Mersin Antik Kenti (Akdeniz Bölgesi)
Anemurion (Anamur)
Anemourion'un erken dönem tarihçesi hakkında hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Kent, Kommagene'nin son kralı IV.Antiokhos'a Romalılar tarafından bağışlanan Dağlık Kilikia parçası kapsamındaydı. O dönemde, üzerine IV.Antiokhos'un başının kabartması konulan paralar bastırılmıştır.
Anamur ilçesinin 7 km ve Silifke'nin de 125 km batısında Kap Anamur burnu üzerinde bulunan ve Kıbrıs Adasına en yakın konumuyla Ege, Önasya ve kuzey Afrika arasındaki antik dönem deniz trafiğinde önemli bir rol oynayan Anemurion, Kilikia'nın batıdaki en önemli liman kentlerinden biridir. Kentin ismi Anemurion eski Yunanca'da rüzgar anlamına gelen anemos kelimesinden türetilmiş olup büyük olasılıkla rüzgarlı yer olarak düşünülmüştür. Anemurion'un ismine ilk kez M.Ö. IV.yüzyıl'ın bir Liman listesinde ve ortaçağda ise bir araştırma gezileri rehberinde Stallimuri adı altında önemli bir demirleme yeri olarak rastlanmaktadır.
Anemurium, M. Ö. VIII.yüzyılda Asur'ların, daha sonra Perslerin M.Ö. 322'de Seleukosların egemenliğine girmiştir. Roma İmparatorluğu egemenliği sırasında kent, İmparator Caligula tarafından IV. Antıokos'a verilmiştir.
Kommagene Kralı IV. Antiochos (M.Ö. 38-72) yönetimi altında kent ilk sikkelerini bastırmış ve Valerianus dönemine (M. S. 253-260) kadar bu devam etmiştir. M.S. 2 ve 3. yüzyıllarda en parlak dönemini yaşamıştır. Bu da Anemurion'un liman kenti olarak Doğu Akdeniz'de ticaret trafiğinin ara üssü niteliğindeki konumuna ve Kıbrıs'a olan yakınlığına bağlıdır.
Anemurion'un gerileme dönemi Kıbrıs'ın M.S. 650 yılından sonra Arapların yağmalama seferleriyle kesinlik kazanmıştır. VIII.yüzyılda Arap akınlarının başlamasıyla uzun süre Arap ve Bizanslıların arasında el değiştirmiş, ardından önce Selçukluların ve Karamanoğullarının, 15.yüzyılının ikinci yarısından sonra da Osmanlıların eline geçmiştir.
Anemurion'daki Kalıntılar
Anemurium kentinin kalıntıları Nagidos'un yaklaşık 30 km. batısında, Anadolu'nun güneyindeki en uç noktasında bulunan Anamur burnunun doğuya bakan yamaçlarında yer alır.
Anemurion'da ayakta kalan yapıların çoğunluğu M.S. 1. yüzyıldan sonraya tarihlenmektedir. Buradaki ilk arkeoljik kazılar 1960'da başlamıştır. Geç dönemlere ait kilise, su kemerleri, tiyatro, odeon, palaestra, hamamlar, kiliseler ve kentin dağa doğru yamacını kaplayan alanda ise sayıları 350'ye varan beşik tonozlu, iki katlı benzeri örnekleri Anadolu'da bulunmayan yöreye özgü mezarlar yer almaktadır.
Anamur burnunun kuzeydoğu yakasında, ortalama 250 m genişliğinde, güneyden kuzeye doğru uzana 1700 m uzunluğundaki eğimli bir arazi şeridi üzerinde, nekropolü olmayan Roma kenti bulunmaktadır. Roma dönemine ait küçük kent merkezi, güneydeki burun ucundan başlayarak 8 m. yüksekliğinde iç kuleleri (M.S. 1.yüzyıl) de içine alan eğimli bir duvarla son bulmaktadır. Bu duvar, giderek yükselen kaya sırtıyla kıyı şeridi arasında kalan yerleşim alanının kuzey yönünü 424 m. uzunluğu ile kapatmaktadır. Büyük bir olasılıkla Hellenistik yerleşim merkezi de burun kayalıklardaydı. Burada, yukarı kaya sırtında kare biçimli Hellenistik bir kule ortaya çıkarılmıştır. Erken Roma kent alanının bazı bölümleri burun üzerine kurulan ortaçağ binaları nedeniyle bozulmaya uğramıştır.Buradaki Tiyatro II. Yüzyıl Odeion/bouleterion II. yüzyıl, hamam, M.S. yaklaşık 200 yılları, Bazilika gibi kamu binaları eski kent surlarının çevrelediği kıyı şeridi üzerinde yer almaktadır. Rıhtım duvarının üzerinde bulunduğu kaya uzantısı ile kamu binaları arasında bir agoranın bulunduğu sanılmaktadır.
Kentin su gereksinimi Roma döneminde yapılan bir kanal ile sağlanmakta ve bu kanal, suyu kuzeyde Nasrettin dolaylarındaki ovadan kentin doğusundaki burun sırtına kadar iletmekteydi. İkinci kanal M.S.III .yüzyılda sırt boyunca derinlemesine ilerlerken yalnızca kentin aşağı bölümlerine ulaşabiliyordu.
Yerleşim yeri imparatorluk döneminin ortalarından başlayarak eski merkezden uzağa, nekropolün ilerisinde kayasırtı ile kıyı şeridi arasına kurulmuştur. Eski kent surlarının bir bölümü yıkılmış ve yeni yapılaşma (M.S. 38) sırasında eklenen 6,5 hektarlık alana dahil edilmiştir. Orta imparatorluk döneminde gerçekleştirilen kenti genişletme çalışmaları, özellikle arazi yapısının olumsuz etkisi nedeniyle, düzenli bir kent yerleşimi sağlanamamıştır. Merkezde birisi büyük bir paleastraya (III.yüzyıl ortaları )sahip bir hamam daha bulunmaktadır.
Kayalığın yamaçlarındaki yokuşta ve düzlükte bulunan özel binalar, kamu binalarına göre daha az korunmuşlardır. Az sayıdaki iki odalı ev kalıntıları, beşik tonozlu bloklar halinde kullanılmış moloz taş mimarisine işaret etmektedir. Uzun kenarlı iki, üç odalı yapıların pencereleri yay biçiminde örülmüş olup, aralıkları dardır. Alt kattaki oda, kiler görevi yaparken üst katta oturulmaktadır. Yapıların biçimi ile yapılma yöntemleri, bölgesel bir ayak uydurmaya işaret etmektedir ki doğu Pamphilia'dan Kalykadnos'a(Göksu) kadar benzer özellikler göze çarpmaktadır. Evlerin cephesi genelde doğu-batı yönünde, eski yolu görecek biçimde yokuşa ve düzlüğe oturtulmuştur. Dar ve açı verilmiş sınır duvarları, evleri birbirinden ayırmaktadır.
Bu yerleşim biçiminin ve yapım yönteminin bir yansıması, Roma imparatorluk dönemine ait nekropoldeki iyi korunmuş mezarlarda görülmektedir. Vadinin iki bölgeye ayırdığı mezarlık batı yamacında bulunmaktadır. Mezarlık alanı bir yol ile yerleşim alanından ayrılmış durumdadır.
Mezar evleriyle sınır duvarlarının oluşturduğu dar yollar mezarları birbirinden ayırmaktadır. İmparatorluk dönemine ait en eski mezar evleri moloz taşından yapılma basit, bağımsız görünümlü beşik tonozlu, basamaklı şekilere sahip, üç kişi için düzenlenmiş yapılardır. İç ve dış duvarları sıvanmış çatının dış yüzeyi ise su geçirmez bir harçla sıvanmıştır.
Bu aile mezarları zamanında elden geçirilmiş, genişletilmiş, ön odalar eklenmiş ve duvarlarla çevrelenmiştir. Daha geç dönemlerde yapılanlar iki odalı olup, III.yüzyıla ait olanlarda niş, mozaikli taban ve duvar boyaması bulunmaktadır.
Kentte V.yüzyıldan itibaren yapılan kiliseler, IV.yüzyıl sonuna doğru yeniden refah bir düzeye ulaştığına işaret etmektedir. Dört kiliseden üçü, yeni yapım bölgesindedir. Kutsal yapıların bazilikası, nartheksi ve yan odaları olmakla birlikte tabanları mozaik kaplı ve yazıtlarla doludur. M. S. 425'lerde yapılan havari kilisesi için denize yönelik duvar delinmiş, Nekropoldeki kilise birçok kez onarılmış ve mozaik tabanlar yenilenmiştir.
Burada apsis ile pastophorionun orta Bizans döneminde yenileştirilmiş bir kullanımı göze çarpmaktadır. IV.yüzyıl sonu ve V.yüzyıl ortalarında kentte iki ayrı hamam daha yapılmıştır.
Arkeolojik araştırmalar sonucu belirlemelere gör VI.yüzyılda ortaya çıkan kuraklaşma belirtileri VII.yüzyıla taşmış ve VIII.yüzyılda yerleşimin son bulmasına neden olmuştur. Ortaçağda burun kayalığın üzerine kurulan kale, yerleşim zamanını sadece geciktirebilirdi.
Güney yamacı ortaçağda moloz taştan yapılan bir kurtine (ana duvarın bir parçası) çemberi ile çevrelendi. Duvar genişliği 0,60 m ile 1,10 m arasında çeşitlilik gösterir. Arazi yapısından ötürü alçakta kalan kurtineler yer yer tepelerdeki burçlarına kadar korunarak günümüze gelebilmiştir. Oldukça yüksek olan kuzey duvarı, dört köşeli bir Hellenistik kalenin kalıntılarına kadar uzanmaktadır. Giriş büyük bir olasılıkla; yerine göre basamaklı eski yolun bulunduğu kayalık yokuşun ortaçağ duvarlarına ulaştığı ve kaleye ulaşan antik su yolunun bulunduğu kuzey tarafının ortalarında bulunmaktaydı.
Burada bulunan dört köşeli kale burcu çokça bozulmaya uğramış ve bir kapının varlığını düşünememize sebep olmuştur. Kuzey taraftaki kurtinelere paralel giden 100 m. genişliğinde bir şerit, kayalık yamaçdan başlayarak batıdaki kıyı tarafına kadar uzanmaktadır.
İç kalede Geç Antik döneme ait on evin duvar kalıntıları bulunmaktadır. Tepe zirvesini altında yamaca çapraz olarak tutturulmuş bir duvar, kaleyi bölümlere ayırmaktadır. büyük bir olasılıkla kale beyinin oturma yeri olarak yapıldığı sanılan, genişliği 9,50 m., derinliği 6,80 m., kapı genişliği 2,42 m. olan küçük bir salonun, önü doğuya bakmaktadır.1225 te yerleşim yeri ve kale terk edilmiştir. Nasretti ile Ortaköy'ün (Anamur'un 3 km kuzeybatısındaki) eski yerleşim yerlerinde Roma ile Osmanlı yerleşiminin izleri bulunmaktadır.
Anamur'un 2 km kuzeyinde Taşköprü adında çok gözlü bir Roma köprüsü Anamur'un kıyı yolu ile Nagidos arasındadır. Başlangıçta, bütün yıl boyunca suyu eksik olmayan nehrin bugün yatağı doğuya doğru kaymış durumdadır.