Bir Hekim Günde Kaç Hastaya Bakmak Zorundadır ?
Hukukumuzda bir hekimin günde kaç hastaya bakmak zorunda olduğuna ilişkin bir yasa hükmü bulunmamaktadır. 22.03.1974 tarihli ve 14993 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Tababet Uzmanlık Yönetmeliği’nin 10. maddesinde “Her servisin normal polikliniğinde günde bir uzman 20'den fazla hastaya bakamaz. Ancak daha fazla hastanın başvurması halinde o poliklinikte aynı esas üzerine uzman görevlendirilerek o günkü tüm hastaların muayeneleri sağlanır” hükmü sevk edilmiştir.
Bu hüküm isabetli bir düzenleme değildir ve hukuka aykırıdır. Bir hekimin kaç hastaya bakacağı önceden bütün hekimler bakımından kesin bir sayı ile belirlenemez. Bir hekimin kaç hastaya bakacağı konusunda zorlanması da söz konusu olamaz. Hekim kendi uzmanlık alanına ve gelen hastanın özel durumuna göre her hastaya tıbben ayırması gereken zamanı ayırmak durumundadır. Bu cildiyede farklı olabilir KBB’de farklı bir süre olabilir. O nedenle bu konuda gerek süre gerekse hasta sayısı bakımından önceden bir belirleme yapılmaması gerekir.
Bütün bunların sonucu olarak da hekime örneğin her gün poliklinikte 50 hasta bakması gibi bir zorunluluk da getirilemez. Hekim kendi uzmanlık alanının ve hastanın gerektirdiği süreyi ayırmak durumundadır. Böyle bir zorunluluk getirildiğinde hekim hastaya gerekli zamanı ayıramayabilecek ve böylece hasta mevzuatın tanıdığı sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkından gereğince yararlanamayacaktır. Dolayısıyla böyle bir süre getirilmesi hukuka aykırıdır.
Hekimin günlük hasta sayısı konusundaki belirlemelere uyarak hastaları süratli bir şekilde tedavi etmesi halinde ise meydana gelen neticeden yine hekim sorumlu olacaktır. Hekim bu bakımdan Bakanlığın sağlık müdürlüğünün veya başhekimin talimatlarına uymak durumunda olduğunu kamu görevlisi olarak başka türlü davranamayacağını ileri sürerek sorumluluktan kurtulamaz. Bakanlık veya diğer birimlerin bu yöndeki talimatları hukuka aykırıdır. Kimse hasta aleyhine böyle bir zorunluluk getiremez. Bu nedenle bu tür durumlarda kamu görevlisi olan hekim durumu başhekimliğe aktarmalı ve sorumluluğun emri verenlerde olacağını belirtmeli; hasta aleyhine olacak şekilde de muayene teşhis tedavi yoluna gitmemelidir. Bu hallerde hekimin zor durumda kaldığı açıktır. Bir yandan idarenin talimatlarına uymaması nedeniyle disiplin sorumluluğu; öte yandan bu nedenle hastanın tedavisinde gözden kaçıracağı şeyler veya hatalar nedeniyle de ceza ve tazminat sorumluluğu ile karşı karşıya kalması söz konusu olabilecektir. Benim burada tavsiyem ceza ve tazminat sorumluluğundansa disiplin sorumluluğuna katlanmak ve bir disiplin cezası verilmesi halinde de mahkemeye başvurarak cezanın iptali yoluna gitmektir. Bir kez bu yönde yargıdan karar alındığı takdirde artık hekimlerin bu yönde zorlanması söz konusu olmayacaktır. Sonuç olarak hekim her gün belirli bir sayıda hasta için poliklinik yapmaya zorlanamaz. Hasta sayısı uzmanlık alanına ve hastanın durumuna göre değişebilir. Yukarıdaki Yönetmelik hükmü de bu bakımdan doğru değildir.
Hemen belirtmek gerekir ki Sağlık Bakanlığı bu alanda bir düzenleme hazırlığı içindedir. Buna göre her uzmanlık alanı için ideal hasta sayısı belirlenerek bu sayının üstünde bakılan hasta açısından performans ödemesi yapılmayacaktır. Böylece yakın gelecekte bu problemin de artık ülkemizde yaşanmayacağı söylenebilir.
Hekimin Tedavi Özgürlüğü (Hekimin Tedaviyi Ret Hakkı)
Hekimlik mesleğinin icrasının temelinde anayasal dayanağı da bulunan “tedavi özgürlüğü” bulunmaktadır.
Bu özgürlüğün üç unsuru vardır:
1. Esasen tedavi gereğinin bulunup bulunmadığı konusunda karar verecek olan hekimdir.
2. Hekim vicdanıyla çelişen metotların veya belirli bir ilaç tedavisinin uygulanmasına zorlanamaz.
3. Son olarak kendisi için uygun görünen teşhis veya tedavi metodunu seçmek daima hekimin işidir.
Bütün bunların bir sonucu olarak hekime özel durumlarda hastayı reddetme hakkı da tanınmaktadır. Hasta Hakları Yönetmeliği ile tanınmış bulunan hekim seçme özgürlüğü hekimler bakımından da kıyasen kabul edilmelidir. Ancak bu özgürlük acil durumlar dışında özel bir sağlık kuruluşunda çalışan hekimler açısından mutlak iken; kamu kuruluşlarında çalışan hekimler sadece acil hallerde değil onun dışında da bir kamu görevlisi olmaları dolayısıyla hastaya bakmakla yükümlüdürler. Ancak bu yükümlülük hekimin bazı haklı görülebilir nedenlerle hastayı ret hakkına engel değildir. Fakat bu ret hakkının kullanılabilmesi için hekim bakımından haklı görülebilecek nedenlerin bulunması ve hastaya aynı kurumda gerekli standartta tıbbi müdahalenin garanti altına alınmış olması gerekmektedir.
Hekime özel durumlarda hastayı reddetme hakkı tanıyan mesleği icra etme özgürlüğünün hasta bakımından da tanınmış şekli hastanın da istediği hekimi seçme özgürlüğüne sahip bulunmasıdır.
Mevzuatımızda hekimin hastayı seçme veya ret hakkı; hastanın hekimi seçme hakkından farklı olarak açıkça düzenlenmemiştir. Esasen hastanın hekimi seçme hakkının da yukarıda belirtilen çerçevede söz konusu olabileceğinde şüphe yoktur. Daha açık ifadeyle hasta ancak fiilen birden fazla hekimin görevli olduğu bir yerde hekimi seçebilir ve bunun için seçmek istediği hekimin daha önceden belirlenmiş randevu sistemine uyması gerekmektedir. Benzer şekilde öğretide hekimin de yukarıda belirtilen esaslar çerçevesinde hastayı bir başka hekime gönderebilmesi kabul edilmektedir. Mevzuatımızda ise aynı sonuca ulaşmamızı sağlayabilecek şu hükümlere işaret edilebilir:
Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 25. maddesinde “Hekim ancak tıbbi bilgisini gerektiği gibi uygulayamayacağına karar verdiğinde ve hastasının başvurabileceği başka bir hekim bulunduğu durumlardahastanın bakımını ve tedavisini üstlenmeyebilir veya tedaviyi yarım bırakabilir. Yukarıdaki koşullarda tedaviyi bırakacak hekim bu durumu ve hastanın sağlığının tehlikeye düşmeyeceğini hastaya veya yakınlarına anlatır ve onları tıbbi yardımla ilgili başka olanaklar konusunda bilgilendirir. İkinci hekim bulunmadan hekim hastasını bırakamaz. Hekim tedaviyi üstlenen meslektaşına hasta hakkındaki tüm bilgileri aktarmakla yükümlüdür” denilmektedir. Görüldüğü üzere burada belirtilen şartlar çerçevesinde hekim hastayı tedaviyi reddedebilir.
Keza Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi md. 6/2’de şu hüküm bulunmaktadır:“Tabip ve diş tabibi tatbik edeceği tedaviye tâyinde serbesttir”. Dolayısıyla hastanın bu tedaviyi kabul etmemesi durumunda hekim hastanın tedavisini üstlenmeyi reddedebilir.
Görüldüğü üzere hasta bakımından hekimi seçme hakkı açık bir şekilde düzenlenmiş olmakla birlikte aynı husus hekim bakımından bu kadar açık bir şekilde düzenlenmemiş olup; ancak benzer mülahazalarla ve mevzuatta belirtilen şartlar çerçevesinde hekimin de hastanın tedavisini üstlenmeyi reddedebileceği öğretide ağırlıklı olarak kabul edilmektedir. Özellikle Türk uygulamasında daha önce hekimi ile tartışmış veya hatta hekime fiili saldırıda bulunmuş bir hastayı acil bir durum olmadığı ve başka bir hekimin de tedaviyi üstlenmesinin mümkün olduğu durumlarda hekimin başka bir hekime göndermesi mümkündür. Ancak bunun dışında da haklı görülebilecek başka nedenlerden ötürü de hekim hastanın tedavisini üstlenmeyi reddedebilir.
Hukukumuzda bir hekimin günde kaç hastaya bakmak zorunda olduğuna ilişkin bir yasa hükmü bulunmamaktadır. 22.03.1974 tarihli ve 14993 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Tababet Uzmanlık Yönetmeliği’nin 10. maddesinde “Her servisin normal polikliniğinde günde bir uzman 20'den fazla hastaya bakamaz. Ancak daha fazla hastanın başvurması halinde o poliklinikte aynı esas üzerine uzman görevlendirilerek o günkü tüm hastaların muayeneleri sağlanır” hükmü sevk edilmiştir.
Bu hüküm isabetli bir düzenleme değildir ve hukuka aykırıdır. Bir hekimin kaç hastaya bakacağı önceden bütün hekimler bakımından kesin bir sayı ile belirlenemez. Bir hekimin kaç hastaya bakacağı konusunda zorlanması da söz konusu olamaz. Hekim kendi uzmanlık alanına ve gelen hastanın özel durumuna göre her hastaya tıbben ayırması gereken zamanı ayırmak durumundadır. Bu cildiyede farklı olabilir KBB’de farklı bir süre olabilir. O nedenle bu konuda gerek süre gerekse hasta sayısı bakımından önceden bir belirleme yapılmaması gerekir.
Bütün bunların sonucu olarak da hekime örneğin her gün poliklinikte 50 hasta bakması gibi bir zorunluluk da getirilemez. Hekim kendi uzmanlık alanının ve hastanın gerektirdiği süreyi ayırmak durumundadır. Böyle bir zorunluluk getirildiğinde hekim hastaya gerekli zamanı ayıramayabilecek ve böylece hasta mevzuatın tanıdığı sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkından gereğince yararlanamayacaktır. Dolayısıyla böyle bir süre getirilmesi hukuka aykırıdır.
Hekimin günlük hasta sayısı konusundaki belirlemelere uyarak hastaları süratli bir şekilde tedavi etmesi halinde ise meydana gelen neticeden yine hekim sorumlu olacaktır. Hekim bu bakımdan Bakanlığın sağlık müdürlüğünün veya başhekimin talimatlarına uymak durumunda olduğunu kamu görevlisi olarak başka türlü davranamayacağını ileri sürerek sorumluluktan kurtulamaz. Bakanlık veya diğer birimlerin bu yöndeki talimatları hukuka aykırıdır. Kimse hasta aleyhine böyle bir zorunluluk getiremez. Bu nedenle bu tür durumlarda kamu görevlisi olan hekim durumu başhekimliğe aktarmalı ve sorumluluğun emri verenlerde olacağını belirtmeli; hasta aleyhine olacak şekilde de muayene teşhis tedavi yoluna gitmemelidir. Bu hallerde hekimin zor durumda kaldığı açıktır. Bir yandan idarenin talimatlarına uymaması nedeniyle disiplin sorumluluğu; öte yandan bu nedenle hastanın tedavisinde gözden kaçıracağı şeyler veya hatalar nedeniyle de ceza ve tazminat sorumluluğu ile karşı karşıya kalması söz konusu olabilecektir. Benim burada tavsiyem ceza ve tazminat sorumluluğundansa disiplin sorumluluğuna katlanmak ve bir disiplin cezası verilmesi halinde de mahkemeye başvurarak cezanın iptali yoluna gitmektir. Bir kez bu yönde yargıdan karar alındığı takdirde artık hekimlerin bu yönde zorlanması söz konusu olmayacaktır. Sonuç olarak hekim her gün belirli bir sayıda hasta için poliklinik yapmaya zorlanamaz. Hasta sayısı uzmanlık alanına ve hastanın durumuna göre değişebilir. Yukarıdaki Yönetmelik hükmü de bu bakımdan doğru değildir.
Hemen belirtmek gerekir ki Sağlık Bakanlığı bu alanda bir düzenleme hazırlığı içindedir. Buna göre her uzmanlık alanı için ideal hasta sayısı belirlenerek bu sayının üstünde bakılan hasta açısından performans ödemesi yapılmayacaktır. Böylece yakın gelecekte bu problemin de artık ülkemizde yaşanmayacağı söylenebilir.
Hekimin Tedavi Özgürlüğü (Hekimin Tedaviyi Ret Hakkı)
Hekimlik mesleğinin icrasının temelinde anayasal dayanağı da bulunan “tedavi özgürlüğü” bulunmaktadır.
Bu özgürlüğün üç unsuru vardır:
1. Esasen tedavi gereğinin bulunup bulunmadığı konusunda karar verecek olan hekimdir.
2. Hekim vicdanıyla çelişen metotların veya belirli bir ilaç tedavisinin uygulanmasına zorlanamaz.
3. Son olarak kendisi için uygun görünen teşhis veya tedavi metodunu seçmek daima hekimin işidir.
Bütün bunların bir sonucu olarak hekime özel durumlarda hastayı reddetme hakkı da tanınmaktadır. Hasta Hakları Yönetmeliği ile tanınmış bulunan hekim seçme özgürlüğü hekimler bakımından da kıyasen kabul edilmelidir. Ancak bu özgürlük acil durumlar dışında özel bir sağlık kuruluşunda çalışan hekimler açısından mutlak iken; kamu kuruluşlarında çalışan hekimler sadece acil hallerde değil onun dışında da bir kamu görevlisi olmaları dolayısıyla hastaya bakmakla yükümlüdürler. Ancak bu yükümlülük hekimin bazı haklı görülebilir nedenlerle hastayı ret hakkına engel değildir. Fakat bu ret hakkının kullanılabilmesi için hekim bakımından haklı görülebilecek nedenlerin bulunması ve hastaya aynı kurumda gerekli standartta tıbbi müdahalenin garanti altına alınmış olması gerekmektedir.
Hekime özel durumlarda hastayı reddetme hakkı tanıyan mesleği icra etme özgürlüğünün hasta bakımından da tanınmış şekli hastanın da istediği hekimi seçme özgürlüğüne sahip bulunmasıdır.
Mevzuatımızda hekimin hastayı seçme veya ret hakkı; hastanın hekimi seçme hakkından farklı olarak açıkça düzenlenmemiştir. Esasen hastanın hekimi seçme hakkının da yukarıda belirtilen çerçevede söz konusu olabileceğinde şüphe yoktur. Daha açık ifadeyle hasta ancak fiilen birden fazla hekimin görevli olduğu bir yerde hekimi seçebilir ve bunun için seçmek istediği hekimin daha önceden belirlenmiş randevu sistemine uyması gerekmektedir. Benzer şekilde öğretide hekimin de yukarıda belirtilen esaslar çerçevesinde hastayı bir başka hekime gönderebilmesi kabul edilmektedir. Mevzuatımızda ise aynı sonuca ulaşmamızı sağlayabilecek şu hükümlere işaret edilebilir:
Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 25. maddesinde “Hekim ancak tıbbi bilgisini gerektiği gibi uygulayamayacağına karar verdiğinde ve hastasının başvurabileceği başka bir hekim bulunduğu durumlardahastanın bakımını ve tedavisini üstlenmeyebilir veya tedaviyi yarım bırakabilir. Yukarıdaki koşullarda tedaviyi bırakacak hekim bu durumu ve hastanın sağlığının tehlikeye düşmeyeceğini hastaya veya yakınlarına anlatır ve onları tıbbi yardımla ilgili başka olanaklar konusunda bilgilendirir. İkinci hekim bulunmadan hekim hastasını bırakamaz. Hekim tedaviyi üstlenen meslektaşına hasta hakkındaki tüm bilgileri aktarmakla yükümlüdür” denilmektedir. Görüldüğü üzere burada belirtilen şartlar çerçevesinde hekim hastayı tedaviyi reddedebilir.
Keza Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi md. 6/2’de şu hüküm bulunmaktadır:“Tabip ve diş tabibi tatbik edeceği tedaviye tâyinde serbesttir”. Dolayısıyla hastanın bu tedaviyi kabul etmemesi durumunda hekim hastanın tedavisini üstlenmeyi reddedebilir.
Görüldüğü üzere hasta bakımından hekimi seçme hakkı açık bir şekilde düzenlenmiş olmakla birlikte aynı husus hekim bakımından bu kadar açık bir şekilde düzenlenmemiş olup; ancak benzer mülahazalarla ve mevzuatta belirtilen şartlar çerçevesinde hekimin de hastanın tedavisini üstlenmeyi reddedebileceği öğretide ağırlıklı olarak kabul edilmektedir. Özellikle Türk uygulamasında daha önce hekimi ile tartışmış veya hatta hekime fiili saldırıda bulunmuş bir hastayı acil bir durum olmadığı ve başka bir hekimin de tedaviyi üstlenmesinin mümkün olduğu durumlarda hekimin başka bir hekime göndermesi mümkündür. Ancak bunun dışında da haklı görülebilecek başka nedenlerden ötürü de hekim hastanın tedavisini üstlenmeyi reddedebilir.