• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

şimdi şöyle oluyor

fonda da killing me softly çalsın günlük iyice kafayı bulalım (: , bu arada bi çizgi filmde frank sinatra çalıyordu bu ses tam aslan kükreyerek başlayan çizgi filmlerin sesi. hangisiydi acaba
 
Sevgili gunluk
Aile sevgisi görmemis insanlarla konuşmak isterdim. Ama dikkatini çekerim sevgi görmemiş. Annesinden babasindan hayatı boyunca her türlü desteği gördüğü halde annesinin sıkıca sarıldığı bi ânı hatirlamayan veya babasının elini tuttuğu zamanları güç bela anımsayan..
Onlarla konuşmak değil daha doğrusu sadece dinlemek isterdim hislerini, duygularını ve bununla nasıl başa cikabildiklerini..
Sonra ailesinden doyasıya sevgi gormus insanları dinlemek isterdim günlük, bana anlatsinlar anneleri saclarini taradiktan sonra yanaklarina öpücük kondurmus mu, babaları lise mezuniyetlerinde gururla sarılmış mi..
Bu koca boşluğun sebebini öğrenmek isterdim sevgili günlük. Ufak bi öpücük mü yaratmış bu boşluğu. Bilmek isterdim günlük aile sevgisini doyasıya yasayanlarda da bi boşluk var mi. Sebep bu mu?
 
Öyle bir yerdeyim ki.. Öyle bir yerdeyim ki.. selda bagcan çalıyor günlük dikkat edersen bu aralar geçmişe olan ozlemim fazlasıyla arttı bu kalbime ızdırap verecek dereceye ulaşacak diye bazen urkuyorum hatta ama elimde değil.
Penceremden bakiyorum günlük yatagimin yani başındaki pencereye. Ay o kadar parlak ki ve şehrin ışıkları hala o kadar canlı ki. Yakından görmek istedim gozlugumu taktım bazı evlerin ışıkları söndü. Bazı ışıklar hareket halinde sanırım araba olmalı bunlar. Evet evet muhtemelen araba. Dayimlara gittiğimiz günler geldi aklıma günlük. Biz kardeşler akşama kadar kosusturup yorulurduk eve dönüş saatine kadar bi köşede sızar kalırdık. O uyku o kadar tatlı gelirdi ki eve dönmek istemez kıvrılıp sabah etmek gözümüzü açacak kuvvete gelince salonda tekrar zıpır zıpır ziplamak isterdik. Annem tek tek uykumuzu acar ve bizi arabaya dolustururdu. Hava genelde soğuk olurdu arabada yari titrer yari uyuklar vaziyette caddelerin ışıklarını seyrederdim. Arabaların farları, tabelalar, hastaneler, eczaneler.. Gece vakti olmasına rağmen hala bi canlılık belirtisi olurdu. Yani başımda kardeşimin uykulu uykulu nefes alıp verişi, annemle babamın tatlı muhabbeti daha da arttirirdi canlılığı. O kısa yolculuk hiç bitmesin isterdim.
Şimdi dışarı bakıyorum günlük, uyuyamiyorum. Göz kapaklarına ölesiye işkence edip sabaha kadar inatla eskiyi hatırlamak şehrin tüm ışıkları bitene kadar penceremden bakmak istiyorum.
Keşke annemle babam gelse şimdi. On koltukta ikisi, arka koltukta kardeşlerim. Hadi deseler eve dönüyoruz. Sonra ben yarı uykulu yari üşür dinlemeden atlasam arabaya. Huzurlu uyuyana kadar dolassak.
Eskiyi çok özlüyorum günlük ve büyümenin verdiği bu ağırlık beni yoruyor. Bu hep böyle mi olacak?
 
Ayrılık çanları çalıyor günlük, son birkaç ay kaldı şunun şurasında. O kadar alışmışım ki her birinin varlığına. Seneye bu aylarda farkli şehirlerde bulunacak olmak bana anlatamayacağım kadar kırıklık, burukluk, hüzün veriyor.
Biri çok çekingendir haftada bir görüşürüz ama bilirim çok sever beni, kızar sürekli neden bana söylemedin neden anlatmadın diye, hep ilk ona koşayım ister espriyle karışık dövülecek adam çok der sen söyle ben döveyim. sonra çatık kaşlarım gevşer gülümserim, gülüşürüz.
Biri Duman hayranıdır, parçalarını çalar ses kaydeder dinletir sürekli yemek yapmaya eve çağırır, dünyadaki en iyi niyetl insandır
Biri Angaralıdır, behzat amirim gibi la lı konuşur arada küfür eder, döner hemen özür diler
Biri tertip der, kum çuvalı taşınacak olur hiç üstümü kirletemem der, vururum sırtıma çuvalı ama bi adım atamam kızar hemen bırak bırak incecik bileklerin var yaptığın artistliğe bak der, alır çuvalı kendi taşır
Biri çok naiftir adeta hanım efendidir, aheste aheste yürür, yavaş yavaş konuşur, arada beraber yemek yaparız, ben tavuk elleyemem tavuğu o keser, köri sosunu ben yaparım
Biri çok rahattır okula sık gelmez, uzun boylu zayıf dal gibi kızdır ama ayakları ufacıktır, deli gibi yemek yer kilo almaz, alttan kalan derslerde yoldaşlık yapar, akşam ders aralarında tavla oynar çay içeriz
Biri zaten ilk tanıştığım insanlardan biridir, akşam hava güzelse benim evime kadar yürüyerek gideriz ordan durağa binip kendi evine gider, kafasına kapşon geçirip sigara yakar yanımda müptezel gibi dolaşır, canım benim,
Biri çok hırslıdır ama kıyamaz kimseye, biri sevdiğinin canını mı sıktı hemen kanlı nigar kesilir,
Biri çok komiktir, örümcek yılan timsah besleyen arkadaşlarını anlatır, öğlenleri ben kurabiye götürürüm, gülmekten yiyemeyiz
Çok özlerim günlük, napayım şimdi ben?
 
Canı o kadar sıkkın ve çevresindeki kalabalıktan o kadar muzdaripti ki saatlerce yalnız kalıp dusunmeyecegi sadece denizi izleyebilecegi bi yer olsun istiyordu. Buna rağmen telefonları susmuyor ard arda güncel haberleri takip eden arkadaşları, kendisi için endiselenen ailesi ve bıkkın vaziyette dert yanan çevresinden fırsat bulup henüz bir kilometre dahi öteye gidememisti. Tüm gece sıkıntılı sıkıntılı otururken aynı zamanda zihninde dolaşan karanlık hayalleri def etmekle savaşırken bi anda telefonuna mesaj geldi. Yeteri kadar darbeyle ilgili konuşup yorumlar yapıp insanların endişelerini büyük bi ehemmiyetle dinleyip çok defa tavsiye vermek zorunda kaldığı için mesaja bakma gereği bile duymadı. Kesin yine onlardan biriydi ne olacaktı bu ülkenin sonu? Oysa ülkeyi düşündüğü için kaç gündür ruh gibi gezinen aynı zamanda endişesini içine gomdugu için insanlar tarafından "ilgisiz" olarak adlandırılan da kendisiydi. Hiç umrunda değildi kimse onun ruh halini nasıl olduğunu anlayacak halde ve psikolojide olmadığı için kırgın da değildi. Aksine kendi kendine içindeki bu hayal kırıklığını geçirmek için fırsatlar kolluyordu. Yurt dışına mi gitseydi? Ya da doğuda bi sehiri onarmak için gönüllü olarak bi ekibe mi girseydi? Bi süre unutulmak, insanların yardımına koşup kendi hayatından ve hislerinden uzakta kalmak ona iyi gelecekti. Düşünüyordu ne yapmalıydı? Uzağa gidip ailesini üzmek, telefonlara cikmayip çok sevdiği çocukluk arkadaşlarını kırmak vardı bir de. Kafası karışıktı. Fikirler, düşünceler sanki hepsi basının üzerinde bi bulutla dönüşmüştü ani bi hamleyle elini yukarı kaldırdı bütün bulutlar dagildi. Havada kalan eli gayri ihtiyari masanın üzerindeki telefona uzandı evet bi mesaj vardı ve... Aman allahım oydu! Nasıl olduğunu merak etmiş günler sonra. Kalbinde ufak bi titreme oldu sol kaşı yukarı kalktı. Derin bi nefes alıp saçlarını topladı bi tutam saç ensesinde kaldı ama önemsemedi. O da cevap yazdı kısa bi konuşmadan sonra biraz daha umutluydu. Yarın o umut da ufak bi golde oluşan halkalar gibi hızla büyüyüp aniden sonuverdi. Çünkü o kişi şehir dışına gitmek zorundaydı ne zaman geleceği belli değildi. Son bi defa konusamamis olmak onun ruhunda oluşan yarayı biraz daha derinlestirip kalbindeki son umudu da küçük bi titremeyle söndürdü. Keşke bi defa konuşmuş olsaydı. Geçti artık. Aldığı derin nefesi yavaş yavaş verdi koltuğuna geri yaslanıp gözlerini kapadı. Güzel günleri düşünerek..
 
Sevgileri yarınlara bıraktınız çekingen, tutuk, saygılı..

Tanrım dünya mı küçüldü aniden, yoksa benim şu aklı deli hislerim mi sığmamaya başladı yerine. Ne olur şu ufak evren biraz büyüse. Aldığım nefes ciğerime yetmiyor. Biraz daha tanrım biraz daha.. Ne olur bir nefeslik hava daha. Bu duvarlar mı yoksa beni boğan? Ya da ufak bir söz. Ben mi değiştim yoksa? Neden günlük.. Keşke ufak bi ışık görebilsem, gel dese bana, burada bembeyaz bulutlar var yerlerde, denizler masmavi, toprak nasıl da doğurgan kızıl kahverengi, gel dese. Baksam ışığa gözlerim kamaşsa. Gel dese sonra tekrardan, kahverengi gözlerinin içi güler; cennet gülümseyen yüzü güler; güven verir bir kelimesi dağdır, çınardır çağıldayan sudur sesi güler. Güler o günlük. Beni görür güler. Gözleri kısılır dünyası ufalır bi anda oysa benim dünyam büyür. Koşmaya bilhassa uçmaya yetecek nefesim olur. Doya doya içime çekerim. Ah keşke gel dese günlük. Nereye demesem haydi desem. İçim açılsa. Bana ne oldu böyle günlük? mutluydum ben oysa..
 
Günlük çok karamsarım bu sıralar vaziyet iyi değil anlayacağın. İçimi dökmem lazım ona söyleyemiyorum madem sana yazacağım. Onu ne kadar özlediğimi; omzumun yanında omzunun olduğunu bilmenin verdiği güveni hala bi çocuk gibi aradığımı; bulamadığım anlarda müthiş bi hayal kırıklığıyla oyun bozanlık yaptığımı, tıpkı akşam eve çağrılan minikler gibi kaşlarım çatık dolaştığımı; özellikle onun anıları ruhuma hücum edecek diye yalnız kalmaktan artık çok korktuğumu; elindeki yara izinin hikayesini anlatmasını; soğukta üşüye üşüye hiç konuşmadan yürümeyi.. Tanrımmm! ben onunla en cesurlarının bile gitmeye tereddüt edeceği diyarlara giderdim. Gel dese hiç düşünmem giderdim.
 
Öğleden sonra üç arkadaş uzuun upuzuun yola çıkmaya karar vermişlerdi. Uzun ve güleç olanı bu yolculuğa yetecek kadar peri tozu olmadığı için üzgün olduğunu söylediği anda iri ve uzun saçlı olanı bahar çantasından yarım paket peri tozu çıkardı. "Kusura bakma dün de uzun bi yolculuktaydım yarısını kullandım" diyip uzun ve güleçe uzatıverdi. Uzun ve güleç bi an o kadar mutlu oldu ki bu kadar peri tozuyla isterse dünyanın diğer ucuna gidebilir hatta o anlata anlata bitiremedikleri özlem yıldızına bile uçabilirdi.
Sevinçle kanatlarını çırptı. "Haydi o zaman!" dedi heyecanla sonra içinden bi burukluk geçiverdi ahh neden o da yoktu ki. Daha önce onunla da yolculuğa çıkmışlardı ama çok fazla heyecanlandığı, kalbi titrediği için peri tozu hemen azalmaya başlamış; bitmesinden korkmuş ve bu tatlı telaşının fark edileceğinden korkmuştu. Kalbi pır pır ettikçe daha çok peri tozuna ihtiyaç duyuyordu bu yüzden mutlu olmak aynı zamanda ölüme yaklaşmak demekti. Evet periler de ölürdü. Hem de mutluluktan!
"Haydi!" dedi bi anda iri ve uzun olan ne oldu dedi dalıp gittin.. "Ha?!" dedi uzun ve güleç af edersin duymadım. Sonra bi anda nerede olduğunu hatırladı. Peri tozu ve bahar çantası yoktu, özlem yıldızı hayaldi, kendi de peri değildi.. "Haydi!!!" diye bi ses geldi tekrar. "haydi otobüs kalkacak binelim.."
 
sevgili günlük
beni biliyosun ne kadar azimliyimdir. insan hayalleriyle yaşar demiş bi defa babamız. küçüklüğümden bu yana "hayal et ona ulaşmaya çalış ki şu ömrünün bi amacı olsun" denile denile büyütüldük. e ettik de ne oldu be günlük. al göreysın halimi.
neyse baştan alayım.
iki sene önce devlet demiryollarındaydım biliyosun (küçümen stajyer). mühendisler bendeki isteği gördükçe "memur ol bak garanti iş, ilerde istediklerin olmazsa üzülürsün." demelerine rağmen her gün hayallerimi dinleye dinleye kendileri de aşka gelip yeni bi bölüm açmaya karar vermişlerdi. o kadar ki demiryollarında projeleri kendilerinin yapabileceğini, ihaleye gerek kalmayıp taşeron firmalar yerine devlet bünyesindeki mühendislerin de "kafalarını" kullanabileceklerini söylemeye başlamışlardı. Vaayy bee!!! ne güzel değil mi? ama gerçek hayattayız.. müdür de durur mu yapıştırmış bunlara cevabı başıma iş açmayın diye. tabi her şey eski seyrine dönmüş anında. mış muş diyorum hah işte ben yokum o sıralar stajım bitmiş okuluma gitmişim. keyifler yerinde ders aralarında tavla oynamalar, akşam hususi kampüse çıkıp manzaraya karşı kahve içmeler, ikinci öğretimden olan tanıdıkları derse göndermeyip sohbet etmeler.. son sene diye gezmenin dibine vurup parasız kalmalar, üç beş lira için roman satmalar. ne diyoduk konu bu değildi maziye gittim.
işte günlük birçok hayalim vardı. inşaat mühendisliği derya deniz seç beğen al hangi alan istiyosan. ben de dedim adem doğangün'den neyim eksik benim. has bi betonarmeci olayım yan dal olarak deprem mühendisliğinde uzmanlaşırım. neyse işte mezun olduk gel zaman git zaman.. ben istediğim işi "hayalim"i bulamıyorum. bana diyorlar "tecrübesiz". tecrübesizim ama iki ayda iki yıllık kademe atlarım diyorum. ama işte hebele hübele.. bu arada babam bana iş buluyor günlük. eve yakın, maaşı iyi, tecrübe istemiyor. ama şantiye be günlük. benim nevi şahsıma münhasır naif hayallerim var. reddediyorum. inatlaşıyoruz babamla. o aradığım gibi bi yer bulamayacağıma inanıyor bense bulacağıma. kırılıyorum bi yandan tabi "sen değil miydin insan hayalleriyle yaşar diyen". babamla girdiğim ufak münakaşadan sonra beni kendi halime bırakıyor. off bee nasıl da özgürüm babamı dinlemedim. burnum havada iş bulacağım çünkü. piyasa benim gibi mühendisi zor bulur.
iş başvurularımdan cevap beklerken bi Kapadokya ya gideyim diyorum e iş bulucam zaten önceden kafa dağıtayım.
sonra ordan dönüyorum canım günlüğüm hala bi telefon yok. tabi benim hayaller riley' nin kişilik adaları gibi tek tek çökmeye başlıyor (riley, inside out adlı animasyonda bi karakter izleyin öneririm). bi sabah uyanıyorum cevapsız çağrı. olley bee diyorum iş için aradılar! kısa bi konuşmanın ardından iş görüşmesi. gerisini hiç anlatmıyım günlük tam bi yıkıntı. orası kesinlikle olmuyor olmayacak.
gel zaman git zamann.. kendime bakıyorum da ben stajyer almamak için yemin etmiş proje ofisine gönüllü stajyer olarak kendimi aldırabilmiş, idecad ve sap2000 programlarını öğrenmiş bir mühendisim. peki neden bu özgüven kırıklığı???? bilmiyorum günlük. her şeye, herkese çok kırgınım. bana kimse böyle demedi. keşke babam hayal kur diyeceğine gerçek hayatı anlatsaymış.
velhasıl kelam şantiyede işe başlamak üzereyim günlük. bu dünyanın her yerinde böyle mi bilmiyorum ama en çok da ülkeme kırgınım. bu ne medeniyet bilmez cahil insanlar zengin olmuş paralarıyla genç beyinlerin hayatına oynuyolar. hepsinin ABV!!
neyse iyi geceler sevgili günlük, iyi geceler genç mühendisler!
 
Geri
Top