Hamfer, rolünde Silviya’ya ilk defa böylesine yakın oluyor ve onu kucaklıyordu.Rolündeki bakışları adeta onu yakan birer kıvılcımdı.İşin rol tarafına baktığı yoktu.Ama öğretmenleri Danhil’in rolden sonraki kritiği onu kendisine getirecekti.Danhil söze başladı ve uzunca bir yorum yaptı:
-Burada padişah Kanuni Sultan Süleyman’dır.Biliyorsunuz, Ona, bütün tarihçiler gelmiş geçmiş zamanların en büyüklerinden birisi olarak bakarlar.Adaleti yüzünden ‘Kanuni’ ünvanını almıştır.Şiddetin yerine adaleti getirmiş.Belgrad’ı fethederek, Osmanlı’nın Batı’ya geçişindeki köprübaşını eline geçirmiştir.Rodos, Mohaç, Macaristan, onun zamanında Batının yüreğinden sökülüp alınmıştır.Viyana önlerinde onun tuğu vardır.Preveze’de Büyük Haçlı donanmasını ve büyük Haçlı Komutanı Andre Dorya’yı yenen de bu adamdır.Şark, Fas, Tunus, Cezayir, Mısır onun döneminin mahsulüdür.Ama gençler dikkatinizi çekti mi? Böyle büyük bir insan, güçlü iradesini getirip, bizden saraya gitmiş bir hanıma teslim ediyor.Hurrem, İtalyan ya da Fransız’dır. Ama hangisinden olursa olsun, öncelikle bizim neslimizdendir.Bizim kanımızdan, bizim soyumuzdandır.Saray’da kadın hakimiyeti onunla başlamıştır.İbrahim Paşayı öldürtmüş, Mahidevran’ı oğlu Mustafa’nın kendisinden gelme oğlu Selim’i tahta çıkarmayı başarmıştır.Şimdi burada Silviya’ya gittiği yerde ne gibi işler düşüyorsa, onu bize gelip burada Hamfer anlatsın…
Hamfer böyle bir teklif beklemiyor’du.Önce şaşırdı, sonra aptallaşarak kalkıp sahneye yürüdü.Utangaç bir eda ile söze başladı:
-Silviya böyle bir hanım olursa,aynen buradaki Hurrem Sultan gibi müdahele etti:
-Peki ama, hadi Silviya’yı Hurrem Sultan yaptık ama, Kanuni’yi nerede bulacağız? O bir daha gelmez ki!..
Yanındaki bir başka öğretmen kendi kendine mırıldandı:
-Tanrı Hristiyan alemini bir daha öyle bir adamdan korusun.Onun gelmesi temenni edilir mi hiç!..
Hamfer,duraklamış ve cevap veremeden başını önüne yıkmıştı.Belli ki, rol gereği de olsa, Silviya’yı başkalarıyla paylaşmak istemiyordu…
Ama seçtiği hayatın bundan başka çıkış yolu var mıydı? Bunu kendi kendine sorarak, biten toplantıyı takiben yatakhaneye döndü.Ellerinde Silviya’nın kucakladığı belinin sıcaklığını duyarken,yüreğinde onu başkalarının koynunda düşünmenin burukluğu ile…
Okulda dersler ilerledikçe, buradaki gençlerin ufukları da genişliyor ve neyin, nerede, nasıl yapılacağı konusunda bağımsız karar verebilme yetenekleri artıyordu.Ancak, bu yeteneklerini kullanamadıkları tek alan, okul papasının dersleriydi.Papaz ne söylerse onu doğru kabul etmek, ona inanmak ve onu uygulamak gerekiyordu.Bir gün yine papaz dersteydi ve konuşuyordu:
-İsa bizim için çarmıhta can verdi. Orada can veren o değildi yalnızca.Bizim de günahlarımızdı.Onun kanı şarabımız oldu.Teni ekmeğimiz oldu.Gözyaşı, vaftiz suyumuz oldu. O sonsuzluğa açıldı ve ahirette bizi bekliyor.Bizim elimizden tutup cennete götürecek.Kafirlere karşı amansız olursak onu memnun ederiz…
Hamfer ürkek bir şekilde parmağını kaldırıp söz istedi:
-Bir şey sorabilir miyim Muhterem Peder?
-Sor evladım.Elbette sorabilirsin.Siz soracaksınız ki, biz sizi aydınlatıp iyi yetiştirelim ve gittiğiniz ülkelerde dinsizleri Hristiyanlığa davette sıkıntıya düşmeyesiniz.
-Efendim, siz isa’nın çarmıha gerildiğini söylediniz.Daha önce de bu konuda geniş hikayelerimiz oldu.Bunları dinledik.Çoğu zamanda duygulandık. Ruhullah’a teşekkür ettik. Bizim için canını feda etti diye…Peki ama, dinsizler ise, İsa’nın ölmediğine inanıyor.Onlar, İsa’nın geri döneceğini, halkı Müslüman yapacağını söylüyorlar.Sonra onlar, sizin gibi yapmıyorlarmış.Gelen öğretmenlerimizi anlattıklarına göre, oralarda İsa efendimiz bizim sevgimizden daha fazla muhabbet görüyormuş, sevgi ve saygı görüyormuş.Bu çelişkiler karşısında nasıl tavır almamız gerekiyor?
Papaz, biraz ciddileşti, ses tonunu biraz sertleştirdi ama yine de aşağıdan almaya çalışarak konuşmaya başladı:
-Kafirlerin Ruhullah’ı kabul ya da reddetmeleri önemli değildir.Onlar, bizimkini kabul ederek, ‘Sizde bizim peygamberimizi kabul edin’ demek istiyorlar.Onlarınki bir peygamber değil, bir sihirbazdır.Önce bunu unutmayacaksınız.Sonra, şunu da unutmayacaksınız:Sizin inancınız budur.Buna inanacaksınız, ama orada onlar gibi davranmanız gerekeceği için onlar gibi konuşacaksınız.Yani Müslümanlar ne derlerse siz de onu söyleyeceksiniz.Sizler, Mukaddes Roma’nın çözülmüş ruhunu, yıkılmış saltanatını, dağılmış topraklarını birleştirmek için görevlendiriliyorsunuz.Bunun için size her şey serbesttir.Serbest olmayan tel şey, dinimizin emirlerinden sapmamak.İçinize şeytan girip sizi azdırmadıkça, hizmetlerinizi Yüce Tanrı takdis edecektir…
Hamfer verilen cevaptan pek tatmin olmamıştı.Papazın hamasi vaazı, bilinen klasik sözlerin ötesinde değildi.Ama yapacak da bir şeyi yoktu.Elindeki İncil kitabını açtı.Oturduğu yerden mırıldanarak okumaya başladı…
Papaz, gözlerini Hamfer’in üzerinden çevirdi.Dersteki diğer talebelere döndü:
-Sizler yalnızca misyoner değilsiniz.Sizin bundan önce, siyasi bir hüviyetiniz var.Sizler gittiğiniz ülkenin dinine gireceksiniz.Bu giriş şeklen olacak.Önce kendinizi çok iyi kamufle edebilmeniz için bizim dinimizi de girmiş göründüğünüz dini de çok iyi tanımanız gerekir.Sizin ruhunuzu ifsad edebilirler.Buna dikkat ediniz.Unutmayınız Vaftizci Yahya gibi olacaksınız, İsa Ruhullah’ı ele veren Yahuda İskariyot gibi değil…
Papaz çoşmuştu.Sorulan sorudaki kararsızlık, belli ki bazı tereddütleri ortaya getiriyordu.Bu gençler, doğu kültürüyle yetiştikçe kendi kendileriyle, çevreleriyle, öğrendikleri ve inandıklarıyla çelişkiye düşüyorlardı…
Yıllarca burada ders vermiş ve bu tür suallere muhatap olmuştu.Bunun için de cevap vermekte güçlüğü yoktur.Ama inandırabiliyor muydu?.. Bu konuda kendisinin de bir kararlılığı yoktu.Ama görevi buydu.Onlar soracak ve kendisi söyleyecekti.Talebelere dönerek Matta’nın 10. babını açmalarını söyledi.Oradan okumaya başladı:
‘İsa on iki şakirdini yanına çağırıp murdar ruhları çıkarmak,her çeşit zayıflığı iyi etmek kudretini onlara verdi.’
-İsa efendimiz.sizi de şakirdi yaptı.Size de bu kudreti verdi.Siz bunun farkına varabilir ve kendi içinizdeki kudreti keşfedebilirseniz, kılıçla yapamadıklarımızı sizin nurlu ellerinizle gerçeklekleştireceğiz…
Tekrar okumaya döndü:
‘İsa bu onikileri gönderdi ve onlara emrederek dedi.Milletler yoluna gitmeyin…’
-Siz de gittiğiniz milletlerin yoluna gitmeyeceksiniz.Yolunuz bizim saf, temiz, berrak yolumuz olacak.Bizim nurlu ufkumuz olacak.Bu emri, size ben vermiyorum, görüyorsunuz yerin ve göğün sahibi Büyük Rabb’ın oğlu İsa Ruhullah vermektedir.Ve hatta o, ne çetin bir işe sürüldüğünüzü şu ayetlerle ne güzel açıklıyor bakın:
‘İşte sizi kurtların arasına koyunlar gibi gönderiyorum.İmdi yılanlar gibi akıllı ve güvercinler gibi saf olun…’