• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

Sabahattin Ali - Kürk Mantolu Madonna

Suskun

V.I.P
V.I.P
"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "Kürk Mantolu Madonna"yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."

Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran
Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.


Kitaptan Alıntılar:

* "insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.

* "şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum." dedi. "bu eksiklik sana değil, bana ait...bende inanmak noksanmış... beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanmadığım için sana aşık olmadığı zannediyormuşum... bunu şimdi anlıyorum. demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar.... ama şimdi inanıyorum... sen beni inandırdın. seni seviyorum. deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum... seni istiyorum...içimde müthiş bir arzu var... bir iyi olsam!"

* Bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu...
* Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk.
 
"Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz?"

“İnsanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar.”

"Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor..."

"Demek ki insanlar birbirine ancak muayyen bir hadde kadar yaklaşabiliyorlar ve ondan sonra, daha fazla sokulmak için atılan her adım daha çok uzaklaştırıyor. seninle aramızdaki yakınlaşmanın bir hududu, bir sonu olmamasını ne kadar isterdim. beni asıl, bu ümidin boşa çıkması üzüyor..."


"kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca.. kollarıyla bizi sarar.. süngümüzü düşürür.. sorgulamadan peşlerinden gideriz.. ve hiçbir zaman pişman olmayacağımızı biliriz"

"İnsanlara ne kadar çok muhtaç olursam, onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu."

" Hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim."

Bunlar da benim altını çizdiklerim :) mükemmel bir kitaptı gerçekten.
 
O kadar çok anlatıldıktan ve övüldükten sonra bu kitabı okumak kaçınılmazdı .:)

Kitap hakkında fikrimi söylemeden önce merak ettiğim bir şey var "bu kitap neden bu kadar sevildi ? " @felsefe_mi nin bu kitabı bu kadar sevmesini anlayabiliyorum "demek beni kıskanmıyorsun .beni bu kadar çok mu seviyorsun ?" cümlesi ile bunca yıllık seven adam kıskanır tezini çürütmesi bile felsefe için başlı başına bir sebep olabilir yinede kendinden duymak isterim :P tabi Maria'nın erkekler hakkında düşünceleri de cabası :D ama @MeRciMeK neden sevdi ..? @_nehir_ Maria'yı neden sevdi ?:)) @dderya Sabahattin Ali senin ideal erkeğini yazmış farkettin mi :P


Her neyse sözün özü bu kadar çok sevilen satış listelerinden inmeyen neredeyse bir başı yapıt ilan edilen bu kitap ta gerçek anlam da ne bulduğunuzu cidden merak ediyorum kendi fikrimi ondan sonra yazmayı uygun görüyorum ..:)
 
Her neyse sözün özü bu kadar çok sevilen satış listelerinden inmeyen neredeyse bir başı yapıt ilan edilen bu kitap ta gerçek anlam da ne bulduğunuzu cidden merak ediyorum kendi fikrimi ondan sonra yazmayı uygun görüyorum ..:)

Niye sen sonra yazıyormuşsun acaba :P

Maria Puder farklı bir kadındı ve ne olursa olsun çok iyi kurgulanmış bir karakterdi bence. Bir taraftan "önceki adamlar kalbimi çok kırdı" klişesi biraz sinir bozucu, erkeklerden yana yaşadığı kötü tecrübeler belli ki derin izler bırakmış onda. Pek bir övülecek tarafı olmayan, sıradan bir kadın hatta belki çoğu davranışı hoşa gitmeyecek türden. Ama pek güzel sayılamayacak bu kadının çekici, güçlü ve tutkulu bir tarafı da var ve çoğu kadının onda bir parça kendini görebileceğini düşünüyorum. Hatta Maria Puder'in ağzından uzun uzun bir spoiler vereyim :)

"Şuna dikkat edin ki, benden herhangi bir şey istediğiniz gün her şey bitmiş demektir. Hiçbir şey anlıyor musunuz, hiçbir şey istemeyeceksiniz. Dünyada sizden, yani bütün erkeklerden niçin bu kadar çok nefret ediyorum biliyor musunuz? Sırf böyle en tabii haklarıymış gibi insandan birçok şeyler istedikleri için. Beni yanlış anlamayın, bu taleplerin muhakkak söz haline gelmesi şart değil. Erkeklerin öyle bir bakışları, öyle bir gülüşleri, ellerini kaldırışları hülasa kadınlara öyle bir muamele edişleri var ki. Kendilerine ne kadar fazla ve ne kadar aptalca güvendiklerini fark etmemek için kör olmak lazım. Herhangi bir şekilde talepleri reddedildiği zaman düştükleri şaşkınlığı görmek, küstahça gururlarını anlamak için kafidir. Kendilerini daima bir avcı, bizi zavallı birer av olarak düşünmekten asla vazgeçmiyorlar. Bizim vazifemiz sadece tabi olmak, itaat etmek, istenilen şeyleri vermek... Biz isteyemeyiz, kendiliğimizden bir şey vermeyiz. Ben bu ahmakça ve küstahça erkek gururundan tiksiniyorum. Anlıyor musunuz? Sizinle, bunun için dost olabileceğimizi zannediyorum. Çünkü halinizde o manasız kendine güvenme yok. Fakat bilmem... Ne kuzuların ağzından vahşi kurt dişlerinin sırıttığını gördüm.

Bana sakın darılmayın. Boş ümitlere kapılmamanız için sizinle apaçık konuşmak daha iyi olacak. Ama bana darılmayın. Dün yanınıza geldim. Beni evime götürmenizi istedim. Bugün beraber gezmeyi teklif ettim. Akşam yemeğini beraber yiyelim dedim. Adeta size musallat oldum. Fakat sizi sevmiyorum. Deminden beri hep bunu düşündüm. Hayır, sizi de sevmiyorum. Ne yapayım? Sizi belki hoş, hatta cazip buluyorum, belki de şimdiye kadar tanıştığım erkeklerin hepsinden ayrı taraflarınız olduğunu görüyorum, ama bu kadar. Sizinle konuşmak, birçok şeylerden bahsetmek, münakaşa, kavga etmek. Darılmak, tekrar barışmak, bunlar beni muhakkak ki memnun edecek…

Fakat sevmek? Bunu yapamıyorum. Şimdi ne deyip durup dururken bunları söylediğimi merak edersiniz. Dediğim gibi, başka şeyler bekleyerek ilerde bana darılmayanız diye. Size ne verebileceğimi şimdiden bildireyim ki, sonra sizinle oynadığımı iddia etmeyiniz: Ne kadar başka olursanız olun, gene erkeksiniz… Ve bütün tanıştığım erkekler bunu, yani kendilerini sevmediğimi, sevemediğimi anlayınca, büyük bir teessür, hatta hiddetle beni terk ettiler. Güle Güle… Ama niçin beni kabahatli zannettiler? Kendilerine asla vaat etmediğim, sadece kafalarında yaşattıkları bir şeyi vermedim diye mi? Bu haksızlık değil mi? Sizin de hakkımda aynı şekilde düşünmenizi istemem. Bunu da lehinizde bir nokta olarak kaydedebilirsiniz.

Bakın, gördünüz mü? Siz de bütün diğer erkekler gibi, her şeyi kabul eder görünerek her şeyi kabul ettirmek yolunu tutuyorsunuz. Yok dostum! Böyle yatıştırıcı laflarla meseleler halledilmiş olmaz. Düşününüz ki, bu mevzu üzerinde kendime karşı olsun, başkalarına karşı olsun, daima açık ve riyasız hükümler vermeye çalıştığım halde bir neticeye varamadım. insan, bilhassa kadın ve erkek münasebetleri o kadar karmaşık ve arzularımız, hislerimiz o kadar anlaşılmaz ve bulanık ki, hiç kimse ne yaptığını bilmiyor ve akıntıya kapılıp gidiyor. Ben bunu istemiyorum. Beni yüzde yüz doyurmayan, bana tam manasıyla lüzumlu görünmeyen şeyleri yapmak, beni kendi gözlerimde küçültüyor. Bilhassa tahammül edemediğim bir şey, kadının erkek karşısında her zaman pasif kalmaya mecbur oluşu... Neden? Niçin daima biz kaçacağız ve siz kovalayacaksınız? Niçin daima biz teslim olacağız ve siz teslim alacaksınız? Niçin sizin yalvarışlarınızda bile bir tahakküm, bizim reddedişlerimizde bile bir aciz bulunacak? Çocukluğumdan beri buna daima isyan ettim, bunu asla kabul edemedim. Niçin böyleyim, niçin diğer kadınların farkına bile varmadıkları bir nokta bana bu kadar ehemmiyetli görünüyor? Bunun üzerinde çok düşündüm. 'Acaba bende anormal bir taraf mı var?' dedim. Hayır, bilakis belki diğer kadınlardan daha normal olduğum için böyle düşünüyorum.

Hiçbir şeyi, kendimi erkeklere beğendirmek için öğrenmedim. Hiçbir zaman erkeklerin önünde kızarmadım ve onlardan bir iltifat beklemedim. Bu hal beni müthiş bir yalnızlığa mahkum etti. Kız arkadaşlarım benimle ahbaplık etmeyi ve fikirlerimi kabul etmeyi zevklerine ve rahatlarına aykırı buldular. Hoş tutulan bir oyuncak olmak, onlara insan olmaktan daha kolay ve cazip geliyordu. Erkeklerle de arkadaş olamadım. Aradıkları yumuşak lokmayı bende bulamayınca müsavi kuvvetlerle karşı karşıya gelmektense kaçmayı tercih ettiler. O zaman erkek azminin ve kuvvetinin ne olduğunu gayet iyi anladım; dünyada hiçbir mahluk bu kadar kolay muvaffakiyetler peşinde koşmaz ve hiçbir mahluk bir erkek kadar hodbin, kendini beğenmiş ve kibirli, fakat aynı zamanda korkak ve rahatına düşkün değildir. Bir kere bunları fark ettikten sonra erkekleri sahiden sevebilmem imkansızdı. En hoşuma giden ve birçok hususlarda bana yakın olan adamların bile, küçük vesilelerle, bu kurt dişlerini gösterdiklerini; her ikimize aynı derecede zevk veren beraberliklerden sonra, özür dilemeye, himaye etmeye çalışan, fakat aynı zamanda herhangi bir şekilde muzaffer olduğunu zanneden ahmakça bakışlarla yanıma sokulduklarını gördüm. Halbuki acınacak halde olan, zavallılıkları meydana çıkan onlardı. Hiçbir kadın, ihtiras halindeki bir erkek kadar aciz ve gülünç olamaz. Buna rağmen bu hallerini bir kuvvet tezahürü zannedecek kadar yersiz bir gururları vardır."
 
ah, Raif Efendi ahh.... benim kadar "aşk"sız bir insanı bile duygulandırdı zaman zaman.. Maria Puder gibi yaşamak isterdim, fakat o ne mutsuz bir sondu öyle..
bu kitap bende acayip bir etki yarattı. aynı etkiyi, Halide Edip'in eserlerini okurken de hissetmiştim. anlatılan zamanın içinde yaşamak arzusu, konuşurken uzun cümleler kurmak ve sanatlı, ağdalı bir dille şekillendirmek seslerimizi... bu istekle atıyor kalbiniz...
dedim ki... olsun varsın sonum Maria gibi olsun, öyle bir hayat yaşamayı çok çok isterdim.... :)
 
Her neyse sözün özü bu kadar çok sevilen satış listelerinden inmeyen neredeyse bir başı yapıt ilan edilen bu kitap ta gerçek anlam da ne bulduğunuzu cidden merak ediyorum kendi fikrimi ondan sonra yazmayı uygun görüyorum ..:)

Kavuşulamayan binlerce aşk romanı vardır belki piyasa da ama öncelikle şunu belirteyim ki bu kitabın anlatım tarzı zaten daha ilk sayfadan okuyucuyu çektiği için kafadan olaya 1 0 önde başlıyor.
Kitaptaki karakterler o kadar güçlü işlenmiş ki sahi geliyor insana. Genel anlamda tabi ki bunlar kitabı çok sevdiriyor. Yani kitap o kadar etkiledi ki beni ne bileyim ilk kez bir romanı okuduğumda yönetsem olsam keşke dedim :-). Kesinlikle sinemaya uyarlardım bu kitabı
Yani beni etkileyen anlatım tarzı. Herkes her şeyi anlatır ama bir gün sahneye biri çıkar onu acayip bir şekilde anlatır ve ahaa aradığım bu dersin.
Vee tabi ki maria karakterine değinmeden edemiciiiim :-)
Hem güçlü hem de tutkulu bir kadın... Aklından geçenleri hemen söyleyen, erkeği ezmeyen belki ama erkek egemenliğinde ezilmeyen....
Kısaca bendeki maria buydu :-) ama etkikeyen anlatım tarzı :-)
 
Niye sen sonra yazıyormuşsun acaba :P

Maria Puder farklı bir kadındı ve ne olursa olsun çok iyi kurgulanmış bir karakterdi bence. Bir taraftan "önceki adamlar kalbimi çok kırdı" klişesi biraz sinir bozucu, erkeklerden yana yaşadığı kötü tecrübeler belli ki derin izler bırakmış onda. Pek bir övülecek tarafı olmayan, sıradan bir kadın hatta belki çoğu davranışı hoşa gitmeyecek türden. Ama pek güzel sayılamayacak bu kadının çekici, güçlü ve tutkulu bir tarafı da var ve çoğu kadının onda bir parça kendini görebileceğini düşünüyorum. Hatta Maria Puder'in ağzından uzun uzun bir spoiler vereyim :)

"Şuna dikkat edin ki, benden herhangi bir şey istediğiniz gün her şey bitmiş demektir. Hiçbir şey anlıyor musunuz, hiçbir şey istemeyeceksiniz. Dünyada sizden, yani bütün erkeklerden niçin bu kadar çok nefret ediyorum biliyor musunuz? Sırf böyle en tabii haklarıymış gibi insandan birçok şeyler istedikleri için. Beni yanlış anlamayın, bu taleplerin muhakkak söz haline gelmesi şart değil. Erkeklerin öyle bir bakışları, öyle bir gülüşleri, ellerini kaldırışları hülasa kadınlara öyle bir muamele edişleri var ki. Kendilerine ne kadar fazla ve ne kadar aptalca güvendiklerini fark etmemek için kör olmak lazım. Herhangi bir şekilde talepleri reddedildiği zaman düştükleri şaşkınlığı görmek, küstahça gururlarını anlamak için kafidir. Kendilerini daima bir avcı, bizi zavallı birer av olarak düşünmekten asla vazgeçmiyorlar. Bizim vazifemiz sadece tabi olmak, itaat etmek, istenilen şeyleri vermek... Biz isteyemeyiz, kendiliğimizden bir şey vermeyiz. Ben bu ahmakça ve küstahça erkek gururundan tiksiniyorum. Anlıyor musunuz? Sizinle, bunun için dost olabileceğimizi zannediyorum. Çünkü halinizde o manasız kendine güvenme yok. Fakat bilmem... Ne kuzuların ağzından vahşi kurt dişlerinin sırıttığını gördüm.

Bana sakın darılmayın. Boş ümitlere kapılmamanız için sizinle apaçık konuşmak daha iyi olacak. Ama bana darılmayın. Dün yanınıza geldim. Beni evime götürmenizi istedim. Bugün beraber gezmeyi teklif ettim. Akşam yemeğini beraber yiyelim dedim. Adeta size musallat oldum. Fakat sizi sevmiyorum. Deminden beri hep bunu düşündüm. Hayır, sizi de sevmiyorum. Ne yapayım? Sizi belki hoş, hatta cazip buluyorum, belki de şimdiye kadar tanıştığım erkeklerin hepsinden ayrı taraflarınız olduğunu görüyorum, ama bu kadar. Sizinle konuşmak, birçok şeylerden bahsetmek, münakaşa, kavga etmek. Darılmak, tekrar barışmak, bunlar beni muhakkak ki memnun edecek…

Fakat sevmek? Bunu yapamıyorum. Şimdi ne deyip durup dururken bunları söylediğimi merak edersiniz. Dediğim gibi, başka şeyler bekleyerek ilerde bana darılmayanız diye. Size ne verebileceğimi şimdiden bildireyim ki, sonra sizinle oynadığımı iddia etmeyiniz: Ne kadar başka olursanız olun, gene erkeksiniz… Ve bütün tanıştığım erkekler bunu, yani kendilerini sevmediğimi, sevemediğimi anlayınca, büyük bir teessür, hatta hiddetle beni terk ettiler. Güle Güle… Ama niçin beni kabahatli zannettiler? Kendilerine asla vaat etmediğim, sadece kafalarında yaşattıkları bir şeyi vermedim diye mi? Bu haksızlık değil mi? Sizin de hakkımda aynı şekilde düşünmenizi istemem. Bunu da lehinizde bir nokta olarak kaydedebilirsiniz.

Bakın, gördünüz mü? Siz de bütün diğer erkekler gibi, her şeyi kabul eder görünerek her şeyi kabul ettirmek yolunu tutuyorsunuz. Yok dostum! Böyle yatıştırıcı laflarla meseleler halledilmiş olmaz. Düşününüz ki, bu mevzu üzerinde kendime karşı olsun, başkalarına karşı olsun, daima açık ve riyasız hükümler vermeye çalıştığım halde bir neticeye varamadım. insan, bilhassa kadın ve erkek münasebetleri o kadar karmaşık ve arzularımız, hislerimiz o kadar anlaşılmaz ve bulanık ki, hiç kimse ne yaptığını bilmiyor ve akıntıya kapılıp gidiyor. Ben bunu istemiyorum. Beni yüzde yüz doyurmayan, bana tam manasıyla lüzumlu görünmeyen şeyleri yapmak, beni kendi gözlerimde küçültüyor. Bilhassa tahammül edemediğim bir şey, kadının erkek karşısında her zaman pasif kalmaya mecbur oluşu... Neden? Niçin daima biz kaçacağız ve siz kovalayacaksınız? Niçin daima biz teslim olacağız ve siz teslim alacaksınız? Niçin sizin yalvarışlarınızda bile bir tahakküm, bizim reddedişlerimizde bile bir aciz bulunacak? Çocukluğumdan beri buna daima isyan ettim, bunu asla kabul edemedim. Niçin böyleyim, niçin diğer kadınların farkına bile varmadıkları bir nokta bana bu kadar ehemmiyetli görünüyor? Bunun üzerinde çok düşündüm. 'Acaba bende anormal bir taraf mı var?' dedim. Hayır, bilakis belki diğer kadınlardan daha normal olduğum için böyle düşünüyorum.

Hiçbir şeyi, kendimi erkeklere beğendirmek için öğrenmedim. Hiçbir zaman erkeklerin önünde kızarmadım ve onlardan bir iltifat beklemedim. Bu hal beni müthiş bir yalnızlığa mahkum etti. Kız arkadaşlarım benimle ahbaplık etmeyi ve fikirlerimi kabul etmeyi zevklerine ve rahatlarına aykırı buldular. Hoş tutulan bir oyuncak olmak, onlara insan olmaktan daha kolay ve cazip geliyordu. Erkeklerle de arkadaş olamadım. Aradıkları yumuşak lokmayı bende bulamayınca müsavi kuvvetlerle karşı karşıya gelmektense kaçmayı tercih ettiler. O zaman erkek azminin ve kuvvetinin ne olduğunu gayet iyi anladım; dünyada hiçbir mahluk bu kadar kolay muvaffakiyetler peşinde koşmaz ve hiçbir mahluk bir erkek kadar hodbin, kendini beğenmiş ve kibirli, fakat aynı zamanda korkak ve rahatına düşkün değildir. Bir kere bunları fark ettikten sonra erkekleri sahiden sevebilmem imkansızdı. En hoşuma giden ve birçok hususlarda bana yakın olan adamların bile, küçük vesilelerle, bu kurt dişlerini gösterdiklerini; her ikimize aynı derecede zevk veren beraberliklerden sonra, özür dilemeye, himaye etmeye çalışan, fakat aynı zamanda herhangi bir şekilde muzaffer olduğunu zanneden ahmakça bakışlarla yanıma sokulduklarını gördüm. Halbuki acınacak halde olan, zavallılıkları meydana çıkan onlardı. Hiçbir kadın, ihtiras halindeki bir erkek kadar aciz ve gülünç olamaz. Buna rağmen bu hallerini bir kuvvet tezahürü zannedecek kadar yersiz bir gururları vardır."



Ve yinede bu düşünceler onu sadece kendi sevgisine sevgisinden ibaret bir adama teslim olmaktan alı koyamadı :)
 
ah, Raif Efendi ahh.... benim kadar "aşk"sız bir insanı bile duygulandırdı zaman zaman.. Maria Puder gibi yaşamak isterdim, fakat o ne mutsuz bir sondu öyle..
bu kitap bende acayip bir etki yarattı. aynı etkiyi, Halide Edip'in eserlerini okurken de hissetmiştim. anlatılan zamanın içinde yaşamak arzusu, konuşurken uzun cümleler kurmak ve sanatlı, ağdalı bir dille şekillendirmek seslerimizi... bu istekle atıyor kalbiniz...
dedim ki... olsun varsın sonum Maria gibi olsun, öyle bir hayat yaşamayı çok çok isterdim.... :)

Hayatın daha çok başında olmana bağlıyorum :P
 
Geri
Top