YoRuMSuZ
Biz işimize bakalım...
YIKANDI YÜREĞİM UMUTSUZLUKLARINDAN
Uzaktan ak bir bulut seslendi. Özlemle koştu diğer ak bulut. Umutları güneşin altın ışıklarına yansıyordu.
Bir kedi bağırdı acı acı. Dili bir tuhaftı. Yakıcı kavurucu ve isteyiş dolu bir sesti. Bir başka ses karşılık verdi. Sustular.
Bir serçe süzülüp geçti yanımdan. Tam karşımda duran bir taşın üzerine ak bir nakış gibi tünedi. Yüzü güldü kara taşın. Diğeri yanız komadı onu, ikinci bir nakış oldu kara taşın üzerinde.
Umursamadılar beni. Ya da kendilerinden bildiler. Dost ve sevgi vurgunu...Seviştiler oynaştılar. Ne şaklabanlıklar Tanrım... Çok güzel. Güzelden de öteydi bu... Kim demiş ki, kuşların kahkaha atmadıklarını... Sevince, neşelenince nasıl da çınlatıyorlar ortalığı bilseniz. Ben gördüm ve kulaklarımla duydum da bilirim. İnanın yüreğimde hâlâ bu sessiz kahkahalar çınlar durur. Mutsuz günlerimde hep o kahkahalara kulak verir, onlarla kendime gelirim.
Gülen kara kayanın dibinde küçük bir su birikintisi,dünkü yağmurdan kalma. güneş tatlı mı tatlı. Toprağın cana can katan buğusu göklere yükselmekte Suya girdiler sonra. Çırpındılar çırpındılar. Şakalar yaptılar birbirlerine. Yine öpüştüler, yine öpüştüler, yine seviştiler.
Ben bankta oturmuş hareketsiz gözlerimi kırpmadan onları izlemekteyim. Umursamadılar beni. Umursamaları içinde hiçbir şey yapmadım. bu güzelliğin biteceğinden korktum hep. Cansız, hareketsiz kara bir taş gibi kalakaldım yerimde. Gözümü kırpmadan yerimden oynamadan, artık uyuşan sağ bacağıma aldırmadan.
"Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?" diye sormuştu Nazım Hikmet. Abidin Dino mutluluğunu resmini yapabilmiş mi bilemiyorum ama işte ben o resmi gözlerimle görüyorum.
Uçup gittiler sonra, kanatlarından iki damla su zerreciği damladı yüreğime: neşe sevinç ve sevgi.. Yıkandı yüreğim umutsuzluklarından.
Zekeriya ÇAVUŞOĞLU
Uzaktan ak bir bulut seslendi. Özlemle koştu diğer ak bulut. Umutları güneşin altın ışıklarına yansıyordu.
Bir kedi bağırdı acı acı. Dili bir tuhaftı. Yakıcı kavurucu ve isteyiş dolu bir sesti. Bir başka ses karşılık verdi. Sustular.
Bir serçe süzülüp geçti yanımdan. Tam karşımda duran bir taşın üzerine ak bir nakış gibi tünedi. Yüzü güldü kara taşın. Diğeri yanız komadı onu, ikinci bir nakış oldu kara taşın üzerinde.
Umursamadılar beni. Ya da kendilerinden bildiler. Dost ve sevgi vurgunu...Seviştiler oynaştılar. Ne şaklabanlıklar Tanrım... Çok güzel. Güzelden de öteydi bu... Kim demiş ki, kuşların kahkaha atmadıklarını... Sevince, neşelenince nasıl da çınlatıyorlar ortalığı bilseniz. Ben gördüm ve kulaklarımla duydum da bilirim. İnanın yüreğimde hâlâ bu sessiz kahkahalar çınlar durur. Mutsuz günlerimde hep o kahkahalara kulak verir, onlarla kendime gelirim.
Gülen kara kayanın dibinde küçük bir su birikintisi,dünkü yağmurdan kalma. güneş tatlı mı tatlı. Toprağın cana can katan buğusu göklere yükselmekte Suya girdiler sonra. Çırpındılar çırpındılar. Şakalar yaptılar birbirlerine. Yine öpüştüler, yine öpüştüler, yine seviştiler.
Ben bankta oturmuş hareketsiz gözlerimi kırpmadan onları izlemekteyim. Umursamadılar beni. Umursamaları içinde hiçbir şey yapmadım. bu güzelliğin biteceğinden korktum hep. Cansız, hareketsiz kara bir taş gibi kalakaldım yerimde. Gözümü kırpmadan yerimden oynamadan, artık uyuşan sağ bacağıma aldırmadan.
"Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?" diye sormuştu Nazım Hikmet. Abidin Dino mutluluğunu resmini yapabilmiş mi bilemiyorum ama işte ben o resmi gözlerimle görüyorum.
Uçup gittiler sonra, kanatlarından iki damla su zerreciği damladı yüreğime: neşe sevinç ve sevgi.. Yıkandı yüreğim umutsuzluklarından.
Zekeriya ÇAVUŞOĞLU