Osmanlı Ekonomisi Tarihi
Osmanlı İmparatorluğunun Son Yıllarında Ekonomik Durum
Osmanlı Toplumu 19. yüzyılın ikinci yarısına dek iktisat bilimine ve çağın gelişmelerine uzak kalmıştır Azınlıklardan Sehak Efendi devrin padişahına hediye olarak, Litografya ile basılmış kitabını (İlmi Tedbiri
Menzil), 1859 yılında vermiştir. Kitap Fransız iktisatçı J.B. Say (1767-1832)'ın görüşlerini içermekteydi.
Bilindiği gibi Avrupa'da matbaanın icadından tam 277 yıl sonra, Osmanlı Devleti müslümanların matbaa kurması ve kitap basmasına 1727 yılında izin verdi. Macar asıllı İbrahim Müteferrika 1729 yılında ilk kitabı bastı. Ancak dini kitap basmak yasaktı. Oysa ülkede yaşayan Museviler 1494'ten beri İbranice kitap basıyorlardı. Ardından Osmanlı vatandaşı Ermeni ve Rumlar da kendi matbaalarını kurup ana dillerinde kitap bastılar.
Türk ve Müslüman halk "Şeriata aykırı" diye benzer haklardan yararlandırılmıyorlardı. Bu yasak ancak
Cumhuriyet döneminde kaldırıldı.
Ahmet Mithat (Gazeteci, yazar) iktisadi konularda yazdığı yazılarını "Ekonomik Politik" başlığı altında (1879) toplamış ve kitap halinde yayınlanmıştır. Yazılarında azınlıkların denetiminde Osmanlı Ekonomisinin nasıl yağma edildiğini, müslümanların nasıl ekonomi yönetimi dışına itildiğini anlatmaya çalışmıştır.
İlk iktisat kitabının yazılması ve basılması 1881 'de Ohannes Efendi tarafından gerçekleştirildi. Yazar bu
kitabını hocalık yaptığı (1859'da İstanbul'da faaliyete geçen, 1935'te Siyasal Bilgiler O-kulu adını alan ve 1936'da Ankara'ya taşınan) Mekteb-i Mülki-ye'de okutmuştur. Kitap büyük ölçüde Adam Smith'in görüşlerini tekrarlayan ve savunan bir nitelik taşıyordu. Sakızlı Ohannes E-fendi ve Portakal Mikail Paşa, Mektebi Mülkiye'de verdikleri derslerde Osmanlı Devleti için sanayileşmeyi kaynak israfı sayıyorlardı.
Yüzyılın sonunda M. Cavit Bey "İktisat ilkelerine ters düşen bir sanayileşme ülkeyi yoksullaştıracaktır" diyordu.
Bu görüşlere ilk karşı çıkan ve F. List'in "himayecilik" ve "bebek endüstriler" gibi ilkelerini savunan Musa
Akyiğitzade ol-muştu.Kazanlı bir göçmen olan Akyiğitzade Harbiye'de "İlm-i Servet" okutuyordu.
V.Eldem'in değerlendirmelerine göre 20. yüzyılın başlarında, Batı Avrupa'da kişi başına ortalama gelir 170
dolar iken, Osmanlı İmparatorluğu'nda yaklaşık 44 dolar idi. Ancak bu miktar İstanbul'da 66 dolara yükselirken, Irak'ta 35 dolara düşüyordu. (İktisat Tarihi) Cumhuriyet öncesi Osmanlı İmparatorluğunun sosyoekonomik yapısı hakkında elimizde tutarlı ve yeterli bilgiler yoktur. Bunun başlıca nedeni bu döneme ait devlet arşivlerinin tasnif edilmemiş ve araştırmacılara yeterince açılmamış olmasıdır. Eldeki bilgiler dağınık ve eksiktir. Örneğin Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarında toplam nüfus ve nüfusun diğer özellikleri hakkında elimizde güvenilir veriler yoktur. Kullanacağımız veriler genellikle bazı araştırıcıların yaptığı kestirmelerdir. 1919 yılında Millî Misak'ın çizdiği sınırlar içinde kalan Osmanlı Devleti'nin nüfusunu kestirmek için elimizde güvenilir bir kaynak
vardır. Bu kaynak 14 Nisan 1919 tarihinde yayınlanmış bir belgedir Bu kaynaktan elde edilen bilgilerle çeşitli düzeltmeler yapıldıktan sonra İmparatorluğun büyük kentlerinin nüfuslarını hesaplamak mümkün olmuştur.
Vedat Eldem'in tespitlerine göre 1914 yılı başında Osmanlı İmparatorluğu'nun yüzölçümü 1.937 bin km" ve
nüfusu da 26,3 milyon civarındadır. Toplam nüfusun %80'ini Türkler ve Araplar oluşturmaktaydı. Balkanlar'daki Osmanlı Devleti Avrupa'daki topraklarını kaybettikçe yüzölçümü ve nüfusu azalmıştı.
Ayrıca ardarda gelen yenilgiler sonrasında Müslüman nüfusun önemli kısmı Ortodoks Kilisesi'nin ve yerel
milliyetçi güçlerin baskısından kaçıp Anadolu'ya gelip yerleşmişlerdi. 1914 yılı sonuna göre başlıca büyük kentlerin nüfusları şöyledir: İstanbul 1.122.000, İzmir 198.000, Bursa 76.000, Adana 64.000, Konya 49.000 ve Ankara 27.000... Görülüyor ki İmparatorluğun bugünkü anlamda tek büyük kendi vardı o da İstanbul idi. Bu kentin özelliği devletin başkenti olması yanında dış ticaretin de merkezi olması idi. İkinci sırada yer alan İzmir ise daha küçük çapta olmak üzere ithalat ve ihracatın yapıldığı ikinci büyük liman kent özelliğini taşımaktaydı. Diğer bir deyişle ülkenin Avrupa'ya açılan kıyıları kentleşmiş ve gelişmiş iken, İç Anadolu ve Doğu Anadolu bu sürecin dışında kalmıştı. Batı Avrupa'da kentleşmeyi belirleyen olgu sanayi yatırımlarının başlaması ile ortaya çıkan işgücü talebidir. Oysa Osmanlı Devleti çağdaş sanayileşme süreci dışında kaldığından İstanbul ve İzmir'de görülen kentleşme iç ve dış ticaret yanında kamu hizmetlerinin yoğunlaşması ile oluşmuştur. Birinci Dünya Savaşı sonrasında bu kentlerin nüfusları tahmin edebileceğimiz nedenlerle çok azalmıştı.
Osmanlı İmparatorluğunun Son Yıllarında Ekonomik Durum
Osmanlı Toplumu 19. yüzyılın ikinci yarısına dek iktisat bilimine ve çağın gelişmelerine uzak kalmıştır Azınlıklardan Sehak Efendi devrin padişahına hediye olarak, Litografya ile basılmış kitabını (İlmi Tedbiri
Menzil), 1859 yılında vermiştir. Kitap Fransız iktisatçı J.B. Say (1767-1832)'ın görüşlerini içermekteydi.
Bilindiği gibi Avrupa'da matbaanın icadından tam 277 yıl sonra, Osmanlı Devleti müslümanların matbaa kurması ve kitap basmasına 1727 yılında izin verdi. Macar asıllı İbrahim Müteferrika 1729 yılında ilk kitabı bastı. Ancak dini kitap basmak yasaktı. Oysa ülkede yaşayan Museviler 1494'ten beri İbranice kitap basıyorlardı. Ardından Osmanlı vatandaşı Ermeni ve Rumlar da kendi matbaalarını kurup ana dillerinde kitap bastılar.
Türk ve Müslüman halk "Şeriata aykırı" diye benzer haklardan yararlandırılmıyorlardı. Bu yasak ancak
Cumhuriyet döneminde kaldırıldı.
Ahmet Mithat (Gazeteci, yazar) iktisadi konularda yazdığı yazılarını "Ekonomik Politik" başlığı altında (1879) toplamış ve kitap halinde yayınlanmıştır. Yazılarında azınlıkların denetiminde Osmanlı Ekonomisinin nasıl yağma edildiğini, müslümanların nasıl ekonomi yönetimi dışına itildiğini anlatmaya çalışmıştır.
İlk iktisat kitabının yazılması ve basılması 1881 'de Ohannes Efendi tarafından gerçekleştirildi. Yazar bu
kitabını hocalık yaptığı (1859'da İstanbul'da faaliyete geçen, 1935'te Siyasal Bilgiler O-kulu adını alan ve 1936'da Ankara'ya taşınan) Mekteb-i Mülki-ye'de okutmuştur. Kitap büyük ölçüde Adam Smith'in görüşlerini tekrarlayan ve savunan bir nitelik taşıyordu. Sakızlı Ohannes E-fendi ve Portakal Mikail Paşa, Mektebi Mülkiye'de verdikleri derslerde Osmanlı Devleti için sanayileşmeyi kaynak israfı sayıyorlardı.
Yüzyılın sonunda M. Cavit Bey "İktisat ilkelerine ters düşen bir sanayileşme ülkeyi yoksullaştıracaktır" diyordu.
Bu görüşlere ilk karşı çıkan ve F. List'in "himayecilik" ve "bebek endüstriler" gibi ilkelerini savunan Musa
Akyiğitzade ol-muştu.Kazanlı bir göçmen olan Akyiğitzade Harbiye'de "İlm-i Servet" okutuyordu.
V.Eldem'in değerlendirmelerine göre 20. yüzyılın başlarında, Batı Avrupa'da kişi başına ortalama gelir 170
dolar iken, Osmanlı İmparatorluğu'nda yaklaşık 44 dolar idi. Ancak bu miktar İstanbul'da 66 dolara yükselirken, Irak'ta 35 dolara düşüyordu. (İktisat Tarihi) Cumhuriyet öncesi Osmanlı İmparatorluğunun sosyoekonomik yapısı hakkında elimizde tutarlı ve yeterli bilgiler yoktur. Bunun başlıca nedeni bu döneme ait devlet arşivlerinin tasnif edilmemiş ve araştırmacılara yeterince açılmamış olmasıdır. Eldeki bilgiler dağınık ve eksiktir. Örneğin Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarında toplam nüfus ve nüfusun diğer özellikleri hakkında elimizde güvenilir veriler yoktur. Kullanacağımız veriler genellikle bazı araştırıcıların yaptığı kestirmelerdir. 1919 yılında Millî Misak'ın çizdiği sınırlar içinde kalan Osmanlı Devleti'nin nüfusunu kestirmek için elimizde güvenilir bir kaynak
vardır. Bu kaynak 14 Nisan 1919 tarihinde yayınlanmış bir belgedir Bu kaynaktan elde edilen bilgilerle çeşitli düzeltmeler yapıldıktan sonra İmparatorluğun büyük kentlerinin nüfuslarını hesaplamak mümkün olmuştur.
Vedat Eldem'in tespitlerine göre 1914 yılı başında Osmanlı İmparatorluğu'nun yüzölçümü 1.937 bin km" ve
nüfusu da 26,3 milyon civarındadır. Toplam nüfusun %80'ini Türkler ve Araplar oluşturmaktaydı. Balkanlar'daki Osmanlı Devleti Avrupa'daki topraklarını kaybettikçe yüzölçümü ve nüfusu azalmıştı.
Ayrıca ardarda gelen yenilgiler sonrasında Müslüman nüfusun önemli kısmı Ortodoks Kilisesi'nin ve yerel
milliyetçi güçlerin baskısından kaçıp Anadolu'ya gelip yerleşmişlerdi. 1914 yılı sonuna göre başlıca büyük kentlerin nüfusları şöyledir: İstanbul 1.122.000, İzmir 198.000, Bursa 76.000, Adana 64.000, Konya 49.000 ve Ankara 27.000... Görülüyor ki İmparatorluğun bugünkü anlamda tek büyük kendi vardı o da İstanbul idi. Bu kentin özelliği devletin başkenti olması yanında dış ticaretin de merkezi olması idi. İkinci sırada yer alan İzmir ise daha küçük çapta olmak üzere ithalat ve ihracatın yapıldığı ikinci büyük liman kent özelliğini taşımaktaydı. Diğer bir deyişle ülkenin Avrupa'ya açılan kıyıları kentleşmiş ve gelişmiş iken, İç Anadolu ve Doğu Anadolu bu sürecin dışında kalmıştı. Batı Avrupa'da kentleşmeyi belirleyen olgu sanayi yatırımlarının başlaması ile ortaya çıkan işgücü talebidir. Oysa Osmanlı Devleti çağdaş sanayileşme süreci dışında kaldığından İstanbul ve İzmir'de görülen kentleşme iç ve dış ticaret yanında kamu hizmetlerinin yoğunlaşması ile oluşmuştur. Birinci Dünya Savaşı sonrasında bu kentlerin nüfusları tahmin edebileceğimiz nedenlerle çok azalmıştı.