Kadınlarla ilgili bu tür risk faktörleri konusunda daha fazla bilgi edinme yoluyla onlara yönelik önleyici tedbirler bakımından önemli adımlar atılabilir.
Kadın Beyni Projesi (WBP) son on yıllık bilimsel literatürü inceleyerek mevcut verilerin cinsiyete göre tasnif edilmesini öngörüyor.
Zürih Üniversitesi'nde biyotıp uzmanı Maria Teresa Ferretti'ye göre, "Alzheimer hastalığı bakımından kadınlarla erkekler arasındaki en belirgin fark, hastalığın bilişsel ve psikiyatrik belirtilerinin ortaya çıkması ve ilerlemesi konusunda görülüyor." Ferretti, bu yeni araştırmalar sayesinde hastaların tedavisi konusunda yeni yöntemler geliştirilebileceğini söylüyor.
Günümüzde, beyinde biriken iki toksik proteinin olup olmadığına bakılarak Alzheimer teşhisi yapılıyor. Veriler, Alzheimer hastası kadınlar ile erkekler arasında bu proteinlerin seviyesi bakımından bir fark olmadığını gösteriyor. Ama kadınlarda daha ağır algısal ve bilişsel gerileme yaşanıyor.
Depresyon da demans açısından risk faktörlerinden biri
Ferretti, belki de her iki cinsiyet için farklı seviyeler belirlemek gerektiğini vurguluyor.
Bir diğer sorun ise teşhis sonrası bu hastalığın erkeklere kıyasla neden kadınlarda daha hızlı ilerlediğini belirlemek. Bazıları bunu östrojen hormonuna bağlıyor. Gençlikte bu hormon kadınların beynini korurken, yaşla birlikte hormondaki azalma nedeniyle koruyucu işlevi de ortadan kalkıyor.
Bazıları ise ilk testlerde kadınların çok daha iyi sonuç almasının doktorların teşhisini zorlaştırdığını, bu nedenle her iki cinsiyet arasındaki nöropsikolojik farkları gözeten yeni testler geliştirilmesi gerektiğini söylüyor.
Ayrıca Alzheimer hastalığı kadınlarda daha fazla görülse de, tedaviye yönelik ilaçların klinik denemelerinde erkeklerle eşit sayıda kadın kullanılıyor. Depresyon gibi kadınlarda daha fazla görülen hastalıkların klinik deneylerinde daha fazla sayıda kadın kullanılması olumlu sonuç vermişti. Oysa Alzheimer ilaçlarında aynı olumlu sonuç alınamadı.
Bir diğer sorun ise demans alanında yapılan araştırmalara çok daha az kaynak ayrılması.
Bütün bunlar dikkate alındığında, demansta cinsiyet farklarını gözeten araştırmaların yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi bakımından önemli olduğunu vurgulamak gerekir.
Kadın Beyni Projesi (WBP) son on yıllık bilimsel literatürü inceleyerek mevcut verilerin cinsiyete göre tasnif edilmesini öngörüyor.
Zürih Üniversitesi'nde biyotıp uzmanı Maria Teresa Ferretti'ye göre, "Alzheimer hastalığı bakımından kadınlarla erkekler arasındaki en belirgin fark, hastalığın bilişsel ve psikiyatrik belirtilerinin ortaya çıkması ve ilerlemesi konusunda görülüyor." Ferretti, bu yeni araştırmalar sayesinde hastaların tedavisi konusunda yeni yöntemler geliştirilebileceğini söylüyor.
Günümüzde, beyinde biriken iki toksik proteinin olup olmadığına bakılarak Alzheimer teşhisi yapılıyor. Veriler, Alzheimer hastası kadınlar ile erkekler arasında bu proteinlerin seviyesi bakımından bir fark olmadığını gösteriyor. Ama kadınlarda daha ağır algısal ve bilişsel gerileme yaşanıyor.
Depresyon da demans açısından risk faktörlerinden biri
Ferretti, belki de her iki cinsiyet için farklı seviyeler belirlemek gerektiğini vurguluyor.
Bir diğer sorun ise teşhis sonrası bu hastalığın erkeklere kıyasla neden kadınlarda daha hızlı ilerlediğini belirlemek. Bazıları bunu östrojen hormonuna bağlıyor. Gençlikte bu hormon kadınların beynini korurken, yaşla birlikte hormondaki azalma nedeniyle koruyucu işlevi de ortadan kalkıyor.
Bazıları ise ilk testlerde kadınların çok daha iyi sonuç almasının doktorların teşhisini zorlaştırdığını, bu nedenle her iki cinsiyet arasındaki nöropsikolojik farkları gözeten yeni testler geliştirilmesi gerektiğini söylüyor.
Ayrıca Alzheimer hastalığı kadınlarda daha fazla görülse de, tedaviye yönelik ilaçların klinik denemelerinde erkeklerle eşit sayıda kadın kullanılıyor. Depresyon gibi kadınlarda daha fazla görülen hastalıkların klinik deneylerinde daha fazla sayıda kadın kullanılması olumlu sonuç vermişti. Oysa Alzheimer ilaçlarında aynı olumlu sonuç alınamadı.
Bir diğer sorun ise demans alanında yapılan araştırmalara çok daha az kaynak ayrılması.
Bütün bunlar dikkate alındığında, demansta cinsiyet farklarını gözeten araştırmaların yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi bakımından önemli olduğunu vurgulamak gerekir.