• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

Plastik Sanatlar Alanındaki Sanatçılarımız Ve Biyografileri

Bedri Rahmi Eyüboğlu

Bedri Rahmi Eyüboğlu (1911-1975)


Giresun Görele'de doğmuş, 21 Eylül 1975'te İstanbul'da vefat etmiştir.

1927'de Trabzon Lisesi'nde okurken, bu okula resim öğretmeni olarak atanan Zeki Kocamemi'nin öğrencisi olmuş, onun derslerinin etkisi ve okul müdürünün özendirmesiyle 1929'da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'ne (şimdi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) girmiştir. Burada Nazmi Ziya ve İbrahim Çallı'nın derslerine katılmıştır. 1932 yılında Paris'e, ağabeyi Sabahattin Eyüboğlu'nun yanına giderek 1 ay süreyle André Lhote'un atölyesinde resim çalışmıştır. Daha sonra evleneceği Rumen asıllı eşi Eren Eyüboğlu (Ernestine Letoni)ile de burada tanışmıştır. Bu tarihlerde Matisse, Brague ve Chagall’ın resimleri ile Türk geleneksel sanatlarını incelemiştir.

Bedri Rahmi, 1934 yılında, Yeni Adam dergisinde ressam olarak çalışmaya başlamış ve bu dönemde şiirleri de edebiyat dergilerinde yayımlanmaya başlamıştır. Akademi Diploma yarışmasında “Yol İnşaatı” konulu resmi ile üçüncü olan Bedri Rahmi, bu sonuçtan memnun kalmayarak yeniden yarışmaya hazırlanmak için mezun olmamayı göze almıştır. 1934 yılında 30 resim ile D Grubu Sergisi´ne katılmıştır. 1935 yılında ise ilk kişisel sergisini Bükreş’te açmıştır.

1936'daki diploma yarışmasında Hamam adlı kompozisyonuyla birinci olmuştur. Cumhuriyet devrinin ilk yurt dışı sergisi olan ve Moskova’da gerçkeleştirilen Türk Resim ve Heykel Sergisi´ne üç resim ile katılmıştır.

1937'de Cemal Tollu'yla birlikte Akademi'nin Resim Bölümü Şefi Léopold Lévy'nin asistanı olan Bedri Rahmi, birçok ressamın katıldığı CHP'nin kültür programı çerçevesinde “Yurt Gezileri” kapsamında resim yapmak için 1938'de Edirne'ye gitmiştir. Bu dönem resimlerinde köy manzaraları, köy kahveleri, faytonlu yollar, iğde dalı takmış gelinler gibi Anadolu'ya özgü görünümler egemendir. 1939 yılında Birinci Devlet Resim ve Heykel Yarışması’nda “Figür” adlı yapıtı ile üçüncülüğü Arif Kaptan ile paylaşmıştır. 1941 yılında ‘Yaradana Mektuplar’ adlı ilk şiir kitabını yayımlamıştır.

1940'lardan sonra duvar resimlerine yönelen Eyüpoğlu, 1941'de de yine ‘Yurt Gezileri’ ile Çorum’a ve İskilip’e gitmiştir. İskilip gezisi onun resim anlayışı üzerinde derin etkiler bırakmıştır. Resimlerinde han avluları, halay çekenler, çocuk emziren kadınlar, saz çalan âşıklar gibi temaları işlemeye başlamıştır. 31 Ekim1942 tarihinde Dördüncü Devlet Resim ve Heykel Yarışması’nda ikincilik ödülünü kazanmıştır.

İlk duvar resmini 1943'te İstanbul'da, Ortaköy'deki Lido Yüzme Havuzu için yapmıştır. 1947 yılında ‘10’lar’ grubunun kurucularından biri olarak Bedri Rahmi, 1950 yılında Ankara’da ‘retrospektif’ (geçmişe, geriye dönük) bir sergi düzenlemiş ve büyük ilgi görmüştür. Bedri Rahmi aynı yıl Paris’te bulunan İnsan Müzesi'nde (Musée de l'Homme) ilkel kavimlerin sanatını incelemiştir. Bu incelemeleri, onu "güzel"in aynı zamanda "yararlı" da olabileceği, "yararlı" olmanın "güzel"in gücünü eksiltmeyeceği” düşüncesine ulaştırmış ve sanatını bu felsefe yönlendirmeye başlamıştır.

Mozaik çalışmalarına 1950'lerde başlayan sanatçı, 1958'de Uluslararası Brüksel Sergisi için 272 m²'lik bir mozaik pano gerçekleştirmiş ve bu yapıtıyla serginin büyük ödülü olan altın madalyayı kazanmıştır. Bundan bir yıl sonra Paris'teki NATO yapısı için, şimdi Brüksel'de bulunan, 50 m²'lik bir mozaik pano hazırlamıştır. 1960 ve 1961'de ABD'ye gitmiştir. 1969'da Sao Paolo Bienali'nde Onur Madalyası kazanmıştır.

1940'ta 2. Devlet Resim ve Heykel Yarışması’nda resim dalında üçüncülük, 1943'te aynı yarışmanın 4’üncüsünde ikincilik ve 1972'de de 33. yarışmada birincilik ödülünü alan Bedri Rahmi; ölümünden sonra 1976'da Ankara'da "Yaşayan Bedri Rahmi" adıyla ve İstanbul'da da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde adına düzenlenen bir sergiyle anılmıştır. 1984'te İstanbul'da "Bedri Rahmi-Her Dönemden" adlı bir toplu sergisi açılmıştır.

Bedri Rahmi Eyüboğlu, Akademi'deki ilk yıllarından sonra temel bilgilerini Paris'te André Lhote'un akademisinde edinmesine karşın onun kübist ve yapımcı (konstrüktif) yaklaşımını benimsememiş, Dufy ve Matisse'i kendine daha yakın bulmuştur. Paris'ten döndükten sonra Anadolu ve Trakya gezilerinde yaptığı resimlerde, İstanbul görünümlerinde Dufy'nin renk ve çizgi anlayışının etkileri görülür. Zamanla bu etkiden sıyrılan Bedri Rahmi, halk sanatını sağlam bir kaynak olarak görmeye başlamıştır. Halk sanatından yola çıkarak yeni anlatım biçimleri aramış, minyatürlerden de esinlenmiştir. Anadolu kilimlerinin geometrik, soyut biçimleri; çini, cicim, heybe, yazma ve çorapların bezeme düzeni ve renk uyumlarını kaynak olarak kullanmış, motifin ağırlık kazandığı süslemeci bir tutumla resimler yapmıştır. Ancak yalnızca motifleri resme uygulamakla yetinmemiş, renk ve malzeme araştırmalarına da girmiştir. Çeşitli teknikleri deneyerek gravür, mozaik, heykel ve seramik alanlarında birçok ürün vermiştir. Yine bir halk sanatı olan yazmacılığa da yönelmiş, kumaş üstüne baskılar yapmış, bu çalışmalarını öğrencileriyle birlikte de yürütmüştür.

İki yıl kadar süren ABD gezisinden sonra değişik malzemelerden yararlanarak soyut resimler ve renk düzenlemelerine yönelmişse de, yaşamının son yıllarında yeniden eski konularına dönmüştür. Kemençeciler, gecekondular, hanlar, kendi portreleri, balıklar ve kahvelerle, yeni renk ve doku deneyimlerinden de yararlanarak, doğaya eğilişin ustaca ve yetkin örneklerini vermiştir. Çağdaş resim öğelerini de içeren bu çalışmalarında, konu soyuta yaklaştığı oranda, resmin de bir tür "nakış"a dönüştüğü izlenir.

Bedri Rahmi Eyüboğlu, 1927'de başladığı resim öğretmenliğini ölümüne değin sürdürmüş, Akademi'deki atölyesinde sayısız öğrenci yetiştirerek, çağdaş Türk resmi için bu açıdan da etkili ve yararlı olmuştur.

Bedri Rahmi’nin edebiyatçı yönü de onu önemli kılmaktadır. 1928'de daha lise öğrencisiyken şiir yazmaya başlamıştır. Şiirlerine, 1933'ten sonra Yeditepe, Ses, Güney, İnsan, İnkılâpçı Gençlik ve Varlık dergilerinde yer verilmiştir. 1941'den başlayarak çeşitli şiir kitapları yayımlamıştır. Halk edebiyatının masal, şiir, deyiş gibi birçok türüne duyduğu hayranlık, şiirlerine de yansımıştır. Halk dilinden ve şiirinden aldığı öğeleri, kendine özgü bir biçimde kullanarak, şiir dilini halk diline yaklaştırma çabasını sonuna dek götürmüştür. Bu nitelikleriyle şiirleri, resimleriyle büyük bir benzerlik gösterir. Akıcı, rahat bir dille kaleme aldığı gezi ve deneme yazılarında ise sürekli gündeminde olan halk kültürü, halk sanatı konularındaki görüşlerini sergilemeyi sürdürmüştür.

Şiirlerinde masallardan, söylencelerden, türkülerden yararlanan Eyüpoğlu, insan ve doğa sevgisi, yaşama sevinci, toplumsal sorunları ele almıştır.

BAŞLICA YAPITLARI:

Resim: Paris, 1930; Mustafa Eyüboğlu, 1933; Yazılı Natürmort, 1936; Salı Pazarı, 1938; Eren, 1940; Nallanan Öküz, 1947; Düşünen Adam, 1953; Köylü Kadın (Tren-Yataklı Vagon), İstanbul Resim ve Heykel Müzesi; Karadut Satıcısı, 1954; Çömelmiş Köylü, 1972; Ankara'nın Kavakları, 1973; Mor Takkeli Hacı, 1974; Son Kahve, 1975; Anadoluhisarı, Ankara Resim ve Heykel Müzesi; Çıplak; Ev İçi, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi; Han, 1975; son resmi.

Duvar Resmi: Lido Yüzme Havuzu'nda duvar resmi; 1943, Ortaköy/İstanbul; Hilton Oteli'nde duvar resmi; Divan Oteli'nde duvar resmi.

Mozaik Pano: Uluslararası Brüksel Sergisi için mozaik pano, 1958; Nato yapısında mozaik pano, 1959, Brüksel; İşçi Sigortaları Hastanesi'nde seramik pano, 1959, Samatya/İstanbul; Etibank yapısında seramik pano, Ankara; Marmara Oteli'nde mozaik pano, Ankara; Vakko Fabrikası'nda mozaik pano, Topkapı/İstanbul.

Duvar Kabartması: Manifaturacılar Çarşısı'nda duvar kabartması, Unkapanı/İstanbul; Aksu İşhan'ında duvar kabartması, Karaköy/İstanbul. Şiir: Yaradana Mektuplar, 1941; Karadut, 1948; Tuz, 1952; Üçü Birden, 1953; Dördü Birden, 1956; Karadut 69, 1969; Dol Karabakır Dol, 1974, tüm şiirleri; Yaşadım, (ö.s.), 1977. Gezi ve

Deneme: Cânım Anadolu, 1953; Tezek, 1975; Delifişek, 1975; Resme Başlarken, (ö.s.), 1977.

Monografi: Nazmi Ziya, 1937.

Resim Albümü: Binbir Bedros, (ö.s.), 1977, Karadut, (ö.s.), 1979; Babatomiler, (ö.s.), 1979.

Bedri Rahmi'nin Atölyesinin Girişinde Asılı Yemin

Bugüne kadar resim sanatı alanında
Yapılagelmiş olanları inceleyeceğime
Kendini bütün dünyaya kabul ettirmişler
Arasında beni en çok saranlarını ayırarak
Onlara kendi aramalarımı, denemelerimi
Katacağıma
Alışılagelmiş, basmakalıp, hazırlop
Klişeleşmiş çiğnene çiğnene tadı tuzu
Kalmamış hiçbir şeyi tekrarlamayacağıma
Elimden çıkan her çizgiye
Her lekeye
Her renge
Her beneğe
Kendi aklımı
Kendi tecrübemi
Kendi tasamı
Kendi ömrümü, yüreğimi basacağıma
Aldığım nefes, içtiğim su, bastığım toprak
Gözüm, kulağım, burnum,
Elim, belim, dilim, derim üstüne
Yemin ederim
Yemini bozduğum gün
Burdan giderim
 
Cemal Tollu
Cemal Tollu (1899-1968)

Cemal Tollu 1899 yılında İstanbul’da doğmuştur. İlk ve ortaöğrenimini tamamladıktan sonra sanat öğrenimini Sanayi-i Nefise Mektebi’nde savaş öncesi ve sonrası olarak iki dönemde yapmış ve bu öğrenimini pekiştirmek için Paris’e giderek Andre Lhote ve Fernand Leger özel akademilerine devam etmiştir. İkinci Dünya Savaşı’na yakın yıllarda Münih’teki Hoffman atölyesinde çalışmıştır.



Sanat hayatının ilk araştırmalarını kübizm tesiri altında yapmış ve sonraları bu yoldan ayrılarak kendine özgü bir renk ve kitle bütünlüğü elde etmiştir. Paris ve Münih’teki eğitiminden sonra ülkemize çağdaş sanat görüşünü getiren sanatçılardandır. Önceleri plastik bir deformasyonla konstrüktivist (kurmacı, yapımcı) yolda çalışan Tollu, sonraları bu üsluptaki çalışmalarında doğan sertlikleri bırakarak, kitlenin bütünlüğünü parçalayan bir form anlayışı ile ahenkli bir palete geçmiştir.



Sanat yazılarıyla da dikkat çeken Cemal Tollu, Yunan Mitolojisi ve Şeker Ahmet Paşa gibi kitaplarından başka, gazetelerde uzun yıllar haftalık eleştiri, inceleme ve denemeler kaleme almıştır. Klasik sanata ve bu sanatın temel kurallarına bağlı kalmakla birlikte çağının sanatına da ilgi ve uyum gösteren Tollu, 1968 yılında hayatını kaybetmiştir.
 
Cevat Dereli
Cevat Dereli (1900-1989)

1900 yılında dünya gelen Cevat Dereli, Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi’nde başlayan resim öğrenimini, 1924 yılında, Devlet adına gönderildiği Paris’te Academia Julian, Paul Albert Laurens Atölyesi’nde pekiştirmiştir.



1928 yılında yurda dönen Dereli, “Boğaziçi”, “Beylerbeyi Sırtlarından” gibi peyzajlarıyla sanatını tanıtmıştır. Peyzaj bu yıllardan başlayarak, hayatının sonuna kadar, Dereli’nin resimlerinin vazgeçilmez alanı olmuştur. Kimi zaman köy görünümleri, köy yaşamı; kimi zaman Ürgüp, Kayseri, Sinop, Bursa, Gümüşhane gibi kent görünümleri ya da Boğaz, Adalar gibi İstanbul’un doğal güzellikleri veya Dolmabahçe, Beylerbeyi Sarayları gibi anıtsal yapılar Dereli’nin yorumundan, sanat anlayışından süzülerek tuvallerde yaşamsallık kazanmıştır.



Cevat Dereli’nin bu yıllarda kazandığı iki önemli ödül, peyzajlarının o dönemde de büyük bir beğeni ile izlendiğini kanıtlar. 1’inci Devlet Resim ve Heykel Sergisi ile birlikte düzenlenen CHP Yurt Gezileri Sergisi’nde Sinop görünümleri birincilik kazanırken, 2. Devlet Resim ve Heykel Yarışması’nda “Peyzaj” adlı yapıtı birinciliğe değer bulunur.



Cevat Dereli’nin yapıtları, kronolojik bir dizi içinde incelendiğinde, onun anılarını, dünya görüşünü ve sanat anlayışının değişim sürecini gözlemlemenin mümkün olduğu görülür. Cevat Dereli’den sanatı hakkında açıklama yapması istendiğinde şu cevabı vermiştir: “Ben konuşmam, resim yaparım. Yapacağım tek açıklama budur.” Bu sözlerle hayata bakışını ifade eden Cevat Dereli, 23 Temmuz 1989 tarihinde hayatını kaybetmiştir.
 
Edip Hakkı Köseoğlu
Edip Hakkı Köseoğlu (1904-1990)

İstanbul’da, 1904 yılında doğan ressam, ilk ve orta öğrenimini Kadıköy Lisesi'nde tamamladıktan sonra Sanayi-i Nefise Mektebi-i Âlisi’ne (Güzel Sanatlar Akademisi) girmiş ve 1927 yılında İbrahim Çallı atölyesinden mezun olmuştur. Aynı yıl Avrupa’ya öğrenci gönderilmesi için açılan sınavı kazanarak Paris'e gitmiş ve sanat yaşamına André Lhote Atölyesi’ne devam etmiştir. 1932 yılında yurda dönen Köseoğlu, Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmıştır. Müstakil Ressamlar Cemiyeti üyesi olan sanatçı 1940 yılında Halkevleri Genel Merkezi tarafından Anadolu çalışmalarına gönderilmiş ve gerçekleştirdiği yurt gezilerinden başarılı eserlerle dönmüştür.

1976’da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nin girişimi ile adına kapsamlı bir sergi açılmış, 1978’de Chicago’da açılan bir grup sergisinde de Köseoğlu’nun yapıtlarına yer verilmiştir.

1990 yılında İstanbul’da yaşamını yitiren ressam Edip Hakkı Köseoğlu, doğduğu kentin yaşamını, çevre özelliklerini konu aldığı resimleri ile tanınmaktadır.

Gerçek anlamda bir empresyonist olan sanatçı birçok karma sergiye katılmış ve beğeni kazanmıştır. Bazı özel koleksiyonlarda ve Resim Heykel Müzelerinde eserleri bulunmaktadır.
 
Elif Naci
Elif Naci (1898-1987)

Elif Naci, 10 Ağustos 1898 yılında Çanakkale’nin Gelibolu ilçesinde dünyaya gelmiştir. Ortaöğrenimini Vefa Sultanisi (Lisesi)’nde tamamlamış, 1914’te Sanayi-i Nefise Mektebi Resim Bölümü’ne girerek İbrahim Çallı’nın öğrencisi olmuştur. Öğrencilik yıllarında İfham’da gazeteciliğe başlamıştır. İleri, Son Posta, Son Telgraf, Milliyet, Tan ve Cumhuriyet gazetelerinde çalışmıştır. Okulu bitirdikten sonra çeşitli illerde resim öğretmenliği yapmıştır.



1933’te beş ressam arkadaşıyla birlikte D Grubu’nun kuruluşunda görev almıştır. 1937’de Türk İslam Eserleri Müzesi’ne müdür yardımcısı olarak atanmış, kısa bir süre sonra müze müdürlüğüne getirilmiş ve bu görevini 1956 yılına kadar sürdürmüştür.



Resme lise yıllarında başlayan Elif Naci, akademideki öğrenciliği sırasında izlenimci anlayışın etkisinde kalmış ve özellikle ev içi resimleri yapmıştır. 1933’ten sonra D Grubu içinde soyut anlayışa yönelmiştir. O yıllarda Ülküdergisinde Türk sanatında çağdaşlaşma sorununu ele alan yazılar da yazmıştır. Bu döneminde Klee ve Braque gibi çağdaş ustaların yanı sıra Yakut-ı Musta’sımi, Hafız Osman, Yesari Mehmed Esad gibi hat ustalarından da etkilenmiş; resimlerine, hat sanatının soyut özelliklerinden ve Selçuklu halılarının stilize ögelerinden esinlenerek oluşturduğu biçimler egemen olmuştur. Uzun süre bu anlayış doğrultusunda resim çalışmalarını sürdüren Elif Naci 1970’lerin sonlarında geometrik soyut anlayışa yönelmiştir.



Türk kültür ve sanatına gerek eserleri gerekse yazılarıyla önemli katkılar sağlayan Elif Naci, 8 Mayıs 1987 yılında İstanbul’da hayatını kaybetmiştir.
 
Ercüment Kalmık
Ercüment Kalmık (1909-1971)

Ercüment Kalmık, 1909 yılında İstanbul’da doğmuştur. Nişantaşı Sultanisi ve Ankara Lisesi’nden sonra British School'da öğrenimini sürdürmüştür. 1928 yılında Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nde önce Nazmi Ziya, daha sonra ise İbrahim Çallı’nın öğrencisi olmuştur. 1939'da Paris'e giderek Andre Lhote resim atölyesinde resim çalışmaları yapmış, aynı zamanda Sorbonne Üniversitesi’nde de Sanat Tarihi derslerini izlemiştir. II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla ülkesine geri dönen sanatçı, 1941 yılında ilk sergisini İstanbul’da açmıştır. Ercüment Kalmık, 1942'de Ankara Kız Meslek Öğretmen Okulu'nda ve İstanbul Nişantaşı Kız Lisesi'nde resim öğretmenliği yapmış, 1947 yılında ise İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ne öğretim üyesi olarak atanmış, burada renk ve biçim kompozisyonu dersleri vermiştir. Sonraki yıllarda Roma’da ve Amerika Birleşik Devletleri’nde müze ve sanat okulları konusunda incelemelerde bulunmuştur. Bir yandan sanatsal üretimlerini sürdüren sanatçı, 1943'te açılan 5. Devlet Resim ve Heykel Yarışması’nda üçüncülük ödülü kazanmıştır. 1948'de UNESCO karma sergisine, 1954'te Roma Sergisi'ne, 1956-1962 yılları arasında Venedik Bienal Sergileri'ne, 1957'de Viyana Sergisi'ne, 1958'de Lugano Grafik Sergisi'ne, 1961'de Sao Paulo Sergisi'ne katılmıştır. Kalmık’ın eğitimcilik deneyimi, ölümünden iki yıl önce, 1969’da açılan, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi, Temel Sanatlar Kürsüsü’nün temelini oluşturmuştur.

Resim çalışmalarının yanı sıra, pek çok Cumhuriyet Dönemi sanatçısı gibi, Türk resim sanatının kuramsal ve düşünsel kavramları üzerinde makaleler kaleme alan, konferanslar ve radyo konuşmaları da gerçekleştiren Kalmık’ın, "Renklerin Armoni Sistemi" ve "Tabiatta ve Sanatta Doku" başlıklı iki kitabı, İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından basılmıştır.

Ercüment Kalmık'ın halen İstanbul Resim ve Heykel Müzesi'nde bulunan Liman, Kızımın Portresi ve Sahil gibi yapıtları onun doğa karşısındaki yorum ve görüşlerini ortaya koyar. Bu yorumlar, ilk zamanlarda kübist bir yaklaşımda olmasına rağmen zamanla kendini geometrik bir üsluba bırakmıştır. Sanatçı büyük bir deniz aşığı olup birçok tablosunda sandallar, balık ağları ve denizle bağlantılı öğeler kullanmıştır.

1971 yılında hayata veda eden sanatçının İstanbul’da bulunan evi, müze olarak restore edilmiş ve sanatseverlerin istifadesine sunulmuştur.
 
Eren Eyüboğlu

Eren Eyüboğlu (1913-1988)


Sanatçı 1913 yılında Romanya'da doğmuştur. İlk resim çalışmalarına ortaöğretim yıllarında özel resim dersleri alarak başlamış ve 1928 yılında Yaş Güzel Sanatlar Akademisi'nden mezun olmuştur. 1929 yılından sonra Paris’e gitmiş, 1930 ve 1932 yılları arasında Paris'te Andre Lhote atölyesinde çalışmış ve Paris'te iki sergi düzenlemiştir. Bu sürede Monet ve Cezzane’ın eserlerini incelemiş ve onlardan röprodüksiyon çalışmıştır.

1933'te Romanya'ya dönerek burada sergiler açmış ve sanat hareketlerine devam etmiştir. 1930 yılında Paris’te tanıştığı ve kendisi gibi resim sanatçısı olan Bedri Rahmi Eyüboğlu ile 1936 yılında evlenmiş ve bundan sonraki sanat çalışmalarını İstanbul'da yürütmüştür. İki resim sanatçısı eş olarak yaşamlarını sürdürmeye başladıkları dönemde Türkiye’nin dört bir yanını dolaşarak Anadolu insanının yaşam biçimini, folklorik özellikleri plastik öğelerle birleştirerek tuvallerine yansıtmışlardır. Eren Eyüboğlu, Bedri Rahmi Eyüboğlu ile birlikte D Grubu’na katılmıştır. Topluluğun etkinliklerinde önemli rol üstlenen sanatçı, resimlerinde soyutlamacı ve ekspresyonist görüşü ile Anadolu insanına ve doğal yaşama yönelik konular işlemiştir.

1950’li yıllarda Picasso ve Braque gibi usta ressamlardan çalıştığı kopyalar sayesinde yapıtlarında ayrıntıdan uzaklaşarak; sadeliğe, ritmik çizgilere ve heyecan verici, coşkulu renk uyumuna yönelmiştir. Eşi Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun nakışçı stiline karşın, yöresel anlatımlara ulaşmada plastik öğelere eğilimi ağır basmıştır. Temalarına çağdaş bir yorum kazandıran Eyüboğlu, Üç Güzeller, Dört Güzeller gibi mitolojik konulu resimler de yapmıştır.

Resim çalışmalarının yanında, mozaik alanında da çalışmalar gerçekleştiren sanatçı, 1956’da Ankara Etibank, 1957’de 4. Levent Konut Duvarları, 1978’de Ankara Çocuk Hastanesi, Cerrahpaşa Hastanesi ile 1979 yılında Haydarpaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi için mozaik panolar oluşturmuştur.

Yurt içinde Ankara ve İstanbul’da, yurt dışında ise İngiltere, Almanya, Belçika ile Amerika Birleşik Devletleri'nin New York, Berkeley, New Jersey şehirlerinde yirmiden fazla sergi açmış, sanatını içte ve dışta kabul ettirmiştir. Cezanne ve Matisse gibi sanatçıların çalışmalarını ilgi ile izleyen Eyüpoğlu, önceleri empresyonist yaklaşım içinde çalışmış, ilerleyen dönemlerde çağının sanat anlayışına uyarak, tıpkı eşi gibi daha çok renge önem vermiştir.

1988 yılında kaybettiğimiz sanatçının Devlet Resim ve Heykel Müzeleri koleksiyonları yanında, özel ve resmi koleksiyonlarda birçok eseri vardır.
 
Ergin İnan
Ergin İnan (1943- )



1943'de Malatya'da doğan Ergin İnan, 1968'de Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Resim Bölümü'nü bitirmiştir. Avusturya, Almanya, Fransa ve İtalya'da mesleki çalışmalar yapmıştır. Marmara Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yapmış olan ve halen Yeditepe Üniversitesi'nde görevine devam eden İnan, belirli dönemlerde Almanya ve Belçika'da misafir profesör olarak bulunmuştur.
 
Erol Akyavaş
Erol Akyavaş (1932- 1999)

Sanat hayatına 1950’de Güzel Sanatlar Akademisi Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesi’nde misafir öğrenci olarak katılımıyla başlamıştır. Sonraki yıllarda Floransa Güzel Sanatlar Akademisi’nde ve Paris’te André Lhote ve Fernand Léger atölyelerinde çalışmalarına devam etmiştir. 1954'de ABD Chicago'da Illinois Institute of Technology'de mimarlık eğitimi almıştır. 1950’li yıllarda bulunduğu Batı sanat ortamında genç yaşında başarıya ulaşmıştır. Gününün tavrına uygun, serbest, lekeci kompozisyonlarla iç dünyanın bilinmezlerine yönelen resimlerinde giderek kendi öz gelenekleri, Doğu estetiği yüzeye çıkmaya başlamıştır. 1960 yılında 1959 tarihli "Padişahların Zaferi” adlı yapıtı, New York Modern Sanatlar Müzesi sürekli koleksiyonuna dahil edilmiştir. Akyavaş, 1970'lerde İslam duyarlılığını daha çok benimseyerek Türk resmi içinde iddialı bir ‘kimlik ve gelenek’ sorununa odaklanmıştır. Zamanla ışık ve renkte yoğunlaşan resimleriyle Akyavaş, Türk sanatında İslam anlayışıyla birlikte çağdaş bir ifade getirebilen sanatçılardandır.

Akyavaş, 1990 yılında, Almanya’nın Berlin şehrinde, “Gegenwart-Ewigkeit” (Varlık/Şimdiki Zaman ve Sonsuzluk) müzesinde açılan ve tüm yirminci yüzyıla damgasını vuran dünya çapındaki Picasso, Dali, Giacometti, Francis Bacon, Motherwell gibi altmış yedi sanatçının katıldığı sergide, "Fihi Ma Fih" enstelasyonu ile Türkiye'yi temsil etmiştir.1991'de St. Petersburg'da 'İkonoslar İçin İkonlar' adlı enstalasyonunu sergilemiştir. Simgesel bir anlayışla resim yapan Akyavaş çeşitli dönemlerde kapılar, kaleler, labirentler ve ikonlar gibi çeşitli unsurları merkeze alarak resimler üretmiştir.

Erol Akyavaş, kırk yılı aşkın sanat yaşamı boyunca, son derece serbest bir dille resmin birçok farklı ifade biçimini denemiştir. Erken yıllarında leke ve kaligrafik imgelere, soyut biçimlere ilgi duyan sanatçı; daha sonraları figürü ve mimari öğeleri yoğunlukla kullanmış, ancak düzenlemelerdeki irrasyonel yan yana gelişlerle sürrealizme yakınlaşmıştır. Leke, işaret, yazı, figür ve soyut biçimleri bir arada kullanarak kendine özgü bir kompozisyon anlayışı sergileyen Akyavaş'ın resmi, son yıllarda giderek imgelerden arınmış, renk ve ışığa yönelmiştir.

Usta ressam Erol Akyavaş'ın 'Kuşatma' adlı büyük boy tablosu 2010 yılında Antik A.Ş. tarafından düzenlenen müzayedede 2 milyon 100 bin liraya satılmıştır. Kuşatma, bu fiyatıyla Türk müzayedelerinde satılan en pahalı dördüncü eser olmuştur.

Son dönem eserlerinde özellikle hat sanatından da izler taşıyan resim anlayışı ile Akyavaş, ardında 20. yüzyıl Türk resim tarihinin en özgün örneklerini bırakarak 1999 yılında aramızdan ayrılmıştır.
 
Eşref Üren
Eşref Üren (1897-1984)

1897 yılında İstanbul’da doğan Eşref Üren, Bursa Ziraat Mektebi'ni bitirdikten sonra Güzel Sanatlar Akademisi'ne girmiş ve akademide önce İbrahim Çallı, sonra Hikmet Onat atölyelerindeki derslere katılmıştır. Buradaki eğitimini tamamladıktan sonra bir süre Paris'te Andre Lhote ve Othon Griesz'in atölyelerinde resim çalışmalarına devam etmiştir. Paris dönüşünde Erzurum ve Sivas'ta resim öğretmenliği yapmıştır. 1934-1944 yılları arasında Cumhuriyet Halk Partisi’nin yurt gezileri programı çerçevesinde Doğu Anadolu’da görev almıştır. 1939 yılında D Grubu’na katılmıştır. 1940'lı yıllardan sonra Ankara'ya yerleşerek Cebeci ve Kurtuluş semtlerinin resimlerini çizmiştir. 1955’te lise öğretmenliğinden emekli olduktan sonra Ankara Maarif Koleji’nde resim dersleri vermeyi sürdürmüştür. 1964’teki Devlet Resim ve Heykel Yarışması’nda birincilik ödülü kazanan Eşref Üren’e, 1981’de Devlet Sanatçısı unvanı verilmiştir.

Yapıtları Venedik Bienali’nde, Paris’te UNESCO’da, San Francisco ve Atina’da sergilenen Üren, Paris’te kaldığı yıllarda Cezanne’ın yapımcı eğiliminden etkilenmiştir. Portre ve natürmort alanında çalışmaları olsa da, daha çok kent dokusunu yansıttığı manzara resimleriyle tanınmıştır. Eşref Üren, Türkiye'de ve yurt dışında birçok kişisel sergi açmış ve ödüller kazanmıştır.

Genellikle açık hava ressamı olarak tanınan Eşref Üren, çeşitli yayınlarda çıkan yazıları ve halkla kurduğu güçlü iletişim sayesinde sanat konuları üzerinde düşünmeye özendirme çabalarında bulundu. 1960'lı yılların sonunda "lirik soyutlamalar" içeren çalışmalara yönelmesine rağmen, yaşamı boyunca "doğa sanatçısı" olarak tanınmıştır. Duygulu, şiirsel peyzaj resminin ustaları arasında görülen ressam; esnek, yumuşak ve uyumlu çizgi ve renk uygulayıcısıdır.

1984 yılında kaybettiğimiz Eşref Üren'in en tanınmış eserleri arasında Ankara'da Kış, Gençlik Parkı,Beynam Ormanları, Karadeniz Kadınları ve Paris sayılabilir.
 
Geri
Top