• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

Kars anlaşması'na dair (1)

adali

Üyecik
Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkisizlikte, Ermenistan "Biz önkoşulsuz ilişkiye hazırız" derken, Türkiye ilişki kurmayı üç koşula şartlıyor:
Karabağ sorununun çözümü, soykırımın tanınması çalışmalarından vazgeçilmesi ve Kars Anlaşması'nın teyidi.
"Bunlardan hangisi birinci sırada?" sorusuna verilecek yanıt zamana ve gündeme bağlı olarak değişiyor.
Şu sıralar "Kars Anlaşması'nın teyidi" ilk sırada.
Nitekim Başbakan Tayyip Erdoğan'ın son AB seyahatlerinde ve Rusya seferinde dile getirdiği hep bu konu oldu.
"Biz Ermenilerle barışmak istiyoruz ama onlar 1921'deki Kars Anlaşması'nı bile tanımıyorlar. Onlar bir adım atsın biz iki adım atarız" şeklinde açıklamalarda bulundu Başbakan.

Bazı siyasi gözlemciler, "Kars Anlaşması'nın teyidi" konusunda ilerleme sağlanırsa diğerlerinin ön şart olmaktan çıkabileceğinden, "Karabağ" ve "Soykırım" konularının zamana, hayatın akışına ve sorunların kendi mecrasında çözülmesine terkedilebileceğinden dahi bahsedebiliyorlar.
İddia o ki, Kars Anlaşması'nın Ermenistan tarafından teyidi kapalı kapıları açabilecek ilk anahtar.
Tabi burada önemli olan soru şu:
Türkiye'yle ilişki kurmayı hayli arzu eden Ermenistan bu anahtarı niçin kullanmıyor?
Ermenistan'ın bu konuda duruşu ne?

Ermenistan'ın duruşunu anlamak için ilkin Kars Anlaşması'nın ne olduğuna bakmak gerek.
Kars Anlaşması bir tarafta Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin, diğer tarafta Sosyalist Sovyetler Birliği üyesi Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan Hükümetleri'nin yer aldığı, SSCB kurucusu Rusya'nın da katıldığı 13 Ekim 1921'de imzalanan anlaşmadır ve önemli sonuçları arasında da Türkiye'nin bugünkü Doğu sınırlarının netleşmesi yer alır.
Dolayısıyla bugün Türkiye'nin bu anlaşmanın teyidini talep edişindeki ısrarın nedeni, Ermenistan'ın bu sınıra ne kadar saygı gösterdiğini görmek, diğer bir deyişle de Türkiye'den bir toprak talebinde bulunup bulunmadığını anlamaktır.
Bu taleple aslında Ermenistan'ın gerçek niyeti sınanmaktadır.

Ermenistan'dan bakıldığında ise Türkiye'nin bu ısrarı "İşi yokuşa sürmekten başka bir şey değil."
Denilenin özeti şöyle:
"Ermenistan Devleti bağımsızlığından bu yana ne Ter Petrosyan döneminde, ne de Koçaryan döneminde hiçbir zaman Kars Anlaşması'nı tanımadığını beyan eden yazılı ya da sözlü bir açıklamada bulunmadı. Kars Anlaşması o dönemin hükümetleri tarafından 1921'de imzalanmış, 1922 yılında da taraf ülkelerin parlamentolarında onandı, onama kararları karşılıklı olarak taraflara sunuldu. Dolayısıyla bizatihi anlaşmanın kendi içinde bu anlaşmayı belli bir süreye bağlayan ya da belli bir süre sonra yeniden teyidini şart koşan bir madde olmadığına göre, bugün taraflardan birinin bu anlaşmanın teyidini tekrar istemesi anlamsız. Üstelik zaten tarafların birbirlerinin sınırlarını tanıdıklarını net bir şekilde ortaya koyan fiili bir durumun varlığı da gerçek. Ne Ermenistan tarafının ne de Türk tarafının sınırı ihlal teşebbüsleri sözkonusu değil. Bu da anlaşmanın sınırlara ilişkin bölümünün yürüdüğünün net göstergesidir."

Ermenistan'ın, anlaşmanın sınırlar dışında kalan bazı maddelerine ilişkin anımsattığı başka hususlar da var ve bunları dile getirerek Kars Anlaşmasına uymayanın asıl Türk tarafı olduğunu iddia ediyorlar.
Dedikleri şu:
"Kars Anlaşması'na devamı olarak 1922'de Tiflis'de tekrar biraraya gelindi ve anlaşmanın gereklerinin yerine getirilmesi ve uygulanmaları kararlaştırıldı. Buna göre tarafların karşılıklı konsolosluk ve elçilikler açmaları gerekiyordu. Nitekim bu yapıldı. Türkiye'nin 1924'e kadar Erivan'da bir büyükelçiliği, Gümrü'de de konsolosluğu faaliyet gösterdi. Aynı şekilde Ermenistan'ın da 1924'e kadar Kars'ta bir konsolosluğu vardı. Ancak buna Türkiye 1924'te son verdi. Dolayısıyla bu haliyle Kars Anlaşması'nı asıl Türkiye ihlal etmiş oldu.
Kars Anlaşması'nda bulunan diğer bir husus ise Türkiye'nin demiryolunu açık tutması ve karşılıklı ticari ilişkilerin kurulmasıydı. Bugün bunları da uygulamayan Türkiye'dir. Dolayısıyla Kars Anlaşması'nı kimin ihlal ettiği yeniden sorulmalıdır."

Görüldüğü gibi konu karışık ve daha ayrıntılı analizler gerektiriyor.
Bize de devam etmek düşüyor.

Not: Tüm Müslüman dünyasının Kurban Bayramı'nı en içten dileklerimle kutluyor, hepimize barış ve huzur dolu bir gelecek diliyorum.

Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkisizlikte, Ermenistan "Biz önkoşulsuz ilişkiye hazırız" derken, Türkiye ilişki kurmayı üç koşula şartlıyor:
Karabağ sorununun çözümü, soykırımın tanınması çalışmalarından vazgeçilmesi ve Kars Anlaşması'nın teyidi.
"Bunlardan hangisi birinci sırada?" sorusuna verilecek yanıt zamana ve gündeme bağlı olarak değişiyor.
Şu sıralar "Kars Anlaşması'nın teyidi" ilk sırada.
Nitekim Başbakan Tayyip Erdoğan'ın son AB seyahatlerinde ve Rusya seferinde dile getirdiği hep bu konu oldu.
"Biz Ermenilerle barışmak istiyoruz ama onlar 1921'deki Kars Anlaşması'nı bile tanımıyorlar. Onlar bir adım atsın biz iki adım atarız" şeklinde açıklamalarda bulundu Başbakan.

Bazı siyasi gözlemciler, "Kars Anlaşması'nın teyidi" konusunda ilerleme sağlanırsa diğerlerinin ön şart olmaktan çıkabileceğinden, "Karabağ" ve "Soykırım" konularının zamana, hayatın akışına ve sorunların kendi mecrasında çözülmesine terkedilebileceğinden dahi bahsedebiliyorlar.
İddia o ki, Kars Anlaşması'nın Ermenistan tarafından teyidi kapalı kapıları açabilecek ilk anahtar.
Tabi burada önemli olan soru şu:
Türkiye'yle ilişki kurmayı hayli arzu eden Ermenistan bu anahtarı niçin kullanmıyor?
Ermenistan'ın bu konuda duruşu ne?

Ermenistan'ın duruşunu anlamak için ilkin Kars Anlaşması'nın ne olduğuna bakmak gerek.
Kars Anlaşması bir tarafta Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin, diğer tarafta Sosyalist Sovyetler Birliği üyesi Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan Hükümetleri'nin yer aldığı, SSCB kurucusu Rusya'nın da katıldığı 13 Ekim 1921'de imzalanan anlaşmadır ve önemli sonuçları arasında da Türkiye'nin bugünkü Doğu sınırlarının netleşmesi yer alır.
Dolayısıyla bugün Türkiye'nin bu anlaşmanın teyidini talep edişindeki ısrarın nedeni, Ermenistan'ın bu sınıra ne kadar saygı gösterdiğini görmek, diğer bir deyişle de Türkiye'den bir toprak talebinde bulunup bulunmadığını anlamaktır.
Bu taleple aslında Ermenistan'ın gerçek niyeti sınanmaktadır.

Ermenistan'dan bakıldığında ise Türkiye'nin bu ısrarı "İşi yokuşa sürmekten başka bir şey değil."
Denilenin özeti şöyle:
"Ermenistan Devleti bağımsızlığından bu yana ne Ter Petrosyan döneminde, ne de Koçaryan döneminde hiçbir zaman Kars Anlaşması'nı tanımadığını beyan eden yazılı ya da sözlü bir açıklamada bulunmadı. Kars Anlaşması o dönemin hükümetleri tarafından 1921'de imzalanmış, 1922 yılında da taraf ülkelerin parlamentolarında onandı, onama kararları karşılıklı olarak taraflara sunuldu. Dolayısıyla bizatihi anlaşmanın kendi içinde bu anlaşmayı belli bir süreye bağlayan ya da belli bir süre sonra yeniden teyidini şart koşan bir madde olmadığına göre, bugün taraflardan birinin bu anlaşmanın teyidini tekrar istemesi anlamsız. Üstelik zaten tarafların birbirlerinin sınırlarını tanıdıklarını net bir şekilde ortaya koyan fiili bir durumun varlığı da gerçek. Ne Ermenistan tarafının ne de Türk tarafının sınırı ihlal teşebbüsleri sözkonusu değil. Bu da anlaşmanın sınırlara ilişkin bölümünün yürüdüğünün net göstergesidir."

Ermenistan'ın, anlaşmanın sınırlar dışında kalan bazı maddelerine ilişkin anımsattığı başka hususlar da var ve bunları dile getirerek Kars Anlaşmasına uymayanın asıl Türk tarafı olduğunu iddia ediyorlar.
Dedikleri şu:
"Kars Anlaşması'na devamı olarak 1922'de Tiflis'de tekrar biraraya gelindi ve anlaşmanın gereklerinin yerine getirilmesi ve uygulanmaları kararlaştırıldı. Buna göre tarafların karşılıklı konsolosluk ve elçilikler açmaları gerekiyordu. Nitekim bu yapıldı. Türkiye'nin 1924'e kadar Erivan'da bir büyükelçiliği, Gümrü'de de konsolosluğu faaliyet gösterdi. Aynı şekilde Ermenistan'ın da 1924'e kadar Kars'ta bir konsolosluğu vardı. Ancak buna Türkiye 1924'te son verdi. Dolayısıyla bu haliyle Kars Anlaşması'nı asıl Türkiye ihlal etmiş oldu.
Kars Anlaşması'nda bulunan diğer bir husus ise Türkiye'nin demiryolunu açık tutması ve karşılıklı ticari ilişkilerin kurulmasıydı. Bugün bunları da uygulamayan Türkiye'dir. Dolayısıyla Kars Anlaşması'nı kimin ihlal ettiği yeniden sorulmalıdır."

Görüldüğü gibi konu karışık ve daha ayrıntılı analizler gerektiriyor.
Bize de devam etmek düşüyor.
 

adali

Üyecik
Görülüyor ki ortada ilginç bir diplomatik düğüm var.
Türkiye, Ermenistan'dan Kars Anlaşması'nı tanıdığını teyid etmesini isterken, Ermenistan, anlaşmayı tanımadığına ilişkin bir beyanının ya da pozisyonunun bulunmadığını, dolayısıyla Kars Anlaşması'nı birbaşına bugüne koşul olarak taşımadaki ısrarı anlamsız bulduğunu belirtiyor.

Türkiye ile Ermenistan arasında yaşananları yakından ve ilgiyle izleyen gazetecilerdenim. Özellikle bağımsızlıktan bu yana yaşananların satıraraları dahi hâlâ belleğimde tazeliğini koruyor.
Bu düğümün çok önemli olmadığını, rahatlıkla çözülebileceğini biliyorum, çünkü zaten de az kalsın çözülmüştü.
Türkiye Ermenistan'ı bağımsızlığından sonra ilk tanıyanlardan biriydi, bu tanımayı diplomatik ilişkiye taşımak için ikili temaslar ise süratle başlatılmıştı.
Kars Anlaşması'nın teyidi o günlerde de Türkiye tarafından dile getirilen bir konuydu ama üzerinde anlaşılan bir protokolle bu konu da pekala aşılıyordu.
Ne var ki tam bu protokolün imzalanması sürecine girilmişken Ermeni güçlerinin Kelbecer'i işgal etmesi üzerine Türkiye görüşmeleri durdurdu. Bu da Karabağ savaşından dolayı Türkiye ile Ermenistan ilişkilerindeki ilk kopuş oldu. Ardından sınırlar kapatıldı ve bir daha eski günlere dönmek mümkün olmadı.

Neydi o günlerde üzerinde anlaşılan protokol?
Her iki hükümet de daha önce ortak olarak hazırlanmış ve üzerinde çekince konmamış önceki tüm anlaşmalara saygı duyduklarını belirtiyorlar ve özel olarak herhangi bir anlaşmanın adını zikretme gereği duymuyorlardı.
İşte Kars Anlaşması da bu adı zikredilmemiş olanlardan biriydi ve sorun olmaktan çıkıyordu.
Bugün ise ne yazık ki gelinen nokta bu hazırlanan ama imzalanamayan protokolden çok uzak.
Türkiye Ermenistan'da iç politika açısından hayli nazik bir durum arzeden bir konuda dayattığı taleple, çözüm yerine çözümsüzlüğü üreten taraf görünümünde.

Önce Ermenistan'daki nazik durumu açalım.
Kars Anlaşması Ermeniler açısından bir yenilgi ve toprak kaybının belgesi ve çaresizliğin teyididir.
Dolayısıyla Ermeni dünyasında bu yenilgiyi kabul etmeyenlerin bulunması ve her fırsatta milliyetçi bir siyaset üretmeleri çok doğal.
Nitekim 1993 yılında Ermenistan Parlamentosu'nda bir komisyona Taşnak bir milletvekili tarafından getirilen "Ermenistan Kars Anlaşması'nı kabul etmediğini yasa maddesi haline getirsin" önergesi bizzat o dönemin hükümetince engellenmiş ve böyle bir politikanın var olamayacağı o günden beri de Ermenistan'ın temel politikası haline dönüştürülmüştür.

Başından beri, hem Türkiye'yle yumuşak ilişkiler geliştiren Levon Ter Petrosyan döneminde hem de sert bir sürece giren Koçaryan döneminde bu nazik konuların cesaretle ele alınışına ama aynı zamanda da iç siyasette ne gibi çalkantılara yol açtığına hep birlikte tanık olduk. Levon Ter Petrosyan iktidarı Türkiye'yle yürüttüğü yumuşak ilişkileri nedeniyle kaybetti.
Koçaryan ise "Türkiye'den toprak talebimiz yok" beyanatını verdikten sonra ülke içinde ve dışında ağır eleştirilere maruz kaldı.

Hal böyleyken, Türkiye'nin Ermenistan Hükümetleri'nden özel olarak Kars Anlaşması'nı tanıdığını teyid etmesini istemesi ise çözüme niyetlenen Ermenistan Hükümetleri'ni bu milliyetçi çizgideki aslanların arasına atmakla aynı anlama geliyor.
Doğrusu Ermenistan tarafında algılanan o ki, Türkiye bunu bilerek yapıyor ve bu ısrarıyla da Ermenistan'daki milliyetçilerin ekmeğine yağ sürerek işi yokuşa sürüyor.
Görünen o ki Ermenistan kendi ikileminin farkında...
Ama Türkiye'nin bu ikilemi körüklediğinin de.
Oysa taraflar gerçekten samimiyse bu sorunu aşmak diplomasi için
hiç de zor değil.
Yeter ki istensin.

Görülüyor ki ortada ilginç bir diplomatik düğüm var.
Türkiye, Ermenistan'dan Kars Anlaşması'nı tanıdığını teyid etmesini isterken, Ermenistan, anlaşmayı tanımadığına ilişkin bir beyanının ya da pozisyonunun bulunmadığını, dolayısıyla Kars Anlaşması'nı birbaşına bugüne koşul olarak taşımadaki ısrarı anlamsız bulduğunu belirtiyor.

Türkiye ile Ermenistan arasında yaşananları yakından ve ilgiyle izleyen gazetecilerdenim. Özellikle bağımsızlıktan bu yana yaşananların satıraraları dahi hâlâ belleğimde tazeliğini koruyor.
Bu düğümün çok önemli olmadığını, rahatlıkla çözülebileceğini biliyorum, çünkü zaten de az kalsın çözülmüştü.
Türkiye Ermenistan'ı bağımsızlığından sonra ilk tanıyanlardan biriydi, bu tanımayı diplomatik ilişkiye taşımak için ikili temaslar ise süratle başlatılmıştı.
Kars Anlaşması'nın teyidi o günlerde de Türkiye tarafından dile getirilen bir konuydu ama üzerinde anlaşılan bir protokolle bu konu da pekala aşılıyordu.
Ne var ki tam bu protokolün imzalanması sürecine girilmişken Ermeni güçlerinin Kelbecer'i işgal etmesi üzerine Türkiye görüşmeleri durdurdu. Bu da Karabağ savaşından dolayı Türkiye ile Ermenistan ilişkilerindeki ilk kopuş oldu. Ardından sınırlar kapatıldı ve bir daha eski günlere dönmek mümkün olmadı.

Neydi o günlerde üzerinde anlaşılan protokol?
Her iki hükümet de daha önce ortak olarak hazırlanmış ve üzerinde çekince konmamış önceki tüm anlaşmalara saygı duyduklarını belirtiyorlar ve özel olarak herhangi bir anlaşmanın adını zikretme gereği duymuyorlardı.
İşte Kars Anlaşması da bu adı zikredilmemiş olanlardan biriydi ve sorun olmaktan çıkıyordu.
Bugün ise ne yazık ki gelinen nokta bu hazırlanan ama imzalanamayan protokolden çok uzak.
Türkiye Ermenistan'da iç politika açısından hayli nazik bir durum arzeden bir konuda dayattığı taleple, çözüm yerine çözümsüzlüğü üreten taraf görünümünde.

Önce Ermenistan'daki nazik durumu açalım.
Kars Anlaşması Ermeniler açısından bir yenilgi ve toprak kaybının belgesi ve çaresizliğin teyididir.
Dolayısıyla Ermeni dünyasında bu yenilgiyi kabul etmeyenlerin bulunması ve her fırsatta milliyetçi bir siyaset üretmeleri çok doğal.
Nitekim 1993 yılında Ermenistan Parlamentosu'nda bir komisyona Taşnak bir milletvekili tarafından getirilen "Ermenistan Kars Anlaşması'nı kabul etmediğini yasa maddesi haline getirsin" önergesi bizzat o dönemin hükümetince engellenmiş ve böyle bir politikanın var olamayacağı o günden beri de Ermenistan'ın temel politikası haline dönüştürülmüştür.

Başından beri, hem Türkiye'yle yumuşak ilişkiler geliştiren Levon Ter Petrosyan döneminde hem de sert bir sürece giren Koçaryan döneminde bu nazik konuların cesaretle ele alınışına ama aynı zamanda da iç siyasette ne gibi çalkantılara yol açtığına hep birlikte tanık olduk. Levon Ter Petrosyan iktidarı Türkiye'yle yürüttüğü yumuşak ilişkileri nedeniyle kaybetti.
Koçaryan ise "Türkiye'den toprak talebimiz yok" beyanatını verdikten sonra ülke içinde ve dışında ağır eleştirilere maruz kaldı.

Hal böyleyken, Türkiye'nin Ermenistan Hükümetleri'nden özel olarak Kars Anlaşması'nı tanıdığını teyid etmesini istemesi ise çözüme niyetlenen Ermenistan Hükümetleri'ni bu milliyetçi çizgideki aslanların arasına atmakla aynı anlama geliyor.
Doğrusu Ermenistan tarafında algılanan o ki, Türkiye bunu bilerek yapıyor ve bu ısrarıyla da Ermenistan'daki milliyetçilerin ekmeğine yağ sürerek işi yokuşa sürüyor.
Görünen o ki Ermenistan kendi ikileminin farkında...
Ama Türkiye'nin bu ikilemi körüklediğinin de.
Oysa taraflar gerçekten samimiyse bu sorunu aşmak diplomasi için
hiç de zor değil.
Yeter ki istensin
 

wien06

V.I.P
V.I.P
Ermenistan'ın bağımsızlığı Türkiye tarafından tanındı. Ancak iki ülke arasında diplomatik ilişkileri kurulamadı. Diplomatik ilişkilerin kurulamamasının ön engeller ise Ermenistan'ın soy kırım iddialarını uluslararası alanda gündeme getirmesi ve Karabağ sorunudur.Soy kırım iddiaları Ermenistan'ın Bağımsızlık Bildirgesinde yer almaktadır ve Ermenistan anayasası da Bağımsızlık Bildirgesine atıfta bulunmaktadır. Ermenistan politikasına Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunu etkisi özellikle soykırım iddiaları ve Türkiye ile Ermenistan ilişkileri konusunda ortaya çıkmaktadır. Ermenistan’ı Bağımsızlığa taşıyan süreçte önemli rol oynayan Ermenistan Ulusal Hareketi ve Ermenistan'ın ilk Devlet Başkanı Levon Ter Petrosyan. soy kırım iddialarının Ermenistan tarafından gündeme getirilmesine karşıydı. Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesinde de konunun yansıtılmasına Ter Petrosyan karşı çıkmıştı. Ancak Ermenistan dışındaki Ermeni toplumu ve bunların partileri olarak adlandırılan partiler özellikle de Ermeni Devrimci Federasyonu ve Ermeni Liberal Demokrat Parti Ter Petrosyan'a ve Ermeni Ulusal Hareketine yönelik çok sert eleştirilerde bulundular. Bu partilerin Türkiye topraklanrı üzerinde iddiaları vardır. Örneğin. Ermeni Liberal Demokrat Parti'den bir lider. Ermenistan Cumhuriyetini gelecekte büyük Ermenistan'ın bir çekirdeği olarak değerlendirirken Ermenistan hükümetinin bunun gerçekleşmesine kendisini adaması gerektiğini ifade etmiş ve Ermenistan Cumhuriyeti'nin hem asılsız Ermeni ''soykırımının” de Ermenistan'ın toprak iddialarının uluslararası toplum tarafından tanınması için çaba sarf etmesi gerektiği belirtmiştir. Yine Ermeni Devrimci Federasyonun milletvekili. Kars Antlaşmasının Ermenistan tarafından tanınmamasını isteyen bir konuşma yapmıştır. Ter Petrosyan Türkiye ile ilişkiler konusunda çok daha radikal bir tutum içerisinde olan Ermenistan dışındaki Ermeni toplumu ve bunların partileriyle mücadele etmek zorunda kaldı. Nitekim Ter-Petrosyan ile Ermeni Devrimci Federasyonu arasındaki mücadele 1994 yılında Devrimci Federasyonu'nun Ermenistan'daki faaliyetlerinin durdurulmasıyla sonuçlandı. Görüldüğü üzere Ermenistan dışındaki Ermeni toplumu gerek soykırım iddiaları gerekse Türkiye-Ermenistan ilişkileri konusunda hesaba katılması gereken temel unsurlardan birisidir. Ermeni Devrimci Federasyonu'nun faaliyetlerinin Ermenistan'da durdurulmasından sonra Ter Petrosyan aleyhine yoğun bir kampanya başlatan bazı Ermeni toplumu kuruluşları, Ermenistan'ın dış temsilcilikleri önünde Ter Petrosyan aleyhine gösteriler düzenlemiştir. Sonuçta Ter Petrosyan, istifa etmek zorunda kalmış ve sonrasında yapılan seçimlerde ise Taşnaklann desteğine sahip ve radikal politik görüşleriyle bilinen Robert Koçaryan, Ermenistan Devlet Başkanı olmuştur. Ter Petrosyan döneminde Ermenistan soykırım iddialarını gündeme getirmekten kaçınırken Koçaryan ile birlikte Ermenistan yönetimi, iddiaları yeniden gündeme taşımıştır. Türkiye'nin Ermenistan ile normal diplomatik ilişkileri kurmak için ileri sürdüğü şartlardan biri Ermenistan'ın soykırım iddialarını uluslararası alanda gündemden çıkarmasıdır. Ermenistan ayrıca gerekli yasal düzenlemeleri de yapmalıdır. Yukarıda belirtildiği gibi Ermenistan anayasasından Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesine yapılan atıf çıkartılmalıdır. Türkiye'nin Ermenistan ile normal diplomatik ilişkileri kurmak için ileri sürdüğü bir diğer şart ise Karabağ sorununun çözülmesidir.

Karabağ Problemi

Sovyetler Birliği döneminde Azerbaycan sınırları içerisinde yer alan ve nüfusunun çoğunluğunu Ermenilerin oluşturduğu Dağlık Karabağ'da ilk çatışmalar 1988 yılında Ermenilerin Azerbaycan yönetiminden çıkma talepleriyle birlikte başladı. 1991 yılında Azerbaycan ve Ermenistan'ın bağımsızlığını kazanmasından sonra ülkeler arası bir sorun hâline gelen Karabağ çatışmasında 1994 yılında ateşkes antlaşması imzalandı. Bu aşamadan sonra soruna çözüm bulunması için görüşmeler yoğunlaştırıldı.

Soğuk Savaş dönemi sonrası en yıkıcı bölgesel savaşlardan biri olan Karabağ çatışmasında 1 milyon Azerbaycan vatandaşı mülteci durumuna düşmüş ve Azerbaycan topraklarının % 20'si Ermeni işgaline uğramıştır. Karabağ çatışması hem Türkiye-Ermenistan ilişkilerini etkilemiş hem de Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun Türkiye ve Azerbaycan aleyhine faaliyetlerinin yoğunlaşmasına neden olmuştur. Her ne kadar Ermenistan özellikle Hocalfda yapılan katliâmdan sonra Dağlık Karabağ yönetimiyle bir bağı olmadığını ve çatışmanın Azerbaycan'ın bir iç sorunu olduğunu açıklasa da uluslar arası gözlemciler tarafından da Ermenistan'ın Dağlık Karabağ Ermenilerine yardım yaptığı teyit edilmiştir. Nitekim bağımsız Ermenistan'ın ilk Cumhurbaşkanı Ter Petrosyan'dan sonra sözde Dağlık Karabağ Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan. Ermenistan Cumhurbaşkanı olmuştur. Ter Petrosyan döneminde Ermenistan'ın Türkiye ile ilişkileri geliştirme politikasının önündeki en büyük engel Karabağ savaşı olmuştur. Çelişkili bir şekilde Ter Petrosyan'ın Karabağ politikası Türkiye ile ilişkilerde normalleşmeyi engellerken. Ermenistan'ın Türkiye'ye karşı radikal politikalar izlemesini savunan Ermenistan dışındaki Ermeni toplumu tarafından da eleştirilmiştir.

1994 yılında ateşkes antlaşmasının imzalanmasından sonra barış sürecine Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı (AGİT) bünyesinde hız verildi. AGİT çerçevesinde yürütülen görüşmelerde önemli bir dönüm noktası 1996 yılındaki AGİT Lizbon Zirvesi olmuştur. Bu zirvede Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü esas alan karar tasarısı Ermenistan dışındaki ülkelerin desteğini almıştır. 1997 yılında da AGİT adım adım çözüm önerisinde bulunmuştur. Bu öneri Ermeni kuvvetlerin öncelikle Dağlık Karabağ dışında kalan işgal ettikleri topraklardan çekilmesini ve Karabağ'ın statüsü konusunun daha sonra ele alınmasını önermekteydi. Ermenistan Devlet Başkanı Levon Ter Petrosyan da bu öneriye sıcak baktığı açıklamasında bulunmuştur. Ancak muhalefetin sert eleştirileri sonucu Ter Petrosyan'ın istifası ve uzlaşmaya yanaşmayan Koçaryan'ın Devlet Başkanı seçilmesiyle barış sürecinde bir tıkanma yaşanmıştır. Koçaryan iktidannın ilk yılında Karabağ sorununun çözümü için Azerbaycan Devlet Başkam Aliyev ile görüşmekten kaçınmasına ve Aliyev'in muhatabının Karabağ yönetimi olduğunu söylemesine rağmen daha sonra sorunun çözümü için Aliyev ile bir araya gelmiş ve barış süreci devam etmiştir.

Türkiye. Karabağ sorununa uluslar arası örgütler ve özellikle de AGİT çerçevesinde bir çözüm bulunmasını istemiştir. 1992 yılında da Türkiye ve ABD destekli koridor önerisi ortaya konmuştur. Bu öneri Azerbaycan ile Nahçivan arasındaki bölgenin bir kısmının Azerbaycan'a verilmesi (Mehri Koridoru) ve Ermenistan ile de Dağlık Karabağ arasında bağ kurulmasını içermekteydi. Ancak bu her iki tarafça reddedilmiştir. Son dönemde barış görüşmelerinde koridor konusu yeniden tartışılmaktadır.

Ermeni Sorununda Diyalog Çabaları

Türk ve Ermeni tarafları arasında sivil diplomasi örneği olarak adlandırılabilecek olan ve tarafların görüşlerini karşılıklı olarak tartışmalarına imkân tanımak amacıyla bazı girişimler olmaktadır. İki taraftan gazeteciler belirli aralıklarla bir araya gelmekte ve sorunlar masaya yatırılmaktadır. Bunun yanında diyalog açısından en ciddî girişim Türk-Ermeni Barışma Komisyonu'nun kurulmasıdır.

Türk-Ermeni Barışma Komisyonu (TEBK) 9 Temmuz 2001 tarihinde altı Türk ve dört Ermeni temsilcinin katılımıyla kurulmuştur. TEBK'nın amaçlan Terms of Reference adlı belge ile şu şekilde açıklandı: Türkler ve Ermeniler arasında karşılıklı anlayış ve iyi niyeti geliştirmek. Ermenistan ve Türkiye ilişkilerinin iyileştirilmesini teşvik etmek: Türk-Ermeni sivil toplum örgütleri ve Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunda mevcut barışma arzusundan yararlanmak ve söz konusu örgütler arasında temas, diyalog ve işbirliğini desteklemek; doğrudan bazı faaliyetlere girişmek ve diğer kuruluşların projelerinin gerçekleşmesine yardımcı olmak; hükümetlere sunulmak üzere bazı tavsiyeler geliştirmek; iş dünyası, turizm, kültür, eğitini, araştırma, çevre, medya ve güven artırıcı önlemler alanında resmî olmayan işbirliğini desteklemek, talep üzerine, tarihî, psikolojik, hukukî ve diğer alanlardaki bazı projeler için uzman incelemesi sağlamak.

Türk-Ermeni Banşma Komisyonu'nun Ermeni tarafında özellikle de Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunda değerlendiriliş biçimine baktığımızda bu toplum kesimin diyaloğa hiç hazır olmadığı ve ileri sürdükleri iddiaların araştırılmasını bile istemedikleri görülür.

TEBK, üyelerinin resmî görev ve sıfat taşımadığı bir sivil diplomasi örneğiydi. Komisyon Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunda ve Ermenistan'da geniş platformda tartışılmış ve değerlendirmeler yapılmıştır. Bazı istisnalar dışında Ermenilerin TEBK'ya bakışı olumsuz olduğu söylenebilir. Komisyona yönelik en sert eleştiriler Taşnakların ABD'deki örgütlerinden Ermeni Ulusal Komitesi (Armenian National Commitı America -ANCA-) ve yine bir Taşnak örgütü olan Ermeni Devrimci Federasyonu’ndan geldi. Taşnaklar TEBK’yı yabancı güçler tarafından emredilen, yetkisiz kişilerin katıldığı ve Ermeni millî çıkarlarını gözetmeyen bir girişim olarak değerlendirdiler. Taşnaklar için asılsız soykırımın Türkiye tarafından tanınması her türlü görüşmenin ön şartıydı. Taşnaklann temel kaygısı Barışma Komisyonu'nun faaliyetlerinin asılsız soy kırımın uluslararası düzeyde tanınması çabalarının önünde engel oluştması ve Ermeniler arasında bölünmeye neden olmasıydı. TEBK'nın kurulmasından sonra Ermeniler arasında tartışmalar incelendiğinde bölünme konusunda Taşnakların endişelerinin yersiz olmadığını söyleyebiliriz.

Ermenistan'da Ter-Petrosyan döneminde iktidarda olan Ermeni Ulusal Hareketi'ne ve Amerika Ermanistan Asamblesi'ne (Armenian Assembly of America-karşı olan çevreler, Komisyona yönelik sert eleştiriler yaptılar. Bunun nedeni TEBK'nın Ermeni üyelerinin Ter-Petrosyan döneminde önemli görevlerde bulunmuş olmalarıdır. Örneğin Komisyon'un üyelerinden Arzumanyan, Ter-Petrosyan dönemi Dışişleri Bakanlarındandı ve Hovhanisyan aynı dönemde Ermenistan'ın Suriye Büyükelçisiydi.

ANCA ve Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun örgütleri ABD Dışişleri Bakanlığını da TEBK'nın kurulmasını teşvik ettiği gerekçesiyle eleştirdiler. ABD Dışişleri Bakanlığı Barışma Komisyonu'na yönelik desteğini ifade etmişti. Hatta medyada ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Komisyona maddi destek sağladığı haberleri çıkmıştı. TEBK'nın Ermeni üyeleri ise ABD hükümetinin maddî desteği hakkında bir bilgileri olmadığını belirttiler.

ANCA'nın tersine AAA. Komisyona açık destek verdi. Barışma Komisyonu’nun kurulması ABD'deki iki büyük Ermeni örgütü olan ANCA ve AAA arasındaki rekabeti daha da arttırdı. Barışma Komisyonu ABD'deki iki büyük Ermeni örgütünün ortak lobi faaliyetlerini etkiledi. Barışma Komisvonu'nun kurulmasının Ermenilerin asılsız soykırım iddialarını taşıdıkları ülkeler üzerinde de etkisi oldu. Avrupa Parlamentosu TEBK'nın oluşturduğu diyalog ortamının önemine işaret ederek Türkiye ile ilgili kararda Ermenilerin asılsız soykırım iddialarına yer vermedi. Alman Parlamentosu da Ermeni asılsız soykırım iddiaları ile ilgili bir dilekçeyi görüşmeyi, Türk–Ermeni sivil toplum örgütleri arasında temasların başlamış olduğuna dikkat çekerek reddetti.

TEBK 11 Aralık 2001 de Ermeni temsilcilerin ortak bir beyanat yayınlayarak komisyondan ayrılmalarıyla dağılmıştır. TEBK. iki toplum arasında diyalog ortamı oluşturmaya yönelik bir girişimdi. Ancak Ermeni tarafının böyle bir diyaloga hiç hazır olmadığı görüldü. Burada temel sorun Ermenilerin asılsız soykırım iddiaları ve Ermenistan dışındaki Ermeni örgütlerinin asılsız soykırımın uluslararası düzeyde tanınmasını temel faalivet alanı olarak ele almalarıdır. Komisyon'a karşı Ermenistan dışındaki Ermeni örgütlerinin faaliyetleri de bu toplumun iyi örgütlendiğini ve sivil toplum örgütlerinin bir baskı aracı olarak kullanılabileceğini göstermektedir. Türkiye'de de Ermeni iddialarına ve bu iddialar doğrultusunda Ermenilerin yaptıkları faaliyetlere sivil toplum örgütleri cevap verebilir. Bunun için öncelikle konu ile ilgili bilgilenmeleri ya da bilgilendirilmelerin yapılması ve bunları harekete geçirecek mekanizmaların kurulması gerekir. Türkiye'de TEBK gibi bir oluşum ve faaliyetler; hakkında kamuoyu ve sivil toplum örgütlerinin ilgisizliği dikkat çekicidir. Taraflar arasında yeniden Barışma Komisyonu'nu canlandırma doğrultusunda görüşmeler sürdürülmektedir. Daha önceki tecrübeden yola çıkan taraflar görüşmeleri gizli yürütme eğilimdedirler. Konuşulanların hemen kamuoyuna yansıtılması bazı çevrelerin Komisyonu hedef almasına neden olmuş ve bu durum Komisyonu olumsuz etkilemiştir.


Sonuç

Ermeni iddialarının Ermenistan dışındaki Ermeni toplumu tarafından çeşitli ülkelerde gündeme getirilmesi, 1991 yılında Ermenistan'ın bağımsızlığı ile birlikte Ermenistan'ın da hem Türkiye ile ilişkiler bağlamında hem de Ermenistan'ın dışardaki yurttaşlarıyla bağlantısı ile Ermeni sorununa bir aktör olarak girmesi sorunun uluslararası ilişkiler boyutunu ön plana çıkardı. Türkiye ile Ermenistan arasında Ermenistan yönetiminin asılsız soy kırım iddialarını uluslararası alanda gündeme getirme çabalarından ve Karabağ sorunundan kaynaklanan gerginlik Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun da devreye girmesiyle diğer ülkeler ile Türkiye ve Ermenistan'ın ilişkilerini etkileyen bir noktaya geldi. Ermenistan yönetimi üzerinde özellikle dışarıdaki Ermeni partileri vasıtasıyla söz sahibi olan Ermeni toplumu Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde olumsuz bir faktördür. Ermenistan çok taraflı bir politika ile bölgede Rusya'ya olan bağımlılığını azaltabilir. Denize çıkışı olmayan Ermenistan'ın ekonomik ve politik istikrarı için Türkiye ile normal diplomatik ilişkileri geliştirmesi gerekir. Ancak Ermenistan'ın mevcut politikası Türkiye ile normal diplomatik ilişkiler kurmasına engeldir.

KAYNAK:Yard.Doç.Dr. Kamer KASIM
ASAM,Ermeni Araştırmaları Enstitüsü ve Abant İzzet Baysal Üniversitesi Uluslararası ilişkiler Bölümü
Uluslar Arası İlişkiler Boyutuyla Ermeni Sorunu isimli makalesinden alinti
 
Top