• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

İzmir Antik Kentleri (Ege Bölgesi)

  • Konuyu açan Konuyu açan ZeyNoO
  • Açılış tarihi Açılış tarihi
Herakleia Antik Kenti

Herakleia antik kentinin yeri kesinlik kazanamamıştır. Strabon buraya bir köy olarak kısaca değinir. Byzantion'lu Stephanos, Aiolis ile Lydia arasında,Yamanlar dağının kuzeyindeki bir kentin Herakleia olduğundan söz etmektedir. Öte yandan W.M. Ramsay'da bulduğu bir yazıta dayanarak Manisa'da Sipylos dağında bir Herakleia kentinden bahseder.
Ersin Değer de aynı yörede bulduğu bir sınır taşlarına dayanarak,Yamanlar Dağı'nın kuzeybatı eteklerinde olabileceği kanısındadır. Nitekim bu yerde kayalara oyulmuş, sarnıçların varlığı da dikkat çekicidir. Ancak bütün bu iddialar arkeolojik kazı ve yüzey araştırmaları yapılmadığından varsayımdan ileriye gidememektedir
 
Kanai (Canae) Antik Kenti

İzmir Dikili ilçesi, Bademli köyü yakınındaki Killik kumsalında,denize uzanan kara parçası üzerindedir.
Kanai Hellen dilinde “Kane Halkının Kenti” anlamında bir sözdür.

Kanai'nin kuruluşu ve geçmişi ile ilgili bilgiler yok denecek kadar azdır. Yalnızca Romalı tarihçi Titus Livius, Seleukos kralı III. Antiokhos'a karşı yapılan savaş sırasında Roma donanmasının Kanai'de konakladığını belirtmekle yetinmiştir.
Strabon'un Kynos'dan gelmiş ve Lokrislilere ait küçük bir yerleşim yeri dediği Kanai M.S.I.yüzyılda tamamen terkedilmiştir.

Kanai'de yüzey araştırması ve kazı çalışması yapılmadığından kalıntılarının ne olduğu bilinmemektedir. Yalnızca çevrede çok sayıda çanak çömlek parçaları bulunmuştur.
 
Kordeleon Antik Kenti

Kordeleon'un yeri saptanamamakla beraber İzmir'in Karşıyaka semtinin 1922 yılından önce Kordelio olarak bilinmesi üzerinde durulmalıdır. Büyük olasılıkla Küçük Yamanlar tepesi eteklerinden aşağıya uzanan yerde bulunuyordu.
Kordeleon sözcüğü Luwi veya Lydia dilinden geldiği, “geçit,boğaz ,yol”anlamında kullanıldığı sanılmaktadır.
 
Kyme (Kyma) Antik Kenti

pxc1n.webpKyme, Aliağa'nın güney batısında, günümüzde Nemrut Koyu denilen Namura koyundadır.
Aiolis'in en büyük kentlerinden biri olan Kyme'den antik tarihçiler, Phrikonis veya Phrikontis olarak da söz etmişlerdir. Bu kentin İtalya'daki Kymai, Makedonya'daki Kyme kentleri ile bağlantısı olup olmadığı bilinmemektedir.

Kyme sözcüğü Hellen dilinde bir anlam taşımamaktadır. Bununla beraber Prof. Bilge Umar, Luwi-Pelasgas dilindeki Ana Tanrıça'nın kenti anlamındaki Kama'dan türetildiğini söylemektedir.

Kentin kuruluşu kesinlik kazanamamıştır. İlkçağ destanlarına göre Amazonlardan bir kraliçe tarafından kurulmuştur. Strabon,Yunanistan'ın Thermopylai'nin üst tarafındaki Lukris'den gelenlerce kurulduğunu söylemektedir. Bu göçmen grubu Pelasglarla savaşmış, Neon Teiklos ve Larissa'dan sonra Kyme'yi kurmuşlardır.

Tarihi kaynaklara göre Troia Savaşının ardından Helenlerin Aio kolu bölgeye yerleşmiş, Pelasgların saldırılarına karşılık Neon Teiklos'u kurmuşlardır. Larissa'nın zayıflaması üzerine de Kyme'nin temelleri atılmıştır. Strabon, Aiol Kentlerini anlatırken Kyme'den şöyle bahseder:

Aiolis kentlerinin en iyisi ve en büyüğü Kymê'dir. Burasının Lesbos ile birlikte sayıları otuza varan ve halen çoğu yok olmuş bulunan diğer kentlerin Metropolis'i olduğu söylenebilir. Kymê, akılsızlığından dolayı alay konusu olmuştur. Bazılarının anlattığına göre,kuruluşundan ancak üçyüz yıl sonra liman vergisi alınmaya başlanmıştır ve bundan önce halk bu gelirden yararlanamamıştır.Bu nedenle,deniz kıyısında bir kentte yaşadıklarını geç öğrenmiş bir halk olarak ün kazandılar.

Kyme'de yaşayan halk denizci olmalarına karşılık kısa zamanda ekonomik yönden de güçlenerek gelişmişler ve Aiolis bölgesinde önemli bir kent olmuşlardır.
Kyme, Larissa'nın ele geçirilmesi ve Pelasgların da direnişlerinin kırılmasından sonra kurulmuş ve gelişmiştir. Kentin Helen yerleşmesini izleyen yılları oldukça karanlık kalmıştır.

Anadolu'nun önemli tarih olaylarından Kyme'lilerin önemli katkıları olmamıştır. Ancak Pers istilâsı sırasında Kyme tiranı Aristogoras, Pers Kralı Darius'un M.Ö.512'de Skyth ülkesine düzenlediği sefere gemileri vererek onu desteklemiştir. Xerkes M.Ö.480'de Yunanistan'ı işgal ederken Kyme'deki Pers Satrabı Sandokes on beş gemi ile Pers donanmasına katkıda bulunmuştur. Delos Birliği kurulduktan sonra da Kyme, birliğe yılda dokuz talent vergi ödemek zorunda kalmıştır. Bu vergi Ephesos, Miletos gibi büyük İon kentlerinin ödediklerinden çok daha fazla idi.

M.Ö.IV. yüzyılda Kyme, Klozomenai ile komşu şehirlerden Leukai'yi ele geçirmek için bir mücadeleye girişmiştir. Delfoi kehanet merkezi Apollon'un Leukai'de ilk kurban törenini yapacak halka ait olacaktır sözünü taraflara iletmiştir. Bunun üzerine Klozomenai'liler Smyra körfezinin karşı kıyılarına bir gurup kolonist göndererek onların toplandıkları yeri Klozomenai toprağı saymışlardır. Böylece Klozomenai'liler Kyme'lilerden önce Leukai'ye gelerek kurban töreni yapmışlar ve yarışı kazanmışlardır.

İki tepeye yayıldığı anlaşılan Kyme, XIX.yüzyıın sonlarında Fransız, Alman ve Çekoslovak bilim adamlarının yapmış olduğu küçük çaptaki kazılarla ortaya çıkarılmıştır. Ancak bu araştırmacıların ortaya çıkardıkları kalıntı ve buluntuların ne oldukları pek bilinmemektedir. Daha sonraki yıllarda Ekrem Akurgal (1950) , Baki Öğün (1952) ,Hasan Tahsin Uçankuş (1979) ,Vedat İdil ve Orhan Bingöl (1981-1983) küçük çapta olsa da kazı çalışmaları yapmışlardır. Prof. Sebastane Lagona 1985'den bu yana çalışmaları sürdürmüştür.

Kyme'nin kalıntıları İonya kıyılarındaki diğer kentlerin kalıntılarında olduğu gibi yağmalanmış, yeni kentlerin yapımında taşları kullanılmıştır. Bu nedenle de Antik Çağların ünlü Kyme kentinden günümüze pek az kalıntı gelebilmiştir. Bunlar da sur kalıntıları, ne olduğu yeterince anlaşılamayan anıtsal bir yapı, Ion üslubunda mabet kalıntıları ,gövdeleri yivsiz iki sütun dizisi ile tiyatronun yeridir. Kuzey tepenin eteklerindeki tiyatronun yarım daire şeklindeki Cavea'sının yalnızca izleri görülebilmektedir.

Prof. S.Lagona burada yaptığı kazılarda tiyatronun orkestra bölümünün bir kısmı ile on iki sütunun yerleştiği çukurları, mask, silen başı gibi küçük buluntuları ortaya çıkarmıştır. Ayrıca Kuzey Tepe'nin en üst noktasında da İon üslûbunda yapılmış ve Tanrıça İsis'e adanmış bir mabedin varlığından söz edilmişse de yeterli kalıntı bulunamamıştır. Bunların yanı sıra Namurt limanında kuzey ve güney Mendirek'e ait kalıntılar ile çok sayıda yazıt ve sikke ele geçmiştir.

Kymede toprak üstünde sayısız çanak çömlek parçalarına çok sayıda rastlanır. M.S. II.yüzyılda Kyme'lilerin bastırdıkları sikkeler üzerinde Ephesos Artemis'ine benzeyen bir Anadolu tanrıçasının kabartması dikkati çeker.

İzmir Arkeoloji Müzesindeki tunç atlet heykeli ile İstanbul Arkeoloji Müzesindeki Artemis başı en güzel buluntulardır.
 
Larisa Antik Kenti

İlkçağın önemli kentlerinden olan Larisa Gediz Irmağının kuzeyindeki dağlar dizisinin sonunda küçük bir tepenin ucunda, bugünkü Buruncuk köyünün arkasındaki alçak düzlükte kurulmuştur.
Yunanistan ile Batı Anadolu'da Larisa veya Larissa isimlerinde bir takım küçük kentler vardır. Büyük bir olasılıkla bu kentler Yunan göçünden önce Ege'nin kuzey, kuzey-doğu ve kuzey-batı kıyılarında yaşayan Pelasglar denilen yerli halkın kurmuş olduğu kentlerdir. Ancak Batı Anadolu'daki Larissa kenti ilk defa Homeros'un İliadası'nda geçmektedir:

“...Ünlü kargıcı Pelasg soylarına komuta eder Hippothoos, otururlar toprağı bereketli Larissa'da”

“ Hippothoos yüzüstü yıkıldı ölünün üstüne,uzaktaydı bereketli Larissa'dan,”

Larissa Sözcüğü Pelasg-Luwi dilinde “kum kenti” anlamına gelmektedir. Strabon da Larissa adını taşıyan kentlerin hepsinin ortak özelliğinin topraklarının, nehirlerin getirdiği alüvyonlardan oluşmasıdır demektedir. Ayrıca üç tane Larissa'nın varlığından söz eder. Bunlardan biri Ephesos yakınında, diğeri de İlion'a yakın olanıdır.

Aiolia'nın dışında Anadolu'da Larissa adını taşıyan birçok kent vardır: Aydın (Tralles) yakınındaki küçük bir mabet kenti, Kapadokya'da Kayseri-Komana (Şar) yolu üzerindeki küçük bir kent, Lydia'da Tire'nin 5 km kuzey-batısındaki Güzelimtepe yerleşim alanındaki, Troas yakınlarında, Peneios ırmağı kıyısında ,Thessalia'da Oiboia (Eğriboz Adası) ile ana kara arasındaki boğaz girişinde, Doğu Anadolu'da Dicle kıyısında, Suriye'de Asi Irmağı kıyısında, Kuzey Peloponnesos'daki Akhai ile Elia bölgeleri arasındaki akarsu kıyısında ve yine Pelopennesos'da Argos kenti akropolündeki yerleşim yeri bu ismi taşımaktadır.

Troia savaşından birkaç yüzyıl sonra Aiolia Helenleri Anadolu kıyılarına göç etmeye başlayınca buradaki yerli halk Pelasgların direnişiyle karşılaşmışlardır. Bunun üzerine Larissa'ya 6 km. uzaklıkta, Neon Teiklos (Yeni Kale) isminde bir kent kurarak hem antik Kyme'nin temellerini attılar hem de oraya yerleştiler. Bir süre sonra da Larissa'yı almayı başardılar.

Aiolisli Helenlerin bugünkü İzmir ile Edremit arasındaki yörede egemen oluşundan ötürü Aiolis denilen kıyı bölgesindeki Aiolis Birliği denilen, ancak çok da güçlü olmayan bu birlik M.Ö. VI.yüzyılın ilk yarısında Lydia'lılara, ardından M.Ö.546'da Perslere karşı koyamadılar. Pers hükümdarı Kroisos ile savaşa katılan bazı Mısırlıları Larissa'ya yerleştirdi. Bundan ötürü de Kyros'un buradan bahsederken “Mısırlı Larissa” dediğini eski kaynaklardan öğreniyoruz. Bir ara Delos birliğine giren Larisa M.Ö.425 yılına kadar vergi ödemiş, Helen-Pers, Peleponnesos savaşlarına katılmakta isteksiz görünmüşlerdir. M.Ö. 339'da Batı Anadolu'daki Helen kentlerinin yardım isteği üzerine, onları korumak için gelen Thibron komutasındaki Spartalılar Larissa'dan yardım yerine direnişle karşılaşmışlardır. Bunun üzerine Larissa'yı kuşatmışlarsa da kenti ele geçirememişlerdir. Ancak Büyük İskender'in M.Ö.334'de Batı Anadolu'ya gelişinde diğer Aiolis kentleri gibi Larissa da İskender'e boyun eğmiştir. Büyük İskender'den sonra kendi haline bırakılan kent bir daha kendisini toparlayacak gücü bulamamıştır.

Larissa'dan günümüze ulaşabilen kalıntılar oldukça azdır. Buruncuk köyünün hemen arkasındaki tepede yer alan M.Ö.1500-1100 arasına tarihlendirilen surlarla çevrili Akropolün içerisinde üç ayrı döneme ait yapılarla karşılaşılmıştır. Son araştırmalarda iki kenarında megaronlar bulunan peristilli bir ev çıkarılmıştır. Ayrıca burada biri Athena'ya diğeri kime ait olduğu bilinmeyen iki mabet, saray, kuyu ve birbirine çok yakın evler bulunmuştur. Akropolün hemen altında sur kalıntıları, surların ana giriş kapısı, mezar anıtları günümüze gelebilmiştir. Büyük bir kısmı bugün de görülebilen antik döşeme taşlarının oluşturduğu yoldan kentin ana kapısına ulaşılır.

Larissa'da pişmiş topraktan yapılmış künklerin oluşturduğu su yolları ilginç bir su dağıtım sistemini göstermektedir. Ayrıca bu su yollarının yardımıyla dağlardan su kemerleri ile sular kente getirilmiştir. Günümüzde de köylülerin yararlandıkları su kuyuları halen varlığını korumaktadır. Doğu'daki nekropolde tümülüs şeklinde mezarlar vardır.

Larissa'daki arkeolojik araştırmaları 1902-1934 yıllarında J.Böhlau, K.Schefold, Franz Miltner Alman ve İsveçli Arkeologlar yapmışlardır. Kazılarda çıkarılan arkaik döneme ait mimari parçalar İzmir Müzesinde, terrakotta kaplamalar ile çanak çömlek gibi parçalar da İstanbul Arkeoloji Müzesindedir
 
Leukai (Leucae) Antik Kenti

Leukai, İzmir körfezinin en uç noktasında Klazomenai'nin hemen karşısındadır. Bugün bu yere Çiğli çıkışındaki Sakallı köyü geçildikten sonra ulaşılmaktadır. Yerleşim, Sakallı köyü ile Gediz ırmağı arasındaki alana yayılmıştır.
Leukai Hellen dilinde ak yerin kenti veya akkavaklar anlamındadır. İlkçağ yazarlarından Strabon, Plinius ve Diodoros'un ismini vermekle yetindiği bu kentin ne zaman kurulduğu kesinlik kazanamamıştır. M.Ö. 383'de Pers komutanı Takhos imparatoruna karşı isyan hazırlığı yaparken burasını üs olarak kullanmış ancak, Takhos bu isyanı gerçekleştirememiştir. Onun ölümünden sonra Klozomenai ile Kyme siteleri bu kenti topraklarına katabilmek için mücadele etmişlerdir. Her iki kent bu mücadelede bir sonuç elde edemeyince çareyi Delfoi'deki bilicilik merkezine başvurarak Apollon'un dileğini öğrenmek istemişlerdir. Apollon'un rahipleri de tanrının buyruğunu onlara şöyle iletmiştir :

Luekai, orada ilk kurbanı yapacak olana aittir. Yalnız her iki tarafta önceden belirlenmiş tarihte,gün doğarken kendi kentlerinden yola çıkacaklardır.

Leukai, Kyme'ye Klozomenai'den çok daha yakındır. Bundan ötürü de Kymeliler yarışı kolayca kazanacaklarına inanmışlardı. Ancak Klozomenaili'ler Smyrna körfezinin karşı kıyısına bir gurup kolonist göndermişlerdi. Bu nedenle de onların Leukai yakınında yaşadıkları yer Klozomenai toprağı sayılıyordu. Kymeliler bunu düşünemediğinden Klozomenai'liler onlardan önce gelip kurban törenini yaparak yarışı kazanmışlardır.

VmMYJ.webpLeukai sikkeleri üzerinde Klozomenai'lerdeki gibi kuğu kabartması vardır.

Pergamon Kralı III.Attalos krallığını vasiyet yoluyla Roma İmparatorluğuna bırakınca krallık üzerinde hak iddia eden Aristonikos bir süre burasını üs olarak kullanmıştır. Aristonikos'un yenilmesinden sonra da bu davranışından ötürü Roma Leukai'yi cezalandırmıştır.

Leukai'nin kalıntıları Üç tepeler çevresinde olmasına karşılık günümüze belirgin mimari parçalar gelememiştir. Helenistik çağda kentin bulunduğu yer Üç Tepelerden dirsek yapan uzun bir adanın üzerinde idi. Ancak körfezin zamanla dolmasından, ada kara ile birleşmiştir. Kentin bulunduğu yöre uzun süre yasak bölge oluşundan arkeolojik çalışmalar yapılamamıştır. Bunun yanı sıra çevredeki yeni yapılanmalarda da antik kentin yapılarından yararlanılmıştır. Böylece ortadan kalkan kentten günümüze sur izlerinin dışında pek bir şey gelmemiştir. Yalnız çevrede bol sayıda çanak çömlek parçaları bulunur.
 
Melanpagos Antik Kenti

Melanpagos, İzmir Yamanlar Dağı'nın kuzey yamacındaki Yamanlar ve Göktepe köyleri arasındaki kayalıklar üzerinde olduğunu Prof. Dr.Ersin Değer saptamıştır. Bu kentten günümüze yalnızca surlara ait kalıntılar gelebilmiştir.
Melanpagos Hellen dilinde “Yağız Tepe” veya “Kara Tepe” anlamında bir sözcüktür. Köy yakınındaki antik sınır taşları üzerinde de bu isme rastlanılmış oluşu kentin yerinin bulunmasında büyük katkısı olmuştur.

Kentle ilgili tarihi bilgiler hemen hemen hiç yoktur. Yalnızca yüzey araştırmalarında keramik parçaları ele geçmiştir. Bunlar da Hellenistik çağ ile Roma döneminin başlarına aittir.
 
Myrina Antik Kenti

Melanpagos, İzmir Yamanlar Dağı'nın kuzey yamacındaki Yamanlar ve Göktepe köyleri arasındaki kayalıklar üzerinde olduğunu Prof. Dr.Ersin Değer saptamıştır. Bu kentten günümüze yalnızca surlara ait kalıntılar gelebilmiştir.Melanpagos Hellen dilinde “Yağız Tepe” veya “Kara Tepe” anlamında bir sözcüktür. Köy yakınındaki antik sınır taşları üzerinde de bu isme rastlanılmış oluşu kentin yerinin bulunmasında büyük katkısı olmuştur.
Kentle ilgili tarihi bilgiler hemen hemen hiç yoktur. Yalnızca yüzey araştırmalarında keramik parçaları ele geçmiştir. Bunlar da Hellenistik çağ ile Roma döneminin başlarına aittir.
 
Neon Teikhos (Yeni Kale) Antik Kenti

Neon Teikhos, Menemen ovasının kuzey doğusundaki dağların uzantısında olduğu tahmin edilmektedir. Yanık Köy'ün yer aldığı Tepe'de dikkati çeken kalıntıların bu kente ait olduğu sanılmaktadır.

Neon Teikhos Hellen dilinde “Yeni Kale” anlamına gelmektedir.

Bu kent ilk Helen göçü sırasında kurulmuştur. Ancak yörede arkeolojik kazılar yapılmadığından bilgiler çok sınırlıdır. Tepe üzerindeki kalıntılar da yeterli bilgi vermemektedir. Antik Çağ'dan kalmış taş döşeli yol kenarındaki düzgün duvarların, temel kalıntılarının iç kaleye ait olmaları olasıdır. Çevrede M.Ö.VI-III.yüzyıllara tarihlendirilen çok sayıda çanak çömlek parçası ile karşılaşılmaktadır
 
Palaudis Antik Kenti

Palaudis, Menemen ovasının bitiminde, Emiralem yakınındadır. Yamanlar dağı ile Dumanlı dağ (Sardane) arasındaki dar vadinin batı ucundadır.
Palaudis ismi Luwi veya Lydia dilleri karışımında “Kale” veya “kentçik” anlamındadır.

Yörede yeterince araştırma yapılmadığından kentin kuruluşu, tarihi ve kalıntıları hakkında bilgi çok yetersizdir. Bununla beraber kent surları dışında ortada gözle görünür bir kalıntı bulunmamaktadır. Yalnızca ele geçen keramiklerden kentin Helenistik çağ öncesinde kurulduğu anlaşılmaktadır.
 
Geri
Top