ölmek için
Yıllanmış dertlerim var benim tozlu raflarda
Ve ağlayan gözlerim siyah beyaz fotoğraflarda...
Gün oldu Kâbil oldum!
Bir Eylül ortasında kırıldı kalemim
Yazık bir mülteci oldum Afgan dağlarınca elemim.
Gün oldu üşüdüm Kafkasyada!
Bir zemheri kışında çatladı dudağım
Sovyet yapımı bir zulûm vurdu yıkıldı otağım.
Gün oldu Gazze oldu benim adım!
Barut kokan bir havada Siyon tanklarına taş atarken vuruldum
Kirlenmiş Milletler hastanesindeki çocuk kanlarında boğuldum.
Gün oldu Bağdat kesildi içim!
Kardeşim tarafından üçbuçukluk bir krediyle hedefe konuldum
Uzun menzilli bir özgürlükle tam alnımdan vuruldum.
Ve artık ölmekten yoruldum...
Antikacıların peşimden koştuğu antik acılarla yoğruldum.
Hazırım yine;
Demokrasi timsalleri ve siz özgürlük emsalleri Nişan alın!
Ölmek için doğruldum..!
Yarım kaldık bir cam kenarında
Yarım bardak şarap, yarım sigara
Yarım gök, yarım hayat
Yarım sen..
Diğer yarısı kalabalık bir sokak,
Seyyar satılan düşlerime açmış kucak.
Bir yatak, bir pervaz, bir ben
Yeterince ayrılmışız bedenimizden.
Keder, dilini yaymış ağzına
Tadıyor kanımı inceden.
Bağrış çağrış seviyoruz !
Ben ölüm, sen ihtilal
Yarım kalmış bir şiiriz geceden.
KÜLKEDİSİ
Avut beni... Ninnilerle uyut... İçinde kötü adamların olmadığı Bir masal anlat bana... İçinde gerçek Aşkın olduğu bir masal... Kabağa dönüşsün onikide Arabam ve elbisem dönüşsün Yalanlardan gerçeklere... Denediğim ayakkabı uysun ayağıma Prens mutlu olsun Prensesini Bulduğuna...
Öyle Bir Sev/ki…
Herkes herkesi aynı sev(e)mez… Kimileri gururunun yettiği kadar sever… Kimileri ömrünün yettiği kadar sever… Kimileri de ”Ölüm’ün ayırdığını kim söylemiş?” der..