük bir nehir varsa, bir tür av alanı işlevi gören büyük doğal geçitler de olmalı. Av tek kişilik bir olay değil, bir grubun organize bir olayı). Nevali Çori insanları hayvanların ürkmeden geçebilmesi için, yerleşimlerini geçitten uzağa kurmuşlar. M.Ö. 10000’de avcılar doğayı hesaba katmaları gerektiğini çok iyi biliyorlardı. Ayrıca Karacadağ kültüre alınmış tahılın olası ilk anayurdu. Avcılar hasadı garantiye almak için hayvanları tahıldan uzak tutmanın yollarını biliyorlardı. Bu sadece farklı grupların ortaklaşa hareket etmeleri ile gerçekleştirebilirdi. Avda olduğu gibi yapıların inşası, dikilitaşların yapımı büyük grupların ortak hareketini zorunlu kılmaktaydı. Bölgede ortaklaşa bir ilişki ağı olmalıydı. Bugün Göbekli Tepe’de gördüklerimizin anlamını çıkartamasak da bu resim ve işaretler onları yapan ve ziyaret edenlerin sosyal ve ruhsal ilişki ağına işaret ediyor.
M.Ö. 35000-12000, en geç üst paleolitik çağda, buzul çağı avcılarının konaklama yerlerinde, mağaralardaki duvar resimlerinde iletilmek istenen mesaj ile Göbekli Tepe işaretlerinin karşılaştırılmasından bir şey elde edilmiyor. Göbekli Tepe kazıları ilerledikçe hayvan desenleri artıyor. Belki ileride ilk Neolitikteki işaret ve sembol konusundaki bilgilerimiz artacak. Kesin olan, Göbekli Tepe Neolitik insanlarının sadece görkemli bir mimariye sahip olmadıkları, aynı zamanda büyük bir sembol hazinesine ve mesajlarını kendi dönemlerine ve sonraki kuşaklara anlaşılabilir şekilde bırakabilecekleri bir işaret diline sahip olduklarıdır.
Bu gelişmiş bir toplumsal organizasyonla mümkündür. Göbekli Tepe’de Dikilitaş 33’deki kabartmalar eski Mısır hiyerogliflerine benziyor. Mısır hiyeroglif resimleri seslere ait fonotik kalıpların, yani dilin aktarılmasında bir araç olarak kullanılır. Resim yazısı değil, bir dil yazısı oluşturur. Ayrıca hiyeroglif kavramı Hititçede ve Orta Amerika’daki Maya yazı sistemleri içinde kullanılır. M.Ö. 4000-3000’de zirveye ulaşan Mısır hiyeroglif yazısı iletişim amaçlı değil, depolama amaçlıdır. Bellekle baş edilemeyecek yönetim işlerinde saray ve tapınaklarda muhasebe hizmeti görmüştür. Bu zaman ve mekanı aşan bir haberleşmeyi olanaklı kılmaktadır. Yazı olmadan iletişim zaman ve mekana yayılamaz. Yazı resmin gücünü aşan bilgilerin iletilebilmesini sağlayan bir özelliğe sahip. Göbekli Tepe’de Neolitik Çağ’dan beklemesek de taslak halinde bir hiyeroglif yazı söz konusu. O dönemde alfabe yazısına dönüşmüş bir yazı bekleyemeyiz. Mesela günümüzde her dilde okunuş ve yazılışı farklı olsa da yürüyen bir küçük yeşil adam grafiğinin olduğu bir piktogram uluslararasıdır. “Caddeyi şimdi geçebilirsin” demektir. Belki Göbekli Tepe’deki semboller de Neolitik Çağ’ın piktogramlarıdır. Ama Kuzey İspanya’daki La Pasiega Mağarası (Geç Paleolitik Dönem) ve Pirene Dağları’ndaki Mas d’Azil Mağarası resim ve işaretleri ile Göbekli Tepe işaretleri karşılaştırıldığında bu fikirden uzaklaşılmaktadır. Göbekli Tepe’deki işaretler acele ile kaya duvarlarına çizilmiş işaretler değildir. Somut ve soyut resimlerden oluşmaktadır. Dizilişleri büyük bir olasılıkla mantıklı bir ilişkiyi işaret etmektedir. Fonotikleşme yok ve beklenmemekte. (Göbekli Tepe işaretlerini hiyeroglif dil yazı sisteminden ayırıyor). Ama Neolitik Çağ’a ait okunabilir bir mesaj var. Göbekli Tepe’deki bu resim ve kabartmaları bir çeşit hiyeroglif olarak kabul etmenin doğru olacağı düşünülüyor. Bunlar diğer Neolitik yerleşimlerdeki işaret ve resimlerden çok farklı. Göbekli Tepe’yi özel yapan da bu. Neolitik Dönemde Yukarı Mezopotamya’da esas karakteri avcı olan yüksek bir kültür var. Bu şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı olan bu görkemli dönemden Çanak Çömlekli Son Neolitik Döneme bir şey kalmamış olması.
Göbekli Tepe’de kazılarda ortaya çıkarılan yapılar A,B,C,D,… diye isimlendirilmiş. Bu yapılar arasındaki zamansal ilişki cevapsız. Bu yapılar eş zamanlı ya da farklı zaman dilimlerinde aşamalı olarak inşa edilmiş olabilir. Kazıda değerlendirilmeye alınan tabakalar I,II,III diye sınıflandırılmış. (I ve II geç tabakalar şimdilik değerlendirme dışı; en eski olan III. tabaka değerlendiriliyor). Kazıda III. tabakaya ait 43 adet T başlı dikilitaş özgün yerlerinde ve iyi korunmuş olarak bulunmuş. III. Tabaka daha sonra doldurulmuş. Bunlar dolduruluncaya dek ne kadar ziyaret edilebildi? Doldurma işlemi bir final miydi? Eskiye ait bu kutsal alana düzenli bir gömme ile mi veda edildi? (Bu son şık daha uygun görülüyor) Tüm bunlar bilinmiyor. III. Tabaka içinde konut işlevli işarete rastlanmamış. Burada herşey kültsel-dini mimari ile bağlantılı. Göbekli Tepe’de bulunan dibekler besin, ilaç ve keyif verici madde hazırlığında kullanılmış olabilir.
Göbekli Tepe’deki buluntular tarih öncesi dönem din konusuna işaret ediyor mu? İnsan toplulukları Üst Paleolitikten beri dini bir organizasyona sahip olabilirler. Ölülerin bir gömüt hediyesi ile gömülmesi öteki dünyaya ait bir ruhsal plan olmadan düşünülemez; burada öteki dünyanın varlığı bir dinin parçası olarak düşünülmeli.
Şimdiye dek Göbekli Tepe’de mezar, kafatası bulunamamış. Buna karşılık anıtsal megalitik yapılar var. Başrol görkemli dikilitaşlarda. Burada hangi ritüellerin gerçekleştirildiğini bilemiyoruz. Ama bu yapılar taş çağında da dilsiz birer anıt değillerdi. Burada gerçekleştirilen olaylar şimdilik hayal güçlerine bırakılmış. Buradaki törenler koreografi ve müzik olmadan gerçekleştirilmiş olamaz diye düşünülüyor. Aynı zamanda burada yapılanlar bir güç gösterisi olmalı. Ama bu tek bir kişinin mi, yoksa bir topluluğun mu güç gösterisi; bilenemiyor. Ne olursa olsun, böyle bir yapı yoğun bir kollektif çalışma olmadan gerçekleştirilemez. Bu anıtsal yapıyı yapmak için bireyleri harekete geçiren ne? Kabile reisi mi? Şamanlar mı? Bir heyet mi? Toplumsal bir güç mü? Buradaki en büyük olasılık işçilerin bu gücü, inandıkları bir dini motivasyondan almış olmaları. O zamanlar henüz gücünden faydalanabilecekleri bir hayvan evcilleştirmesi yok. Buranın yapımı yıllar almış olabilir. Yine de bu taşların buraya taşınmasını, buranın yapımını matematiksel olarak açıklamak güç. Avcı toplumda çok sayıda avcının toplanarak gerçekleştirdiği bu iş bu zamana dek inanılan hipotezlerin değiştirilmesini gündeme getirebilir. Acaba Göbekli Tepe’de toplumların başlangıcını mı görmekteyiz. Taşcı, yapı ustası, işçi, toplayıcı, avcı gibi.
Göbekli Tepe kesinlikle Neolitik Çağa ait kült bir yapı olarak yorumlanmalı. Göbekli Tepe bize M.Ö. 10000-9000’de bağımsız hareket eden grupların, yapıların gerçekleştirilmesi için gerekli insan gücünü sağlayabilmek için biraraya geldiklerini anlatıyor. Bu ritüel merkezinin çevresindeki pek çok yerleşim merkezinde (Nevali Çori, Tell Abr, Müreybet, Tell Qaramel, Jerf el-Ahmar gibi) insanlar yerleşik hayata geçme sürecini başlatmış olabilir. Bu yerler 200 kilometrekarelik bir alan içinde. Bu bölgede Çanak Çömleksiz Neolitik Çağa ait bulgular ortaya çıkmaya, T biçimli dikilitaş buluntuları bulunmaya devam ediyor.
M.Ö. 8000’de Göbekli Tepe’de inşa çalışmaları ve yapıların kullanımı sona ermiş. Avcı toplumdan tarım toplumuna, yerleşik hayata geçiş olmuş. Göbekli Tepe su ve ekime elverişli toprağın olmadığı bir arazi. Gürcü Tepe tam tersi yaşama çok elverişli bir yer. O dönemin insanları bu kült yeri terketmeden önce anıtları taş ve moloz ile doldurarak gömmüşler. Avcılar kutsal alanlarını terk etmişler. Ekonomik temeller değişmiş, avcılık önemini kaybetmiş, azalan önemiyle dini ritüeller anlamını yitirmiş, eski kült yapılar da kaybolup gitmiş.
Şanlıurfa’dan hareket ettikten sonra 30 dakika içinde Göbekli Tepe’deyiz. Aşağıda Turizm Bakanlığı’nın çay-kahve-hediyelik eşya satış tesisleri var. Buradan biraz tepede kalan Göbekli Tepe’ye sürekli minibüs çalışıyor; biz bir grup yürümeyi tercih ediyoruz.
Harran Ovası’nın kuzeyinde, Germuş Dağları’na bağlı 770 metre yükseklikteki bir kireçtaşı platonun en üst noktasındayız. Dikilitaşların üstü hava şartlarından korumak için kapatılmış. Göbekli Tepe’deki dikili taşlar 1,5-5,5 metre arasında değişen yükseklikte, 30-40 ton ağırlığında. Şimdiye kadar 6 yuvarlak ya da elips planlı yapı açığa çıkarılmış. Bu yapılardan en az 20 tane daha olduğu düşünülüyor. Yapılar A,B,C,D,E,F diye isimlendirilmiş. Bu yapıların ortalarında bir çift T biçimli monolitik dikilitaş var. Yapının dış çeperlerini oluşturan taş duvarlar içine gömülmüş daha küçük T veya I biçimli 7-12 dikilitaş bulunuyor. Dikilitaşların üzerinde çok sayıda sembol ve figür kabartma olarak işlenmiş.
Bunların dikkat çekici olanlarından kısaca bahsedelim.
Eş merkezli en az 3 çevre duvarına sahip olan C yapısı 25 metre çaplı en büyük yapı. En dıştaki duvar en eski, en içteki duvar en son yapılan. Erkek yaban domuzu kabartmaları fazla. Yine burada ördeğe benzeyen önlerinde bir ağ bulunan 5 adet kuş, bir aslan ya da leopar kabartması, tilki başı kabartması, ne olduğu anlaşılamayan köpeğe benzeyen dişleri dışarıda bir hayvan görülebilir. Sonuçta C Yapısını, duvarları koruyucu, korkutucu yırtıcı hayvanlarla süslü üstü açık kutsal bir alan olarak tanımlayabiliriz.
D yapısı hayvanat bahçesinde geziyor duygusu uyandırıyor. En iyi korunmuş yapı burası. Yılanlar, turnalar, diğer kuşlar, daire, yarım ay işaretleri (Ay, güneş veya kadını temsil ediyor olabilir mi?) boğa, ceylan, asya yaban eşeği ve örümcek dikkati çeken kabartmalar.
B yapısından Mezopotamya Stonehenge’i diye bahsediliyor. İngiltere’deki Stonehenge benzeri, ama aralarında net bir bağlantı kurulamıyor. Yapının merkezindeki 2 dikilitaş diğerlerinden büyük. Yapıyı çevreleyen duvar içinde bulunan 9 dikilitaşın ileride yapılacak kazılarda artacağı düşünülüyor. Burada da tilki, yaban domuzu ve köpek kabartmaları var. C ve D’den farkı tabanının terazzo denilen harç ile kaplı olması.
Kazıda çıkan taşları ileride restorasyonda kullanmak için bir taş tarlası yapmışlar. Yüzyıllardır burada dilek dilenen Dilek Ağacında biz de dileğimizi diliyor ve bu Neolitik Çağın Ritüel Alanından ayrılıyoruz.
“Tarihin en çekici ve esrarengiz tarafı değişen çağlarla birlikte her şeyin tamamen farklılaşması, fakat hiçbir şeyin değişmemesidir.”
Aldoux Huxley.
Göbeklitepe Mısır piramitlerinden 7 bin 500 yıl daha önce yapıldı. Yerleşik hayata geçişlerin ilk izleri için büyük bulgular barındırıyor. Çünkü yerleşik hayatı simgeleyen ve tarıma işaret eden buğdayın ilk izleri Göbeklitepe'de bulundu. Dinler tarihini de etkileyen Göbeklitepe, bilinen ilk ibadet merkezi.
Dünyamız yaklaşık olarak 4.6 milyar yaşında. Dünyamızı, geçmişimizi anlayabilmek için tarihçiler tarihi çağlara ayırma gereksinimi duymuşlar.
Yazının bulunmasından önceki çağlar, Tarih Öncesi Çağlar’dır. Bu çağlar iki bölümde sınıflanıyor.
A. Taş Devri: Paleolitik, Mezolitik, Neolitik, Kalkolitik
B. Maden Devri: Bakır,Tunç, Demir
Bu çağlardan hiçbiri çok kesin tarihler ile birbirinden ayrılamıyor. Örneğin Kalkolitik Çağda bakır kullanımı var.
Biz Neolitik Çağ ile ilgileneceğimiz için onu örnek verelim. Bu dönem aşağıdaki gibi sınıflanıyor.
- Çanak Çömleksiz Neolitik A
- Çanak Çömleksiz Neolitik B
- Çanak Çömlekli Neolitik A
- Çanak Çömlekli Neolitik B
Göbekli Tepe Neolitik Döneme ait.
Dünyanın beş Buzul Çağı geçirdiği düşünülüyor. İnsanlığın sahneye çıkması Pleistosen diye adlandırılan son buzul çağında, 2,6 milyon yıl önce başlıyor, M.Ö. 11.700 civarında bitiyor. Son buzul çağı sonunda yeryüzünün diğer bölgelerinden daha verimli, iklim şartlarının daha uygun olduğu bir bölge var. Ekolojik nedenlerle burada yaşayanlar avcı ve toplayıcılıktan besin üretimini gerçekleştirdikleri yerleşik hayata diğer yeryüzü bölgelerinden önce geçmişler. Bu yer Ön Asya, yani Anadolu. Anadolu’da bir bölge var ki orası çok daha dikkat çekici. Bereketli Hilal’in karnı. Burası Akdeniz kıyıları, Güney Doğu Toros Dağları’nın güney etekleri, Zagros Dağları’nın batısında Fırat ve Dicle arasında kalan Mezopotamya. Bereketli Hilal diye adlandırılan bölgenin kuzeyi; yani Kuzey Mezopotamya.
Bu bölge ülkemiz sınırları içinde; Güney Doğu Anadolumuz. Bereketli Hilal’de ev hayvanları ve kültür bitkilerinin bütün yabani türleri var. Neolitiğin özünü belirleyen tahıl ekimi, koyun, keçi, boğa ve domuz evcilleştirilmesi ilk kez burada görülüyor.
Göbekli Tepe’yi daha iyi anlamak için önce diğer Neolitik yerleşim yerlerinden kısaca bahsedelim. 1952-1958 yılları arasında Ölüdeniz’in kuzey ucu Eriha’da yapılan kazılarda rastlanan Neolitik yerleşim yeri, 20. Yüzyılda arkeologların “Eriha Şoku” diye adlandırılan şaşkınlığı yaşamasına neden olmuştur. Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ Eriha‘ya kadar bilinmemekteydi. Arkeolojik araştırmaların kategorisinde yer almıyordu. Yaşamın buradan başladığı düşünülmüştür (Eriha da Bereketli Hilal’de bulunuyor).
1961-1965 yılları arasında kazılan Çatalhöyük dünyaya yeni bir Neolitik yerleşim yeri tanıtmıştır. Çatalhöyük Eriha’dan 2000 yaş daha gençtir. Çatalhöyük kazıları 1967‘de Mellaart tarafından yayınlanır. 1993 yılındaki Çatalhöyük projesinde İngiliz arkeolog Hodder, Mellaart’ın izinden gider. Çatalhöyük’ün Anadolu Taş Çağı’nda (Neolitik Dönem) özel yeri bir kez daha doğrulanır. (Bu özel dönemde çevredeki obsidyen taşlar ve tuz büyük rol oynar). Çatalhöyük Çanak Çömlekli Neolitiğin başlangıcında yer almaktadır. M.Ö. 8000’in ikinci yarısında başlamakta, 7000-6000 arası doruğa çıkmaktadır. 1963’de Halet Çambel Bereketli Hilal’in batı kanadında kazı yapar. 1964’de Çayönü Neolitik yerleşim yeri bulunur. Çayönü’nde Çanak Çömleksiz Neolitik A ve B ızgara planlı yapılara rastlanmıştır. Artık arkeolojik bilimsel yayınların renkli dünyasında Neolitik Çağ geçmişi nedeniyle Türkiye’ye bir yer açılmıştır. Fırat Nehri’nde yapılacak olan Karakaya ve Atatürk Barajı planlanıncaya kadar Türkiye’de Neolitik Çağ araştırması yapılmaz. Barajlar projesi ile uluslararası arkeolojik kurtarma çalışmaları başlatılır. Cafer Höyük (Malatya), Hayaz Höyük, Nevali Çori ve Samosata önemli buluntular arasındadır. 1979’larda bulunan ve 1992’de Atatürk Barajı suları altında kalan Nevali Çori büyük heykelleri ve betimli dikilitaşları ile Ön Asya Neolitiği için bir devrim yaratır. Nevali Çori’den sonra Fırat ve Dicle arasındaki geniş bölgede büyük heykeller ve betimli dikilitaşların pek çok yerde olabileceği düşünülür. Çanak Çömleksiz Neolitik bir yerleşim yeri haberi de Gürcü Tepe’den gelir. Gürcü Tepe kazıları 1995-2000 yılları arasında gerçekleştirilir. Gürcü Tepe, Harran Ovası’nda 1,2 kilometrekarelik bir alana yayılır. Burada en az 4 adet Neolitik yerleşim yeri olduğu düşünülüyor. Gürcü Tepe 1’de Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ üstünde Çanak Çömlekli Neolitik Çağ bulgularına da rastlanmış. Şanlıurfa Neolitik Projesi, Nevali Çori, Gürcü Tepe, Göbekli Tepe şeklinde gidiyor. Gürcü Tepe ve Göbekli Tepe ilk neolitiğin iki karşıt örneği. Göbekli Tepe’deki yapılar, Gürcü Tepe’den eski değil. Gürcü Tepe vadide, Göbekli Tepe ise dağda. Artık bugün yerleşik hayata en erken geçilen, en eski neolitik yerleşimin Levant (Doğu Akdeniz Sahil Bölgesi) değil, Yukarı Mezopotamya’da olduğuna inanılıyor. Altın Üçgen diye adlandırılan bölge neolitiğinin Levant neolitiğini aşan özellikleri olduğu vurgulanıyor.
GAP nedeniyle başlatılan arkeolojik seferberlikte Alman arkeolog Klaus Schmidt, Neolitik Dönem ile ilgilenen bir arkeologdur. Şanlıurfa civarı köyleri dolaşarak çakmaktaşı yığınlarının olduğu tepeleri araştırır. Paleolitik Çağ’dan, Neolitik Çağ’a geçiş bilgilendirmesi yapabilecek mağaralar aramaktadır. Çayönü kazılarını ziyaret etmiş, Nevali Çori’de bulunmuştur. Aslında 1960’lı yıllarda başka bir arkeolog Benedict Göbekli Tepe’de bir mezar görmüş olduğunu söylese de bunun bir Müslüman mezarlığı olabileceği düşünüldüğünden kazı yapılmamış ve 1994 yılına dek dikkat çekmemiştir. Köylünün biri Göbekli Tepe’yi gösterince, hele güneyindeki Dilek Ağacını görünce Schmidt burada araştırma yapmaya karar verir. Kazı 1995 yılında başlar.
Göbekli Tepe kazıları şu anda aktif olmasa da belki uzun yıllar devam edecek. Schmidt, Nevali Çori’de Neolitik yerleşim konusunda deneyim elde etmiş, Gürcü Tepe’de bunu geliştirmiştir. Göbekli Tepe’de çok dikkatli bir şekilde işe başlar. Sistematik bir şekilde incelenen yapılar tiplerine göre arşivlenir.
1995 yılının ilk çalışma günlerinde Nevali Çori’den aşina olunan büyük heykeller bulunur. Göbekli Tepe’de hava koşulları nedeniyle yüzeydeki yapılar çok iyi korunamamıştır. Çalışmalar ilerledikçe, coğrafi konumun özelliği, yabanıl tehlikeli hayvan betimleri, ereksiyon halindeki penis figürü, hayvan ve insan kafası bileşik heykelleri, tepenin her tarafına yayılmış dikilitaş parçaları nedeniyle Göbekli Tepe’nin birkaç özel binaya sahip, bilinen Taş Çağı yerleşimlerinden biri olmadığı anlaşılır. Yukarı Mezopotamya’da bilinen Neolitik yerlerle karşılaştırıldığında, hiçbir yerde bilinmeyen, hatta Nevali Çori’de bile olmayan yoğunlukta ritüel bulgularla karşı karşıya gelinir. Schmidt ve arkadaşları, Göbekli Tepe’nin bir köy yerleşim yeri olmadığı kanısına varırlar. Burası Neolitik Çağ’a ait, dağda yer alan görkemli bir kutsal alandır. Höyüğün tabanında Çayönü ve Nevali Çori gibi terazzo olan kısımlar vardır. Mimari kalıntılar Çanak Çömleksiz Neolitik A’ya kadar gitmektedir; yine Çanak Çömleksiz Neolitik B’ye de işaret eden kalıntılar vardır. Üst Paleolitik Çağ’da Sibirya’daki mamut kemiklerinden yapılan çadır ve kulübeleri bir yana bırakırsak Göbekli Tepe insanlığın en eski mimari anıtlarının olduğu döneme M.Ö. 10000-9000 arasına rastlıyor. Göbekli Tepe’de her yerde insan izine rastlanıyor. Antik dönemle birlikte Neolitik döneme ait taş ocakları da bulunuyor.
Göbekli Tepe’deki dikilitaşlar taştan yapılmış insan biçimleri olarak kabul ediliyor. (İki yüzlü taş nesneler hariç). Bu taş nesneler kimi canlandırmaktaydı? Tanrılar mı? Kötü ruhlar mı? Atalar mı? Şimdilik bunların cevabı yok. Dikilitaşlar tek başlarına yapının en önemli öğesi, yapının kalbi gibi. İnşa edilen her şey bu merkez için bir çerçeve oluşturuyor. Jeomanyetik araştırmalar Göbekli Tepe’de 200 civarı megalitik dikilitaş olduğunu söylüyor. Henüz 43 tanesi açığa çıkarılabil
Schmidt, hayvan figürü kabartmalarını, kaya resimlerini yorumlamayı çok iddialı buluyor. Boğa, tilki, yılanlar, hayvan masalları mı? Belki de bir arma… Yılanlar tehlikeleri kovucu bekçiler mi? Turnanın dizleri doğal turnadan farklı. Hatta bir köşede insan dizleri olan bir turna da var. Belki de turna kılık değiştirmiş bir insan. Bazı kabartmalar kazınarak yerine başka kabartmalar yapılmış. Belki de antik dönemde bir kişi ile ilgili anıları lanetlemek için isimlerini yapıların üstünden sildirme geleneği bu çağda da var.
1995 yılında burasının Çanak Çömleksiz Neolitik A ve Çanak Çömleksiz Neolitik B’nin başlangıç dönemini işaret ettiği düşünülüyor. Çakmaktaşından yapılmış aletler, taş baltalar, yiyeceklerin küçültülmesinde kullanılan havaneli ve havan taşları, taş kaplar gibi pek çok Taş Çağı buluntusu var. Ama burada diğer Taş Çağı yerleşimlerinde olmayan, işlevi henüz anlaşılamamış kapı deliği taşları, büyük taş halkalar, düğme benzeri küçük nesneler, farklı boncuklar ve takı formları var. Neolitik yerleşimlerde sıkça rastlanan kadın betimleyen resim ve kilden yapılmış figürler yok. Kilden figürler ve dişisel nesneler geniş anlamda bereket sembolüdür. Bereketi yaşam ile birleştirirsek bunların Göbekli Tepe‘de olmaması ölümü çağrıştırıyor. Ölü kültü anıtları alanı olduğu konusunda veri sunuyor.
Göbekli Tepe’deki yapıların dünyadaki diğer ilginç mekansal yapılarla ilişkisi kurulmaya çalışılmış. Diğer yapılarla arada benzerlik ve farklılıklar var. Göbekli Tepe hiçbirine bire bir benzemiyor.
Eriha ile karşılaştırıldığında, ikisi de belli bir kullanımdan sonra moloz ve topraklarla kapatılmış. Eriha’da dikilitaşlar yok, Göbekli Tepe’de de merdiven benzeri yapı yok. İran’da gördüğümüz Dakhmahlar ile karşılaştırdığımızda (Dakhmah: Zerdüşt dininde toprak, su, hava, ateş kutsaldır. Bunların kirlenmemesi için Zerdüştler ölülerini gökyüzü altında su ve bitkinin olmadığı yüksek yerlere bırakırlar. Yırtıcı hayvanlar, rüzgar ve güneş ölülerin çürüyen bölümlerini ortadan kaldırır. Geriye kalan kemikler kayaya oyulmuş çukurlara veya taş sandıklara konur). Bir Dakhmah yapımı için gerekli olan koşullar Göbekli Tepe‘de de var. Kuşların hemen görebileceği, suyun olmadığı bir yer. Göbekli Tepe’deki kemik buluntuları arasında leş yiyen karga türü kuş oranı % 50. Yine de bunlar işlev benzerliği için yeterli değil.
Stonehenge’nin özel astronomik anlamı olan bir yapı olduğu kanıtlanamadı; tıpkı Mısır Piramitleri gibi. Stonehenge, Britanya Adaları’ndaki tarih öncesi çok sayıdaki diğer taştan yapılardan tümüyle farklı. Burayı inşa edenlerin Alpler’den, belki de Bavyera’dan geldikleri düşünülüyor. Göbekli Tepe’deki yapıların bazılarının yuvarlak planlı yapılar ailesine ait olması başka nedenlere bağlı olabilir. Göbekli Tepe yerin altında olduğu için kendisinden birkaç bin yıl daha genç olan kardeşinden daha iyi korunmuştur. Önümüzdeki yıllarda Stonehenge ile karşılaştırılmaya devam edecek görünüyor.
İnsanın yaptığı, bütün olarak ele geçirilmiş en eski heykel olan “Urfa Heykeli” Balıklı Göl civarında bulunmuş. Burası yoğun yapılaşması ile Müslümanlar için kutsal bir alan (Hz. İbrahim Peygamber’in öyküsü ile ilişkili) olduğundan kazı yapmak mümkün değil. Fakat Taş Çağı’na ait pek çok kutsal mekan çevrede var. Viranşehir’deki Sefer Tepe, Keçili Tepe ve Karahan gibi…
Taş Çağı insanları yaşamlarını sürdürebilmek için uygun doğal yerler seçmişler. Nevali Çori topografik olarak buna uygun. Fırat Nehri’nden yürüyerek 2-3 km uzaklıkta, küçük bir yan vadide saklı. Daha önce belirttiğim gibi artık geri dönüşümsüz olarak sular altında. Yaklaşık 10 km ilerisinde de Fırat Nehri’ni aşan büyük bir geçit var (Nerede büyük bir nehir varsa, bir tür av alanı işlevi gören büyük doğal geçitler de olmalı. Av tek kişilik bir olay değil, bir grubun organize bir olayı). Nevali Çori insanları hayvanların ürkmeden geçebilmesi için, yerleşimlerini geçitten uzağa kurmuşlar. M.Ö. 10000’de avcılar doğayı hesaba katmaları gerektiğini çok iyi biliyorlardı. Ayrıca Karacadağ kültüre alınmış tahılın olası ilk anayurdu. Avcılar hasadı garantiye almak için hayvanları tahıldan uzak tutmanın yollarını biliyorlardı. Bu sadece farklı grupların ortaklaşa hareket etmeleri ile gerçekleştirebilirdi. Avda olduğu gibi yapıların inşası, dikilitaşların yapımı büyük grupların ortak hareketini zorunlu kılmaktaydı. Bölgede ortaklaşa bir ilişki ağı olmalıydı. Bugün Göbekli Tepe’de gördüklerimizin anlamını çıkartamasak da bu resim ve işaretler onları yapan ve ziyaret edenlerin sosyal ve ruhsal ilişki ağına işaret ediyor.
M.Ö. 35000-12000, en geç üst paleolitik çağda, buzul çağı avcılarının konaklama yerlerinde, mağaralardaki duvar resimlerinde iletilmek istenen mesaj ile Göbekli Tepe işaretlerinin karşılaştırılmasından bir şey elde edilmiyor. Göbekli Tepe kazıları ilerledikçe hayvan desenleri artıyor. Belki ileride ilk Neolitikteki işaret ve sembol konusundaki bilgilerimiz artacak. Kesin olan, Göbekli Tepe Neolitik insanlarının sadece görkemli bir mimariye sahip olmadıkları, aynı zamanda büyük bir sembol hazinesine ve mesajlarını kendi dönemlerine ve sonraki kuşaklara anlaşılabilir şekilde bırakabilecekleri bir işaret diline sahip olduklarıdır.
Bu gelişmiş bir toplumsal organizasyonla mümkündür. Göbekli Tepe’de Dikilitaş 33’deki kabartmalar eski Mısır hiyerogliflerine benziyor. Mısır hiyeroglif resimleri seslere ait fonotik kalıpların, yani dilin aktarılmasında bir araç olarak kullanılır. Resim yazısı değil, bir dil yazısı oluşturur. Ayrıca hiyeroglif kavramı Hititçede ve Orta Amerika’daki Maya yazı sistemleri içinde kullanılır. M.Ö. 4000-3000’de zirveye ulaşan Mısır hiyeroglif yazısı iletişim amaçlı değil, depolama amaçlıdır. Bellekle baş edilemeyecek yönetim işlerinde saray ve tapınaklarda muhasebe hizmeti görmüştür. Bu zaman ve mekanı aşan bir haberleşmeyi olanaklı kılmaktadır. Yazı olmadan iletişim zaman ve mekana yayılamaz. Yazı resmin gücünü aşan bilgilerin iletilebilmesini sağlayan bir özelliğe sahip. Göbekli Tepe’de Neolitik Çağ’dan beklemesek de taslak halinde bir hiyeroglif yazı söz konusu. O dönemde alfabe yazısına dönüşmüş bir yazı bekleyemeyiz. Mesela günümüzde her dilde okunuş ve yazılışı farklı olsa da yürüyen bir küçük yeşil adam grafiğinin olduğu bir piktogram uluslararasıdır. “Caddeyi şimdi geçebilirsin” demektir. Belki Göbekli Tepe’deki semboller de Neolitik Çağ’ın piktogramlarıdır. Ama Kuzey İspanya’daki La Pasiega Mağarası (Geç Paleolitik Dönem) ve Pirene Dağları’ndaki Mas d’Azil Mağarası resim ve işaretleri ile Göbekli Tepe işaretleri karşılaştırıldığında bu fikirden uzaklaşılmaktadır. Göbekli Tepe’deki işaretler acele ile kaya duvarlarına çizilmiş işaretler değildir. Somut ve soyut resimlerden oluşmaktadır. Dizilişleri büyük bir olasılıkla mantıklı bir ilişkiyi işaret etmektedir. Fonotikleşme yok ve beklenmemekte. (Göbekli Tepe işaretlerini hiyeroglif dil yazı sisteminden ayırıyor). Ama Neolitik Çağ’a ait okunabilir bir mesaj var. Göbekli Tepe’deki bu resim ve kabartmaları bir çeşit hiyeroglif olarak kabul etmenin doğru olacağı düşünülüyor. Bunlar diğer Neolitik yerleşimlerdeki işaret ve resimlerden çok farklı. Göbekli Tepe’yi özel yapan da bu. Neolitik Dönemde Yukarı Mezopotamya’da esas karakteri avcı olan yüksek bir kültür var. Bu şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı olan bu görkemli dönemden Çanak Çömlekli Son Neolitik Döneme bir şey kalmamış olması.
Göbekli Tepe’de kazılarda ortaya çıkarılan yapılar A,B,C,D,… diye isimlendirilmiş. Bu yapılar arasındaki zamansal ilişki cevapsız. Bu yapılar eş zamanlı ya da farklı zaman dilimlerinde aşamalı olarak inşa edilmiş olabilir. Kazıda değerlendirilmeye alınan tabakalar I,II,III diye sınıflandırılmış. (I ve II geç tabakalar şimdilik değerlendirme dışı; en eski olan III. tabaka değerlendiriliyor). Kazıda III. tabakaya ait 43 adet T başlı dikilitaş özgün yerlerinde ve iyi korunmuş olarak bulunmuş. III. Tabaka daha sonra doldurulmuş. Bunlar dolduruluncaya dek ne kadar ziyaret edilebildi? Doldurma işlemi bir final miydi? Eskiye ait bu kutsal alana düzenli bir gömme ile mi veda edildi? (Bu son şık daha uygun görülüyor) Tüm bunlar bilinmiyor. III. Tabaka içinde konut işlevli işarete rastlanmamış. Burada herşey kültsel-dini mimari ile bağlantılı. Göbekli Tepe’de bulunan dibekler besin, ilaç ve keyif verici madde hazırlığında kullanılmış olabilir.
Göbekli Tepe’deki buluntular tarih öncesi dönem din konusuna işaret ediyor mu? İnsan toplulukları Üst Paleolitikten beri dini bir organizasyona sahip olabilirler. Ölülerin bir gömüt hediyesi ile gömülmesi öteki dünyaya ait bir ruhsal plan olmadan düşünülemez; burada öteki dünyanın varlığı bir dinin parçası olarak düşünülmeli.
Şimdiye dek Göbekli Tepe’de mezar, kafatası bulunamamış. Buna karşılık anıtsal megalitik yapılar var. Başrol görkemli dikilitaşlarda. Burada hangi ritüellerin gerçekleştirildiğini bilemiyoruz. Ama bu yapılar taş çağında da dilsiz birer anıt değillerdi. Burada gerçekleştirilen olaylar şimdilik hayal güçlerine bırakılmış. Buradaki törenler koreografi ve müzik olmadan gerçekleştirilmiş olamaz diye düşünülüyor. Aynı zamanda burada yapılanlar bir güç gösterisi olmalı. Ama bu tek bir kişinin mi, yoksa bir topluluğun mu güç gösterisi; bilenemiyor. Ne olursa olsun, böyle bir yapı yoğun bir kollektif çalışma olmadan gerçekleştirilemez. Bu anıtsal yapıyı yapmak için bireyleri harekete geçiren ne? Kabile reisi mi? Şamanlar mı? Bir heyet mi? Toplumsal bir güç mü? Buradaki en büyük olasılık işçilerin bu gücü, inandıkları bir dini motivasyondan almış olmaları. O zamanlar henüz gücünden faydalanabilecekleri bir hayvan evcilleştirmesi yok. Buranın yapımı yıllar almış olabilir. Yine de bu taşların buraya taşınmasını, buranın yapımını matematiksel olarak açıklamak güç. Avcı toplumda çok sayıda avcının toplanarak gerçekleştirdiği bu iş bu zamana dek inanılan hipotezlerin değiştirilmesini gündeme getirebilir. Acaba Göbekli Tepe’de toplumların başlangıcını mı görmekteyiz. Taşcı, yapı ustası, işçi, toplayıcı, avcı gibi.
Göbekli Tepe kesinlikle Neolitik Çağa ait kült bir yapı olarak yorumlanmalı. Göbekli Tepe bize M.Ö. 10000-9000’de bağımsız hareket eden grupların, yapıların gerçekleştirilmesi için gerekli insan gücünü sağlayabilmek için biraraya geldiklerini anlatıyor. Bu ritüel merkezinin çevresindeki pek çok yerleşim merkezinde (Nevali Çori, Tell Abr, Müreybet, Tell Qaramel, Jerf el-Ahmar gibi) insanlar yerleşik hayata geçme sürecini başlatmış olabilir. Bu yerler 200 kilometrekarelik bir alan içinde. Bu bölgede Çanak Çömleksiz Neolitik Çağa ait bulgular ortaya çıkmaya, T biçimli dikilitaş buluntuları bulunmaya devam ediyor.
M.Ö. 8000’de Göbekli Tepe’de inşa çalışmaları ve yapıların kullanımı sona ermiş. Avcı toplumdan tarım toplumuna, yerleşik hayata geçiş olmuş. Göbekli Tepe su ve ekime elverişli toprağın olmadığı bir arazi. Gürcü Tepe tam tersi yaşama çok elverişli bir yer. O dönemin insanları bu kült yeri terketmeden önce anıtları taş ve moloz ile doldurarak gömmüşler. Avcılar kutsal alanlarını terk etmişler. Ekonomik temeller değişmiş, avcılık önemini kaybetmiş, azalan önemiyle dini ritüeller anlamını yitirmiş, eski kült yapılar da kaybolup gitmiş.
Şanlıurfa’dan hareket ettikten sonra 30 dakika içinde Göbekli Tepe’deyiz. Aşağıda Turizm Bakanlığı’nın çay-kahve-hediyelik eşya satış tesisleri var. Buradan biraz tepede kalan Göbekli Tepe’ye sürekli minibüs çalışıyor; biz bir grup yürümeyi tercih ediyoruz.
Harran Ovası’nın kuzeyinde, Germuş Dağları’na bağlı 770 metre yükseklikteki bir kireçtaşı platonun en üst noktasındayız. Dikilitaşların üstü hava şartlarından korumak için kapatılmış. Göbekli Tepe’deki dikili taşlar 1,5-5,5 metre arasında değişen yükseklikte, 30-40 ton ağırlığında. Şimdiye kadar 6 yuvarlak ya da elips planlı yapı açığa çıkarılmış. Bu yapılardan en az 20 tane daha olduğu düşünülüyor. Yapılar A,B,C,D,E,F diye isimlendirilmiş. Bu yapıların ortalarında bir çift T biçimli monolitik dikilitaş var. Yapının dış çeperlerini oluşturan taş duvarlar içine gömülmüş daha küçük T veya I biçimli 7-12 dikilitaş bulunuyor. Dikilitaşların üzerinde çok sayıda sembol ve figür kabartma olarak işlenmiş.
Bunların dikkat çekici olanlarından kısaca bahsedelim.
Eş merkezli en az 3 çevre duvarına sahip olan C yapısı 25 metre çaplı en büyük yapı. En dıştaki duvar en eski, en içteki duvar en son yapılan. Erkek yaban domuzu kabartmaları fazla. Yine burada ördeğe benzeyen önlerinde bir ağ bulunan 5 adet kuş, bir aslan ya da leopar kabartması, tilki başı kabartması, ne olduğu anlaşılamayan köpeğe benzeyen dişleri dışarıda bir hayvan görülebilir. Sonuçta C Yapısını, duvarları koruyucu, korkutucu yırtıcı hayvanlarla süslü üstü açık kutsal bir alan olarak tanımlayabiliriz.
D yapısı hayvanat bahçesinde geziyor duygusu uyandırıyor. En iyi korunmuş yapı burası. Yılanlar, turnalar, diğer kuşlar, daire, yarım ay işaretleri (Ay, güneş veya kadını temsil ediyor olabilir mi?) boğa, ceylan, asya yaban eşeği ve örümcek dikkati çeken kabartmalar.
B yapısından Mezopotamya Stonehenge’i diye bahsediliyor. İngiltere’deki Stonehenge benzeri, ama aralarında net bir bağlantı kurulamıyor. Yapının merkezindeki 2 dikilitaş diğerlerinden büyük. Yapıyı çevreleyen duvar içinde bulunan 9 dikilitaşın ileride yapılacak kazılarda artacağı düşünülüyor. Burada da tilki, yaban domuzu ve köpek kabartmaları var. C ve D’den farkı tabanının terazzo denilen harç ile kaplı olması.
Kazıda çıkan taşları ileride restorasyonda kullanmak için bir taş tarlası yapmışlar. Yüzyıllardır burada dilek dilenen Dilek Ağacında biz de dileğimizi diliyor ve bu Neolitik Çağın Ritüel Alanından ayrılıyoruz.
“Tarihin en çekici ve esrarengiz tarafı değişen çağlarla birlikte her şeyin tamamen farklılaşması, fakat hiçbir şeyin değişmemesidir.”
Aldoux Huxley.