01- Adana

İlçenin yerleşim yeri çok eski tarihlere dayanmaktadır. Bunun örnekleri olarak ilçenin kuzeyinde Sur Hacıbekri, Hanyeri köyü yakınındaki höyükler, aynı zamanda ilçenin güneyindeki kale kalıntısı, ören yerleri buranın tarihinin çok eski uygarlıklara dayandığını göstermektedir.


İlçe Hüketçe adıyla Saimbeyli ilçesine bağlı bir bucak merkezi iken 28.04.1958'de Saimbeyli'den ayrılarak Mağra adıyla ilçe olmuştur. Daha sonra ismi Kurtuluş savaşında büyük kahramanlıklar gösteren Osman Tufanbey'in adından dolayı Tufanbeyli olmuştur.
Denizden yüksekliği 1474 olup, Adana'ya 190 km uzaklıktadır. 31 köyü olan ilçenin yüzölçümü 964 km2'dir.

İlçede Bulunan EserlerŞar Harabeleri, Romalılardan kalma Amfi tiyatro ile Bizans kilise kalıntıları bulunmaktadır. Gebze mevkiinde Hititlere ait kaya kabartmalarına rastlanmaktadır.
 
İlçe, Ceyhan'a bağlı bir bucak merkezi iken 1959 yılında ilçe olmuştur. Eski adı Ayas olan Yumurtalık'ın tarihi ortaçağlara kadar uzanmaktadır. Bir liman şehri olarak bilinen ilçede eski uygarlıklara ait çeşitli eserlere rastlanmaktadır. Bir sahil ilçesi olan Yumurtalık'ta nüfus yaz aylarında 30+40 bin civarına yükselmektedir.


Şehir merkezine yakınlığı, kültürel değerleri, temiz ve berrak denizi, güneşlenmeye uygun geniş plajı ile cazip bir tatil merkezi özeliği taşımaktadır. Son yıllarda pansiyonculukta büyük gelişmeler görülmektedir.

Adana merkezine 80 km uzaklıkta olan ilçenin yüzölçümü 501 km2 olup, 16 köyü bulunmaktadır

İlçede Bulunan Eserlerİlçede Ayas kalesi, Süleyman kulesi ve Markopolo iskelesi bulunmaktadır. Yapılış tarihi konularında kesin bilgi olmamakla beraber Orta Çağda yapıldığı tahmin edilmektedir.
 
Adana merkez ilçesinden 05.06.1986 tarihinde ayrılarak ayrı bir ilçe olmuştur. İsmini M.S.1250-1352 Yılları arasında Türk Oğuz boyundan üçoklara ait Yüreğir aşiretinin buraya yerleşmesinden dolayı almıştır.

Denizden yüksekliği 23 metre olan ilçenin yüzölçümü 1538 km2'dir. 79 köyü bulunmaktadır.

İlçede Bulunan Eserlerİlk ve ortaçağda önemli bir yerleşim merkezi olan Yüreğir ve yöresinde eski eser olarak köprü ve höyük, yer mozaikleri ve su kemerleri, hamam ve kervansaray bulunmaktadır. Bu eserler Hitit, Roma, Selçuk ve Osmanlı dönemlerine aittir.
 
Kent Merkezindeki Bölge Arkeoloji Müzesini, Etnografya Müzesini, Atatürk Evini gezmeden, Merkezde Ulu Cami, Sabancı Merkez Cami, Bebekli Kilise, Taş köprü ve Tepebağ Eski Adana evlerini görmeden, Merkez dışındaki Anavarza, Şar ve Misis ören yerleri Akyatan ve Ağyatan Kuş Cennetlerini görmeden, Adana Kebabı yemeden, Şalgam suyu ve Aşlama (meyan kökünden yapılmaktadır) içmeden, Eski çarşıları gezmeden, Karatepe kilimlerinden almadan, Uzun yıllardan beri yapılan Altın Koza Festivalini izlemeden ...Dönmeyin.
 
Adana, Türkiye'nin güneyinde Akdeniz Bölgesi'nin Doğu Akdeniz Bölümü'nde yer alan 18428 km² yüz ölçümüne ve 1,934,907 nüfusa (1990 sayimi sonuçlari) sahip bir ildir. Adana ili, yönetsel olarak 17 ilçe, 13 bucak ve 740 köyden oluşmaktadir. Adana ilinin merkezi yine ayni adla anilan Adana kenti olup nüfusu 916,150 (1990 sayimi sonuçlari)'dir. Adana ili ve il merkezi Türkiye'nin en önemli tarimsal üretim bölgelerinden olan Çukurova Deltasi'nda yeralir ve esas olarak gelişimi ve ekonomisi tarimsal üretim ve tarima dayali endüstri yoğunlukludur.





Adana, Türkiye'nin güneyinde Akdeniz Bölgesi'nin Doğu Akdeniz Bölümü'nde yer alan 18428 km² yüz ölçümüne ve 1,934,907 nüfusa (1990 sayimi sonuçlari) sahip bir ildir. Adana ili, yönetsel olarak 17 ilçe, 13 bucak ve 740 köyden oluşmaktadir. Adana ilinin merkezi yine ayni adla anilan Adana kenti olup nüfusu 916,150 (1990 sayimi sonuçlari)'dir. Adana ili ve il merkezi Türkiye'nin en önemli tarimsal üretim bölgelerinden olan Çukurova Deltasi'nda yer alir ve esas olarak gelişimi ve ekonomisi tarimsal üretim ve tarima dayali endüstri yoğunlukludur.



Adana kenti

Adana kenti, Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin oluşturduğu Çukurova Deltası'ndan kuzeydeki dağlara doğru hafif bir eğimle yükselen alüvyal dolgu taraçalardan biri üzerinde, denizden yaklaşık 40 km içeride (ve kuzeyde) kurulmuştur. Denizden yüksekliği il merkezinde 23 m'dir. Seyhan nehri, bu düzlükte bir kaç metre gömülmüş geniş bir yatak içinde kentin kuzeyinden güneyine akar. Irmakla kentin kurulduğu düzlük arasındaki düzey farkının azlığından doğan sel baskınları, Seyhan Barajı'nın yapımından sonra hemen hemen ortadan kalkmıştır. Adana kentinin çekirdeğini, sırtını doğuda Seyhan ırmağına dayamış olan Tepebağ yükseltisinin çevresindeki dairesel yerleşim oluşturur. Roma döneminden kalma Taş Köprü, burayı Seyhan'ın sol kıyısına bağlar. Uzun süre orta halli bir taşra kenti özelliğini koruyan, nüfusu 20-30 bini aşamayan Adana; 19. yy'ın ikinci yarısında gelişmeye başladı. Bu gelişme özellikle 1950'den sonra hızlanarak Adana'ya bugünkü büyük kent özelliğini kazandırdı. 1886'da, kent, demir yoluyla Mersin Limanı'na bağlandı. Hicaz demir yolu Birinci Dünya Savaşı yıllarında Torosları aşarak Adana'ya ulaştı. Bu gelişmeler sonucu kent, özellikle 1950'den sonra eski çekirdeğin çevresinde daha çok Kuzey-Batı'daki istasyona ve batıya doğru olmak üzere hızla yayıldı, çekirdek bölümde kimi düzenlemeler yapıldı. Planlı yeni mahalleler kuruldu, geniş caddeler ve parklar açıldı. Bu gelişmeler sırasında büyüme Seyhan'ın sol yakasına taştı. Türkiye'deki kentleşme sürecinin en hızlı olduğu yerleşmelerden biri olan Adana, Akdeniz Bölgesi'nin ticaret, sanayi ve sermaye piyasası bakımlarından en önemli merkezidir. Gelişmiş bir yol şebekesinin kavşak noktası olan Adana'da, havaalanı, çeşitli düzeyde eğitim kurumları, Çukurova Üniversitesi ve Devlet Güzelsanatlar Galerisi vardır.

Adana şehir merkezine yakın olan Adana Şakirpaşa Havaalanı 1937'de hizmete açıldı. 1988 yılında alana toplam 6646 iniş-kalkış yapılmış, 348592 yolcu taşınmıştır. Adana'dan Ankara, İzmir, Istanbul ve yaz aylarinda Almanya'ya düzenli tarifeli uçak seferleri vardir. Adana'nin Karatas ilçesi'nde yeni bir uluslararasi havalimani çalışmaları sürdürülmektedir.


Tarihi

Ilkçağda Adana, Anadolu'yu baştan başa geçerek Gülek boğazından Tarsus'a inen yol üzerinde bir konak yeriydi. Hitit tabletlerinden Hititler döneminde kent ve çevresinde Kizzuvatna Krallığı'nın egemen olduğu anlaşılmaktadır. Yöre, M.Ö. 16. yy'da Hitit Federasyonu'na, Hitit Devleti yıkıldıktan sonra Çukurova'da kurulan Kue Krallığı'na bağlandı. M.Ö. 9. yy sonlarına doğru Asur, M.Ö. 6. yy'da Pers, M.Ö. 333'te Büyük Iskender'in egemenliğine girdi. Iskender'in ölümünde (MÖ. 323) sonra da Selefkiler'e bağlandı. M.Ö. 66'da Romalı konsül Pompeius tarafından ele geçirildi. Roma ve Bizans dönemlerinde, elverişli konumu nedeniyle önemli bir ticaret merkezi durumuna gelen 704'de Halife Abdülmelik tarafından Emevi topraklarına katıldı. Abbasi halifesi Harun Reşit eski ilkçağ kalesini (Adana kalesi) yeniden yaptırdı. IX. yy'da Adana Çukurova'nın önemli bir kültür ve ticaret merkezi durumundaydı. Aynı yy'da Yazman adlı bir Türk komutan bölgeyi yarı bağımsız yönetti. Bölge daha sonra Mısır'daki Tolunoğulları'nın eline geçti. Bizanslılar, Abbasiler'in zayıf düşmesinden yararlanarak 10. yüzyılın başlarında kenti yeniden topraklarına kattılar. Alparslan'in Malazgirt Zaferi'ni (1071) izleyen yıllarda Adana, Selçuklular'ın egemenliğine girdi (1083-1097). Bu dönemde Çukurova'ya Doğu'dan gelen bir çok Türk boyu yerleşti. 1097 Haçlı seferiyle Adana'da Selçuklu egemenliği sona erdi. 14. yy'in ilk yarısında Memluklular'ın eline geçen Çukurova'ya çok sayıda Türkmen oymağı yerleştirildi. 1352'de yöreye Memluklullara bağlı Türkmen Beylerinden Yüregiroğlu Ramazan Bey egemen oldu. Ramazanoğulları adını alan Beyliğin merkezi Adana'ydı. Ramazanoğulları'nın yönetiminde kent genişledi, camiler, hanlar, kamu binalarıyla süslendi. Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi (1517) sırasında Osmanlı topraklarına katılan Adana'yı 1608'e kadar yine Ramazanoğulları yönetti. 1672'de Adana uğrayan Evliya Çelebi kente ilişkin ayrıntılı bilgi verir. Adana, 19. yy'ın ortalarına doğru Osmanlı Devleti'ne karşı ayaklanan Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından ele geçiridi ve Mısır Ordusu'nun karargahı olarak kullanıldı. Londra antlaşmasıyla (1840) Osmanlılar'a geri verildi. 1867'deki yönetsel düzenlemede vilayet oldu. 1886'da Mersin-Adana demiryolunun açılması, pamuk tarımının ve kentin ekonomisinin canlanmasına, nüfusun artmasına neden oldu. Ermeniler'in 1909'daki ayaklanma girişimleri bastırıldı. Birinci Dünya Savaşı sırasında (1914-1918) Toros ve Gavurdağı tünelleri ve Bağdat demiryoluyla kent İstanbul ve Suriye'ye bağlandı. Birinci Dünya Savaşı sonrasında 24 aralık 1918'de Fransız birlikleri, işbirlikçi Ermeni çeteleriyle Adana'yı işgal etti. Türk milis kuvvetlerinin şiddete direnmesi, işgalcilerin önemli kayba uğramalarına neden oldu. 20 Ekim 1921'de imzalanan Ankara Itilafnamesi hükümleri uyarınca 5 Ocak 1922'de Fransız işgal kuvvetleri kentten çekildi. Bu tarih, halen Adana'nin kurtuluş günü olarak kutlanmaktadir.


Coğrafya, Ekonomi, Ulaşim

Adana kentinin bulunduğu Çukurova Deltası, Akdeniz kıyılarından kuzeyde Toros Dağlari'nin yüksek tepelerine uzanır. Yeryüzü şekilleri bakımından farklı iki bölümden oluşur. Güneyde, il alanının yaklaşık %27'sini kaplayan alçak, sıcak ve verimli ovalar yayılır. Bunların başlıcaları, Seyhan, Ceyhan ve Tarsus ırmaklarının yüzyıllardan beri sürüklediği aliviyonlarla oluşan Çukurova Deltası (Adana Ovası olarak bilinir) ve Ceyhan ırmağının açtığı boğaz ile Adana Ovası'ndan ayrılan Ceyhan Ovasıdır. İlin kuzeyi tepelikler, yaylalar ve büyük bir bölümü Toros sistemine bağlı dağlarla kaplı çok engebeli bir bölgedir. İl topraklarının yaklaşık %73'ü kaplayan bu bölümün batısında Karanfildağı (3059 m), Güzeller Tepesi (3461 m) ve il sınırının biraz dışında Demirkazık Tepesi (3756 m) gibi Orta Toros'ların, Aladağlar adıyla bilinen, yer yer sürekli kar ve küçük buzulların görüldüğü en yüksek dorukları yer alır. Doğudaki dağlar Doğu Toroslar adıyla, Kuzey-Doğu yönünde birbirine koşut ve yer yer 2500 - 3000 m'yi aşan sıralar halinde uzanır.

Ilin kuzey ve güney bölümleri arasında yer şekillerindeki bu ayrılık iklim, bitki örtüsü, tarım etkinliklerinin niteliği, nüfus yoğunluğu, kentleşme derecesi gibi bir çok konuda farlılıklara yol açar. Denizden uzaklaştıkça karasal bir nitelik kazanan Akdeniz iklim etkisi egemendir.

Adana, nüfus sayısı, yoğunluğu, artışı, kentleşme ve ekonomik gelişme hızı bakımlarından başta gelen illerdendir. Nüfus yoğunluğu, Türkiye ortalamasının iki katına yakındır (95 kişi/km²). Nüfusun yaklaşık %66'sı (1/3'den çoğu il merkezinde) kentsel; %34'ü de kırsal yerleşmelerde yaşar. Ilçe merkezlerinden kimileri (Kadirli, Kozan, Ceyhan, Osmaniye) nüfus sayıları ve işlevleri bakımından birer orta boylu kent
niteliğindedir. Adana ili, nüfus artış hızı bakımından Türkiye'de 3. sırayı alır (yılda yaklaşık %0.36).Çalışan nüfusun genel nüfusa oranı %40'ın üstündedir. Bunun yaklaşık %65'i tarım, %15 işleme endüstrisi kollarında çalışır.

Türkiye'nin iç ve dış ticaretinde önemli rol oynayan kimi tarım ürünleri büyük ölçüde Adana'da yetiştirilir. İl topraklarının yaklaşık %36'sı tarıma ayrılmıştır. Tarımda makineleşme ve sulama çok gelişmiştir. Ekili alanın yaklaşık %20'sinde tarım yapılır. Bu, Türkiye ortalamasının iki katından fazladir. 19. Yüzyil'in ikinci yarısında ABD'indeki uzun iç savaşın pamuk üretimini aksatmasıyla artan dış istem, tarımın gelişmesinde
etkili oldu. Bunun sonucunda göçerlerin bir bölümü kışlakları olan ovalarda yerleşik yaşama geçirildi. Böylece bir çok yeni yerleşme kuruldu. Komsu Içel ve Hatay illerinde de, Adana'nın güneyindeki bu ovalarda ekonomik bir bütünlük içinde aynı gelişme sürecini yasadı. 1950'den sonraki yıllarda yolların, liman ve sulama tesislerinin yapılması, taşkınlıklara karşı önlem alınması, bataklıkların kurutulması, yeni endüstri alanlarının kurulması giderek artan ve çeşitlenen tarımsal ürünlerin yetiştirilip işlenmesi sonucu buraya başka bölgelerden gelip yerleşenlerin sayısı arttı. Adana Türkiye'nin sürekli ya da en çok göç alan illerdendir. Her yıl özellikle pamuk hasadı sırasında onbinlerce tarım işçisi, geçici olarak Adana'ya gelir ve bunlarin birçoğu yerleşir. Son yillarda Güneydoğu terörü nedeniyle göç alımı daha da yogunlaşmiş durumdadir.

Adana'da işleme endüstrisi özellikle tarımsal ürünleri işleyen kollar 1950'den sonra büyük gelişme gösterdi. Başlıcaları çırçır, pamuk ipliği, pamuklu dokuma, besin maddeleri (un ve bitkisel yağ), sabun, kereste, çimento endüstrileridir. Ilde ayrıca bir çok tamirhane ve dökümhane de vardır. Türkiye'deki endüstri işçilerinin yaklaşık %7'si Adana'dadır. Ilin, İç Anadolu'dan Suriye ve Mezopotamya'ya uzanan yollar üzerindeki konumu önemlidir. Toroslar ve Amanos Dağları Birinci Dünya Savaşı yıllarında demir
yoluyla aşıldı. 1950'den sonra iç Anadolu, Güneydoğu ve Doğu Anadolu'ya stratejik önemide olan düzenli kara yollarıyla bağlandı.


Kültür ve Sanat

Adana Altin Koza Film Festivali Türkiye'de Antalya Altın Portakal Film Festivali'nden sonra, en uzun ömürlü ulusal film şenliği Adana Altin Koza Film Festivali'dir. 1969-1973 yıllarında beş kez yapıldı. Ekim 1996'da 10. kez düzenlendi. Çeşitli dallar arasında, en iyi film, yönetmen, kadın ve erkek oyuncu ödülleri şöyle belirlendi. 1969'da Kuyu, M.Erksan, F.Girik, Y.Güney; 1970'te Umut, B.Olgaç, F.Girik, Y.Güney; 1971'de Ağıt, Y.Güney, F.Girik, Y.Güney; 1972'de Kara Doğan, Y. Duru, H.Koçyiğit, C.Arkın; 1973'te Gelin E.Eğilmez, T.Şoray, K.İnanır.

Adana Devlet Tiyatrosu
1 Ekim 1982'den başlıyarak yerleşik düzene geçti. Hacı Ömer Sabancı Kültür Sitesi'nde "ölüm tuzağı" adlı oyunla perdelerini açtı. Adana Devlet Tiyatrosu düzenlediği turnelerle de yörede tiyatro sanatının benimsenip sevilmesine katkıda bulundu. İlk müdürü Şakir Gürzumar'dır(1982-1984).

Adana Tiyatrosu
İlk kez Ziya Paşa'nın valiliği döneminde(1878-1880) açıldı. Ziya Paşa öldükten sonra kapandı. 1958'de Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'nün teknik katkılarıyla, belediyeye bağlı Adana Sehir Tiyatrosu kuruldu. Özellikle Devlet ve İstanbul şehir tiyatrolarından sağlanan sanatçılarla 1964 yılına kadar etkinliğini südüren Adana Tiyatrosu 1965'te Milli Eğitim Bakanlığı'na devredildi, ertesi yılda kapandı. Yakın yıllara değin Adana'ya yalnızca turneler için gelen Devlet Tiyatrosu 25 Ekim 1981'den bu yana burada yerleşik olarak çalışmaktadır.

Adana Bölge Müzesi
Cafer Paşa Medresesi'nde, Osmanlı dönemi yapıtlarıyla açılmıştır (1924). Müze önce
Kuruköprü'deki Rum Kilisesi'ne, 1970'te de Adana Haci Ömer Sabanci Kültür Sitesi yanındaki yapısına taşındı. Müzenin, arkeoloji ve etnografya salonlarında, yenıtaş, bakırtaş, tunç çağları, Hitit, Genç Hitit, Urartu, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu. Osmanlı dönemlerini kapsayan yapıtlar sergilenmektedir. Eserlerin çoğunluğunu Yümüktepe (Mersin), Karatepe (Adana), Misis, Gözlükule (Tarsus) kazılarından elde edilen buluntular oluşturur. Müzenin ayrıca konferans salonu, labaratuvarları, 449 ciltlik şeri mahkeme sicilleri koleksiyonu bulunan bir kitaplığı vardır.

ARKEOLOJİ

Adana'daki Tepebag Hüyüğü, Çukurova'nın ilk yerleşim yerlerindendir. Höyük'te açığa çıkarılan surlarla çevrili yerleşme, yenitaş dönemine tarihlendirilir. Adana ve çevresinde ilkçağ kalıntılarının en önemlisi, Adana yakınında Seyhan ırmağı üzerideki Taşköprü'dür. Roma imparatoru Hadrianus (117-138) zamanında yapıldığı sanılan köprü, Bizans Imparatoru Iustinianos I tarafından yenilendi (6. yy). Daha sonra da birkaç kez onarılan yapı 317 m uzunluğunda ve 21 gözlüdür. Halen 14 gözü sağlamdır. Yine Bizanslılar döneminde kentin su kemerleri ve hisarı yapıldı.

Abbasi halifesi Harun Reşit'in Ilkçağ kalesinin yerine yaptırdığı Adana Kalesi'ni (781), Mehmet Ali Paşa yıktırdı (1836). Adana ve çevresine damgasını vuranlar Ramazanoğulları'dır. Yöreye uzun yıllar egemen olan Ramazanoğulları (1378-1608) döneminde bayındırlık çalışmaları hızlandırılmış, kente bir çok cami, medrese, mescit, han, hamam yapılmıştır. Bunlar siyah-beyaz taş işçilikleriyle Zengi ve Memluklu; çini bezemeleriyle de Osmanlı etkisini taşır. Dönemin ilk yapısı Akça (Ağca) Mescit (1409), büyük kesme taştan, kare planlı gövdesi, yüksek kasnağa oturan kubbesiyle bir türbeyi andırır. Taçkapıdaki taş bezemelerde, hatayi, rumi ve çiçek motifleri arasında görülen kuş ve aslan figürleri ilgi çekicidir. Kiliseden camiye dönüştürülen Yağ camii (Eski cami, 1501), Selçuklu ulu camileri planındadır. Minaresi (1525) ve medresesi (1558) Piri Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kentin en büyük tarihsel yapısı ise Selçuklu, Memluklu, Osmanlı üsluplarının bir bileşimi olan Ulu Cami'dir (1513). Ramazanoğlu Halil Bey'in başlattığı yapı, 1541'de oğlu Piri Mehmet Paşa tarafından bitirilmiştir. Avlu ve taçkapı çevresindeki siyah-beyaz mermer kaplamalar, mihrap, minber ve sekizgen gövdeli Zengi ve Memluklu üslubundadır. 16. yy'ların Iznik çinileriyle kaplıdır. Caminin doğusundaki medrese (1540), külliyenin en önemli yapılarındandır. Buradaki ağzı açık ejderha kabartmalı bezemeler, mukarnaslı külah biçimli kule, Mezopotamya-Irak etkisindeki Selçuklu üslubundadır. Caminin güneydoğusundaki Ramazanoğlu türbesi (1540/1541), 18.-19. yy Tekfur sarayı çinileriyle kaplıdır. Ulu Cami ile Tuz Hanı arasında Ramazanoğlu Halil Bey'in yaptırdığı sarayın harem dairesi (Vakıf Sarayı) vardır (1495). Bunların dışında yine Ramazanoğlu Halil Bey'in yaptırdığı Küçük Mescit (1492), Tuz Hanı (1497), Roma Hamamı'nın temelleri üzerine yaptırılan Irmak Hamamı (Yalı Hamamı) (1494), Ramazanoğulları Halil Bey'in kölesi Abdullah bin Hasan Kethüda'nın yaptırdığı Hasan Ağa (Hasan Kethüda) Camisi (1558, minaresi 1730), Cuma Fakıh Mescidi (1541), Savcıoğlu Mustafa'nın yaptırdığı Kemeraltı (Tarsuskapı) Camisi (1548), Piri Mehmet Paşa'nın yaptırdığı Bedesten (Arasta), Gön Hanı(1530) ve Çarşı Hamamı (1529) dönemin özelliklerini yansıtan yapılardır. Osmanlı yapıları arasında Mestanzade Camisi ve Hamamı (1682), Memluklu etkisi gösteren Yeni Cami (Antaki Cami) (1724, minaresi 1729), Yeşil Mescit(1751), Alemdar Mescidi (1748), Alidede Mescidi (1704), Hasırpazarı Mescidi (17. yy), Şeyh Zülha Camisi (1844), Memişpaşa Camisi(1825), Yeni Hamam (1720) sayılabilir. Adana'da valilik yapan Ziya Paşa'nın, onun adını
taşıyan parktaki mezarını dönem valisi Abidin Paşa yaptırmıştır (1881). Adana Belediyesi'nce yaptırılan (1881) Adana Saat Kulesi bugün de kullanılmaktadır. Heykeltraş Ali Hadi Bara'nın Atatürk Anıtı (1935) anılmaya değer önemli bir yapıttır.
 
Adana Önemli Günler

Adana buluşması Türkiye cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile İngiltere başbakanı Churchill arasında Adana'da yapılan görüşme (30 Ocak - 1 Şubat 1943). Müttefiklerin, İkinci Dünya Şavaşı'nda Türkiye'nin de savaşa katılamasıyla bir Balkan cephesinin açılmasına karar vermeleri üzerine Adana'ya gelen Churchill, Türkiye'nin savaşa katılması için İnönü'yü ikna etmeye çalıştı. İnönü, askeri donanımın yetersizliğini ileri sürerek Türkiye'yi savaşın dışında tutmayı başardı.


Adana Vakasi


Adana ve çevresinde Ermeni ayaklanması (14-25 Nisan 1909). İstanbul'daki "31 Mart Vakası"'ndan bir gün sonra başlayan ayaklanma iki aşamadan oluştu. İlki Adana, Tarsus, Erzin, Misis, Dörtyol ve çevresinde(14-16 Nisan), ikincisi dokuz gün sonra yalnızca Adana'da meydana geldi. Ermenilerin Türk mahallerine saldırmasıyla başlayan ayaklanmada, önce paniğe kapılan Adana'nın müslüman halkı birbirlerini "kaç kaç" diye uyararak kentten çıkıp dağlara sığındıklarından bu toplu göç halk arasında daha sonra "kaç kaç" diye anıldı. Müslümanlar Ermenilere karşı saldırıya geçince güvenlik kuvvetleri önlem almaya çalıştı. Ayaklanmayı örgütleyen ve Avrupa devletlerinin duruma müdehale edeceğini uman Adana'daki Ermeni piskoposu Muşeg, ayaklanma başarısızlığa uğrayınca İskenderiye'ye kaçtı. Olayın Avrupa basınında Türkiye aleyhine kullanılması Osmanlı hükümetini telaşa düşürdü. Olayın ardından Cemal Paşa Adana valiliğine gönderildi. Yapılan yargılamada Avrupayı tatmin için kırk yedi Türk ve bir Ermeni idam cezasına çarptırıldı.

Adana'da Spor

Adana Spor Klubü A.Ş
Adana'da futbol ağırlıklı olarak kuruldu (1966). Forma rengi önce sarı-lacivertken sonra turuncu-beyaz'a çevrildi. 1. lige yükseldi (1972-1973). Aynı yıl Türkiye Kupası'nda çevrek finale kadar çıktı. Türkiye 1.liginde 1975-1976 ve 1978-1979 sezonlarında ilk dörde girdiğinden UEFA Kupası'nda oynadı. Salzburg(Avusturya) ve Honved (Macaristan) karşısında ilk turda elendi. 1983-1984 sezonunda 2. lige düştü.1988-1989 sezonunda yeniden 1. lige yükseldiyse de 1990-1991'de gene düştü. Halen, 2. Lig'te lider durumunda olan Adana Spor Klubü 1996 yilinda bir anonim şirket haline dönüştürüldü.

Adana Demirspor Klübü
Kentin diğer futbol takimi alan Adana Demirspor Klubü, devlet demiryollarında çalışanlar tarafından 1940 yilinda kuruldu . Mavi-lacivert renkli formaya sahip kulüp, özellikle futbol, yüzme ve sutopu dallarında başarılı oldu ve milli takımlara çok sayıda oyuncu verdi. Sutopunda 15 yıl Türkiye şampiyonu oldu. Türkiye amatör futbol şampiyonluğunu kazandı(1954). İkinci Türkiye ligi beyaz grup şampiyonu olunca da 1. Türkiye ligine yükseldi (1972-1973). Bu ligde 10 yıl kaldı, 1983-1984 sezonunda 2. lige düştü. Arada bir iki kez yeniden 1. lige yükseldiyse de 1991'de yine 2. lige indi. Halen Adanaspor A.Ş ile 2. Lig ayni grupta oynamaktadir.
 
Anavarza; Kadirli, Ceyhan ve Kozan ilçe sınırlarının kesiştiği yerde, Kozan sınırları içerisinde bulunmaktadır. Sumbas veya Kesik suyunun Ceyhan ırmağı ile birleştiği yerin 8 km. kuzeyindedir. Kadirli’nin güneybatısında olup 22 km. uzaklıktadır. Yukarı Çukurova’nın ortasında yükselen, çevreye hakim, yüksekçe bir kaya tepesinin üstünde bir kaledir. Anavarza Kalesi’nden diğer kaleler ve İskenderun körfezi görülür. Bugün halk dilinde Anavarza diye bilinen bu çok önemli şehir ve kale, tarihî kayıtlarda Anazarba, Aynızarba, Anazarbos veya Anazarbus gibi çeşitli adlarla anılmaktadır.

Kentin Roma dönemi öncesi tarihi hakkında hemen hemen hiçbir bilgi yoktur. M.Ö. 19 yılında İmparator Augustus tarafından ziyaret edilen kent "Anazarbus yanındaki Caesarea" diye anılmaya başlamıştır. Anavarza Roma İmparatorluk Döneminin ilk iki yüzyılı boyunca büyük bir varlık göstermemiş, Kilikya başkenti Tarsus’un gölgesinde kalmıştır. Tarsus günümüze kadar yaşayabilmiştir; ama bunun karşılığında tarihi anıtlarının büyük bir bölümünü kaybetmiştir. Roma imparatorlarından Septimius Severus’un, Pescennius Niger ile yaptığı iktidar savaşı sırasında, Severus’un tarafını tutan kent, onun Niger’i 194 yılında İsos’ta yenerek imparatorluğun tek hakimi olmasından sonra ödüllendirilmiş, tarihinin en parlak dönemini yaşamaya başlamıştır. M.S. 204-205 yıllarında Kilikya, İsauria ve Likaonia eyaletlerinin metropolisi olmuştur. M.S. 260 yılında diğer Kilikya kentleri gibi Anavarza da Sasani Kralı Şapur tarafından fethedilmiştir. M.S.IV.yüzyılda’da İsauria’lı Balbinos tarafından tahrip edilmiş olan Anavarza, İmparator II. Theodosius zamanında M.S. 408 yılında kurulan Cilicia secunda’nın (Bitek Kilikya) ve eyaletin başkenti olmuştur. 525 yılındaki büyük depremden zarar gören kent İmparator Iustinianus tarafından onartılarak Iustiniopolis adını almıştır. Ancak 561 yılında ikinci kez deprem geçirmiştir. VI.yüzyılda ise kent büyük bir veba salgınına uğramıştır. İslâmın yükselmesini takip eden yüzyıllarda Anazarbus, Araplar ve Bizanslılar arasında tampon bölge olarak kalmış ve sık sık bu iki taraf arasında el değiştirmiştir.

Kale ve şehrin, M.Ö.IX. yüzyılda Asurlar tarafından kurulduğu sanılmaktadır. Ancak Anavarza’nın tarihi, M.Ö. I. yüzyılda Roma’nın eline geçtikten sonra önem kazanmıştır. Ünlü doktor Dioskurudes ve şair Optianus’un bu şehirde doğmuş ve yaşamış olduğu söylenmektedir. Burası Bizans’lılar döneminde de önemli bir sınır kalesi haline gelmiştir. 704’te Emevi’lerin, 758’de Abbasi’lerin buraya hakim olduğu görülmektedir. Malazgirt Za-feri’nden sonra Türk hakimiyetine geçen Anavarza, 1097’de I.Haçlı Orduları tarafından geri alındı. Feke’deki Ermeni Baronluğu Anavarza’ya indirildi ve Kudüs yolunun emniyeti için burada Ermeni Prensliği kuruldu. 1129’da Danişmentoğulları tarafından tekrar Türklerin hakimiyetine geçti. 1133’teki depremde büyük hasara uğradı. Bunun üzerine Ermeni Prensliği Sis (Kozan) Kalesi’ne taşınmıştır.

Günümüze kadar gelen Anavarza kalıntıları, asıl kale ve alt taraftaki surlar olmak üzere iki bölümdür. Kaleyi kuşatan surların doğu cephesindeki uzunluğu 1500 metreyi bulur. Yüksekliği 8-10 metre arasında değişen bu sur duvarları her 70 metrede bir olmak üzere 20 burçla desteklenmiştir. Dört kapısı vardır. Batıdaki kapı üç kemerli bir zafer takı şeklindedir. Kaleyi baştan başa kuşatan surlar çok uzundur. Anadolu’da bu kadar uzun bir dış surla savunulan kaleler yok denecek kadar azdır. Bu bakımdan Anavarza Kalesi’nin Anadolu kaleleri arasında önemli bir yeri vardır. Duvarlar dıştan, küçük dörtgen kulelerle takviye edilmiştir. Kulelerin yüksekliği duvarların yüksekliğine eşittir. Kalenin iç tarafına giriş, küçük kapılardan yapılır. Kalenin iç kısmında birinci bölümde askeri kışla, Ermeni prensi Toros’a ait üç nefli kilise ve bazı Ermeni krallarına ait mezarlar vardır. İkinci bölümde askeri kışla ile ilgili odalar, depo odaları ve su tankları yer almaktadır. Her iki bölümün arasında kaya platformun üzerinde inşa edilmiş üç katlı kule bulunur. Anavarza Kalesi Bizanslılar, Ermeniler ve Araplar tarafından onarım görmüştür. Anavarza’ya biri Alapınar’dan 12, diğeri Sumbas’ın gözünden 20 km. uzunluğundaki su kemerleriyle su getirilmiştir. Roma döneminden kalma su kemerleri dikkat çekicidir. Şehirde Korint biçimde altı sütunlu bir üçüncü asır zafer takı, Bizanslılardan kalma kaya kabartması vardır.

Havari (Apostol) kiliseleriyle dış surların içinde Roma döneminden kalma tiyatro, tapınak, saray ve hamam kalıntıları da bulunmaktadır. I. yüzyıl Roma kaya mezarları, fresklerle süslenmiş mezarlar, kilise ve sarnıç gibi eserler eski dönemden bugüne ulaşan kalıntılardır.

Kayalara oyulmuş mezarlarda, insan figürleri ve cenaze töreni kabartmaları görülür. İç kalede de bir çok kalıntılara rastlanır. Anavarza köyü (Dilekkaya) içinde 18 çeşit deniz hayvanını gösteren "Anavarza Mozaikleri, bulunmaktadır. Bunların 3.55 x 10.75 metre boyundaki bir havuz tabanı için hazırlandığı sanılmaktadır. Yine aynı tür mozaiklerle başka bir havuz tabanı oluşturan yunus balığına binmiş, eli kamçılı Eros ve deniz tanrıçası Thetis mozaikleri de bulunmaktadır.

Stadyumun elli metre kadar kuzeydoğusundaki kayalık yapay bir yarıkla ayrılmıştır. Roma veya ilk Bizans döneminde, Anazarbus’tan Flaviopolis (Kadirli) ve Hierapolis-Kastabala’ ya giden yola geçit vermek için açıldığı sanılan geçit 250 metre uzunluğunda, 4-15 metre genişliktedir. Yolun her iki tarafında kayalar 50 metre yüksekliğe kadar uzanır.

Kuzey-güney sütunlu cadde üç gözlü takla başlar. Anavarza’nın geçmişte karşılaştığı birçok deprem yüzünden, zafer takı ancak kısmen günümüze gelebilmiştir. Güney yüzünde siyah granitten altı adet Korinth stili sütun başı bulunan, üç kemerli bir geçittir. Kuzey yüzünde ana kemerin her iki tarafında birer heykel nişi vardır. Vahşi hayvanlı gösteriler için yapılmış olan amfiteatr tamamen taşlarla inşa edilmişti. Antik çağda, diğer binalara malzeme sağlamak amacıyla sürekli olarak yağmalanmıştır.
 
Tufanbeyli İlçesi’nin kuzey ucundaki örenyerinde Hitit, Roma ve Bizans dönemi eserleri yer almaktadır. "Kilikya Komanası" diye anılan bu yer, Hititlerin dini merkezlerinin ikincisi olup ilki "Pontus Komanası" idi. Hitit Kralları burada dini ayinlere katılırlardı. Bu dini merkezlerde başrahibin emrinde kadın ve erkek altı bin kişi hizmet görürdü. Tapınağa vakfedilen zengin toprakların gelirini de başrahip alırdı. Büyük rahiple kral aynı soydandı ve başrahibin Kilikya ve Kappadokya komanalarındaki mevkii kraldan hemen sonra gelirdi.

Şar’da ayakta kalabilen eserler çoğunlukla Roma eserleridir. Bunlar arasında "amfiteatr"; yani kademeli açık hava tiyatrosu bilhassa dikkati çeker. Yukarı mahallenin güneyinde, çayın sol kıyısındaki yamaçta yer alan bu tiyatro bugün bir hayli harap durumdadır. Ayakta kalan bölüm, yüksek bir duvar ile merdiven şeklinde yükselen bazı sıralardır. Bu merdivenlerin altında hem destek vazifesi gören ve hem de vahşi hayvanların barınak yeri olarak kullanılan mahzenler vardır. Bunların bir kısmı halen toprak altındadır.

Burada bir diğer önemli eser de Bizanslılardan kalma kilisedir. Kubbesi yıldırım düşmesiyle yıkılmış olan bu tapınak yontulmuş iri taşlarla inşa edilmiştir. "Kilise Mahallesi" diye anılan yerdeki bu Hıristiyan tapınağının ayakta kalan tek bölümü apsis kısmına ait 5 metre yükseklikteki duvardır. Bu binaya ait yerdeki taş bloklar üzerinde çeşitli geometrik motifler ile biri üzerinde bir haç şekli görülür.

Şar’dan günümüze gelebilen en önemli eseri "Alakapı" dır. Bulunduğu mevki bu ad ile anılmaktadır. Büyük mermer bloklardan meydana getirilen 6 metre boyunda ve 3 metre enindeki bu yüksek yapının, Ana Tanrıça Tapınağı’nın kapısı olduğu tahmin edilmektedir. Tapınak tamamen yıkılmış olmakla birlikte, bu kapının yanı başında görülen üzerleri bitkisel motiflerle süslenmiş cephe ve yan duvar taşları binanın orijinal durumu ve ölçüleri hakkında bir fikir verebilmektedir. Romalılar döneminde Hieropolis adıyla anılan bu yerde başka bina kalıntıları, rölyefler ve kitabeler ile sütun, sütun başlığı, arşitrav ve kemer gibi çeşit çeşit mimari öğeler görülmektedir.
 
Magarsos’un yeri, Adana İline bağlı İlçe Merkezi Karataş kasabasının 5 km. kadar güneybatısında, fenerin bulunduğu yamaç üzerinde idi. Burada limana bakan görkemli bir kale, denize dönük büyük bir tiyatro ve bir Athena tapınağı bulunmaktaydı. İskender, İ.Ö.333’de kente uğramış ve bu tapınakta kurban töreni düzenlemiştir.

Türkler, bu kente, kara taşlardan yapılma Bizans dönemi kilisesinden dolayı Karakilise demişlerdir. Ancak Türk-Bizans savaşları sırasında kilise yanınca, bu ad Yanıkkilise olarak değiştirilmiştir. Günümüzde buradaki örenyer,, Dört Direkli diye biliniyor ve alanda, yüzeyde, keramik parçaları dışında hemen hemen hibir kalıntı görülmemektedir.

Kentin adı, Luvi dilindedir ve ilkçağlarda o yakınlarda denize akan Pyramos(Ceyhan ) Irmağına işaret etmektedir. Magarsa adı ırmağa işaret ettiğinden, Hellenleşme döneminde bu ad, sonuna “os” eklenerek Magarsos’a çevrilmiştir.
 
Mallos, magarsa ile Mopsou Estia (Misis, Yakapınar) kentleri arasında ortada, Pyramos (Ceyhan) Irmağının batı kıyısında, şimdiki Kızıltahta Köyü’nün olduğu yerdeydi. Bu kentte, hiçbir kalıntı yoktur; yapı kalıntı ve yıkıntılarının, Ceyhan Irmağı alüvyon dolgusu altında bulunduğu sanılmaktadır.

Kentin adı, bu hali ile Hellen dilinde çeşitli anlamlara gelmektedir. Hellenistik çağ öncesinden kalma yazıtlarda kent Marlos diye anılmaktadır.

Kentin, özellikle Hellenistik çağda oldukça iyi durumda olduğu anlaşılmaktadır. Büyük İskender, İ.Ö.333’de, magarsos’dan sonra buraya uğramış, kentte saygı gören Amphilokhos onuruna kurban töreni düzenlemiştir. Bu arada kentteki karışıklığı bastırmış, kentlilerin vergi ödeme yükümlülüğünü de kaldırmıştır. O çağda kent halkını, Argos’lu göçmenler soyundan geldiğine inanılan Hellenler oluşturuyordu.

İ.Ö.315’de, İskender’in varisi Komutan-krallardan Antigonos, devlet yönetiminden ve savaşlardan çekilmek amacı ile buraya yerleşmiştir.
 
Geri
Top