• Merhaba Ziyaretçi.
    "Minimalist Fotoğraflar" konulu yarışmamız başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de yarışmada görmek istiyoruz...

Yusuf ile Züleyha..

...SAKLI CeNNeT__

♥ Pєяναηє Döηєя Aşk ♥





xaup80.gifYUSUF İLE ZÜLEYHAxaup80.gif



Aslı Zelicka'dır, Potifar'ın eşi ve Yusuf'un aşkı, su perisi olduğu da söylenir ama dünyanın en büyük aşkıdır belki de Züleyha'nın aşkı.

Yusuf, İbrani Peygamberi'dir. Yakup peygamberin oğlu...
Yusuf'un serüveni Tevrat'ta, Tekvin bölümündedir. Yusuf, Kur'an'ı Kerim'de de yer alır [Yusuf Suresi]. Aşkları masal değil , öykü değil, efsanedir artık.

Kenan ülkesinde yaşayan Yusuf - ki adı İbranice Yosaf'dır- babası Yakup peygamber tarafından çok sevilince onu kıskanan kardeşleri tarafından kör kuyuya atılır.
Ve kervancılar tarafından kurtularak köle olarak Mısır'da satılır. "Mısır Azizi" Kıtfir satın alır onu. Çok güzel bir erkektir Yusuf. Kıtfir'in karısı Züleyha çılgınca aşık olur.

Züleyha'nin Hz. Yusuf'a karşı duyduğu aşk tanımsızdır. Bütün servet ve güzelliğini onun uğrunda harcamıştır.
Kocasına, ailesine tüm Mısır halkına karşı durmuştur bu aşk.. Derler ki yetmiş deve yükü mücevher ve gerdanlığını vardır hiçbir şey gözünde değildir...
"Bugün Yusuf'u gördüm" diyen, ondan haber veren herkese onları zengin edecek değerde mücevher dağıtırmış..

Aşkın ağır tutkusuyla karşılaştığı herkesi "Yusuf" diye çağırır olmuş, o kadar ki, başını geceleri gökyüzüne kaldırdığı zaman Yusuf'un adını yıldızların dizilerek yazdığını iddia edermiş.

Fakat Yusuf efendisiyle evli olan Züleyha'nın aşkına karşılık vermesi olanaksızmış. Aşkını kalbine gömüp susmuş sadece..
Oysa Züleyha kendini kınayan tüm insanlara sevdasını haykırıyormuş. Hatta şöyle bir söylence vardır.

"Züleyha, birgün bütün kadınları evine davet etmiş..
Sofra düzenleyerek önlerine meyve koymuş ve onları soymakı için bıçak vermiş.. Kadınlar meyveleri yemeye başlayacakları sırada, Yusuf'a seslenerek, "Onların yanına çık" demiş.
Karşılarına çıkan Yusuf'u gören kadınlar güzelliği karşısında öyle büyülenmişler ki bıçakla parmaklarını kesmişler de farkına bile varmamışlar." " İşte sizin gördüğünüz güzellik benim Aşkımdır! " diye haykırmış Züleyha.

Fakat Züleyha'nın ağır aşkı Yusuf'un zindanı boylamasına neden olmuş. Yıllarca peygamber sabrıyla zındanın ağır çilesini çekmiş Yusuf Peygamber.
Sonra yine bir söylenceye göre Mısır kralının tabiri olanaksız rüyasını doğru olarak yorumlayınca Hz. Yusuf hapisten çıkmış.
Ve bu arada Kıtfir öldüğü için Züleyha'yla evlenmiş.

MEKTUP

ZÜLEYHA'NIN YUSUF'A MEKTUP YAZMASI ...
"Yusuf" yazdı Züleyha,sayfanın ortasına.Hala hitaptaydı kalemi,bir satır ileri geçemedi.
Bir satır ileri geçsem hitaptan,dedi,yanacağım.Ses verdi içinden bir ses:"Yan o zaman,yan o zaman!"
Züleyha devam etti:
"Ah benim Yusuf'um,ah benim,ah/senim,dedi,başka bir şey diyemedi."
Züleyha Yusuf'a bir mektup yazmaya başlayınca
"Yusuf "diye başladı,"Yusuf " diye bitirdi.Gördü ki hitaptan öteye geçemedi.Anladı ki aşkın namesinde ser-nameden öte kelam yok.Ve Züleyha'nın lügatinde "Yusuf"tan öte sözcük yok.
"Yusuf,dedi,kelamım artık sende hükümsüz.
Ama kelamımın hükümsüz kaldığı bu yerde beni küçümseme.Bil ki kelamdan da ötede sadece ah var,ah ki dünya onun üzerinde durur,gökkubbe onun hararetiyle döner.."
Züleyha'nın gülümsemesi

"Bir gün Züleyha, arkalığına beyaz sümbül dalları işlenmiş tahtırevanıyla
geçiyordu kütüphanelerin ve tapınakların kenti olan kentinin sokaklarından.

Görkemli bir alayla geldiğini görenler saygı ve hayranlıkla kenara çekiliyor ve Züleyha'ya yol açıyorlardı.
Zengin ve güçlüydü, en fazla da güzeldi. Ve kimse kırmızı gülleri saçına Züleyha gibi takamazdı.

Birden bir meczub, ehil arslanları, atları ve arabaları aşarak Züleyha'nın tahtırevanının önünde dikiliverdi, yürüyüş durdu. Züleyha tül cibinliği aralayarak bu duraklamanın nedeninin anlamak istedi.

Gözlerini kaldırarak Züleyha'nın yüzüne bakmaya başladı meczub, "Züleyha..." dedi, "sevindir beni!"
Züleyha kölelerine meczubun sevindirilmesi için işaret etti.

Köleler mor renkli kadife bir keseyi uzattılar avucuna; ama meczub oralı bile olmadı.
"Züleyha..." dedi,
"Sevindir beni, bana gülümse! Başka bir şey istemem."
Züleyha bu sesi hatırladı ve yüzüne dikkatlice bakınca, aşkını reddettiği silik bir yığın sima arasından bir zamanların ordu kumandanını tanıdı. Usulca gülümsedi.(...)

Başını önüne eğen meczub sessiz ve sakin geldiği gibi çekiliverdi.

O günden sonra Mısır'ın lisanına "sadaka vermek" anlamına gelen yeni bir deyim yerleşti: Züleyha'nın gülümsemesi."

YUSUF İLE ZÜLEYHA'dan(kalbin üzerinde titreyen hüzün)
.........Rabbim,dedi Yusuf,sen bana,kendi isteğimin dışında şu iklimde ve şu odada bulunduğum şu anda,Züleyha'yı istememeyi isteyebilmeyi nasib et.
Katından bir esirgeme ver.
Değil mi ki, isteğe yaklaşınca,istememeyi istemek artık imkansızlaşır. Bu yüzden değil mi Rabbim,senden gelen yasaklar "yapma"ile değil"yaklaşma"emri ile başlar.
Yaklaşırsam eğer şu içimdeki doğal olan akışla Züleyha'nın ırmağına,yaklaştıktan sonra "yapmam"diyemem. Üstelik yaklaşırsam eğer yapmamayı da artık dua edemem. Daha kolay olan "yapma" değil "yaklaşma".
Öyleyse aslolan :"yaklaşma"Öyleyse Rabbim insan yaratılmışlığımın sorumluluğuyla en fazla baş başa kaldığım şu anda,şu odada,sen bana istememeyi isteyebilmeyi nasib et.
Beni insan yaratılmışlığın en doğal akışını kendine ait olmayandan sakındıracak güçle insan et.
Rabbim,diye devam etti Yusuf duasına.İ stemeyi istemek kadar istememeyi istemek de zor.
Biliyorum ki katından bir koruma dökülmezse varlığıma,nefsimin altından kalkamam.
Son hızla aşağı doğru ilerleyen bir teknenin içinde yukarı doğru koşarak Bahr-i Umman'ı aşamam.Benim tedbirim senin takdirinden küçüktür.
Böyle dua edince Yusuf,ona Rabbinden bir işaret geldi.
Her şeyin kalpte başlayıp kalpte bittiği mevsimde,her şeyin kalpteki rengine göre isim aldığı yerde. Masun ve masum olan Yusuf bu duayı etmiş olma yürekliliği ile peygamberdi.
Ve o iffet demekti.
SONRA:YUSUF'UN ELLERİ
Yusuf'un elleri bir salkım üzüm
Bir ak zambak ,şakağında Yusuf'un eli
Kimi parmakları elif,tırnakları karanfil
Kimi parmakları kalem,tırnakları gül
Elleri Yusuf'un
Elmacık kemiklerinde gezinirken bir dağ lalesi,incecik bıyıklarının üzerinden
geçerken bir demet kiraz çiçeği,gül yağıyla ovalarken sakalını bir sümbül çelengi.siyah,simsiyah saçlarınıngecesine düşerken Yusuf'un elleri,bir nar çiçeği.
Bir nar çiçeğini ezebilir mi benim Yusuf'um
Yusuf'un elleri yoksa ben de yokum
Yusuf'un elleri,alnında bir esmer kelebek,Yusuf'un eli şahdamarında,Züleyha'ya yakın ölüm
Dudaklarının üzerinde duraklıyorsa bir an,Züleyha'nın kalbi demektir Yusuf'un elleri
Çenesine dayalıysa Yusuf'un elleri, Züleyha'nın kalbinde demektir Yusuf'un eli
Kaç zamanı araladı Yusuf'un elleri
Kaç zamandır yed-i beyza Yusuf'un eli
Yanağında gezinirken,bir demet nergis,bir sap suçiçeği Yusuf'un elleri
Bir yasemen dalı,dizinin üzerinde unutulmuşsaYusuf'un sağ eli
Bir Yusuf çiçeği
Yusuf'un sol eli
....
ZÜLEYHA'NIN YUSUF'U HATIRLAMASI
Zaman geldi zaman geçti.
Züleyha efendi,Yusuf köleydi.Ama Züleyha bir kadın,Yusuf bir erkek şimdi.
Kim kaderin Züleyha'yı köle etmek için önce Yusuf'u pazarlara düşürdüğünü tahmin edebilirdi ki?
Yusuf'un gelişi ahir ise evvelin yittiğinden kim söz edebilirdi?
Değil mi ki evvel olan bazen ahir gelirdi.
Geceydi.Aşk,gökyüzünün tabakalarını inip de birer birer,Züleyha'nın kalbinin zarına değdi,o en içteki fuada işledi.
Yusuf'un kokusu dokundu önce Züleyha'nın ruhuna.Sonra sesi.
Oysa Züleyha rüyasında ne kokuyu,ne de sesi bilmişti.
Sesi ve kokusu ruhuna çarptığında,Züleyha,Yusuf'u hatırladı.
Züleyha Yusuf'u hatırladı ama bu ilk hatırlayışta tenden cana,candan tene dönecek olan döngü içinde önce teniyle hatırladı.
Bir kadınla bir erkeğin birbirine irtibatlanmasında,yalnız başına kaldığında eksik kalan o basamakta hatırladı.
Güzelliği farketmeden güzelliğin cezbesinde kaldı.
Züleyha uyandı.
Ama Züleyha,rüyasında bir velinin şüphesiyle değil,teninin ürperişiyle uyandı.
Bir yangının hararetine düşen tapınaklar geldi tapınaklar geçti içinden Züleyha'nın .
Kendisi bilmiyordu,hiç kimseler henüz bilmiyordu.
Ama yürünecek yolu vardı.
Ku-yı dilaraya hu demeye,
Kalbin hassas terazisine düşmeye,
Çok çile,
Çok gözyaşı,
Çok zaman vardı.
Geceydi.
Nil kıyısında gece hiç bu kadar yağmurlu,yağmur hiç bu kadar karanlık olmamıştı.
Yusuf'un elleri,Yusuf'un gözleri,Yusuf'un alnı.
Yusuf şimdilik Züleyha için sadece bu kadardı.
.......................

Züleyha kendi kalbine baktığında,Yusuf'u neden sevdiğini ve Yusuf'u nasıl sevdiğini merak etti ilk kez.
Perdeler kalktı kalbinin üstünden.Işık.

"Yusuf,seni sevdiysem"dedi Züleyha,hükümdarın tahtına hükümdardan başkası oturamayacağından.
Şehzade için saklanan giysiler ancak şehzadenin bedenine uyacağından.
Padişahların ülkeler fethettiği görülmüştür de,kölelerin ülkeler fethettiğine bir Yusuf'ta tanık olmuşuzdur.Görüyorsun ya Yusuf,seni sevdiysem yazgım bana yapacak başka bir şey bırakmamış olduğundan.Senin güzelliğin gibi benim de muhabbetimin nedeni olmadığından.......

( Anlatımlar Nazan BEKİROĞLU'nun kitabından alıntılardır)


6jlx0i.webp
 


59ug3.webp


Kalbim mah_ı kenandaki kör bir kuyudur
Sen kuyudaki Yusuf
Çıkaramam seni ben kuyudan
Bir kervan cıkarır seni artık
Satılırsın köle pazarında
Potifar gibi alan olurmu bilmem züleyhasına
Züleyha gibi vurgun olmasamda sana
Bende vurgundum yusufum sana
Artık dönmüştür kuyum kalb_i ahzana
Sözlerime sinmiştir kesinligin rengi fecr gecelerinde
Penceremde rüzgar,
kandilimde alev kalb_i ahzandaki kuyumda
Yusuf titredi…..
 



2pzfock.gif


Sevdasını zindana taşıyan bir Züleyhayım ben.
Yüreğimde kırmızı bir gül,
Bengisu ırmaklarından beslenen
Kocaman bir sevdayım.
Hadi gel tutabilirsen özgürlüğümü,
Yağmur yüklü bulutların ıslak saçlarındayım.
 



Aziz Bir Rüya
- mezopotamya yusuflarına…-


ey züleyha
ey çölün sinesindeki esmer fırtına
ey geniş salonlardaki yalın ve yalnız güzellik
ey kendini kendinden kıskanan
rüzgar kanatlı kısrak
ey vurgun yüreğinin tutsağı
ey züleyha
ey mısrın siyah güneşi
ey nilin kabaran yüreği
ey karagözlü inci züleyha

dün gece
sen gömülüyken gecenin gizemine
herhangi bir zindanında ülkemin
yırtık gömlekli
bir yusuf düştü
gece karası kafa tasımın içinden

nil’e kavuştu yusuf
yusuf aziz bir rüya oldu
yanan yanakların
gözyaşı kıvrımlarında

kıtlık yaşadı fırat
yedi bin sene
tigris kan ağladı
dembedem soldu cızir
soldu botan
soldu Mezopotamya
nil ağladı
ürperdi tuna
kirpiklerimde boynu ilmikli
nice yüzbin yusuf sallandı züleyha

ey züleyha
ey ayakları halhallı
ey parmaklı kınalı
ey burnu hızmalı çöl çiçeği
ey züleyha


dün gece
mısır ve nil ve zindan
ve sen züleyha
ve sen ateşin kızı
ve sen mısrın bahtsızı
derin uykudayken
göğe ulaştı
yakub’un feryad ve figanları
darda mütebessim bir mansur vardı
ve bir de
binlerce yusuf züleyha

ah züleyha
ey züleyha
tükenmedi yusuf’un
gözlerindeki mavi rüya
ey züleyha
kanatlanınca yüreğinden
yedi yusuftutan kuşu
ellerinle dokun gökyüzüne
dokun yüreğine yusuf’un
maviyi anla
en güzelden
en güzel rüyayı dinle
boğul maviliğinde yusuf’un züleyha

ah züleyha
ey züleyha
duy bahar tadındaki gülüşlerini / gazellerini yusufun

yusuf ne zindanda
ne darda
ne semada züleyha
yokla yüreğini
bak yusuf orada
orada yusuf
yusuflar orada züleyha


Necdet Karasevda
 




Züleyhâ

Kirpik kafeslerinde ruhum yaralı geyik
Bıçak gibi saplanır gözlerin gözlerime
Uçarı ellerin ki havalanmış üveyik
Nil’in kıyılarında ta’n ettin sözlerime
Kirpik kafeslerinde ruhum yaralı geyik
Bıçak gibi saplanır gözlerin gözlerime

Aşkın sözlükçesinde divânesin Züleyhâ
Çerâğan vakitlere bigânesin Züleyhâ


Her salgın yaseminde senin yaban kokun var
Beni bir yaprak gibi uçurup götürmesen
Kader güzergâhından, geçip gitti kervanlar
Gönlüm, bir dilsiz yetim, ellerini sürmesen
Her salgın yaseminde, senin yaban kokun var
Beni bir yaprak gibi uçurup götürmesen

Ölüm şarkı söylerdi ellerinde Züleyhâ
Altın, ipek saçının tellerinde Züleyhâ


Kenanlı yıldızlarla, ay’dı yüzün yüzümde
Ört kendini bana sen bir ışık âlemi bu
Ay çekilip gidince, mihman ol gündüzümde
Hüznünü rüyâma sür, şehrayin âlemi bu
Kenanlı yıldızlarla, ay’dı yüzün yüzümde
Ört kendini bana sen, bir ışık âlemi bu

Gözlerinin lambası Malihulya Züleyhâ
Dar kuyularda açan arsız fulya Züleyhâ


Şiirine çekildim, en azize yüzünün
Sırrolduğum kuyudan, öpüyor sesimi su
Alaca vakti şimdi, Tîh Sahrâsı hüznünün
Bırak aksın göğsünde bir nevruzdur bengisu
Şiirine çekildim en azize yüzünün
Sırrolduğum kuyudan öperdi sesimi su

Mutlak’ın sularında huzûr vardır Züleyhâ
Her gördüğün katrede zuhûr vardır Züleyhâ


Liliput ülkesinde oryantal iskeletler
Oynaşır gözlerinde bir sıtma harareti
Kızgın harabelerde kol kola hayaletler
Gölgenle sarmaş dolaş güneşin çıplak eti
Liliput ülkesinde oryantal iskeletler
Oynaşır gözlerinde bir sıtma harareti

Kor kesilmiş saçların örmedin mi Züleyhâ
Gölgem vardı içinde görmedin mi Züleyhâ


Nabzın, çavlan misali, ayna köpüklü deniz
Bu ifrit dolambaçta nefsin doyumsuz ece
Yakût kanatlı gece, mahşer yeri bir beniz
Tutkun, önümde sırat, vehimli bir düzmece
Nabzın, çavlan misali, ayna köpüklü deniz
Bu ifrit dolambaçta, nefsin, doyumsuz ece

Aklın keklik sekişli, son demisin Züleyhâ
Evrenin ay tiradı, âlemisin Züleyhâ


Heyelanla gelirsin arzular gurbetinden
Duvağı açılmamış servi hâlin gül kâmet
Kefenler biçiyorsun hercaî şerbetinden
Ağulu arzuların, çöl rüzgârı dal kement
Heyelanla gelirsin arzular gurbetinden
Duvağı açılmamış servi hâlin gül kâmet

Süzülürsün sularda buğu buğu Züleyhâ
Göllerin cemresisin billur kuğu Züleyhâ


Derin, esrarlı soluk, beni sürükleyen düş
Göklerdeki göklerde, ayak izin eriyor
Harlı parmaklarını ihtirasın bürümüş
Ateş dilli ejderha gövdeni kemiriyor
Derin, esrarlı soluk, beni sürükleyen düş
Göklerdeki göklerde, ayak izin eriyor

Kızıl goncalar gibi fecir kokan Züleyhâ
Firavun kuytulardan gönül yakan Züleyhâ


Gül solar, dal kırılır, saltanatlar da çöker
Kızıldeniz’lerinde kayayı kum eylersin
Tan yeri ağarmadan, dürülür, dağlar geçer
Ömrünün göklerine, neden bulut örtersin
Gül solar, dal kırılır, saltanatlar da çöker
Kızıldeniz’lerinde kayayı kum eylersin

Serap sensin, vaha sen, heyûlasın Züleyhâ
Mısır’dan, Filistin’e vaveylâsın Züleyhâ


Erguvan gamzelerin çölün kaybolmuş yeri
Yedi susuz teşrinler, hançer oldu yarama
Saçlarını savurur, ölümün adresleri
Adının kıyısından nevruz olup ağlama
Erguvan gamzelerin çölün kaybolmuş yeri
Yedi susuz teşrinler, hançer oldu yarama

Bir eylül boşluğusun, perişânsın Züleyhâ
Yırtılmış gömleğimde bir nişansın Züleyhâ


Yaşar Bayar
 




Züleyhâ

Beni Yusuf eyledi,
Yâr Züleyhâ Züleyhâ…
Sustu, sonra söyledi;
Sır Züleyhâ Züleyhâ!

Bulut oldu gözleri,
İçin için sözleri…
Ateş etti közleri,
Nâr Züleyhâ Züleyhâ!

Vuslat umdum aşkından,
Gönül yıkan taşkından…
Farkım yok mu şaşkından?
Var Züleyhâ Züleyhâ!

Gonca güller nazlanır,
Gamze gamze gizlenir…
Garip bülbül sızlanır,
Sar Züleyhâ Züleyhâ!

Dâra çeker aşk beni!
Sen de dâra çek beni…
Aşık etmiş Hak beni,
Dur Züleyhâ Züleyhâ!

Mansur akar nehirler,
Cânı yakar tehirler…
Zindan olur şehirler,
Nûr Züleyhâ Züleyhâ!

Sevda yazar okurum,
Gönle yâri dokurum…
Sanki dipsiz çukurum,
Zor Züleyhâ Züleyhâ!

Gitme yaban ellere,
Uyup gamlı yellere…
Ateş düştü güllere,
Kor Züleyhâ Züleyhâ!

Hem dün ağlar hem âti,
Bitir artık firkati…
Yâre yârdır Bayâtî,
Yâr Züleyhâ Züleyhâ!


Güçer Kafa
 




ZÜLEYHA
Yusuf’un nur yüzü, aklını aldı,
Aşkından deliye, döndü Züleyha.
Arzusu gönlünde, hep yarım kaldı,
Vuslat ateşiyle, yandı Züleyha.
……….Çektiği özlemi, anlatsa Nil’e,
……….Acırdı haline, gelirdi dile,
……….Kendi kıraliçe, Yusufsa köle,
……….Emrine amade, sandı Züleyha.
Bu nasıl adamdı! Bu nasıl işti! ..
Gururu kibiri, ayağa düştü,
Sevdası sevgisi, kine dönüştü,
Deli divaneye, döndü Züleyha.
……….Bir anlık zevk için, azdı kudurdu,
……….Akıl sır ermedik, düzenler kurdu,
……….Yırtıp gömleğini, sırtından vurdu,
……….Gönül ayazında, dondu züleyha.
Taradı zülfünü, hem de öründü,
Yusuf’a zindanın, yolu göründü,
Zincire vuruldu, yerde süründü,
Zilletin atına, bindi Züleyha.
……….Cennetten köşeyken, Yusuf’a zindan,
……….Sığındı Rabbine, şükretti her an,
……….Sabrıyla Mısıra, olurken Sultan,
……….Günahın tasına, bandı Züleyha.
Züleyha sonunda, doğruyu buldu,
Hatasın anlayıp, tövbekar oldu,
İnanan yüreği, huzurla doldu,
Gönül deryasında, yundu Züleyha.



Ali GÖZÜTOK
 



3589wgn.webp


Ruhumda bir Züleyha var / Yusuf hangi kör kuyularda


_____güvercinler kanat açtı /
________/ biz ellerimizi açtık Sema’ya


ey! b e n – i
beşeri şaşırtan dünya
ey! derya
yüzünde salınan gemi
kaburgası kırık
iskelesi batık
kanımı çürüten bu zehir
kaç asrın d e m i

meşgalesi ur
dışı dört başı mamur
için bin yıllık harap
yaşam/ak mıydı Züleyha
tıkar eksik darasın beynimin
aklıma bağ o l u r

ne o Züleyha
uzun gecelerde
dokuz mu doğurdu ruhun
gönüllü gönülsüz nereye gidiyorsun
d u r gitme d u r
/
karadır soluk gövdesi k/derimizin
aynalarda güz
yüz parça kederli aksin
beyhudedir
bakma dedim Züleyha
bu bahar da bilmediğin
b i r kışa gidiyorsun

düşüyorsun
yar gözünden kor aşka
daha işe yaramaz aynalar
hezimete sokmaktan başka
üzgünle her bakış
bir hüzün süzüyorsun
d u r bakma d u r
/
raflar
hangi utancı örtüyor
bir karış tozuyla
sarı sayfalarda
geçmiş/leşmiş arşivler
berbat bir rüya akışı irin
kirin ve kinin resmi
ama Züleyha
şundan emin olabilirim
yakın gelirmiş
görkeme gölge düşüren
o derin zamanı kalleş ç i z g (i) si

ve neden Züleyha
ve nedendir hala
hurdası çıkmış dünya ki
içime dert olur
d u r dinle d u r
/
heceler misin
deli misin
yoksa bir düğme deliği
içinde misin
bu gömleğin aslı faslı n e

alelacele
sanki dersin ecele gidiyorsun
yaktığım ateşlerden
hüzün tütüyor diyorum Züleyha
ufkun mu daraldı
gönlün mü yoksa
takatsiz kelimeler
yüzü yerde susuyorsun
d u r öyle d u r
/
yılanlar Züleyha
hangi su hırsızı saatlerden
akmış içimize hadi bil
büyük gururumuzu zedeleyen
ufak hançerler ayan beyan
ve zehri- bela okuyan
çatallıdır duayı seven d i l

nerde duyan Züleyha
uluorta dolanır olmuş günah
yakası açılmadık küfürler
anadan üryan
günah ateş ve yan
yanında olmayandı seni duymayan
ah! Züleyha
alnından damarı çatlatan
o soğuk kan
parmak uçlarına değen
yalnızlık mıydı
d u r böyle d u r
/
söylesen
kim çekiyor başı
kim koydu koynumuza
bu kanlı aşı
ruhumuzun gerisinde
melekleri titreten
bir sabır ki bastığımız
cehennem t a ş ı

metruk gecelerde avare ahım
en güçlü silahımdır
bir an bile
cezbesine kapılmadım
neden niçin
nasıl olur Züleyha
şu nafile ömrüme özünden
miras mı kaldı Yusuf sabrın
d u r söyle d u r.
/
etme Züleyha gitme
ocağım kör kalır
alay köşkünden bakar saatler
al basmış şafakların ardından
zindan kesilir gece
fare akranlı yarasalar
kurşun döker
cin bakışlı baykuşlar
dolar odama
buğulu masallara kanmış
uyur gün
ya sen
nereye gidersin ey! sürgün
göz ardıma bırakırsın
çığ çığ siyah bulutlar
d u r yapma d u r
/
aşk Züleyha aşk
el değince yıkılan
kum ve kül yapıları
paslandıkça çürürmüş
iki zincir halkaları
d u r koşma d u r
/
her yer mi kuyu Z ü l e y h a
her yer mi zifir
ya korkunun olmadığı yer
Y u s u f’un gönlünde miydi Firdevs kapıları
Dur v u r m a dur


Esra Kaya
 





Züleyha'nın Yusuf'u

Züleyha’nın gözlerinde Yusuf’un sureti var
Her şafak ağaran saçlarında
Tel tel Yusuf’un aydınlığı

Endamıyla çıkınca avlulara
Sarayda bir güzellik dolaşır
Yusuf ise Züleyha’nın damarlarında

Ay doğmaya utanır, bir bahar akşamında
Ve çöllerin şaşkınlığı sorunca nedenini
Der ki: Yusuf bu gece Mısır sokaklarında

Züleyha’nın elleri Mısır’ın ihtişamı
İpekten urganlarla bağlanmış bilekleri
Züleyha’nın ipleri Yusuf’un ellerinde

Züleyha’nın kalbine siyah bir nokta düşer
Ateşle sınanır Yusuf, denizler ortasında
Suçlayan nedamette; masum, zindanda pişer

Züleyha, merhametin limanına sığınır
Kölesi, cezasını çeker masumiyetin
Yusuf suçların en guzelidir, Züleyha tövbelerin

Ey Züleyha kalbine Yusuf’u nakşeyleyen
Bize “istememeyi isteyebilmeyi” öğret
Ve bize de nasip et Yusuf’a verdiğinden



Adige Batur
 
Geri
Top