ZÜMRÜDÜ ANKA MASALI
Bir varmış, bir yokmuş. Az gidilen uz gidilen dere tepe düz gidilen vadinin orta yerinde Oyma Pınar adı verilen bir köy varmış. Bu köyün halkı masallarda bile eşine zor rastlanır bir mutluluk içinde huzurlu mu huzurlu bir hayat sürerlermiş.
Bu köyde Satı teyze isminde bir teyze ve Koçak isminde bir de oğlu yaşarmış. Koçak bir gün akşam annesinden kendisine bir masal anlatmasını istemiş. Annesi de başlamış anlatmaya. Zümrüdüanka kuşundan, Sultan Elması'ndan ve başka dünyalardan haber vermiş. Tabiî bizim Koçak başlamış hayâl kurmaya. Zümrüdüanka kuşunu düşünmüş, Sultan Elması’nı düşünmüş. Bir gün ormana oduna gitmek için yola koyulmuş. Koyulmuş da, işte ne olmuşsa o zaman olmuş, Koçak bir de ne görsün... Bir kanadı garpta bir kanadı şarkta, rengi yemyeşil parlaklığı göz kamaştıran güzel mi güzel bir kuş görmüş. Önce korkmuş, sonra kuşun: "Korkma yaklaş!" demesiyle korkusu gitmiş ve yaklaşmış. Kuş:
- Ben Zümrüdüanka kuşuyum. Eğer Sultan Elması'na kavuşmak istiyorsan söylediklerimi yapmak zorundasın. Koçak hemen atılmış:
- Sultan Elması için elimden gelen her şeyi yaparım.
- O hâlde iki şişe şerbet ve bir de terimi silmek için yumuşak bir havlu al ve gel.
Koçak Zümrüdüanka kuşunun söylediklerini yerine getirmiş ve Zümrüdüanka kuşunun sırtına binerek gözlerini kapatmış.
Zümrüdüanka kuşu:
- Ben gözünü aç diyene kadar sakın gözünü açma. Yoksa ikimiz de yanarız, demiş ve birinci şişe şerbeti içmiş. Her kanat çırpışında bin yıllık yol almış ve üçüncü kanat çırpışından sonra bir yere konmuş. Neden sonra Koçak'a 'Gözlerini aç.' demiş. Koçak gözlerini açmış ki bir de ne görsün, dünyada görmediği ışıltılar, parıltılar... Hangi yana bakacağını şaşırmış. Zümrüdüanka kuşu Koçağı çağırmış ve 'Bak Koçak, şu karşıda görünen kapıdan içeri gireceksin ve doğruca yürüyeceksin. Önünde bir masanın üzeninde üç tane birbirinden parlak ve göz alıcı elmas göreceksin. Senin aradığın ve bildiğin Sultan Elması, elmasların ortasındakidir. Sakın unutma, sadece Sultan Elması'nı alacaksın. Diğer iki elmasa dokunmayacaksın.' diye tembih etmiş. İçeriye giren Koçak nefsine hakim olamamış. Sözünü unutarak diğer iki elması da almış ve gömleğinin içine saklamış. Geri dönüp Zümrüdüanka kuşunun yanına gelmiş. Zümrüdüanka kuşu son bir kere daha sormuş Koçak'a:
-Yalnız Sultan Elması'nı aldın değil mi?
- Evet, yalnız Sultan Elması'nı aldım.
Zümrüdüanka kuşu ikinci şişeyi de içmiş ve kanat çırpmış. Birinci ve ikinci kanat çırpışlarında biner yıllık yol almış, ama bir türlü üçüncü kanat çırpışını gerçekleştirememiş. Koçak'a tekrar sormuş:
- Yalnızca Sultan Elması’nı aldın değil mi?
Koçak yine:
- Evet yalnız Sultan Elması'nı aldım, yoksa bana güvenmiyor musun, demiş. Bu durumdan hiçbir şey anlamayan Zümrüdüanka kuşu gücünün son damlasına kadar gayret edip üçüncü çırpışı da gerçekleştirmiş ve Koçak'ın yaşadığı yere gelmişler. Gelmişler gelmesine ama Zümrüdüanka kuşunun da canı iyiden iyiye yanmış. Koçak inip de yürümeye başlayınca apansız gömleğine sakladığı diğer elmaslar düşüvermiş. Buna çok sinirlenen Zümrüdüanka kuşu, Koçak'a kanadıyla öyle bir darbe indirmiş ki indiriş o indiriş. Koçak'ın elinden düşen elmaslar bin parçaya bölünmüş. İş bu kadarla kalsa iyi üstüne üstlük Koçak'ın gözünün biri de kör olmuş ve böylece aç gözlülüğünün cezasını çekmiş. Masalımız da burada bitmiş. Gökten üç tane gül düşmüş... Birisi bu masalı uydurana, birisi bu masalı okuyanlara, diğeri de...
Neyse onu da siz hediye edin birilerine...
Bir dahaki masalımıza kadar çiçek gibi kalın gül tanelerim...
Yazar: Güler Bulut
Bir varmış, bir yokmuş. Az gidilen uz gidilen dere tepe düz gidilen vadinin orta yerinde Oyma Pınar adı verilen bir köy varmış. Bu köyün halkı masallarda bile eşine zor rastlanır bir mutluluk içinde huzurlu mu huzurlu bir hayat sürerlermiş.
Bu köyde Satı teyze isminde bir teyze ve Koçak isminde bir de oğlu yaşarmış. Koçak bir gün akşam annesinden kendisine bir masal anlatmasını istemiş. Annesi de başlamış anlatmaya. Zümrüdüanka kuşundan, Sultan Elması'ndan ve başka dünyalardan haber vermiş. Tabiî bizim Koçak başlamış hayâl kurmaya. Zümrüdüanka kuşunu düşünmüş, Sultan Elması’nı düşünmüş. Bir gün ormana oduna gitmek için yola koyulmuş. Koyulmuş da, işte ne olmuşsa o zaman olmuş, Koçak bir de ne görsün... Bir kanadı garpta bir kanadı şarkta, rengi yemyeşil parlaklığı göz kamaştıran güzel mi güzel bir kuş görmüş. Önce korkmuş, sonra kuşun: "Korkma yaklaş!" demesiyle korkusu gitmiş ve yaklaşmış. Kuş:
- Ben Zümrüdüanka kuşuyum. Eğer Sultan Elması'na kavuşmak istiyorsan söylediklerimi yapmak zorundasın. Koçak hemen atılmış:
- Sultan Elması için elimden gelen her şeyi yaparım.
- O hâlde iki şişe şerbet ve bir de terimi silmek için yumuşak bir havlu al ve gel.
Koçak Zümrüdüanka kuşunun söylediklerini yerine getirmiş ve Zümrüdüanka kuşunun sırtına binerek gözlerini kapatmış.
Zümrüdüanka kuşu:
- Ben gözünü aç diyene kadar sakın gözünü açma. Yoksa ikimiz de yanarız, demiş ve birinci şişe şerbeti içmiş. Her kanat çırpışında bin yıllık yol almış ve üçüncü kanat çırpışından sonra bir yere konmuş. Neden sonra Koçak'a 'Gözlerini aç.' demiş. Koçak gözlerini açmış ki bir de ne görsün, dünyada görmediği ışıltılar, parıltılar... Hangi yana bakacağını şaşırmış. Zümrüdüanka kuşu Koçağı çağırmış ve 'Bak Koçak, şu karşıda görünen kapıdan içeri gireceksin ve doğruca yürüyeceksin. Önünde bir masanın üzeninde üç tane birbirinden parlak ve göz alıcı elmas göreceksin. Senin aradığın ve bildiğin Sultan Elması, elmasların ortasındakidir. Sakın unutma, sadece Sultan Elması'nı alacaksın. Diğer iki elmasa dokunmayacaksın.' diye tembih etmiş. İçeriye giren Koçak nefsine hakim olamamış. Sözünü unutarak diğer iki elması da almış ve gömleğinin içine saklamış. Geri dönüp Zümrüdüanka kuşunun yanına gelmiş. Zümrüdüanka kuşu son bir kere daha sormuş Koçak'a:
-Yalnız Sultan Elması'nı aldın değil mi?
- Evet, yalnız Sultan Elması'nı aldım.
Zümrüdüanka kuşu ikinci şişeyi de içmiş ve kanat çırpmış. Birinci ve ikinci kanat çırpışlarında biner yıllık yol almış, ama bir türlü üçüncü kanat çırpışını gerçekleştirememiş. Koçak'a tekrar sormuş:
- Yalnızca Sultan Elması’nı aldın değil mi?
Koçak yine:
- Evet yalnız Sultan Elması'nı aldım, yoksa bana güvenmiyor musun, demiş. Bu durumdan hiçbir şey anlamayan Zümrüdüanka kuşu gücünün son damlasına kadar gayret edip üçüncü çırpışı da gerçekleştirmiş ve Koçak'ın yaşadığı yere gelmişler. Gelmişler gelmesine ama Zümrüdüanka kuşunun da canı iyiden iyiye yanmış. Koçak inip de yürümeye başlayınca apansız gömleğine sakladığı diğer elmaslar düşüvermiş. Buna çok sinirlenen Zümrüdüanka kuşu, Koçak'a kanadıyla öyle bir darbe indirmiş ki indiriş o indiriş. Koçak'ın elinden düşen elmaslar bin parçaya bölünmüş. İş bu kadarla kalsa iyi üstüne üstlük Koçak'ın gözünün biri de kör olmuş ve böylece aç gözlülüğünün cezasını çekmiş. Masalımız da burada bitmiş. Gökten üç tane gül düşmüş... Birisi bu masalı uydurana, birisi bu masalı okuyanlara, diğeri de...
Neyse onu da siz hediye edin birilerine...
Bir dahaki masalımıza kadar çiçek gibi kalın gül tanelerim...
Yazar: Güler Bulut