Öküz Mehmet Paşa
Öküz Mehmet Paşa uzak bir yerde vali iken bir gün İstanbul’a gelip Sadrazam Ali Paşa’yı ziyarete gider. Bir odaya alınır. Burasını bekleme odası zanniyle bir köşeye çekilir. Köşede küçük yapılı sessiz birisi oturuyordu. Paşa şimdi gelir ümidi ile bir hayli bekleyerek sıkıldı ve nihayet oradaki zatla konuşmaya başladı:
-Acaba sadrazam gelmez mi?
-Gelir efendim.
-Siz burada kapıcı mısınız?
-Hayır.
-Katiplerden biri olacaksınız. Bari eline geçenle idare edebiliyor musun?
-Allah’a şükür.
-Demek ketebedensiniz?
-Hayır efendim.
-Ya, aferin öyleyse başkatip olacaksın?
-Hayır.
-Mabeyinci misiniz öyleyse?
-Hayır efendim.
Bu son “hayır” ın telaffusunda biraz başkalık hisseden Mehmet Paşa işi sezinleyerek:
-Yoksa Ali Paşa Hazretleri zati aliniz misiniz? Deyip, karşısındakinde bir tebessüm emaresi görünce atılarak eteğini öptü ve :
-Aman af buyurunuz efendim. Bana adla sanla Öküz Mehmet Paşa derler, dedi.
Jet İmam
II. Mahmut devri ricalinden bir zat bir iftar vermiş. Meşhur şair İzzet Molla da davetliler arasında bulunuyormuş. Yemek yenmiş, yatsı namazı vakti gelmiş. Namaza durulmuş, yatsıdan sonra teravihe kalkılmış. Fakat imam iki secdeyi bir edecek kadar süratli kıldırıyormuş. Daha beş dakika olmadan onuncu rekat bitmiş.
O sırada dışarıdan bir adam gelip bunların namaz kıldıklarını görmüş ve “hazır abdestim varken ben de cemaate yetişeyim” diye koşup safa gireceği sırada cemaat selam verince İzzet Molla adama dönüp şöyle demiş:
- Be adam biz içinde iken yetişemiyoruz. Sen dışarıdan geldiğin halde nasıl yetişeceksin?
Kırım Savaşında Ölüler
Kırım Savaşı’nda o kadar çok kayıplar verilmiş ki doktor, fazla incelemeye vakit bulamazmış; sıhhiyeler arkasında, savaş alanını gezer, yerlerde yatanlara ayağıyla dokunurmuş. Kımıldayan olursa:
-Sedye! Diye bağırır; hareket hissedilmezse de:
-Denize! Dermiş. Böylece “sedye” dedikleri tedaviye, “denize” dedikleri mavi sulara gömülmeye gidermiş.
Bir seferinde, yine dokunmuş:
-Denize! Emrini vermiş.
O geçip gidince sıhhiyeler işaret edileni yakalamışlar. Denize doğru götürürlerken adamcağız gözünü açmış:
-Ne oluyor? Nereye götürüyorsunuz?
- Denize atmaya.
- Niçin
- Sen ölüsün.
- Süphanallah… Ben nasıl ölü olurum?
Sıhhiyeler kızıp, sert söylenmişler:
- Ölüsün dedik ya… Çok konuşma… Sen tohturdan eyi mü bilecen!..
Sır Saklamak
Abdülaziz Paris’te iken III. Napolyon bir gün Fuat Paşa’ya kendisi hakkında bazı latifeler yapar ve fakat sıkı sıkıya tenbihte bulunarak:
-Sakın bunları padişah hazretlerine söyleme! Der. Paşa da şu latife ile teminat veriri:
-Bu pek tabiidir haşmetmeap. Kendilerinin sizin hakınızda söylediklerini de size söylüyor muyum?
Yemin Edeceğim
Koca Ragıp Paşa Sadrazam iken bir gün ahbaplarına hitaben “Rüşvet almadığınıza yemin edebilir misiniz?” deyince, oradakiler yemini billah ederek rüşvet almadıklarını söylediler. Mecliste meşhur Haşmet de vardı ve bir köşeye çekilmiş sessizce duruyordu. Ragıp Paşa, “Haşmet, Rumeli’de hayli mansıblarda bulundun. Sessizce durup yemin edemediğine bakılırsa bir hayli rüşvet almışa benzersin” deyince, Haşmet “Sultanım Müslümanlarda, yalan yere yemin edenler çatlar diye bir itikat vardır. Şimdi ben efendilere bakıyorum. Eğer çatlamazlarsa ben de yemin edceğim.” Demiş.
Öküz Mehmet Paşa uzak bir yerde vali iken bir gün İstanbul’a gelip Sadrazam Ali Paşa’yı ziyarete gider. Bir odaya alınır. Burasını bekleme odası zanniyle bir köşeye çekilir. Köşede küçük yapılı sessiz birisi oturuyordu. Paşa şimdi gelir ümidi ile bir hayli bekleyerek sıkıldı ve nihayet oradaki zatla konuşmaya başladı:
-Acaba sadrazam gelmez mi?
-Gelir efendim.
-Siz burada kapıcı mısınız?
-Hayır.
-Katiplerden biri olacaksınız. Bari eline geçenle idare edebiliyor musun?
-Allah’a şükür.
-Demek ketebedensiniz?
-Hayır efendim.
-Ya, aferin öyleyse başkatip olacaksın?
-Hayır.
-Mabeyinci misiniz öyleyse?
-Hayır efendim.
Bu son “hayır” ın telaffusunda biraz başkalık hisseden Mehmet Paşa işi sezinleyerek:
-Yoksa Ali Paşa Hazretleri zati aliniz misiniz? Deyip, karşısındakinde bir tebessüm emaresi görünce atılarak eteğini öptü ve :
-Aman af buyurunuz efendim. Bana adla sanla Öküz Mehmet Paşa derler, dedi.
Jet İmam
II. Mahmut devri ricalinden bir zat bir iftar vermiş. Meşhur şair İzzet Molla da davetliler arasında bulunuyormuş. Yemek yenmiş, yatsı namazı vakti gelmiş. Namaza durulmuş, yatsıdan sonra teravihe kalkılmış. Fakat imam iki secdeyi bir edecek kadar süratli kıldırıyormuş. Daha beş dakika olmadan onuncu rekat bitmiş.
O sırada dışarıdan bir adam gelip bunların namaz kıldıklarını görmüş ve “hazır abdestim varken ben de cemaate yetişeyim” diye koşup safa gireceği sırada cemaat selam verince İzzet Molla adama dönüp şöyle demiş:
- Be adam biz içinde iken yetişemiyoruz. Sen dışarıdan geldiğin halde nasıl yetişeceksin?
Kırım Savaşında Ölüler
Kırım Savaşı’nda o kadar çok kayıplar verilmiş ki doktor, fazla incelemeye vakit bulamazmış; sıhhiyeler arkasında, savaş alanını gezer, yerlerde yatanlara ayağıyla dokunurmuş. Kımıldayan olursa:
-Sedye! Diye bağırır; hareket hissedilmezse de:
-Denize! Dermiş. Böylece “sedye” dedikleri tedaviye, “denize” dedikleri mavi sulara gömülmeye gidermiş.
Bir seferinde, yine dokunmuş:
-Denize! Emrini vermiş.
O geçip gidince sıhhiyeler işaret edileni yakalamışlar. Denize doğru götürürlerken adamcağız gözünü açmış:
-Ne oluyor? Nereye götürüyorsunuz?
- Denize atmaya.
- Niçin
- Sen ölüsün.
- Süphanallah… Ben nasıl ölü olurum?
Sıhhiyeler kızıp, sert söylenmişler:
- Ölüsün dedik ya… Çok konuşma… Sen tohturdan eyi mü bilecen!..
Sır Saklamak
Abdülaziz Paris’te iken III. Napolyon bir gün Fuat Paşa’ya kendisi hakkında bazı latifeler yapar ve fakat sıkı sıkıya tenbihte bulunarak:
-Sakın bunları padişah hazretlerine söyleme! Der. Paşa da şu latife ile teminat veriri:
-Bu pek tabiidir haşmetmeap. Kendilerinin sizin hakınızda söylediklerini de size söylüyor muyum?
Yemin Edeceğim
Koca Ragıp Paşa Sadrazam iken bir gün ahbaplarına hitaben “Rüşvet almadığınıza yemin edebilir misiniz?” deyince, oradakiler yemini billah ederek rüşvet almadıklarını söylediler. Mecliste meşhur Haşmet de vardı ve bir köşeye çekilmiş sessizce duruyordu. Ragıp Paşa, “Haşmet, Rumeli’de hayli mansıblarda bulundun. Sessizce durup yemin edemediğine bakılırsa bir hayli rüşvet almışa benzersin” deyince, Haşmet “Sultanım Müslümanlarda, yalan yere yemin edenler çatlar diye bir itikat vardır. Şimdi ben efendilere bakıyorum. Eğer çatlamazlarsa ben de yemin edceğim.” Demiş.