• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

Ölü Vadinin Yürüyen Kayaları

Mavi Gül

ѕση_¢ıqℓıк
Özel üye
Ölü Vadinin Yürüyen Kayaları -------------------------------------------------------------------------------- 320 kg. ağırlığında bir kaya parçası kendi kendine 200 metre “yürüyebilir” mi? Üstelik, hareket ettiğinin bir kanıtı olarak da ardında derince bir iz birakarak? ABD’nin Kaliforniya ve Nevada eyaletlerinin sınırında yer alan Ölü Vadi düzlüklerinden biri, dünyanın en gizemli doğa olaylarından birine ev sahipliği yapıyor. 320 kg. ağırlığında bir kaya parçası kendi kendine 200 metre “yürüyebilir” mi? Üstelik, hareket ettiğinin bir kanıtı olarak da ardında derince bir iz birakarak? ABD’nin Kaliforniya ve Nevada eyaletlerinin sınırında yer alan Ölü Vadi düzlüklerinden biri, dünyanın en gizemli doğa olaylarından birine ev sahipliği yapıyor. Racetrack Playa adı verilen eski bir göl yatağındaki kimi kaya parçaları, görünürde “kendi kendine” hareket ediyor. Yaklaşik 2 km. genişliğinde ve 5 km. uzunluğunda olan ve denizden 200 metre yükseklikteki Racetrack Playa, kuru, sert ve çatlamış bir zeminden oluşuyor. Yöreye gelen turistlerin gözüne ilk çarpan şey, çevreye rasgele yayılmiş küçük kaya parçaları ve arkalarında bıraktıkları gizemli izler. İlk bakışta hiç kımıldamadan duruyormuş gibi görünen kaya parçaları, yaklaşık yarım yüzyıldir jeologları ciddi biçimde meşgul ediyor. Yürüyen kayalar ile ilk kez 1955’te ABD’li jeolog George M. Stanley ilgilendi. Stanley’in varsayımına göre kayaların hareket etmesinin nedeni buz ve rüzgardı. Soğuk havalarda bir grup kaya parçasının çevresinde buz tabakası oluşuyor. Rüzgar estikçe buz tabakası çevreden kopuyor, böylece tıpkı bir yelkenlinin su yüzeyinde süzülmesi gibi, kayalar buz tabakasıyla birlikte kayıyorlardı. Bu yaklaşım uzun yıllar doğru olarak kabul edildi. Ancak bu teori özellikle küçük taşlar için geçerliydi. Kimileri 320 kg. ağırlığındaki kayaların “yürümesi”ni açıklayamıyordu. 1960’larda Racetrack Playa’nin ünü dünyaya yayıldı. Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü Jeoloji Bölümü’nden Dr. Robert P. Sharp 1969’da yöreye gelerek yedi yıl sürecek incelemelerine başladı. Dr. Sharp, 30 taş seçti ve bunlari işaretledi. En büyüğü 450 kg. ağırlığında olan taşların her birine bir ad verdi. Taşların kapladığı zeminin belirli yerlerine özel çiviler çakarak gelişmeleri izlemeye başladı. Yedi yılın sonunda, 30 taştan 28’inin hareket ettiğini belirledi. Taşların arkalarında bıraktıkları izlerin en uzunu 201 metre ile, Dr. Sharp’ın “Nancy” adını verdiği 250 kg. ağırlığındaki bir taşa aitti. Taşlar kuzey–kuzeydoğu yönünde hareket ediyordu. Dr. Sharp, doğu ya da güneydogu yönünde kimi sapmalar da gözlemlemişti. Izler ise, düzlüğün kurumuş ve çatlamış sert zemini kadar serttiler. Demek ki, kayalar düzlüğün katı ya da donmuş olduğu bir anda değil yumuşak olduğu bir sırada hareket ediyorlardı. Dr. Sharp, kayaların hareketinde, yağmurun da en az rüzgar kadar önemli bir etken olduğu sonucuna varmıştı. Amerikan Jeoloji Derneği’nin yayın organı “Bulletin”da yayımlanan makalesinde durumu şöyle dile getirmişti: “Olayın tüm gizemi, yağmur ve rüzgarın en uygun zamanda birlikte oynadıkları oyundadır.” “Yağmurla rüzgarın oyunu” teorisi de uzun yıllar kabul gördü. Ne var ki, 1990’ların başında yapılan yeni gözlemler kayaların hiçbir biçimde rüzgar etkisiyle hareket etmediğini ortaya koydu. Massachusetts Amherst College’dan John Reid ve arkadaşlarının Racetrack Playa’da 5 cm. yüksekliğinde kar suyu biriktiğinde ve buzlanma olduğunda, bir insanın, bu zeminde kaymadan yürümesinin oldukça zor olduğunu ama iş kayaların “yürümesi”ne gelince bununda olanaksız olduğu gözlemlediler. 25 kg. ağırlığındaki bir kayayı buz üzerinde bir milim bile kıpırdatmak mümkün olmuyordu. Çünkü kayalar dolomit kökenli kireç taşındandı, yüzeyleri ise çok pürüzlüydü. Sürtünme katsayılari 0.8, bir ayakkabınınki ise 0.1 idi. Bu da kayaların buz üzerinde rüzgarın etkisiyle kayması yaklaşımını tümüyle ortadan kaldırıyordu. Reid ve arkadaşlarının teorisi ise, kayaların altında biriken buzların, birkaç santimetre derinliğindeki suda “yüzmeleri” yönünde. Bu yaklaşım, meteorolojik verilerle de uyum içerisinde. Reid, kayaları hareket halinde saptamak için kışın orada aylarca yaşamak ve yeterli araç gereç için de yaklaşık 1 milyon dolarlık bir yatırım gerektiğini belirtiyor. Ancak aşırı soğuk, rüzgar ve nem, yörede yaşamı olanaksız kılıyor ve hiç kimse böyle bir işe kalkışamıyor. Bugüne dek hiç kimse bu kayaları “yürürken” görmedi. Son yıllarda, şakacı turistlerin, kimi izlerin başına yeni kayalar “koyması” ya da yapay izler oluşturmaları, “yürüyen kayalar”in gizemini giderek daha da içinden çıkılmaz bir duruma getiriyor.
 
Geri
Top