• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

ZeyNoO'dan Alıntılar...

  • Konuyu açan Konuyu açan ZeyNoO
  • Açılış tarihi Açılış tarihi
Ben seninle çay içmek istiyorum.
Seni duymak,
seni görmek,
seni bilmek,
seni yanımda hissetmek istiyorum.
Sana şiir okumak istiyorum,…
yazmaktan bıktım, usandım.
Ben artık yazıları sana söylemek istiyorum.
Küçük bir evde, büyük hayaller kurmak istiyorum.
Sobanın yanında, seninle birlikte, üşüyen ellerimi çayın sıcaklığına bırakmak istiyorum.
Ben aslında sevmek değil, seninle yaşlanmak istiyorum.
Ellerimin senin ellerinle birlikte yaşlanmasını, yüzümdeki çizgilerin senin yanında olmasını istiyorum.
Aynı battaniye altında, soğuklara karşı seninle birlikte şiir olmak istiyorum.
Gözlerine bakmak, seni, yalnız onların hatırı için sevmek istiyorum.
Seninle konuşurken, içimden bu anın bitmemesi için dua etmek istiyorum, sana bakarken, bir ayeti daha hatırlamak istiyorum.
Rahman suresini, senin gözlerine bakarak, kalbimden okumak istiyorum.
Amin sözünü ise, senin göz kapaklarına yazmak istiyorum.
Her göz kırpışında, bir duanın daha, kabul olması için sana bakmak istiyorum.
İbadetimi tamamlamak istiyorum,
ben seninle birlikte, gözlerimi hayata kapatmak istiyorum.
Senin konuşmanı, senin gülümsemeni, seni varlığını, senin düşüncelerini, bilmek istiyorum.
Küçük bir evde, büyük bir mutluluk istiyorum, huzur istiyorum, huzur sensin diyorum, susuyorum.
Biliyorum,
ben çok şey istiyorum.
O yüzden susuyorum.
Yazarak, şiirler gibi susuyorum.
 
Bir insan nasıl sevilir hatırlamıyorum.
Öğret bana.
Tut elimden, gözlerimin içine bak.
Okula başlamış çocuğa alfabeyi öğretir gibi,
kırk yıllık budiste namaz kılmayı öğretir gibi, sabırla öğret bana seni sevmeyi. Merhameti ve şefkati elden bırakma.
Öyle bir bak ki bana,
hırçınlığım gözlerinin buğusundan utanıp kendi kendini yok etsin…


Ali Lidar
 
neden bilinmez
alırsın yarı tuğla gibi kitabını
sarılırsın yatağa giderken
okumadan kaparsın gözlerini
içindeki dizeler
geçer gider gözlerinin önünden
bilirsin nerede ne diyor kime diyor
uyursun sonra
büyük saat akmaya devam etmektedir
uyku sürer
tüm saat kuleleri
yanlış da gösterse zamanı
bilirsin biri var bir yerde
saatin kaç olduğunu saklayan

~Turgut Uyar
 
Analardır adam eden adamı aydınlıklardır önümüzde gider. Sizi de bir ana doğurmadı mı?Analara kıymayın efendiler. Bulutlar adam öldürmesin.

Koşuyor altı yaşında bir oğlan, uçurtması geçiyor ağaçlardan, siz de böyle koşmuştunuz bir zaman. Bulutlar adam öldürmesin.

Gelinler aynada saçını tarar, aynanın içinde birini arar. Elbet böyle sizi de aradılar. Gelinlere kıymayın efendiler. Bulutlar adam öldürmesin.

İhtiyarlıkta aklına insanın, tatlı anıları gelmeli yalnız. Yazıktır, ihtiyarlara kıymayın, efendiler, siz de ihtiyarsınız. Bulutlar adam öldürmesin…


Nazım Hikmet Ran (Araf’da)
 
Çocuklar
Kurtulamazlar yanaklarına konan yaradan
Olmadık anda bırakılırlar
Sonra
Nice sonra
Hatta bazen karanlıklarına uzanırlarken kadar sonra
Üzerinde gözyaşı izleri
Senelerin izleri ile yol yol kalmış yanakları
Mahzun yayılır
Ancak görünür güzel dişleri
Ve ‘kuşlar da kaderle uçar


Cahit Zarifoğlu
 
Yağmur
1.webp
Yağmur vurunca bütün kızgınlığı ile kuru toprağa. Boşaltınca hırsını sınırsızca.Ve anlatmışsa derdini tüm yanlızlara, sevdalılara ve umutsuzlara. Eğer sevmişseniz ve varsanız umutlusunuz demişse kızgınlığı ile. Eğer kızmışsa yanlızlığınıza kızmıştır.

Yağmur sever susuz toprağı, her damla toprağa candır canandır, murattır, ümittir. Toprak ona döner ve verir cananı, canı, muradı ve hakkı olan sevdayı. Anlatır derdini bulut toprağa, topraktan dinler yanlızlık türküleri. Seni beni ve tüm sevgileri.

Bu sevdalar sel olur soğuk pınarlara, kır olur ıssız vadilere, gün olur şafak vaktinde. Tan yeri ağarınca belirir ve selam getirir yağmurdan çiğ taneleri ile. Cemre yağmura kardeş sevda verir toprağa eş, hayat verir dünyaya. Selam ve cemre yağmuru unutturmaz toprağa, toprak her sabah ümitsizlere, yalnızlar, sevdalılara yağmurun selamını verir ve irkilin der...
 
Kalp...


Cahit Zarifoğlu, 'bir kalbiniz vardır, onu iyi tanıyınız' der. Kalbimizi, sözlüklere bakarak yahut ansiklopedik bilgilere müracaat ederek tanıyamayız, anlayamayız. 'Okuyarak öğreneceksin ama severek anlayacaksın' sözü, tam da bu duruma karşılık gelir.
Kalp, insanın özüdür. Özü doğru olanın sözü de doğru olur.
Biliyoruz ki, kalpten çıkmayan, dolayısıyla kalbe dokunmayan her şey eksik kalır. İster şiir olsun, ister selam.
Kalple ilgili aldığım notları, yaptığım okumaları gözden geçiriyorum. Birbirinden kıymetli onlarca söz. İmam Şafi, 'dünyada en huzursuz kimse, kalbinde haset ve kin taşıyandır' demiş. Hazreti Ebubekir de bunu: 'Kalp katılığı, çok yalan ve hasetten meydana gelir.'
Ve Hazreti Ömer: 'Utancı giden kimsenin kalbi ölür.' Bu da onun: Kalbin ahlakına 'edep' denir.
Böylece, kalbimizi karartan nedenlerin bir kısmı ortaya çıkmış oluyor: Kıskançlık, düşmanlık, yalan söylemek ve utanma duygumuzun zedelenmesi.
Yıllar evvel, şöyle bir cümle kurduğumu hatırlıyorum: Şiddetli kıskançlık, düşmanlığı da beraberinde getiriyor.

***
Elimiz kirlenirse, yıkarız. Peki, kalbimiz kirlenirse, ne yaparız, yapmalıyız? Zor bir soru.
Dışımızla ilgilendiğimiz kadar, içimize de dikkat kesilmeliyiz. Kalbin ihtiyaçları vardır; midemiz gibi, o da acıkır. Bir mazluma, yetime, garibe, hatta bir kuşa, çiçeğe, ağaca bakıp titremiyorsak, 'gönül tellerimizde' sorun var demektir.
İyiyim diyerek iyi olunamayacağı gibi, kalbim temiz diyerek de 'masum' olamayız.
Yaşama gerekçemiz neyse, kalbimiz de ona göre şekillenir. Maddiyatı önceliyorsak, dünyanın en zengin insanı bile olsak, bu bize yetmez. 'Kalbini hırs kutusu yapma' sözü, inanıyorum ki, böyle durumlar için söylenmiştir.
Evet, meselemiz maddiyatsa, kalp, bizim için kan dolaşımının merkezi olan organdan başka bir şey değildir. Vazifesi, kan pompalamaktır. Gerçi, düşünenler için, bunda bile bir hikmet vardır. Her şey sonunda O'na döner!
Önceliğimiz, daha doğrusu derdimiz maneviyatsa, kalp, Allah'ın tecelligâhıdır. Nurettin Topçu'nun dediği gibi: 'Bizde gizlenmiş olan bir Allah sesi var, ona kalp diyoruz.'
Eskiler, kalbe doğduğu için, ilhama, 'ilham-ı şerif' dermiş. Buradan yola çıkarak, kalbe de 'kalb-i şerif' diyebiliriz.
Bir de bu var: Kalb-i rahmet. Rahmet kalbi.
Asıl önemlisi ve bizi ilgilendireni, 'kalp insanı' olabilmektir. Maddi menfaatleri ön plana almayan, insanların manevi zenginliğiyle ilgilenen kimse.
Özetle: Kalbe inanmak, Allah'a inanmaktır. Bir kalbi kırmak ise...

***

Dağlardan ovalara, meclisten meydanlara ve medyaya kadar yayılan bütün bu sevgisizlik, merhametsizlik, tahammülsüzlük, maalesef, kalp katılığından kaynaklanıyor.
Bunlar olurken, yaşanırken, eminim ki, herkes az veya çok, kalbine karşı mahcubiyet hissediyor. İşte bu mahcubiyetin ölçüsü, bizi daha iyi bir insan yapar yahut yapmaz.
İsmet Özel, 'ancak içinden aydınlanan dışına ışık verir' diyor. Kalbimizi neye açıyorsak, açmışsak, biz de oyuz. Kalbimiz neyle doluysa, dilimizden de o dökülür. Yalan dünya 'içimizde' yer etmişse, yalan söylemek kaçınılmazdır.
Evvela, acilen ve ihtiyaçtan, kalbimizi karartacak şeylerden uzak durmamız gerekiyor.
Unutmayalım: Gözlerimizi dört açabilmemiz için, kalp gözümüzün de çalışması gerekir. Gözümüzle görür, kalbimizle duyarız. Ve duymak, görmekten önce gelir. Tam da burada, 'yetiş ya Ali' diyelim: 'Kalp kör olduktan sonra, gözlerin görmesinde hiçbir fayda yoktur.'
Kalp, vicdandır, itiraz makamıdır. Aklımızın almadığı değil, kalbimizin kabul etmediği daha önceliklidir. Akıl tutulmasına göre, kalp (vicdan) tutulması daha tehlikelidir, telafisi mümkün olmayacak sonuçlar doğurur.

***

İnsanlarla kalbî münasebet kurmanın iyice zorlaştığı günlerden geçiyoruz. İçten, gönülden, çıkarsız.
Bu kadar ayet, hadis, nasihat ve kadim bilginin kalbe dikkat çekmesi, bizi ne kadar ilgilendiriyor?
'Kalp yaralanmaz, çünkü yaradır' diyen şair, bize ne anlatmak istiyor?
'Kalp darlığı, el darlığından daha zordur' diyen kıymetlimiz, maneviyat ve maddiyatla ilgili nasıl bir uyarı yapmış oluyor?
Son söz niyetine: Kalbine yenilmek deyince, aklıma kalp krizi değil de, hep güzel şeyler geliyor: Merhamet, iyilik, kanaat, tevazu, hak ve hakkaniyet?
Bir de dilek: Kalbiniz bütün olsun.

İbrahim Tenekeci
 
Bir tevekkül iliştir kalbime ey Rabbim!

iXpby3g.webp

Bir tevekkül iliştir kalbime ey Rabbim!

Ilık bahar rüzgârları gibi ferahlatsın yaralarımı. Sürüklesin sonbaharı, eylülü hatta hüznü bile. Ben ikindi vaktinin yorgun tutsağıyım. Uzayan gölgemle birlikte kısalan ömrüm, kızıllaşan gökyüzüne dalmış sönük gözlerim var. Muhtaçlığımı, acizliğimi katıp duama bir tutam tevekkül istiyorum Rabbim; bakışlarıma, yitiklerime, kaybedişlerime. Bir tevekkül istiyorum Rabbim; gözlerimin kapandığı yer umut, açıldığı yer Allahu Ekber!

Bir tevekkül iliştir kalbime ey Rabbim!
Suskunluğumun adı olsun. Ayaza çekmiş gecelerimin sızılarını sustursun önce. Dindirsin bütün hesaplarımı, kavgalarımı, anlamsız gürültülerimi. Sakin ve suskun bir teslimiyette bulayım âlemin huzurunu. Biliyorum, sessizlik gecenin üzerinde bir yük değildir sadece. Her kalem kâğıtlara önce sessizliği yazar ve her sessizlik önce aşka bular kendini. Meryem suskunluğuna bulanmış aşk-ı tevekkül istiyorum senden ey Rabbim. Yalnızca senden ve yalnızca senin aşkını istiyorum. Bir inşirah, bir genişlik, bir tevekkül… Kalemimin ilk hecesi sükût, son hecesi Nûn…

Bir tevekkül iliştir kalbime ey Rabbim!
Tebessümler bıraksın yüzümde. Baharı bekleyen tohumlarım filizlensin kalbimin otağında. Ufak bir çocuk saflığıyla bürünsün duam ellerime. Gözyaşlarım beklediğim muştularımı beslesin. Bir tevekkül bahşet ey Rabbim gönlüme, duama, sabrıma. Yeni bir dirilişi müjdeleyen bir bahar örülsün hayatıma. Gözyaşlarımın dilini bilen sensin, tut kelimelerimin niyazını, tut ellerimi, tut beni ey Rabbim ve bir tevekkül kondur yüreğime…

Bir tevekkül iliştir kalbime ey Rabbim!
Armağanım olsun. Yağmur damlası gibi usulca ıslatsın çatlamış ruhumu. Bütün dayanaklarımı ve bütün tutamaklarımı bırakıp ardımda senin sağlam ipine sarılayım sımsıkı. Seni bulayım hep aramaklarımda. Titresin kalbim ismini her duyduğumda. Şah damarı yakınlığında değsin alnım secdeye. Atmasına izin verdiğin kalbim senin aşkınla atsın. Senin isminle başlasın başlamaklarım. Ben aceleye meyyal gönlümle hicretini tamamlayamayan bir muhacirim. Ellerim boş, boynum düşük, dizlerim titrek.

Bir tevekkül istiyorum Rabbim; sana giden yollarımı açan, yüreğime bir fetih, hasretlerime bir vuslat… Fazlından bir tevekkül istiyorum ey Rabbim beni sana bağlayan, yalnız sana, sadece sana. La ilahe illallah.
 
Her defterin bir ömrü olduğu gibi her ömrün de bir defteri vardır ve yürüdükçe sayfalarını silinmez yazılarla doldururuz bu defterin. Aldığımız nefes kadar satır, yaşadığımız yıl kadar sayfa bırakırız ardımızda.

Sayfaları nasıl doldurulmuş olursa olsun, her defter iki kapak arasına gizlenmiş bir dünyadır. Bitirilmiş bir defterin kapağını aralamak, çoğu zaman yaşadığımız dünyadan farklı zamanlara, mekanlara doğru çıkılacak bir yolculuğa ilk adımı atmak gibidir.

Sayfaları arasında bambaşka hayatların kokusunu saklasalar da, bitmiş her defterin bakışlarında aynı mutluluk gizlidir. Zira her defter, sayfalarının karardığı kadar sahibinin kalbinde yer tuttuğunu bilir.

Tanıştıktan sonra bir daha asla yokluğunu düşünemediğimiz kadim dostlar gibidir defterler. Anlatırız, dinlerler; paylaşırız, saklarlar. Tüm sayfaları dolduğunda kâğıttan bir dünya, bir hayat, artık bize ait bir parça olarak hayatlarını devam ettirirler. Defterlerimizin, yazılarımızın biçimi bizi, hayat tarzımızı ele verir. Tıpkı diğer dostlar gibi defterlerimiz de aynamızdır. Sayfalar boyunca kendi yüzümüzü, kalbimizin sırlarını seyrederiz.

Kimi defterler yıllar önce yaptığımız hataları yüzümüze vurmaktan yahut yaşadığımız mutlulukları tekrar yaşatmaktan gizli bir sevinç duyarlar. Çünkü yalnız bunun için var olduklarına inanırlar. Kuru gül yaprakları dökülür kiminin arasından, kiminin arasında gözyaşları saklıdır.

Sahipleri gibi defterlerin de hastalananı, ihtiyarlayanı hatta can çekişenleri vardır. Kimi bir sandık köşesinde unutulur yıllar yılı, kimi eski eşyalar arasında karanlık çatılarda, kimi küflü bodrumlarda… Kiminin okunmaktan yıpranır sayfaları, kimi muskalar gibi saklanır yastık altlarında.

. . .

Yalnızca günlükler, hatıra yahut şiir defterleri değil; öğrencilik yıllarında çantamızda taşımak zorunda kaldığımız kimi kareli kimi çizgili, bilmem kaç formalı, ön kapağında güzel resimler arka kapağında haftalık ders programı ve çarpım tablosu bulunan okul defterlerimize dahi kendimizden bir şeyler katmışızdır farkına varmadan. Kiminin kenarlarına çiçek, desen çizmişizdir, kiminin ilk sayfalarını güzel sözlerle, mısralarla doldurmuşuzdur.

İlk günler temiz çamaşırlar gibi kokan kim bilir kaç deftere zamanla evimizin, sınıfımızın, çantamızın kokusu sinmiştir. Kurşun kalemlerin, karalayan silgilerin birkaç ayda ihtiyarlattığı defterlerin, üzerindeki etikette isim yazmasa dahi, kıvrılan kenarlarından, gevşeyen dikiş yerlerinden ve eksik sayfalarından bilmişizdir kime ait olduğunu.

Eğer annenizin halen üzerine titrediği bir çeyiz sandığı varsa, mutlaka o sandığın kuytu bir köşesinde babanızın gençlik, askerlik yıllarında tuttuğu küçücük bir defter saklıdır. İçinde Karacaoğlan, Sümmanî, Emrah türküleri bulunan… Üzerinden yıllar geçse de soğumaz o mısraların, sağa yatık iri harfli yazıların sıcaklığı.

Yalnızca türküler bulunmaz elbet babaların eski defterlerinde; zira defter aklın en emin limanıdır onlar için. Bu yüzden arandığında bulunamayan, kaybolan her defter kısmî bir hafıza kaybı yaşatır sahibine.

Şayet evinizin tenha bir köşesinde bu türden bir defter keşfettinizse, otuz yıl önce mevsimin ilk karının ne zaman yağdığını, kardeşinizin, sizin tam olarak hangi gün dünyaya geldiğini, annenizin kaç gün hastanede yattığını, babaannenizin, dedenizin hangi tarihte dünyadan göçtüğünü, yürümeye başladığınız yahut ilk kez oruç tuttuğunuz günü, garip ilaç isimlerini, beş haneli telefon numaralarını, alınan verilen borçların miktarını, hâsılı ailenize ait tüm sevinçleri, hüzünleri bulabilirsiniz onun sayfalarında.
. . .
Gönle, saatlere, takvimlere sığmayan sevdalar, hasretler, acılar için birkaç sayfa yeterlidir bazen. Bir ömrün sığdığı da olur bir deftere, bir günün sığdığı da… Hayatı başka bir dünyaya, başka bir dünyayı hayata taşır durur yazılan, okunan her cümle, her sayfa.

Ha masa üzerine sayfaları açık bırakılmış yarım bir defter, ha uçmaktan yorgun düşen kanatlarını iki yana yaymış beyaz bir güvercin… İkisi de umut, sevda, hasret taşır kanatlarında. İkisinin de kanatları başka iklimlerin, uzak diyarların, zamanların kokusunu taşımaktan bitkin düşmüştür.

Bazı boş defterlerin sayfalarında dolaşmak ayak değmemiş bir adayı uzaktan seyretmek gibi huzur verir. Aydınlık gökyüzüne, kış günü vurmuş karlı dağlara benzer onların yüzü. Yıllarca boş kalır sayfaları, ne yazacağınıza bir türlü karar veremezsiniz. Mürekkep tedirgindir, kalem sayfaları incitmekten çekinir yazmaya başladığınızda.

. . .

Dosta, arkadaşa verilecek en anlamlı hediyedir çoğu zaman boş bir defter.

Her kitap şüphesiz başlangıçta yalnızca boş bir defterden ibarettir. Boş sayfalar yeni kapılar gibi açılır ebediyete ve kendisini yazanı, kanatlı masal atlarıyla bazen hayal denizinin kıyılarında koşturur, bazen düşünce ırmağının akıntısında sürükler.

Eksik yanımızı, insan yanımızı, unutan, hatırlamak isteyen yanımızı defterlerle yamar, tamamlarız. Zihnimizin kalabalığını ya da gönlümüzün aydınlığını ancak sayfalar, defterler taşır. Bu ağırlık yüzündendir buruşan, yıpranan sayfaları defterlerin.

Dünyanın bittiği yerde bekler bizi defterlerin sayfaları. Bütün yolların duvar diplerinde, uçurumlarda düğümlendiği yerde tüm aşina yüzlerin, zamanın ve mekânın dışına kalem anahtarıyla açılan efsunlu bir kapıdır o.

Her defterin bir ömrü olduğu gibi her ömrün de bir defteri vardır ve yürüdükçe sayfalarını silinmez yazılarla doldururuz bu defterin. Aldığımız nefes kadar satır, yaşadığımız yıl kadar sayfa bırakırız ardımızda. Kimimiz defterinin kenarına süsler çizer, resimler yapar. Kimimiz kuş yapar uçurur tertemiz sayfaları. Bazıları her sayfaya bir mektup yazar ve esen rüzgârlarla gönderir zamanın mekânın uzağına. Bazıları önündeki sayfadan sürekli gemiler yapar, yüzdürür hayal denizinde.

Yazarken farkında olmasak da yanlış kelimelerin, karalanmış satırların, kaybedilmiş sayfaların telafisi mümkün değildir. Zira ömür defteri temize çekilmez.


Hüseyin Kaya
 
Geri
Top