Mehmet Akif, 1873-1936 yılları arasında yaşadı. Onun hayatını, düşüncelerini ve eserlerini anlayabilmek için de bu dönemi, çeşitli yönleri ile incelemek gerekir.
Mehmet Akif, İslam dünyasının son kalesi olan Osmanlı İmparatorluğu’nu savunurken, aslında mazlum ulusları da yüreklendirmektedir. Mehmet Akif sadece bir imparatorluğun değil , 1400 yıllık görkemli bir medeniyetin kendisini savunduğu, kanla, canla savunduğu bir dönemin insanıdır…
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar
“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?
Derken Mehmet Akif, mazlum uluslara seslenmektedir. İnsan onurunu yücelten, insanı insan yapan değerlerin en öldürücü silahlar karşısında durabileceğini savunan bir yazardır. O Mehmet Akif , bir medeniyetin diğer bir medeniyeti yok etmeye yönelik saldırısının, o zamanın avrupalısı tarafından “kültürün vazgeçilmez bir ürünü; medeni milletlerin gücünün ve canlılığının bir ifadesi” olarak algılandığının bilincindedir. “Medeniyet” kavramının bu yorumuna karşı çıkar. “Medeniyet”, onun şiirlerinde “Emperyalizm” in bir simgesidir. Sömürgeciliğin “keşif kolu” olarak bilinen psikolojik savaşı, tüm ayrıntıları ile izleyen, toplumunu uyaran ve tedbirler öneren bir düşünürdür Mehmet Akif.
Mehmet Akif Ersoy aynı zamanda Türk tarihinin belki de en bunalımlı döneminde yaşadı. O’ nun yaşamı, Osmanlı İmparatorluğu’ nun çöküş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuş devresine rastlar. Bu dönemde önce Bosna – hersek, sonra Bulgaristan, daha sonrada Sırbistan birer birer imparatorluktan koparlar. Akif henüz dört yaşındayken 93 harbi diye bilinene Osmanlı – Rus Harbinin’ nin dehşetini yaşar. Arkasından Kıbrıs’ın işgali gelir. Akif sekiz yaşındayken Fransızlar Cezayir’i İngilizler Mısır’ı işgal ederler. Osmanlılar’ ın Girit ve Yanya’ yı Yunanistan’a teslim ettikleri yılda Akif 24 yaşında bir delikanlıdır. Trablus ve balkan felaketlerinin ardından 1. Dünya Savaşı gelir…Düşman orduları artık Anayurt kapılarına dayanmışlardır.
Mehmet Akif önce milletçe gafletten kurtulmamız gerektiğine inanarak, der ki :
Cihan alt- üst olurken seyre baktın öyle durdun da
Bugün bir serserisin, derbedersin kendi yurdunda.
Bu dizeler, Akif’te uyanan milli mücadele şuurunun ifadesidir aslında.
Sonra Akif’in milletimizin başına gelen felaketlerin nedenlerini araştırdığını ve baş neden olarak da cehaleti gördüğüne şahit oluruz :
Ey hasını hakiki, seni öldürmeli evvel
Sensin bize düşmanları üstün çıkaran el.
Mehmet Akif, aynı zamanda ciddi bir öz eleştiriden yanadır. İslam medeniyetinin nicedir tek bir bilim adamı yetiştirmediğinden yakınır :
O buhara , o mübarek, o muazzam toprak,
Zilletin koynuna girmiş ,uyuyor müstağrak
İbn-i sina’ ları yüzlerce doğurmuş iklim
Tek çocuk vermiyor aguşuna ilmin, ne akim
Görüldüğü gibi Mehmet Akif çağının ilerisinde bir “aydın” dır. O, toplumuna tepeden bakmayan,toplumunu hor görmeyen, Batı’ yı kuru bir hayranlık yerine, kritik bir takdirle izleyen, kendi toplumuna yabancılaşmamış çağdaş Türk aydınının simgesidir.
“Safahat”, memleket meselelerimiz üzerinde düşünenlerin asla ihmal edemiyeceği bir kaynaktır. Bugün bile çözülmesi için uğraşıp durduğumuz bütün milli meselelerimiz ,davalarımız bu yedi ciltlik kitapta,isabetli görüş ve düşüncelerle dile getirilmiştir. Yurt ve millet meselelerini,dertlerimizi bu kadar canlı, kuvvetli ve etraflı şekilde söyleyen ,anlatan; bunlar için çareler, tedbirler düşünen başka bir şair yoktur. Yalnız kendi devrinin değil, geleceğin meselelerine de tercüman olan “safahat”, önem ve değerini hiçbir zaman kaybetmeyecektir.
Akif cemiyetçi bir şairdir. Konularını topluluktan almıştır. Sanatı sanat için değil, cemiyet için yurt ve millet için yapmıştır. Bununla beraber sanat hususunu da hiç ihmal etmemiştir. Konularını. Görüş ve düşüncelerini çok sanatkarane bir şekilde ve çok güzel bir Türkçe’yle ifade etmesini bilen, şair,sanat gayesinden de ayrılmamış demektir. Eserlerinin sanat bakımından da yüksek değer taşıması,, Akif’in görüş ve düşüncelerinin daha ilgiyle karşılanmasına, daha fazla tesir meydana getirmesine sebep olmuştur.
Akif’ in milliyetçiliği ile bugünkü milliyetçi görüşümüz arasında fark olabilir. Fakat hangi şiirimiz bu vatan ve bu milletin mukadderatiyle onun kadar ilgilendi “ Safahat” ı baştan aşağı okuyun, onun şahsi dert ve duygularını anlatan kaç mısraa rastlarsınız? Akif, ağlamışsa veya sevinmişse, muhakkak milletin ızdırabı ve sevinciyle hareket etmiştir. “Safahat”, milletimizin 1908-1923 yılları arasındaki durumunu, sevinçli ve acıklı taraflarıyla bütün hadiseleri anlatır. Balkan harbi facialarına gözyaşı döken kimdir? Umumi harp felaketini o yazmadı mı? Kahraman Mehmetçik’ in Çanakkale harikasını destanlaştıran Akif değil midir? İstiklal savaşında, İstanbul’ dan Ankara’ ya giden yollarda iman aşılayıcı konuşmalar yapan ve Sevr paçavrasının parçalanacağını müjdeleyen ondan başkası mıdır? Bursa ’nın işgali üzerine duyulan matemi “Bülbül” şiiriyle dile getiren o değil miydi? Doğacak hürriyet ve istiklali terennüm eden ölmez “istiklal Marşı” nı Akif yazmadı mı?
Mehmet Akif, 1908’ den sonraki şiirimizin en önde gelen simalarındandır. Ahmet Haşim ve Yahya Kemal’ in yanında bir başka şiir anlayışının temsilcisi olarak Akif’e önemli bir yer vermek, edebiyat tarihçisinin ihmal edemeyeceği bir husustur.
Akif’ i şair, fikir adamı , müstesna bir seciye ve ahlak sahibi ve bir idealist olarak ele almak gerekir. Şair Akif, aruzu çok iyi kullanan şekil ve kafiye yeniliklerinde usta bir nazım olarak karşımıza çıkar. Aruzla Türkçe’yi en iyi şekilde bağdaştırması yanında, sade yazısını, halk dilini bütün özellikleri ve tabiriyle şiire yerleştirmesini önemle belirtmeliyiz. Şiir dilimizin sadeleşmesi işinde, onun rolü azımsanmıyacak derecede büyüktür. Akif realist bir şairdir:
“Hayır, hayal ile yoktur benim alış verişim.
İnan ki, her ne demişsem görüp de söylemişim”
Der. Akif gördüğünü iyi anlatan bir şairdir. Müşahedeki bu kuvveti ve teferruatı feda etmek istemeyişi şiirlerini zaman zaman lüzumsuz tafsilatla dolu olmaktan alıkoymakla beraber, anlatışındaki güzellik bu eksikliği daha doğrusu fazlalığı hoş göstermektedir.
Akif’ in şiirleri konu itibariyle içtimai ve dinidir. O, Türk halkının ve İslam aleminin meselelerini ele alır. Milletimizin üzüntülerini, dertlerini uğradığı felaketleri dile getirirken, bir yandan da derhal uyanmak, çağdaş medeniyet seviyesine çıkmak gerektiğini belirtir. Gayesi, her türlü ilerilik ve yükseklikten mahrum olan halkımızın ve diğer ülkelerdeki Müslümanların yüzyıllar boyu süren gerilikten kurtulmaları, kalkınmalarıdır. Akif, çalışmayı, iyi ahlakı, üç asırlık ilim kaybının telafisini öğütler. Müslümanların hürriyete, istiklale kavuşmasını ister. Akif ‘in cemiyette gördüğü belli başlı kusurlar bilgisizlik, göreneklere körü körüne bağlılık, tembellik, ahlaksızlıktır. Doğunun “marifetten de faziletten de uzak” olduğunu söyler. “İlimler asrı” diye adlandırdığı 20. Asrın icaplarına uygun hale gelmemizi arzular. Akif, zamanının hatta bugüne göre çok ileri bir din anlayışına sahiptir. Hurafelere, batıl inanışlara, taassuba şiddetle çatan Akif, İslamiyet’in öz kaynağından uzaklaştığına inanmaktadır. “Beşer dini, hayat dini” olan İslamlığın beşeriyetle beraber yürümesi gereğini ileri süren şair, yedi yüz yıllık fıkıh eserleriyle bu dinin bugünkü ihtiyaçlarını karşılamanın imkansız olduğunu söyler. Akif’e göre yapılacak iş, ilhamı doğrudan doğruya kur’ an’ dan alıp çağımızın anlayışıyla birleştirmektedir.
Akif, şair ve fikir adamı olmak dışında yüksek bir seciye ve ahlak sahibi olarak da büyük önem taşır. Doğruluk, şahsi menfaatlerden uzak oluş, vefakarlık, doğru bildiği yoldan asla inhiraf etmemek, prensipler hususunda hiçbir taviz ve fedakarlıkta bulunmamak, özü sözü tok ve uzak bulunmak, dalkavukluktan tiksinmek, mevki hırsından uzak bulunmak, engin vatanseverlik, memleket meselelerinde feragat ve fedakarlık Akif’ in seviyesinin ana çizgilerini teşkil eder. Onun gibi idealistlere cemiyetimiz bugün her zamankinden daha, muhtaçtır.[/FONT][/SIZE]
Mehmet Akif, İslam dünyasının son kalesi olan Osmanlı İmparatorluğu’nu savunurken, aslında mazlum ulusları da yüreklendirmektedir. Mehmet Akif sadece bir imparatorluğun değil , 1400 yıllık görkemli bir medeniyetin kendisini savunduğu, kanla, canla savunduğu bir dönemin insanıdır…
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar
“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?
Derken Mehmet Akif, mazlum uluslara seslenmektedir. İnsan onurunu yücelten, insanı insan yapan değerlerin en öldürücü silahlar karşısında durabileceğini savunan bir yazardır. O Mehmet Akif , bir medeniyetin diğer bir medeniyeti yok etmeye yönelik saldırısının, o zamanın avrupalısı tarafından “kültürün vazgeçilmez bir ürünü; medeni milletlerin gücünün ve canlılığının bir ifadesi” olarak algılandığının bilincindedir. “Medeniyet” kavramının bu yorumuna karşı çıkar. “Medeniyet”, onun şiirlerinde “Emperyalizm” in bir simgesidir. Sömürgeciliğin “keşif kolu” olarak bilinen psikolojik savaşı, tüm ayrıntıları ile izleyen, toplumunu uyaran ve tedbirler öneren bir düşünürdür Mehmet Akif.
Mehmet Akif Ersoy aynı zamanda Türk tarihinin belki de en bunalımlı döneminde yaşadı. O’ nun yaşamı, Osmanlı İmparatorluğu’ nun çöküş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuş devresine rastlar. Bu dönemde önce Bosna – hersek, sonra Bulgaristan, daha sonrada Sırbistan birer birer imparatorluktan koparlar. Akif henüz dört yaşındayken 93 harbi diye bilinene Osmanlı – Rus Harbinin’ nin dehşetini yaşar. Arkasından Kıbrıs’ın işgali gelir. Akif sekiz yaşındayken Fransızlar Cezayir’i İngilizler Mısır’ı işgal ederler. Osmanlılar’ ın Girit ve Yanya’ yı Yunanistan’a teslim ettikleri yılda Akif 24 yaşında bir delikanlıdır. Trablus ve balkan felaketlerinin ardından 1. Dünya Savaşı gelir…Düşman orduları artık Anayurt kapılarına dayanmışlardır.
Mehmet Akif önce milletçe gafletten kurtulmamız gerektiğine inanarak, der ki :
Cihan alt- üst olurken seyre baktın öyle durdun da
Bugün bir serserisin, derbedersin kendi yurdunda.
Bu dizeler, Akif’te uyanan milli mücadele şuurunun ifadesidir aslında.
Sonra Akif’in milletimizin başına gelen felaketlerin nedenlerini araştırdığını ve baş neden olarak da cehaleti gördüğüne şahit oluruz :
Ey hasını hakiki, seni öldürmeli evvel
Sensin bize düşmanları üstün çıkaran el.
Mehmet Akif, aynı zamanda ciddi bir öz eleştiriden yanadır. İslam medeniyetinin nicedir tek bir bilim adamı yetiştirmediğinden yakınır :
O buhara , o mübarek, o muazzam toprak,
Zilletin koynuna girmiş ,uyuyor müstağrak
İbn-i sina’ ları yüzlerce doğurmuş iklim
Tek çocuk vermiyor aguşuna ilmin, ne akim
Görüldüğü gibi Mehmet Akif çağının ilerisinde bir “aydın” dır. O, toplumuna tepeden bakmayan,toplumunu hor görmeyen, Batı’ yı kuru bir hayranlık yerine, kritik bir takdirle izleyen, kendi toplumuna yabancılaşmamış çağdaş Türk aydınının simgesidir.
“Safahat”, memleket meselelerimiz üzerinde düşünenlerin asla ihmal edemiyeceği bir kaynaktır. Bugün bile çözülmesi için uğraşıp durduğumuz bütün milli meselelerimiz ,davalarımız bu yedi ciltlik kitapta,isabetli görüş ve düşüncelerle dile getirilmiştir. Yurt ve millet meselelerini,dertlerimizi bu kadar canlı, kuvvetli ve etraflı şekilde söyleyen ,anlatan; bunlar için çareler, tedbirler düşünen başka bir şair yoktur. Yalnız kendi devrinin değil, geleceğin meselelerine de tercüman olan “safahat”, önem ve değerini hiçbir zaman kaybetmeyecektir.
Akif cemiyetçi bir şairdir. Konularını topluluktan almıştır. Sanatı sanat için değil, cemiyet için yurt ve millet için yapmıştır. Bununla beraber sanat hususunu da hiç ihmal etmemiştir. Konularını. Görüş ve düşüncelerini çok sanatkarane bir şekilde ve çok güzel bir Türkçe’yle ifade etmesini bilen, şair,sanat gayesinden de ayrılmamış demektir. Eserlerinin sanat bakımından da yüksek değer taşıması,, Akif’in görüş ve düşüncelerinin daha ilgiyle karşılanmasına, daha fazla tesir meydana getirmesine sebep olmuştur.
Akif’ in milliyetçiliği ile bugünkü milliyetçi görüşümüz arasında fark olabilir. Fakat hangi şiirimiz bu vatan ve bu milletin mukadderatiyle onun kadar ilgilendi “ Safahat” ı baştan aşağı okuyun, onun şahsi dert ve duygularını anlatan kaç mısraa rastlarsınız? Akif, ağlamışsa veya sevinmişse, muhakkak milletin ızdırabı ve sevinciyle hareket etmiştir. “Safahat”, milletimizin 1908-1923 yılları arasındaki durumunu, sevinçli ve acıklı taraflarıyla bütün hadiseleri anlatır. Balkan harbi facialarına gözyaşı döken kimdir? Umumi harp felaketini o yazmadı mı? Kahraman Mehmetçik’ in Çanakkale harikasını destanlaştıran Akif değil midir? İstiklal savaşında, İstanbul’ dan Ankara’ ya giden yollarda iman aşılayıcı konuşmalar yapan ve Sevr paçavrasının parçalanacağını müjdeleyen ondan başkası mıdır? Bursa ’nın işgali üzerine duyulan matemi “Bülbül” şiiriyle dile getiren o değil miydi? Doğacak hürriyet ve istiklali terennüm eden ölmez “istiklal Marşı” nı Akif yazmadı mı?
Mehmet Akif, 1908’ den sonraki şiirimizin en önde gelen simalarındandır. Ahmet Haşim ve Yahya Kemal’ in yanında bir başka şiir anlayışının temsilcisi olarak Akif’e önemli bir yer vermek, edebiyat tarihçisinin ihmal edemeyeceği bir husustur.
Akif’ i şair, fikir adamı , müstesna bir seciye ve ahlak sahibi ve bir idealist olarak ele almak gerekir. Şair Akif, aruzu çok iyi kullanan şekil ve kafiye yeniliklerinde usta bir nazım olarak karşımıza çıkar. Aruzla Türkçe’yi en iyi şekilde bağdaştırması yanında, sade yazısını, halk dilini bütün özellikleri ve tabiriyle şiire yerleştirmesini önemle belirtmeliyiz. Şiir dilimizin sadeleşmesi işinde, onun rolü azımsanmıyacak derecede büyüktür. Akif realist bir şairdir:
“Hayır, hayal ile yoktur benim alış verişim.
İnan ki, her ne demişsem görüp de söylemişim”
Der. Akif gördüğünü iyi anlatan bir şairdir. Müşahedeki bu kuvveti ve teferruatı feda etmek istemeyişi şiirlerini zaman zaman lüzumsuz tafsilatla dolu olmaktan alıkoymakla beraber, anlatışındaki güzellik bu eksikliği daha doğrusu fazlalığı hoş göstermektedir.
Akif’ in şiirleri konu itibariyle içtimai ve dinidir. O, Türk halkının ve İslam aleminin meselelerini ele alır. Milletimizin üzüntülerini, dertlerini uğradığı felaketleri dile getirirken, bir yandan da derhal uyanmak, çağdaş medeniyet seviyesine çıkmak gerektiğini belirtir. Gayesi, her türlü ilerilik ve yükseklikten mahrum olan halkımızın ve diğer ülkelerdeki Müslümanların yüzyıllar boyu süren gerilikten kurtulmaları, kalkınmalarıdır. Akif, çalışmayı, iyi ahlakı, üç asırlık ilim kaybının telafisini öğütler. Müslümanların hürriyete, istiklale kavuşmasını ister. Akif ‘in cemiyette gördüğü belli başlı kusurlar bilgisizlik, göreneklere körü körüne bağlılık, tembellik, ahlaksızlıktır. Doğunun “marifetten de faziletten de uzak” olduğunu söyler. “İlimler asrı” diye adlandırdığı 20. Asrın icaplarına uygun hale gelmemizi arzular. Akif, zamanının hatta bugüne göre çok ileri bir din anlayışına sahiptir. Hurafelere, batıl inanışlara, taassuba şiddetle çatan Akif, İslamiyet’in öz kaynağından uzaklaştığına inanmaktadır. “Beşer dini, hayat dini” olan İslamlığın beşeriyetle beraber yürümesi gereğini ileri süren şair, yedi yüz yıllık fıkıh eserleriyle bu dinin bugünkü ihtiyaçlarını karşılamanın imkansız olduğunu söyler. Akif’e göre yapılacak iş, ilhamı doğrudan doğruya kur’ an’ dan alıp çağımızın anlayışıyla birleştirmektedir.
Akif, şair ve fikir adamı olmak dışında yüksek bir seciye ve ahlak sahibi olarak da büyük önem taşır. Doğruluk, şahsi menfaatlerden uzak oluş, vefakarlık, doğru bildiği yoldan asla inhiraf etmemek, prensipler hususunda hiçbir taviz ve fedakarlıkta bulunmamak, özü sözü tok ve uzak bulunmak, dalkavukluktan tiksinmek, mevki hırsından uzak bulunmak, engin vatanseverlik, memleket meselelerinde feragat ve fedakarlık Akif’ in seviyesinin ana çizgilerini teşkil eder. Onun gibi idealistlere cemiyetimiz bugün her zamankinden daha, muhtaçtır.[/FONT][/SIZE]