Dünya'nın ısınıyor, hem de hızla. Peki bizler bu ısınmanın ne kadarından sorumluyuz?
Küresel ısınma, endişelenmeyi gerektirmeyecek kadar uzak ya da belirsiz bir gelişme olarak görülebilir –bir hafta sonrasının hava durumunu dahi genellikle doğru tahmin edemeyen günümüz bilgisayar teknolojilerinin öngördüğü bir diğer gelişme... En azından, soğuk bir kış gününde birkaç derecelik ısınmanın o kadar da kötü olmadığını düşünebilir ve iklim değişikliğine ilişkin uyarıları, yaşam biçimlerimizi değiştirmek için geliştirilen çevreci korkutma taktikleri olarak algılayabilirsiniz. Ancak değişen Dünya konulu dosyamızın birinci bölümü “ Jeo–Alarm ”a göz atmanızda yarar var. Dünya'nın insanlığı tedirgin eden haberleri olduğunu göreceksiniz.Şu anda Alaska'dan And Dağları'nın karlı zirvelerine kadar her yer ısınıyor, hem de hızla. Sıcaklıklar geçtiğimiz yüzyıldan bu yana Dünya genelinde 0,6ºC arttı ancak en soğuk, en uzak noktalar çok daha fazla ısındı. Sonuçlar pek de iç açıcı değil. Buzullar eriyor, nehirler kuruyor, kıyılar erozyona uğruyor ve yakınlarda yaşayan toplulukları tehdit ediyor.
Çekilen buzullar, yükselen denizler ve küçülen göller halen sürmekte olan küresel değişimin örneklerinden sadece birkaçı.
Daniel Fagre, sırt çantalarımızı yüklenirken, “Gerekli olmayan hiçbir şeyi yanımıza alamayız” diyor. Kramponlar, buz baltaları, ip, GPS alıcıları ve boz ayıları uzak tutacak özel spreylerle silahlanıyor ve Montana'da, Glacier (Buzul) Ulusal Parkı'nda, Sperry Buzulu'na doğru güçlükle ilerliyoruz. Fagre ve ABD Jeoloji Servisi Küresel Değişim Araştırma Programı'ndan iki araştırmacının yanında yürüyorum. Onlar 10 yılı aşkın bir süredir yaptıkları gibi, yine, parktaki buzul katmanlarının ne kadar eridiğini ölçüyorlar.
Şu ana kadar elde edilen sonuçlar insanın kanını donduruyor. Glacier Ulusal Parkı 1910'da kurulduğunda yaklaşık 150 buzula ev sahipliği yapıyordu. O dönemden bugüne buzul sayısı 30'un altına düştü ve geriye kalanlar da alan olarak üçte iki oranında küçüldü. Farge, parka adını veren buzulların tümü olmasa da büyük bölümünün 30 yıl içinde yok olacağını öngörüyor.
“Normal koşullar altında jeolojik zaman ölçeğinde meydana gelen olaylar artık insan ömrü kadar kısa bir dönemde gerçekleşiyor” diyor.
Gezegenin sağlık durumunu değerlendiren uzmanların elinde Dünya'nın ısındığını gösteren kesin kanıtlar var. Ve bazı kanıtlar bu ısınmanın hızla gerçekleştiğini ortaya çıkarıyor. Çoğu uzman, insan etkinliklerinin, özellikle de fosil yakıt kullanımı sonucunda atmosferde biriken sera gazlarının, küresel ısınmayı etkilediği inancında. Araştırmacılar son 10 yılda yıllık ortalama yüzey sıcaklıklarında rekor artış kaydetti ve gezegenin her yanında başka değişiklikler de –buz dağılımında, okyanus suyu sıcaklık ve tuzluluk oranında değişiklikler– gözlemleniyor.
Bir buzul yamacına tırmanırken Fagre, “Bu buzul eskiden daha yakındaydı” diyor. Patikanın kenarındaki levha, Sperry Buzulu'nun kapladığı 325 hektarlık alanın 1901'den bu yana 120 hektara düştüğünü gösteriyor. Soluklanmak için duran Fagre, “Aslında bu bilgi güncel değil” diyor. “Artık bu alan 100 hektarın da altında.”
Dünyanın her yanında, buz değişime uğruyor. Kilimanjaro'nun ünlü karları 1912'den bu yana yüzde 80'in üzerinde eridi. Garhwal'da (Himalaya) buzullar öylesine büyük bir hızla eriyor ki araştırmacılar Himalayalar'ın orta ve batı kesimlerindeki buzulların 2035'e kadar yok olacağına inanıyor. Kuzey Kutbu'nda deniz buzu son 50 yılda büyük ölçüde inceldi ve son 30 yılda da kapladığı alan yaklaşık yüzde 10 azaldı. NASA'nın düzenli aralıklarla yapılan lazer altimetre ölçümleri Grönland'ın buz örtüsünün küçüldüğünü gösteriyor. Kuzey Yarıküre'de tatlı su buzları ilkbaharda çözülmeye 150 yıl öncesine göre 9 gün erken, sonbaharda donmaya ise 10 gün geç başlıyor. Alaska'nın bazı kesimlerinde, permafrostun (donmuş toprak tabakası) erimesi nedeniyle yüzeyde neredeyse 5 metrelik çökme meydana geldi. Kuzey Kutbu'ndan Peru'ya, İsviçre'den Endonezya'nın İrian Jaya buzullarına kadar çok büyük buzul alanları, dev buzdağları ve deniz buzları yok oluyor; hem de büyük bir hızla.
“ Eko–Alarm ” başlıklı bölümde okuyacağınız gibi, flora ve fauna da ısınmadan etkileniyor. Değişiklikler büyük ölçüde gözden ırak gerçekleşiyor. Ancak akıldan ırak olmamalı çünkü bunlar gezegenin geri kalanı için geleceği gösteren işaretler.
Bazı şüpheciler, “Hemen karar vermeyin” diyor. İklim kararsızlığıyla ünlüdür. Bin yıl önce Avrupa ılımandı ve İngiltere'de şaraplık üzümler yetişiyordu; 400 yıl öncesine gelindiğinde ise iklim değişmiş, hava serinlemiş ve Thames belirli aralıklarla donmaya başlamıştı. Şu andaki ısınma da doğanın kaprisi, geçici bir durum olamaz mı? Uzmanlar, “Bundan çok da emin olmayın” diyor. Ancak gezegen genelinde ateşi yükselten bir diğer etken daha var.
Yüzlerce yıldır ormanları kesiyor; kömür, petrol ve benzin yakarak bitkilerle okyanusların soğurabileceğinden çok daha büyük bir hızla karbon dioksit ve ısıyı tutan diğer gazları atmosfere salıyoruz
Atmosferdeki karbon dioksit düzeyi bugün, yüz binlerce yıl önce olduğundan çok daha yüksek. İklim uzmanlarından George Philander, “Bizler artık iklimi belirleyen süreç üzerinde etkili olabilen jeolojik unsurlarız” diyor.
BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), 2001'de yayımladığı ve bir dönüm noktası oluşturan raporda, geçtiğimiz yüzyıldaki ısınmanın çok büyük ölçüde insan etkinliğinden kaynaklandığını açıkladı. Küresel sıcaklıklar, binlerce yıl öncesindeki dönemlerde olduğundan çok daha hızlı bir şekilde artıyor. Ve iklim modellemeleri, yanardağ ve güneş patlamaları gibi doğal iklim güçlerinin tüm bu ısınmayı açıklayamadığını gösteriyor.
Sıcaklıklar arttıkça canlıların yaşam alanları değişiyor; hayvanlar ve bitkiler daha yüksek rakımlara doğru çekiliyor. Ancak öyle bir nokta gelecek ki türlerin kaçacak hiçbir yeri kalmayacak.
Fraser, Humble Adası'nda bir asil penguen kolonisine yaklaşarak dört kiloluk bastıbacak kas yumaklarını, 100'den fazlasını, inceliyor. Biraraya toplanan penguenler sınırlarına giren komşularını gagalıyor. Koloniden sürekli bir bağırış yükseliyor. Armut şeklindeki gri yavrular idrar ve guanoya bulanmış; yuvalarının yakınlarında dolanıyor ve ebeveynlerinden birinin gelip kursağından geri çıkaracağı yaklaşık 100 gramlık krille kendilerini beslemesini bekliyorlar. Kokudan burnumun direği kırılıyor ama Fraser bunu hiç umursamaz gibi görünüyor.
Sekiz santimlik su geçirmez vericiyi takmak için bir penguen arıyor; bu, asil penguenlerin nerede yiyecek aradığını öğrenmesini sağlayacak. Çömelerek koloninin içlerine doğru birkaç adım attığında penguenlerin koro halinde çılgınca uyarı çığlıkları atmasına neden oluyor. Bir pengueni kanadından yakalıyor ve acı acı cıyaklayıp çırpınan kuşu, sırtına vericiyi yerleştirmek için bekleyen biyolog Cindy Anderson'ın kucağına götürüyor.
Bu verici Fraser ve Anderson'a, bu yıl kıyıya yakın yerlerde krilin bol olması nedeniyle, asil penguenlerin 15 kilometrelik mesafe içinde beslendiği bilgisini verecek. Bu tür bir bilgi, Fraser ve meslektaşlarının Antarktika Yarımadası'nda parçalarını birleştirmekle uğraştıkları ekolojik bilmecenin önemli bir parçası. Deniz buzu, krillerin üreme alanı ve kril; penguen, balina ve diğer pek çok hayvanı kapsayan besin zincirinin kilit halkası. Buz çekilmeye devam ederse kriller –ve onlarla beslenen tüm canlılar– için tehlike oluşabilir.
Fraser, Antarktika'ya ilk olarak 1974'te, lisansüstü öğrencisiyken geldi. Yarımadanın batı yakasına, Palmer İstasyonu'na yerleşti. Palmer'a yalnızca denizden ulaşılabiliyor ve o günlerde oradaki yaban hayatla ilgili neredeyse hiçbir şey bilinmiyordu. Fraser, fok ve martıların sayımını yapmaya başladı; bölgeye gelişleri, yavruların yumurtadan çıkış ve ilk tüylenmeye başlama tarihlerini kaydetti. Küresel ısınma konusunu pek düşünmüyordu ama düzenli olarak topladığı veriler, gelecekte iklim değişimiyle ilgili yapacağı çalışmalar için büyük önem taşıyacaktı.
“Asil penguenler şimdiye dek gördüğüm en dayanıklı canlılar” diyor Fraser. “Boyları 45 santim. Uçamıyorlar ama kış göçleri sırasında 5600 kilometre yüzebiliyorlar. Gezegenimizdeki en zor koşullarla çok iyi başa çıkıyorlar.”
IPCC, yüzyılın sonuna kadar 1,5 ila 5,5ºC 'lik bir sıcaklık artışı öngörüyor. Ancak ısınma aşamalı olmayabilir. “ Süre–Alarmı ” bölümünde yer verilen geçmiş dönemlere ait iklim kayıtları, gezegenin karmaşık bir termostatı olduğunu akla getiriyor. Ve bazı uzmanlar günümüzdeki sıcaklık artışının yıkıcı bir iklimsel sendelemeyi hızlandırabileceği konusunda kaygılı.
İklim değişimine yol açan şey ne? Acaba bir gece ansızın iklim "darbe"si yaşayabilir miyiz?
“Bir. İki. Üç. Kaldır!” Komutu veren, Oregon Üniversitesi'nden polen fosili ve paleoiklim uzmanı Cathy Whitlock... Hep birlikte –Whitlock, iki öğrencisi ve ben– göl yatağına yerleştirilen ve yeraltından örnek çıkaran büyük matkabın soğuk metal borusunu daha da sıkı tutup asılıyoruz. “Hadi, bir kez daha” komutu geliyor. Whitlock ve öğrencilerinin Oregon'da, Orta Kıyı Sıradağları'nda bulunan masmavi sulara, Little Gölü'nün bataklık kıyısına soktuğu boru yavaş yavaş, milim milim, inleye inleye, çamurdan çıkıyor.“Bir daha” diyor Whitlock. Dediğini yapmak üzere eğilip sonunda boruyu çamurdan kurtarıyoruz. Whitlock gölün derin çökellerinden buna benzer yaklaşık 200 örnek çıkarmış olsa da beş santimetre çapında, bir metre uzunluğundaki en yeni çamur örneğini borudan çıkarırken ilk bisikletini alan bir çocuk gibi seviniyor.
“Çok güzel bir örnek” diyor. Bana kalırsa hiçbir ilginç yanı yok. Ama çamurun rengi bile Whitlock'ın uzman gözü için farklı bir anlam taşıyor. Örneği uzunlamasına keserken, “Koyu kahverengi olması, organik madde –özellikle de polen– ile dolu olduğunu gösterir” diyor. “Mikroskop olmadan poleni göremezsin ama orada.”
Ve bu polen, Whitlock gibi araştırmacıların karşılaştığı en büyük bilmecelerden birinin ipuçlarını barındırıyor: Gezegenimizin belirli aralıklarla geçirdiği –ve geçireceği– ani iklim değişikliklerinin nedeni nedir? Konu, son bir milyon yıldır buzullarla kaplanan, ardından ısınan bir Dünya'da 100.000 yılda bir yaşanan değişimler değil; Dünya'nın aniden buzul çağından ılıman bir iklime, sonra yine buzul çağına döndüğü, uzmanlar tarafından yakın dönemlerde belirlenen ve daha hızlı gerçekleşen değişimler. Bu tür büyük değişiklikler ne sıklıkta ve ne hızda gerçekleşti? Belki de en önemlisi, geçmişte yaşanan bu ani dönüşümler Dünya'daki iklimin bugün ve gelecekteki yönü hakkında ne söylüyor?
Uzmanlar bu tür soruları yanıtlamak için çok çeşitli kaynaklar –buzullar, mağara dikitleri, ağaç halkaları ve mercanlar, toz ve kumullar– kullanarak eski dönemlerdeki iklimlerin izlerini gün yüzüne çıkarmaya uğraşıyor. Daha yakın geçmişin iklimini çözmeye çalışan diğerleri de insanların tuttuğu kayıtlara yönelip arkeolojik yazıtlar, bağcı ve bahçıvan günlükleri ve kaptanların seyir defterlerini kullanıyor. Buzul bilimci Lonnie Thompson, “Bize hem insanlar, hem de doğanın bıraktığı kayıtlar gerekli” diyor. “İklim dinamiğinin insanlardan önce ve sonra nasıl işlediğini anlamak istiyoruz. İnsanların iklim üzerindeki etkisini, yaşanan değişimden ne oranda sorumlu olduğumuzu anlamanın tek yolu bu.”
İşin Özü
Buzulbilim uzmanı Victor Zagorodnov (solda) ve Patrick Ginot, Peru'nun Quelccaya buz takkesinin yaklaşık 5670 metre yükseklikteki doruğundan 170 metrelik bir örnek çıkarırken görülüyor. Buzdaki belirli oksijen izotoplarının oranı sıcaklığa bağlı olarak değişiyor; bu durum uzmanların binlerce yıl geriye doğru giderek sıcak ve soğuk dönemleri ayırt etmelerine olanak veriyor. Artan sıcaklıklar, tropikal bölgelerdeki en büyük buz takkesi olan Quelccaya'nın eriyerek hızla geri çekilmesine yol açıyor. En büyük buzul 1963'ten beri 930 metre geri çekildi ve yaklaşık 5000 yıl içindeki en küçük halini aldı.Buz Dağı Fabrikası
Antarktika Yarımadası'ndaki Palmer İstasyonu'nun yakınlarında bulunan Marr Dağ Eteği Buzulu'nun ufalanarak denize düşen parçaları... Yarımadanın başka bir yerinde, devasa bir buzulun bir bölümü 2002 başlarında parçalanarak yarıldı. Peki, bu tür olaylara neden olan ne? En ağır darbeyi dünyanın en soğuk kuşaklarından bazılarını vuran iklim ısınması. Antarktika Yarımadası'nda kış aylarındaki ortalama sıcaklıklar 1950'den bu yana yaklaşık 5°C kadar yükseldi.Yazı: Fen Montaigne Fotoğraflar: Peter Essick