Tarım Ekonomisi

  • Konuyu açan Konuyu açan dderya
  • Açılış tarihi Açılış tarihi

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
TARIM EKONOMİSİ

Tarım , iktisadi kalkınmada ele alınan üçlü sektör ayrımında oransal değişikliklerle de ifade edildiği gibi, hemen hemen tüm ekonomilerde birincil faaliyet sahası olarak kabul edilmektedir. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişte hem üretim, hem de istihdam olarak insanların yaptıkları iş noktasındaki bağımlılıkları bu durumun diğer bir ifadesidir. Tarım, insanların temel faaliyet alanını oluşturması yanında iktisadi kalkınmada da öncü sektör olarak kabul edilmektedir.

İktisadi kalkınmada sektör önceliklerini tartışmaktan çok, tarım sektöründe ilişkin gelişmelerden bahsedilecek, özellikle tarımda prodüktivite artışını etkileyen faktörlere bir ölçüde işaret edilmektedir. Tarım sektörü yapı itibarıyla türlü doğal etkiye muhatap ve mevcut tarımsal alanların üretime müsait olmasına rağmen, üretimde de her türlü dalgalanmaya açık bir dırım arz etmektedir. Tarımsal üretimi iyileştirmekte verilen mücadele, ilk olarak tarıma uygun arazilerde üretim şartlarının muhalefetine rağmen üretimi mümkün olan en yüksek miktarda gerçekleştirebilmek noktasında yoğunlaşmıştır. Bu aşamada tamamen üretim ağırlıklı olarak ele alınan tarım için en önemli sorun üretimde artış ve çeşitlilik sağlayabilmektir. Bu bakışın mantığını formüle ettiğimizde üretim miktarı bağımsız değişkenler iklim, ve toprak şartları olmaktadır. Ancak, bu faktörlerin önemi halen devam etmekle beraber, tarımsal üretimin belirlenmesinde artık çok sayıda değişkenden bahsedebilmek mümkün hale gelmiş bulunmaktadır. Tarımda yeni teknolojilerin kullanımı, genetik araştırmalara ağırlık verilerek tohumda kalitenin iyileştirilmesi, gübre ve diğer verim arttırıcı maddelerin geliştirilmesi, sulama imkanlarının arttırılması, tarım araç ve gereçlerinin miktarların artırılması vb. sayabileceğimiz faktörler artık tarımsal üretim miktarının üretim yönü ile en önemli belirleyicileri durumuna gelmiş bulunmaktadır.

Sanayi kesiminde kaydedilen gelişmeler tarım kesimini de çok yakından etkilemiş ve tarımın gelişmesine olumlu katkılar sağlamıştır. Bu durum, tarım kesimi ile sanayi kesimi arasında tarıma dayalı sanayi kesimi arasında tarıma dayalı sanayiler diye adlandırdığımız bir sektörün doğmasına sebep olmuş ve ülkelerin sanayi ürünü ihracatı içerisinde tarıma dayalı sanayi ürünlerinin ağırlığından ve öneminden bahsetmek lüzumu hasıl olmuştur. Tarımsal üretimin bir kısmı tarıma dayalı sanayilerin ürünü durumuna gelmekte ve ayrıca tarımda sağlanan verimlilik artışı sayesinde daha az kaynak ve daha az emek ile daha fazla üretimden söz etmek mümkün hale gelmiş bulunmaktadır.

Tarım sektörü giderek doğal kaynakları yanında sanayi ürünlerini girdi olarak kullanarak en fazla ürünü verebilmenin çabası içerisindedir. Tarımsal üretim miktarlarının belirleyicileri durumunda olan değişkenlerin her birinde kaydedilecek gelişmeler ve bunların tarımsal üretim sahasında uygulanması, tarımın giderek daha verimli hale gelmesini sağlayacaktır. Bu durum, dağıtım ve pazarlamayı teşvik edici ve uluslar arası rekabeti kolaylaştırıcı finans teşvik ve imkanlar sağladığı ölçüde söz konusu ürünlere uluslar arası ticarette mukayeseli üstünlük şansı sağlayacaktır. Tarımda kendi kendine yeterli olabilme ayrıcalığı gibi özel bir konuma ilave edilecek bu tür bir üstünlük, sanayileşme açısından yeterli gelişmeyi sağlayamamış ülkelerde sanayileşmenin finansmanında kullanılabilecek tarım kaynaklı bir dış ticaret gelirinin oluşmasına sağlayacaktır.

Diğer taraftan, Dünya tarımsal üretiminde oransal olarak büyük paylara sahip olan gelişmiş ülkelerde ekilebilir arazilerin sınır noktasına ulaşması, düşük verimlilik ve tarımsal potansiyeline sahip gelişmekte olan ülkelerin önemini arttırmaktadır. Çünkü, üretimin tüm teknolojik imkanlar kullanılmak suretiyle arttırılması yanında, bu üretim artışının belli bir noktada sınırlı kalması, sürekli artan tarımsal ürün talebinin karşılanmasında tarımsal potansiyele sahip ülkelere önemli bir avantaj sağlamaktadır.

Uluslar arası karşılaştırmalar yapıldığında Türk Tarımı potansiyel olarak mukayeseli üstünlüğe sahiptir. Ancak, Türkiye’ nin tarımda verimlilik ve teknoloji kullanımı açısından yeterli düzeyde gelişmiş olduğunu söylemek güçtür. Tarımsal üretim bakımından Türkiye, kendi kendine yeterli nadir ülkelerden biri olmakla beraber, iç talep fazlası ürünün dış piyasalara arz edilip gerekli gelirin elde edilmesi açısından yetersiz durumdadır. Kaldı ki Türkiye’ de tarım sektörünün üretim, istihdam, piyasa ve faktör gibi katkıları dikkate alındığında ekonomide önemli bir ağırlığa sahip olduğu da bir gerçektir. O halde, sektörün ekonomiye katkısının daha fazla arttırılması bakımından mevcut potansiyelin üretime yönelik olarak harekete geçirilmesi konusunda ortaya atılan sorunların tartışılması gerekmektedir. Başka bir ifade ile, Türkiye’ de tarımda verimlilik artışını etkileyen faktörlerin irdelenmesi gerekmektedir.
 
TARIMDA VERİMLİLİĞİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Tarımın ekonomik gelişmeye katkısını arttırmak sektörde en uygun teknolojilerin kullanılarak üretimin mümkün olan en üst düzeyde gerçekleştirilmesiyle mümkün olur. Kendine has özellikleri olan tarım sektörünün, sektörler arası ilişkilerdeki etkileşimlere uyum sağlaması buna bağlıdır. Çünkü, verimlilik artışı sağlamak amacıyla oluşan girdi talebi, tarımın diğer sektörler tarafından teknoloji transferi şeklinde beslenmesini gerektirmektedir. Bu da ekonomik gelişme düzeyi ile çok yakından ilgilidir. Tarımda üretim artışını sağlayacak teknolojik ekipman başta sanayi sektörü olmak üzere diğer sektörlerden karşılanmaktadır. O halde, tarımın geliştirilmesi yanında sanayi sektörünün, başka bir ifade ile iktisadi gelişmenin sağlanması gerekmektedir.

Gelişmekte olan ülkelerde tarımsal üretimi arttıracak teknolojileri ülkelerin kendi sanayilerinin karşılayamaması, söz konusu girdilerin ithalat yolu ile elde edilmesini gerekli kılmaktadır. Bu da tarımda üretim maliyetini arttırdığı gibi, uygun faktör bileşimininde sağlanamamasına dolayası ile tarımsal prodüktivite ile ilgili sağlıklı verilerin elde edilememesine neden olmaktadır. Ancak\ bununla birlikte ekonomik gelişme için sektörler arasındaki ilişkilerin uyum sağlaması zorunluluğu, iktisadi gelişme oranı kadar, tarım sektörü de gelişen teknolojilerden kendi payına düşeni almaktadır.

Görüldüğü gibi, tarım sektöründe verimlilik artışından söz edilirken, iktisadi gelişme ve tarım-sanayi ilişkilerinden de bahsetmek gerekmektedir. Tarımın iktisadi kalkınmadaki rolü ve tarım sanayi ilişkilerini çalışmamızın ikinci bölümünde ele almış bulunmaktayız. Şimdi tarımsal prodüktiviteyi belirleyen en önemli değişikliklerden teknolojik düzey, tarımsal eğitim ve tarımda kullanılan yeni teknolojilerin benimsenmesi konularını ele alalım.
 
Teknoloji Düzeyi

Tarımsal üretimin toprağa bağımlılığı, kullanılan teknolojinin de farklı olması gerekli kılmaktadır. Tarımda teknolojinin verimli kullanılabilmesi, üretim faaliyetinin yapıldığı coğrafi alana, iklim şartlarına ve tarımsal işletmeler arası kaynak dağılımının belirlediği ihtiyaçlara cevap verebilmesine bağlıdır. Bu bakımdan, tarımda uygulanan teknoloji, diğer sektör teknolojilerinden farklı ve kendine özgü bir teknolojidir.

Tarımda uygulanan teknolojiler, biri emel verimliliğini ikame edebilen mekanik teknolojiler, diğeri ise hem emek hem de toprağın verimliliğini arttıran biyolojik teknolojiler olmak üzere iki kısma ayrılır. Hangi teknolojinin kullanılacağı veya faktör bileşiminin ne şekilde oluşacağını, sahip olunan kaynaklar belirlemektedir. Şüphesiz ülkelerin tarımda kullanacakları teknolojileri kendilerinin üretmeleri en uygun olanıdır. Ancak, tarımda ekonomik katkı yaratacak teknolojileri üretmek sermaye-yoğun sanayilerin kurulmasını gerektirdiğinden, ekonomik gelişme açısından bu düzeyde olmayan ülkeler çeşitli sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Tarımsal verimliliği arttırmak için ithal edilen teknolojiler sektörde optimum faktör bileşiminin oluşmasını sağlayamamaktadır. Zira, fiyat istikrarı bakımından dengesiz bir ortama sahip olan tarım sektöründe ithal teknolojilerin, kullanılması faktör maliyetlerini de arttıracak ve dolayısıyla üretimin pahalıya elde edilmesine sebep olacaktır. Üretimdeki gelir ve fiyat dengesizliğini gidermek amacıyla yapılan devlet müdahaleleri zamanla ekonomi için önemli yük oluşturmaktadır.

Diğer taraftan, yukarıda da belirttiğimiz gibi, tarımsal teknolojiler tarım dışı sektörler tarafından üretilmektedir. Ayrıca, mekanik ve biyolojik teknolojileri arasında da üretim sürecine girmeleri bakımından önemli farklılıklar vardır. Mekanik teknolojileri üreten firmalar tarafından genellikle tekel durumu oluşmakta ve fiyatlar açısından talep zorlanmaktadır. Bu da, mekanik teknolojilerin kullanımını sınırlamakta veya sermaye oranında kullanımına imkan vermektedir. Özellikle emeğin toprağa göre kıt olduğu ülkelerde mekanik teknoloji kullanım talebinin yüksek olması, söz konusu girdinin elde edilmemesi verimliliği sınırlandıracak ve üretimin tamamen tıbbi şartların etkisinde kalmasına sebep olacaktır. Bu durum, gübre ilaç gibi bazı biyolojik teknolojiler için de geçerli olmakla birlikte, tohum ıslahı gibi diğer bazı teknolojilerin kullanımı yaygın bir şekilde yapılmaktadır. Çünkü, özellikle gelişmekte olan ülkelerde emeğin toprağa göre bol ve ucuz olmazı biyolojik teknoloji talebini uyarmakta ve kullanımını da mümkün hale getirmektedir. Mekanik teknolojilerin çoğu kez ithal edilmesi veya az gelişmiş ekonomiler açısından üretim maliyetinin yüksek olması, emeğin bol fakat, toprağın sınırlı olmasından dolayı tarıma girdi kullanım talebinin biyolojik teknolojiler yönünde gelişmesine sebep olmaktadır.

Tarımdaki gelişmeleri ülkedeki sanayileşme düzeyinde farklı olarak ele almamak gerekir. Başka bir ifade ile, tarımdaki verimlilik artışını, sanayileşme durumu ile paralel olarak ele almak gerekir. Çünkü tarımda teknoloji kullanımı ile verimlilik aynı anlama gelmektedir. Teknoloji ise tamamen sanayi ürünlerinden oluşmaktadır. Sanayiinin gelişmesi, tarımda kullanılacak modern girdilerin maliyet ve fiyatlarını düşürmekte, tarımsal ürün talebini ve tarımsal gelirleri arttırmakta, tarımdan işgücünü çekip tarımsal işgücünü nispi olarak azaltılarak yeni teknolojilere talep yaratmaktadır. Bu da tarımsal tekniklerin kullanım ve yaygınlaşmasına imkan vermektedir. Böylece tarımda teknoloji kullanım düzeyi de belirlenmiş olmaktadır. Özellikle mekanik teknoloji kullanımının uygun faktör birleşimi düzeyine çıkarılması, emeği ikame edeceğinden dolayı gelişmekte olan ekonomiler açısından önem arz etmektedir. O halde tarımda mekanik teknoloji kullanım düzeyi veya teknolojinin emeğe ikame oranı bir anlamda ekonomik gelişme düzeyinin de bir anlamda ekonomik gelişme düzeyinin de bir göstergesi olmaktadır.
 
Eğitim Düzeyi

Tarımda verimliliği arttırıcı faaliyetlerin en önemlilerinden biri de üreticilerin eğitimidir. Tarımda teknolojilerin uygulanması her şeyden önce bilgi ve eğitim gerektirir. Bu bakımdan, tarımsal eğitim ve araştırmalara ağırlık vermek, üretim ile teknoloji kullanımının arttırılması yönünde bilgi birikiminin oluşmasını sağlamak, önemli bir sorun oluşturmaktadır. Çünkü, teknoloji kullanımının arttırılması yönünde bilgi birikiminin oluşmasını sağlamak, önemli bir sorun oluşturmaktadır. Çünkü, teknolojik bakımdan faktör bolluğuna sahip olmak üretimin arzu edilen düzeyde gerçekleşmesine imkan vermeyebilir. Ayrıca, üreticilerin genel ekonomik hedefler açısından tarımsal üretimin önemini kavramaları ve geçimlik üretim yapmak yerine, ticari üretim yapmak konusunda da bilinçlenmeleri gerekmektedir. Bunun için de, tarımsal üretimle ilgili yapılan teknolojik ve biyolojik araştırma sonuçlarının üreticilere ulaştırılması, verimliliğin arttırılmasına sebep olabilecek diğer gelişmelerin üretim sürecine sokulması kaçınılmaz olmaktadır.

Tarımsal eğitim düzeyinin geliştirilmesine paralel olarak ortaya çıkan en önemli sorun da tarımsal yayım faaliyetidir. Tarımsal yayım, tarımla ilgili araştırmacılar teknoloji üretenler ile tarımda üretim faaliyetlerine katılanlar arasındaki ilişkiyi ortaya koyan ve geliştiren önemli bir faktördür. Tarımda ihtiyaç duyulan teknolojileri bulmak, bunların kullanımını öğrenmek özellikle dağınık bir şekilde bulunan küçük ve orta boy işletmelerin ekonomik ve sosyal imkanlarını aşmaktadır. Bu bakımdan, yaygın ve birbirinden bağımsız olarak faaliyet gösteren işletmeler arasındaki bilgi akımı veya bilginin işletmelere ulaştırılması yayım faaliyetlerinin görevleri arasında yer almaktadır. Bazı tarımsal gridi üreten firmaların yayım hizmetleri üreticiye kadar ulaşmakla beraber, söz konusu firmaların bu faaliyetleri daha çok reklam amacına yönelik olduğundan, sektörün tümü açısından değerlendirildiğinde yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle, teknolojik hizmetlerin uygulamaya konulması ve bu konuda gerekli bilginin üreticiye ulaştırılması kamu sektörünün görevleri arasına girmektedir.

Tarımda teknolojik bilgi birikiminin sağlanmasını, tarımsal işletmelerin işleyişine bırakmak rasyonel bir davranış değildir. Çünkü, sahip olduğu özelliklerden dolayı tarım sektörüne kamu müdahalesi kaçınılmaz olmaktadır. Bilindiği gibi, tarımda üretimin tabii şartlara bağlılığı, üretim birimlerinin dayanıklılığı, özellikle tarımsal ürün fiyatlarının gösterdiği istikrarsızlıklar gibi nedenlerden dolayı devlet sektöre müdahale etmektedir. Tarımsal yayım faaliyeti de bu açıdan değerlendirildiğinde bir müdahale aracı olmaktadır. Zira, dağınık ve koordinasyondan yoksun tarımsal işletmelerin üretimlerini verimlilik açısından değerlendirmek oldukça güçtür. Çünkü, herhangi bir, üretim birimi için hesaplanabilen kısmi verimlilik, diğer üretim birimleri için geçerli olamayabilir. Teknoloji kullanımı ve bilgi düzeyi bazı işletmeler için istenilen seviyede olabilir. Oysa, verimlilikten amaç tüm sektör çapında veya değişik mekanlarda üretilen herhangi bir ürün için beklenen üretim artışıdır. Bu sebeple, tarımda toplam verimliliği belirlemek zorlaşmaktadır. Yayım faaliyetleri bu belirsizlikleri gideren ve toplam verimliliğin arttırılması yönünde üreticilerin bilgilendirilmesini sağlayan önemli bir faktör olmaktadır.
 
Yeni Teknolojilerin Benimsenmesi ve Kullanılması

Yeni teknolojilerin benimsenmesinde en önemli unsuru üreticilerin gelir düzeyi oluşturmaktadır. Tarım sektöründe gelir düzeyi ise, özellikle gelişmekte olan ülkelerde dengesiz ve genellikle düşük bir durumdadır. Gelirin düşük olması şüphesiz girdi talebini önemli ölçüde etkilemektedir. Bu bakımdan, teknolojilerin benimsenip benimsenmemesini bir anlamda üreticilerin geçimlik ürün veya ticari ürün üretip üretmedikleri belirlenmektedir. Ticari ürün elde eden üreticilerin ekonomik durumları müsait olduğundan hem stok yapma imkanına hem de yeni teknolojilerin kararlılığı benimsenmiş olur. Şüphesiz teknolojinin benimsenmesinde daha evvel belirttiğimiz gibi eğitim ve yayım faaliyetlerinin rolü büyüktür.

Geçimlilik üretim yapan üreticiler için durum daha farklıdır. Bu tür üreticiler kendi ihtiyaçları kadar ürün yetiştirebildiklerinden, teknoloji kullanımından önce geçimlerinin teminini sağlamak noktasında yönelmektedirler. Çünkü, tarımsal üretimin daha çok tabii şartların etkisinde olması, zaman zaman üretim açısından sektörde istikrarsızlıkların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Stoklama imkanına sahip olmayan küçük üreticilerin bu tür dalgalanmalardan zarar görmemeleri için kendilerini bu yönde motive etmeleri doğaldır. Açlık ve borçlanma korkusu, geçimlik ürün elde eden üreticileri geleneksel metotlarla üretim yapmaya teşvik etmekte ve bir nevi geçimini garanti etmeye yöneltmektedir. Buradan şu sonuca varmak mümkündür.: geçimlik üretim yapan üreticilerin yeni teknolojileri benimseyebilmeleri bir tarafa, eğer kendi şartlarıyla baş başa bırakılırsa geleneksel metotlarla üretim yapmaları ekonomik amaçlarına daha uygun olacaktır.

Ancak, bilindiği gibi hemen hemen her ülkede devlet değişik araç ve metotlarla tarım sektöründe müdahale etmektedir. Daha çok sektördeki gelir dengesizliklerini gidermek, üretimin daha sağlıklı bir altyapıya kavuşmasını amaçlayan destekleme mahiyetindeki devlet müdahaleleri, özellikle küçük üreticilere kadar teknolojik imkanlardan istifade edebilmeyi mümkün hale getirmektedir. Geçimlik üretim yapan üreticilere teknoloji kullanabilme imkanı verildiğinde söz konusu teknolojiyi benimsemelerinde hemen mümkün olmamaktadır. Zira, teknolojinin benimsenebilmesi için, bu teknolojinin değişik şartlar altında ürün katma değerinin yüksek olması gerekmektedir. Ayrıca, yeni teknolojinin kullanımı halinde girdi masraflarının ve diğer yatırım maliyetlerinin yüksek olması, sektörde çıkabilecek bir istikrarsızlıktan dolayı üreticinin geçimini tehdit edecek boyutlarda olmamalıdır. Üreticiye bu şartlar sağlandığı ve güvence verildiği taktirde yeni teknolojilerin benimsenmesi mümkün hale gelecektir. Dolayısıyla toplam üretim düzeyinde geçimlik ürün elde eden üreticiler de katkıda bulunmuş olacaklardır. Böylece sektörün tümünde teknoloji kullanımı açısından bir yapı değişikliği ortaya çıkacaktır.

Yeni teknolojilerin benimsenmesini etkileyen faktörlerden biri de teknolojinin işletme düzeyinde bileşimidir. Zira teknoloji kullanabilme imkanına sahip olmalarına rağmen işletmeler arasında verimlilik açısından farklılıklar ortaya çıkmaktadır. İşletme düzeyinde verimliliği etkileyen en önemli faktörler ;

a)Eğitim düzeyi ve iş gücü
b)İşletmenin öz sermayesi
c)Kredi imkanları
d)Üreticilerin demografil yapısıdır.

Eğitim düzeyi ve işgücünün verimlilik konusundaki olumlu etkilerine daha önce değinmiştik. Ancak, emek verimliliği büyük işletmelerde daha fazla, küçük işletmelerde ise, daha azdır. Küçük işletmelerde daha çok aile emeği kullanılır ve aile fertlerinin geliri emeğin ortalama ürünüdür. Büyük işletmelerde ise, işçi çalıştırıldığından ve verilen ücretler emeğin marjinal ürününe eşit olduğundan, normal şartlar altında marjinal ürünün ortalama üründen fazla olması işletmedeki verimlilik düzeyini arttırmaktadır. Bu bakımdan, işletme düzeyinde verimliliği arttırmak için demografik yapının uygun olması ve emeğin marjinal bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Küçük çaptaki aile işletmelerinde emek verimliliğinin düşük olması gelir düzeyini de etkileyeceğinden yeni teknolojilerin benimsenmesi de gecikmiş olacaktır. Bununla birlikte yukarıda belirtildiği gibi, küçük işletmelerin sorunlarının artacağı ve büyük işletmeler kadar olmasa bile, yeni teknolojileri benimseyip kullanabileceklerini ifade edebiliriz.
 
TARIMSAL VERİMLİLİĞİ ARTTIRMA POLİTİKALARI

Tarımsal gelişmeyi büyük ölçüde tarım politikaları belirlemektedir. Tarım politikası ise, genel ekonomik politikaların bir parçasını oluşturmaktadır. Tarım sektörünün sahip olduğu özellikleri, uygulanan tarım politikalarının da farklı bir şekilde ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Üretimin doğal şartlara bağlı olarak bölgeler itibari ile farklılıklar göstermesi ve üretim faaliyetlerinin değişik ürünleri kapsaması uygulanan politikaların oluşmasında önemli rol oynamaktadır.

Tarım politikalarının amacı üretim ve verimliliği arttırarak sektörün genel refah düzeyini yükseltmektir. Bunun sağlanabilmesi için de etkin ve tutarlı stratejiler tespit edip uygulamaya koymak, sektörün genel ekonomi içindeki fonksiyonunu geliştirmek gerekmektedir. Tüm ekonomik faaliyetlerde olduğu gibi, tarım sektöründe de hedef ürün elde etmektedir. Ancak, elde edilen ürün miktarının talebi karşılayamaması daha fazla üretim yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Daha fazla üretim ise, verimlilik artışı ile sağlanabildiğine göre, uygulanan politikaların amacının verimliliği arttırma politikaları olduğunu söylemek mümkündür. Tarımda verimliliği etkileyen faktörleri, başka bir ifade ile, verimliliği arttırma tekniklerini daha önce kısaca açıklamaya çalıştık. Genel düzeyde tarım sektöründeki verimliliği etkileyen dolaylı ve dolaysız faktörler üzerinde de durmakta fayda vardır. Zaten tarımda verimlilik politikalarının belirlenmesinde de bu faktörler önemli rol oynamaktadır.

Tarımda verimliliği arttırma politikalarının başarı şansı, tarım sektörünü etkileyen üç temel ekonomik faktör vardır. Bunlar;

1)İç faktörler
2)Dış faktörler
3)Kurumsal faktörlerdir

1)İç faktörler, tarım sektörünün içinden gelen hususlarla ilgilidir. Toprak durumu, demografik yapı, gelir düzeyi, eğitim durumu, altyapı sorunu, tarımsal üretimi etkileyen değişkenler gibi konular iç faktörleri oluşturmaktadır.

2)Dış faktörler, tarım sektörünün dışından kaynaklanan hususları ifade etmektedir. Teknolojik gelişmeler dolayısıyla sektörden uzaklaşmak durumunda kalan üreticilerin sorunları, tarım sektörünün genel ekonomi politikalarıyla uyum sağlayamaması gibi konular da dış faktörleri oluşturmaktadır.

3)Kurumsal ekonomik faktörler, ise sosyal yapı, alışkanlıklar, yasal kısıtlamalar ve tarihsel geçmişten kaynaklanan problemleri düzenleyen değişik konuları içermektedir. Etkin bir tarım politikası bu sorunların çözümüne ve tarımsal araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin bu yönde yoğunluk kazanmasına bağlıdır.

Kısaca özetlemek gerekirse, tarımda verimliliği arttırma politikaları yukarıda bahsedilen sorunları çözmek ve tarım sektörüne verimliliğin arttırılması yönünde sağlıklı bir işlerlik kazandırılmasını amaçlar. Bu amaçları kısaca şu şekilde özetlememiz mümkündür.:

1)Tarım sektöründe üretim teknolojisini yenilemek ve modern araç ve gereçlerin kullanılabileceği bir yapı değişikliği sağlayarak verimliliği arttırmak. Ayrıca, bu konularda araştırma ve eğitim faaliyetlerine önem verilerek verimliliği arttırma teknikleri geliştirmek

2)İklim şartlarının üretimi etkilemesi sonucunda ortaya çıkabilecek olumsuz neticeleri azaltmak, başka bir ifade ile, üretimin doğal şartlarda bağımlılığını asgari düzeyde indirecek yapısal ve kurumsal sorunları çözmek.

Tarımsal üretimin yapısını uzun dönemde hızlı ve dengeli geliştirmeyi mümkün kılacak düzenlemeler yapmak. Tarımsal verimliliği arttırma tekniklerini uygulamaya koymak.
 
TARIMSAL ALTYAPI VE TARIM İŞLETMELERİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Türkiye'de 1991 Tarım Sayımı'na göre 4.091.000 tarım işletmesi mevcuttur. Bu işletmelerin %99'u 500 da' dan ve %82'si de 100 da' dan küçük araziye sahiptir. %1 oranındaki büyük işletmeler toplam arazinin %12'sini işlemektedir. Diğer yandan tarım işletmelerinin %60'ının işlediği topraklar birbirinden farklı yerlerde olmak üzere işletme arazileri 6' dan fazla parselden oluşmaktadır. Ortalama parsel alanı 10.85 da'dır. Bu göstergeler Türkiye'de tarım işletmelerinin marjinal niteliğe sahip olduklarını ve tarımda dengesiz bir toprak dağılımının söz konusu olduğunu ifade etmektedir.

Türkiye' de ekili-dikili alanlar toplamı 27.0 milyon hektardır. Bu alanın 4.5 milyon ha'ı IV. sınıf arazidir ve 1., II., III., ve IV. sınıf arazi olarak işlenen alan toplamı da 21.6 milyon ha'dır. Bu nedenle Türkiye tarımında V, VI., ve VII. sınıf arazilerde de tarım yapılmaktadır.

Türkiye toplam tarım arazisinin 12.5 milyon hektarı sulanabilecek niteliktedir. Bunun 8.5 milyon ha'nın sulanması ekonomiktir.

Bugüne kadar yaklaşık 4.4 milyon ha arazi sulamaya açılmıştır.

Tarımsal faaliyetlerde bulunan işletmelerin %24.4'ü yalnızca bitkisel Üretim, %72.1'i ise bitkisel Üretimle hayvancılık faaliyetini birlikte yürütmektedir. 1991 Genel Tarım Sayımı verilerine göre sadece hayvancılık yapan tarım işletmeleri toplam tarım işletmelerinin %3.5'ini oluşturmaktadır.

Toplam tarım arazisinin 18.6 milyon hektarı ekilen arazi, 5.1 milyon hektarı nadas alanları, 0.8 milyon hektarı sebze bahçeleri, 0.6 milyon hektarı bağ, 1.3 milyon hektarı meyvelik ve 0.6 milyon hektarı da zeytinlik alanlarından oluşmaktadır. Ayrıca ekilen arazinin büyük bir bölümünde buğday (9.4 milyon ha) ve arpa (3.7 milyon ha) Üretilmektedir

Türkiye'de "daimi çayır ve otlak arazisi" olarak kullanılan 12.4 milyon ha alan bulunmaktadır. Ayrıca 15.5 milyon büyükbaş ve 60.7 milyon küçükbaş hayvan mevcudu söz konusudur. Büyük baş hayvan birimi (BBHB) başına 2.1 da daimi çayır ve otlak arazisi düşmektedir ve yalnızca yaklaşık 300 bin ha genişliğinde bir alanda yem bitkisi (fiğ, yonca ve korunga) tarımı yapılabilmektedir. Bir BBHB için yılda en az 150 gün beslenebilecekleri 35 da otlağa ihtiyaç vardır. Dolayısıyla Türkiye'de hayvancılık faaliyetinin çayır ve otlaklarda aşırı otlatmayla yürütüldüğü söylenebilir.
 
Tarım arazilerinin %8.3'Ünde taşlılık, %7.1'inde drenaj, %3.0'Ünde tuzluluk-alkalilik sorunu bulunmaktadır.

Mülk araziye sahip olan işletmelerin toplam işletmeler içindeki oranı %92.97'dir. Kiracılık ve ortakçılık şeklindeki işletmecilik önemsiz düzeydedir.

Bazı önemli Ürünlerde dekara ortalama verimler; Buğdayda 204, arpada 201, mısırda 423, mercimek de 81, şekerpancarında 3778, pamukta 90, ayçiçeğinde 155, kuru soğanda 1861 ve patateste 2359 kg'dır.

Tarım sektöründe faaliyet gösteren işletmecilerin ortalama eğitim süresi yaklaşık 5 yıl olup geleneksel tarım sistemi hakimdir.

Tarım işletmeleri sermaye büyüklüğü açısından ekonominin diğer sektörlerine göre daha az sermaye ile çalışmaktadırlar. Sermayelerinin %95'inden fazlası ayni özelliktedir ve toprak sermayesinin oranı işletmelerin büyük bir kısmında %70-80 dolayındadır. Ayrıca işletme sermayesinin toplam aktif sermaye içindeki oranı 0/015-20 arasındadır. Halbuki gelişmiş ülkelerdeki tarım işletmelerinde bu oran %4550 dolaylarındadır.

Tarım işletmelerinde yabancı sermaye kullanım oranı düşüktür. İşletmelerin büyük bir çoğunluğu kredi kullanabilecek finansal yapıdan yoksundur.
 
TARIM SEKTÖRÜNDE GİRDİ VE TEKNOLOJİ KULLANIMI

Tarımdaki verimliliğin artırılması girdi kullanımının yaygınlaştırılmasına ve bu girdilerin tekniğine uygun şekilde kullanılmasına bağlıdır.

Yüksek verimli, kaliteli tohum girdisi kullanımının verim Üzerinde %25'lere varan pozitif bir etkiye sahip olduğu bilinmektedir. Türkiye'de tohum Üretimi ve ithalatı konusunda temel sorunlar bulunmaktadır. Yerli tohumculuk endüstrisinin yeterince geliştirilememiş olması Ülkeyi bu konuda dışa bağımlı hale getirmektedir.

Türkiye'de hektara gübre kullanım miktarı 83 kg ile, dünya ortalamasının (95 kg) altındadır. Bu durum gübreye uygulanan istikrarsız politikalar ve fiyat artışları ile açıklanabilir. Yapılan bir araştırmada 1981-1996 yılları arası gübre fiyatlarında reel olarak 0/08.7%14.01 arasında artış olduğu tespit edilmiştir. Gübre fiyatlarının yüksekliği Üreticinin gübre kullanımını etkilemekte ve satın alma gücünü azaltmaktadır. Bu anlamda optimal gübre kullanımının verimlilik ve Üretici gelirine yapacağı katkı dikkate alınarak istikrarlı bir gübre politikasının belirlenmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

Türkiye'de tarımsal mücadele ilaç sana büyük ölçüde dışa bağımlı durumdadır. Bu durum ilaç fiyatlarının sürekli artmasına sebep olmakta ve ilaç kullanım miktarını etkilemektedir. Örneğin 1975 yılında 34.185 ton olan ilaç kullanım miktarı 1995'de 33.949 tona düşmüştür. Ancak etkili madde olarak hektara tarımsal ilaç kullanımı 1990-1997 döneminde '8 gramdan 645 grama yükselerek %29.4'lük artış göstermiştir. Bu miktarın ABD'de 3514 Almanya'da 2546 gr, Japonya'da 5811 gr olduğu dikkate alınırsa, Türkiye' de ilaç kullanım düzeyinin ne kadar yetersiz olduğu görülmektedir.

Türkiye'de mevcut hayvan sayısına kesif ve kaba yem Üretimine gerekli önem verilmediği ifade edilebilir. Gelişmiş ülkelerde ekili alanların %30'u yem bitkileri üretimine tahsis edilirken, Türkiye' de bu oran yaklaşık %2 civarındadır. Bu anlamda ülkede yıllık 40 milyon ton kaba yem açığının olduğu belirtilmektedir. Ayrıca Türkiye'de 1996 yılında 5.8, 1997'de 5.5 ve 1998'de 4.6 milyon ton olan karma yem üretim miktarı 1998 yılı verileri itibariyle Almanyada 18.9, Kanada'da 19.3, Hollanda'da 14.5, İspanya'da 15.3, Fransa'da 24.1, Japonya'da 23.0 milyon tondur.(32) Yem girdisi kullanımının artırılabilmesi için yem bitkileri üretimi teşvik edilmeli, karma yem sanayindeki katma değer vergisi problemi çözülmelidir. Ayrıca yem sektöründe özellikle mısır, soya küspesi ve balık gibi yem girdilerinde dışa bağımlılığın azaltılması ve Şubat 1998'de yürürlüğe giren tespit-tahdit-tahsis, mera alanlarının genişletilmesi, ıslah, bakım ve koruma ile bunlarının finansman kaynaklarını düzenleyen mera kanunun uygulanmasına ihtiyaç bulunmaktadır.

Türkiye'nin yıllık kullanılabilir su potansiyeli 106.6 milyar m3'tür. Ancak bu potansiyelin yalnızca %30'undan yararlanılmaktadır. Sulamada kullanılan miktarı ise 4 milyar m3 civarındadır. Devletin su kaynaklarından etkin bir şekilde yaralanma, sulanabilir arazilerin sulama imkanına kavuşturulması için, kuyu-gölet, regülatör ve baraj gibi yatırımlara hız verilmesi gerekir.
 
TARIM-SANAYİ İLİŞKİLERİ

Gelişmiş ülkelerin kalkınmasında tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişte en önemli sektör tarıma dayalı sanayidir. Tarıma dayalı sanayiler gıda, içki, tütün ve tütün mamulleri, dokuma ve giyim sanayi genellikle tüketim malı üreten sanayiler, kağıt, orman ürünleri, deri ve deri mamulleri sanayi ise ara malı üreten sanayiler olarak sınıflandırılmaktadır.
 
Geri
Top