Hayatın kılavuz “el kitabı” yok!

Mavi Gül

ѕση_¢ıqℓıк
Özel üye
Elimizi yakmadan anlamıyoruz ateşi…
Dilimizi yakmadan bilemiyoruz çorba sıcak diyenleri…
Düşmeden anlamıyoruz annemizin aman dikkat demesini…
Bin nasihat bir tecrübeye bedel olurken… Bazen ilk tecrübemizle ödüyoruz her şeyin bedelini…
Yanmadan ya da yaşamadan anlamıyoruz, aşkı ve beraberinde getirdiği acıları…
Ehliyet kitabından ne kadar şoför olunursa o kadar oluyor, ancak direksiyona geçince anlıyoruz hayatı…

Hep üçüncü mevki biletler alıyoruz, ötesine yetmiyor kesemizin endamı, oysa üçüncü mevkilerde birinci sınıf yaşamakta elimizde, birinci mevkilerde üçüncü sınıf yaşamak da… Biz hep olmaza hasret ateşiyle yanıp tutuştuğumuzdan, olduğumuz, bulunduğumuz yeri de anlamıyoruz; yana yakıla eriyoruz kendi menzilimize…

Bir ömür akıp gidiyor önümüzden, biz çakıl taşlarına takılıp kalıyor ağlıyoruz sürekli.
“Nerde biz de o şans” dediğimiz yerde başlıyor karartı ve biz inandırıyoruz kendimizi “Bizden bir şey olmaz’a…”
Biz hatalarımızdan büyüyoruz, hatalarımızdan oluşuyor tüm tecrübemiz oysa… Arabayı duvara vuruyor, sonra tekrar vuruyor, sonra tekrar vuruyoruz ama nerde hata yapıyoruz diye dönüp de bakmıyoruz… Ya duvarı görmüyoruz ya da vites hatalı…

“Bu bahçenin gülü derilmez” diyenlere, ya burun kıvırıyor ya da bahçenin kapısından ayrılmıyoruz; ne zaman bahçe sahibini elinde bir sopayla görüyor, o an “birini kesin yeriz de ikinciden nasıl kurtuluruz?” onu hesaplıyoruz. Dayak yemişten dinlemek başka onu ve elbette doğrudan dayak yemiş olmak başka…
Soyulan dizlerimiz, açılan kaşımız, yarılan kafamız ve dağılan yüreğimizden yanıyor aslında tokat yemiş gibi yanan yüzümüz…
Düşe kalka büyüyor, düştükçe sanki daha çok büyüyoruz…
Anlatılanların çoğu masal geliyor aynı yıllarda, hep birbirine benziyor masal kahramanları ve sonra biz anlatıyoruz anlamayacak olanlara yine aynı masalları…
Başka başka hayatlara özenip bir ömrü hiç ediyoruz!
Ellerin ayakkabısının bağında, kendimizi boğuyoruz, umutlarımıza pranga vuruyor, idam sehpalarına çekiyoruz.
Onların arabası mobilyası evi barkı ocağı, bize zindan ediyor uykusuz sabahları…

Ne “yâr” olabiliyor, ne “yâr”dan cayıyoruz…
Krediyle kredi kapatıyor sonra bankaya sövüyoruz.
Elde var olanı kıymete bindirmiyor… El de olanı ise hep güzel görüyoruz…
Bizi kurtaramıyor ne küçük mutluluklar, ne anlık heyecanlar, kendi karanlığımıza gömülüyor sonra mum arıyoruz…
Ne bizi kimse anlıyor, ne biz kimseyi anlıyoruz.
Haset-fesat ruhumuzu sorsan çok seviyoruz, “benim içim temiz” diyor her şeyi kirletiyoruz.
Hatalarımız yaşam biçimimiz oluyor, kanıksıyoruz tecavüz edenleri… Eşeğe biner gibi araba sürenleri…
“Karımı sen öldürdün!” diye doktor öldürenleri…
Ekranlardan dağılan en az on erkeğine şahit olduğumuz tertemiz güzelleri…
Evlenmeden doğuran yine de bizi beğenmeyenleri…
Özüne düşman sayısız yaşayan fosilleri…

Ey güzel ülkemin güzel insanları…
Senin kaderin de senin elinde, ülkemin kaderi de…
Düzeltmek istiyorsan, fazla değil bir ay yürüdüğün yollara çöp atma!.. Her şey seninle düzelip seninle bozulacak, bunu asla unutma!..
Topu topu bir ay, gel atma işte!..
Saygımla…
Sevgimle…
İyi haftalar Türkiye…
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Elimizi yakmadan anlamıyoruz ateşi…
Dilimizi yakmadan bilemiyoruz çorba sıcak diyenleri…
Düşmeden anlamıyoruz annemizin aman dikkat demesini…
Bin nasihat bir tecrübeye bedel olurken… Bazen ilk tecrübemizle ödüyoruz her şeyin bedelini…
Yanmadan ya da yaşamadan anlamıyoruz, aşkı ve beraberinde getirdiği acıları…
Ehliyet kitabından ne kadar şoför olunursa o kadar oluyor, ancak direksiyona geçince anlıyoruz hayatı…



Hayatın kılavuz “el kitabı” yok! yaşayıp öğreneceğiz...maalesef.
 

Mavi Gül

ѕση_¢ıqℓıк
Özel üye
"Yaşayıp öğrenmek" inandığım bir söz denenmişlere itibar etmeyip hangimiz elimizi ateşe götrmedikki :)
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Yanılgılarımız orada başlıyor.Kesip atmaktansa 1 şans daha ....buda yaşantımızı mahvediyor ama biz farkında deyiliz.
 
Top