KIZILBAŞLIK
Kızılbaşlık, Şii mezhebinin bir kolundan olanlara verilen ad.
Kızılbaş'ların bulunduğu yerler: Trakya'da Dobruca, Deliorman, Edirne ve Kırklareli; Anadolu'da Eskişehir çevresi, Balıkesir, Narlıdere (İzmir), Sivas, Çorum, Mecitözü, Sungurlu, İskilip, Divriği, Tunceli, Malatya, Erzincan, Erzurum, Antalya ve Hatay. Genellikle yalnız kendilerinin bulunduğu köylerde yaşarlar.
Sünnilerle karışık Kızılbaş köyleri pek azdır. İran'ın batısında Luristan ve Kürdistan'da, Azerbaycan'da Tebriz, Makû, Maverai Kafkas'ta, küçük topluluklar halinde Hemedan, Tahran, Mazenderan ve Fars'ta «Ehlihak» adı altında yaşayan Kızılbaşlar vardır. Tahtacılar ve Anadolu'da «Abdal» adı verilerek halk arasında «çingene» oldukları söylenen göçebeler de Kızılbaştır.
Şah Haydar ve oğlu Şah İsmail'e yardım eden boyların adlarıyla ilgili olarak Kızılbaşlardan Makû'dakilere Karakoyunlular, Urmiye'dekilere Abdalbeyliler, Luristan'dakilere Gulyai, Tebriz'dekilere Gûrran, Karadağ'dakilere Şamlular, Karabağ'dakilere Milliler adı verilmiştir. Anadolu'daki Kızılbaşlar kendilerine Şah Safi süreği derler. Bektaşiler Kızılbaşlara «sofu sürekleri» adını vermiş ve «yol bir, sürek bir; sürek olsun, çörek olsun, Ehlibeyti sever olsun» sözleriyle Kızılbaşların inanışlarını benimsediklerini belirtmişlerdir.
TARİH
Kızılbaş adı Şiiliğin bu koluna mensup olanların ilk zamanlarda kızıl taç ve hırka giymelerinden dolayı verilmiştir. Sasaniler çağında Zerdüşt dinine bağlı Mazdek taraftarlarının benimsediği bu kıyafet, İslâmiyetten sonra Bâtıniler tarafından kabul edilmişti. Bâtınilere bundan dolayı muhammere (kırmızı elbise giyenler) adı verilir. Şiiliğin imamiye mezhebini benimseyen ve Safevi devletini kuran Erdebil safilerinin 12 dilimli kızıl taç giymeleri bu geleneğin devamıdır. Safiyeddin Erdebili'nin torunlarından şeyh Cüneyd (öl. 1460) Suriye, Anadolu ve Azerbaycan'daki Şii-Bâtıni boyları ile Sımavna kadısı oğlu Bedreddin taraftarlarını kendi çevresinde toplayarak giriştiği dini-siyasi hareket sırasında öldürüldükten sonra Erdebil sufileri Cüneyd'in oğlu şeyh Haydar'a pir olarak bağlandılar.
Taraftarlarınca «Tanrı'nın Zuhuru» sayılan şeyh Haydar 12 dilimli kızıl taç giyiyor, kızıl sarık sarıyordu. Müritleri de derecelerine göre aynı tacın sarıklı ve sarıksız çeşitlerini giyiyordu. Şeyh Haydar'dan sonraki Safevi şahlarına bağlı olan zümreye Sünniler tarafından Kızılbaş adı verildi. Sünni-Şii çekişmeleri yüzünden Anadolu'da halk arasında Kızılbaş adı verilen topluluk aleyhinde çeşitli söylentiler yaygınlaştı; Kızılbaş adı, ahlâk telâkkilerine aykırı davranan kimse anlamında kullanılmaya başladı.
XV. yy.dan itibaren gelişen Osmanlı-Safevi mücadeleleri sırasında Anadolu'daki Kızılbaşlar İran'a sıkı bir bağlılık gösterdiler. İran'dan gelen Kızılbaşlar Anadolu'da Osmanlı devleti aleyhinde propagandalara giriştiler. Anadolu'da zaman zaman Kızılbaş ayaklanmaları çıktı: Anadolu beylerbeyi Karagöz Paşayı yenecek kadar kuvvetlenen ve veziriazam Hadım Ali Paşa tarafından mağlup edilen Şahkulu'nun (öl. 1511) isyanı, Selim I'in Çaldıran seferinden (1514) önce bastırmak zorunda kaldığı Kızılbaş ayaklanmaları, Süleyman I zamanında sadrazam İbrahim Paşanın bastırdığı Kalender ayaklanması (1527), Suriye'den gelerek Güneydoğu Anadolu'da 50,000 taraftarıyla harekete geçen ve Bozok'a yolladığı halifesi aracılığıyla Kızılbaşları ayaklandıran Yalancı Şah İsmail'in faaliyeti v.d. bu hareketlerin başlıcaları arasında sayılabilir.
İNANÇLAR
Kızılbaşlar şeyh Safiyeddin Haydar'ı pir tanır. İnanç ve törelerinde Bektaşilikten gelen etkiler çoğunluktadır. Fakat Kızılbaşlık Bektaşilik gibi benimsediği inançlara bağlanan herkesin girebileceği bir tarikat değildir. Kızılbaş olmak için mutlaka Kızılbaş soyundan gelmek gerekir. Bundan dolayı Kızılbaşlık bir tarikat değil, kapalı bir mezhep sayılır.
Bektaşiler, Kızılbaşları meydanlarına kabul etmezler, buna karşılık Kızılbaşlar Bektaşileri genellikle kendi âyinlerine kabul ederler. Bektaşi olmak isteyen Kızılbaşlara, tarikata aldıkları bütün yabancılara uyguladıkları işlemi uygularlar. Bugün Kızılbaşlar iki kola ayrılmıştır: birinci kol geleneğe uygun şekilde kendi ocaklarına bağlıdır. Bunlara Purut adı verilir. Dönük adı verilen ikinci kol, Bektaşi çelebilerine bağlanmıştır. Kızılbaş inancı çoğunlukla gelenek ve göreneğe dayanır. Bu inanç ana çizgileriyle «deyiş» ve «ayet» denilen nefeslerde (hece vezniyle dörtlükler halinde söylenmiş dini şiir) dile getirilir. İnancın temeli halife Ali'nin Tanrı sayılmasıdır.
Kızılbaşlar halife Ali'nin adını da anarak kelime] şahadet getirirler. Allah, Hz. Muhammed ve Ali'yi tek bir varlık sayarlar; Tanrı'nın, Hz. Muhammed ve halife Ali suretinde göründüğünü kabul ederler. Kızılbaş menkıbeleri halife Ali'nin Hz. Muhammed'den üstün olduğunu anlatır. Mirac'ı, Hz. Muhammed'in Ali'ye ait sırra ermesi şeklinde yorumlarlar. Âyini cem adını verdikleri törenlerinde Mirac'ı anar ve hareketleriyle canlandırırlar.
Kızılbaşlar Ali'yi Tanrı, Hz. Muhammed'in vârisi ve müridi, ümmetin imamı sayar; Oniki İmam ile birlikte bunların erginlik yaşına gelmeden öldürülmüş erkek çocukları olduklarını kabul ettikleri 14 masum'a inanırlar. Bağlandıkları 3 sünnet şunlardır:
1. Dilden tevhit kelimesini bırakmamak;
2. Kibir
lenmemek, kin tutmamak;
3. Gönül kırmamak, kimseye düşmanlık beslememek.
Yedi farzları da şöyledir:
1. Sırrını saklamak;
2. Öteki Kızılbaşlarla birlikte olmak;
3. Yalan söylemekten ve aleyhte bulunmaktan kaçınmak;
4. Hizmette bulunmak;
5. Mürebbisine itaat etmek;
6. Musahibini gözetmek;
7. Halifeden taç ve kisvet giyinmek.
Bunları yerine getirmeyenler, topluluk içinde sopa yemek ve halife ile mürşide para vermek gibi cezalara çarptırılır. Kızılbaş inancında tevellâ (halife Ali ile çocuklarını sevmek, onları sevenleri sevmek) ve teberra (halife Ali ile çocuklarını sevmeyenleri sevmemek) önemli yer tutar. Alışverişte doğruluğa büyük önem veren Kızılbaşlar terazinin insanı yanıltabileceğini kabul ettikleri için ancak taneyle ölçülebilecek şeyleri satarlar. Bu yüzden bazı yerlerde «Kızılbaşlar terazi tutamaz» denmektedir. Kızılbaşlıkta kadın boşamak haramdır.
Kızılbaşlar altı dini dereceye bağlıdır:
1. Halife : Safeviler zamanında doğrudan doğruya İran'dan gönderilirlerdi. Son zamanlarda Hacıbektaş tekkesindeki Dede baba tarafından seçilen betası çelebileri halifeliğe getirilmeye başlandı. Son halife, Kurtuluş savaşında Atatürk tarafını tutan Ahmed Cemalcddin Çelebi idi;
2. Dede : Kızılbaşların dini işlerini yönetir. Hz. Muhammed'in soyundan geldikleri kabul edilir. Dedeler, ocak adı verilen ailelere mensuptur. Ocaklar şu Kızılbaş büyüklerinin soyuna bağlı sayılır: Abdal Musa, Ağuiçen, Ali Şeydi Otman, Celâl Abbas, Dede Garib Musa, Gözü Kızıl, İmam Rıza, Karadonlu Can Baba, Pir Sultan, Sarı Saltuk, Seyyid Ali, Seyyid Baba, şeyh Bircan, şeyh Çoban, şeyh Samit v.d. Ocakların bazıları birbirine bağlıdır;
3. Mürebbi : Dini işleri görmek, davalara bakmak, adak toplamak, kurbanları kesmek için dede tarafından tayin edilir;
4. Rehber : Din törenlerini yönetir. Gelenek ve göreneği iyi bilen herhangi biri bu görevi yerine getirebilir;
5. Musahip : Ergenlik çağına gelerek özel törenle tarikata kabul edilecek kimsenin yol göstericisine denir. Birine musahip olmak, görgü gecesi yapılan musahip kavline girme töreniyle başlar;
6. Talip : Ocaktan olmayan, yeni halife Ali soyundan gelmeyen bütün Kızılbaşlara denir.
DİN TÖRENLERİ
Kızılbaşlar muharrem ayında Kerbelâ olayını anmak için 12 gün, şubat ayında Ali'nin bir görünüşü saydıkları Hızır için 3 gün oruç tutar. Kızılbaşların din törenleri kış aylarında olur. Çift sürme ve harman zamanı sona erdikten sonra dedeler taliplerin törenlerini yönetmek için köy köy dolaşır. Dedenin uğradığı köyde bir ev hazırlanır ve cuma geceleri, âyini cem adı verilen görgü âyini yapılır.
Bu törende, dede, ocak yanına oturur, talipler yaş sırasıyla iki yanına dizilir. Arkada kadınlar yer alır. Guyende adı verilen sazcılar dedenin yakınına oturur. Gece yarısı sohbetten sonra başlayan törende özel bir şekilde eller yıkanır, Oniki İmam için nefesler okunur. Zikir yapılır. Miracname okunur. Sema yapılır.
Dedenin iki eliyle tuttuğu erkân adı verilen kayın ağacından sopanın altına birbiriyle musahip olanlar ikişer ikişer yatar; sembolik olarak ölme, rehber tarafından yıkanma, dedenin duasıyla yeniden hayata kavuşma canlandırılır. Tevhit okunur. Ortak bir tastan su içilerek Hüseyin'e selâm verilir, katiline lanet edilir. Gülbank çekildikten sonra sofra serilerek hazırlanan kurban eti yenir. Yemekten sonra cuma geceleri tarikin durduğu yerde mum yakılması için para toplanır.
Perşembe geceleri sorgu âyini yapılır. Gene gece yarısı, sohbetten sonra başlayan bu törende 12 imam için nefesler okunur. Musahip kavline girmiş olanların sorguları yapılır. Suçu veya birbirinden şikâyeti olanlar bildirilir. Dede bunları yargılayarak hüküm verir.
Musahip kavline girme töreni, görgü gecelerinde yapılır. Musahip kavline girecekler rehber tarafından boyunlarına bir çevre geçirilerek dedenin önüne götürülür. Musahip kavline girmek için evli olmak gerekir. Dedenin önüne götürülenlerin karıları birbirinin kocasının eteğini tutar. Rehber, şeriat, tarikat, hakikat, marifet erenlerine selâm verir. Dede musahiple yanındakinin «ellerine tek, dillerine pek, bellerine berk» olmalarını öğütler. Sembolik ölme ve yıkanma hareketi tekrarlanır ve bellerine tarikle 12 defa vurulur.
Kızılbaşlar, nevruzu (21 mart) Ali'nin doğum günü sayar ve büyük bayram olarak kutlar. O gün Abdal Musa adına kurban kesilir. O akşamki toplantıdan sonra dede, köyüne döner. Yaz ayları boyunca âyin yapılmaz. Kızılbaşlar Hac ziyareti yerine XV.-XVIII. yy.larda şeyh Haydar'ın mezarının bulunduğu Erdebil'e giderlerdi. Ziyaret yerleri sırasında halife Ali'nin yattığı Necef, Hüseyin'in yattığı Kerbelâ, Musâl Kâzım ile Muhammed el-Taki'nin yattıkları Kâzımı ye v.d. vardır. Kızılbaş büyükleri arasında yer alan Hacı Bektaş, Abdal Musa, Hüseyin Gazi, Seyyid Battal'ın mezarları da ziyaret yerleridir.
Kızılbaşlık, Şii mezhebinin bir kolundan olanlara verilen ad.
Kızılbaş'ların bulunduğu yerler: Trakya'da Dobruca, Deliorman, Edirne ve Kırklareli; Anadolu'da Eskişehir çevresi, Balıkesir, Narlıdere (İzmir), Sivas, Çorum, Mecitözü, Sungurlu, İskilip, Divriği, Tunceli, Malatya, Erzincan, Erzurum, Antalya ve Hatay. Genellikle yalnız kendilerinin bulunduğu köylerde yaşarlar.
Sünnilerle karışık Kızılbaş köyleri pek azdır. İran'ın batısında Luristan ve Kürdistan'da, Azerbaycan'da Tebriz, Makû, Maverai Kafkas'ta, küçük topluluklar halinde Hemedan, Tahran, Mazenderan ve Fars'ta «Ehlihak» adı altında yaşayan Kızılbaşlar vardır. Tahtacılar ve Anadolu'da «Abdal» adı verilerek halk arasında «çingene» oldukları söylenen göçebeler de Kızılbaştır.
Şah Haydar ve oğlu Şah İsmail'e yardım eden boyların adlarıyla ilgili olarak Kızılbaşlardan Makû'dakilere Karakoyunlular, Urmiye'dekilere Abdalbeyliler, Luristan'dakilere Gulyai, Tebriz'dekilere Gûrran, Karadağ'dakilere Şamlular, Karabağ'dakilere Milliler adı verilmiştir. Anadolu'daki Kızılbaşlar kendilerine Şah Safi süreği derler. Bektaşiler Kızılbaşlara «sofu sürekleri» adını vermiş ve «yol bir, sürek bir; sürek olsun, çörek olsun, Ehlibeyti sever olsun» sözleriyle Kızılbaşların inanışlarını benimsediklerini belirtmişlerdir.
TARİH
Kızılbaş adı Şiiliğin bu koluna mensup olanların ilk zamanlarda kızıl taç ve hırka giymelerinden dolayı verilmiştir. Sasaniler çağında Zerdüşt dinine bağlı Mazdek taraftarlarının benimsediği bu kıyafet, İslâmiyetten sonra Bâtıniler tarafından kabul edilmişti. Bâtınilere bundan dolayı muhammere (kırmızı elbise giyenler) adı verilir. Şiiliğin imamiye mezhebini benimseyen ve Safevi devletini kuran Erdebil safilerinin 12 dilimli kızıl taç giymeleri bu geleneğin devamıdır. Safiyeddin Erdebili'nin torunlarından şeyh Cüneyd (öl. 1460) Suriye, Anadolu ve Azerbaycan'daki Şii-Bâtıni boyları ile Sımavna kadısı oğlu Bedreddin taraftarlarını kendi çevresinde toplayarak giriştiği dini-siyasi hareket sırasında öldürüldükten sonra Erdebil sufileri Cüneyd'in oğlu şeyh Haydar'a pir olarak bağlandılar.
Taraftarlarınca «Tanrı'nın Zuhuru» sayılan şeyh Haydar 12 dilimli kızıl taç giyiyor, kızıl sarık sarıyordu. Müritleri de derecelerine göre aynı tacın sarıklı ve sarıksız çeşitlerini giyiyordu. Şeyh Haydar'dan sonraki Safevi şahlarına bağlı olan zümreye Sünniler tarafından Kızılbaş adı verildi. Sünni-Şii çekişmeleri yüzünden Anadolu'da halk arasında Kızılbaş adı verilen topluluk aleyhinde çeşitli söylentiler yaygınlaştı; Kızılbaş adı, ahlâk telâkkilerine aykırı davranan kimse anlamında kullanılmaya başladı.
XV. yy.dan itibaren gelişen Osmanlı-Safevi mücadeleleri sırasında Anadolu'daki Kızılbaşlar İran'a sıkı bir bağlılık gösterdiler. İran'dan gelen Kızılbaşlar Anadolu'da Osmanlı devleti aleyhinde propagandalara giriştiler. Anadolu'da zaman zaman Kızılbaş ayaklanmaları çıktı: Anadolu beylerbeyi Karagöz Paşayı yenecek kadar kuvvetlenen ve veziriazam Hadım Ali Paşa tarafından mağlup edilen Şahkulu'nun (öl. 1511) isyanı, Selim I'in Çaldıran seferinden (1514) önce bastırmak zorunda kaldığı Kızılbaş ayaklanmaları, Süleyman I zamanında sadrazam İbrahim Paşanın bastırdığı Kalender ayaklanması (1527), Suriye'den gelerek Güneydoğu Anadolu'da 50,000 taraftarıyla harekete geçen ve Bozok'a yolladığı halifesi aracılığıyla Kızılbaşları ayaklandıran Yalancı Şah İsmail'in faaliyeti v.d. bu hareketlerin başlıcaları arasında sayılabilir.
İNANÇLAR
Kızılbaşlar şeyh Safiyeddin Haydar'ı pir tanır. İnanç ve törelerinde Bektaşilikten gelen etkiler çoğunluktadır. Fakat Kızılbaşlık Bektaşilik gibi benimsediği inançlara bağlanan herkesin girebileceği bir tarikat değildir. Kızılbaş olmak için mutlaka Kızılbaş soyundan gelmek gerekir. Bundan dolayı Kızılbaşlık bir tarikat değil, kapalı bir mezhep sayılır.
Bektaşiler, Kızılbaşları meydanlarına kabul etmezler, buna karşılık Kızılbaşlar Bektaşileri genellikle kendi âyinlerine kabul ederler. Bektaşi olmak isteyen Kızılbaşlara, tarikata aldıkları bütün yabancılara uyguladıkları işlemi uygularlar. Bugün Kızılbaşlar iki kola ayrılmıştır: birinci kol geleneğe uygun şekilde kendi ocaklarına bağlıdır. Bunlara Purut adı verilir. Dönük adı verilen ikinci kol, Bektaşi çelebilerine bağlanmıştır. Kızılbaş inancı çoğunlukla gelenek ve göreneğe dayanır. Bu inanç ana çizgileriyle «deyiş» ve «ayet» denilen nefeslerde (hece vezniyle dörtlükler halinde söylenmiş dini şiir) dile getirilir. İnancın temeli halife Ali'nin Tanrı sayılmasıdır.
Kızılbaşlar halife Ali'nin adını da anarak kelime] şahadet getirirler. Allah, Hz. Muhammed ve Ali'yi tek bir varlık sayarlar; Tanrı'nın, Hz. Muhammed ve halife Ali suretinde göründüğünü kabul ederler. Kızılbaş menkıbeleri halife Ali'nin Hz. Muhammed'den üstün olduğunu anlatır. Mirac'ı, Hz. Muhammed'in Ali'ye ait sırra ermesi şeklinde yorumlarlar. Âyini cem adını verdikleri törenlerinde Mirac'ı anar ve hareketleriyle canlandırırlar.
Kızılbaşlar Ali'yi Tanrı, Hz. Muhammed'in vârisi ve müridi, ümmetin imamı sayar; Oniki İmam ile birlikte bunların erginlik yaşına gelmeden öldürülmüş erkek çocukları olduklarını kabul ettikleri 14 masum'a inanırlar. Bağlandıkları 3 sünnet şunlardır:
1. Dilden tevhit kelimesini bırakmamak;
2. Kibir
lenmemek, kin tutmamak;
3. Gönül kırmamak, kimseye düşmanlık beslememek.
Yedi farzları da şöyledir:
1. Sırrını saklamak;
2. Öteki Kızılbaşlarla birlikte olmak;
3. Yalan söylemekten ve aleyhte bulunmaktan kaçınmak;
4. Hizmette bulunmak;
5. Mürebbisine itaat etmek;
6. Musahibini gözetmek;
7. Halifeden taç ve kisvet giyinmek.
Bunları yerine getirmeyenler, topluluk içinde sopa yemek ve halife ile mürşide para vermek gibi cezalara çarptırılır. Kızılbaş inancında tevellâ (halife Ali ile çocuklarını sevmek, onları sevenleri sevmek) ve teberra (halife Ali ile çocuklarını sevmeyenleri sevmemek) önemli yer tutar. Alışverişte doğruluğa büyük önem veren Kızılbaşlar terazinin insanı yanıltabileceğini kabul ettikleri için ancak taneyle ölçülebilecek şeyleri satarlar. Bu yüzden bazı yerlerde «Kızılbaşlar terazi tutamaz» denmektedir. Kızılbaşlıkta kadın boşamak haramdır.
Kızılbaşlar altı dini dereceye bağlıdır:
1. Halife : Safeviler zamanında doğrudan doğruya İran'dan gönderilirlerdi. Son zamanlarda Hacıbektaş tekkesindeki Dede baba tarafından seçilen betası çelebileri halifeliğe getirilmeye başlandı. Son halife, Kurtuluş savaşında Atatürk tarafını tutan Ahmed Cemalcddin Çelebi idi;
2. Dede : Kızılbaşların dini işlerini yönetir. Hz. Muhammed'in soyundan geldikleri kabul edilir. Dedeler, ocak adı verilen ailelere mensuptur. Ocaklar şu Kızılbaş büyüklerinin soyuna bağlı sayılır: Abdal Musa, Ağuiçen, Ali Şeydi Otman, Celâl Abbas, Dede Garib Musa, Gözü Kızıl, İmam Rıza, Karadonlu Can Baba, Pir Sultan, Sarı Saltuk, Seyyid Ali, Seyyid Baba, şeyh Bircan, şeyh Çoban, şeyh Samit v.d. Ocakların bazıları birbirine bağlıdır;
3. Mürebbi : Dini işleri görmek, davalara bakmak, adak toplamak, kurbanları kesmek için dede tarafından tayin edilir;
4. Rehber : Din törenlerini yönetir. Gelenek ve göreneği iyi bilen herhangi biri bu görevi yerine getirebilir;
5. Musahip : Ergenlik çağına gelerek özel törenle tarikata kabul edilecek kimsenin yol göstericisine denir. Birine musahip olmak, görgü gecesi yapılan musahip kavline girme töreniyle başlar;
6. Talip : Ocaktan olmayan, yeni halife Ali soyundan gelmeyen bütün Kızılbaşlara denir.
DİN TÖRENLERİ
Kızılbaşlar muharrem ayında Kerbelâ olayını anmak için 12 gün, şubat ayında Ali'nin bir görünüşü saydıkları Hızır için 3 gün oruç tutar. Kızılbaşların din törenleri kış aylarında olur. Çift sürme ve harman zamanı sona erdikten sonra dedeler taliplerin törenlerini yönetmek için köy köy dolaşır. Dedenin uğradığı köyde bir ev hazırlanır ve cuma geceleri, âyini cem adı verilen görgü âyini yapılır.
Bu törende, dede, ocak yanına oturur, talipler yaş sırasıyla iki yanına dizilir. Arkada kadınlar yer alır. Guyende adı verilen sazcılar dedenin yakınına oturur. Gece yarısı sohbetten sonra başlayan törende özel bir şekilde eller yıkanır, Oniki İmam için nefesler okunur. Zikir yapılır. Miracname okunur. Sema yapılır.
Dedenin iki eliyle tuttuğu erkân adı verilen kayın ağacından sopanın altına birbiriyle musahip olanlar ikişer ikişer yatar; sembolik olarak ölme, rehber tarafından yıkanma, dedenin duasıyla yeniden hayata kavuşma canlandırılır. Tevhit okunur. Ortak bir tastan su içilerek Hüseyin'e selâm verilir, katiline lanet edilir. Gülbank çekildikten sonra sofra serilerek hazırlanan kurban eti yenir. Yemekten sonra cuma geceleri tarikin durduğu yerde mum yakılması için para toplanır.
Perşembe geceleri sorgu âyini yapılır. Gene gece yarısı, sohbetten sonra başlayan bu törende 12 imam için nefesler okunur. Musahip kavline girmiş olanların sorguları yapılır. Suçu veya birbirinden şikâyeti olanlar bildirilir. Dede bunları yargılayarak hüküm verir.
Musahip kavline girme töreni, görgü gecelerinde yapılır. Musahip kavline girecekler rehber tarafından boyunlarına bir çevre geçirilerek dedenin önüne götürülür. Musahip kavline girmek için evli olmak gerekir. Dedenin önüne götürülenlerin karıları birbirinin kocasının eteğini tutar. Rehber, şeriat, tarikat, hakikat, marifet erenlerine selâm verir. Dede musahiple yanındakinin «ellerine tek, dillerine pek, bellerine berk» olmalarını öğütler. Sembolik ölme ve yıkanma hareketi tekrarlanır ve bellerine tarikle 12 defa vurulur.
Kızılbaşlar, nevruzu (21 mart) Ali'nin doğum günü sayar ve büyük bayram olarak kutlar. O gün Abdal Musa adına kurban kesilir. O akşamki toplantıdan sonra dede, köyüne döner. Yaz ayları boyunca âyin yapılmaz. Kızılbaşlar Hac ziyareti yerine XV.-XVIII. yy.larda şeyh Haydar'ın mezarının bulunduğu Erdebil'e giderlerdi. Ziyaret yerleri sırasında halife Ali'nin yattığı Necef, Hüseyin'in yattığı Kerbelâ, Musâl Kâzım ile Muhammed el-Taki'nin yattıkları Kâzımı ye v.d. vardır. Kızılbaş büyükleri arasında yer alan Hacı Bektaş, Abdal Musa, Hüseyin Gazi, Seyyid Battal'ın mezarları da ziyaret yerleridir.