r0se'den Ruh Enkazları

  • Konuyu açan Konuyu açan r0se
  • Açılış tarihi Açılış tarihi
Ne el ele tutuştuk, ne de sarıldık,
Öpüşmedik, hatta göz göze bile gelmedik
Bulaşıkları yıkamadık, yemeğe çıkmadık hatta
Hüzünlerimizi, sevgilerimizi
Hasretlerimizi gözlerimizle paylaşmadık
Ne saçlarını kokladım, ne tenine dokundum
Rüyalarımda bile görmedim seni
Aslında biz sevgili bile değildik
Seni hiç özlemiyordum şimdiki gibi
Sana şiirler de yazmadım ben hiç

Kokun hala burnumda tütmüyor
Canım sevgilim de demiyorum
Gözlerin benim için ağlamadı hem de
Hala seni özlemiyor;
Hatta seni hiç sevmedim
Sen de beni sevmedin
Benim varlığıma inat
Sen hiç mevcut olmadın hatta
Gönül sayfama adını da yazdıramadın
Çünkü sanal sevgilimdin! ! !
 
sensizliğin ilk gecesi bu

bulutlar ağlıyor ben ağlıyorum

dilimde sus olmuş üç beş kelime

yıldızlar konuşuyor ben susuyorum

rüzgar inatla seni soruyor

seni kaybettiğimi diyemiyorum

üşüyor içim,kalbim üşüyor

ay çığlık çığlığa,ben susuyorum

umudum ardından yaprak döküyor

sararmış yaprakları tutamıyorum

gece haykırışta senin adını

herşey seni söylüyor,ben susuyorum
 
Yaralı Bir Yürek mi Bırakacaksın Avuçlarına
yanıltmadı beni yüreğim
yüreğimden gelen her şey kabulümdür
anahtarı yaralı yüreğinde
bu yürek şimdi senin köşkkündür
sevdamın uğruna çıktım dağlara
düşlerimin penceresinden baktım uzaklara
en uzak bile yakındı bana
gönlüme çıkan karanfilli sokakta
yeşil yaktım yalnız sana
nefesin nefesime değerken bile
sen uzaktın bana
uzaklık aşka açar yara
boş yere sevmedi bu soylu yürek seni
farklısın diğer ruhlardan
kıyarsan bu sevdaya
paramparça edersin beni
batarım günün bir yerine
herkese dokunur acısı
ben düş suçlusu
güzel günlerin gönüllüsü
çok örseliyor hayat
yüreğinde sakla beni
her günün akşamında
yaralı bir yürek mi bırakacaksın avuçlarına
 
Sensizlik Zamanları

Saat gece yarısını çoktan geçti. Kaçıncı gün, kaçıncı mevsim, kaçıncı yıl bilmiyorum. Kaçıncı sensizliğe uyanışım bu. Dalgaların kayaları dövmesi gibi ruhuma vuruyor zaman. Oysa bütün saatleri mutluluğa kurmuştuk. Yıllar ne sevgimi azalttı ne de acılarımı.

Hiç kuşkusuz gözlerin geliyor aklıma. Alıp götüren, sarıp sarmalayan gözlerin. Sonra içimi bir hüzün kaplıyor. Alıp başımı gitmek istiyorum sensizliğin olmadığı yerlere. Adını sayıklarken karabasan gibi bir karanlık çöküyor ruhuma. Yalnızlığımdan korkuyorum.

O güzel günleri düşünüyorum. O, ellerinin ellerimde olduğu, ayaklarımızın yerden kesildiği günleri düşünüyorum. Neydi bizi böyle parçalayan? Arkana bir kez bile dönüp bakmadan gitmenin sebebi neydi? Sevmek bu kadar mı zordu beni? Karanlığa bir ışık yakmak, kışı bahara çevirmek bu kadar mı zordu?

Gülmelerini özlüyorum, gözlerimin içine bakarak, ellerimi tutarak gülmelerini. Parmaklarının saçlarımda, yüzümde dolaşmasını özlüyorum. Dizine başımı koyup yıldızları seyretmeyi, geceyi koklamayı özlüyorum sevgili.


Özlemenin bir rengi varmış. Acının da…Aynı sevdanın olduğu gibi. Bütün renkleri görürdüm de acıtanını, okşayanını, ağlayanını bilmezdim. Bilmezdim beyazın da acıttığını. Martıların kanatlarına yazdım sevdamı. Su sesinin güzelliğiyle çoğalan hasret gibi. Sana getirsin istiyorum hislerimi.


Hayat bütün perdelerini kapattı yüzüme.Biliyorum hiç bir umut yok, ışık yok. Sevda, bahar çiçekleri gibi yaza girmeden kurudu içimde. Yangına döndü alev, sele döndü yağmur. Savruldum. Oysa son kez de olsa seni uzaktan görmeyi, ruhumu yatıştırmayı umut ediyorum. Bana dönme, acıtma yaralarımı. Ben seni değil hayalini seviyorum
 
O KADAR TAMDIR Kİ EKSİKLİĞİN ...

beklemek ki eksilmeye benzer biraz
eksilmek ki eski yarandır
ve o kadar tamdır ki eksikliğin
kimselerin gözüne
takılmayandır …

öylece durdum
çakılmış gibi toprağın bağrına
ve başlangıcı
ve parçasıymışım gibi beklemelerin
bekledim …
bir mavi, tozlanıyordu içimde her geçen saniye
ve su yeşili bir nem
çürütüyordu kirpiklerimin diplerini
üstelik adı endişe olan bir makas,
içimin kumaşına dayamıştı ağzını,kesti kesecek
ama olsun dedim
olsun
o
benim içim yırtılmadan
yetişecek …

öylece durdum ben
gölgemden kediler geçti
sonra kuşların telaşı
bir de yarı ürkek bir kelebeğin uçuşu
ki kanatları güzeldi ömrümün tüm renklerinden
ve bu yüzdendi sanırım
kalbimin bir anlık susuşu
sonra bir şarkının sesi geçti gölgemden
ardından yarım bir gazete parçası
hani içinde yaralı bir aşktan bahseden
ve bir çiçeğin kokusu sonra
bir de kurumuş birkaç yaprak bunların peşinden
hatta en sonunda gölgem bile
ki beklemekten sıkıldı belki de
o bile değiştirerek yerini
sessizce uzağıma giderken
ben durdum
durdum
ve bekledim …

bir olmayana tutunmaktan kalbimin elleri ağrıdı
ellerimi sıktım tüm gücümle “var” dedim
ve dudaklarım kanayana dek ardından
bildiğim bütün şarkıları hiç susmadan
üst üste söyledim ...

tek ayağı topal saatler geçti ağır aksak
hani yüzlere tek bir çizik bırakmayan
ama ruhlara çentikler atan zamanlar
ve birde küçük bir kedi yavrusu
hastaydı sanki biraz ama
zaten o da çok fazla durmadı
ardından bir sokak satıcısının yalnızlığı izledi onu
sonra da bir hayal tamircisi
ki bence çoktan eskitmişti o
kendinin bile hayallerini
dedim ya
geçip gitti her şey gölgemden,
geçti
ve gitti
bense durdum
durdum öyle
ve bekledim
sayarak gölgemden nelerin geçip gittiğini..
ve içimde bir çöl,
avucumdan bi okyanusu dibine kadar içerken
gölgeme dahi belli etmedim
ve sezdirmedim
bir tütünün dumanına sararak hüznümü
gücendiğimi
gizledim …

öylece durdum
çakılmış gibi toprağın bağrına
ve başlangıcı
ve parçasıymışım gibi beklemelerin
bekledim …
bir mavi içimde tozlanıyordu her geçen saniye
ve bir iç aralıyordu parmaklarını umuttan
düşüyordum
mutsuz bir çocukluğun
hayli kırgın
geçmişine …

beklemek ki eksilmeye benzer biraz
eksilmek ki eski yarandır
ve o kadar tamdır ki eksikliğin
kimselerin gözüne
takılmayandır …
 
Uykusuz gecelerin sarhoşluğu ile yürürken bomboş sokaklarda ;
Yine sessizliğin çığlıkları sardı dört tarafımı..
Ve sensizliğin kuytu köşelerinde dalarken hayallere ; yalnızlığının tenhasında
içtim son sigaramı...
Bu kaçıncı ayıydı gidişini , bu kaçıncı yılıydı dönmeyişinin..
Ve şafak hüzünle sökerken yeni güne bu kaçıncı sabahıydı uykusuz uyanışımın..
Sensizlik nedir bilirmisin sen...
Uçurumlardan düşen bir insanın haykırışı; mızrak yemiş bir aslanın feryatları anlatamaz
sensizliğin acılarını..
Öfkem yine yenik düşmüştü duygulara; ve beni terk edişine duyduğum nefret tükenmişti
damla damla.
Ama sen hala dönmemiştin.hala gözlerim yollardaydı; uzaklara dalıyordu hüzünle ,
gördüğü her karartıda seni arıyordu yaşlı gözler.
Ve yaralı kalbim çarptığı sürece yeryüzünde, yalnız seni sevip senin için
çarpacağına ant içmişti birkere.
Umutlar birbir tükenirken yorgun bedenimde , gönül kabul etmiyordu aklın kabul ettigi şeyi;
SEN GİTMİŞTİN ve BİRDAHA DÖNMEYECEKTİN..
 
araladım yeni güne penceremi binbir umutla

uzandım yatağıma düşünürken hayat adlı oyunun

bugünkü sahnesindeki rolümü

asılı kaldı gözlerim boşluğa

ne sahne vardı nede rol

senin yokluğun sarmıştı heryeri

yaşam neye yarıyor

ne gerek vardı ki

sensiz sabahlara açılan gözlerin

sensiz gecelere kapanmasına

günün orta yerinde kopuyor filim

daha bir dayanılmaz oluyor sensizlik

ve ben o boşlukta kaybolmak istiyorum

ne sahnesi ne de rolümün olduğu bir hayatı istemiyorum
 
uzun bir yol benimkisi sensizliğe doğru

yürümekten değil de

dönüp dönüp ardıma bakmaktan

geride kalan hatıralarımı unutamamaktan yoruldum

ne kadar uzun ve zormuş sensizliğe yürümek

bazen tökezliyorum düşüyorum arasıra

canım yanıyor biliyor musun

dizlerim kanasa annem üflerdi geçerdi eskiden

şimdi yüreğim kanıyor korkuyorum hiç dinmeyecek acısı

sen yoksun ki öpsen geçerdi belki

sensizliğe yürüyorum uzun bir yolculuk benimkisi

ne kadar zor da olsa ölüme yürümek

sonu belli sana kavuşmak var ya ucunda her acıya değer
 
SUSTUM... ÇÜNKÜ KALBİM ACIYOR

Sustum!
Ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
kendimle konuşuyorum şimdi yalnız...
yalnız yüreğimle dokunuyorum sesime
kimse duymuyor...


sustum!
sustu dudağımdaki şarkı, gözlerimdeki şiir
yaraları yalayan rüzgar
sokaklarında kahrolduğum şehir
gözlerim konuşuyor yalnız




sustum!
bin ah sürüp dudaklarıma
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
sustu benimle deniz,
sustu deli dalgalar, sustu martılar...
umutlarımı sarıp rüzgarlara
uzaklara savuruyorum her gece
yıldız yapıp serpiyorum gökyüzü




Sustum!
tuz basıp yaralarıma!
sustum
içinde volkanlar taşıyan bir derviş gibi
yaslanıp yalnızlığın duvarına
gül döküp kalabalıklara
kimsesiz geziyorum gönül ülkemi her gece
kimse bilmiyor..
kimse görmüyor



sustum!
sustu benimle gök, sustu dağ, sustu toprak
acılar konuşuyor şimdi yalnız
yaralı gönlümün sızıları konuşuyor
tutup öldürüyorum içimdeki sevdaları bir bir
atıyorum uçurumlardan
kimse hissetmiyor...


saçlarını kokluyorum rüzgarların
dudaklarından öpüyorum hayatı
içimde incecik bir sevgi ürperiyor
sarı hüzünler dökülüyor gönül bahçeme
gelmiyor beklediğim bahar
yaralar merhem tutmuyor
gözyaşı olup dökülüyorum kaldırımlara
mendil silmiyor
yağmur dinmiyor
sevdiğim bilmiyor..


sustum!
sustu benimle sarı sabır, sustu hasret, sustu zaman
sustum
yalnız gözlerimle dokunuyorum hayata
kimse anlamıyor..



sustum!
ey beşiğini sallayıp boğduğum hayat
kucağımda büyütüp öldürdüğüm sevgi
yaralar merhem tutmuyor
geceler avutmuyor
ben sustum
acılarım konuşuyor yalnız..


ben sustum!
susmuyor yüreğimi kavuran kasırga
pencereme vuran yağmur damlaları
susmuyor her gece dışarda inleyen rüzgar
gelmiyor bahar
kuşlar sevinmiyor
yıldızlar küs
ay üzgün
güneş doğmuyor
acılar dinmiyor
içimde binlerce şiir kanıyor her gece
kimse bilmiyor...



sustum!
sustu benimle sarı sabır, sustu hasret,
sustu hayat
sustu zaman
acılar konuşuyor yalnız
acılarım konuşuyor
kimse duymuyor...
duymuyor...
duymuyor...
duymu...
duy...
 
kör bir insanın nedir tek umudu

güneşi ışığı görmektir tek isteği

öyle bir bekler öyle bir diler ki

herşeyini vermeye hazırdır

mum alevindeki aydınlığı görmeye

bende bir körüm şimdi

gözlerim senden başkasını görmüyor ki

ne doğan gün ne mavi gök unuttum herşeyi

her rengi sildim beynimden

bir tek senin gözlerine ihtiyacım var

bir tek senin rengine

yüzüne bakabilsem aydınlanacak dünyam

kalkacak gözlerimdeki perde

seni görebilmek için hazırım ömrümü vermeye
 
Geri
Top