• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

İzmir Antik Kentleri (Ege Bölgesi)

  • Konuyu açan Konuyu açan ZeyNoO
  • Açılış tarihi Açılış tarihi
Smyrna (İzmir) Antik Kenti

İzmir'de (Smyrna) yapılan arkeolojik araştırmalar yöredeki ilk yerleşimin MÖ.3000 yıllarında, bugün Tepekule denilen Bayraklı yakınındaki yerde kurulduğunu göstermiştir. M.Ö 20001200 yılları arasında yaşamış olan Hitit Krallığı'nın etkisi altında kalan Smyrna, Hitit Devleti'nin M.Ö 1200 yılında Frigler tarafından yıkılmasından sonra MÖ. XI. yüzyılda Yunanistan'dan gelen göçmenler tarafından işgal edilmiştir. Bundan sonra Pagos Dağı'nın (Kadifekale) büyük bir bölümü liman çevresi ile akropol arasındaki alana yayılmıştır. MÖ. VII. yüzyılda Lydialıların ele geçiremediği bu şehri Kral Alyattes yakıp yıkmış, burada yaşayan halk da Smyrna'yı bırakarak çevre köylerine dağılmışlardır. Yörenin MÖ. V.-IV. Yüzyıllar arasındaki tarihi kısmen karanlıktır. Büyük olasılıkla, diğer İon kentlerinde olduğu gibi Pers egemenliğine girmiş ve tiranlar tarafından yönetilmiştir.
Büyük İskender'in Çanakkale yöresinde Pers kralı Darius'u yenişinden sonra (M.Ö.333) Anadolu'nun büyük bölümü Makedonyalıların egemenliğine girmiştir. Böylece İonia'da olduğu gibi Smyrna da Hellenistik dönemde gelişmiş, nüfusu artmış ve zenginleşmiştir. Bu arada da kent Pegas Dağı (Kadifekale) eteklerinden ovaya doğru yayılmaya başlamıştır. Büyük İskender bir bakıma Smyrna'nın da kurucusu sayılmıştır.

Mitolojik bir öyküye göre Pagos dağında avlanmaya giden Büyük İskender, bir ağacın altında uyuya kalmıştır. Orada gördüğü rüyada kendisine Smyrna'nın buraya taşınması öğütlenmiştir. Bunun üzerine Claros'daki Apollon kâhinlerine danışmış ve şu cevabı almıştır: Kutsal Meles ötesinde Pagos'a yerleşmeye gidecek olan bu insanlar üç veya dört kez mutlu olacaklardır.

Nitekim M.S.244249 yıllarında Philippus döneminde basılmış bir Roma sikkesinde Büyük İskender'in Pagos dağında ağaç altında uyurken iki tanrıçanın rüyasına girmesi görülmektedir.

Pausanias'dan öğrenildiğine göre bu olaydan sonra Büyük İskender'in isteği üzerine kent Bayraklı'dan akropol olarak nitelenen Kadifekale'ye taşınmış ve İmparatorun kumandanlarından Lysimakhos bununla görevlendirilmiştir. Bundan ötürü de Smyrna'nın çevresinde akropolü kuşatan Lysmakhos ismi ile tanınan surlar yapılmıştır.

İonia bölgesi antik kentlerinden Smyrna, İzmir körfezi'nin kuzey-doğusunda yaklaşık 100 dönümlük bir alana yayılmıştır. Buradaki ilk yerleşmenin başlangıcını bulabilmek amacıyla Bayraklı yakınında Tepekule'de, akropolde yapılan kazılar M.Ö. V.-I. yüzyıllara inen kalıntıları ortaya çıkarmıştır. Buradaki ilk araştırmalara 182428'de Prokesch von Osten başlamıştır. Avusturya Arkeoloji Enstitüsünün 1930'da başlattığı kazıları ise Fransız Miltner sürdürmüştür. Böylece Yamanlar Dağı'nın eski bir yerleşim alanı olduğu anlaşılmıştır.

İzmir Akropolündeki araştırmalarda da dikdörtgen yapı kalıntıları, kayalara oyulmuş temeller ortaya çıkmıştır. Ord. Prof. Dr.Ekrem Akurgal'ın Prof. James Cook ile beraber (19481951) de başladığı kazılarla Smyrna'nın tarihi gün ışığına çıkmıştır. Daha sonra E.Akurgal 1966'ya kadar kazıları yalnız yürütmüştür. Yakın zamana kadar da eşi Doç.Dr. Meral Akurgal çalışmaları sürdürmektedir. E.Akurgal, Athena Mabedi, su kemerleri (akuadük) ve antik evlerin yanı sıra çok sayıda M.Ö.3000-2500'e tarihlenen kalın çizgili, kaba hamurlu çanak çömlek çıkmıştır.

Kalıntıların bazılarının Troia I ve Troia II yapı katları ile aynı dönemde yapılmış olmaları dikkat çekicidir. İonia bölgesinde sıkça rastlanan, Helenistik çağda yapılmış çok odalı evlerle burada da rastlanılmıştır.

Akropolün surlarının uzantıları Basmane garından Tilkilik ve Altın park'a giden yolun başlarında görülmektedir. Kadifekale'de pek az örneği kalabilen surlar genellikle Orta Çağ'a ait olup bunların alt tabakalarında Helenistik Çağ'a ait izler görülmektedir. Gezginlerin ve tarihçilerin değindiği tiyatro, stadion gibi yapıların yerlerini, ne şekilde olduklarını öğrenebilmek oldukça zordur. Bunlardan tiyatro 1950'li yıllarda rahatça görülebildiği halde günümüzde yeni yapılanmalardan ötürü tamamen kaybolmuştur.

Smyrna'nın antik yıllarına ait akropol kalıntıları yeni caddelerin açılışında ve temel kazıları sırasında rastlantı sonucu ortaya çıkmıştır. Eşrefpaşa Caddesi yeniden düzenlenerek açılırken antik tarihçilerin değindiği antik yol ile karşılaşılmıştır. Günümüzde, Eşrefpaşa Parkı içerisinde kalıntıları görülen antik yol doğu-batı yönünde uzanan iki kutsal yolun daha bulunduğunu belirttiği gibi bunların denizden gelen esintilerin aracılığı ile kenti serinlettiği de ileri sürülmüştür.

Smyrna'da Roma döneminde yapılan yapılar da yeni inşaatlar arasında gözden kaybolmuştur. Pagos Dağı'nın (Kadifekale), akropolün kuzey-batı eteklerinde olan tiyatro ile stadiumun yakın tarihlerde görülebilen Cavea'nın destek duvarları, oturma kademelerine uzanan tonozlu geçit gibi izleri de ortadan kalkmıştır. Bugünkü Basmane istasyonundan yukarıya doğru çıkıldığında 1922 yangınından kurtulabilen eski evler arasında kalmış olan bu kalıntıların olduğu yer uzun süre büyük bir çukur olarak kalmıştır. Ancak kentin plânsız gelişmesi burasının evlerle dolmasına neden olmuştur. Bugünkü İzmir'de Namazgâh (Tilkilik) Roma Agorasında peş peşe yapılan kazılar, o dönemle ilgili kalıntıları ortaya çıkarmıştır.

Rudolf Naumann ve Selahattin Kantar'ın, Türk Tarih Kurumu ile Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü adına 19321941 yıllarında akropolde sürdürdüğü kazılarda agoranın 120 x 80 m. ölçüsünde bir dikdörtgen avlusu olduğu, doğu ve batısında da ikişer katlı stoaların olduğu anlaşılmıştır. Stoalar iki sütun dizisi ile üç'e bölünmüştür. Bunların arasındaki yapılar17.50 m. genişliğindedir. Burada halen devam eden bu kazıdan çıkarılan Poseidon-Demeter heykel grubu İzmir Arkeoloji Müzesindedir. M.S.178 depreminde kent ile birlikte akropoldeki yapılar yıkılmış, ancak Marcus Aurelleus Smyrna'yı yeniden yaptırırken yıkılan Stoa'nın batı kolonları üzerine karısı II.Faustina'nın portresini koydurmuştur.

Agoradaki çalışmalar; agora meydanı, kuzey kapısı, bazilika altı, batı yapısı (stoa), antik çarşı olmak üzere beş yerde kazı, restorasyon, arkeolojik temizlik ve çevre düzenlemesi şeklinde sürdürülmektedir.

Smyrna-Samornia M.Ö 3000 yıllarında Lelegler tarafından, bugünkü Bayraklı yakınında bulunan Tepekule mevkiinde kurulmuştur. Smyrna sözcüğü daha ziyade bir Amazon Kraliçesine atfedilmektedir. M.Ö 2000-1200 yılları arasında yaşamış olan Hitit Krallığı'nın etkisi altında kalan Smyrna, Hitit Devleti'nin M.Ö 1200 yılında Frig akınlarıyla yıkılması sonucu M.Ö XI. Yüzyılda Yunanistan'dan Batı Anadolu kıyılarına göç eden Aiollar, daha sonra da İonlar tarafından işgal edilmiştir. M.Ö.I.yy.da Smyrna'nın küçük bir bölümünün Pagos dağına,büyük bir bölümünün de liman çevresi ile dağ arasındaki alana yayıldığı görülür.

VII.yüzyılda Smyrna, Lydia'lıların düşmanca davranışları ile karşılaşmıştır. Özellikle Gyges, saldırıları Smyrna üzerine yöneltmişse de kenti bir türlü ele geçirememiştir. Kral Alyattes'in kenti yakıp yıkmasından sonra yaklaşık 300 yıl basit bir yerleşim alanı olmaktan ileri gidememiştir. Lydia baskısından bunalan İonialılar Smyrna'yı bırakarak çevre köylerine dağılmışlar, tehlikenin geçmesinden sonra da yeniden memleketlerine dönmüşlerdir. M.Ö.V-IV.yüzyıllarda Smyrna ile ilgili bilgilerimiz oldukça karanlıktır. Büyük olasılıkla, diğer İon kentlerinde olduğu gibi Pers egemenliğine girmiş ve tiranlar tarafından yönetilmiştir.

Büyük İskender'in Çanakkale yöresinde Pers kralı Darius'u yenişinden sonra (M.Ö.333) Anadolu'nun büyük bölümü Makedonyalıların egemenliğine girmiştir. Böylece İonia'da olduğu gibi Smyrna da Hellenistik dönemde gelişmiş, nüfusu artmış ve zenginleşmiştir. Bu arada da kent Pegas dağı (Kadifekale) eteklerinden ovaya doğru yayılmaya başlamıştır. Büyük İskender bir bakıma Smyrna'nın da kurucusu sayılmıştır.

Mitolojik bir öyküye göre Pagos dağında avlanmaya giden Büyük İskender,bir ağacın altında uyuya kalmıştır. Orada gördüğü rüyada kendisine Smyrna'nın buraya taşınması öğütlenmiştir. Bunun üzerine Claros'daki Apollon kahinlerine danışmış ve şu cevabı almıştır:

Kutsal Meles ötesinde Pagos'a yerleşmeye gidecek olan bu insanlar üç veya dört kez mutlu olacaklardır

Nitekim M.S.244-249 yıllarında Philippus döneminde basılmış bir Roma sikkesinde Büyük İskender'in Pagos dağında ağaç altında uyurken iki tanrıçanın rüyasına girmesi görülmektedir.

Pausanias'dan öğrenildiğine göre bu olaydan sonra Büyük İskender'in isteği üzerine kent Bayraklı'dan Kadifekale'ye taşınmış ve İmparatorun kumandanlarından Lysimakhos bununla görevlendirilmiştir. Bundan ötürü de Smyrna'nın çevresinde Lysmakhos ismi ile tanınan surlar yapılmıştır.

M.Ö.III.yüzyıl başlarında Ephesos'luların tavsiyesiyle onüçüncü üye olarak Panionion Birliğine kabul edilmiştir. Hellenistik dönemde bağımsızlığını sürdürmüş, Seleukosların yanında yer almıştır. Büyük İskender'in ölümünden sonra İmparatorluğu generalleri arasında bölüşülmüş. Smyrna da Seleukosların payına düşmüştür. Pergamon krallığının Seleukosları yenmesinden sonra da başta Smyrna olmak üzere İonia onların yönetimine girmiştir. Pergamon kralı III. Attalos'un ölümünün ardından vasiyet yoluyla Roma İmparatorluğuna bağlanmıştır.

Tiberius, Hadrianus, Caracalla gibi Roma İmparatorları Smyrna'ya özel bir konum tanımış ve bazı yetkiler vermiştir. M.S.178 depreminde kent büyük zarar görmüşse de Marcus Aurelius'un maddi yardımlarıyla yeniden eski görkemine ulaşmıştır. Onarılan yapılara yenileri de eklenmiştir.

Smyrna en parlak dönemini İonlar zamanında yaşamıştır. M.Ö 600 yılında Lidya Kralı Alyattase tarafından işgal edilen İzmir, M.Ö 546 yılında Persler'in, M.Ö 334 yılından sonra da Büyük İskender ve kumandanlarının idaresi altına girmiştir. M.Ö 302'de Trakya'dan gelerek Büyük İskender'in kumandalarından Antigones'i yenen Lizimaktos'un, daha sonra da Seleukoslar'ın hakimiyetine giren Smyrna, kısa bir müddet de Bergama Krallığı idaresinde kalmış, M.Ö 133 yılında kesin olarak Romalılar'ın eline geçmiştir M.Ö 88 yılında Pontus Kralı Mihridades ele geçirmiştir. Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılması ile Bizanslılar''ın bir eyalet merkezi olan İzmir, M.S 440 yıllarında Hun Hükümdarı Atilla'nın istilasına uğramıştır.

M.S 695 yılından itibaren iki defa Araplar''ın akınına maruz kalmış, sonra yine Bizanslılar'ın eline geçmiştir. Bizans döneminde önemli bir piskoposluk merkezi olmuştur. Aziz Yuhanna'nın Vahiy'inde geçen yedi cemaat arasında Smyrna'da sayılmaktadır [Diğerleri:Ephesos,Pergamon,Thyateria (Akhisar) , Sardes, Philadelphia (Alaşehir) ve Laodikeia'dır.] Burada Aziz Policarp'ın da ismi geçmektedir. İncil'in Mektuplar kısmında yazıldığı gibi Aziz Paulos burada oturan halka mektuplar yazmış ve onları Hıristiyanlığa davet etmiş, bir yandan da yeni dine inananlara karşı yöneltilen baskı ve zulümlere karşı onları uyarmıştır.

Smyrna,M.S. V-VI.yüzyıllarda daha da gelişmiştir. Ancak M.S. VII.yüzyıldan sonra baskınları artan Arap akınlarından ötürü siyasi ve ekonomik yönden gerilemiştir. 1264 de Latinler liman bölgesine yerleşmiş, 1310'da da Aydınoğulları buraya eğemen olmuştur.

Smyrna Kalıntıları:

İonia bölgesi antik kentlerinden Smyrna, İzmir körfezi'nin kuzey-doğusunda yaklaşık 100 dönümlük bir alana yayılmıştır. Buradaki ilk yerleşmenin başlangıcını bulabilmek amacıyla Bayraklı yakınında Tepekulede yapılan kazılar M.Ö. V-I yy.lara inen kalıntıları ortaya çıkarmıştır. Buradaki ilk araştırmalara 1824-28 de Prokesch von Osten başlamıştır. Avusturya Arkeoloji Enstitüsünün 1930'da başlattığı kazıları ise Fransız Miltner sürdürmüştür. Böylece Yamanlar Dağı'nın eski bir yerleşim alanı olduğu anlaşılmıştır.

İzmir Akropolündeki araştırmalarda da dikdörtgen yapı kalıntıları,kayalara oyulmuş temeller ortaya çıkmıştır. Ord.Prof.Dr.Ekrem Akurgal'ın Prof. James Cook ile beraber (1948-1951) de başladığı kazılarla Smyrna'nın tarihi gün ışığına çıkmıştır. Daha sonra E.Akurgal 1966'ya kadar kazıları yalnız yürütmüştür. Yakın zamana kadar da eşi Doç.Dr. Meral Akurgal çalışmaları sürdürmektedir. E.Akurgal, Athena Mabedi, su kemerleri (akvadük) ve antik evlerin yanı sıra çok sayıda M.Ö.3000-2500'e tarihlenen kalın çizgili, kaba hamurlu çanak çömlek çıkmıştır.

Kalıntıların bazılarının Troia I ve Troia II yapı katları ile aynı dönemde yapılmış olmaları dikkat çekicidir. İonia bölgesinde sıkça rastlanan, Hellenistik çağda yapılmış çok odalı evlerle burada da rastlanılmıştır.

Smyrna sur kalıntıları, Basmane garından Tilkilik ve Altın park'a giden yolun başlarında görülmektedir. Kadifekalede pek az örneği kalabilen surlar genellikle Orta Çağ'a ait olup bunların alt tabakalarında Hellenistik Çağ'a ait izler görülmektedir.

Gezginlerin ve tarihçilerin değindiği tiyatro,stadion gibi yapıların yerlerini, ne şekilde olduklarını öğrenebilmek oldukça zordur. Bunlardan tiyatro 1950'li yıllarda rahatça görülebildiği halde günümüzde gecekonduların arasında tamamen kaybolmuştur.

Smyrna'nın antik yıllarına ait kalıntılar yeni caddelerin açılışında ve temel kazıları sırasında rastlanntı sonucu ortaya çıkmıştır. Örneğin Eşrefpaşa Caddesi yeniden düzenlenerek açılırken antik tarihçilerin değindiği antik yol ile karşılaşılmıştır. Günümüzde,Eşrefpaşa Parkı içerisinde kalıntıları görülen antik yol doğu-batı yönünde uzanan iki kutsal yolun daha bulunduğunu belirttiği gibi bunların denizden gelen esintilerin aracılığı ile kenti serinlenttiği de ileri sürülmüştür.

Smyrna'da Roma döneminde yapılan yapılar da yeni inşaatlar arasında gözden kaybolmuştur. Pagos Dağı'nın kuzey-batı eteklerinde olan tiyatro ile stadiumun yakın tarihlerde görülebilen Cavea'nın destek duvarları,oturma kademelerine uzanan tonozlu geçit gibi izleri de ortadan kalkmıştır. Bugünkü Basmane istasyonundan yukarıya doğru çıkıldığında 1922 yangınından kurtulabilen eski evler arasında kalmış olan bu kalıntıların olduğu yer uzun süre büyük bir çukur olarak kalmıştır. Ancak kentin plânsız gelişmesi burasının evlerle dolmasına neden olmuştur. Bugünkü İzmir'de Namazgah (Tilkilik) Roma Agorasında peş peşe yapılan kazılar, o dönemle ilgili kalıntıları ortaya çıkarmıştır.

Rudolf Naumann ve Selâhattin Kantar'ın ,Türk Tarih Kurumu ile Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü adına 1932-1941 yıllarında sürdürdüğü kazılarda agoranın 120 x 80 m. ölçüsünde bir dikdörtgen avlusu olduğu, doğu ve batısında da ikişer katlı stoaların olduğu anlaşılmıştır.Stoalar iki sütun dizisi ile üç'e bölünmüştür. Bunların arasındakii yapılar17.50 m. genişliğindedir. Burada halen devam eden bu kazıdan çıkarılan Poseidon-Demeter heykel grubu İzmir Arkeoloji Müzesindedir. M.S.178 depreminde kent ile birlikte Stoa'da yıkılmış,ancak Marcus Aurelleus Smyrna'yı yeniden yaptırırken Stoa'nın batı kolonları üzerine karısı II.Faustina'nın portresini koydurmuştur.
 
Halisarna Antik Kenti

İzmir-Bergama yolu yakınında, Kalanga tepesi üzerindeki Teuthrania kenti yakınındadır.
Halisarna sözcüğünün de anlamı bilinmemektedir.Luwi veya Mysia'da kullanılan bir dilden türetildiği sanılmaktadır.

Herhangi bir kalıntı günümüze ulaşamadığı için, tarihi ile ilgili bilgilerimiz çok yetersizdir.
 
Apollonia Antik Kenti

Mysia'nın güneyindeki Apollonia, Soma'nın doğusunda, Kaikos'un (Bakırçay) kollarından Yağcılı çayının yanı başındaki Asar tepe üzerindedir. Bu antik kentin hemen yanında Hamidiye, Çerkes Hamidiye veya Çerkesköy isimleriyle bilinen bir köy vardır.
Apollonia isminin Hellen diline uydurulmuş bir Anadolu sözcüğü olabileceğini Prof.Bilge Umar'dan öğreniyoruz:

"Bugün antik kentin kalıntıları Hamidiye köyü ilerisindeki Yağcılı Çayı'nın kenarında, Asartepe üzerinde çevreye dağılmış durumdadır. Yaklaşık 150 m yüksekliğindeki tepe hem çok dik hem de kayalıktır. Tepe üzerindeki düzlükte ise çok az da olsa bazı temel izleri dikkati çekmektedir. Bunun dışında Apollonia'dan günümüze hemen hemen hiçbir kalıntı gelmemiştir. Ancak yörede çok sayıda çanak, çömlek ve pişmiş toprak parçalarına rastlanmakta oluşu buradaki bir yerleşime işaret etmektedir. Yalnızca Yağcılı Çayı üzerinde ortaçağ'dan kalma bir köprü dikkati çekmektedir.

Hellen dilinde Apollon'un yurdu veya memleketi anlamında kullanılan bu sözcük ile tanımlanan, Anadolu'da bazı küçük kentler daha vardır. Psidia'da, Uluborlu'da, Mysia'da, Apollon gölündeki adacıkta, Lydia'da Buldan yakınlarında, Lykia'da Kılınçılı köyü batısında ve Karya'da Medet köyündeki yerleşim alanları diğer örneklerdir.

Strabon: ovadan ve kentten doğuya doğru giderken yüksekçe bir yerde kurulmuş Mysia kenti diye söz etmiştir.

Apollonia'nin geçmişi ile ilgili yeterli bir bilgimiz yoktur. Xenephon, Anabasis isimli eserinde buraya değinmiştir.Buna dayanarak kentin M.Ö.400 yıllarında var olduğunu söyleyebiliriz. Bugün antik kentin kalıntılarını Hamidiye köyü ilerisindeki Yağcılı çayının solundaki Asar tepe üzerinde çevreye dağılmış durumdadır.Yaklaşık 150 m. yüksekliğindeki tepe hem çok dik hem de kayalıktır.

Tepe üzerindeki düzlükte ise çok az da olsa bazı temel izleri dikkati çekmektedir. Bunun dışında Apollonia'dan günümüze hemen hemen hiçbir kalıntı gelememiştir. Ancak yörede çok sayıda çanak çömlek parçalarına rastlanmakta oluşu,buradaki bir yerleşime işaret etmektedir.

Yalnızca Yağcılı çayı üzerinde Orta Çağdan kalan bir köprü kalıntısı dikkati çekmektedir.
 
Teutrania Antik Kenti

İzmir, Bergama yolunda, Kaikos'un (Bakırçay) üzerindeki köprünün 3 km. batısında, 150 m. yüksekliğindeki Kalarga Tepesi yamaçlarında kurulmuştur.
Teutrania ismi Hellen dilinde “Teuthras Yurdu” anlamındadır.Prof.Bilge Umar,”Hellenleşme döneminde adet olduğu gibi yörenin çok eski çağlarındaki kralı diye bir destan kişisi uydurulup adına da Teuthrania denilmiştir” diyerek bu ismin Ana Tanrıçanın erkeği olabileceğini sözlerine eklemiştir. Bununla beraber Teutras'ın destan çağında Mysia kralı olduğu da iddia edilmiştir. Homeros'un İliada'sında da Teutras'ın Diomedes'in öldürdüğü bir Anadolu savaşçısının babası olduğu da yazılıdır.Yunan Mitolojisine göre Hektor ile Ares'in öldürdüğü Akhaios isimli bir savaşçının ismi de Teuthras'dır.

Teuthrania'nın kuruluşu ve tarihi de oldukça karanlıktır.Xenephon, bu kentin ismine birkaç kez değinmesine karşılık yine de karanlık noktalar aydınlığa kavuşamamıştır. Tarihi belgelere göre, M.Ö.399'da Spartalılar'ın Batı Anadolu'ya gönderdiği ordunun komutanı Thibron, Pergamon, Halisernz ve Teuthrania kentleri karşı koymadan teslim olmuşlardır.

Heredotos, Teutrania'yı körfezi alüvyonlarla dolmuş bir ova olarak göstermiştir.
Teuthrania antik kentinde yeterince yüzey araştırması ve kazı yapılmamıştır.Belki de bunun nedeni kentin 150 m. yüksekliğinde, çalılarla kaplı dik bir yamaçta oluşundan kaynaklanmıştır.Bununla beraber gerçek Teutrania'nın ovada alüvyonlar altında kaldığı, bugünkü yerin de herhangi bir tehlike karşısında Teuthrania'lıların kaçtıkları savunma yeri olduğu da düşünülmektedir.

Bugün Teutrania'da duvar ve temel izleri dışında pek az mimari parça bulunmaktadır.
 
Trarion Antik Kenti

Mysia yöresinin antik kentlerinden Trarion Bergama yakınında Ayazmend çayının kıyısında kurulmuştur.
Buradaki Yukarı Bey köyünün batısında, Sakar kaya veya Asar kaya denilen tepe üzerindeki kalıntıların bu antik kente ait olduğu sanılmaktadır.

Strabon'uin Aiolis bölgesinde önemsiz bir yerleşme diye değindiği Trarion'un bulunduğu alanda yüzey araştırmaları yapılmadığından bu konudaki bilgilerimiz yok denecek kadar azdır.

Trarion sözcüğü ise Hellen dilinde bir anlam taşımamaktadır
 
Perperene Antik Kenti

Mysia bölgesinde, Bergama ile Ayvalık ilçeleri arasındaki Aşağıbey köyü karşısında Çakıl kayası denilen yerdedir.
Strabon ve Bizantion'lu Stephanos'un da isminden söz ettiği Perperene'nin Hellen dilinde bir anlamı yoktur.

Perperene ilk kez 1886-1889 yıllarında araştırılarak planları çıkarılmıştır.Ancak günümüzde kalıntıları oldukça geniş bir alana yayılmıştır. Akropolde iç içe iki sur kalıntısı, 2000 kişilik tiyatro, bir mabet ve hamamı oldukça harap bir durumdadır.Bu kalıntılar Hellenistik ve Roma dönemlerine tarihlenirler. Roma devri sonlarına kadar kentte birbirinden farklı on beş damgalı sikke basılmıştır. Bu sikkeler üzerindeki resimlerden Perperene'de Zeus, Athena, Apollon, Afrodite, Demeter ve Asklepios'un saygı gördüğü anlaşılmaktadır.

Bergama krallığının sayfiye kenti olan Perperene M.S.V.yüzyıldan sonra Bizans'ın piskoposluk merkezi olmuş ve bu arada Teodosiupolis ismini almıştır.

Antik kentte yeterli bir araştırma ve arkeoloji kazıları yapılamadığından onunla ilgili bilgiler oldukça yetersizdir.
 
Aigiroessa (Aigeirousa) Antik Kenti

Aigiroessa, Kemalpaşa ile Pınarbaşı arasındaki Kavaklıdere köyünün bulunduğu yerdi idi. Prokesch von Osten 1825'de bu kentin dağınık durumdaki kalıntılarına dayanarak yerini saptamıştır. Ancak yörede yüzey araştırması ve kazı yapılmadığından Osten'in verdiği bilginin dışında fazla bir bilgi yoktur.
Herodotos, Aiolia birliğinden (Panionion) olduğunu söylediği kentin Hellen dilinden üretilmiş bir sözcük ile bu ismi aldığı sanılmaktadır. Aigiroessa “Karakavağı bal olan” anlamındadır
 
Atarneus (Atarna) Antik Kenti

Aiolis'in ortasında, antik Elaitikos (Çandarlı) körfezi içerisinde, İzmir-Çanakkale yolunun doğusundaki Dikili kavşağının karşısında, Ağıltepe mevkiinde, yaklaşık 157 m. yüksekliğinde bir tepe üzerindedir. Ulaşımı oldukça güç olan bu kent, Pergamon krallığının ileri karayolu konumunda idi.
Atarneus veya Atarna sözcüklerinin eski Helen dilinde hiçbir anlamı yoktur. Kentin ilk isminin Mysia dilinden gelme Atarna olduğu, sonra da bunun Atarneus şeklinde değiştirildiği sanılmaktadır. Bu arada Atarneus'un bir Mysia Kralının ismi olduğu da söylenmiştir. Bu isim yalnızca kente değil, çevredeki ovaya da verilmiştir. İsmin bugün Dikili'nin kuzey-doğusundaki Nebiler köyü ılıcasından geldiği de bir başka iddiadır.

Persler Batı Anadolu'yu egemenlikleri altına aldıktan sonra içerisinde Atarneus'un da bulunduğu yöreyi ödül olarak Khios'lulara (Sakız adası) vermişlerdi. M.Ö.494'de Lade deniz savaşında Perslere karşı yenilen Batı Anadolu Helenlerinden Miletoslu Histias elinde kalan birkaç gemiyle korsanlığa başlamıştı. Askerlerine yiyecek bulmak amacıyla Atarneus'a geldiği zaman Pers komutanı Harhagos'un saldırısına uğrar ve Atarneus'u yağmalamak için geldiği iddia edilerek yakalanır. Cezalandırılmak üzere Sardes'e götürülürken de yolda ölür. M.Ö.480'de Yunanistan Seferine çıkan Xerkes Kaikos'u (Bakırçayı) aşmış, Aterneus'u ele geçirdikten sonra Karene kentine ulaşmıştır. Ancak Atarneus yöresinin yönetimini yapan Khios'lular bu kenti sürekli üs olarak kullanarak, güneydeki İon kentlerini yağmalamışlardır. Bu arada Batı Anadolu'daki kentleri Perslere karşı savunmak için gönderilen Sparta'lı Derkylidas, Khios'lularla mücadele etmiş, kenti kuşatmıştır. Atarneus sekiz aylık bir kuşatmadan sonra teslim olmuş, bu defa da kent Spartalıların üssü konumuna gelmiştir.

M.Ö.362'de Bergama yöresindeki kentlerin hemen hepsi Perslerin Lydia valisi ve aynı zamanda Pers Hükümdarı I.Ardeşir'in kardeşi Keyhüsrev'e karşı ayaklanmışlardır. Bu arada Pers komutanı Mennon, Kral Hermias'ın onuruna bir şölen düzenleyerek barış çağrısında bulunmuştur. Memnon'un aldatmak amacında olduğunu anlayamayan Kral Hermias bu davete katılmış ve esir edilerek Keyhüsrev'e teslim edilmiştir. Ancak Persler Atarneus önünde yenilirlerse de kent sonunda teslim olur.

Aterneus'da yeterince bir araştırma yapılmamıştır. Akropol'de kent surlarının bazı kalıntıları günümüze gelebilmiştir. Pergamon İmparatorluk dönemine tarihlenen sur duvarları içerisinde yer yer yapı kalıntıları varsa da bunlarla ilgili yeterli bir bilgi yoktur. Atarneus kazılamamış olmasına karşılık M.Ö. V-VI.yy.larda yapıldığı sanılan tiyatro, propylon ve evlerin izleri açıkça görülebilmektedir. Mabetlerin yerleri kesinlik kazanamamakla beraber tarihi kaynaklardan M.Ö.399'da Pergamon'a gelen onbinlerin komutanı Xenofon'un savaşında bu anıtlardan söz edilmektedir.
 
Elaia Antik Kenti

İzmir-Bergama karayolunda Kazıklı Bağlar'ın 1 km. uzağındadır. Eski Çağın önemli bir yerleşim yeri olup, Bakırçay'ın getirdiği alüvyonlardan ötürü denizden uzaklaşarak bir tepenin üzerinde kalmıştır. Kentin deniz kenarında olduğunu Strabon'un şu satırlarından da anlıyoruz:
Pitane'den sonra Kaikos nehrine gelinir. Bu nehir otuz stadia ötede Elaitikos körfezine dökülür. Kaikos'un karşı kıyısında,nehirden oniki stadia ötede bir Aiol kenti olan Elaia bulunur.Pergamon'dan yüzyirmi stadia uzaklıkta bulunmasından ötürü burası Pergamonluların limanıdır.

Helen dilinde bir sözcük olan Elaia zeytinlik anlamındadır. Bu sözcüğün Luwi dilindeki geçit veya boğaz dan türetildiği sanılmaktadır. Eski çağda burasının zeytinlik olduğunu antik kaynaklardan öğreniyoruz. Ayrıca yine burada kentin yakınındaki bir tepede kaliteli Sal üretiminde büyük payı olan baldan da söz edilmektedir. Bunun yanı sıra Elaia'nın 4 km. kuzeydoğusunda bulunan zeytinyağı işlenen köy de bu kentin zeytinle olan bağlantısına işaret etmektedir.

Elaia'nın tarihi tam olarak aydınlanamamakla beraber İon göçünden önce kurulmuş olduğu sanılır. Nitekim Troia savaşı sırasında buradan söz edilmiştir. Mitolojiye göre kentin kurucusu Menestheus'dur. Hellasların önderi olan Menestheus, Troia'ya karşı düzenlenen sefere katılmıştır.

Aiol göçünden önce kurulduğu söylenen Elaia, Aiol Birliğinin on iki üyesi arasına alınmamıştır. Klâsik dönemde önemsiz bir kent konumunda olmuş, Delos Birliğine ödediği vergiler de çok aşağı bir düzeyde olmuştur. Ancak Helenistik dönemde önem kazanmaya başlamış ve bu gelişim Bergama Krallığı döneminde en üst düzeye çıkmıştır. Attaloslar döneminde önemli liman konumunda olup,Bergama Krallığının deniz gücü burasını üs olarak kullanmıştır.

Elaia tarihte çoğu kez baskınlara, istilalara da uğramıştır. Bir ara kral Antiochos tarafından yağmalanmış.M.Ö.337'den sonra da uzun bir barış dönemi yaşamıştır.
Pergamon Krallığının çöküşü ile birlikte Elaia'da önemini yitirmiştir. Roma döneminde pek ismi duyulmayan kent Erken Bizans Döneminde kısmen de olsa varlığını sürdürmüştür.

Elaia'nın arkeoloji yönünden yeterince araştırılmamıştır. Prof.Dr. Schanmann 1918'de burada küçük çapta sondajlar yapmış, W.M.Ramsay ile G.E.Bean da küçük notlarla yetinmişlerdir.

Elaia,Yaklaşık 18-19 m. yüksekliğindeki akropol çevresinde kurulmuştur. Yüzey araştırmaları zengin veriler ortaya koymamakla beraber, tarlalarda zaman zaman antik taşlar ortaya çıkmaktadır. Ayrıca sur duvarları çevreye yayılmıştır. Prof.Dr.Schazmann sur duvarlarının 3.35 m. kalınlığında olduğunu ve bunların M.Ö.234'te yapıldığını ileri sürmüştür.

Elaia kentinin liman ve mendirek kalıntılarının izleri bugün görülebilmektedir. Liman duvarları 182-183 m. devam ettikten sonra çamurlar arasında kaybolmaktadır. Bu duvarları oluşturan büyük taş blokları birbirleriyle uyumlu biçimde yerleştirildikten sonra madeni kenetlerle daha da sağlamlaştırılmıştır. Bugün bazı taşlar üzerinde madeni kenetlerin izleri açıkça görülebilmektedir. Ayıca kentin bu kesiminde boyalı Yunan keramiklerine de rastlanmıştır.

Antik kaynaklar burada Asklepios Mabedi ile Apollon Mabedinden söz etmişlerse de bunlara ait bir ize rastlanamamıştır. Ancak, Elaia sikkeleri üzerinde görülen Apollon tipleri de bu tezi kuvvetlendirmektedir.

Günümüzde Maltepe ve Lalelik tepe denilen yerlerde bazı mezar stellerine rastlanmış oluşu da Nekropolün varlığını göstermektedir. Bunun yanı sıra Kazıklı Bağlar denilen yerde, bağ evlerinde kullanılan mimari parçalar kentin önemli yapıları olduğunun kanıtıdır. Bu yapı ve buluntuların yanı sıra bazı kuyulara rastlanmış, ancak tiyatro ile stadyuma ait hiçbir ize rastlanmamıştır.
 
Gryneion (Gryna) Antik Kenti

Gryneion, İzmir Aliağa'dan 13 km. uzaklıkta, Yeni Şakran köyü yakınındaki yarımadadadır. Apollon mabedi ile ünlü kentin kuruluşu kesin olarak bilinmemektedir. Strabon, Batı Anadolu'daki Apollon mabetlerinin en ünlüsünün burada olduğunu söylemektedir.
Gryneion'un Hellen dilinde anlamı bulunmamaktadır. Büyük olasılıkla Luwi dilinden alınarak Hellen diline uydurulmuş bir sözcüktür. Ayrıca Amazon Kraliçelerinden Myrina'nın yardımcısı Coryne'den geldiği de ileri sürülmüştür.

Gryneion'un tarihte ilk kez ismi M.Ö.V.yüzyılda Atina Deniz Birliğinin üyesi olarak geçmiştir. Yazılı kaynaklardan öğrenildiğine göre, Gryneion başlangıçta birliğe vergi olarak gelirinin 1/6 sını talent olarak ödemiştir. Sonraki yıllarda bu vergi 1/3'e yükseltilmiştir. M.Ö. V.yüzyılın sonunda Peloponnessos savaşlarında Sparta'ya yenilen Atina, Anadolu'daki gücünü Perslere kaptırmıştır. Bunun sonucu olarak Gryneion Pers Satrabına yılda 50 talent vergi vermeye başlamıştır. Perslerin yöredeki üstünlüğü M.Ö.335'e kadar sürmüştür. İskender Anadolu seferine çıkmadan önce Makedonyalı komutanı Parmeion'u ön hazırlık ve köprü başı kurması için göndermiş, Parmeion ani bir baskınla Gryneion'u ele geçirmiş, kenti yakıp yıkmış ve halkını da esir etmiştir. Böylece Gryneion'un bağımsızlığı sona ermiş, Helenistik dönemde de Myrina'ya bağlanmıştır. Bundan sonra kentin adı yalnızca Apollon kutsal alanından ötürü tarihte ismi geçmeye başlamıştır. Roma çağında kent iyice sönükleşmiş, Myrina'ya bağlı bir tapınak yeri durumuna düşmüştür. Artık tarihte burası Kehanet yeri olarak kabul edilen Apollon tapınağı ile anılmaya başlamıştır.

M.Ö. 300 yıllarında Gryneion sikkelerinin bir yüzünde Apollon'un diğer yüzünde ise midye kabartmaları görülmektedir. Gerçekten de Gryneion, yakınlarında çıkan midye ve istiridyeleri ile ün yapmıştı.

Yeni Şakran köyünün yaklaşık 800 m. güneyinde Temaşalık Burnu'nda yer alan bu kentten hemen hemen hiçbir iz günümüze gelememiştir. Bununla beraber Temaşalık Burnunun en yüksek kesimindeki dikdörtgen biçimli bir alanın Apollon kutsal alanı olduğu düşünülmektedir. Çevreye yayılmış yivli ve yivsiz sütun gövdesi parçaları bunu kanıtlamaktadır. Ayrıca Strabon, Apollon bilicilik merkezinde beyaz mermerden yapılmış bir mabetten söz ederken, Peusanias da tanrının en güzel korusunun burada olduğunu belirtmiştir.

Apollon mabedi Hıristiyanlık dönemine kadar ayakta kalmış, sonraki yıllarda taşları başka yerlerde kullanılmak üzere yerlerinden sökülmüştür.

Pilinius Gryneion limanını pek fazla önemsememiştir. Gerçekte buradaki liman oldukça küçük olup yalnızca küçük teknelerin yararlanabileceği bir köydür. Asıl yerleşme alanının ana kara üzerinde olduğu sanılır . Bu alanın hemen yanı başında M.Ö.500 yıllarına tarihlenen bir nekropol ile geç Roma dönemi mozaikleri ortaya çıkarılmıştır. Bunların dışında Gryneion'da belli başlı bir kalıntı ile karşılaşılmamıştır.
 
Geri
Top