Tarım Ekonomisi

  • Konuyu açan Konuyu açan dderya
  • Açılış tarihi Açılış tarihi

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
TARIM EKONOMİSİ

Tarım , iktisadi kalkınmada ele alınan üçlü sektör ayrımında oransal değişikliklerle de ifade edildiği gibi, hemen hemen tüm ekonomilerde birincil faaliyet sahası olarak kabul edilmektedir. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişte hem üretim, hem de istihdam olarak insanların yaptıkları iş noktasındaki bağımlılıkları bu durumun diğer bir ifadesidir. Tarım, insanların temel faaliyet alanını oluşturması yanında iktisadi kalkınmada da öncü sektör olarak kabul edilmektedir.

İktisadi kalkınmada sektör önceliklerini tartışmaktan çok, tarım sektöründe ilişkin gelişmelerden bahsedilecek, özellikle tarımda prodüktivite artışını etkileyen faktörlere bir ölçüde işaret edilmektedir. Tarım sektörü yapı itibarıyla türlü doğal etkiye muhatap ve mevcut tarımsal alanların üretime müsait olmasına rağmen, üretimde de her türlü dalgalanmaya açık bir dırım arz etmektedir. Tarımsal üretimi iyileştirmekte verilen mücadele, ilk olarak tarıma uygun arazilerde üretim şartlarının muhalefetine rağmen üretimi mümkün olan en yüksek miktarda gerçekleştirebilmek noktasında yoğunlaşmıştır. Bu aşamada tamamen üretim ağırlıklı olarak ele alınan tarım için en önemli sorun üretimde artış ve çeşitlilik sağlayabilmektir. Bu bakışın mantığını formüle ettiğimizde üretim miktarı bağımsız değişkenler iklim, ve toprak şartları olmaktadır. Ancak, bu faktörlerin önemi halen devam etmekle beraber, tarımsal üretimin belirlenmesinde artık çok sayıda değişkenden bahsedebilmek mümkün hale gelmiş bulunmaktadır. Tarımda yeni teknolojilerin kullanımı, genetik araştırmalara ağırlık verilerek tohumda kalitenin iyileştirilmesi, gübre ve diğer verim arttırıcı maddelerin geliştirilmesi, sulama imkanlarının arttırılması, tarım araç ve gereçlerinin miktarların artırılması vb. sayabileceğimiz faktörler artık tarımsal üretim miktarının üretim yönü ile en önemli belirleyicileri durumuna gelmiş bulunmaktadır.

Sanayi kesiminde kaydedilen gelişmeler tarım kesimini de çok yakından etkilemiş ve tarımın gelişmesine olumlu katkılar sağlamıştır. Bu durum, tarım kesimi ile sanayi kesimi arasında tarıma dayalı sanayi kesimi arasında tarıma dayalı sanayiler diye adlandırdığımız bir sektörün doğmasına sebep olmuş ve ülkelerin sanayi ürünü ihracatı içerisinde tarıma dayalı sanayi ürünlerinin ağırlığından ve öneminden bahsetmek lüzumu hasıl olmuştur. Tarımsal üretimin bir kısmı tarıma dayalı sanayilerin ürünü durumuna gelmekte ve ayrıca tarımda sağlanan verimlilik artışı sayesinde daha az kaynak ve daha az emek ile daha fazla üretimden söz etmek mümkün hale gelmiş bulunmaktadır.

Tarım sektörü giderek doğal kaynakları yanında sanayi ürünlerini girdi olarak kullanarak en fazla ürünü verebilmenin çabası içerisindedir. Tarımsal üretim miktarlarının belirleyicileri durumunda olan değişkenlerin her birinde kaydedilecek gelişmeler ve bunların tarımsal üretim sahasında uygulanması, tarımın giderek daha verimli hale gelmesini sağlayacaktır. Bu durum, dağıtım ve pazarlamayı teşvik edici ve uluslar arası rekabeti kolaylaştırıcı finans teşvik ve imkanlar sağladığı ölçüde söz konusu ürünlere uluslar arası ticarette mukayeseli üstünlük şansı sağlayacaktır. Tarımda kendi kendine yeterli olabilme ayrıcalığı gibi özel bir konuma ilave edilecek bu tür bir üstünlük, sanayileşme açısından yeterli gelişmeyi sağlayamamış ülkelerde sanayileşmenin finansmanında kullanılabilecek tarım kaynaklı bir dış ticaret gelirinin oluşmasına sağlayacaktır.

Diğer taraftan, Dünya tarımsal üretiminde oransal olarak büyük paylara sahip olan gelişmiş ülkelerde ekilebilir arazilerin sınır noktasına ulaşması, düşük verimlilik ve tarımsal potansiyeline sahip gelişmekte olan ülkelerin önemini arttırmaktadır. Çünkü, üretimin tüm teknolojik imkanlar kullanılmak suretiyle arttırılması yanında, bu üretim artışının belli bir noktada sınırlı kalması, sürekli artan tarımsal ürün talebinin karşılanmasında tarımsal potansiyele sahip ülkelere önemli bir avantaj sağlamaktadır.

Uluslar arası karşılaştırmalar yapıldığında Türk Tarımı potansiyel olarak mukayeseli üstünlüğe sahiptir. Ancak, Türkiye’ nin tarımda verimlilik ve teknoloji kullanımı açısından yeterli düzeyde gelişmiş olduğunu söylemek güçtür. Tarımsal üretim bakımından Türkiye, kendi kendine yeterli nadir ülkelerden biri olmakla beraber, iç talep fazlası ürünün dış piyasalara arz edilip gerekli gelirin elde edilmesi açısından yetersiz durumdadır. Kaldı ki Türkiye’ de tarım sektörünün üretim, istihdam, piyasa ve faktör gibi katkıları dikkate alındığında ekonomide önemli bir ağırlığa sahip olduğu da bir gerçektir. O halde, sektörün ekonomiye katkısının daha fazla arttırılması bakımından mevcut potansiyelin üretime yönelik olarak harekete geçirilmesi konusunda ortaya atılan sorunların tartışılması gerekmektedir. Başka bir ifade ile, Türkiye’ de tarımda verimlilik artışını etkileyen faktörlerin irdelenmesi gerekmektedir.
 
a) Gıda Sanayi

Türkiye et ve et mamulleri sanayinde istenen düzeye sahip değildir. Yıllık kişi başına 20 kg olan et tüketimi, sektörün durumunu ortaya koymaktadır. Et ve et mamulleri sanayinin bazı temel problemleri vardır. Bunlar; damızlık hayvan yetersizliği, mera alanlarının dara1ması, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da hayvancılığın önemini yitirmesi, et ithalatı, hayvancılık girdi ve kredi politikalarındaki aksaklıklar olarak sıralanabilir. Türkiye'de et ve et mamulleri sanayi Üretiminin artırılabilmesi için yukarıda sözÜ edilen kriterler doğrultusunda yeni bir hayvancılık politikasının belirlenmesi gerekmektedir.

Türkiye'de mevcut hayvan popülasyonunun önemli bir kısmını verimi düşük yerli ırkın oluşturması, süt ve süt mamulleri sanayinin gelişimini zorlaştırmaktadır. 1.5 milyon tonun altında olan işlenmiş süt ve süt mamulleri üretimi hedeflenen üretim miktarının gerisindedir. Öncelikle süt sığırcılığının geliştirilmesi, içme sütü ve süt ürünlerinin temel gıda maddesi olarak kabul edilmesine ve bu bağlamda üreticinin desteklenmesine bağlıdır. Buna ilave olarak sokak sütçülüğü ve ilkel mandıracılık gibi hijyenik şartlardan yoksun faaliyetlere yeni düzenlemeler getirilerek, kurulmuş ve kurulmakta olan modern teknoloji kullanan fabrikalarda oluşan haksız rekabet önlenmelidir.

Türkiye'de su ürünleri sanayinin mevcut durumu istenilen düzeyde değildir. Su Ürünleri tüketimi kişi başına 7-8 kg/yıl ile gelişmiş ülkelerdeki tüketilen miktarın altındadır. Su ürünleri tüketimini %93.05'ini deniz ürünlerinin oluşturduğu belirtilmektedir, 1997 yılı verileri itibariyle Türkiye gıda sanayi üretimi içerisinde su Ürünleri sanayi üretiminin payı %0.81 ve ihracat içerisindeki payı da %2.35 olup düşük seviyededir. Bununla birlikte hammadde, pazarlama, atıkların değerlendirilmesi ve çevre ile ilgili sorunlar yanında, üretimin kontrol edilememesi, ve AR-GE çalışmalarının yetersiz olması, sektörÜn önemli sorunları olarak ifade edilebilir.

Türkiye'de un ve unlu mamuller sanayinde kurulu kapasite yüksek olmasına karşın kapasite kullanım oranları (KKO) düşük olup %60'lar civarındadır. Mevcut 30 adetin üzerinde olan bisküvi fabrikalarında KKO %50'ler civarında olup, üretimin %25'i ihraç edilmektedir. Makarna sanayinde 25'in üzerinde olan , fabrika sayısı yıllık 500 bin tonun üzerinde kurulu kapasiteye sahiptir. KKO'nın %75'lerde olduğu bu sanayi ürününün %75'i ihraç edilmektedir. Türkiye'de un ve unlu mamuller sanayinin gelişmesinde uygun çeşitte buğday üretimi, yeni pazarların bulunması ve buna bağlı olarak KKO'nın artırılması önemli rol oynayabilir.
 
b) İçki Sanayi
Türkiye' de yüksek alkollü içkilerin tamamı TEKEL tarafından, düşük alkollü içkilerde üretimin büyük bir kısmı ve alkolsüz içkilerin tamamı özel sektör tarafından üretilmektedir. KKO'nın %70'lerde olduğu içki sanayinin:! gelişmesinde yeni pazarların bulunarak ihracatın artırılması önemli rol oynayabilir.
 
c) Tütün ve Tütün Mamülleri Sanayi

Türkiye 1997 yılı verilerine göre üretim miktarı 300 bin ton tütün üretmektedir.Ülkede sigara tüketimi artarken bu sigaraların yapımında kullanılan Türk tütün miktarı sürekli gerilemektedir. 1987 de iç tüketim 60 bin ton Türk tütünü kullanırken, 1996 da 53 bin tona gerilemiştir. Türkiyede tütün üretimi ve işlenmesi konusunda yeni açılımlara ihtiyaç vardır.
 
d) Deri ve Deri Mamulleri Sanayi

Türkiye' de dericilik sektörü, özellikle son yıllardaki ihracat performansı ile Ülkeye en çok döviz getiren sektörler arasındadır. Deri işleme sanayi üretimi 1993 yılı verilerine göre 467.8 milyon ayak karedir. İşletmelerin KKO küçük ölçekliler için 0/08 ve büyük ölçekliler için %60' dır. Türkiye bir yandan mamul deri ithal ederken, diğer yandan da mamul deri ihraç etmektedir. Türk deri kimyasalların üretim sektörünün dünya çapında rekabet gücünün desteklenmesi ve üretim kalitesinin artırılması için AR-GE yatırımlarının artırılması ve sektörün yerli ve yabancı sermaye için çekici hale getirilmesi ve çevre yatırım giderleri ile enerji giderleri gibi konularda teşvik edilmesi gerekir.

Tarıma bağlı sanayi içerisinde yer alan belli başlı alt sanayi kollan olarak "Tarım alet ve makinaları imalat sanayi", "gübre sanayi", "tarım ilaçlan sanayi" ve "yem sanayi" ni sıralamak mümkündür.

Tarım alet ve makinaları imalat sanayi, üretimin büyük çoğunluğunu traktör teşkil etmektedir.(6) 1996 yılı itibariyle ikisi kamu, ikisi özel olmak üzere toplam dört kuruluş traktör üretmektedir. Traktör üretiminin %94'ü ve yurtiçi traktör talebinin tamamına yakın bir kısmı özel sektör firmalarca karşılanmaktadır. Traktör üretiminde KKO 1995 yılı itibariyle %78'dir. 1996 yılında sektörün toplam üretiminde %30.6, ihracatında %346.4 ve ithalatında ise %34 oranında bir artış olmuştur.

Türkiye gübre sanayinde bir üretim açığı söz konusudur. Zira ülkenin gübre ithalatı 2.5 milyon ton civarında olup kullanılan gübre miktarının hemen hemen yarısını teşkil etmektedir. Gübre sanayi ürünleri ihracatındaki sınırlılık ülke içi gübre kullanımındaki istikrarsızlık ve hammadde temininde dışa olan bağımlılık gübre sanayinin gelişimini etkileyen en önemli faktörlerdir. Nitekim 1993'de 5.5 milyon ton olan gübre kullanımı 1998'de 5.4 milyon tona düşmüştür.

Türkiye'de halen tarımsal mücadele ilaçları sektöründe faaliyet gösteren ithalatçı, imalatçı ve temsilci olmak üzere 40'ın üzerinde firma faaliyette bulunmaktadır.02) Ancak ithal edilen etkili madde fiyatlarındaki anormal artışlar, çiftçi alım gücü düşüklüğü ve buna bağlı olarak ilaç bayiliğinin giderek cazibesini kaybetmesi tarımsal mücadele ilaç sanayi önünde duran en önemli sorunlardır.

Türkiye'de 26 adeti kamuya ait olmak Üzere 300 adetin Üzerinde yem fabrikası bulunmaktadır. Karma yem fiyatlarının hammadde fiyatlarına bağlı olarak sık sık değişmesi hem sektörün hem de hayvan yetiştiriciliğinin en büyük sorunu durumundadır. Karma yem maliyetinin yaklaşık %90'nını oluşturan hammadde fiyatlarında destekleme alımları, arz talep dengesizliği ve ithalattan dolayı yıllık %100'lere varan artışlar, karma yem fiyatlarını da aynı düzeyde artırmaktadır. Bu bağlamda karma yem sanayi düşük faizli tarımsal kredilerden faydalandırılmalıdır. Bu aynı zamanda hayvancılığın geliştirilmesi açısından da önemlidir.
 
TARIMSAL DESTEKLEME VE KREDİ POLİTİKASI

Türkiye' de serbest piyasa ekonomisi yürürlükte olmasına karşın, hükümetler, gelir dağılımını iyileştirmek, fiyatlarda istikrar sağlamak, Üreticileri. yönlendirmek, üretici ve tüketicileri korumak amacıyla birçok tarımsal Ürün için destekleme fiyatı politikası izlemek durumundadır.

Ancak uygulanan destekleme politikaları ile Üretici gelirlerinde istikrar sağlanamadığı gibi, dünya fiyatlarının Üstünde seyreden destekleme fiyatları, bazı ürünlerde ekim alanlarının aşırı genişlemesine, üretim fazlası oluşmasına ve devletin fazla alım yaparak yüksek stok Maliyetine katlanmasına neden olmaktadır. (7) Ayrıca destekleme için ayrılan kaynaklar, çiftçiye ulaşıncaya kadar uzun zaman geçtiği için, çiftçilerin reel kazancı azalmaktadır.

Türkiye'de mevcut ekonomik ve sosyal koşulların bir gereği olarak tarım kesimine destekleme politikasının devam etmesi zorunludur. Bu politikaların uzun dönemdeki nihai amacı, tarımda optimum bir üretim yapısına erişme, bu kesimde aşırı fiyat ve gelir dalgalanmalarını önleme olmasına karşın, bir takım politik uygulamalar ile ilgili kısa vadeli çabalarla konuya yaklaşıldığından, bu konuda önemli ilerlemeler sağlanamamıştır. Üretici gelirini artırmak amacıyla kısa dönemde sonuç alınabilecek en kolay yöntem olduğu için sık sık başvurulan ve genelde destekleme alımları, taban fiyat ve tavan fiyat araçlarıyla gerçekleştirilen fiyat yoluyla destekleme politikası ve sübvansiyon uygulamaları yanında, uzun vadeli de olsa üretim maliyetleri üzerinde etkili olabilecek yapısal politikasının gereklerini yerine getirmek ihmal edilmemelidir.

Tarımsal destekleme politikaları; Üretimin ve fiyatların serbest rekabet koşullarında oluşumu esas alınarak ve bu - amaca ayrılan kaynakların daha rasyonel kullanımı gözetilerek yeniden yapılandırılmalıdır. Tarım ürünlerine olan devlet müdahaleleri ve girdi destekleri kademeli olarak azaltılmalı ve böylece Üreticilerin kendi ayakları üzerinde durabilecek konuma getirilmeleri sağlanmalıdır. Arz fazlası olan ürünlerde ekim alanları sınırlandırılmalı, iç ve dış talebi olan ürünlerin üretimine yönelik politikalar izlenmelidir. Karşılaştırmalı üstünlüğe sahip ürünler için fiyatların serbestçe belirlendiği Ürün borsaları geliştirilmeli ve böylece serbest ekonomi modeline Üstünlük kazandırılması gerekmektedir.
 
Özelleştirme Politikaları
1930'lu yıllardan sonra izlenen devletçilik politikalarının bir sonucu olarak kurulan KİT'lerin özelleştirilmeleri 1980'lerden sonra yoğun olarak gündeme gelmiş ve nitekim 1985 yılından sonra fiilen özelleştirme uygulamaları başlamıştır.

Türkiye'de tarıma hizmet veren KİT'ler zaman içerisinde ihtiyaca göre ortaya çıkmıştır. TC. Ziraat Bankası tarıma finansman sağlamış, Sümerbank bugüne kadar pamuk, yapağı, yağlı tohumlar ve deri Ürünlerinin işlenmesini Üstlenmiş Şeker Fabrikaları A.Ş. şekerpancarı, ayçiçeği tarımı gibi Ürünlerin değerlendirilmesinin yanında, çiftçilere modern tarımı öğretmiş, EBK ve SEK hayvancılığın gelişmesi ve hayvansal Ürünlerin değerlendirilmesine katkıda bulunmuş, TÜGSAŞ, Yem Sanayi A.Ş., TZDK tarımsal girdi Üretimini Üstlenmiş, TMO Ülkenin tahıl, bakliyat ve haşhaş Üretimi ve pazarlamasında etkin rol Üstlenmişlerdir. Ayrıca ÇAYKUR ve TEKEL çay, tütün, arpa, şerbetçiotu, ve anason Üretimi, değerlendirilmesi ve pazarlamasında, TİGEM damızlık hayvan, tohum ve fide Üretimi ile satımında önemli görevler Üstlenmişlerdir.

1985 Yılından sonra başta TZDK, TİGEM, TÜGSAŞ, bazı şeker ve sigara fabrikaları, EBK, YEMSAN ve SEK olmak Üzere birçok tarımsal KİT'in özelleştirilmesi gündeme gelmiştir.

Diğer KİT'lerde olduğu gibi tarımsal KİT'lerin de en büyük sorunları; yönetim, kapasite kullanım oranının düşük olması, teknoloji yetersizliği, fazla işçi çalıştırılması, yatırım fiyat belirleme gibi konularda kuruluş dışı ve politik müdahaleler, denetleme yetkisinin birden fazla kuruluşa ait olması ve etkin bir pazarlama sisteminin olmamasıdır.

KİT'lerin. özelleştirilmeleri konusunda beklenen gelişmelerin olduğunu ifade etmek güçtür. Fakat özelleştirme konusu ile ilgili genel kanı ve ekonominin dengesi göz önüne alındığında özelleştirmeye olumlu bakılması ancak istismarı önleyici uygulamaların titizlikle yürütülmesi gerekir.
 
TARIM SEKTÖRÜNDE SOSYAL GÜVENLİK

Sosyal güvenlik; mesleki (İş kazaları, (meslek hastalıkları), fizyolojik (hastalık, analık, malüllük, yaşlılık, ölüm), sosyo-ekonomik işsizlik, evlenme, konut ihtiyacı), riskler dolayısıyla geliri veya kazancı sürekli veya geçici ,olarak kesilmiş kimselerin geçinme ve yaşama ihtiyaçlarını karşılayan sistem olarak tanımlamaktadır.

Türkiye' de TC. Emekli Sandığı Kurumu Sosyal Sigortalar Kurumu (1964), ile bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumundan oluşan bir sistem oluşturulmuştur.

Tarım sektöründe çalışanların sosyal güvenlik sistemi içerisine alınmaları statülerine bağlı olarak; hem farklı tarihlerde ve hem de farklı risklere karşı koruma sağlar biçimde oluşmuştur. Esas itibariyle tarım işinde çalışanlar hizmet akdine bağlı olarak sürekli çalışıyor yalsalar sosyal güvenlik (sosyal sigorta) kapsamı dışında bırakılmışlardır.

2934 Sayılı kanun ile tarım işi yapanlar sosyal güvenlik kapsamı içine alınmıştır.

Aynı şekilde 2925 sayılı Tarım işçileri Sosyal Sigortalar Kanunu (1983) ile de tarım işinde süreksiz olarak bir hizmet akdine bağlı olarak çalışanlar sosyal sigorta kapsamına alınmışlardır (yürürlük 1984). Ne var ki bu düzenleme ile kanun kapsamına alınan işçilerin sigortalılıkları işçinin isteğine bırakılmışlardır (TİSSK 2. madde).

Adı geçen düzenlemeler ile 1983'den sonra sosyal güvenlik kapsamına alınan tarım işçileri kural olarak da sosyal sigorta ile ilişkilendirilmişlerdir.

Tarım işkolunda kendi adına ve hesabına (bağımsız) çalışan çiftçilerin sosyal güvenlik kapsamına alınmaları ise 1983 yılında 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu (Bağ-Kur) ile olmuştur (yürürlük 1984).

Tarım sektöründe işçi işveren ilişkilerini etraflıca düzenleyen bir hukuki metin bulunmamaktadır. tIişkiler sınırlı ölçüde düzenlemeleri kapsayan Borçlar Kanunu'ndaki (Hizmet Akdi) düzenlemeler ve örfi kurallarla çözümlenmektedir. Oysa tarım sektöründe çoğu zaman mevsimlik çalışan işçi daha çok korunmaya muhtaçtır.

Diğer taraftan süreksiz işlerde çalışan tarım işçileri de sosyal sigortalar kapsamına alınmnış olmakla birlikte, sigortalılığın zorunlu olmayışı işçinin aleyhine işlemektedir. Teorik olarak sigortalı olabilecek işçi pratikte sigortalı olmak imkanından yoksun kalmaktadır.

Tarımda kendi adına ve hesabına çalışan çiftçilerin yalnızca malullük, yaşlılık ve ölüm risklerine karşı sigortalı olmaları, önemli bir eksikliktir. Bu kimselerin sağlık riskine karşı sigortalamaları ise ancak 1998 yılı sonunda gerçekleşebilmektedir. Bu alanlardaki sorunlardan bir diğeri ise genel olarak gelir düşüklüğünün yarattığı sigortadan kaçınma ve ihmal ile sosyal güvenliğin gerekliliği konusunda yeter kültürel birikimin eksikliğidir.

Tarım kesimindeki insanların sosyal güvenliklerinin düzenleme konusu edilmesinin üzerinden geçen 16 yıla rağmen alınan mesafe çok yetersizdir.

Tarım alanında çalışanların sosyal güvenlikleri ile ilgili sorunların çözümünde öncelikli konulardan birisi faal nüfusun içinde yer alan herkesin faal sigorta olmasını sağlayacak yasal eksiklikleri giderecek zorunlu sigortalılık- düzenlemelerinin yapılmasıdır. Sosyal güvenlikle ilgili hükümet tasarısının görüşüldüğü şu günlerde hizmet akdine bağlı olarak çalışanların karşı karşıya oldukları bir risk olarak da işsizliğin sigorta kapsamına alınması gerekmektedir. Bir diğeri de sigortalılara düzenli prim ödemelerini sağlayacak eğitimi vermek, onları rahat prim ödeyecek gelir düzeyine kavuşturacak yapısal düzenlemeleri gerçekleştirmektir. Ayrıca işlerliği olan bir sosyal güvenliğin temel koşullarından birisi finansman diğeri de denetimdir. Her iki alanda da anayasasında temel değerlerden birisi "Sosyal Devlet" olan (2. madde), sosyal güvenliği herkesin hakkı olarak gören (60. madde) Devlete ve çiftçi kuruluşlarına (birlik, kooperatif, dernek, vakıf) sorumluluklar düşmektedir.
 
TARIM ÇEVRE İLİŞKİLERİ, ORGANİK TARIM VE SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM
çevreye ve insana zarar verme noktasına gelen tarımsal üretim yeni kavramları ortaya çıkarmıştır. Tarımda yoğun girdi kullanımını azaltan, toprak, su ve diğer kaynakların korunmasını sağlayan bir üretim sistemi olarak tanımlanan organik tarım, özellikle gelişmiş ülkelerin gündemine girmiş bulunmaktadır. Yoğun girdi kullanılan tarım metodları sadece maliyetleri yükseltmemiş, su ve toprak kirliliği, gıdalarda tarım ilacı kalıntıları, bitki hastalık ve zararlıların kimyasallara karşı dayanıklılık kazanması gibi sonuçları beraberinde getirmiştir.03)

Tarımsal üretimde agronomik, çevresel, sosyal ve ekonomik boyutları dengelemeyi hedefleyen yeni bir yaklaşım olarak ortaya çıkan sürdürülebilir tarımın amaçları, bir yandan tarımda verimliliği korurken, diğer yandan da çevreye verdiği zararı azaltmak, kısa ve uzun vadede ekonomiyi canlı tutmak ve tarımla uğraşanların yaşam standardını yükseltmek şeklinde ifade edilebilir

Tarımsal kalkınmanın sağlanabilmesi ve ekonomideki gıda talebinin en uygun şekilde karşılanabilmesi için kullanılan modern girdi kombinasyonunun çevreye olumsuz etkilerinin engellenmesi gerekir. Bunun için, tarıma elverişli olmayan arazilerin erozyondan korunması ve çölleşmenin engellenmesi için ağaçlandırılması, tarım arazilerinin amaç dışı kullanımının engellenmesi, doğal zenginliklerin korunması, tarımda arazilerin amaç dışı kullanımının uygun düzeye getirilmesi için çiftçilere yönelik eğitim programlarına ağırlık verilmesi, hormon kullanımının kontrol altına alınması, tarımsal teknolojide meydana gelen gelişmelerin çevre bilinci içerisinde değerlendirilmesi gerekir.
 
TARIM SEKTÖRÜNDE ÖRGÜTLENME
Tarım işletmelerinde; verimliliğin ve kalitenin artırılmasında iç ve dış pazar taleplerine cevap verilmesinde, yeterli ve vasıflı girdi tedarikinde hatta tarımsal bünyenin ıslahına yönelik tedbirlerin alınmasında devletin öncülüğü zorunlu ise de, üretici örgütlerinin katkılarının yadsınamayacağı da açıktır. Türkiye'de çiftçi örgütleri olarak başlıca; Ziraat Odaları ve Birlikleri, Kooperatifler ve Birlikleri ile Çiftçi Birlikleri yer almaktadır.

Tarım alanında oldukça yeni bir örgütlenme biçimi ise, üreticilerin üretici birlikler çatısı altında örgütlenmeleridir.

Tarım sektöründe çiftçi örgütlenmesinde başlıca temel sorunlar şunlardır; Örgütlenmenin yararları ve gerekliliği konusunda çiftçilere yeter bilinçlenmeyi sağlayacak eğitim verilmemiştir. Kurulan çiftçi örgütleri gerek yasal,! düzenlemeler, gerekse geleneksel alışkanlıklar! nedeniyle yeter mali kaynaklarını ve özerk yönetimlerini oluşturmaktan uzak kalmışlardır. Örgütlenmede bürokrasi ve gündelik siyasi tercihlerin maniplasyonlarına dayalı icraatlar örgütleri zaafa uğratmışlardır. Örgütlenme yatay ve dikey örgütlenme biçiminden çok, yatay) örgütlenme biçiminde algılanmış ve öyle gelişmiştir.

Gerek yapısal ve gerekse gündelik sorunlarla yüz yüze olan çiftçi, sorunlarını anca1 örgütlenerek çözebilir. Örgütlenmeden beklenen yararı sağlayabilmesi, yeterli mali kaynaklara ve özerk yönetimlere sahip, işletmeciliğin gereklerine uygun işlemecilik anlayışı ile mümkün olabilir. Özellikle tek üründe ihtisaslaşmış (fındık, üzüm, çeltik, hayvancılık vb.) bölge çiftçileri için yeni bir örgütlenme modeli olarak üretici, sanayici ve tüccarı tek örgüt etrafında dikey olarak örgütlemekte bir model olarak önerilebilir.
 
Tarımsal Eğitim, Tarımsal Yayım ve Araştırma-Geliştirme Çalışmaları
Türkiye’de tarımsal eğitim ve öğretim faaliyetleri örgün tarım eğitimi, yaygın tarım eğitim ve hizmet içi tarımsal eğitim yapılmaktadır.

Türkiye’de 1996 yılı verilerine göre Ziraat Fakülteleri toplam öğrenci sayısı 24.920 adet olup öğretim üyesi başına ortalama 30 öğrenci düşmektedir. Bu oran yeni kurulan üniversitelerde 30 öğrencinin çok üzerindedir. Oysa öğrenci/öğretim üyesi oranı en fazla 1/15 olmalıdır.

Türkiye'de 1998 yılında Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından çiftçilere yönelik düzenlenen kurs sayısı 12.915 ve katılan çiftçi sayısı 279.565'dir. Yine 1998 yılında TKB hizmet içi eğitim çalışması olarak 1.126 adet kurs açılmış ve 13.805 personel katılmıştır.

Ülke genelinde gereksinimin çok Üzerinde ve daha çok politik mülahazalarla ziraat fakültesinin açılması hem eğitimin kalitesine olumsuz etki yapmış hem de istihdam problemleri ortaya çıkarmıştır.

Öğretim üyelerinin ders yükü azaltılmalı ve araştırmaya ayırdığı zamanı artırmak için gerekli önlemler alınmalıdır. Fakültelere araştırma görevlisi alımlarında merkezi sınav sistemi uygulanmalıdır. AR- GE faaliyetlerinin teşvik edilmesi, somut araştırma hedeflerine yönelik araştırmaların yapılması ve sonuçların öğretim programlarına aktarılması gerekmektedir.

Tarımsal yayım kurumları, tarımsal araştırma kurumları, tarımsal eğitim kurumları ve Üreticilerin kendi birimleri ve birbirleri arasındaki iletişimi, ileriye ve geriye bilgi akışı, gelişen teknoloji doğrultusunda en yüksek faydayı yaratacak şekilde düzenlenmelidir.
 
Geri
Top