Ne de çabuk tükeniyor sayfalar, gönülden damlayan sözcükler bir bir kaleme dökülünce! Bilirsin sen de; zaman gibi, bir ömür gibi hiç anlamaksızın, göz açıp kapayıncaya dek bitiveriyor sayfalar. Ömür de bitiveriyor hiç beklemezken sen. Uzun zaman oldu senin için yeni bir sayfa açmayalı. Garip mi kalmış hatıra defterin bir çekmecenin içinde? Bitmiş sayfaları sararmaya yüz tutmuş… Eskimiş mi o da; geçen zaman gibi, benim gibi, senin gibi? Uzun zaman oldu belli sana yazmayalı. Gerçi biz yine her fırsatta açtık birbirimize öyle ya da böyle gönlümüzün duygu deryasını. Biz her fırsatta sonsuzluğa kulaç attık o deryada seninle. Çünkü insanız ya biz de işte, sonsuzluğa vuslatın sancısı yaratılışımız!
Sana yazmayı özlemişim. En çok da geçmiş günlere özlemim; o gerçek dünyaya, saf çocukluğumuza, korkusuz zamanlara… Artık kirlendi dünya. Biz de kirlendik ister istemez sonra. Çok şey kaybettik. Sevdaları yitirdik mesela, güven duygumuzu körelttik. Sevgi yok ise güven yok ise, zannımca biz insanlığı yitirdik. Mesela artık kimse kimseye dayamıyor sırtını. Çünkü sırtından vurulmak diye bir söz hâkim hayatımıza, alabildiğine gerçek. İhanet var, riya var… Var işte böyle anlamsız kötülükler ama çağın bütün kötülüklerine inat bir sen varsın bende. Dayanağım, çocukluğum, gençliğim, geleceğim, kalemim, her daim hasret kokan kelimelerim, anılarım, hatıra defterim… Sen varsın ve bu yüzden bir yanım hala çocuk; rüyalar gören, korkusuz rüyalar. (!) Dünyam bir nebze daha güvenli acımasız hakikatlerin karşısında… Kalemim zaten yazmak için yaratılmış mütemadiyen. Mutluyum bu yüzden.
Güzel temennilerle mi biterdi hatıra defterinin sayfalarına ilmek ilmek işlenen satırlar? O zaman bu hatıramda da güzel bir temenni sana benden; sen de hep mutlu ol bir tanem. Yitirilmiş, körelmiş onca değere inat biz de yitmeyen güzelliklere daya sırtını. Mesela hatıra defterine yaslan. Ben varım çünkü orada, sen varsın; mutlu olmaya yeter, mutlu olmaya değer…