Jüstinianus Köprüsü (Baç Köprüsü)
Adana-Ankara karayolunun Tarsus girişinin kuzeyinde, Berdan (Tarsus) Çayı üzerinde bulunan bu köprüyü MS.VI.yüzyılda Bizans imparatoru Iustinianus (MÖ.527-565) yaptırmıştır. Bundan sonraki dönemlerde onarılmış ve en son olarak da 1978 yılında restore edilmiştir.
Osmanlı döneminde bu köprüden geçiş ücret karşılığı olduğundan, halk arasında Baç Köprüsü ismi ile anılmıştır. Kesme taştan yapılmış olan köprünün ortasında yuvarlak kemerli geniş bir gözü bulunmaktadır.
Ayasofya Kilisesi
Çarşıbaşı'nda bulunan bu kilisenin St.Paul Katedrali olarak 1102 yılında yapıldığı ileri sürülmüştür. Bazı kaynaklarda Tarsus'ta Orta Çağ'ın ilk yıllarında bir Ayasofya Kilisesi yapıldığından söz edilmektedir. Bu kilisede Papanın elçisi Mainz Piskoposu Konrad Von Wittelsbach 6 Ocak 1198'de I.Leon'u Ermeni kralı olarak ilan ederek taç giydirmiştir. Bunun yanı sıra P.Lucas 1704'te Tarsus'a gelmiş ve Tarsus'taki bir kiliseden söz etmiştir. Bu kilise ile Ayasofya Kilisesi'nin aynı yapı olup olmadığı kesinlik kazanamamıştır.
Günümüze cami olarak gelen bu yapının Roma üslubunda kalın ve yüksek duvarları, iç kısımları geniş, dışa yönelik kısımları oldukça derin pencereleri ve kalın sütunları bulunmaktadır. Yapının bahçesine batısında bulunan ve cephesi oldukça süslü bir kapıdan girilmektedir. Bunun içerisindeki yapı 460 m2'lik bir alanı kaplamaktadır. İbadet mekânı 19.30x17.50 m. ölçüsünde, dikdörtgen planlıdır. Girişin sağ ve solunda birer yarım sütun ve bu sütunların doğrultusunda da mekân ikişer sıra halinde dörder sütunla üç nefe ayrılmıştır. Gri renkte olan bu sütunlar antik çağ yapılarından buraya getirilmiştir. Orta mekânın genişliği 12.60 m. olup, üzeri tonozla örtülmüştür. Orta bölüme ortada İsa olmak üzere doğuda Yuhannes, Matteios; batıda Marcos ve Lucas'ın freskleri yapılmıştır. Kilisenin kuzeybatı köşesine ise çan kulesi yerleştirilmiştir.
Kilise yakın tarihlerde restore edilmiştir.
Rum Ortodoks Kilisesi
Cumhuriyet Mahallesi'nde bulunan Rum Ortadoks Kilisesi Rum cemaati tarafından 1850 yılında yaptırılmıştır.
Kilise dikdörtgen planlı olup, kesme taştandır. Kilisenin batısında üç sivri kemerli girişi bulunmaktadır. Bunun yanında haç şeklinde odalar yer almaktadır. Girişin karşısında, iki yanında ikişer penceresi olan apsis vardır. Apsis yarım kubbesinde günümüze iyi bir durumda gelmiş freskler bulunmaktadır. Kilisenin ortasındaki iç mekânda bulunan freskler kısmen bozulmuştur.
Kilisenin üzeri iki yönlü çatı ile örtülmüştür. Kuzeydoğu köşesine çatının yüksekliğini aşmayacak şekilde dört yuvarlak sütunlu çan kulesi eklenmiştir.
St Paulus Kilisesi
Aziz Paulus'un adına yaptırılmış olan kilisenin temel kalıntıları, duvarlarından bazı bölümler ile taban mozaikleri bulunmaktadır.
Aziz Paulus Tarsus'ta MS.10 yılında dünyaya gelmiş ve Roma'da 66-67 yılında öldürülmüştür. Yahudiliğin Hıristiyanlığa ulusal bir din niteliği kazandırmak isteyen egemenliğe karşı çıkmıştır. Hıristiyanlığın evrensel bir din olmasına çalışmış, Helenistik Yahudi felsefesini Hıristiyanlık ile birleştirmeyi amaçlamıştır. Şam, Kudüs, Hatay, Kıbrıs, Makedonya ve Yunanistan'a geziler yapmıştır. Bir süre Korent Başpiskoposu olmuştur. Hıristiyanlığın amaçlarını açıklayan mektuplarından 14'ü günümüze kadar gelebilmiştir.
Paulus'a göre Tanrı yoktan var edici ve yaratıcıdır. Tanrı olmadan insanların başarıya ulaşması da söz konusu değildir. İnsana düşünme, yargılama gücünü veren Tanrı'dır.
St Paulus Müzesi'nde MS.I.yüzyıla tarihlenen döşeme mozaikleri geometrik ve bitkisel motifler halindedir. Günümüzde Tarsus Müzesi yönetiminde St.Paulus Müzesi'dir.
St.Paulus Kuyusu
St.Paulus MS. 3. yılında Tarsus'ta doğmuş ve babasının mesleği olan çadır bezi dokumacılığı yapmıştır.
Musevi Roma vatandaşı olan Aziz daha sonra İsa'nın Havarisi olmuştur.
Tarsus'ta S.Paulus'un doğduğu ve yaşadığı ev olarak bilinen yapı kalıntısının ortasında bulunan kuyunun suyu, halk arasında şifalı olarak bilinir.
Eshab-ı Kehf ( Yedi Uyurlar Mağarası )
Tarsus'un kuzeybatısında, ilçe merkezine 14 km. uzaklıktaki Dedeler Köyü'nde Eshab-ı Kehf (Yedi Uyurlar) Mağarası bulunmaktadır. Yedi Uyurlar'ın öyküsü Anadolu'ya özgü olup, yedi gencin başından geçen mucizevî olaylar anlatılmaktadır. Bu olay Müslüman ve Hıristiyanlar tarafından da kutsal sayılmış, din kitaplarında ve tarihi kaynaklarda da yer almıştır.
Kehf sözcüğü Arapçada büyük mağara anlamındadır. Eshab-ı Kehf ise sözcük olarak mağara dostları anlamına gelmektedir.
Anadolu'da Eshab-ı Kehf'in bulunduğu başka mağaralar da vardır. Bunların başında Diyarbakır Lice ilçesinin 15 km. güneybatısında Derkam Köyü'nde, Efes'te, Elbistan ilçesi yakınlarındaki Afşin'de ve Eskişehir'deki mağaralar gelmektedir. Ayrıca Anadolu dışında İspanya'da; Kurtuba şehri civarında bulunan Cinanu'l verd'de, Şam civarında Belka'da da Eshab-ı Kehf mağaraları olduğu iddia edilmiştir. Ancak, gerçek Eshab-ı Kehf'in Tarsus'ta olduğu konusunda araştırmacıların çoğu birleşmiştir.
Kuran'ın 17.suresinde bu olay kıssa olarak anlatılmaktadır. Çok tanrılı inanışın gücünü yitirdiği dönemlerde bu gençler tek Tanrı'ya inandıklarından eziyet görmüş ve çareyi kaçmakta bulmuşlardır. Kendilerine karşı yapılan baskılara direnerek putperestliğe dönmeyi kabul etmemişlerdir. Bunun üzerine hükümdar Dakyanus'un huzuruna çıkarılmışlar, putperestliğe dönmedikleri takdirde öldürülecekleri söylenmiş ve bunun için de birkaç günlük süre verilmiştir. Gençler kraldan ve putperest toplumdan, onların sapkınlıklarından kaçarak bir mağaraya sığınmış ve 309 sene orada uyumuş ve sonra da uyanmışlardır. Ancak bu olayın nerede ve hangi devirde geçtiği konusunda bilimsel veri bulunmamaktadır.
Yemlihâ, Mekselinâ, Mislinâ, Mernuş, Debernuş, Şâzenuş, Kefeştatayyuş isimli gençler ve köpekleri Kıtmîr ile birlikte uyandıklarında aradan geçen sürenin farkında değillerdir. Acıktıklarından içlerinden birini yiyecek almak üzere şehre göndermişlerdir. Çarşıda 300 yıl önceki parayı vererek alış veriş eden gencin define bulduğu sanılmış ve tutuklanmıştır. Bundan sonra zamanın hükümdarı tarafından sorgulanmış ve başlarından geçenleri anlatmıştır. Bunun üzerine mağaraya gelenler içeride altı kişinin namaz kıldığını görmüşler ancak, gelenlerin mağaraya girmesiyle, Yedi Uyurlar'ın hepsi birden görünmez olmuştur. Mağarada yedi yavru kuşun bulunduğu kuş yuvasından başka bir şey yokmuş. Bu nedenle de mağara, halk arasında Yedi Uyurlar Mağarası olarak isimlendirilmiştir.
Tarsus'taki Eshab-ı Kehf Mağarası Müslümanlar ve Hıristiyanlar tarafından kutsal bir ziyaret yeri olarak kabul edilmiştir. Mağara, kayalar içerisine oyulmuş, içerisine 15-20 basamaklı bir merdivenle inilmektedir. Mağara 300 m2 büyüklüğünde ve 10 m. yüksekliğindedir. İçerisinde üç ayrı bölüm bulunmaktadır. Kayalık olan bölümlerden birindeki kaya kütlesi bir deveye benzetilmektedir.
Sultan Abdülaziz 1873 yılında bu mağaranın yanına bir cami ile üç şerefeli minare eklemiştir.
Astım (Dilek) Mağarası
Tarsus ilçesinde jeolojik çöküntü alanının 300 m. güneybatısında Astım Mağarası bulunmaktadır.
Mağaranın uzunluğu 200 m.'yi bulan galeri şeklindedir. İçerisinde değişik şekiller gösteren ve oldukça büyük boyutta sarkıt ve dikitler bulunmaktadır. Mağaranın sıcaklık ortalaması 15 Co olup, nem oranı da yaz aylarında % 85, kış aylarında ise % 95'e ulaşmaktadır.
Mağaranın astım hastalığına iyi geldiğine inanılmış, ayrıca içerisinde de dilek tutulması yaygın bir inançtır. Bu yüzden mağaraya astım hastaları ile dilek tutmak isteyenler ziyarete gelmektedir.
Günümüzde mağaranın içerisine helezonik şekilde bir merdivenle inilmektedir. İçerisi yerel belediye tarafından aydınlatılmıştır.
Mağara dışındaki Roma dönemine ait büyük blok taşlardan yapılmış duvar kalıntıları o dönemde mağara çevresinde bir yerleşim olduğuna da işaret etmektedir.
Tarsus Şelalesi
Tarsus ilçesinin kuzeyinde Berdan (Kydnos) Çayı üzerindeki şelale, Berdan Nehri'nin 4-5 m. yükseklikten dökülmesi ile meydana gelmiştir. Şelalenin bulunduğu alan jeolojik olarak konalemera yapısına sahip olduğundan buradaki kayalar kolayca oyulmaktadır.
Roma döneminde şelalenin bulunduğu alan mezarlık olarak kullanılmıştır. Bu mezarlar nehrin zaman zaman alçalan suları sırasında ortaya çıkmış ve çoğu da tahrip olmuştur.
Romalılar döneminde çay kentin ortasından geçmekte, şelalenin bulunduğu alan ise nekropol (mezarlık) olarak kullanılmaktaydı. Buradaki doğal konglomera yapısı, birçok yerde oyularak kaya mezarları haline getirilmişti. Ancak 6. yüzyılda Bizans imparatoru Justinianus zamanında akarsu yatağının değiştirilmesi ile mezarların bulunduğu alan su altında kalmıştır. Suların yaz aylarında azaldığı dönemlerde şelalenin altındaki mezarlar görülebilmektedir.
Adana-Ankara karayolunun Tarsus girişinin kuzeyinde, Berdan (Tarsus) Çayı üzerinde bulunan bu köprüyü MS.VI.yüzyılda Bizans imparatoru Iustinianus (MÖ.527-565) yaptırmıştır. Bundan sonraki dönemlerde onarılmış ve en son olarak da 1978 yılında restore edilmiştir.
Osmanlı döneminde bu köprüden geçiş ücret karşılığı olduğundan, halk arasında Baç Köprüsü ismi ile anılmıştır. Kesme taştan yapılmış olan köprünün ortasında yuvarlak kemerli geniş bir gözü bulunmaktadır.
Ayasofya Kilisesi
Çarşıbaşı'nda bulunan bu kilisenin St.Paul Katedrali olarak 1102 yılında yapıldığı ileri sürülmüştür. Bazı kaynaklarda Tarsus'ta Orta Çağ'ın ilk yıllarında bir Ayasofya Kilisesi yapıldığından söz edilmektedir. Bu kilisede Papanın elçisi Mainz Piskoposu Konrad Von Wittelsbach 6 Ocak 1198'de I.Leon'u Ermeni kralı olarak ilan ederek taç giydirmiştir. Bunun yanı sıra P.Lucas 1704'te Tarsus'a gelmiş ve Tarsus'taki bir kiliseden söz etmiştir. Bu kilise ile Ayasofya Kilisesi'nin aynı yapı olup olmadığı kesinlik kazanamamıştır.
Günümüze cami olarak gelen bu yapının Roma üslubunda kalın ve yüksek duvarları, iç kısımları geniş, dışa yönelik kısımları oldukça derin pencereleri ve kalın sütunları bulunmaktadır. Yapının bahçesine batısında bulunan ve cephesi oldukça süslü bir kapıdan girilmektedir. Bunun içerisindeki yapı 460 m2'lik bir alanı kaplamaktadır. İbadet mekânı 19.30x17.50 m. ölçüsünde, dikdörtgen planlıdır. Girişin sağ ve solunda birer yarım sütun ve bu sütunların doğrultusunda da mekân ikişer sıra halinde dörder sütunla üç nefe ayrılmıştır. Gri renkte olan bu sütunlar antik çağ yapılarından buraya getirilmiştir. Orta mekânın genişliği 12.60 m. olup, üzeri tonozla örtülmüştür. Orta bölüme ortada İsa olmak üzere doğuda Yuhannes, Matteios; batıda Marcos ve Lucas'ın freskleri yapılmıştır. Kilisenin kuzeybatı köşesine ise çan kulesi yerleştirilmiştir.
Kilise yakın tarihlerde restore edilmiştir.
Rum Ortodoks Kilisesi
Cumhuriyet Mahallesi'nde bulunan Rum Ortadoks Kilisesi Rum cemaati tarafından 1850 yılında yaptırılmıştır.
Kilise dikdörtgen planlı olup, kesme taştandır. Kilisenin batısında üç sivri kemerli girişi bulunmaktadır. Bunun yanında haç şeklinde odalar yer almaktadır. Girişin karşısında, iki yanında ikişer penceresi olan apsis vardır. Apsis yarım kubbesinde günümüze iyi bir durumda gelmiş freskler bulunmaktadır. Kilisenin ortasındaki iç mekânda bulunan freskler kısmen bozulmuştur.
Kilisenin üzeri iki yönlü çatı ile örtülmüştür. Kuzeydoğu köşesine çatının yüksekliğini aşmayacak şekilde dört yuvarlak sütunlu çan kulesi eklenmiştir.
St Paulus Kilisesi
Aziz Paulus'un adına yaptırılmış olan kilisenin temel kalıntıları, duvarlarından bazı bölümler ile taban mozaikleri bulunmaktadır.
Aziz Paulus Tarsus'ta MS.10 yılında dünyaya gelmiş ve Roma'da 66-67 yılında öldürülmüştür. Yahudiliğin Hıristiyanlığa ulusal bir din niteliği kazandırmak isteyen egemenliğe karşı çıkmıştır. Hıristiyanlığın evrensel bir din olmasına çalışmış, Helenistik Yahudi felsefesini Hıristiyanlık ile birleştirmeyi amaçlamıştır. Şam, Kudüs, Hatay, Kıbrıs, Makedonya ve Yunanistan'a geziler yapmıştır. Bir süre Korent Başpiskoposu olmuştur. Hıristiyanlığın amaçlarını açıklayan mektuplarından 14'ü günümüze kadar gelebilmiştir.
Paulus'a göre Tanrı yoktan var edici ve yaratıcıdır. Tanrı olmadan insanların başarıya ulaşması da söz konusu değildir. İnsana düşünme, yargılama gücünü veren Tanrı'dır.
St Paulus Müzesi'nde MS.I.yüzyıla tarihlenen döşeme mozaikleri geometrik ve bitkisel motifler halindedir. Günümüzde Tarsus Müzesi yönetiminde St.Paulus Müzesi'dir.
St.Paulus Kuyusu
St.Paulus MS. 3. yılında Tarsus'ta doğmuş ve babasının mesleği olan çadır bezi dokumacılığı yapmıştır.
Musevi Roma vatandaşı olan Aziz daha sonra İsa'nın Havarisi olmuştur.
Tarsus'ta S.Paulus'un doğduğu ve yaşadığı ev olarak bilinen yapı kalıntısının ortasında bulunan kuyunun suyu, halk arasında şifalı olarak bilinir.
Eshab-ı Kehf ( Yedi Uyurlar Mağarası )
Tarsus'un kuzeybatısında, ilçe merkezine 14 km. uzaklıktaki Dedeler Köyü'nde Eshab-ı Kehf (Yedi Uyurlar) Mağarası bulunmaktadır. Yedi Uyurlar'ın öyküsü Anadolu'ya özgü olup, yedi gencin başından geçen mucizevî olaylar anlatılmaktadır. Bu olay Müslüman ve Hıristiyanlar tarafından da kutsal sayılmış, din kitaplarında ve tarihi kaynaklarda da yer almıştır.
Kehf sözcüğü Arapçada büyük mağara anlamındadır. Eshab-ı Kehf ise sözcük olarak mağara dostları anlamına gelmektedir.
Anadolu'da Eshab-ı Kehf'in bulunduğu başka mağaralar da vardır. Bunların başında Diyarbakır Lice ilçesinin 15 km. güneybatısında Derkam Köyü'nde, Efes'te, Elbistan ilçesi yakınlarındaki Afşin'de ve Eskişehir'deki mağaralar gelmektedir. Ayrıca Anadolu dışında İspanya'da; Kurtuba şehri civarında bulunan Cinanu'l verd'de, Şam civarında Belka'da da Eshab-ı Kehf mağaraları olduğu iddia edilmiştir. Ancak, gerçek Eshab-ı Kehf'in Tarsus'ta olduğu konusunda araştırmacıların çoğu birleşmiştir.
Kuran'ın 17.suresinde bu olay kıssa olarak anlatılmaktadır. Çok tanrılı inanışın gücünü yitirdiği dönemlerde bu gençler tek Tanrı'ya inandıklarından eziyet görmüş ve çareyi kaçmakta bulmuşlardır. Kendilerine karşı yapılan baskılara direnerek putperestliğe dönmeyi kabul etmemişlerdir. Bunun üzerine hükümdar Dakyanus'un huzuruna çıkarılmışlar, putperestliğe dönmedikleri takdirde öldürülecekleri söylenmiş ve bunun için de birkaç günlük süre verilmiştir. Gençler kraldan ve putperest toplumdan, onların sapkınlıklarından kaçarak bir mağaraya sığınmış ve 309 sene orada uyumuş ve sonra da uyanmışlardır. Ancak bu olayın nerede ve hangi devirde geçtiği konusunda bilimsel veri bulunmamaktadır.
Yemlihâ, Mekselinâ, Mislinâ, Mernuş, Debernuş, Şâzenuş, Kefeştatayyuş isimli gençler ve köpekleri Kıtmîr ile birlikte uyandıklarında aradan geçen sürenin farkında değillerdir. Acıktıklarından içlerinden birini yiyecek almak üzere şehre göndermişlerdir. Çarşıda 300 yıl önceki parayı vererek alış veriş eden gencin define bulduğu sanılmış ve tutuklanmıştır. Bundan sonra zamanın hükümdarı tarafından sorgulanmış ve başlarından geçenleri anlatmıştır. Bunun üzerine mağaraya gelenler içeride altı kişinin namaz kıldığını görmüşler ancak, gelenlerin mağaraya girmesiyle, Yedi Uyurlar'ın hepsi birden görünmez olmuştur. Mağarada yedi yavru kuşun bulunduğu kuş yuvasından başka bir şey yokmuş. Bu nedenle de mağara, halk arasında Yedi Uyurlar Mağarası olarak isimlendirilmiştir.
Tarsus'taki Eshab-ı Kehf Mağarası Müslümanlar ve Hıristiyanlar tarafından kutsal bir ziyaret yeri olarak kabul edilmiştir. Mağara, kayalar içerisine oyulmuş, içerisine 15-20 basamaklı bir merdivenle inilmektedir. Mağara 300 m2 büyüklüğünde ve 10 m. yüksekliğindedir. İçerisinde üç ayrı bölüm bulunmaktadır. Kayalık olan bölümlerden birindeki kaya kütlesi bir deveye benzetilmektedir.
Sultan Abdülaziz 1873 yılında bu mağaranın yanına bir cami ile üç şerefeli minare eklemiştir.
Astım (Dilek) Mağarası
Tarsus ilçesinde jeolojik çöküntü alanının 300 m. güneybatısında Astım Mağarası bulunmaktadır.
Mağaranın uzunluğu 200 m.'yi bulan galeri şeklindedir. İçerisinde değişik şekiller gösteren ve oldukça büyük boyutta sarkıt ve dikitler bulunmaktadır. Mağaranın sıcaklık ortalaması 15 Co olup, nem oranı da yaz aylarında % 85, kış aylarında ise % 95'e ulaşmaktadır.
Mağaranın astım hastalığına iyi geldiğine inanılmış, ayrıca içerisinde de dilek tutulması yaygın bir inançtır. Bu yüzden mağaraya astım hastaları ile dilek tutmak isteyenler ziyarete gelmektedir.
Günümüzde mağaranın içerisine helezonik şekilde bir merdivenle inilmektedir. İçerisi yerel belediye tarafından aydınlatılmıştır.
Mağara dışındaki Roma dönemine ait büyük blok taşlardan yapılmış duvar kalıntıları o dönemde mağara çevresinde bir yerleşim olduğuna da işaret etmektedir.
Tarsus Şelalesi
Tarsus ilçesinin kuzeyinde Berdan (Kydnos) Çayı üzerindeki şelale, Berdan Nehri'nin 4-5 m. yükseklikten dökülmesi ile meydana gelmiştir. Şelalenin bulunduğu alan jeolojik olarak konalemera yapısına sahip olduğundan buradaki kayalar kolayca oyulmaktadır.
Roma döneminde şelalenin bulunduğu alan mezarlık olarak kullanılmıştır. Bu mezarlar nehrin zaman zaman alçalan suları sırasında ortaya çıkmış ve çoğu da tahrip olmuştur.
Romalılar döneminde çay kentin ortasından geçmekte, şelalenin bulunduğu alan ise nekropol (mezarlık) olarak kullanılmaktaydı. Buradaki doğal konglomera yapısı, birçok yerde oyularak kaya mezarları haline getirilmişti. Ancak 6. yüzyılda Bizans imparatoru Justinianus zamanında akarsu yatağının değiştirilmesi ile mezarların bulunduğu alan su altında kalmıştır. Suların yaz aylarında azaldığı dönemlerde şelalenin altındaki mezarlar görülebilmektedir.