Vücudumuzu Tanıyalım...Resimli

DOLAŞIM SİSTEMİ

Canlılar yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmek için enerjiye ihtiyaç duyarlar. İhtiyaç duyulan bu enerji besinlerden sağlanır. Canlıların hücrelerinde enerjinin üretilebilmesi için gerekli olan besin ve oksijenin hücrelere taşınması gerekir. Ayrıca hücrelerde yaşamsal faaliyetler sonucu oluşan karbondioksit gazı ile zararlı atık maddelerin de boşaltım sistemi organlarına getirilerek vücut dışına atılması gerekir.

Hücreler için gerekli olan besin ve oksijenin hücrelere taşınmasını, hücrelerde yaşamsal faaliyetler sonucu oluşan karbondioksit gazı ile zararlı atık maddelerin boşaltım organlarına (akciğerlere ve böbreklere) iletilmesini sağlayan sisteme dolaşım sistemi (kalp – damar sistemi) denir.

(Hücrelerde yaşamsal faaliyetler için gerekli olan ve sindirim sisteminden kana geçen besinler ile solunum sistemi ile akciğerlerden kana geçen oksijen gazını hücrelere taşıyan, hücrelerde yaşamsal faaliyetler sonucu oluşan karbondioksit gazını akciğerlere, zararlı ve atık maddeleri böbreklere (boşaltım sistemi organına) götüren sisteme dolaşım sistemi denir).

Dolaşım sistemi kalp, damarlar ve kandan oluşur. Kalp ve damarlara dolaşım sistemi organları denir.

1- KALP (YÜREK) :
Kalp, göğüs boşluğunda, diyaframın üstünde ve iki akciğer arasında, göğüs kemiğinin arkasında, sivri ucu sola yatık durumda, koni şeklinde ve herkesin yumruğu büyüklüğündeki organdır. (Yetişkin kadınlarda 230 – 280 gr, yetişkin erkeklere 280 – 340 gr arasındadır).

a) Kalbin Görevi :
Kalp, kasılıp gevşeyerek kanın damarlar içinde bütün vücudu dolaşmasını sağlar. Kalp, vücutta pompa görevini görür. Kanı vücuda pompalar ve tekrar toplar.

b) Kalbin Yapısı :
• Kalp, çizgili kaslardan yapılmıştır fakat isteğimiz dışında çalışır.
• Kalp, üstte iki kulakçık, altta iki karıncık olmak üzere toplam 4 odacıktan oluşur.
• Kulakçıkların arasında ince, karıncıkların arasında kalın kas tabakası bulunur. (Bu nedenle karıncıklar, kulakçıklardan daha güçlü kasılırlar ve gevşerler).
• Karıncıklar kulakçıklara göre daha geniştir.
• Kulakçıklar ve karıncıklar arasında, kulakçıklardan karıncıklara kan geçişini sağlayan kapakçıklar bulunur. Kapakçıklar, kulakçıklar kasıldığında kanın karıncıklara inmesini sağlar, karıncıklar kasıldığında kanın karıncıklardan kulakçıklara dönmesini engeller. (Sağ kulakçık ile karıncık arasında üç parçalı, sol kulakçık ile karıncık arasında iki parçalı kapakçık bulunur).
• Kalbin sağı ve solu kaslardan yapılan duvar ile ikiye ayrılmıştır.
• Kalbin sol tarafında temiz kan, sağ tarafında kirli kan bulunur.
• Kalbe kan getiren damarlar kulakçıklara bağlıdır. Bu nedenle kalbe gelen kan kulakçıklarda toplanır.
• Kalpteki kan, karıncıklardan pompalanır, gönderilir.
• Kalbin üzerini örten kalın, esnek ve dayanıklı olan zara kalp zarı (periton) denir. Bu zar ile kalp arasında kaygan bir sıvı bulunur. Bu sıvı kalbin rahat çalışmasına yardım eder.
• Besin ve oksijen yönünde zengin olan açık renkli kana temiz kan denir.
• Besin ve oksijen yönünde fakir olan koyu renkli kana kirli kan denir.

NOT :
1- Canlılar, iskelet sisteminin bulunup bulunmamasına göre omurgalı ve omurgasız
hayvanlar olarak iki grupta incelenir.
Omurgasızların çoğunda dolaşım sisteminde açık dolaşım görülür. Açık dolaşımda kılcal damarlar bulunmaz. Kan, atardamarlardan doku boşluklarına bırakılır ve buradan toplardamarlara geçer.
Omurgalılarda, dolaşım sisteminde kapalı dolaşım görülür ve kılcal damarlar bulunur. Kapalı dolaşımda kan doku boşluklarında atardamarlardan kılcal damarlara, kılcal damarlardan da toplardamarlara geçer. Kapalı dolaşımda kan sadece damarlar içinde dolaşır.

1- Balıklar :
• Kalpleri iki odacıklıdır. (1 karıncık, 1 kulakçık).
• Kirli kan solungaçlarda temizlenir.
• Temiz kan kalbe uğramadığı için kalpte yalnızca kirli kan bulunur.
• Vücutta temiz kan dolaşır ve küçük kan dolaşımı görülmez.

2- Kurbağalar :
• Kalpleri üç odacıklıdır. (1 karıncık, 2 kulakçık).
• Kirli kan akciğerlerde temizlenir.
• Kalpte temiz ve kirli kan birbirine karışır.
• Vücutta temiz ve kirli kan (karışık kan) birlikte dolaşır.

3- Sürüngenler :
• Kalpleri üç odacıklıdır. (1 karıncık, 2 kulakçık). (Karıncıkta yarım perde bulunur).
• Kirli kan akciğerlerde temizlenir.
• Kalpte temiz ve kirli kan birbirine karışır.
• Vücutta temiz ve kirli kan (karışık kan) birlikte dolaşır.
• Timsahlarda kal dört odacıklıdır. Karıncıkta tam perde bulunur. Kalpte kirli ve temiz kan karışmaz. Kan kalpten çıktıktan sonra panizza kanalında karışır. Vücudu temiz ve kirli kan birlikte dolaşır.

4- Kuşlar :
• Kalpleri dört odacıklıdır. (2 karıncık, 2 kulakçık).
• Kirli kan akciğerlerde temizlenir.
• Kalpte temiz ve kirli kan birbirine karışmaz.
• Vücutta temiz kan dolaşır.

5- Memeliler :
• Kalpleri dört odacıklıdır. (2 karıncık, 2 kulakçık).
• Kirli kan akciğerlerde temizlenir.
• Kalpte temiz ve kirli kan birbirine karışmaz.
• Vücutta temiz kan dolaşır.

c) Kalbin Çalışması :
Kalp, çizgili kaslardan yapılmıştır fakat isteğimiz dışında çalışır. Kalp, kasılıp gevşeyerek vücuttaki kanı toplar ve tekrar vücuda pompalar.
Kalp çalışırken kulakçıklar ve karıncıklar sırayla kasılıp gevşerler. Kulakçıklar kasılırken karıncıklar gevşer, kulakçıklar gevşerken de karıncıklar kasılır. Kasılma anında odacıklardan kan gönderilir, gevşeme anında odacıklara kan dolar.

1- Kulakçıklar Gevşer, Karıncıklar Kasılır :

• Kulakçıklar Gevşerken :
• Vücuttaki hücrelerde kirlenen kan, alt ve üst ana toplardamarları ile sağ kulakçığa gelir.
• Akciğerlerde temizlenen kan, akciğer toplardamarı ile sol kulakçığa gelir.
• Karıncıklar Kasılırken :
• Kapakçıklar kapanır.
• Sağ karıncıktaki kirli kan, temizlenmesi için akciğer atardamarı ile akciğerlere gönderilir.
• Sol karıncıktaki temiz kan, aort atardamarı ile vücuttaki hücrelere pompalanır.

2- Kulakçıklar Kasılır, Karıncıklar Gevşer :

• Kulakçıklar Kasılırken :
• Kapakçıklar açılır.
• Sağ kulakçıktaki kirli kan, kapakçıklardan geçerek sağ karıncığa gelir.
• Sol kulakçıktaki temiz kan, kapakçıklardan geçerek sol karıncığa gelir.
• Karıncıklar Gevşerken :
• Sağ karıncık, sağ kulakçıktan gelen kirli kanı depolar.
• Sol karıncık, sol kulakçıktan gelen temiz kanı depolar.

d) Kanın Vücutta İzlediği Yol :
• Vücuttaki hücrelerde kirlenen kan, alt ve üst ana toplardamarları ile sağ kulakçığa gelir.
• Sağ kulakçıkta depolanan kirli kan, kapakçıklardan geçerek sağ karıncığa gelir.
• Sağ karıncıktaki kirli kan temizlenmesi için akciğer atardamarı ile akciğerlere iletilir (pompalanır).
• Akciğerlerde temizlenen kan, akciğer toplardamarı ile sol kulakçığa gelir.
• Sol kulakçıkta depolanan temiz kan, kapakçıklardan geçerek sol karıncığa gelir.
• Sol karıncıktaki temiz kan, aort atardamarı ile vücuttaki bütün hücrelere pompalanır.


2- KAN DAMARLARI :

Kanın vücutta taşınmasını sağlayan boru şeklindeki yapılara kan damarı denir. Kan damarları vücudu bir ağ gibi sararak temiz kanın vücuttaki bütün hücrelere iletilmesini ve hücrelerde kirlenen kanın tekrar toplanmasını sağlar.
Kan damarları farklı kalınlıktadır ve yapı ve görevlerine göre atardamarlar, toplardamarlar ve kılcal damarlar olmak üzere üç çeşittir.

a) Atardamarlar :
• Kalbin karıncıklarından çıkarlar.
• Kalpten vücuda yani organlara kan taşırlar.
• Genellikle temiz kan taşırlar. Sadece akciğer atardamarı kirli kan taşır.
• Kalbin sol karıncığından çıkan, temiz kanı vücuda taşıyan en büyük atardamar aort atardamarıdır.
• Kalbin sağ karıncığından çıkan ve kirli kanı akciğerlere taşıyan atardamar akciğer atardamarıdır.
• Atardamarların karıncıklardan çıktığı yerlerde, kalpten gönderilen kanın tekrar kalbe geri dönmesini önleyen yarım ay kapakçıkları bulunur.
• Kan akış hızının en fazla olduğu damarlardır.
• Atardamarlardaki kan, hem karıncıkların kasılmasıyla ortaya çıkan basınç etkisi hem de kendisinin kasılıp gevşemesi sayesinde taşınır. (Duvarlarında esnek teller = lifler bulunur. Bu lifler kasılıp gevşeyince damar kasılıp gevşemiş olur.)
• Atardamarların içi düzdür.

b) Toplardamarlar :
• Kalbin kulakçıklarına gelirler.
• Vücuttaki yani organlardaki kanı kalbe getirirler.
• Genellikle kirli kan taşırlar. Sadece akciğer toplardamarı temiz kan taşır.
• Kalbin sağ kulakçığına gelen ve vücutta kirlenen kanı kalbe taşıyan toplardamarlar alt ve üst ana toplardamarlarıdır. (4 tane).
• Kalbin sol kulakçığına gelen akciğerlerde temizlenen kanı kalbe taşıyan toplardamar akciğer toplardamarıdır.
• Toplardamarların içinde sadece kalp yönünde açılan kapakçıklar bulunur. Bu kapakçıklar, kanın sadece kalbe doğru akmasını sağlar, ters yöndeki hareketi önler.
• Kan akış hızı atardamarlara göre daha azdır.
• Toplardamarlardaki kan, hem kalbin emme kuvveti (kulakçıkların gevşemesiyle ortaya çıkan emme kuvveti) hem de kendisinin kasılıp gevşemesi sayesinde taşınır. (Duvarlarında esnek teller = lifler bulunur. Bu lifler kasılıp gevşeyince damar kasılıp gevşemiş olur).
• Toplardamarlar, atardamarlardan daha geniştir ve daha fazla kan taşır.

c) Kılcal Damarlar :
• Atardamarlarla toplardamarları birbirine bağlayan ve vücuttaki hücrelerin arasını ağ gibi saran (tek sıralı epitel hücrelerden oluşan) damarlardır.
• Atardamarlardan aldığı temiz kandaki besin ve oksijeni hücrelere (difüzyon ile dokulardaki ara maddeye) verir.
• Hücrelerde oluşan karbondioksit gazı ile zararlı ve atık maddeleri (difüzyon ile dokulardaki ara maddeden) alarak toplardamarlara verir.
• En ince damarlardır.
• Kan akış hızı en az olan damarlardır. (Kan akış hızı yavaş olduğu için madde alışverişi kolay olur).
• Kan ile hücreler arasında madde alışverişini sağlar.

3- KAN :

Sindirim sisteminde parçalanan besinleri yani sindirilmiş besinleri ve akciğerler sayesinde havadan alınan oksijeni hücrelere taşıyan, hücrelerde oluşan karbondioksit gazını akciğerlere, zararlı atık maddeleri böbreklere getiren ve damarların içinde dolaşan kırmızı renkli sıvıya kan denir.
Kan, kan hücreleri ve kan plazmasından (serumundan = ara maddeden) oluşur. Kan hücreleri, kan plazması içinde yüzerek bütün vücudu dolaşırlar.

a) Kanın Görevleri :

1- Vücut ısısını ayarlar, düzenler.
2- Vücudu mikroplara karşı korur.
3- Dışarıdan alınan besin ve oksijeni hücrelere taşır.
4- Hücrelerde oluşan karbondioksit gazını akciğerlere, zararlı atık maddeleri böbreklere getirir.
5- Hormonları ilgili organlara taşır.

b) Kan Plazması (Serumu) :

Kanın sıvı kısmına kan plazması (serumu) denir. Kan plazmasında büyük oranda su (% 90) ile birlikte madensel tuzlar, vitaminler, hormonlar, antikorlar, kan proteinleri ve sindirilmiş besinler bulunur.
Kan plazması, sindirilmiş besinleri hücrelere taşır, hücrelere oluşan zararlı ve atık maddeleri böbreklere iletir.

c) Kan Hücreleri :

Kanda, yapı ve görevlerine göre alyuvarlar, akyuvarlar ve kan pulcukları olmak üzere üç çeşit kan hücresi bulunur.

1- Alyuvarlar (Eritrositler) :
Kanda en fazla bulunan kırmızı renkli kan hücrelerine alyuvarlar denir. (1 mm3 kanda 5 milyon tane bulunur). Alyuvarların kırmızı rengini yapısındaki hemoglobin maddesi verir.
• Alyuvarlar, dışarıdan alınan oksijen gazını hücrelere, hücrelerde oluşan karbondioksit gazını akciğerlere taşır. (Oksijen ve karbondioksiti hemoglobin taşır).
• Alyuvarlar, kemiklerdeki kırmızı kemik iliğinde üretilir.
• Alyuvarların ömürleri kısadır (120 gün yaşarlar). Yaşlı alyuvarlar, karaciğer ve dalakta yok edilir.
• Alyuvarlarda başlangıçta çekirdek bulunur, hücre olgunlaşınca çekirdek kaybolur. (Çekirdek, hücre oksijeninin çoğunu kullandığı için çekirdeksizdir).
• Alyuvarlar, memeli hayvanlarda çekirdeksiz, diğer omurgalı hayvanlarda çekirdeklidir.

2- Akyuvarlar (Lökositler) :
Kanda en az sayıda bulunan, en büyük ve beyaz renkli kan hücrelerine akyuvarlar denir. (1 mm3 kanda 7 bin tane bulunur).
• Akyuvarlar, vücudu mikroplara karşı korurlar. Akyuvarlar vücuda giren mikroplara karşı antikor, toksinlere karşı antitoksin salgılarını üreterek ya da mikropların etrafını uzantıları ile sararak onları içine alıp parçalayarak savaşır. (Fagositoz yolu ile).
• Akyuvarlar, kemiklerdeki sarı kemik iliğinde ve lenf düğümlerinde üretilir.
• Alyuvarların ömürleri kısadır (2 – 3saat ile 1 – 2 hafta yaşarlar).
• Akyuvarlarda lizozom diğer hücrelerden daha fazla bulunur.
• Alyuvarlar, bütün canlı hücrelerinde çekirdeklidir.
• Mikrobik hastalıklarda sayıları artar (Normalde 1 mm3 kanda 7 bin iken mikrobik hastalıklarda sayıları 10 – 12 bine çıkar).

3- Kan Pulcukları (Trombositler) :
Kandaki en küçük ve renksiz kan hücrelerine kan pulcukları denir. (1 mm3 kanda 300 – 400 bin tane bulunur). (Gerçek kan hücreleri değillerdir).
• Kan pulcukları, kanın pıhtılaşmasını sağlar, pıhtılaşma için gerekli olan proteinleri üretir. (Pıhtılaşan kan damarı tıkar ve kan kaybını önler).
• Kan pulcukları, kemiklerdeki kırmızı kemik iliğinde üretilir. (Alyuvarlar üretilirken dev hücrelerin bölünmesi sonucu oluşan atıklardan kan pulcukları üretilir).
• Kan pulcuklarının ömürleri kısadır (Birkaç saat yaşarlar).
• Kan pulcuklarında çekirdek bulunmaz.

4- Kan Dolaşımı :
Kanın, kalpten pompalandıktan sonra kalbe geri dönmesine kan dolaşımı denir. Kan dolaşımı, küçük kan dolaşımı ve büyük kan dolaşımı olmak üzere iki çeşittir.

a) Küçük Kan Dolaşımı :
Kalbin sağ karıncığındaki kirli kanın, temizlenmesi için akciğer atardamarı ile akciğerlere gelmesi ve akciğerlerde temizlenen (yani oksijence zenginleştirilen) kanın akciğer toplardamarı ile kalbin sol kulakçığına gelmesine küçük kan dolaşımı denir.
Küçük kan dolaşımı, kirli kanın temizlenmesi için yapılır.

b) Büyük Kan Dolaşımı :
Kalbin sol karıncığındaki temiz kanın (besin ve oksijence zengin kanın), aort atardamarı ile vücuttaki bütün hücrelere pompalanıp, vücutta kirlendikten sonra alt ve üst ana toplardamarları ile kalbin sağ kulakçığına getirilmesine büyük kan dolaşımı denir.
Büyük kan dolaşımı, temiz kanın hücrelere iletilmesi ve hücrelerde kirlenen kanın toplanması için yapılır.

5- Kan Grupları :
İnsanların kanında hangi proteininin bulunup bulunmadığını gösteren sembollere kan grupları denir. İnsanlardaki kan grupları alyuvarlarda bulunan proteinlere göre belirlenir.
İnsanlarda alyuvarlar yapısında (üzerinde) A ve B proteinlerinin bulunup bulunmamasına göre A, B, AB ve 0 (sıfır) grubu olmak üzere 4 çeşit kan grubu bulunur. Kan gruplarını belirleyen bir diğer proteinde (faktörde) Rh proteinidir (faktörüdür). Alyuvarlarda Rh proteini varsa kan grubu Rh (+), Rh proteini yoksa kan grubu Rh (–) olarak adlandırılır. (Rh proteini ilk defa Resus maymununda keşfedildiği için Rh grubu olarak adlandırılır).


a) Kan Nakli :
İnsanlar, normal şartlarda ihtiyacı olan kanı kendi grubundan alır veya ihtiyaç duyulduğunda kendi grubuna kan verir. Zorunlu hallerde ise ancak bazı gruplar bazı gruplara kan verebilir ya da onlardan kan alabilir.
Kan yapay olarak üretilemez ve kaynağı yalnızca insanlardır. Hastanelerde gerekli tedavilerin yapılabilmesi için kan bağışına ihtiyaç vardır.

• 0 (Sıfır) Grubu :
Genel verici kan grubudur. Her gruba kan verir ama sadece kendi grubundan kan alabilir.

• AB Grubu :
Genel alıcı kan grubudur. Her gruptan kan alabilir ama sadece kendi grubuna kan verir.

• A Grubu :
Hem kendi grubundan hem de 0 (sıfır) grubundan kan alır. Hem kendi grubuna hem de AB grubuna kan verir.

• B Grubu :
Hem kendi grubundan hem de 0 (sıfır) grubundan kan alır. Hem kendi grubuna hem de AB grubuna kan verir.

• Rh (+) Grubu :
Hem kendi grubundan hem de Rh (–) grubundan kan alabilir ama sadece kendi grubuna kan verebilir.

• Rh (–) Grubu :
Hem kendi grubuna hem de Rh (+) grubuna kan verebilir ama sadece kendi grubundan kan alır.



b) Kan Uyuşmazlığı :
Anneni Rh (–), babanın ve çocuğun Rh (+) kan grubuna sahip olmasına kan uyuşmazlığı denir. Kan uyuşmazlığı ilk çocuklarda görülmeyebilir, ikinci çocukta görülürse ölüme yol açabilir. Çocuğun kanının değiştirilmesi gerekir.
Rh (–) kan grubunda Rh (+) kan grubuna karşı antikor (çökeltici madde = anti Rh) bulunur. Kan uyuşmazlığı olayında doğum sırasında anne ve bebeğin kanının karışması durumunda anne kanında Rh (+) kan grubunu çökelten madde (anti Rh) üretilir ve Rh (+) olan bebeğin kanını çökeltir, kandaki alyuvarlar parçalanır.

NOT :
1- Kan gruplarının nakli ile ilgili sorular çözülürken A, B, AB ve 0 grupları ile Rh (+)
ve Rh (–) grupları ayrı ayrı incelenir ve gruplar arasında çarpım yapılır.

c) Kan Bağışı :
İhtiyaç duyulan kanın karşılık beklemeden ve gönüllü olarak verilmesine kan bağışı denir. Kan bağışını, bilinçli, gönüllü, karşılık beklemeyen kişilerin düzenli olarak yapması en az riskle bağışın yapılmasını sağlar.
Kan bağışı; kan veren kişilerde kemik iliğinin yağlanmasını önler, kan yapımını canlı tutar, kandaki yağ oranını düşürür. Ayrıca baş ağrısı, stres, kaşıntı, tansiyon, alerjik reaksiyonlar ve yorgunluklara iyi gelir. Kan bağışından sonra vücutta yeni kan hücreleri yapıldığı için vücut canlılık kazanır.

1- Kan Bağışında Gönüllü Olmanın Faydaları :
• Kan bağışı yapan kişiler, tanımadıkları kişilerin hayatlarını kurtarmak için şartlanmışlardır.
• Düzenli kan bağışlamaya daha fazla isteklidirler.
• Acil kan ihtiyacı olduğunda yapılan çağrılara cevap verme ihtimalleri yüksektir.

2- Kan Bağışında Düzenli Olmanın Faydaları :
• Güvenli kanın önemi konusunda bilinçli ve her kan bağışında taramadan geçtikleri için güvenli kanın temin edilmesini sağlarlar.
• Sürekli güvenli kanın depolanmasını sağlarlar.

3- Kan Bağışında Karşılık Beklememenin Faydaları :
• Maddi çıkar elde etmek için şartlanmamış oldukları için her an kan verebilirler.

4- Kan Bağışında Bilinçli Olmanın Faydaları :
• Kan bağışı konusunda tedirginlik yaşanmaz.
• Kanın, bağış dışında elde edilemeyeceği bilindiği için etrafındaki diğer kişilerinde kan bağışına yönlendirilmesi sağlanır.




6- Lenf Dolaşımı :
Hücreler için gerekli olan besin ve oksijen temiz kan sayesinde atardamarlardan kılcal damarlara geçer ve kılcal damarlar sayesinde dokulardaki hücrelerin arasını dolduran ara maddeye (doku sıvısına) verilir. Hücreler besin ve oksijeni ara maddeden alır, yaşamsal faaliyetler sonucu oluşan karbondioksit gazı ile zararlı atık maddeleri tekrar ara maddeye verir. Ara maddedeki atık maddeler ve karbondioksit gazı kılcal damarlar ile alınarak toplardamarlara iletilir. Fakat ara maddedeki zararlı maddeler ve karbondioksit gazının bir kısmı kılcal damarlara geçemeyip ara maddede kalır. Ara maddede kalan bu atık maddelerin ve karbondioksit gazının tekrar kana verilmesi (kan dolaşımına katılması) gerekir.
Dokulardaki hücreler arası ara maddede (doku sıvısında) kalan zararlı atık maddeleri, karbondioksit gazını ve hücrelere giremeyen besin maddeleri (proteinler) ile akyuvarlar hücrelerini toplayarak bunları tekrar kan dolaşımına katan sisteme lenf sistemi denir. Lenf sistemi, dolaşım sistemine yardımcı bir sistemidir.

• Lenf sistemi, lenf damarları ve lenf düğümlerinden oluşur.
• Lenf sisteminde yapılan dolaşıma lenf dolaşımı denir.
• Lenf damarlarının birleştiği yere lenf düğümü denir. Lenf düğümleri akyuvarlar hücrelerini üretir. Bademcikte lenf düğümüdür ve vücudu mikroplara karşı korur. (Soğuk havalarda bademciklerin şişmesi, mikroplarla savaştığını gösterir)
• Lenf sisteminde dolaşan sıvıya lenf veya ak kan denir. Lenf sıvısında kırmızı renkli alyuvarlar hücresi olmadığı için bu sıvı beyaz renklidir.
• Lenf sisteminde atardamar yoktur. Sadece toplardamar ve kılcal damar bulunur.
• Lenf sistemindeki lenf sıvısı üst ana toplardamarına verilir ve kan dolaşımına katılır. (Göğüs lenf damarları vücudun alt bölgesinin, büyük lenf damarı vücudun üst bölgesinin lenfini kana verir).

7- Dolaşım Sisteminin Sağlığı ve Korunması :
Vücuttaki organların sağlıklı bir şekilde çalışması dolaşım sistemine bağlıdır. Kalp ve damarlarda meydana gelen rahatsızlıklar, diğer doku ve organları da etkiler. Dolaşım sisteminin sağlığının korunması için;

1- Havası temiz yerlerde bulunulmalıdır (yeterli oksijen alabilmek için).
2- Yaşa uygun hareketler ve spor yapılmalıdır. (Kalbin yorulmaması için).
3- Alkol ve sigara kullanılmamalıdır. (Damar tıkanıklılığına yol açar).
4- Stresten kaçınılmalıdır. (Kalp atışının düzenini bozar).
5- Dengeli ve sağlıklı beslenilmelidir.
6- Çok da giysiler giyilmemelidir. (Kan dolaşımı engellenir).
7- Aşırı kilolardan kaçınılmalıdır. (Kalp yağlanır, çalışması önlenir).
8- Yaralanan yerler temizlenmelidir. (Mikrop girebilir).
9- Yaralanmalarda kan kaybı önlenmelidir. (Vücuttaki kanın % 20’sinin kaybı ölüme yol açar).
8- Dolaşım Sisteminde Görülen Hastalıklar :
Dolaşım sisteminde; tetanos, sıtma, kuduz, tifüs, AIDS, hepatit B ve hepatit C (sarılık) kan yoluyla bulaşan hastalıklar ile varis, bürger, hemoroit, kalp romatizması, damar sertliği, kalp yetmezliği, kalp krizi, anemi (kansızlık), lösemi (kan kanseri), tansiyon yükselmesi, hemofili, kan uyuşmazlığı, lenfoma gibi hastalıklar görülür.

• Varis : Bacaklardaki toplardamar genişlemesi.
• Hemoroit : Anüsteki toplardamar genişlemesi.
• Bürger : Kol ve bacaklardaki atardamar iltihaplanması ve
tıkanması. (Kangrene yol açar).
• Kansızlık (Anemi) : Kandaki alyuvarlar sayısının azalması.
• Lösemi (Kan Kanseri) : Kandaki akyuvarlar sayısının gereğinden fazla,
kontrolsüz şekilde çoğalması.
(1 mm3 kanda 50 bine kadar çıkar).
• Kalp Romatizması : Kalp kapakçıklarının iltihaplanması.
• Damar Sertliği : Atardamarların yüzeyinin yağ ve tuzlarla
esnekliğini yitirmesi.
• Kalp Yetmezliği : Damarların pıhtıyla tıkanması ve yeterli kanı
taşıyamaması.
• Kalp Krizi : Kalbe kan getiren ve kalpten kan götüren
damarların daralıp tıkanması.
• Tansiyon Yükselmesi : Kan basıncının artması. (Felçlere yol açar).
• Hepatit : Kan yoluyla bulaşarak karaciğere yerleşir.
• AIDS (HIV Virüsü) : Kan veya cinsel yolla bulaşarak bağışıklık
sistemini bozar.
• Hemofili : Kanın pıhtılaşmaması hastalığı.
• Lenfoma : Lenf sistemindeki lenf düğümlerin şişmesi.
• Kan uyuşmazlığı :
• Tetanos :
• Sıtma :
• Kuduz :
• Tifüs :

NOT :
1- Dolaşım sisteminde görülen bulaşıcı hastalıklar ;
2- Dolaşım sisteminde görülen bulaşıcı olmayan hastalıklar ;
3- Kalbin her kasılıp gevşemesine kalp atışı denir. Kalp, normal şartlarda dakikada70 – 80 kez atar, kasılır ve gevşer. (Yaklaşık 0,85 sn de bir kez atar, kasılır ve gevşer). (Uyku durumunda dakikada 55 kez atar, kasılır ve gevşer).
4- Kalp atışı sırasında (sol karıncığın kasılmasıyla) damarlarda hissedilen küçük vuruş etkisine (vuruya) nabız denir.
5- Kanın damarlara (damarların çeperine) yaptığı basınca tansiyon denir.
6- Lenf düğümleri mikropları süzer ve akyuvarlar üretir. Bademcikte lenf düğümüdür.
7- Kalp, kasılma ve gevşeme sırasında, kasılma enerjisi üretmek için kısa bir süre dinlenir. 0,15 saniyede kulakçık, 0,30 saniyede karıncık kasılır. Geriye kalan 0,40 saniyede kalp dinlenir. (Bu dinlenme sırasında kasılma için gerekli enerjiyi üretir).
8- Kan basıncı, kan kalpten uzaklaştıkça azalır. Bu nedenle kan basıncının en fazla olduğu damarlar atardamarlar sonra kılcal damarlar ve kan basıncı en az olan damarlar da toplardamarlardır.
Atardamarlar > Kılcal damarlar > Toplardamarlar
9- Vücuttaki lenf damarları görevini yapamazsa doku sıvısı birikir ve vücutta ödem denilen şişmeler oluşur.
10- Vücudun besin ve oksijen yani enerji ihtiyacı arttığında kan dolaşımı dolayısıyla kalp atışı hızlanır.
11- Her kan grubu ideal olarak kendi grubundan kan almalı veya kendi grubuna kan vermelidir.
12- Küçük kan dolaşımı, kanın temizlenmesi için yapılır.
Büyük kan dolaşımı, temiz kanı hücrelere iletmek, hücrelerdeki yaşamsal faaliyetler sonucu kirlenen kanı toplamak için yapılır.
13- Antikor (Aglütinin) → Çökeltici madde.
Antijen → Kan grubunu belirleyen protein.
Antitoksin → Akyuvarların, mikropların toksinlerine karşı ürettiği salgı.
Antijen → Mikrop.
Antikor → Mikroplara karşı üretilen salgı.
Toksin → Mikropların zehirli salgısı.
14- Karaciğer kapı toplardamarı ince bağırsaktan emilen besinleri karaciğere taşır.
15- Bütün kan damarlarının toplam uzunluğu, Dünya’nın çevresinin uzunluğunun 2 katından fazladır.
16- İnsan vücudunda yaklaşık 5 – 6 lt kan bulur. Bu kan vücut ağırlığının yaklaşık % 6 – 8’ i kadardır.
17- Kan grupları, proteinler ve çökeltici maddeler :
18- Dolaşım sistemi hastalıklarının tedavisinde teknolojik gelişmelere bağlı olarak çeşitli yöntem ve teknikler kullanılır. Bunlar; anjiyo, kalp pili, kan nakli, baypas gibi ameliyatlardır.


• Anjiyo : Damar tıkanıklılığının belirlenmesi ve görülmesi işlemidir.
• Baypas : Bazı damarların tıkanması durumunda vücudun farklı yerlerinde alınan damar, tıkanmış damarla değiştirilir.
 
Sindirim Sistemi
Besin maddelerinin vücuda alınması, gerekli organlara ulaştırılması, bölünerek yapı taşlarına ayrılması, tüm hücrelere ulaşması, kana karışması ve atık ürünlerin vücut dışına atılması olayına sindirim denir.

Canlılar, hayatlarını sürdürebilmek ve gerekli olan enerji ihtiyaçlarını karşılayabilmek için dışardan besin maddeleri almak zorundadırlar. Bu besin maddelerinden enerji elde edilmesi, daha küçük moleküllere yani yapı taşlarına ayrılmasıyla mümkün olmaktadır.
Besin maddelerinin vücuda alınması, gerekli organlara ulaştırılması, bölünerek yapı taşlarına ayrılması, tüm hücrelere ulaşması, kana karışması ve atık ürünlerin vücut dışına atılması olayına sindirim adı verilir. Sindirim olayını gerçekleştiren organ ve yapılar sindirim sistemini oluştururlar.

Sindirim sistemi ağızdan başlayıp anüsle son bulan yaklaşık 10 m uzunluğunda içi boşluklu bir sindirim kanalından meydana gelmiştir.

Sindirim kanalı dıştan içe doğru dört tabakadan oluşmuştur.

Mukoza: En içteki tabakadır. Besinlerin emildiği, lenfosit, lenf düğümleri ihtiva eder. İki ince kas tabakasından ibaret olan kısmı sinir pleksuslarına sahiptir.
Submukoza : Mukoza ile kas tabakası arasında bulunan damarlı bağ dokusudur.
Kas tabakası : Çoğunluğu düz kastan meydana gelen esas kas tabakasıdır. Besinlerin sindirim kanalı boşluğu boyunca kas kasılmaları yoluyla gerçekleşen dalgalı hareketlerine peristalsiz denir.
Seroza : sindirim organları ve yolunun bir çok yerinde bulunan, ince bağ dokusundan meydana gelmiş olan en dış tabakadır.

Sindirim olayı

Besinlerin sindirimi 6 aşamada gerçekleşir.

Yeme (ingesyon) : Sindirimin ilk aşaması olan yeme, besinlerin ağız yoluyla vücuda alınmasıdır.

Mekanik sindirim: Besin maddelerinin yutulabilmesi için, dişler aracılığı ile koparılması, parçalanması, ufalanıp öğütülmesi ve mideye yollanması işlemidir.

Sindirim (digesyon) : Moleküllerin daha küçük yapı taşlarına ayrılması, kimyasal olarak yıkımıdır.

Salgılanım (sekresyon) : Sindirim kanalının epiteli ve bezler tarafından su, asit, enzim ve tuzların serbestleşmesiyle gerçekleşir.

Emilim (absorbsiyon) : Yapı taşlarına ayrılmış olan besin moleküllerinin bağırsak duvarlarında kan ve lenfatik sisteme emilerek alınması işlemidir.

Dışkılama(Defakasyon): Sindirilemeyen ya da emilemeyen besin artıklarının vücuttan dışarı atılmasına denir.

Sindirim sistemini oluşturan temel organlar

Ağız
Sindirim kanalının başlangıcı ve sindirim enzimlerinin ilk salgılandığı yerdir. Boşluğuna oral ya da bukkal boşluk (cavitas oris) adı verilir. Ağız yanaklar, sert ve yumuşak damak ve dudaklarla çevrilidir. Yanakların iç yüzü keratinleşmemiş çok katlı yassı epitelle örtülüdür. Dudaklar duyusal sinirler yönünden zengin olan yumuşak ve pembe renkli katlanmalardır. Pembe renkli görünmesi, altında yer alan kan damarlarından dolayıdır.

Dil ise müköz membranla kaplı iskelet kasından oluşmuştur. Dilin bir çok işlevi vardır. Bunlar; tat duyusunun alınması, çiğnemeye yardımcı olmak, besinleri karıştırmak, yutmaya hazırlamak, sıcaklığın algılanması bazı enzim ve mukusun salgılanımı ve konuşmaya yardımcı olmaktır.

Tükürük bezleri tükürük salgısını salgılarlar. Tükürük salgısı ağız duvarının nemlendirilmesini, çiğnenen besinlerin rahat yutulması için kayganlaştırılmasını, ağzın temizlenmesini, besin artıklarının dişlere zarar vermesini ve diş çürüğü oluşumunu önlemeyi ve besinlerin suda çözülmesini sağlar.

Günde yaklaşık 1.5 lt oluşturulan tükürük salgısının %99’u su, % 1’i ise elektrolit ve proteinlerden oluşmuştur.
Tükürük salgısı sürekli olarak ve kendiliğinden gerçekleşir, tükrük salgısının salınmasında hormonların hiç bir etkisi yoktur.
Tükürük salgısı 3 ayrı bez tarafından salgılanır. Bu bezler; parotid, submandibular ve sublingual bezlerdir.

Parotid bezleri: En büyük tükürük bezidir ve yaklaşık 25 g kadardır. Yüzün yan tarafı, kulağın alt kısmında yer alır. Tuz ve tükrük amilazı ihtiva eder.
Submandibular bezleri : Çene altında yer aldığından çene altı tükürük bezleri olarak da adlandırılır. Su, tuz, musin ve amilaz salgılar.
Sublingual bezler: En küçük tükürük bezleridir ve dil altında bulunurlar. Bu bezlerin amilaz salgısı düşük, musin salgısı yüksektir.
Müsin lokmanın yutulmasını ve yemek borusundan kayarak inmesini, pityalin ise nişasta sindiriminin başlamasını sağlar.
Damak (palatum), ağzın tavanına verilen addır. Sert ve yumuşak damak olmak üzere iki kısımdan oluşur. Sert damak dişlerle çevrilidir. Yumuşak damak ise küçük dil (uvula) ile fariksin oral ve nazal kısımları arasında yer alır.
Küçük dil yumuşak damağın arka kısmında yer alır ve besinlerin yutulması sırasında nefes borusuna girişini önler.

Dişler
Dişler ağıza alınan besin maddelerinin daha küçük parçalara ayrılmasını yani mekanik sindirimi sağlarlar. Dişlerin görevi besinleri koparmak ve parçalayarak öğütmektir. Yaptıkları iş ve şekillerine göre dişler; kesici dişler, köpek dişleri, küçük azı ve büyük azılar olarak isimlendirilirler. Dişlerin ağız içinde diş etinden itibaren göründükleri kısma kron denir ve kron kısmı mine adı verilen tabaka ile kaplıdır. Kron ile kökün birleştiği kısma kole (boyun) adı verilir. Mine tabakasının hemen altında dentin adi verilen tabaka yer alır. Kron kısmının altında kalan tabakaya ise sement adı verilir. Dentin ve sementin sardığı boşluk ise dişin kanal kısmıdır ve içerisi pulpa denen doku ile doludur. Diş, sement ve çene kemiği arasında yer alan lifler ile bağlıdır ve bu şekilde ağız içinde durmaktadır.

Yutak (farenks)
Ağız ve burun boşluklarıyla, gırtlak ve yemek borusu arasındaki boşluktur.
Yutak besinlerin yemek borusuna itilmesini sağlayan kısımdır. Solunum ve sindirim sistemini birbirinden ayıran bölümdür.

Yemek borusu (özofagus)
Yemek borusu yutak ile mide arasında yer alan yaklaşık 25 cm uzunluğunda olan kaslı bir borudur. İç yüzeyi mukoza ile örtülü olan yemek borusu, göğüs kafesinde kalbin arkasından ve karın zarının içinden geçerek mideye ulaşır.

Besinlerin mideye ulaşmasını hızlandırmak için yemek borusunun iç duvarı kaslı yapısı sayesinde dalgalı bir şekilde kasılır. Bu olaya peristalzis denir.

Mide
Mide, diyaframın altında, karın boşluğunun üst bölümünde yer alır ve en alt 5 kaburga tarafından korunur. Büyük bir kese gibi genişlemiş yapıda olup erişkinlerde yaklaşık 1.5 litre kadardır. Bu hacim kaslı yapı sayesinde besin alımı sonucu daha da artabilir ve bu artış kalıcı olabilir.

Mide dört kısımda incelenir.
Kardiak bölge: Özofagusla bağlantılı olduğu üst bölgesidir.
Fundus: üstte sola doğru kıvrım yapmış mide bölümüdür.
Mide cismi: Midenin geniş olan esas kısmıdır.
Pilorik bölge: Duodenumla bağlantılı olduğu alt bölgesidir.

Midenin temel işlevi besinlere depo ve geçiş yolu işlevi görmek, onları bağırsakta gerçekleşecek olan sindirime elverişli hale getirmektir. Yenilen besinleri daha küçük parçalara ayırır ve mide özsuyu ile karıştırarak yarı sıvı yarı katı bir şekle dönüştürülür. Hidroklorik asit ve proteinlerin sindirimini başlatan enzimleri salgılar.
Mide duvarında yer alan sindirim salgı bezleri asit üretirler. Midenin sindirim işlevlerinde rol oynayan çeşitli salgılar şunlardır;
Hidroklorik asit, pepsinin sindirim işlevinin gerçekleşmesi için gerekli asit ortamı hazırlar.

Pepsin proteinlerin parçalanmasını kolaylaştırır. Pepsinin etkisiyle proteinler pepton adını alan daha basit bileşiklere ayrılır.

Rennin, kazein çöktürerek sütü pıhtılaştırır. Mukusun mide duvarını örten mukoza üzerinde koruyucu etkisi vardır.
Ozetken (entrensek faktör): B12 vitaminini, sindirim salgıların etkisinden koruyarak emilimin gerçekleştiği bağırsak bölgesine kadar taşır. Yaşamsal önemi olan, yerine konamaz ve temel olan tek mide salgısıdır; öteki salgıların işlevini bağırsak ve pankreas salgıları da üstlenebilir.

İnce Bağırsaklar
Ortalama uzunluğu 6 m olan ince bağırsaklar sindirim sisteminin en uzun bölümüdür. İnce bağırsaklar hem sindirimin hem de emilimin gerçekleştiği en önemli sindirim kanalı bölümüdür.

Duedonum, jejenum ve ileum olmak üzere 3 kısımda incelenir.
1 - Duedonum : İnce bağırsağın mideden hemen sonra gelen ilk bölümüdür. 12 parmak bağırsağı olarak da bilinir. 12 Parmak genişliğinde olduğu için bu isim verilmiştir. Yaklaşık 25 cm uzunlukta olan duedonum, ince bağırsağın en kısa ve en kalın kısmıdır. Safra kesesinin ve pankreasın salgıladığı önemli sindirim sıvıları, duedonumdan geçen besin muhteviyatına azar azar eklenir.
2 - Jejunum : Yaklaşık uzunluğu 2 m kadardır. Jejenum, kanlanmasının daha iyi olması sebebiyle pembe renklidir.
3 - İleum: İnce bağırsağın en uzun bölümüdür.

Kalın bağırsaklar
Sindirim kanalının ince bağırsağın son kısmı olan ileumdan başlayıp, anüsle son bulan kısmıdır. Uzunluğu yaklaşık 2 m, genişliği ise 7,5 cm’dir. Bazı elektrolitlerin (Su, Na, K, Ca) tekrar emilimini sağlar , bağırsak içeriğini feçese dönüştürüp defakasyon öncesi bunu depolar. Bir çok vitaminin emilimini gerçekleştirir.

Kalın bağırsaklar üç bölüme ayrılır.
1 - Körbağırsak (çekum) : Kalın bağırsağın ilk ve en geniş bölümüdür. İnce bağırsağa bağlandığı yerde sahip olduğu kaslar sayesinde bağırsak içeriğinin ince bağırsaktan kalın bağırsağa tek yönlü geçişini sağlar.
2 - Kolon : Kalın bağırsağın en geniş fakat en ince duvarlı bölümüdür. Kalın bağırsağın büyük bir kısmını oluşturur.
3 - Rektum : Düz bağırsak da denilen ve sindirim kanalını oluşturan son kısımdır. Feçesin depo edildiği yerdir ve genişleyebilen bir yapıdadır. Bu kanal anüse (anal delik) açılır.

Karaciğer
Sindirim sistemine yardımcı olan organlardandır. Karaciğer, karın boşluğunun sağ üst kısmında, diyaframın altında yer alır. Yaklaşık 1,5 kg ağırlığında olan kan damarlarının yoğunlukla bulunduğu bir organ olan karaciğer, sağ ve sol olmak üzere iki loba ayrılmıştır.

Karaciğer, hayatın devamı için oldukça önemli olan işlevleri yerine getirir. Bir çok maddenin üretilmesi, depolanması ve salgılanması karaciğerde gerçekleşir.

• Karaciğer, her gün yaklaşık 1 litre safra salgılar. Safra yağların sindirimine yardımcı olur.
• Vücutta dolaşan kanın bileşimini ayarlar.
• Kandaki glukoz yoğunluğunun uygun seviyede (90mg/dl) tutulmasını sağlar.
• Dolaşımdaki yağ ve kolestrol seviyesini ayarlar, fazla aminoasitlerin atılmasını sağlar.
• Vücuttaki artık maddelerin uzaklaştırılmasını sağlar.
• Vitamin ve mineral depolar.
• Yaşlanmış ve hasarlı kan hücrelerini yok eder.
• Kanın pıhtılaşmasını sağlayan maddeleri üretir. Zehirleri dolaşımdan alarak, safra ile atılmasını sağlar.
• İlaçların zararlı etkilerini sınırlar.

Pankreas
Pankreas midenin arkasında, sağda duodenum ve solda dalağın arasında yer alır. İnce ve uzun bir yapıya sahip olan pankreas yaklaşık 80 g ağırlığındadır. Hem hormon salgılayan, hem de enzim salgılayan karışık bir bezdir. Pankreasın salgısı günlük yaklaşık 2litredir. Pankreasın salgıladığı hormonlar insülin ve glukagondur. Bu hormonlar kan şekeri düzeyini ayarlayıcı özelliğe sahiptirler. Pankreas, sindirim salgı bezlerinin en önemlisidir. Salgıladığı enzimlerle besinlerin sindirimine yardımcı olur. Pankreasın ürettiği enzimler ise; lipaz, amilaz, nukleaz ve proteolitik enzimlerdir.

Lipaz, yağları gliserol ve yağ asitlerine parçalar. Amilaz, karbonhidratları parçalar. Proteolitik enzimler (tripsin, kimotripsin, karboksipeptidaz) proteinleri, yapı taşlarına yani aminoasitlere ayıran enzimlerdir. Nukleazlar (ribonükleaz ve deoksiribonükleaz) ise nükleik asitlerin yıkımını gerçekleştirir.

Safra Kesesi
Karaciğerin sağ lobunun alt kısmında yer alan kaslı bir organdır. Karaciğerde devamlı olarak üretilen safra, safra kesesi tarafından depolanır ve konsantre hale getirilir. Yani depo görevi görür.Safra sıvısı sadece beslenme anında kullanıldığı için önce safra kesesinde depolanır.

Besin muhteviyatı duodenuma ulaştığında, depolanmış olan safra sıvısı duedonuma akmaya başlar. Safranın duodenuma salınması lipid miktarı ile ayarlanır. Şayet kimus yağ ihtiva ederse, miktarına bağlı olarak safra salınır.

Yağların sindirimi için safra tuzları gereklidir. Safra tuzları yağların sindiriminden sonra ileumdan emilerek tekrar karaciğere ulaşır. Ayrıca yağda çözünen vitaminlerin sindirimi de bu işlemler sayesinde olur.
 
İnsan vücudunun su içeriği yaş, cinsiyet, boy uzunluğu, vücut ağırlığı ve fiziksel aktiviteye göre değişir. Çocukların vücudunun su oranı yüksektir (% 70, yeni doğan bebekte ise % 90) ve yaş ilerledikçe suyun yerini yağ dokusu almaya başlar. Dolayısıyla yaş ilerledikçe suyu daha çok tüketmek gerekir. Yetişkinlerde vücut su oranı % 60, yaşlılarda ise % 50’dir.

 
Yaz aylarında su tüketimi artar kış aylarında düşer. Yinede dikkat etmeli günlük iki üç litre arası su tüketmeli.
 
Geri
Top