Türkiye'nin üye olduğu uluslararası kuruluşlar ve tanıtımları

Dünya Ekonomik Forumu

Dünya Ekonomik Forumu (İngilizce:World Economic Forum (WEF)) merkezi İsviçre'nin Cenevre kentinde yer alan uluslararası bir vakıftır. Her yıl İsviçre'nin Davos kasabasında yapılan, dünyanın en tanınmış işadamları ve siyasetçilerini biraraya getiren, dünyanın en önemli sorunlarının tartışıldığı konferanslarıyla tanınır. Forum ayrıca her yıl Çin'de Yeni Şampiyonlar Konferansı adı verilen bir konferans ve dünyanın çeşitli bölgelerinde bölgesel konferans serileri düzenlemektedir. 2008 yılında bu konferanslar arasında Avrupa ve Orta Asya, Uzak Doğu, Rusya Genel Müdürlük Masası, Afrika, Orta Doğu ve Latin Amerika bölgesel konferansları yer almıştır. 2008 yılında forum Dubai'de dünyanın 68 değişik sorununun ele alındığı ve dünya çapında 700 kadar uzmanı bir araya getiren Küresel Gündem Zirvesi'ni başlatmıştır.

Dünya Ekonomik Forumu 1971 yılında İsviçreli bir işletmecilik profesörü olan Klaus M. Schwab tarafından kuruldu.[1] Forum düzenlediği konferansların yanı sıra çeşitli araştırma raporları yayınlamakta ve üyelerinin çeşitli sektörlerdeki çalışmalarını desteklemektedir.
 
D-8
D-8, Developing Eight (gelişen 8 ülke), 8 ülkeyi ifade eden bir kuruluş. Bu sekiz ülke Türkiye, İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya. Bu sekiz ülkenin REFAHYOL Hükûmeti Başbakanı Necmettin Erbakan önderliğinde bir araya gelerek oluşturmuş oldukları bir organizasyondur. D-8 içinde yer alan ülkeler aynı zamanda İslam Konferansı Örgütü nün de üyeleridir. D-8 üyeleri, tabii kaynakları, kalabalık nüfusları ve potansiyel pazarlarından ötürü kendi bölgelerinde önemli konum arz etmektedirler.

Malezya'nın başkenti Kuala Lumpur'da düzenlenen 6. D-8 zirvesinde, D-8 daimi Sekreteryasının İstanbul’da olmasına karar verildi. . Bu karar 20 Şubat 2009 tarihinde imzalanan anlaşma ile resmiyet kazandılar

Kuruluşu

22 Ekim 1996 tarihindeki "Kalkınmada İşbirliği Konferansı"nı izleyen bir dizi hazırlık toplantılarından sonra 15 Haziran 1997 yılında İstanbul’da yapılan Devlet ve Hükümet başkanları zirvesinde D-8’in kuruluşu resmen ilan edilmiştir (İstanbul Deklarasyonu).

D-8'lerin bayrağında yer alan 6 tane yıldız D-8'lerin temel ilkelerini sembolize etmektedir. D-8'lerin bayrağinda 6 temel ilkeyi sembolize eden altı yıldızın anlamaları şunlardır.

1. Savaş değil, barış,
2. Çatışma değil, diyalog,
3. Çifte standart değil, adalet,
4. Sömürü değil, adil düzen,
5. Baskı ve tahakküm değil, insan hakları hürriyet ve demokrasi.




Organları


Zirve : Devlet/hükümet başkanlarının iki yılda bir gerçekleştirdikleri toplantılardır. D-8'in en üst düzey karar alma organıdır.

Konsey: Üye ülkelerin Dışişleri Bakanlarının katılımı ile gerçekleştirilen toplantılarıdır.

Komisyon: Üye ülkelerin kıdemli uzmanlarından oluşan ve eşgüdüm çalışmalarını yürüten kurul toplantılarıdır.

Genel Sekreterlik: D-8 Grubunun çalışmalarına sekretarya hizmetleri sunan ve üye ülkeler arasındaki iletişimi sağlayan İcra Direktörlüğünü Türkiye tarafından atanan bir büyükelçi (Ayhan Kamel) İstanbul'da bulunan merkezinden yürütmekte idi. 2006 Bali Zirvesinden sonra İcra Diretörlüğünün statüsü Genel Sekreterliğe çevrilerek dönem başkanı Endonezya tarafından atama yapıldı. Genel Sekreterliği Endonezyalı bürokratlardan Dipo Alam yürütmektedir.

D-8'in Amacı

D-8 girişiminin başlatılmasındaki amaç, büyük bir ekonomik potansiyeli, çeşitli kaynakları, geniş bir nüfus ve coğrafi alanı temsil eden 8 ülke arasında ticaret ilişkilerinde yeni fırsatlar yaratmak ve çeşitlendirmek, uluslararası düzeyde karar alma sürecine katılımı artırmak, daha iyi hayat şartları sağlamak, somut ortak projeler etrafında ekonomik işbirliğini geliştirmek ve gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisindeki durumlarını güçlendirmektir.

D-8, kurucu üyelerinin kompozisyonunun da yansıttığı gibi, bölgesel olmaktan çok küresel bir kuruluştur. Üyelik, grubun hedeflerini, ilkelerini benimseyen ve ortak bağları paylaşan diğer gelişmekte olan ülkelere de açıktır.

D-8, üye ülkelerin bölgesel ve uluslararası örgütlere üyeliklerinden kaynaklanan ikili ve çok taraflı taahhütleri üzerinde olumsuz etkisi olmayan bir forumdur.

Ekonomi Sırası


D-8 ülkelerinde en sanayileşmiş (gelişmiş) ekonomi Türkiye ekonomisidir. Türkiye'yi Endonezya izler.
 
Ekonomik İşbirliği Örgütü​


Ekonomik İşbirliği Örgütü (EİT) Türkiye, İran, Afganistan gibi ülkeler tarafından kurulan ve Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıyla diğer Türk Devletleri'nin de dahil olduğu ekonomik örgüt. Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT) olarak da bilinir.

EİT'in 10 üyesi bulunuyor:

1. Afganistan
2. Azerbaycan
3. İran
4. Kazakistan
5. Kırgızistan
6. Pakistan
7. Özbekistan
8. Tacikistan
9. Türkiye
10. Türkmenistan







EİT'in üyeleri kültürel ve ekonomik alanda işbirliğini hedefliyor. 2015 yılına kadar serbest ticaret bölgesi olmak da hedefler arasında. Hedeflerinden bir diğer ise üyeleri arasında platform oluşturmaktır. Statü ve güç olarak büyümeye devam eden örgütün üyeleri arasında, 17 Temmuz 2003 tarihinde İslamabad'da ticaret anlaşması imzalanmıştır.

Tarihi

EİT 1985 yılında Türkiye, İran ve Pakistan tarafından kurulmuştur. 1992 yılında Orta Asya cumhuriyetleri ve Azerbaycan'ı da kapsayacak şekilde genişlemiştir. Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Türkiye ile Orta Asya ülkeleri arasında kurulan Orta Asya İşbirliği Teşkilatı CACO'nun da devamı niteliğindedir. Tarihi köklerinde Sadabat Paktı da vardır. Birlik aynı zamanda Türk/Fars ortaklığını, ortak Selçuklu kültürünü yansıtmaktadır.

Yapısı

1. Bakanlar Konseyi: En üst düzey karar alma organı. Dışişleri Bakanlarından oluşur. Yılda bir kez toplanır.
2. Sürekli Temsilciler Konseyi: Büyükelçiler, ve diğer üyelerden oluşur.
3. Bölgesel Planlama Konseyi
4. Genel Sekreterlik
5. Sanayii ve Tarım Direktörlüğü
6. Ticaret ve Yatırım Direktörlüğü
7. Enerji, Madenler ve Çevre Direktörlüğü
8. Ulaştırma ve İletişim Direktörlüğü
9. Ekonomik Araştırma ve İstatistik Direktörlüğü
10. Proje Araştırma Direktörlüğü



Diğer Örgütlerle İlişkileri

Ekonomik İşbirliği Örgütü üyesi ülkeler, aynı zamanda İslam Konferansı Örgütü'nün de (İKÖ) üyesidirler. EİT'in İKÖ'de 1995 yılından bu yana gözlemci statüsü bulunmaktadır.
 
OECD

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü bazen de İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı (İngilizce: Organisation for Economic Co-operation and Development -OECD, Fransızca: Organisation de coopération et de développement économiques), uluslararası bir ekonomi örgütüdür.

OECD, 14 Aralık 1960 tarihinde imzalanan Paris Sözleşmesi'ne dayanılarak, 1961'de kurulmuştur ve savaş yıkıntıları içindeki Avrupa'nın Marshall Planı çerçevesinde yeniden yapılandırılması amacıyla 1948 yılında kurulan Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü'nün (OEEC) doğrudan mirasçısıdır. Üyelerinin büyük bir bölümü AB ve İUT üyeleridir, çoğunluğu da gözlemci üyelerdir. OECD ülkeleri sanayileşip zengin olmuş ülkelerdir.

Amaçları

Örgütün tüzüğe bağlanmış amaçları şunlardır:


1. Finansal istikrarın eşzamanlı olarak korunduğu üye ülkelerde ve hem de özellikle gelişmekte olan ülkelerde halkın yaşam standartının iyileştirilmesi, sürekli ve dengeli ekonomik gelişim sağlayan politikaya destek ve yardım, işsizliğin ortadan kaldırılması;
2. Ekonomik genişleme politikasının uyandırılması ve sosyo-ekonomik eşgüdümlü gelişmenin desteklenmesi;
3. Uluslararası yükümlülüklere uygun olarak çok taraflı ve ülkeler arasında ayrım gözetmeyen dünya ticaretinin geliştirilmesine destek verilmesi.
4. OECD'ye üye veya bu örgüte üyelik talebinde bulunan ülkeler, sosyo-politik ve ekonomik yaşamda, aşağıda belirtilen üç ilkeyi vazgeçilmez değerler olarak benimsemişlerdir:
5. Demokrasi;
6. İnsan haklarına ve yurttaş özgürlüğüne bağlılık;



Üye Ülkeler


Halen 31 tam üye olan ülke vardır, bu ülkeler arasında 27 tanesi (* ile gösterilmiştir) Dünya Bankası tarafından 2005'de yüksek gelirli ülkeler arasında gösterilmiştir.

Kurucu üyeler (1961):

1. Avusturya*
2. Belçika*
3. Kanada*
4. Danimarka*
5. Fransa*
6. Almanya*
7. Yunanistan
8. İzlanda*
9. İrlanda*
10. İtalya*
11. Lüksemburg*
12. Hollanda*
13. Norveç*
14. Portekiz*
15. İspanya*
16. İsveç*
17. İsviçre*
18. Türkiye*
19. Birleşik Krallık*
20. Amerika Birleşik Devletleri*


Sonradan katılanlar:

1. Avustralya* (1971)
2. Çek Cumhuriyeti* (1995)
3. Finlandiya* (1969)
4. Macaristan* (1996)
5. Japonya* (1964)
6. Meksika (1994)
7. Yeni Zellanda* (1973)
8. Polonya (1996)
9. Slovakya (2000)
10. Güney Kore* (1996)
11. Şili (2010)
12. Estonya (2010)
13. Slovenya (2010)
14. İsrail (2010)



Avrupa Komisyonu da OECD'ye katılım gösterir.
 
Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Mali Çalışma Grubu

Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Mali Çalışma Grubu ya da FATF (Financial Action Task Force on Money Laundering), 1989 yılında G-7 ülkeleri (ABD, Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve Kanada) tarafından OECD bünyesinde kurulmuştur. FATF'nin kurulmasıyla bir anlamda karaparanın aklanmasıyla mücadeleye ilişkin tavsiyeler bütünü oluşturulmuştur.

FATF’nin 31 ülke ve 2 bölgesel kuruluş olmak üzere toplam 33 üyesi bulunmaktadır. Türkiye, 24 Eylül 1991 tarihinde FATF’ye üye olmuştur.

FATF faaliyetlerini, her yıl düzenli olarak gerçekleştirilen toplantılar yoluyla yürütmektedir.
 
Karadeniz Ekonomik İşbirliği

Karadeniz Ekonomik İşbirliği Asemblesi (KEİ) (İng. Black Sea Economic Cooperation Organization) 25 Haziran 1992 günü İstanbul'da düzenlenen zirve ile imzalanan Karadeniz çevresindeki ülkelerin ekonomik işbirliği projesidir.

Üye ülkeler

Kurucu üyeler


1. Arnavutluk
2. Azerbaycan
3. Bulgaristan
4. Ermenistan
5. Gürcistan
6. Moldova
7. Romanya
8. Rusya
9. Türkiye
10. Ukrayna
11. Yunanistan

Sonradan katılan üyeler:


1. Sırbistan

Üyelik başvurusu kabul edilmeyen ülkeler

1. Kıbrıs Cumhuriyeti
2. Karadağ

Kıbrıs Cumhuriyeti ve Karadağ katılım başvurusu yapmış, ancak Türkiye ve Yunanistan'ın karşılık olarak veto haklarını kullanmaları ile reddedilmişlerdir.[1]

Haritada görüldüğü gibi işbirliğine üye olmak için Karadeniz'e sahili bulunma şartı yoktur.

Gözlemci ülkeler


1. Almanya
2. Amerika Birleşik Devletleri
3. Avusturya
4. Beyaz Rusya
5. Çek Cumhuriyeti
6. Fransa
7. Hırvatistan
8. İsrail
9. İtalya
10. Mısır
11. Polonya
12. Slovakya
13. Tunus


Tarihçe ve İşbirliği'nin Yapısı


Eski çağlardan beri Karadeniz, çeşitli uygarlıkların beşiği olmuş, Asya ile Avrupa arasında değişik uyruklu, farklı mesleklere sahip ve değişik kültürlerden ve dinlerden gelen insanların birbirleriyle kaynaştığı konumunu muhafaza etmiştir. Ancak bu hiçbir zaman kolay bir süreç olmamış, barış ve huzur dönemlerini uzun çatışma ve savaşlar izlemiştir. Bu durumda bile, Karadeniz gelişmiş ticaret ilişkileri ve bağlantılarıyla tanınmıştır. Bölgedeki ülkeler arasında, barış köprüleri kurma çabaları eksik olmamıştır. Avrupa ve Asya'yı birleştiren meşhur İpek Yolu'ndan söz etmek bu konuda yeterlidir. İpek Yolu sayesinde iki kıtanın halkları arasında ilişki kurulması ve farklı kültürlerin yanyana yaşaması ve karşılıklı olarak zenginleşmesi şeklinde çok değerli deneyim kazanılmıştır.

Karadeniz Ekonomik İşbirliği fikri, 1980'li yılların sonunda Doğu Avrupa Ülkeleri ve Sovyetler Birliği'ndeki değişim sürecinin hızlandığı bir dönemde doğmuştur.

Hammadde ve enerji kaynakları yönünden çok zengin olan eski Sovyetler Birliği'nde savunma ve uzay sanayi gibi alanlara yatırım yapılmış, buna karşılık başta tüketim malları olmak üzere insana yönelik yatırımlar ihmal edilmiştir. Türkiye ise eski Sovyetler Birliği'nin çok fazla ihtiyaç duyduğu ve Batı ülkelerinde pazarlamada güçlük çekebileceği gıda ve tüketim mallarına sahip bulunmaktadır. Sanayileşmede önemli bir aşama kaydeden ve yeni bir atılıma hazırlanan Türkiye yanıbaşındaki bu hammadde ve enerji kaynaklarına, eski Sovyetler Birliği ise gıda ve tüketim mallarına ihtiyaç duymaktadır. Bütün bu yeni koşullar Karadeniz Havzası'ndaki diğer ülkeler için de geçerlidir. Üstelik Sovyetler Birliği'nde birçok Türk Cumhuriyetleri'nin bulunması, ilişkilerin geliştirilmesinde temel etken olabilmektedir.

Değinilen tüm bu gelişmeler, Türkiye ile Karadeniz'e kıyısı olan ülkeler arasında ekonomik işbirliği ve bölgesel bütünleşme girişimi için uygun bir ortam oluşturmuştur. KEİ fikri böyle bir ortamda ortaya atılmıştır.

KEİ, dünyada küreselleşme ve bölgesel düzeyde uluslararası bütünleşme yönünde, siyasal ve ekonomik alanda yeniden yapılanma sürecinin bir ürünüdür. Doğu Avrupa'da, ekonomik boyutta serbest piyasa ekonomisine ve siyasal boyutta çoğulcu demokrasiye geçiş sürecinin yarattığı ortamda, konumunu ve zamanlamasını bulan KEİ fikri, öncülüğünü Türkiye'nin yaptığı bir bölgesel ekonomik işbirliği girişimidir.

Başlangıçta KEİ'nin amacının Karadeniz'e kıyısı olan ülkeler arasında aşamalı olarak bir "serbest ticaret bölgesi" kurulması olduğu belirtilmiş, ancak daha sonra yapılan toplantılarda bu girişimin "ekonomik işbirliği" çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir girişim olarak nitelendirilmiştir.

KEİ'nin ilk kurucu üyeleri Karadeniz'e kıyısı olan Türkiye, eski Sovyetler Birliği, Romanya ve Bulgaristan'dır. Sovyetler Birliği'nin dağılması üzerine, Bağımsız Devletler Topluluğu olarak Rusya Federasyonu, Ukrayna, Azerbaycan, Moldova, Gürcistan ve Ermenistan kurucu üye sıfatıyla katılmışlardır. Daha sonra Karadeniz'de kıyısı olmayan Yunanistan ve Arnavutluk kurucu üye olarak katılmıştır.

KEİ ile ilgili ilk toplantı Türkiye'nin girişimi ile 19 Aralık 1990'da Ankara'da yapılmıştır. Türkiye, eski Sovyetler Birliği, Romanya ve Bulgaristan'ın resmi delegelerinin yanı sıra, eski Sovyetler Birliği Heyeti içinde; Azerbaycan, Gürcistan, Moldova ve Ermenistan Cumhuriyetleri'nin Dışişleri Bakan Yardımcıları yer almıştır. Toplantıda taraflar, Türkiye tarafından hazırlanan ve önerilen işbirliğinin temel prensiplerini kapsayan taslak üzerinde çalışmışlar, sonuç bildirgesinde "Karadeniz Ekonomik İşbirliği" nin kurulmasında anlaşmaya vardıklarını resmen açıklamışlardır. 12-13 Mart 1991 tarihlerinde Bükreş'te, 23-24 Nisan 1991 tarihlerinde Sofya'da uzman düzeyinde toplantılar yapılmıştır. Bu toplantılarda KEİ'nin amaçları ve prensipleri üzerinde ortak bir anlaşmaya varılmıştır. 11-12 Temmuz 1991 tarihlerinde yapılan toplantıda, KEİ Anlaşması metni üzerindeki çalışmalar sonuçlandırılarak, imzaya hazır hale getirilmiştir. Moskova toplantısında taraflar, KEİ Anlaşması'nın yakın bir gelecekte Türkiye'de yapılacak bir toplantıda imzalanması konusunda anlaşmaya varmışlardır.

3 Şubat 1992 tarihinde Türkiye'de; Türkiye, Rusya Federasyonu, Romanya, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan ve Moldova Bakan düzeyinde, Ukrayna ve Bulgaristan ise Dışişleri düzeyinde katılarak, KEİ ile ilgili temel belgeyi parafe etmişleridir.

KEİ Anlaşması, 25 Haziran 1992 tarihinde İstanbul'da düzenlenen Zirve Toplantısı'nda dokuz üye ülkenin yanı sıra, Yunanistan ile Arnavutluk'un da kurucu üye olarak katıldığı on bir ülkenin devlet veya hükümet başkanları tarafından imzalanarak, resmen işlerlik kazanmıştır.

KEİ, bundan böyle hükümetler boyutunun yanı sıra, parlamenterler, özel sektörler, belediyeler ve hatta hükümetler dışı kuruluşlar boyutuyla; çalışma organları, usulleri ve yöntemleriyle; bankası, İstatistik Veri ve Ekonomik Bilgi Değişimi Koordinasyon Merkezi'yle somut projeleri sonuçlandırabilecek temel öğelere sahip olmuş bulunmaktadır. KEİ'nin uluslararası kimliği de giderek ağırlık kazanmıştır. Karadeniz Ekonomik İşbirliği'ni uluslararası bir örgüte dönüştüren KEİB Anlaşması, 5 Haziran 1998 tarihinde Yalta'da imzalanmıştır. KEİ, imzalanan anayasa ile bölgesel bir ekonomik teşkilata dönüşerek adı, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı olmuştur. Yasayla kurumsallaşma dönemini kapatan KEİ, bundan sonra da program ve proje uygulamasına geçecektir.


KEİ'nin ilkeleri, amaçları ve kapsamı


KEİ'nin kuruluş aşamasındaki hazırlık çalışmalarında temel amaç olarak Katılan Devletler'in coğrafi yakınlıklarından ve ekonomilerinin birbirlerini tamamlayıcı özelliklerinden yararlanılarak ticari, ekonomik, bilimsel ve teknolojik işbirliğini geliştirmeleri ve Karadeniz Bölgesi'nin bir barış, işbirliği ve refah bölgesi haline gelmesi öngörülmektedir. Bu temel amaç doğrultusunda kısa dönemde bölge ülkeleriyle işbirliği için uygun ortam oluşturulması ve taraflar arasında mal ve hizmet ticaretinin arttırılması öngörülmüştür. Uzun dönemde ise amaç; bölge ülkeleri arasında ekonomik ilişkileri daha fazla geliştirebilmek için kişilerin, malların, sermayenin ve hizmetlerin serbest dolaşımını sağlamaktır. Bu amaçların gerçekleştirilmesi için uzun dönemde, aşamalı olarak Katılan Devletler arasında bir serbest ticaret bölgesinin kurulması amaçlanmıştır.


Çalışma Şekli ve Etkinlikleri

.1. Örgüt Yapısı I.1.1. Dışişleri Bakanları Konseyi En yüksek karar alma organıdır. Altı ayda bir olmak üzere, yılda iki defa mutabakat sağlanan yerde toplanmaktadır. İlk iki dönem başkanlığını Türkiye yapmıştır. Daha sonraki başkanlıklar ise alfabe sırasına göre yapılmaktadır. Dışişleri Bakanları Konseyi, KEİ’nin işleyişi, alt organların kurulması çalışmalarının yönlendirilmesi ve kararların değerlendirilmesi, gözlemci statüsü tanınması ile ilgili kararların alınması, iç tüzüğün kabul ve değiştirilmesi konularında yetkilidir. Aksine karar alınmadıkça oturumları kapalıdır. Yüksek Yöneticiler Komitesi ve Merkezi İstanbul’da olan Uluslararası Daimi Sekreterya Dışişleri Bakanları Konseyi’ne bağlı alt organlardır. KEİ’nin Uluslararası Daimi Sekreteryasının, 10 Aralık 1992 tarihinde Antalya’da yapılan KEİ Dışişleri Bakanları Toplantısında kurulması kararlaştırılmıştır. Sekreterya 3 Mayıs 1993 tarihinde faaliyete başlamıştır. Sekreteryanın başında bir direktör bulunmaktadır ve bu direktör dönem başkanına karşı sorumludur. Dışişleri Bakanları Konseyine bağlı çalışma grupları oluşturulmuştur. Bu gruplar şunlardır: -Örgütsel Konular Çalışma Grubu -Bilim ve Teknolojide İşbirliği Çalışma Grubu -Banka ve Finans Çalışma Grubu -İstatiksel Veri ve Ekonomik Bilgi Değişimi Çalışma Grubu -Sağlık ve Eczacılık Çalışma Grubu -Ulaşım Çalışma Grubu -Acil Durum Çalışma Grubu -Suçluluğun Önlenmesi Çalışma Grubu -Ticari ve Ekonomik Gelişmeler Çalışma Grubu -Komünikasyon Çalışma Grubu -Çevre Koruması Çalışma Grubu -Tarım ve Tarım Sanayii Çalışma Grubu -Uzmanlar Geçici Çalışma Grubu Çalışma grupları somut projeler üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir. Örneğin, Ulaşım ve İletişim Çalışma Grubu, Karadeniz Bölgesi Ulaşım Şebekesi Master Planının yapılarak Avrupa ve Asya Ulaşım Şebekelerine bağlantılarını tespit etmek ve KEİ üyesi ülkeler arasında iletişim bağlantıları kurmak amacına yönelik olarak faaliyet göstermektedir.

I.1.2. KEİ Parlamenterler Asamblesi (KEİPA) 26 Şubat 1993 tarihinde Bulgaristan ve Yunanistan dışındaki KEİ üyesi ülkelerin katılımlarıyla kurulmuştur. 1995 yılında Yunanistan da KEİPA’ya tam üye olmuştur. KEİPA’nın amaçları, KEİ üyesi ülkelerin devlet ve hükümet başkanları zirvesinde ve Dışişleri Bakanları Konseyinde alınan kararların uygulanabilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını sağlamak, KEİ’nin ülkü ve hedeflerinin üye ülkelerin halkları tarafından benimsenmesi için çalışmalarda bulunmak, parlamenter demokrasinin gelişmesine katkıda bulunmak, uluslararası kuruluşlarla KEİ ülkeleri arasındaki işbirliğini geliştirmek şeklinde özetlenebilir. KEİPA’nın en yüksek karar alma organı Genel Kuruldur. Genel Kurul, üye ülkelerin nüfusları esas alınarak hesaplanan sandalye sayısına göre belirlenen 70 temsilciden oluşmaktadır. Türk grubu 9 üyeden oluşmaktadır. Başkanlık, bir yıllık dönemler itibariyle, üye ülkelerin parlamento başkanlarınca rotasyon usulüne göre yürütülür. KEİPA’nın üye ülkelerin delegasyon başkanlarından oluşan bir de Daimi Komitesi vardır. Bu komite, Asamble kararlarının uygulamasını izler, komisyonların faaliyetlerinin eşgüdümünü sağlar, Asamble toplantılarının gündemini, tarihini ve yerini belirler bütçeyi kabul edip, Genel Kurulun onayına sunar, fonları idare eder, diğer uluslararası kuruluşlarla işbirliği sağlar. KEİPA’nın üç tane ihtisas komisyonu bulunmaktadır. Bunlar; Ekonomi, Ticaret, Teknoloji ve Çevre Komisyonu, Hukuki ve Siyasi İşler Komisyonu, Kültür, Eğitim ve Sosyal İşler Komisyonudur. Bu komisyonlar ihtisas konularına göre alt komisyonlar kurma yetkisine sahiptir.

I.1.3. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Konseyi (KEİK) Karadeniz Ekonomik İşbirliği Zirve Deklarasyonu doğrultusunda oluşturulan KEİK, üye ülkelerin iş çevrelerini temsil etmektedir. 31 Ağustos 1992 tarihinde İstanbul’da yapılan toplantıda, KEİ ülkelerinin özel sektörlerini temsil eden bir mekanizmanın oluşturulması ve bu mekanizmanın merkezinin de İstanbul’da olması kararlaştırılmıştır. KEİK iş konseyi sistemi üzerinde, 11 taraf ülke arasında ticari ve sınai işbirliğini geliştirme amacına yönelik olarak çalışmaktadır. Bu yapılırken, bir yandan özel sektörün turizm, mali ve doğal kaynakları değerlendirilerek, imalat sanayi gibi alanlardaki yatırım projeleri biraraya getirilmekte ve bunların gerçekleştirilmesine katkı yapmak üzere finansman olanakları ilerlemektedir. Diğer yandan, bu projelerin başarı ile gerçekleştirilmesi için gerekli olan enerji, ulaşım, iletişim gibi altyapı alanlarındaki yatırımların yapılabilmesi için tüm üye ülkeler kamu kuruluşlarına yardımcı olunmaktadır. KEİK başkanlığını, KEİ dönem başkanlığını üstlenmiş olan ülkenin temsilcisi yürütür. Başkan, yönetim kurulu kararlarının uygulanmasını gözetir ve KEİ amaçlarına uygun olarak KEİK politikalarının eşgüdümünü sağlar. KEİK Yönetim Kurulu, üye ülkelerce atanan 11 temsilciden oluşur. Kurul ayda en az bir defa toplanır ve yeni üye kabulü, gözlemcilik statüsü tanınması, yeni alt organlar kurulması, iç tüzüğün kabulü ve değişimiyle ilgili konuları ele alır. I.1.4. Karadeniz Ticaret ve Kalkınma Bankası (KTKB) Üye ülkeler arasında ticaret ve yatırım projelerine finansman sağlamak üzere kurulması öngörülen KTKB, bir dizi çalışma grubu toplantısından sonra ancak Haziran 1999’da resmen açılabilmiştir. Bankanın merkezi Selanik’tedir. Banka başkanının Türkiye’den, yardımcısının da Bulgaristan’dan olması kararlaştırılmıştır. 1,4 milyar dolar olan banka sermayesinin tamamı toplanmıştır. Sermaye katkı paylarında Türkiye, Yunanistan ve Rusya Federasyonu'nun %16,5, Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna’nın %13,5 ve geriye kalan %10’luk hissenin de diğer ülkeler arasında paylaştırılması öngörülmüştür. Bölgedeki yatırım projelerinin hayata geçirilmesini sağlamak amacıyla, kuruluşunun ertesi yılından itibaren, Bankanın uluslararası bankalar ve kredi kuruluşlarıyla temasa geçmesi kararlaştırılmıştır. Banka kar amaçlı olmayıp, bölge ülkelerinin kalkınması yolunda ucuz kredi sağlanması amaçlanmaktadır. I.2. Ekonomik Durum KEİ ülkelerinin varolan ekonomik potansiyelinin, şimdiye kadar yeterince değerlendirildiğini söylemek mümkün değildir. 327 milyonluk toplam nüfusa, zengin yer altı ve yerüstü kaynaklarına sahip KEİ bölgesi, bir ekonomik entegrasyon için gerekli ekonomik şartları taşımaktadır. Ülkelerin GSYİH miktarlarının ve ticaret hacimlerinin düşük olduğu bir gerçektir. Ancak bir ekonomik işbirliğinden de beklenen, düşük olan bu miktarların yukarı çekilmesidir. KEİ, eski Yugoslavya'da kurulan devletlerin dışında kalan Balkanlardan, Kafkaslara kadar uzanan geniş bir ekonomik alanı kapsamaktadır. 19 milyon km2'lik bir alanı kaplayan KEİ havzasına hangi ölçekle bakılırsa bakılsın önemli bir pazar ve önemli bir ekonomik güç olduğu görülecektir. Geliştirilmeye uygun bir potansiyel büyüklüğe sahip olan KEİ pazarı, elverişli coğrafi konumu nedeniyle de Avrupa, Orta Asya ve Orta Doğu pazarlarına daha kolay entegre olabilecek niteliktedir. Böyle bir pazar dış yatırımlar için de çekici olabilecektir. Ayrıca Karadeniz'in kendisi, yeryüzündeki dördüncü büyük iç sudur. 75.000 işçiyi ve 60.000 ton üretimi olan balıkçılık sanayiini besleyebilmektedir. Buna ilaveten, ekonomik yönden deniz taşımacılığında önemli bir rolü olduğu gibi potansiyeli yüksek turizm olanakları da sunmaktadır. Karadeniz Ekonomik İşbirliği, dünyanın özellikle enerji alanında önemli üretici ülkeleri ile tüketici ülkelerini çatısı altında toplamaktadır. KEİ üyelerinin ekonomik gelişmişlik düzeyleri farklıdır. 1989 yılı öncesinde merkezi ekonomi ile yönetilen üye ülkeler, bugün bir ekonomik dönüşüm sürecinden geçmekte ve hızla serbest pazar ekonomisi koşullarına uyum sağlamaya çalışmaktadırlar. Karadeniz Ekonomik İşbirliği, Körfez’i takiben, yeryüzündeki en geniş petrol yataklarına sahip bölgedir. Hazar havzasındaki 200 milyar varil düzeyinde petrol yatağının yanı sıra dünya doğal gaz rezervinin de yüzde 27’si bu bölgededir. KEİ’nin jeostratejik önemi, hem kapsadığı coğrafi alanda önemli miktarda petrol ve doğal gaz yataklarına sahip olmasından hem de Batı dünyasına yönelik enerji nakil yollarının, topraklarının üzerinden geçmesinden kaynaklanmaktadır. Bölge ülkelerinin toplam GSYİH'si 2000 yılı itibarıyla 658 milyar dolar civarındadır. 251 milyar dolarlık GSYİH ile Rusya Federasyonu ilk sırada yer almakta, onu 199 milyar dolar ile Türkiye ikinci sırada, 112 milyar dolar ile Yunanistan üçüncü sırada takip etmektedirler. Bölgenin dış ticaret hacminin oldukça düşük olduğu görülmektedir. KEİ’nin, düşük olan bu dış ticaret hacmini genişletmesi beklenmektedir. Bölgenin toplam dış ticaret hacmi 1998 yılı itibarıyla 309 milyar dolardır. Toplam ihracat 140 milyar dolar, ithalat ise 169 milyar dolardır. Bölgenin dış ticaret açığı yaklaşık 30 milyar dolardır. En fazla ticaret hacmine sahip ülkeler Rusya Federasyonu, Türkiye ve Yunanistan’dır. KEİ ülkelerine yönelik yabancı sermaye girişleri incelendiğinde de, bölgenin yabancı sermaye açısından önemli bir çekim alanı olmadığı görülmektedir. 2000 yılı itibarıyla bölgedeki en fazla yabancı sermaye girişi Rusya’ya yönelik olmuştur. 1998 yılında yaşadığı krizi atlatmaya başlayan Rusya’ya yabancı sermaye girişleri önemli artış göstermektedir. Rusya’yı sırasıyla Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan izlemektedir. Son yıllarda ekonomisinde önemli gelişmeler kaydeden ve AB’ye aday ülkeler arasında en göze çarpan ülkelerden biri olan Bulgaristan’a yabancı sermaye girişlerinde önceki yıllara göre önemli artış gözlenmiştir.
 
Uluslararası Para Fonu(IMF)

Uluslararası Para Fonu, ya da daha çok bilinen kısaltmasıyla IMF (International Monetary Fund), global finansal düzeni takip etmek, borsa, döviz kurları, ödeme planları gibi konularda denetim ve organizasyon yapmak, aynı zamanda teknik ve finansal destek sağlamak gibi görevleri bulunan uluslararası bir organizasyondur. 1944 yılında ABD'nin New Hampshire eyaletindeki Bretton Woods'da kurulan ve 1947'de fiilen çalışmaya başlayan milletlerarası ekonomik meselelerle uğraşan bir teşkilattır.

Birinci ve İkinci Dünya Harplerinden sonra milletlerarası ekonomik meseleler karışık hale gelmiş, I. Dünya Savaşı'ndan sonra düşülen ekonomik buhranla savaş sonrası ekonomik depresyonlar da ekonomik ilişkileri tehdit eder bir vaziyet almıştı. Avrupa devletlerinin II. Dünya Savaşı sonrası bozuk ve depresyon içindeki ekonomik durumlarının aksine Amerika Birleşik Devletleri'nin savaş boyunca ihracatının altın stoklarının artması, ekonomik bakımdan yardım yapacak tek ülke durumuna gelmesine sebep oldu. ABD, Avrupa devletlerine doğrudan yardım yapmak yerine mali müesseseler kurarak yardım yapılması taraftarı oldu ve 1944 yılında Bretton Woods'ta 45 devletin iştirakiyle bir takım kararlar alındı. Bretton Woods Antlaşması'nda; birisi, Milletlerarası Para Fonu, diğeri, Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD) yahut kısaca Dünya Bankası isimleriyle iki ekonomik müessesenin kurulması kararlaştırılmıştır.

IMF, Avrupa devletlerinin tediye bilançolarında ortaya çıkabilecek geçici (= kısa vadeli) ödeme güçlüklerinde kredi vererek milletlerarası ticaretin bu yüzden daralmasını önlemek; Dünya Bankası da uzun vadeli yatırım kredileri vermek suretiyle, Avrupa devletlerinin yeniden imarını sağlamak, tediye bilançolarındaki bünyevi dengesizlikleri gidermek için kurulmuştur.

Her iki müessesenin sermaye ve kaynaklarının önemli bir kısmı ABD tarafından temin edilmiştir. Bu müesseselere üye olan ülkelerin prensip olarak, içerde enflasyonu önleyici para politikaları takip etmeleri, dış ticareti ise tek taraflı devalüasyonlar ve ithal tahditleri yüzünden daraltmamaları, bilakis bu tahditleri mümkün mertebe kaldırmaları gerekecekti.

Organizasyon

IMF kendisini 186 üyeli bir organizasyon olarak tanımlar (Sırbistan Karadağ 18 Ocak 2007 tarihi itibariyle 185.nci üyesidir).

Kuzey Kore, Küba, Andorra, Lihtenştayn, Tuvalu ve Nauru hariç bütün Birleşmiş Milletler üye devletleri IMF'ye direkt olarak katılır.

Vatikan, Çin Cumhuriyeti (Taiwan), Filistin Otoritesi ve Sahravi Arap Demokratik Cumhuriyeti (Batı Sahra) Birleşmiş Milletler tam üyesi değillerdir.

IMF'ye katılmazlar; Filistin Otoritesi IMF'nin teknik yardımını almasına rağmen.


IMF'nin amaçları

[*]Milletlerarası ticaretin dengeli şekilde gelişmesini üye devletlerin tam istihdama ve yüksek büyüme hızına ulaşmasına imkân hazırlamak; [*]Ödemeler dengesi güçlüklerinin çözümünde yardımcı olmak;
[*]Kambiyo istikrarını kurmak ve tek taraflı devalüasyonlara mani olmak; [*]Çok taraflı dış ödemeler sisteminin kurulmasını sağlamak.
[*]Bu gayeleri sağlamak için fona üye ülkelerin girmiş olduğu bazı taahhütler de şunlardır:
[*]Dış turizm de dahil olmak üzere dış ticaret muamelelerinde döviz kontrol ve tahditlerini önlemek;
[*]Milli para biriminin altın veya dolar olarak paritesini tespit ve fona tescil ettirmek;
[*]Fona tescil edilen pariteyi değiştirmemek ve ancak tediye bilançolarındaki bünyevi değişikliklerde, çok zaruri hallerde develüasyona gitmek (% 10'a kadarki develüasyonlar da muhtar kılınmış, aşan miktarlardaki develüasyonlar için izin alma keyfiyeti getirilmiştir.);
[*]Üye ülkelerin altın mukabilinde döviz alıp satabilmeleri, müstahsil ülkelerin altın satmaları serbest bırakılmıştır.
[*]IMF'nin, tediye bilançoları açık veya fazlalık veren ülkelere düzenleyici müdahale yapma imkânı vardır. Fonun en yetkili organı, üye ülkelerin mümessillerinden teşekkül eden Güvernörler Heyeti dir. Yılda bir toplanır. Bu heyet kendi arasından 12 kişilik bir Müdürler Meclisi seçerek yetkisini bunlara devreder. Güvernörler Heyetinde her üye ülke, sabit bir oy sayısı yanında fona iştirak hissesiyle oranlı bir oy sayısına da sahiptir. Buna göre en fazla oy hakkına sahip ülke, en fazla sermayeyle iştirak eden ABD'dir.
[*]Herhangi bir ülke mutlaka hem Milletlerarası Para Fonuna (IMF) ve hem de Dünya Bankasına (IBRD) bir arada üye olmak durumundadır. Fona üye devletlerin hisselerine kota denmektedir. Kotaların % 25'i altın ile, kalan% 75'i milli para ile ödenmiş veya taahhüt edilmiştir. Başlangıçta 8 milyar dolar olan sermayesi diğer yıllarda çok artmıştır. Bunun yanında serbest dövizli ülkelerde tahvil satmak suretiyle fon ve kaynaklarını artırma imkânı da mevcuttur. Fon, her üyeye kotasının % 25'i tutarında krediyi talep vukuunda, otomatik olarak vermekle mükelleftir. Fonun verdiği kredilerde vade 5 yılı geçemez.
[*]Dünya Bankasının teşkilatı, IMF'nin teşkilatı gibidir. Başlangıçta 8 milyar dolar sermaye ile kurulan banka 1959 yılında bu sermayesini 20 milyar dolara yükseltmiş, daha sonraki senelerde bu miktar çok artmıştır.
[*]Banka, kredi açarken aşağıdaki şartları gözönünde bulundurmaktadır:
[*]Borç almak isteyen ülkenin, özel piyasadan ve makul şartlarla kredi alamayacağı belli olmalıdır.
[*]Banka tarafından verilen kredinin kullanılacağı projenin bankaya sunulması ve kabul edilmesi gerekmektedir.
[*]Banka; üye ülkelerle sadece hazine, merkez bankası, istikrar fonu idaresi ve diğer resmi veya yarı resmi müesseselerle temas eder ve üye devletlere kamu yatırımları için bu kanallardan kredi sağlar.
[*]Borçlanan doğrudan üye devlet değil de, üye ülkedeki özel teşebbüs ise, Banka projeleri tetkik etmekle beraber krediyi doğrudan teşebbüse açmaz; mutlaka üye devletin kefaleti ile merkez bankası veya başka bir resmi yahut yarı resmi teşekkülün tavassutunu alır. Mesela Türkiye'de özel teşebbüse Türkiye Sınai Kalkınma Bankası kanalıyla ikrazda bulunmaktadır.
[*]IMF verilerine göre (2006) fonun borç verme kaynağı 174 milyar dolar. Alacakları ise 75 ülkeden 34 milyar dolardır. Türkiye, 13.1 milyar dolarla IMF'ye en borçlu ülke konumundadır ve bu borçları 2010 yılında bitirip gelişecek bir ülkedir.


Karşıt Görüşler: IMF/Dünya Bankasının Askeri Rejimler ve Diktatörlüklerle ilişkisi

Bretton Woods enstitülerinin dünya ekonomisine özellikle soğuk savaş yıllarındaki etkisi çok tartışılmıştır. IMF'nin kasıtlı olarak Amerika ve Avrupa menşeili şirketlerle iyi ilişkiler kuran askeri diktatörlükleri desteklediği iddia edilmektedir. Hatta bazı eleştirmenler IMF'nin demokrasi, insan hakları, işçi hakları konularına olumsuz hatta saldırgan bir tutum sergilediğini iddia etmektedirler. Bu düşünceler dünyadaki küresellik karşıtı harekete ivme kazandırmıştır. IMF taraftarları ise IMF'nin asıl gücünün veya görevinin demokrasi değil ekonomik istikrar olduğunu, ekonomik istikrarın da demokrasinin temel taşı olduğunu iddia etmektedirler.

IMF/Dünya Bankasına üyeyken Askeri Diktatörlüklerce yönetilen ülkeler(çeşitli kaynaklardan borçlanmalar - Milyar $)
 
ASKERİ KURULUŞLAR


Karadeniz Deniz İş Birliği Görev Grubu (BLACKSEAFOR)


Karadeniz Donanma İş Birliği Görev Grubu, (İngilizce Black Sea Naval Co-operation Task Group, kısaltması BLACKSEAFOR) Karadeniz'de barış ve istikrarın idamesi maksadıyla, bölgesel işbirliği faaliyetlerinin artırılması ve iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik olarak sahildar devletlerin katılımı ile çok uluslu bir deniz kuvvetinin oluşturulması fikri ilk olarak 1998 yılında Varna-Bulgaristan’da yapılan İkinci Karadeniz Deniz Kuvvetleri Komutanları Toplantısı’nda Türkiye tarafından gündeme getirilmiştir. Bu tarihten itibaren, Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Grubu ya da kısa adıyla BLACKSEAFOR’un kuruluşu yönündeki çabalar, bir Türk amirali başkanlığında diplomat, deniz subayları ve yetkili uzmanların katılımı ile icra edilen Uzmanlar Grubu toplantıları ile sürdürülmüştür. Toplantılar sonucunda, “Niyet Mektubu” Karadeniz’e sahildar devletlerin büyükelçileri tarafından 28 Haziran 2000 tarihinde Ankara’da imzalanmıştır. Kuruluş Anlaşması ise 2 Nisan 2001 tarihinde İstanbul Çırağan Sarayı’nda Karadeniz’e sahildar devletlerin dışişleri bakanları ve yetkilendirdikleri üst düzey temsilcileri tarafından imzalanmıştır. Anılan imza törenine Karadeniz Deniz Kuvvetleri Komutanları da iştirak etmişlerdir. Karadeniz'e kıyısı bulunan 6 devlette organizasyona üyedir.

Kuruluş Anlaşması 21 Haziran 2001 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmiş ve Cumhurbaşkanının onaylamasını müteakip 26 Haziran 2001 tarihinde 2444 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmıştır.

Görevleri


Kuruluş Anlaşması BLACKSEAFOR’a yön veren önemli en önemli dokümandır. Anlaşma, genel prensipler, görevler, kuvvet yapısı, politik ve askeri süreç, komuta kontrol konuları ile kuvvetin idaresi için gerekli diğer hususları içermektedir.

Bahse konu anlaşmada BLACKSEAFOR’un görevleri;


1. Arama ve kurtarma harekatı,
2. İnsani yardım harekatı,
3. Mayın karşı tedbirleri harekatı,
4. Çevre koruma harekatı,
5. İyi niyet ziyaretleri,

Taraflarca kararlaştırılan diğer görevler olarak belirlenmiştir.

Komuta yapısı


BLACKSEAFOR’a ilişkin siyasi kararlar, dışişleri/savunma bakanlarının veya onların yetkili kıldıkları temsilcilerin yapacakları toplantılar vasıtasıyla alınmaktadır.
 
Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü(NATO)

NATO (İngilizce resmi: North Atlantic Treaty Organization, Fransızca resmi: Organisation du Traité de l'Atlantique Nord ve Türkçe resmi: Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nün kısaltması), resmen açıklanmasa da II. Dünya Savaşı sonrası oluşan politik ayrımda, İngiliz Lord Ismay'ın deyişi ile "Rusları dışarıda, Almanya'yı alaşağı edilmiş halde ve ABD'yi içeride" tutmak için kurulmuştur. Yani amaç salt SSCB'ye karşı güvenlik değil, aynı zamanda Avrupa'nın güvenliği için ABD'nin katkı koymasını sağlamak, Almanya'nın yeniden silahlandırılmasını bölgeye tehdit oluşturmadan gerçekleştirmektir. Soğuk Savaş döneminde Batı İttifakı olarak da bilinirdi. Çünkü bilindiği gibi o dönemde ABD kongresi ve kamuoyu ülkenin Avrupa ülkeleri arasındaki ilişkilere karışmasını istemiyordu.

9 Nisan 1949'da Washington Antlaşması ile kurulan NATO bir kollektif savunma örgütü olarak bilinmektedir. Kurucu antlaşmanın özellikle üçüncü, dördüncü ve beşinci maddeleri önemlidir. Bu maddelerle üye ülkeler, ortak savunma için yeteneklerini geliştirmeye, herhangi bir üyenin toprak bütünlüğü, siyasî bağımsızlık ve güvenliği tehlikede olduğunda bir araya gelmeyi ve herhangi birine saldırıldığında bu saldırıya hepsine karşı yapılmış bir saldırı olarak kabul etmeyi taahhüt etmişlerdir. Bu çerçevede belki de en önemli ve tartışmalı madde, NATO'nun görev sahasını belirleyen 6. maddedir. Literatürde "alan-dışılık" (out of area) kavramıyla anılan bu düzenlemeye göre, NATO sadece sınırları antlaşmada açıkça tarif edilen Kuzey Atlantik bölgesinde meydana gelen saldırılara karşı işlevseldir. Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra "esnek yorum" yöntemiyle içeriği genişletilen bu madde, özellikle Afganistan müdahalesiyle tamamen işlevsiz kılınmıştır.

NATO'nun kuruluşuna karşı, SSCB ve Doğu Bloğu ülkeleri kendi savunma durumlarını gözden geçirmişler ve 1955'te Federal Almanya'nın NATO'ya alınması üzerinde de Varşova Paktı'nı kurmuşlardır. Böylece Soğuk Savaş olarak anılan ve 1991'de Varşova Paktı'nın kendini lağvetmesine kadar süren kutuplaşma da iyice belirginleşmiştir.

Türkiye ve Yunanistan 1952 yılında eş zamanlı olarak NATO'ya kabul edilmiştir. Sadece demokrasi ile yönetilen Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinin bulunduğu bu ittifaka, İspanya, Franko diktatörlüğü yıkıldıktan sonra, 1982 yılında katılmıştır. Avrupa güvenliğinde ABD'nin bu denli etkili olmasına karşı çıkan De Gaulle döneminde NATO'nun askeri kanadından çekilen Fransa, Sarkozy dönemiyle birlikte NATO'yla ilişkilerini tekrar geliştirmeyi en önemli dış politika önceliklerinden birisi yapmıştır.

NATO'nun etkinlği dış güvenlik ile sınırlı kalmamıştır. 1950'li yıllarda İtalya'dan başlayarak NATO ülkelerinde gizli Özel Harekat daireleri kurulmuştur. Gladio adı ile anılan bu birimler ülkelerdeki devrimci sol hareketler başta olmak üzere her tür muhalefete karşı bir önlem olarak oluşturulmuştur. Bu birimler aynı zamanda Derin Devlet kavramının da ortaya çıkmasında büyük rol oynamıştır. Pek çok ülkede daha sonra bu birimler ortaya çıkarılarak sorumluları yargılandıysa da, Türkiye dahil çoğu ülke bu süreci henüz yaşamamıştır. NATO, Soğuk Savaş sonrası Gladio kurumlarının dağıtıldığını iddia etse de, bu birimlerin şu anki durumu hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır.

SSCB ve Doğu Bloğu'nun dağılması ve Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle varlığı ve amaçları tartışma konusu olan NATO, kendine yeni hedefler ve görev sahaları edinmiştir. Bu çerçevede 1990'lar boyunca çeşitli dönüşümler geçiren NATO, 11 Eylül saldırılarını takiben iyice belirginleştiği üzere uluslararası terörle mücadeleyi ana hedef olarak belirlemiştir.

Diğer yandan, doğal afetlere müdahalede harekete geçirilmesi de 2005 yılında ard arda gelen doğal afetler sonucunda gündeme gelmiştir. Üst düzey uluslararası zirvelerin ve uluslararası spor etkinliklerinin güvenliğinin sağlanması gibi farklı faaliyetlerde de bulunmaya başlayan NATO, "insani müdahale" olarak adlandırılan kimi askeri harekatlarda da bulunmaktadır. Yugoslav savaşları, NATO üyesi ülkelerin ayrılıkçı Hırvatlara, Boşnaklara ve Arnavutlara sunduğu açık siyasi ve askeri destekle, Yugoslavya devletinin yıkılışıyla sonuçlandı. İlk kapsamlı NATO askeri harekatları olan Kararlı Güç ve Müttefik Gücü harekatları sonrası ise, eski Yugoslavya topraklarında, NATO askeri üsleri kuruldu.

Özellikle Gladio birimlerinin teker teker ortaya çıkması ve ABD'nin Irak ve Afganistan işgallerinde oynadığı rol, NATO'ya ciddi eleştiriler yöneltilmesine sebep olmuştur. Ayrıca, BM kararlarının NATO'ya herhangi bir etkisinin olmadığı görüldükten sonra, pek çok grup NATO'ya karşı muhalefeti arttırmışlardır. 21. yüzyıla girilirken, NATO'nun geleceği konusunda tartışmalar hala devam etmektedir.

NATO'nun Askeri Yapısı


Teşkilatın askeri yapısı, üye ülkelerin Genelkurmay Başkanlarından veya onlar adına daimi görev yapan temsilci askeri personelden oluşur. Konseye karşı sorumlu olan Askeri Komite, ittifakın en üst düzeydeki askeri merciidir. Konseye ve Savunma ve Planlama Komitesine askeri konularda bilgi sağlayan ve önerilerde bulunan Askeri Komite, iki büyük Nato Komutanlığına direktif verebilmektedir

NATO'nun Değişmeyen Prensipleri


1. İttifak, savunma amaçlıdır.
2. Caydırma için yeterli bir gücü muhafaza etmek esastır.
3. Üyelerin toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı garanti edilerek dünya barışına katkı devam ettirilir.
4. Üye ülkelerden birine yapılan tecavüz, tamamına yapılmış kabul edilir. (5 nci madde)
5. İttifak, Avrupa'da ABD'nin konvansiyonel ve nükleer askeri varlığını zaruri sayar.
6. NATO Savunmasının kollektif tabiatı, işbirliğine ve entegrasyonuna istinad eder.
7. Nükleer silahlarda sıfır çözüme ulaşıncaya kadar, konvansiyonel ve nükleer silahların uygun bir kombinasyonunu kullanmaya devamı zorunlu görür. Nükleer silahların amacı siyasi olup, ittifakın güvenliğinin en önemli garantisidir. Bu kuvvetler savaşı ve dengeyi korumak için asgari düzeyde tutulur.



Büyük NATO Komutanlıkları

NATO'nun halen Askeri Komiteye bağlı Atlantik Müttefik Komutanlığı ve Avrupa Müttefik Komutanlığı olmak üzere iki büyük komutanlığı bulunmaktadır. Ayrıca Kanada ve ABD Bölgesel Planlama Grupları da mevcuttur. Savunma Planlama Komitesinin 12 Mayıs 1992 tarihli kararıyla; "CINHAN" adıyla bilinen Manş Müttefik Komutanlığı, teşkilatı ve sorumluluk sahası tadil edilerek 1 Temmuz 1994 tarihinden itibaren "Afnortwest" adıyla Avrupa Yüksek Komutanlığına bağlanmıştır. Avrupa Müttefik Komutanlığı (ACE)'nın sorumluluk sahası; kuzeyde, Norveç'in kuzey burnundan Akdeniz'in güney kıyılarına; Batıda, Atlantik Okyanusu'ndan Türkiye'nin Doğu sınırlarına kadar uzanır. "SHAPE" adıyla anılan karargahı, Belçika'nın Mons şehrindedir ve komutanı "Saceur" olarak bilinir. Saceur'un ana ast komutanlıkları ise; Kuzeybatı Avrupa Müttefik Komutanlığı (AFNORTWEST), Merkezi Avrupa Müttefik Komutanlığı (AFCENT) ve Güney Avrupa Müttefik Komutanlığı (AFSOUTH)'dur

AFSOUTH (Güney Avrupa Müttefik Komutanlığı)'nın Kuruluşu da şöyledir:

(1) LANDSOUTH: Bir İtalyan Generalinin komutasında İtalya'nın savunulmasından sorumludur.

(2) LANDSOUTHEAST:
Karargahı İzmir'de olup, bir Türk Generalinin komutasında Türkiye'nin savunmasından sorumludur.

(3) AIRSOUTH: Güney Bölgesi Hava Komutanlığıdır. Nato'nun komutanlık yapısı; gelişen durum ve şartlara uygun olarak değişikliğe açık bir özellik arzeder.


Türkiye'nin NATO Üyeliği​

Sovyetler Birliği ile Lenin zamanında imzalanan Brest Litovsk Barış Antlaşması, Moskova Antlaşması ve Kars Antlaşması'na rağmen, 2. Dünya Savaşı sırasında Stalin'in önce 1939'da Molotov kanalıyla Ribbentrop ve Hitler'den, daha sonra da 1945'te Truman ve Churchill'den Türkiye sınırları ile ilgili talepleri dolayısıyla Türkiye, Batı ittifakı ve NATO ile yakınlaşmıştır. 1950'de Adnan Menderes hükümeti döneminde TBMM kararıyla Kore Savaşı'na Birleşmiş Milletler komutası altında ABD ve Güney Kore'nin yanında çarpışmak üzere asker gönderilmiş ve böylece NATO üyeliği konusundaki niyetini uluslararası arenaya göstermiştir. Kore savaşında verilen şehitler dönemin muhalefet lideri İsmet İnönü ve partisi CHP tarafından NATO üyeliği için yapılan bir taviz olarak adlandırılmıştır.

Başlangıçta 12 devletin iştirakiyle akdedilmiş olan Kuzey Atlantik Antlaşmasına Londra'da 17 Ekim 1951 tarihinde düzenlenen bir Protokol ile Türkiye ve Yunanistan'ın da katılımları onaylanmış, Türkiye 18 Şubat 1952'de yine Fuat Köprülü'nün dışişleri bakanlığını yaptığı Adnan Menderes hükümeti döneminde NATO'ya resmen üye olmuştur. Norveç, Danimarka gibi üyeler Türkiye'nin üye olmasına, çok yakın zamana kadar Monarşi yle yönetildiği ve yeterli demokrasi tecrübesi olmadığı gerekçesiyle uzun müddet karşı çıkmışlardır.

8 Eylül 1952'de [1] Türkiye NATO'ya kabul edildikten yedi ay sonra İzmir'de Müttefik Kara Kuvvetleri Karargahı (LANDSOUTHEAST) kurulmuş, karargahın başına ABD'li bir korgeneral getirilmiştir. 1954'te karargaha Fransa, İngiltere ve İtalya'dan askerler dahil edilerek üs güçlendirilmiştir.

“NATO Kuvvetler Statüsü Sözleşmesi”[2] adlı uluslararası anlaşma, İzlanda hariç, NATO üyesi diğer devletler tarafından imzalanmıştır. Sözleşme Türkiye tarafından 10 Mart 1954 tarihli ve 6375 sayılı kanunla onaylanmıştır. NATO Kuvvetleri Sözleşmesi, her biri oldukça detaylı kaleme alınmış yirmi maddeden oluşur. Kısaca bu anlaşmayla ABD’nin Türkiye topraklarında askeri tesisler ve üstler kurması ve askeri personel bulundurulması kabul edilmiştir.

1966'da, NATO'ya ait haber alma tesislerinin sayısı 112'ydi. Türkiye'de 35 kilometrekarelik alan NATO'nun denetiminde olup buraya, bakanlar dahil Türk yetkililerin NATO komutasından izinsiz girmesi yasaktı.

ABD ile Türkiye arasında 1976 yılında imzalanan "ABD-Türkiye Savunma ve İşbirliği Anlaşması", İncirlik, Kargaburun ve haber alma tesislerinin NATO adına ABD tarafından kullanılmasını sağladı. 1980 yılında 12 Eylül Darbesi sonrasında imzalanan "Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması" ise 12 askeri üssün NATO adına ABD tarafından 5 yıllık kullanılmasına karar verildi. Bu anlaşma, ABD'nin talebi doğrultusunda halen yürürlüktedir...

NATO'DA GÖREV YAPAN TÜRK DAİMİ TEMSİLCİLERİ


1. 1952-1954 - Fatin Rüştü Zorlu
2. 1954-1957 - Mehmet Ali Tiney
3. 1957-1960 - Selim Sarper
4. 1960-1960 - Haydar Görk
5. 1960-1972 - Muharrem Nuri Birgi
6. 1972-1976 - Orhan Eralp
7. 1976-1978 - Coşkun Kırca
8. 1978-1988 - Osman Olcay
9. 1988-1989 - Tugay Özçeri
10. 1989-1991 - Ünal Ünsal
11. 1991-1997 - Tugay Özçeri
12. 1997-2002 - Onur Öymen
13. 2002-2004 - Ahmet Üzümcü
14. 2004-2006 - Ümit Pamir
15. 2006- - Tacan İldemir




Türkiye'deki NATO Üsleri

1. Afyonkarahisar askeri havaalanı Türkiye'nin en büyük askeri havaalanıdır.NATO'nun 2. büyük havaalnıdır. "Ana Jet Bakım Üssü" olarak kullanılmaktadır. Sivil uçuşlara açılması konusundaki çalışmalara NATO'dan izin çıkmamıştır.
2. İncirlik Hava Üssü yönetimi ve denetimi TSK'da olan, NATO'nun önemli bölgesel bir depo üssüdür. Adana'ya 10 km uzakta bulunan üs, Akdeniz'e 56 km uzaklıktadır. Türk Hava Kuvvetleri 10. Ana jet üssü ve ABD hava kuvvetleri 39. Ana jet üssü burada görev yapmaktadir.
3. İzmir Hava Üssü İzmir'in 17 km kuzey batısında Çiğli'de bulunan Avrupa'daki ABD hava kuvvetleri'ne (USAFE) bağlıdır. 42 uçak ve 300 asker-personel bulunan üste I-HAWK ve Roland füze sistemleri konuşlandırılmıştır. İzmir Hava Üssü NATO'nun Türkiye'deki en eski üssü olmakla beraber, son yıllarda önem kazanmıştır. 11 Ağustos 2004'de LANDSOUTHEAST karargâhı Napoli'den İzmir'e taşınmış [3], 1 Ocak 2006'da da ABD 16. hava filosu, Almanya'nın Ramstein hava üssünden alınarak buraya yerleştirilmiştir.
4. Şile üssü: Stinger füzelerinin fırlatılması için uluslararası standartlarda bir atış alanıdır.
5. Konya 3. Ana Jet Üs Komutanlığı: Irak savaşı sürecinde NATO tarafından getirilen AWACS'lar burada üslenmiştir.
6. Balıkesir 9. Hava Jet Üssü: Bu üsde 6 adet "vault" denilen füze rampası bulunmaktadır.
7. Muğla Aksaz Deniz Üssü.
8.
Ankara-Ahlatlıbel, Amasya-Merzifon, Bartın, Çanakkale, Diyarbakır-Pirinçlik, Eskişehir, İzmir-Bornova, İzmit, Kütahya, Lüleburgaz, Sivas-Şarkışla, İskenderun, Ordu-Perşembe, Rize-Pazar, Erzurum, Van-Pirreşit ve Mardin'de NATO'ya bağlı Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezleri (CAOC6)



NATO'nun Genişlemesi

NATO'nun genişlemesinden maksat; karşılıklı hak ve yükümlülükler çerçevesinde ittifaka tam üye statüsünde yeni üyelerin kaydedilmesi ve dolayısıyla NATO'nun sınırlarının genişletilmesidir.

29 Mart 2004 Tarihinde NATO'ya 7 yeni üye ülke daha katıldı. Bu ülkeler;

1. Bulgaristan
2. Estonya
3. Letonya
4. Litvanya
5. Romanya
6. Slovakya
7. Slovenya' dır.



1 Nisan 2009 Tarihinde NATO'ya 2 üye daha katıldı. Bu ülkeler;

1. Hırvatistan
2. Arnavutluk

Ayrıca;

1. Makedonya ise Yunanistan tarafından veto edilmiştir.
2. Kıbrıs, Türkiye tarafından veto edilmiştir.


Bu arada Nisan 2008'de Bükreş'te yapılan NATO Zirvesinde, Rusya'nın bütün tehditlerine rağmen, Ukrayna ve Gürcistan 'ın da ileride NATO'ya tam üye olacakları karar altına alınmıştır.
 
Teknik Kuruluşlar

Avrupa Telekomünikasyon Standartları Enstitüsü (ETSI)

Kısa adı ETSI olan Avrupa Telekomünikasyon Standartlar Komitesi (European Telecommunications Standard Institute) Avrupa düzeyinde standardizasyon alanında çalışmalarda bulunan üç kurumdan biridir (CEN ve CENELEC gibi). ETSI, telekomünikasyon, televizyon ve radyo yayıncılığı ile bilgi teknolojisi alanlarında standardizasyon çalışmalarında bulunmaktadır.
 
Geri
Top