Türk Mitolojisi

7. BÜYÜKAYI BURCU

"Büyükayi burcu da, azgin kurt imis,
"Zincirlerin ucunda, gökler burca yurt imis!..."

Eski bir Türk Efsanesi

Bu burcun en eski Türkçe adi, "Yediger"dir. Bu ad simdi bile, Anadolu’muzun birçok yerlerinde yasamaktadir. Tabiî olarak Anadolu Türkleri bu çok eski Türkçe burç adini anlamamislar ve onu türlü sekillere sokmuslardi. Kimi "Yedi kör" demis, kimisi de "Yedi ker", yani "Yedi esek" anlamina getirmislerdir. Böylece de Anadolu'da birçok efsaneler türemistir. Anadolu'nun kiyi bölgelerinde, bu burca "Gemi yildizi" denir. "Kömük" diyenler de vardir. Bu deyim de Türk kültürü bakimindan ayri bir önem tasir. Burcun en eski Türkçe adi, hiç süphe yok ki "Yediger" idi. X. yüzyildan sonra "Yedigen", yani "Yedili" haline girdi. Meselâ Kutadgu Bilig'de söyle deniyordu:

"Yedigen götürdü, ta yukari basina,
"Baska bir isik saçti, parlatti her yanini!"

Altaylilarin kuzeyindeki Türkler bu burca, "At yettegen", yani "Yedi at", "At yedilisi" demislerdi. Kirgiz Türkleri ise, Büyükayi burcunun yildizlarini "Yedi dag koyunu" gibi düsünmüsler ve bunun için de ona "Yeti arkar" adini takmislardi. Türkler, Büyükayi burcunun sag tarafinda parlayan ikili yildiz topuna da büyük kiymet vermislerdi. Anadolu'muzda bu iki yildiza "Iki karindas" veya "Iki kardes" de denir. Orta Asya Türkleri ise bunlari, "Kos Ögüz", yani "Çift Öküz" adi ile anmislardir.

"Büyükayi", yani "Yedikardesler" burcu hakkinda, Orta Asya ve Sibirya'da söylenen efsaneleri, baslica iki gruba ayirabiliriz:

1. Bati Sibirya halklari, Yedikardesler burcuna, genel olarak "Geyik" adini verirlerdi. Orta Asya Sibirya ve Altay daglarinin kuzeylerine gelince, efsaneler daha da durulasir ve bu burca, geyik denmesinin sebepleri anlasilirdi. Meselâ Yeniseyliler, yalnizca dört köse olarak dizilen dört yildiza, "Geyik" adi verilirken; bastaki üç yildiza da "Avci" derlerdi. Bu, "Üç avci ve dört geyik" motifi, Yedikardes burcu ile ilgili efsanelerin en açik ve en berrak motifleri idiler.

2. Yedi yildizi, "Yedi kardes" olarak kabul eden efsaneler, Orta ve Bati Asya Türklerinin, inanislarina da uygundur. Bu ikinci tür efsanelerde, yedi yildizi, 4 ve 3 diye, ikiye ayirma pek görülmüyordu.

Bunlarin hepsi de, "7 kardes", "7 han" veyahut da "7 hirsiz" seklinde, hep beraberce rol oynuyorlardi.

Eski Türkler, Yedikardesler burcuna, Yetigen derlerdi. Bundan da anlasiliyor ki, onlar da bu yedi yildizi, bir bütün olarak düsünüyorlardi.

Büyükayi burcunun gezisi ve aldigi duruslar, bir "Takvim" ve "Hava raporu" olarak da ise yaramisti. Kuyrugunun gösterdigi yöne göre, mevsim degistirdi: "Kuyruk doguda ise bahar, güneyde yaz, batida sonbahar ve kuzeye kayan kuyruk da, kisin gelecegini haber verirdi. Burcun gerilemesi ve isiklarinin azalmasi, don baslangicini; daha isikli ve parlak olmasi da kar yagisi ile sicaklarin artacagini gösteren alâmetlerdi". Çünkü kuzey bölgelerde, karin yagmasi da bir müjde idi.

Orta Asya'nin eski atli Türkleri, bu burca büyük bir önem verirlerdi. Anadolu ile Orta Asya'yi bir dervis kiyafeti ile gezen H.Vambery'nin de, bu burca verilen önem gözünden kaçmamisti. Bu meshur yazarin anlattigi efsaneyi özetler kisminda bulacaksiniz. Ona göre, "Kirgizlar bu burca, Yedi Karaçki, yani Yedi haydut derlerdi. En uçtaki iki yildiz, Ak-Boz at ile Kök-Boz adli iki aygirdi. Ak-boz deyimleri, bu atlarin renklerini gösteriyorlardi. Ortadaki yildizi da, bir nevi arabanin oku oluyormus. Bu suretle bu iki at, Kutup yildizina kosulmus olarak gökte kosarlarmis". Vambery de, bu efsanenin su katilmamis bir Türk görüsü oldugunu söyledikten sonra, hayranligini belirtmekten geri durmamisti.

"Yedi Han" ve Büyükayi burcu:

Altay Türkleri genel olarak, Büyükayi burcunun yedi yildizini, "Yedi Han" olarak kabul etmislerdi. Orta Asya'da Büyükayi burcu, diger gezegenlerin düsmani olarak görülmüstü. Gezegenlere yaptigi savaslarin sonu gelmezmis. Bunun için de diger gezegenler, Büyükayi burcundan intikam alma ve kan davasi pesinde imisler:

Göklerin "Yedi Han"i, Yildizlarin Sultani",
Büyükayi burcuymus, fakat çokmus düsmani.
Pek çok savas yapmislar, pek çok da can yakmislar.
Bunun için yildizlar, ona kanca takmislar.

Yildiz "Erkek" ve küçük yildiz da, "Kiz" olarak tasavvur edilmisti. Bu küçük yildiz (Alcor), bundan sonra verecegimiz efsanelerin bir çoklarinda yer alacaktir. Orta Asyalilara göre bu küçük yildiz, diger gezegenlerden çalinmis bir parçadir. Bunun için de diger gezegenler, bu küçük yildizlarini geriye almak için, Büyükayi burcunu kovalar dururlardi. Yukarida Altay Türklerinin söyledikleri "Yedi Han" efsanesi de, böyle bir konu üzerine kurulmus olmaliydi. Fakat hikâyenin kisa tutulmus olmasi sebebi ile, durum iyice anlasilmaktadir. Asagidaki özet, Kirgizlara ait bir inanistir:

Bir gezegenin iki, çok güzel kizi varmis,
Onlarin yokmus esi yildizlar hep hayranmis.
Büyükayi burcunun, yedi kardes yildizi,
Bir de kizimiz olsun, diye çalmislar kizi.
Yedi kardesle kalmis, bu parlak küçük yildiz,
Onlara nes'e salmis, Alkor da denen bu kiz.
Yildizlar hep küsmüsler Yedi Hirsiz demisler,
Peslerine düsmüsler, kalin kizsiz demisler.

Bu inanisi, Mogollar'da da görüyoruz. Tabiî olarak bu inanisin, Kirgizlardan mi Mogollar'a; yoksa Mogollardan mi onlara geçtigini belirtmek çok güçtür:

Yedi kardes akmislar, bir yildiz çalmislar,
Bundan dolayi onlar, "Hirsiz" adi almislar.
Tanrisi hirsizlarin, sevgilisi kizlarin,
Olmuslar bunun için, düsmani yildizlarin.

"Yedi aygirlar" ve Büyükayi burcu:

Büyükayi burcunun yedi yildizi, bazan da "Yedi Aygir" seklinde düsünülmüstü. Diger inanislari tamamlamak üzere, asagidaki Buryat rivayetini özetlemeden geçemeyecegiz. Bu güzel efsanenin bazi motifleri, Türk mitolojisinin umumî çizgilerine de benzerlik gösterir. Meselâ "Kus dilinden anlama" Orta Asya masallarinin bir özelligidir. "Kargalarin gelip fikir vermesi" de, Türk mitolojisine yabanci bir motif degildir. "Dag deviren", "Deniz yutan", "Ok atan" kardeslere, yolda rastlama motifi de Türk masallarinin bir özelligidir. Burada da küçük yildiz, yine kaçirilmis bir kiz rolündedir:

Fakir bir adam varmis, karga dili anlarmis,
Han'in hasta kizina, kargadan derman almis.
Hastaligi gidermis, Han'da rahata ermis,
Armagan olsun diye, atli ak aygir vermis.
Adam yola koyulmus, alti arkadas bulmus,
Alti arkadasin da, hünerleri pek bolmus.
Biri iyi kosarmis, biri deniz yutarmis,
Biri ise dünyada, ne dense duyarmis.
Atlari paylasmislar, Han'la karsilasmislar,
Han kizini verince, alip uzaklasmislar.
Halk kizip hücum etmis, öldürüp ezecekmis,
Tanri buna üzülmüs, onlari göge çekmis.

Çin mitolojisinde de bu küçük yildiz (Alcor), önemli bir rol oynar: "Büyükayi burcunun dört yildizinin teskil ettigi dörtgen, (Çinlilere göre), büyük bir Tanrinin oturdugu, bir araba idi. Bu araba da üç yildiz tarafindan çekilirdi. Burcun dirseginde bulunan küçük yildiz ise, gökte uçan bir melek tarafindan tutularak, arabadaki Tanriya sunulmakta idi". Burada da görülüyor ki, Çinliler, bu küçük yildizi burçtan ayri saymislardi. Bize göre, Buryatlarin Büyükayi burcu hakkindaki esas efsaneleri, daha baska türlü anlatilmisti. Buryatlara göre bu burcun dört yildizi, dört ölünün kafatasi idiler. Onlarin arasinda anlatilan bir efsaneye göre: "Büyük bir kahraman çikmis ve 7 Kara-Demirci'yi öldürmüs. Onlarin kafataslarini bosaltarak, bunlardan dört tane sarap kâsesi yapmis. Sonra da, kafataslarindan yaptigi bu kâseleri, gökte unutmus ve asagiya inmis. Çünkü, bu kafataslarindan o kadar çok sarap içmis ki, artik bunlari düsünemez olmus. Iste, gökte parlayan 7 demircinin bu kafataslari, Büyükayi burcunu meydana getirmisler. Bunun için de, Büyükayi burcu, her zaman demircileri korurmus. Demirciler de onlara, kurban verirlermis". Iste Buryat Mogollarinin, Büyükayi ile ilgili gerçek efsaneleri bu olmaliydi. Çünkü Buryatlar da, "Demirci" deyimi, sembolik olarak Samanlara verilen bir unvandi. Kara Demirciler ise Kara-Samanlardi. Demircilerle ilgili bölümümüzde bu konu üzerinde durmustuk.

Orta Sibirya ile Batidaki efsaneler, daha çok geyik motifi üzerinde kurulmustur. Bazilarina, meselâ Samoyed'lere göre Büyükayi burcu bir geyik idi. bir avci olan, Kutup yildizi tarafindan kovalaniyordu.
 
8. TERAZI BURCU

"Terazi burcu gökte, bir yay gibi durmus,
"Avcilari da sözde, yalniz bu burç korurmus!..."

Bir Türk Efsanesi

Ön Asya kültürlerinde "Mizân" ve "Terazi" adi verilen bu burca, eski Türkler "Ülgü" derlerdi. Öyle anlasiliyor ki bu eski Türkçe deyim de, yine "Terazi" sözünden tercüme yolu ile meydana gelmisti. Çünkü eski Türkler, teraziyi ülgü adini veriyorlardi. Eski Türkler Terazi burcuna "Karakus" da derlerdi. Bu burca niçin Karakus dendigini bilmiyoruz. Fakat herhalde en eski Türk deyimi, Karakus olsa gerekti.

Orta Asya Türkleri genel olarak Iran kültürlerinin tesirleri altinda kalmislar ve Anadolu'da oldugu gibi, "Terazi" veya "Tarazi" deyimini kullanmislardi. Altay'daki Teleüt ise, Terazi burcuna "Üç Miigak" demislerdi. Bununla ilgili efsaneyi asagida anlatacagiz.

Anadolu'da, "Terazi burcu" deyimi çok yaygindir. Fakat bu burca, Osmanli devletinde bile, "Bes karindas" adi verilmisti. Köylüler arasinda ise, onlara "Bes kardesler" denir. Türk mitolojisinde, üçü ana yildiz ile, iki yan yildiz birbirinden ayrilmisti. Üç yildiz, göge kaçan geyikler ve iki yan yildiz ise, onlari kovalayan avci ile yayi olmuslardi. Bu burca, yalnizca "Üç arkar", yani "Üç dag koyunu" diyen Türkler de vardir.

Hiç süphe yok ki, bu burcun en eski türkçe adi "Karakus" idi. Bu burcun, genel olarak dogudan dogmasi sebebi ile, Türkler Terazi burcuna ayri bir önem vermislerdi? Türk dilinin ve kültürünün sonsuz bir hazinesi olan Kutadgu Bilig, söyle diyordu:

"Dogu yönden Karakus kopup gökte yükseldi,
"Düsman atesi gibi, gökleri isik deldi!"
"Bakagördü dogudan, Karakus çikip, dogup,
"Kopa gelmisti yerden, çiplak yalin teg olup!"

Bu burca, Orta Asya'da "Kesil" ve Anadoluda'da, "Kuyruk yildizi" diyenler vardir. Fakat bu deyimlerin Türk mitolojisindeki yerlerini iyice belirtemiyoruz.

Bu burç, Araplarin "Cevza" veya "Seyf ül Cebbar" dedikleri üçlü yildiz kümedir. Avrupalilar, Araplarin tesiri altinda kalarak, "Orion kilici" deyimini de kullanmislardi. Anadolu'da bu burçla ilgili birçok inanislar vardir. Ünlü Gaziantepli bilgin mütercim Asim Efendi'ye göre, "Bu burçta, hirsla çomak kaldirmis ve baskasina vurmak isteyen bir adamin hayali de görülür. Ayrica iki yildiz arasinda da bir 'tavsan' vardir". Asim Efendi bu açiklamasinda, eski Türk inançlari ile Islâmiyet’in getirdigi bilgileri, bir arada göstermege çalismistir.

Orta Asya ve Sibirya efsanelerinde bu burç da, Büyük ve Küçükayi burçlari ve Kutup yildizi ile ilgili görülmüstü: "Terazi burcunun üç yildizi (hemen hemen bütün efsaneler de) usta bir avci tarafindan amansiz bir sekilde kovalanan ve canlarini kurtarmak için kendilerini göge atan Üç geyik gibi tasavvur edilmislerdi". Bu efsanenin, disina çok az yerlerde çikilmistir. Meselâ Yenisey vadilerinde, Terazi burcunun üç yildizinin, üç geyik kafatasi olduguna inananlar da vardir. Fakat bu gibi hikâyelere çok az rastlanir.

Terazi burcu hakkindaki efsaneleri de Potanin toplamistir. Burada özetlerini verecegimiz inanislarin çogu, bu ünlü seyyahin kitaplarindan alinmstir. Yalniz yine bu kitapta bulunan Tunguzlara ait bir efsane, digerlerinden açik bir sekile ayrilmaktadir. Bu sebeple bu efsaneye, daha baslangiçta özel bir önem vermegi dogru buluyoruz. Bütün efsanelerde, "Üç geyik ile bir avci" motifi, genel olarak görülen bir özelliktir. Fakat Tunguz efsanesindeki bu avcinin, "Basi insan ve gövdesi de at" idi. Bu, eski Yunan mitolojisinin "Kentaur"undan baska bir sey degildi. Bu motif, Sibirya'daki Tunguzlara nasil gelmis ve nasil girmisti? Yoksa bu yerli, bir motif mi idi? bu mesele simdilik karanliktir. Kentaur seklindeki bu avcinin attigi oklar da, diger efsanelerde oldugu gibi, birer yildiz olmuslardi. Bu yildizlar için de, ayni efsaneyi anlatan Tunguzlar, onlara "Atesli yildizlar" adini verirlermis. Terazi yildizi Çin'de zaman ölçme ve takvim bakimindan çok önemli görülmüstü. Bu sebeple Çin tesiri altinda kalan bazi Orta Asya kabileleri, terazi burcuna bu bakimdan da önem vermislerdi.

Bununla beraber Bektasîler yari saka da olsa, burçlari ele alip bazi siirler düzmemis degillerdir. Meselâ Azmî Baba, Terazi (Oron) burcu için söyle diyor:

"Mizân iki göz terazi yaptin,
"Bakkal misin, yoksa dükkânci misin?

Tabiî olarak bu siir de Islâmî düsünceye göre söylenmisti. Eski Türkler Terazi burcuna Kara-kus derlerdi. Bunun için de herhalde ayri bir efsane vardi.

Üç geyigin bir avci tarafindan kovalanmasi ve bu geyiklerin göge çikarak, Terazi burcunun üç yildizini meydana getirmeleri ile ilgili efsaneler, Orta Asya kavimlerinde çok yaygindir. Teleüt Türklerine ait inanislari, asagida özetlemekle ise basliyoruz:

Görmüs üç ay geyigi, Kuguldey adli biri,
Tutamamis onlari, ne ölü, ne diri.
Geyikler kosusmuslar, iyice yorulmuslar,
Bakmislar olmayacak, kalkip göge uçmuslar.
Avci arkadan bakmis, iki ok göge atmis,
Tipki yildizlar gibi, oklari göge çikmis.
Geyikler gökte kalmis, her yana isik salmis,
Avciyi bekler gibi, üçlüce sira almis.
Iki ok gökte gezmis, biri geyigi delmis,
"Kanli Yildiz" demisler, fakat parlak güzelmis.
Öbür ok bir ak yildiz, ati bir parlak yildiz,
Avcinin kendisi de olmus bir sakrak yildiz.

Orta Asya'nin daha güney bölgelerinde anlatilan asagidaki efsane, yukaridaki Teleüt efsanesinin biraz daha kisaltilmis ve oldukça da bozulmus bir seklidir. Öyle anlasiliyor ki, gökteki bazi yildizlara da aç köpegi, av dogani gibi adlar veriliyordu. Bu adlar da, böyle bir efsane ile birbirlerine baglanmisti. Fakat Terazi burcunun bir "yay" olarak tasavvur edilmesi, oldukça yayilmis bir inanistir:

Bir avci varmis yerde, geyikleri avlarmis,
Geyik bulursa nerede, dünya geyigi darmis.
Bir son vereyim demis, geyiklerin kökünü,
Tanri avciyi çekmis, kendi mavi gögüne,
Avcinin yayi oku, terazi burcu olmus,
Dogani ile ati, ayri burca kosulmus.
Terazi burcu gökte bir yay gibi dururmus,
Avcilar da sözde yalniz bu burç korurmus.

Asagidaki Kirgiz Türklerinin efsanesinde de görülecegi üzere, burada üç geyik motifi yerlerini almislardir. Simdiye kadar gözden geçirdigimiz efsanelerde genel olarak bir tek avci vardi. Burada üç avci yer almaktadir. Ayrica diger efsanelerde oldugu gibi, göge atilan oklar da birer yildiz olmuslardi:

Terazi burcu imis, üç tane dag koyunu,
Üç avci bitirmisler, bu geyigin soyunu.
Uçup gökte durmuslar, bu geyik kaçarak,
Birer yildiz olmuslar, isik, isi saçarak,
Her üç avci ok atmis, yildiz olmus oklari,
Etrafa isik saçmis, gökte gezer çoklari.
Avcilarin her biri, olmuslar birer yildiz,
Ama gökte solmuslar, kalmislar yapayalniz.
 
10. ZÜHRE YILDIZI

"Zühre yildizi çikar, çobanlarin korurmus.
"Taylari dogurturmus, atlar esen dururmus!..."

Bir Türk Efsanesi

Bati âleminde Venüs, Ön Asya'da da Zühre, v.s. gibi adlarla anilan bu yildiz, her iki dünya mitolojisinde de büyük bir yer tutmustur. Türk mitolojisinde de bu, Kutup yildizindan sonra, en fazla önem kazanan bir yildiz olmustu. Türklere göre bu yildiz, çok güzel bir kiz idi. Batidaki Venüs ve Zühre de, daima kadin güzelliginin bir sembolü olmuslardi. Sibirya'nin buzlu tundralarinda ve karanlik bölgelerinde yasayan, uzun zamandan beri medenî âlemle ilgilerini kesmis bulunan Yakut Türkleri Batidan nasil ilham almislardi? Öyle anlasiliyor ki Türklük, çok eski çaglardan beri Bati ve Iran mitolojisi ile bu bakimdan bir bag kurmus bulunuyordu.

Türk Halk edebiyatinda Zühre Yildizi:

Türk lehçelerinde Zühre yildizina ne gibi adlar verildigini yukarida incelemistik. Bu adlarin hepsi de bir efsanenin geregi olarak verilmisti. Veyahut da bu adlara göre yeni efsaneler düzülmüstü. Türk halk edebiyatinda bu yildizlara umumiyetle "Kervan Kiran" adi verilir. Bunun da bir efsanesi vardir.

Anadolu'daki "Kervan Kiran" deyimi, herhalde Türklerin çok eski ve müsterek bir efsanesine dayanmis olsa gerekti. Tanri daglarinin vadilerinde yasayan Kirgiz Türkleri de Zühre'ye "Kervan Culduz", yani "Kervan Yildizi" derlerdi. Herhalde Anadolu'dan, ta Tanri daglarinin vadilerine kadar gitmis bir tesir pek bahis konusu olmasa gerekti.

Osmanlilarin ilk çaglarinda bu burca, "Erte Yildizi" denirdi. "Erte, gece ile safak arasindaki zamandir". Sibirya'nin güneyindeki Tundralarda yasayan Sagay Türkleri de bu yildiza, "Erta Solbani", yani "Erte Çolbani" derler. Yine ayni Türkler bu yildiza, Anadolu'daki "Tan yildizi" gibi, "Tang solbani" da derler. "Solban", Anadolu'daki "Çolpan" dan baska bir sey degildi. Az sonra verecegimiz örneklerle açik olarak görecegimiz gibi Zühre, "Atlari koruyan, çoban Tanrisi" idi. Anadolu'daki bu burca "Çoban yildizi" denmesi, Ahmet Vefik Pasa'yi bile hayrete düsürmüstü. Gerçi "Çoban" ile "Çolpan" sözleri birbirlerine yakin idiler. Ama hiç kimse de "Çoban"in ile "Çolpan" dan geldigini söyleyemiyordu. Bütün bunlardan hissediyoruz ki, Bering bogazindan Anadolu'ya kadar uzanan Türk âleminde, bazi müsterek his ve fikirler vardi.

Bu yildiz sabaha karsi dogar. Bunun için de Anadolu'nun birçok yerlerinde "Sabah yildizi" da denmistir. Bu yildiza "Akyildiz" diyenler bulundugu gibi, Dogu Anadolu'da Sari-Yildiz, Kanli-Yildiz, Mavi-Yildiz da denir. Bilindigi üzere bir kervan, bu yildizin erken dogmasi yüzünden gece yarisi yola çikmis ve bu yüzden de haydutlar tarafindan yok edilmislerdi. Bu olayi anlatan Türkü, Sarkislali Âsik Veysel tarafindan söylenmisti. Fakat senelerce Erzurum'da ögretmenlik ve halkevi reisligi yapan Murad Uraz, bu türkünün daha orijinalini Erzurum'da bulmustur. Asagidaki siir Murad Uraz'in derledigi sarkidan alinmistir:

"Kanli yildiz, Sari yildiz,
"Sunam aglar, Sari yildiz,
"Selâm götür, sen al yildiz,
"Yaldiz ey, yildiz, yildiz, yildiz!"

Bu efsanenin Orta Asya varyantini da tespit etmis bulunuyoruz. Eski Türkler de bu yildiza "Yaruk yulduz", yani "Parlak yildiz" derlerdi. Kasgarli Mahmud'un sözlügünde verilen çok eski bir Türk siirinde, Zühre yildizinin dogusu ve sabahin olusu söyle anlatiliyor:

"Yaruk yulduz togarda, udhnu kelip bakarmen,
"Satulayu sayrasip, tatlig ünün kus öter!"

Parlak yildiz doganda, uyanarak bakarim,
"Gevezelik ederek, tatli sesle kus öter!"

Eski Türk edebiyatinda da Zühre, güzelligin bir sembolü idi. Nitekim Karahanli çaginin Türkçe saheseri Kutadgu Bilig, yildizi için söyle diyordu:

"Besinci Zühre çikti, vurdu güzel yüzünü,
"Sabah vakti karsila, sen de avut gönlünü!..."

Yakut Türklerine göre Venüs veya Zühre, "Çok güzel bir kiz imis ve Ülker yildizini severmis. Bu iki sevgili, gökte ne zaman karsilasirlarsa, kalplerinden büyük ask ve sevgi firtinalari kopar, bu suretle yeryüzü kar firtinalari içinde kalirmis". Yakutlar kötü havalarin nedenini hep bu sebebe dayarlarmis, bu inanista, bir gerçek payi da yok degildir. Çünkü, Zühre ile Ülker'in yaklasma zamani, kuzey bölgelerinde altinca aya tesadüf ediyordu. Tabiî olarak bu altinci ay, Yakutlarin takvimine göre hesaplanmis bir çagdir. Bu ayda kuzey bölgelerinde, büyük firtinalar olurdu.

Kirgizlar'a göre ise, "Zühre yildizi, Ay'in kizi idi. Ülker de, Ayin ogludur.

Türkler, genel olarak bu yildiza "Çolpan" derlerdi. Bu söz, diger Türk lehçelerinde "Çolpon" ve Anadolu'da da "Çoban yildizi" haline girmistir. Bununla beraber Anadolu'da bu yildizla çobanlar arasinda bir çok baglar bulunmus ve buna göre de türlü sekilde anlatilan birçok masallar düzülmüstür. Mogollar da bu yildiza, "Solbon" veya "Sulbun" derlerdi. Öyle anlasiliyor ki bu yildizin adi, Mogollara da Türklerden girmisti. Türkler, genel olarak bu yildiza "Tang Yulduzi", yani "Tan yildizi" demislerdir. Bu da, sabahla ilgisi dolayisi ile idi. Anadolu'da ise, "Sabah yildizi" deyimi kullanilir. Türkler, yildizlarin parlakliklarina bakarak, ad vermislerdi. Meselâ eski Türkler Zühre'ye "Yaruk yulduzi", yani "isik yildizi" demislerdi. Anadolu'da buna benzeyen bir deyim görüyoruz. Anadolu'nun birçok yerlerinde Zühre'ye "Ak yildiz" denir.

Bu yildiz, Altay ve Sibirya efsanelerinde de önemli bir yer tutar. Meselâ, "Efsane kahramanlarindan biri gördügü bir rüyada, sag tarafindan günesin, sol yaninda da ayin durdugunu görmüs. Güneyde ise, Zühre yildizi parliyormus". Bu bölgelerde Zühre yildizi genel olarak güneyi temsil eden bir sembol idi.

Zühre yildizi, "Atlarin koruyucusu":

Güney Sibirya halklarinin birçoklarina göre Zühre yildizi, atlarin ve at sürülerinin koruyucusu idi. Bunun için büyük at sürülerine sahip olan kimseler, Zühre yildizina kurban keserler ve kurban etleri ile saraplari atesin üzerine dökerek, bunlarin dumanini ve kokusunu Zühre yildizina gönderirlerdi. Zühre yildizinin yaninda parlayan iki küçük yildiz da, onun çobanlari olarak kabul edilirdi. Çünkü Zühre yildizinin da büyük at sürüleri vardi. Bu iki çoban da onun sürülerine bakardi. Bunun içindir ki at çobanlari da, bu iki küçük yildizi kendilerine ugur getiren bir yildiz olarak kabul etmis ve onlar için kurbanlar sunmuslardi.

Hint mitolojisine göre Zühre yildizi "Asvin" adli bir Tanri idi. Bu Tanrinin digerlerinden farki, daha ziyade bir ata sahip olmasi ve at üzerinde gezmesi idi. Öyle anlasiliyor ki, Sibirya an'anelerinde de biraz Budizm'in tesirleri mevcuttu. Fakat Hindistan'da at kültürü ve büyük at sürüleri yoktu. Bu sebeple bu inanç Ortaasya'ya gelince, atli Türklerin hayatlarina uymus ve tamami ile yerli bir inanis haline girmisti. Belki de bu inançlar, Orta Asya'da eskiden beri mevcut idi. Bu efsanelerin en tipik örnekleri Buryat'larda görülür. Bu konuda bir fikir vermek için, bu efsanelerin birer özetini sunmagi faydali buluyoruz:

ZÜHRE YILDIZI, ÇOBAN YILDIZI

Zühre yildizininmis, yerdeki bütün atlar,
Onlari hep korurmus, esen bulurmus tüm atlar.
Iki çobani varmis, birinin adi Tugluk,
Çobanlara bakarmis, onda imis ululuk,
Tugluk'a herkes tapar, keserlermis kurbanlar,
Baharda tören yapar, içerlermis çobanlar.
Kebaplarin kokusu, ta Zühre'ye çikarmis,
Saraplarin tütsüsü, yildizlari yikarmis.
Bazan gençlerin çogu, oynarlar çalarlarmis,
Büyük senlikler yapar, uykuya dalarlarmis.
Atesin içine kemikler atarlarmis,
Kemik kokulariysa , Zühre'yi sararlarmis.
Derler ki bazilari, Zühre bir Tanri idi,
Yalniz korur atlari, görevi ayri idi,
Gece dünyaya iner, dogumlari baslatir,
Bazan atlara biner yeleleri islatir.
Yayla güz arasinda, Zühre parlak dogarmis,
Zührenin isiginda, taylar apak dogarmis.
Bazan Zühre yildizi, batilara ugrarmis,
Dogu sahipsiz kalir, kurtlara gün dogarmis.
Bu mevsimde çobanlar, sicaktan hep bayginmis,
Ayikmis bütün kurtlar, son derece azginmis.
Zührenin bir çobani, bir de köpegi varmis,
Zühre yokken tamami, hiç durmadan yatarmis.
 
11. SAMANYOLU

"Orta Asyalilara, Samanyolu yol olmus,
"Rüzgârdan atlilara, Avrupa hep kul olmus!..."

Samanyolu, insanlarin hayallarini isleten ve hislerini gelistiren bir konu olmustur. Böyle güzel bir konunun, elbette ki Türk mitolojisinde de bir yeri vardi. Türklerin çok önceleri, Samanyolu hakkinda belirli bir düsünceleri ve bu yolun nedenlerini bile açiklayan efsaneleri vardi. Yeni devletler kuruldukça ve Türk kavimleri etrafa dal budak saldikça, bu düsünce yalnizca sözlerde kalmis ve yeni dis tesirler kendilerini göstermege baslamislardi. Meselâ bugün Türkçe'mizde kullandigimiz Samanyolu deyimi, Türk mitolojisine ve Türk düsünce düzenine dayanan bir söz degildir. Bu deyim, daha çok Iran mitolojisi ile edebiyatindan girmistir. Iranlilar bu yola "Kahkesân", yani "Saman çeken" derlerdi. Bu söz Osmanlica'ya, "Kehkesân" seklinde girmistir. Iran efsanelerine göre, "Samanyolu, gökte saman çekilirken, yere düsen saman tozlarindan ve saman parçalarindan meydana gelmisti".

Türkler bu efsaneleri alarak, kendilerine benzetmislerdi. Onlara göre Samanyolu, "Bir saman hirsizinin biraktiklari izlerdi". Bu sebeple eski Türkler bu yola, "Saman ogrisi" yani "Saman hirsizi" derlerdi.

Islâmiyet’i kabul eden Türkler, bu yolun güneydoguya, yani Mekke'ye gittigini görerek, buna "Hacilar yolu" veya "Hac yolu" demege baslamislardi.

"Hacilar yolu" deyimi de, Türkçe'ye Farsça'dan gelmistir. Anadolu'da söylenen, "Samanci yolu, Samanlik yolu" deyimlerinin de ilim kaynagi da, yine Fars edebiyatidir. Fakat Anadolu’muzda kullanilan iki önemli deyim vardir ki, bunun üzerinde büyük bir dikkatle durulmalidir. Bunlar da, "Gök kapusu" ve "Gök yarugi" sözleridir. Bu deyimler, Osmanlilarin ilk çaglarinda da kullanilmisti.

Anadolu’muzda Samanyolu için söylenen "Gökdere" ile "Gökyolu" deyimleri. Eski Türk mitolojisinin izlerini tasimaktadirlar. Az sonra verecegimiz, "Ordu yolu" adli siirin okunmasini tavsiye ederiz.

Bütün bunlarin üstünde Samanyolu için söylenen eski ve orijinal bir deyim vardir ki, o da "Kuslar yolu" veya "Kus yolu"dur. Gerçekten de Samanyolu, kuslarin göç ettikleri yönlere dogru uzanip giden bir izdir. Bu fikrin altinda da, bir efsane ve mitolojik bir düsünce yatmaktadir. Bu efsanelerden bazilarinin özetlerini, ayrica verecegiz. Orta Asya'da dogan bu mitolojik düsünceleri, bütün Bati Sibirya, Rusya ve Fin körfezine kadar yayilmisti. Meselâ Kazan Türklerinde, bu kuslarin hangi kuslar olduklari da belirtilmis ve Samanyolu'na "Yaban kazlarinin yolu" denmisti. Bu deyimle ilgili, bir sürü de efsane vardir.

Samanyolu, "Gögün dikis yeri":

Kuslar yolu deyimi, digerlerine nazaran eski olmakla beraber, en eski Türk düsüncesini yansitmaktan da uzaktir. Yakut Türklerinin bazi hikâyelerinde Samanyolu, "Gögün dikis yeri" olarak gösterilmektedir. Artik Yakutlar bunu, bir kus izi v.s. gibi görmemislerdi. Bütün uzayi (Cosmos) bir parçasi gibi düsünen bazi Sibirya kavimleri de yok degildir.

Samanyolu, "Tanrinin ayak izi":

Yine Yakut Türklerinin su düsüncesi, yukaridaki uzay fikrini gelistirmekte ve bizi yeni bir fikire eristirmektedir: "Tanri, ilk olarak dünyayi yaratmak istedigi zaman, bir müddet gök yüzünde gezmek zorunda kalmis. Iste gök yüzünde güzel bir cadde gibi parlayan bu Samanyolu, Tanrinin o zamanki ayak izlerinden baska bir sey degilmis". Bizce bu düsünce, çok önemlidir. Bu duruma göre, kuzey-dogudan güney-batiya dogru uzanan Samanyolu, bize Tanrinin hareket ve gidis yönünü de vermektedir. Asagida, yine Samanyolu ile ilgili olarak, Kuzey-bati Sibirya kavimlerinden ve Macarlarin akrabalari olan Vogullardan, bazi efsane özetleri verecegiz. Bu efsanelerde Samanyolu, artik Tanrinin degil de; Tanrinin sembolleri olan geyik ve avcinin ayak izleridir. Yakutlar ise bunu, her türlü sembollerden kurtulmus, saf bir din düsünmesi olarak tasavvur etmislerdir.

Samanyolu’na "Ordu-yolu" denmesi:

Asagidaki efsane konu bakimindan, Atilla ve ogullari ile ilgilidir. Fakat ortaya çikis tarihi, daha çok Macarlarin Orta Avrupa'ya gelisinden sonra baslar. Ana motifler itibari ile, Macar mitolojisinin özelliklerini tasir. Bununla beraber bu efsane, Macarlar tarafindan degil; Transilvanya'da oturan, Türk ve Macar karisimi Sekeller tarafindan söylenmistir. Orta Asya tarihi ve Türk kültürü bakimindan da, fevkalâde bir öneme sahiptir. Eski Macar inanislarina göre Macarlar, Orta Asya'ya yakin olan yurtlarindan Macaristan'a, göçerken, hep "Samanyolu’nu takip ederek" gelmislerdi. Bilindigi üzere Samanyolu, her memlekete göre az veya çok, yön degistirir. Güney Rusya'da ise Samanyolu, özellikle yaz aylarinda, dogu ve bati yönleri arasinda uzanir: "Gerçekten Samanyolu burada, sanki Orta Asya ile Avrupa arasinda uzanan bir yolmus gibi görülür. Büyük istilâlar ve göçler, hep bu yol üzerinden yapilmistir". Bilindigi üzere, Macarlar Orta Asya’dan Avrupa'ya gelisleri, yine onlarin efsanelerine göre bir "Geyigi takip etme" yolu ile olmustu. Bu efsaneyi, geyikle ilgili bölümümüzde incelemistik. Daha sonra bu ana efsaneye, bir de Samanyolu motifi ilâve edilmistir. Efsane söyledir:

SAMANYOLU, "ORDU YOLU"

Samanyolu’na Hunlar "Ordu yolu" demisler,
Batiya gelen Hunlar hep bu yoldan gelmisler,
Orta Asyalilara, Samanyolu yol olmus,
Rüzgârdan atlilara, Avrupa hep kul olmus.
Asya'dan ruhlar gelmis güya Samanyolu’ndan,
Avrupa'yi hep ezmis, bu kahraman yolundan.
"Türk-Macar" asillidir, ünlü "Sekel" boylari,
Askeri akillidir, savasçidir soylari,
Sekeller bozulmuslar, nasilsa bir savasta,
Felekâti duymuslar, akil kalmamis basta.
Atilla’nin en küçük, er oglu "Çaba" imis,
Ama akilda büyük, tipki da baba imis.
Gökten Samanyolu’ndan Çaba'nin buyrugundan,
Erlerin ruhu gelmis, Hunlarin ordusundan.
Ruhlar göklerden inmis, kurtarmis Sekel'leri,
Düsman dagilip sinmis, almislar bu illeri.
Dogu-Bati yoludur, kuzeyde Samanyolu,
Efsaneler doludur, Türklerin bir san yolu.

Macarlarin, Asya'nin kuzey-batisinda yasayan Vogul kavimi ile çok yakin iliskileri olmustu. Hatta birçok Macarlar, kendilerinin Vogullarindan geldiklerine inanmislardi. Vogul mitolojisinde, "Samanyolu" ile "Geyik" motifleri, yanyana gelmislerdir. Fakat bu efsaneler, çok mitolojiktirler. Orta Asya mitolojisi gibi gerçekçi, açik ve duru da degillerdir. Bize göre Macarlar, mitolojilerinin köklerini, yine Orta Asya'da aramalidirlar. Vogul mitolojisi de, Orta Asya mitolojisinin yan tesirleri ile meydana gelmis, daha mistik ve daha karisik türlerinden baska bir sey olmasa gerekti. Taninmis Türkolog Radlof da Kirgiz efsaneleri ile Sibirya efsanelerini karsilastirirken, bu gerçegi söylemekten kendisini alamamisti.

Samanyolu, avcilarin "Kayak izleri":

Bu inanis daha çok, Kuzey-Bati Sibirya'da oturan Vogul kavmi ile, Orta Sibirya'daki Tunguz'lar arasinda çok yaygindir. Bu bölgeler, senenin çogu zamanlarinda, karla kaplidir. Bu sebeple, böyle bir inanis ve söyleyis, normal görülmemelidir. Buradaki geyik tanrinin bir sembolüdür. Orta Asya efsanelerinde de bunu çok görüyoruz. Ayni motif Macarlarda da vardir. Fakat Orta Asya ve dolayisi ile Macarlarin geyik efsaneleri, burada tam manasi ile dinî bir sekle bürünmüstür. Bunlarin hangisi orijinaldi? Elbette ki bu efsane daha mitolojik idi. Fakat Radlof'un gayet hakli olarak dedigi gibi, bu bölge halklarinin hayat düzeni böyle bir düsünceyi; güneydeki Türklerin daha gerçekçi düsünce ve hayat düzeni ise, baska türlü bir mitolojiyi meydana getiriyordu. Samanyolu ile ilgili birkaç efsaneyi, asagida özetlemegi faydali buluyoruz. Bu efsaneler, Türk mitolojisinin kuzey-bati kanadinin, uzak örnekleridirler:

Numi-Tarem adli bir, Tanri varmis kuzeyde,
Alti ayagi olan, geyik yapmis yüzeyde.
Geyik hizla kosarmis, hiç kimse tutamazmis,
Gögü delip asarken, hiç kimse bakamazmis.
Bir avci kayak takmis, geyigi kovalamis,
Iki ayagin kirmis, yine de tutamamis.
Bunun için göklerde, kayak izi doluymus,
Kutsal kayak izleri, beyaz Samanyolu’nmus!

Avci tarafindan öldürülen geyigin 7 yavrusu varmis. Diger bir efsanedeki avcilar da, 7 kardes imisler. Vogul kavminin, daha dogrusu Fin-Ugor'larin büyük Tanrisi olan Numi-Tarem'in de 7 tane oglu vardi. Bütün insanlik, bu 7 oguldan türemisti. Yakut Türklerinin Yaratilis destanlarinda da, "Tanri, ilk defa 7 insan yaratmisti ve bütün insanlik da bu ilk 7 insandan meydana gelmisti". Bu da bize gösteriyor ki, Türk mitolojisinin Dogu ve Bati kollari, ifade ve üslûp degisikliklerine ragmen, yine de bir noktada birlesiyorlardi.

Samanyolu "Kus yolu":

Bu fikir tam manasi ile Türk mitolojisinin mali olan bir motiftir. Henüz daha Islâmiyet'in ve dolayisi ile Iran kültürünün tesirlerini iyice tatmamis olan Türkler, genel olarak bu deyimi kullanirlardi. Samanyolu’na, Kirgizlar'in "Kus Coli" Türkmen'lerin de "Kuslar yoli" demelerinin nedeni de buradan geliyordu. Kazan Türkleri ise Samanyolu’na, "Kiyik kaz yuli" yani "Yabanî kaz yolu" derlerdi. Kazan Türkleri bu bakimdan, Türk lehçelerinin uzak bir kolu olan Çuvas'lar ve dolayisi ile, Fin-Ugor kavimleri ile birlesmislerdi. Asagida özetini verecegimiz Vogul efsanesi de, böyle bir düsünce düzeninin bir mahsülüdür.

Görüsümüze göre böyle bir düsüncenin, Kazan Türklerinden Çuvas ve Vogul'lara geçmis olmasi, daha muhtemeldi. Yukarida da gösterdigimiz gibi, Samanyolu hakkinda vogullara hâkim olan düsünce, daha çok "Geyik" ve "Avci" motifleri üzerinde toplaniyordu. Kazan'da ve Çuvaslarda ise, "Yaban kazlarinin uçus yolu", birinci derecede bir rol oynuyordu. Görülüyor ki, bu düsünce tarzi, Orta Asya'dan basliyor, Güney Rusya Türk kavimlerinde yayilarak, kuzeydeki Fin halklarini bile sariyordu. Bu inanisin çok geri ve mitolojik bir anlatilisi olan, Vogul efsanelerinden birinin özetini, asagiya veriyoruz:

Bahadir bir ev varmis çok çok eski çaglarda,
Bazan gökte uçarmis, avlanirmis daglarda.
Samanyolu’ndan gelir, bahar olunca kuslar,
Ayni yoldan gidermis, artik gelince kislar.
Er kuzeye kaçarmis, iyi günlerde yazin,
Samanyolu’ndan uçar, göçer gelirmis kisin.

Bu efsanede de görülüyor ki, Samanyolu’nun ötesinde "Hayat suyu" ve bir nevi "Cennet" vardi. Ayni zamanda Samanyolu, ruhlarin ötesine ve Tanriya giden bir yoldu.
 
Top