İskender Pala Yazıları

RUZG4R

ÖylesinE ♔
Özel üye
İskender palanın en beğendiğim yazıları ve kitap alıntıları:)


“Mutlaka tecrübe etmişsinizdir,gözünüzden bütün dünyanın silindiği,Bir olan dışında her şeyin önemsizleştiği ve kesretin,masivanın sünepe ve kirli böcekler gibi ayaklarınızın altında dolaşmaya başladığı,isteseniz ezivereceğinizi hissettiğiniz demleriniz mutlaka olmuştur. O anda yükselip gitmek,dünyadan çıkıvermek ve geride bırakılan hayatın zavallılığına tükürmek gelir hayallerinize. Şairin ifadesiyle öyle demlerde,

Gönül ne ârzû-yı câh eder ne tâc u taht ister
Reh-i himmetde ancak kalb-i nerm ü pây-ı saht ister

Yani ki,
Gönül ne mevki ve makam,ne de tac ve taht ister... Gönül,himmet yolunda yumuşak bir kalp ve dirençli bir ayak ister.

Eğer bu talep insanın bütün ömrünü kuşatsaydı herhalde yolun sonu melekliğe çıkar;imtihan yurdu batıl olur giderdi.”

İskender Pala
 
“Kişioğlunun tasarrufu altında iyi de kötü de,beyaz da kara da,hatta güzel de çirkin de emre amade beklemekte.Bize düşen,bunlardan hangisini tercih edeceğimize karar verebilmek. Unutmamak lâzım;kimliğimiz,onu konuşlandırdığımız kabın şeklini ve rengini alır ve ruhlar incelmeden incelikleri asla göremez!...”

İskender Pala
 
''Merhamet, koyu renkler ve karmaşık desenlerin ötesinde görülen yalın bir kent kurmaktır...Surları özveriden örülen bir kent.
Kötülük üşümeye mahkûm olur merhametle yanarken damarda kan; ve merhametsiz insanları lânetle anar zaman.''

İskender Pala
 
Aşk yerine göre yok olur yürünür, yerine göre iman olur uyulur. Bazen ateş olup yakar ,bazen deniz olup boğar. Sultan olur ülke yönetir, şarap olur sarhoş eder. At olup koşar, kuş olup uçar. Hazine olur viran gönüllerde saklanır, kimya olur fakir toprakları altına dönüştürür. Sır olur saklanır gonca olur açar. Gül bahçesi olur kokusuyla âşıkları mest eder, güneş olur âşıklarının ümit meyvelerini olgunlaştırır.

İskender Pala
 
Gerçek sevgi,sevenin varlığını kaplayan,ondan taşan,dışa vuran ve görünür kılınan bir vetiredir. Sevme duygusundan dolayı kişinin dış dünyasına yansıyan her şey aslında soyut olanın somutlaşması,özün kabukta yansıması,siretin surete aksetmesinden ibarettir.

İskender Pala
 
HEP ŞİKÂYET

Şu dünyanın gidişatına bakıp da hâlinden memnun olabilen var mı bilmem?! Kime sorsanız şikâyet, nereye baksanız memnuniyetsizlik... Kendisiyle barışık insanlar çâğı çoktan gerilerde kalmış. Gündelik hayatta, insan ilişkilerinde, iş dünyasında, geçim dünyasında... Son zamanlarda siyasette ve politikada hatta... Her vakıayı tersinden okuyup, her sözü negatif yorumlamak... Bu nasıl bir tavırdır böyle,ki üstümüze ölü toprağı gibi sergiliyor?!.
Şu siyasi tartışmalara bakınız meselâ!... İnsanların anlaşmazlıklarına, suç davalarına!...Devletlerarası hukuka ve uluslararası ilişkilere!... Hani Yenişehirli Avni'ninbir beyti var:

Âblar dolâblar yekdiğerinden âh çeker
Birbirinden müştekî mağdûrlar gaddârlar

Sular dolaplardan(su çarklarından), dolaplar da sulardan illallah demiş vaziyette ah çekiyorlar.Herkes şikâyette: Mağdurlar gaddarlardan;gaddarlar mağdurlardan...
Siyaset dolapları döndükçe,pasta dilimleri ortaya döküldükçe, güç kullanma ve iktidar oyunu gündeme geldikçe birbirinden şikâyet edenlerden hangisi mağdurdur;hangisi gaddar;belli olmuyor. Ortada bir memnuniyetsizlik var ve suların yokuşa akıtılmasının imkânsızlığı ortada. Sokaklara bir bakınız;herkes her şeyden şikayetçi. İnsanların içindekileri Hoca Neşet'in,

Sabrı güç,çaresi güç derde giriftâr oldum
dizesiyle izah mümkün.
Koca Ragıp Paşa'nın bu mealde bir beyti vardır,ben pek severim. Der ki o hikmet üstadı abide adam:

Şöyledir Râgıp! İşler şimdi o hâle geldi ki,sözgelimi bir gaddara,yaptığının karşılığından sorsalar, mutlaka kendisinin o konuda mağdur olduğunu söyler.

demeye gelir.Sizce de insanlar olumlu bakışlarını kaybetmiş görünmüyorlar mı?Galiba modern çağ insanının mutsuzluklarına yol açan, yüreklerini kanatan da bu. Yetinmeyi ve kanaat hissini tanımayan,karşılaştığı hadiselerin bir de iyi tarafının olabileceğini aklına hiç getirmeyen,hatta memnuniyet duygusunu daima daha fazla ihtiras ile bastırmaya çalışan, kısacası hayata negatif gözlüklerle bakan bir insanın gaddar da olsa, mağdur rolüne soyunması elbette abes karşılanamaz. Yüzlerimizdeki gülümsemeler,eğer yerini çatık kaşlara bırakıyorsa,somurtkanlıklar tebessümleri bastırmış durumdaysa,şüpheler iyi niyeti kündeye getirmişse,gaddarın mağdur fotoğrafı vermesine artık şaşmamak gerekir.
İyi de, bu bakış açısını biz ne vakit kaybettik? Ve dahi bu azman duyguların istiâsına neden dur diyemiyoruz?!.
Şairin dediği gibi,''Derdimiz ömrümüzden efzûndur'' vesselâm...

Kırkıncı Kapı, İskender Pala
 
SAADET BAHÇESiNiN GÜLLERİ

Efendimiz buyurdular:
Çocuklarınıza ikramda bulunun;(yani)onları güzel terbiye edin. (ibn Mace)

Helal süt ve helal sevgiyle eğitilmiyorsa bir çocuk, bozuk biçimli bir yetişkinden öte nedir ki?!..

Birinci…

Beşiğine yıldızlar yağan çocuk, seni seviyoruz!

Yanaklarından derlediğimiz gülüşleri büyütürken içimizde, sana sultan dedik ve bitmeyen ninniler dinledik minicik kelimelerinde, sonsuz hayaller yaşadık. Kadife rüyalarımızda sınırsız ülkü olup ipek yapraklarla açan bir tomurcuktun sen, sevdalar uğuru, süveydalar nuru. Ruh güzelliğin yüzündeki güzellikçe çoğalsın istedik; kitabımıza ismini, duvarımıza resmini koyduk. Biz iki çocuktuk, seni büyütürken büyüdük.

İkinci…

Kollarında ışıklı dünyalar taşıyan çocuk, seni seviyoruz.

En güzel rüyayı geleceğin için gördük, ve bütün biyografini bir peri masalından yola çıkarak yazdık. Issızlığın canhıraş hıçkırıklarını elediğimiz zamanları neşeli avuçlarında erittik. Bir prenses idin sen, masalları çalınmış kelebeklerin ve balı emilmiş peteklerin tesellisi. Böğrümüzden sepken dökülen gecelerde, gönül ferahımız idin sen. Hayatın anlamını keşfettikçe nazenin çocukluğunda, gitgide anne olduk, baba olduk.

Üçüncü…

Ak köpüklü maviliklerde iksir arayan çocuk, seni seviyoruz!

Güzel güzel yerlerde güzel isimlerle çağırdık seni, alperenlerce büyüttük hayallerimizde. Masala dönen yıllarda unuttuğumuz sisler arkasındaki derin teessürlerimizin perdelerini yırtan küçük şehzade sen ol istedik; ve mağrur bilgileri derleyen uçurtmalarını saldık göklere yıldız yıldız, umut umut… Sen büyürken biz kemâle ermiştik.

Ve diğerleri…

Afganistan’ın, Filistin’in ve sokakların çocukları… Misketlerine kurşun isabet eden, oyuncakları hiç tanımayan çocuklar. Sesi karanlığa karışan ve Kaf dağında simurglarla yarışan çocuklar. Hüzünlü seherlerin kor kor damlalarla parlayan hakikatlerini, âvâre gözyaşlarında yıkayan çocuklar. Taş döşeklere uzanıp karlara yorgan diye örtünen, beyazlığa açık pencerelerden bulgur bulgur şefkat dilenen serçeler. Sevgilerinin hülyalı şarkısında annelerinin, babalarının hicranı bestelenirken kahırlarının inzivasında mezarlıkların çigan estiği çocuklar. Kendine vurgun denizlerin imbatlarında buğulu bir camı bile olmayan evlere hasret çocuklar.

Sevdalarına çarmıhlar kurulan ceylanlarımız bizim, uzaklardaki çocuklarımız!.. Başında kar, özünde bahar yaşayan; ve vermediğimiz sevgileri yaprak yaprak gönüllerinde taşıyan çocuklarımız.

Kemiğinin zarafetinden belli olur bir çocuğun cesedi, ve talihlerini kesmeyen bıçaklar etlerini keser dar sokakların izbe çığlıklarında. Bir melek “anne!” der, bir çiçek “baba!” söyler son nefesinde… Korkusu gece olan, korkusu yalnızlık olan çocuklarımız sokaklarda hâlâ ölmeyi bekliyorlar geceden ve yalnızlıktan korkarak.

Gözyaşları denizlere ulaşmada çocukların, âh ateşlerinin kıvılcımları güneşi tutuşturmada. Yıldız değil gördüklerimiz, gözyaşlarıdır savrulmuş yavrucakların. Çarptıkça kırılan kalplerinde çobanlar ve çıngırak sesleri ve karabaşlar yollarını yitirdiler. Badem şekeri ve leblebilerle dolu ceplerinde bir tek gözyaşları kaldı tane tane… Gül iken küle döndüler.

Havai fişek diye bakıyor çocuklar artık bomba yalımlarına, kuyruklu yıldız niyetine seyrediyorlar füze ışıklarını. Noel babanın hediyesi patriotların, scudların enkazından kendilerine oyuncak üretiyor minicik elleri… En coşkulu derelerde dolunayların öptüğü kumrucuk alınlarını, şimdi damperli kamyonlar çiğniyor. Ve yarısı yaşanmamış hayatlarını yarısı kirlenmiş bir dünyada bırakarak küsüp gidiyorlar bize, serviliklerin koyu gölgesinde birikiyorlar birer ikişer; kentleri, kıyıları, dağları, ormanları, anneleri, babaları, sevgileri yaşamadan… Yalnızca keloğlanı ve kırmızı başlıklı kızı alıyorlar yanlarına.

Biyolojik savaşlarda ölmez bir çocuk, asıl sevgisiz kalınca ölür. Ve “Git başımdan çocuk!”tan sonra binip giderler uçan halılarına çocuklar.

Kırk Güzeller Çeşmesi- İskender Pala
 
Senin beni unutma ihtimalini hatırlayıp çıldırıyorum bazı günler ve bazı geceler yüzünü eskisi gibi hayal edemeyeceğimden korkup kahroluyorum. Sonra tevbeler ediyorum. Seni unutma ihtimalini düşündüğüm için.

İskender Pala- Aşkname'den
 
Ne bitmez arzularımız vardır bizim, ne doymaz isteklerimiz. Her vardığı durakta bir sonraki durağı özleyerek geçen fâni bir ömür...

İskender Pala- Kırk Güzeller Çeşmesi
 
Geri
Top