İki Genç Dostun Öyküsü

KıRMıZı

TeK BaşıNa CUMHURİYET
V.I.P
İKİ GENÇ DOSTUN ÖYKÜSÜ

Bir zamanlar çok büyük bir Kızılderili köyünde iyi arkadaş olan iki küçük çocuk yaşarmış. Çocuklardan biri, Chaske (ilk doğan anlamına gelir) çok zengin bir ailenin oğluymuş ve her zaman çok güzel elbiseler giyermiş. Diğer çocuk, Hake (son doğan anlamında) yetimmiş, çok yoksul olan yaşlı ninesiyle birlikte yaşarmış, bu yüzden güzel elbiseleri yokmuş. Güzel elbiseleri olan çocuklar onunla durmadan alay eder, onu oyunlarına almazlarmış.

Chaske arkadaşlık ettiği çocukların elbiselerine bakmaz, bütün çocuklarla arkadaşlık edip hepsinin huylarını değerlendirirmiş. İyi giyinenlerin kendini beğenmiş olduğunu görmüş. Çok çok iyi giyinenleri bencil ve kinci bulmuş. Kötü giyinen çocukların cömert ve doğru sözlü olduğunu fark etmiş ve bunların içinden Hake’yi kendine koda (dost) seçmiş. Chaske köyün şefinin oğlu olduğundan diğer çocuklardan çok saygı görüyormuş, her biri onun beğenisini kazanıp dostu olarak seçilmeye çalışıyormuş; ama daha önce de söylediğimiz gibi, Chaske bütün çocukları dikkatle inceledikten sonra yetim Hake’yi kendine dost diye seçmiş.

Chaske’nin dostluğuna seçildiği gün Hake için şanslı bir günmüş. Yetim çocuk arkadaşının evine çağrılmış, kendisine güzel elbiseler ve ayakkabılar verilmiş (Kızılderili çocukları bir çocuğu kendisine dost seçtiğinde ailesi de onu evladı olarak kabul edermiş.)

Chaske ve Hake artık hiç ayrılmıyormuş. Birini gördüğünüzde diğeri de yakınlarda demekmiş. Beraber oynuyor, beraber avlanıyor, tuzak kuruyor, yemek yiyor ve uyuyorlarmış. Uzun yaz günlerini ormanda avlanarak geçiriyorlarmış.

Zaman geçmiş ve bu iki yakın dost büyüyüp köyün göz bebekleri haline gelmiş. Bir gönül arkadaşı seçme yaşları geldiğinde yine beraber davranıp birer kıza aşık olmuşlar. İkisi de birbirine seçtikleri kızın gönlünü kazanmada yardım etmiş. Chaske yaşlı bir büyücü adamın kızına aşık olmuş. Köyün diğer gençlerinin çoğu da bu kıza sevdalıymış, büyücünün çadırının önü kızıyla evlenmek isteyenlerin getirdiği güzel elbiseler ve kürklerle yüklü atlarla kaynıyormuş, ama yüklü atlar, teklifin kabul edilmediğini gösterir şekilde bağlandıkları yerden çözülüveriyormuş.

Kızın seçtiği ise Chaske’nin arkadaşı Hake’ymiş. Hake kızı hiçbir zaman kendisi için istememişse de, arkadaşı Chaske’nin hatırına ona devamlı güzel sözler eder ve arkadaşına övgüler düzermiş. Bir gece iki arkadaş kızla görüşmek için buluşmuş, dönüşte Chaske çok sessizmiş, hiçbir şey söylemiyor ve çok düşünceli görünüyormuş. Her zaman neşeli ve cana yakın olan gencin sessizliğini ve kederini gören arkadaşı da kederlenmiş ve sonunda konuşup, “Koda, neyin var? Her zaman o kadar neşeli olan sen değil misin? Sessizliğin beni üzüyor, üstelik seni bu kadar üzen şeyin ne olduğunu da bilmiyorum. O kız mı bir şey dedi de bu kadar kederlendin” diye sormuş.

“Sabaha kadar bekle, arkadaşım” demiş Chaske, “Sana o zaman cevap vereceğim. Bu akşam bana başka bir şey sorma, çünkü yüreğimle aklım büyük bir çatışma içinde.”

Hake arkadaşını o gece artık zorlamamış ama uyuyamamış da. “Güzel Tüy’ün (arkadaşının sevdiği kızın adı buymuş) arkadaşını bu hale getirecek ne söylemiş olabileceğini merak edip durmuş. Ama arkadaşının kederinin tek nedeninin kendisi olduğunu aklına bile getirmemiş, çünkü Güzel Tüy’e hiç sevdalı değilmiş.

Chaske ertesi sabah kahvaltı ettikten sonra erkenden bozkıra gidip antilop avında şanslarını denemelerini önermiş. Hake kalkmış, birkaç yüz attan oluşan sürünün yanına gitmiş. En hızlı iki atı seçmiş, oklarını ve yaylarını almışlar ve atlarına atlayıp güneye doğru yola koyulmuşlar.

Hake arkadaşının düzelmiş olmasından çok mutluymuş. Eski neşesi geri gelmiş. Beş mil kadar gittikten sonra bir antilop sürüsü görmüşler ve atlarını hızlandırıp uçarcasına giderek yaylarını gerip oklarını atmışlar. Kolayca bir sürü antilobu avlamışlar, ama sadece eğlence olsun diye avlanmak istemiyorlarmış, atlarının taşıyabileceği kadar avlayıp atlarından inmişler ve öldürdükleri hayvanları almışlar.

İkisi de avladıklarını atlarına yükledikten sonra Chaske “Dönmeden önce oturup tütün içelim” demiş, “Hem sana söyleyeceklerim var, at üstünde çok rahat konuşamayız.” Hake arkadaşının karşısına oturmuş, Chaske bir nefes tütün çektikten sonra şunları söylemiş:

“Yirmi yılı beraber geçirdik ve ilk defa bir şekilde seni kandırdım, bu yüzden sana doğruyu söylemem gerekli. Beni kandırmaya çalışmayacağını ya da herhangi bir yalan söylemeyeceğini biliyorum. Ne erkek kardeşim var, ne kız kardeşim. Kardeş olarak görüp sevdiğim tek insan sensin. Kız kardeş olarak gördüğüm tek insan da Güzel Tüy, çünkü dün gece bana senden başka kimseyi sevmediğini ve sadece seninle evlenmek istediğini söyledi. Bu yüzden, kardeşim, avladığım antilobu artık yengem olarak kabul ettiğim kızın çadırına götüreceğim. Sonra da ona dileğinin olacağını söyleyeceğim. Önce bana oyun oynadığını ve onu kendin için sevdiğini düşünmüştüm, ama Güzel Tüy bana her şeyi anlatıp ikinizin arasında aracılık etmem için yalvardığından yanıldığımı anladım, dün gece bu yüzden o kadar sessizdim. Evet, kardeşim, köyümüzün çiçeğini eş olarak al, ben ölene kadar bekar kalmaktan mutluluk duyacağım, çünkü hiçbir kadın gönlümde Güzel Tüy’ün yerini alamaz.”

Sigaraları hâlâ ağızlarındayken atlarına binmişler ve Chaske berrak ve gür sesiyle Güzel Tüy ile Hake için aşk şarkıları söylemeye başlamış.

İşte Kızılderililerde birbirini kardeş olarak kabul eden iki dostun sevgisi böyledir. Chaske sevdiği güzel kızı aslında hiçbir akrabalığı olmayan bir adama vermiş.

Hake, “Ne istersen yapacağım, dostum, ama büyücünün kızıyla evlenmeden önce bir savaşa katılmalı ve cesaretimi göstermeliyim, on gün içinde savaşmak için yola çıkalım” demiş. Eve dönerken savaşmak için hangi yöne gideceklerini planlamışlar ve ilk kez savaşmaya gidecekleri için köyün deneyimli savaşçılarından öğüt almaya karar vermişler.

Köye vardıklarında Hake avladıklarını kendi çadırına getirmiş. Chaske ise büyücünün çadırına bırakmış ve hepsini çadırın önüne yığıp eve yollanmış.

Güzel Tüy’ün annesi bu davranışın evlenme teklifi olup olmadığını anlayamamış, ama Güzel Tüy bunun en büyük dileğinin kabulü anlamına geldiğini hemen anlayıp annesine eti alıp pişirmesini ve kayınbiraderinin şerefine verilecek ziyafette köyün yaşlı kadınlarını çağırmasını söylemiş. Hake ve arkadaşı yaşlı savaşçılara gitmiş ve istedikleri bilgileri almış. Hake her akşam müstakbel eşini ziyaret ediyormuş ve birlikte çok güzel vakit geçiriyorlarmış.

Onuncu günün sabahı iki arkadaş köyden ayrılmış ve düşman köylerinin en fazla bulunduğu batıya doğru yola koyulmuş. Atla gitmediklerinden yavaş ilerliyorlarmış, bu yüzden düşmana ait bir belirti görmeden on gün kadar yürümüşler. Yaşlı savaşçılar onlara düşman topraklarının sınırında, çevresinde sık ağaçlar olan bir dere olduğunu söylemiş. “O dere kamp kurmak için en uygun yer gibi görünür, ama sakın orada kamp kurmayın, çünkü o derede avlanan bir hayalet vardır ve sadece gece boyu orada kamp kuranlara zarar verir, kamp kuranlar asla geri dönemez, çünkü o hayalet Wakan’dır (kutsaldır) ve düşmanlar orada kamp kuranları daima yener” demişler. İki arkadaşın yanında fazladan ayakkabılar ve bir battaniye varmış, çünkü sonbaharın sonlarıymış ve geceler çok soğuk oluyormuş.

Bir sabah erkenden kamplarını toplayıp yürümeye başlamışlar. Gün boyunca toplanan bulutlar akşama doğru boşalmış ve şiddetli bir kar fırtınası başlamış. İki arkadaş fırtına kopmadan hemen önce iki mil kadar ötede karanlık bir hat görmüş. Chaske arkadaşına, “Fırtına devam ederse geceyi Hayalet Deresi’nde geçirmek zorunda kalacağız. Herhalde gördüğümüz o hat dere olacak” demiş. “Benim de dikkatimi çekti” demiş Hake, “Ya açıkta yatıp bütün gece soğuktan donacağız, ya da hayaleti eğlendireceğiz.” Böylece tehlikeye girmeye ve Hayalet Deresi’nin sık ormanında gecelemeye karar vermişler. Ormana girdiklerinde sanki büyük bir çadıra girmiş gibi olmuşlar, ağaçlar ve çalılar o kadar sıkmış ki, rüzgar bile içeri giremiyormuş. Avlanmışlar, otların yüksek olduğu bir yer seçmişler. Yakın iki söğüdün dallarını aşağı çekip üstüne fazla battaniyelerini atmışlar, böylece uyumak için bir çadır hazırlamışlar. Ateş yakıp kurutulmuş bufalo eti pişirmeye başlamışlar, tam yemeklerini yiyecekken çadırın kapısından yavaşça yabancı biri girmiş ve girişe yakın oturmuş. Yemeği hazırlamakta olan Hake kendi fincanına çay koymuş, etten bir dilim kesip bir tabağa yerleştirmiş ve, “Ye dostum, savaşmaya çıktık, onun için yiyeceğimiz çok çeşitli değil, ama en iyi yerini sana verdik” diyerek yabancıya uzatmış.

Yabancı tabağı almış ve iştahla yemeğe başlamış. Etini bitirir bitirmez tabakla fincanı geri uzatmış. Tek söz etmemiş. Chaske tütün çubuğunu doldurup ona uzatmış. Adam birkaç dakika tütün içtikten sonra çubuğu Chaske’ye geri vermiş ve şöyle demiş: “Bakın dostlarım, ben yaşayan biri değilim, eski bir savaştan kalma dolanan bir hayaletim, şimdi sizin savaşacak insan aramaya geldiğiniz bu ormanda düşmanlar tarafından öldürüldüm. Yıllardır durup beni dinleme cesaretini gösterebilecek birini arayarak bu ormanda dolandım durdum, ama bugüne kadar burada kamp kuran herkes beni görünce ya kaçmaya ya da ateş edip ok atmaya kalktı. Ben de hepsine birer mezar buldum. Hiçbiri evine dönemedi. Ama şimdi yaptıklarımı anlatabileceğim iki cesur adama rastladım, eğer sizden yapmanızı istediklerimi başarabilirseniz bir sürü at ve kemerinizde sallanan birkaç kafa derisiyle evinize dönersiniz. Hemen kuzeyimizdeki tepenin üstünde kış için kamp kuran bir köy var. Bana tuzak kurup kendimi savunma şansı vermeden öldüren adam orada yaşıyor. O adamın kafa derisini istiyorum, çünkü yıllardır burada dolanmamın nedeni o. Eğer beni savaş alanında öldürseydi ruhum kutsal diyarlarda kardeşlerimin ruhuyla buluşabilirdi, oysa beni korkakça öldürdü, bu yüzden ruhum onu benim için öldürüp kafa derisini getirecek olan cesur birilerini bulana kadar buralarda dolanmaya mahkum oldu. Burada kamp kuran herkesle konuşmaya çalışmamın nedeni bu işte, ama daha önce rastladığım herkes çok yüreksiz çıktı. Şimdi, siz iki cesur genç, bunu benim için yapar mısınız?”

“Yaparız”, dedi iki arkadaş aynı anda. “Sağolun çocuklar. Sizin neden burada olduğunuzu biliyorum, içinizden biri evlenmeden önce düşman öldürmek için geldi; evlenmek istediği kız benim torunum, çünkü ben büyük Büyücü’nün babasıyım. Sabah olunca buralara büyük bir grup gelecek. Bir bufalo sürüsünü takip ediyor olacaklar. Onlar gittikten sonra izlerini takip eden ve siyah bir ata binmiş, yedeğinde de beyaz bir atı olan yaşlı bir adam gelecek. O adam büyük bir at sürüsünü ilerideki geçide doğru götürüyor olacak. Sonra av sahasına gidecek ve avcılardan et alacak. Avcıların hepsi evine döndükten sonra kendisine et verenlere övgüler düzerek en son o geçecek. Öldürüp kafa derisini yüzmeniz gereken adam o işte. Sonra siyah ve beyaz atları alın ve binip av sahasına gidin. Orada boş kabukları toplayan, iki düşman göreceksiniz. İkisini de öldürüp kafa derilerini yüzün, sonra şu yüksek tepenin üstüne çıkın, size atların nerede olduğunu göstereceğim, bana yaşlı adamın kafa derisini verir vermez ben gözden kaybolacağım, beni bir daha görmeyeceksiniz. Ben gözden kaybolduğumda kar yağmaya başlayacak. Korkmayın, çünkü kar izlerinizi örtecek, ama yine de üç gün, üç gece boyunca hiç durmadan ilerleyin, çünkü bu insanlar bu işi sizin kabilenizden birinin yaptığından kuşkulanacak ve topraklarınızın sınırına kadar peşinizden gelecektir.”

Sabah olduğunda iki arkadaş sık ağaçlar arasında oturmuş ve büyük av grubunun geçişini gizlice seyretmiş. Avcılar geçip gittikten sonra, tam da hayaletin söylediği gibi, bir at sürüsünü güden ve çok güzel beyaz bir ata binmiş yaşlı adam gelmiş. Yedeğinde kar gibi beyaz bir at daha varmış. İki arkadaş bir çalılığın arkasına gizlenip av bitene kadar olanları izlemiş. Grubun çok geçmeden döneceğini biliyorlarmış, çünkü avcılar kamplarına dönüp et yiyip çay içmek için acele edermiş. Sonra ikisi elbiselerini çıkarmış, katlayıp bir kenara koymuş ve saldırmaya hazır hale gelmiş. Avcılar av şarkıları söyleyerek dönerken ikisi çoktan hazırmış. Hepsi gittikten sonra pusu kurup avcıların peşinden gelen yaşlı adamı beklemeye başlamışlar. Çok geçmeden adamın şarkısı duyulmuş. Yolun kıvrımına kadar ses giderek yaklaşmış. İki arkadaş fırlayıp adamı yakalamak için koşmuş. O ise hâlâ şarkı söylüyormuş. Gelenlerin kendi halkından birileri olmadığından bir an bile kuşkuya kapılmamış. İkisi adama iyice yaklaştığında iki yanına geçmiş ve adam daha çığlık bile atamadan kalbine iki ok saplamışlar. Bir düşmanı vurmuş olmanın şerefiyle yaylarını hızla yere çalmışlar. Düşmana ilk vuran Chaske imiş ve kafa derisini yüzme onurunu arkadaşına önermiş,o da yüzmüş. Ve hayaletin öcünü tam olarak alabilmek için deriyi kulaklarıyla beraber kesip almış, kemerine asmış. Yaşlı adamın taşıdığı bufalo eti siyah ata yüklüymüş, eti de adamın cesedinin üstüne atmışlar. Aceleyle atlara binmiş ve hızla av sahasında doğru gitmeye başlamışlar. Av yerine vardıklarında dolanıp bir şeyler toplayan iki adam görmüşler. Chaske sağdakini, Hake soldakini almış. İki adam atlı iki yabancının rüzgar gibi üstlerine doğru geldiğini görünce atlarına atlayıp hızla tepelere doğrui ilerlemeye başlamış. Ama siyah atla beyaz at köyün en hızlı atlarıymış ve kaçan adamlara hemen yetişmişler. Düşmana yaklaştıklarında oklarını yaylarına takmış ve adamları vurmuşlar. Adamlar düşerken ateş etmiş ama neyse ki kurşunlar iki arkadaşın başlarının üstünden geçip gitmiş. İki düşmanın kafa derilerini yüzmüşler, silahlarını ve cephanelerini almışlar, iki atı da yedeklerine alıp tepeye doğru yollanmışlar. Buluşma yerine vardıklarında hayaleti orada bekler bulmuşlar. Hake yaşlı adamın kafa derisini ona vermiş, hayalet de onlara at sürüsünün yerini göstermiş ve “çabuk uzaklaşın” diyerek gözden kaybolmuş, bir daha hiç kimse hayaleti görmemiş, çünkü mutlu kutsal topraklarda atalarıyla buluşmuş.

İki arkadaş hayaletin söylediklerini yapmışlar. Üç gün üç gece boyunca durmaksızın ilerlemişler. Dördüncü sabah kendi topraklarının sınırlarına gelmişler. O zaman durmuşlar ve biraz uyuyup kendilerine gelmişler. Böylece ayrılırken köyü bıraktıkları yere ulaşmışlar. Ama kocaman köyden gördükleri şey sadece büyük Büyücü’nün çadırı olmuş. Büyük bir tepenin üstüne çıktıklarında doğuya doğru birçok çadırdan çıkan dumanı fark etmişler. O zaman bir şeylerin olduğunu ve köyün uzağa taşınmak zorunda kaldığını anlamışlar.

“Dostum” demiş Chaske, “korkarım ki Büyücü’nün çadırında bir şeyler olmuş, sen istersen gelme, ben tek başıma gideyim, sen de atları köye götür, ben yalnızca siyah ve beyaz atları alayım, ne olduğunu anladıktan sonra arkandan gelirim.”

“Peki dostum, nasıl istersen öyle olsun, ama Güzel Tüy’ün başına bir şey gelmiş olmasından korkarım.” Hake atları yüzlerce arabanın açmış olduğu genişçe bir yoldan sürmeye başlamış. Chaske yavaşça çadıra yaklaşmış, çadırın yanında durup içeriyi dinlemiş. Ama hiçbir şey duyamamış. Canlı gördüğü tek şey Güzel Tüy’ün dışarıda bağlı olan benekli atıymış. O zaman kızın olmuş olduğunu düşünmüş. Atları sık bir çalılığa doğru sürüp oraya bağlamış. Sonra geri gelip çadıra girmiş. İçeride elbiseleri üstünde ama ölü gibi duran biri yatıyormuş. Battaniyeler ve güzel elbiseler üstüne sarılıp bağlanmış imiş. Chaske bağları dikkatle çözmüş. Elbiseleri ve battaniyeleri alıp ölünün yüzüne bakmış ve tahmin ettiği gibi, yitirdiği aşkı Güzel Tüy’ün yüzünü görmüş. Kızın güzel genç yüzüne bakarken yüreği zavallı arkadaşı için acıyla dolmuş. Kızı kendisi de seviyormuş ve onu yitirmiş, ama şimdi onu kazanmış olan dostunun büyük kederi için kederleniyormuş.

Acaba ne olmuş? Burun delikleri hafifçe titreşmiş mi, yoksa ona mı öyle gelmiş? Kızın yüzüne iyice yakalayıp başka bir belirti aramış. Tekrar olmuş, üstelik bu sefer daha uzun, derin bir iç çekişle havayı içine almış ve başı ve yüzü hafifçe titremiş. Chaske kalkmış, biraz su almış, kızın ağzını zorla açıp birkaç damla içirmiş. Sonra bir bez almış, suya batırmış ve kızın başını ve yüzünü silmiş. Çadırın etrafında bir sürü kutu varmış, kutuların içinde kızın kendine gelmesini sağlayacak ilaçlar olabileceğini düşünerek birbiri ardına kutuları açmaya başlamış. Üçüne bakmış, tam dördüncüyü açarken arkasından bir ses, “Ne arıyorsun” diye sormuş. Hızla döndüğünde ona bakan Güzel Tüy’ü görmüş. Büyük bir sevinçle haykırmış, “Ne yaptım da böyle hemen kendine gelebildin? Arkadaşımla yanımızda büyük bir at sürüsü ve iki kafa derisi getirerek köye az önce döndük. Çadırı gördük ve senin çadırın olduğunu anladık. Arkadaşım da gelmek istedi ama izin vermedim, sana bir şey olduğunu görürse kenidne zarar verebilirdi, şimdi heyecanla benim dönmemi bekliyor, bunun için eğer sana neyin iyi geleceğini söylersen hemen bulur getiririm, sonra da köye arkadaşımın yanına döneriz.”

“Yatağımın başında biraz kartal yağı bulacaksın. Ateş yakıp yağı erit. Onu içersem gidebiliriz.”

Chaske hemen bir ateş yakmış, içeriden yağı almış ve eritmiş. Kız yağı bir dikişte içmiş ve hemen ayaklanıp, “Hadi, hemen üstümü ört, bufalo kılından yularımı getir, benekli atımın boynuna bağla, kuyruğunu düğümle, sonra kapıya getir. Sonra da koşup ağaçlığa saklan. Bu tarafa doğru gelen iki düşman var” demiş.

Chaske çabucak kızın dediklerini yapmış ve ağaçların arasına gizlenmiş, o sırada yaklaşan iki düşman görmüş. Adamlar ıssız çadırın önünde bağlı atı görünce içeride bir ölünün olduğunu düşünmüş, ölüye saygısızlık etmemek için ağaçlığa doğru yönelmişler, böylece çadırın önünden geçmemişler (Kızılderililer içinde ölü olan çadırın kapısının önünden geçmeyi, düşman topraklarında bile olsalar uğursuzluk sayarlar.) Böylece doğruca Chaske’nin gizlendiği yere doğru gitmişler. Görüleceğini anlayan ve düşmanın iki kişi olduğunu gören Chaske tek kurtuluşunun fark edilmeden önce birini öldürmesi olduğuna karar vermiş. Dövüşmek için ayağa kalkıp beklemeye başlamış. Adamlar yaklaşırken birinin kısa bir süre sonra atalarının yanında olacağı geçmiş aklından.

Chaske sessizce silahına mermi koymuş ve daha ufak tefek olanın göğsüne nişan almış. Silah büyük bir gürültüyle patlamış ve adam kalbinden vurularak kollarını kaldırıp öne doğru düşmüş.

Chaske hemen ağacın arkasından çıkmış, Diğer adamı da saklandığı yerden kolayca vurabilirmiş, ama cesur bir genç olarak düşmanına bir şans vermek istemiş. Karşısındaki silahını çekmiş ve iki hasım arasında bir düello başlamış. İki iri kedi gibi oradan oraya sıçramışlar. Sonra bir iki adım ilerleyip ateş etmişler. Tekrar birkaç adım yaklaşmışlar, bir yana sıçrayıp tekrar ateş etmişler. Kurşunlar vınlayarak başlarının üstünden ayaklarının dibine düşüyor, arada bir hasımlardan birinde taze bir yara açılıyormuş.

Birden düşman nişan almış, ama sonra silahını yere atmış, çünkü kurşunu bitmiş, yavaşça kollarını kaldırmış, yüzünde korkusuz bir gülümseme varmış. Chaske’nin silahından çıkacak kurşunla ölmeyi bekliyormuş. Ama öyle olmamış. Chaske silahsız bir adamı vurmayacak kadar onurlu ve soyluymuş, hele bu adam bu adam gibi cesaretle dövüşen birini. Chaske uzanıp boş silahı almış. Toka (düşman) kemerindeki bir kılıftan büyük bir av bıçağı çıkarmış ve Chaske’ye uzatmış. Bu teslim olma anlamına geliyormuş. Chaske ölü düşmanın kafa derisini yüzmüş ve esirine onu takip etmesini işaret etmiş. Bu arada Güzel Tüy kalkmış, düelloyu izliyormuş. İlk atışı duyduğunda yetekten sıçramış, çadırda küçük bir delik açmış ve olan biten her şeyi görmüş. Birinden birinin yaralanmış olacağını düşünerek sargı hazırlamış.

Chaske omzundan ve elinden yaralıymış. İkisi de çok acıyormuş ama tehlikeli değilmiş. Esir bacağından ve sol kolundan yaralanmış. Güzel Tüy yaraları yıkayıp sarmış. Chaske gidip beyaz ve siyah atları getirmiş. Güzel Tüy beyaz ata, Chaske siyah ata ve esirleri de benekli ata binmiş ve köyün yolunu tutmuşlar. Güzel Tüy’ün sağ salim geri döndüğü görülünce köyde büyük bir sevinç yaşanmış.

Çadırında yas tutmakta olan Hake ve arkadaşının Güzel Tüy ile birlikte döndüğü söylenmiş. Bunları duyan Hake hemen Büyücü’nün çadırına koşmuş ve Büyücü’yü arkadaşıyla bir yabancının yaralarını sararken bulmuş. Yaşlı Büyücü Hake’ye dönüp şöyle demiş:

“Damadım, karını al, evine götür. Senin yokluğunda o kadar hastalandı ki, baygın düştü, biz de onu öldü sanıp öyle bıraktık. Bugün dönmeseydiniz herhalde gerçekten ölürdü. Onu al ve hiç yanından ayırma, en iyi elli atımı da götür.”

Hake ve güzel karısı Chaske’nin annesinin kendilerine hediye ettiği büyük bir çadıra yerleşmiş. Her yerden güzel yiyecekler, atlar, elbiseler, ince işli şallar ve ayakkabılar gelmiş, bütün bunların üstüne Chaske de esir aldığı düşmanı hediye etmiş. Hediyesini verirken, şunları söylemiş:

“Dostum, bu adamı at sürüne bakması için hizmetkarın olarak sana veriyorum, benimle iki saat dövüştü ve eğer cephanesi bitmeseydi herhalde beni yenerdi, hayatımdaki en zor ikinci dövüştü. Hayatımın en büyük kavgasını Güzel Tüy’ü verirken yaşadım. Şimdi ikisi de senin. Esire iyi davranırsan senin her istediğini yapar.”

Chaske böyle diyerek yanlarından ayrılmış ve daha önce söylediği gibi yaparak, ömrünün sonuna kadar bekar kalmış.
 
Geri
Top