• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

İzmir Antik Kentleri (Ege Bölgesi)

  • Konuyu açan Konuyu açan ZeyNoO
  • Açılış tarihi Açılış tarihi
Teira (Tire) Antik Kenti

İzmi'in güney-doğusunda bir ilçe olan Tire'nin İlk Çağ tarihi ile ilgili bilgiler hemen hemen hiç yoktur. Yalnızca isminin M.Ö. I.yüzyılda Lydia dilinde “kent” anlamına gelen Teira'dan geldiği sanılmaktadır.

Teira'dan günümüze ulaşan hiçbir yapı kalıntısı yoktur. Sadece tesadüfen bulunmuş Roma dönemine ait olan ufak tefek bazı objeler Tire Müzesindedir.
 
Metropolis Antik Kenti

Metropolis, İzmir ili Torbalı ilçesine 12.km uzaklıktaki Yeniköy ile Özbey köyleri arasında bir tepe üzerine kurulmuştur.
Metropolis İonia bölgesinin antik bir kentidir.Oldukça verimli Strabon, Ege Bölgesi'ndeki ünlü şarap merkezleri arasında Metropolis'i de saymış ve Smyrna-Ephesos yolu üzerinde, Ephesos'tan 120 stadio uzaklıkta olduğunu belirtmiştir.

0orJn.webp

M.Ö.III.Yüzyılda kurulan kent, M.Ö.150 yıllarında büyük gelişim göstermiş, Roma ve Bizans dönemlerinde önemini korumuş, Türklerin Anadolu'ya yerleşmelerinden kısa bir süre sonra da terkedilmiştir.

Smyrna ile Ephesos arasındaki antik yol üzerinde kurulan kentte ticaretin geliştiği, hatta Hegesias isimli bir bankerin varlığı yazıtlardan öğrenilmektedir. Metropolisli zengin yurttaşlar, kentlerinin güzelliği için cömert davranmışlar; stoa, tiyatro ve gymnasium gibi anıtsal yapıların yapımına parasal katkıda bulunmuşlardır.

Metropolis, Ana Tanrıça Kenti anlamına gelir. Meter Gallesia isimli Ana Tanrıça'nın tapınağının bulunduğu kutsal mağara, kentin beş kilometre kadar kuzeyinde Uyuzdere mevkiinde yer almaktadır. Mağara içinde yapılan kazılarda, çok sayıda pişmiş toprak Ana Tanrıça heykelciği, aşık kemikleri, kandiller ve çanak çömlek parçaları bulunmuştur. Aşık kemikleri bu mağaranın aynı zamanda bilicilik ve falcılıkta da kullanıldığını işaret etmektedir.

Metropolis'te 1989 yılından beri sürdürülen kazılarda en eski yerleşim izlerine akropolde rastlandı. Burada, İlk Tunç Çağı ve MÖ 2. bine ait bazı çanak çömlek parçaları, taş baltalar ve Hitit devrine ait bir mühür ele geçti. Akropol kazılarında Arkaik döneme ait mimari ve çanak çömlek buluntularına rastlanmasına rağmen Klasik döneme ait hiçbir buluntu saptanamamıştır

Metropolis kazılarında, yüzey araştırmalarında ele geçen buluntular kentin Helenistik dönem sonrasında önemli bir konuma gelmiş olduğunu işaret etmektedir. Özellikle mimari yapıların yanı sıra pişmiş toprak heykelciklerin yapıldığı merkez oluşundan ötürü dikkat çekmiştir. Burada ele geçen buluntular, heykeller ve steller de metropolis'te son derece kaliteli bir ekolün oluştuğuna da işaret etmektedir. Aynı zamanda Orta Çağ boyunca da önemli yolların kavşak noktası olma özelliğini korumuştur. Topraklarının verimliliği, önemli yolların geçiş noktasında oluşundan kaynaklanarak da tarıma, üzüme, zeytine, meyvacılığa, hayvancılığa ve şarap üretimine dayalı bir ekonomik düzen kurmuştur.

Metropolis, İskender'in ardından sırasıyla Lysimakhos ve Seleukoslar hâkimiyetine girdiği, belirli sürelerde Bergama Krallığı'nın da bir süre egemenliği paylaştığı ve son olarak Apameia Barışı (MÖ. 188) ile Bergama Krallığı'nın egemenliği altına girmiştir .Kentin asıl gelişmesi de bu dönemde, MÖ. 2. yüzyılda Helenistik devirde gerçekleşmiştir. Yoğun bir şehirleşme etkinliğinin gözlendiği bu dönemde stoa, tiyatro ve bouleuterion gibi anıtsal kamu binaları yapılmıştır.

MÖ 133'te diğer kentler gibi kabul ettiği Roma hâkimiyetinde, kent önemini korumaya devam eder, eski yapıların yeniden düzenlenmesinin yanı sıra hamam-gymnasium gibi kamu yapıları ve Roma İmparatorluk geleneğinde zengin evleri de yapılmaya başlanır. Bizans devrinde ise Metropolis bir piskoposluk merkezidir. Kentin doğusundaki Araplıtepe mevkiinde Erken Hıristiyanlık dönemine ait 40x20 metre boyutlarında, apsisli ve 3 nefli bir kilise bulunmuştur. Bu dönemde savaşlar ve ekonomik nedenlerden dolayı küçülmeye başlayan kente bir Bizans kalesi inşa edildi. Laskarisler (13. yüzyıl) dönemine ait kalenin sur duvarları Helenistik stoa ve bouleuterion yapılarına zarar verecek şekilde, devşirme malzeme ile yapılmıştır. 14. yüzyılın başlarında Aydınoğulları Beyliği'nin egemenliğine giren kent, Osmanlı devrinde, Evliya Çelebi'nin yazdığına göre `Kızılhisar' adıyla bir kaza durumuna geldi. 19. yüzyılda İzmir-Aydın demiryolunun inşası ile Torbalı adıyla bugünkü yerine taşındı.

Tepe ve onun yamaçlarından ibaret olduğu anlaşılan Metropolis yerleşiminin, Pergamon, Aigai, Assos ve Termessos gibi topografyaya bağlı şehircilik gösteren, teraslar halinde yapılanmış kent planına sahip olduğu kabul ediliyor. Yapılan kazılarda kentin önemli yapı kompleksleri ve bunları birbirine bağlayan iki ana aks belirlenmiştir. Kent Merkezi ile şehrin diğer bölgelerini birleştiren, birisi Akropol'den kent merkezine inen merdivenli ve drenajlı cadde, diğeri ise tiyatroya bağlantıyı sağlayan cadde olmak üzere iki ana aks tespit edilmiştir. Kent merkezinde, şimdiye kadar tepeden aşağıya doğru birbirine paralel 7 sokak ve 6 yapı terası ortaya çıkarılmıştır. Üstten sırasıyla bouleuterion, stoa, hamam-gymnasium, latrina-sarnıç-dükkanlar ve atriumlu ev-ticarethane yapı kalıntılarına rastlanmıştır. Helenistik döneme ait stoa, bouleuterion ve agora 200x100 Hellen ayağı boyutlarında bir yapı adası (insula) meydana getirmektedir. Bu yapı adasının ortasından kuzey-güney doğrultusunda Athena caddesi geçer.

Metropolis Kalıntıları:

Tiyatro


Fi8tG.webp

Anadolu'da taştan yapılmış tiyatroların en erken örneklerinden (İÖ 2. yüzyıl) biri olan Metropolis Tiyatrosu kentin güneydoğusunda, bir yamaç üzerindedir. Yaklaşık 3 bin 600 seyirci kapasitesine sahip tiyatronun oturma yerleri (cavea) bir diazoma ile iki parçaya ayrılır.

Metropolis tiyatrosu, Romalı mimar Vitruvius tarafından belirlenen tiyatro mimarisi standardına özellikler göstermektedir. Büyük çoğunluğu Geç Hellenistik devre ait tiyatronun, sahne binasında Roma devri etkileri de görülmektedir. Aynı şekilde orkestra düzlemi de, Roma döneminde mermer döşeme ile kaplanmıştır. Tiyatronun alt bölümü erozyon nedeniyle, yoğun bir toprak örtüsü altında kaldığından, iyi korunmuş durumdadır. Bizans döneminde ise tiyatronun üzerine çiftlik yapıları ve konutlar inşa edilmiştir. Ayrıca yakındaki bir cam atölyesinin atıkları için sahne binası kullanılır. Tiyatronun 2000-2001 yılları arasında, TC. Kültür Bakanlığı tarafından onaylanan projeye uygun olarak, Philip Morris Sabancı Ortaklığı'nın sağladığı kaynaklarla, Y. Mimar Ali Kazım Öz idaresindeki bir ekip tarafından restorasyon ve konservasyon çalışmaları yapılmıştır.


Teras Evler

Tiyatronun doğu kenarına bitişik, Ephesos'taki Yamaç Evleri'ni anımsatan, teraslar halinde inşa edildiği anlaşılan Roma devrine ait mekânlar bulunmuştur. Bu mekânlardan duvarları fresklerle süslenmiş büyük bir salonda, renkli taşlarla yapılmış mozaik taban döşemesi yer almaktadır.

Mozaik panoları üzerinde, başta tiyatro ve eğlence tanrısı Dionysos ile karısı Ariadne olmak üzere ilgili mitolojik karakterler, betimlemeler, komedya ve tragedya maskları görülür. Bu yüzden yapının tiyatro gösterileri ile ilişkili bir resepsiyon salonu olduğu düşünülebilir.

Akropol

Metropolis yerleşmesindeki en erken buluntular, akropol kazılarında ele geçmiştir. Sur duvarları İÖ 3. yüzyılda yapılan Metropolis Akropolü'nün ana giriş kapısı Torbalı Ovası'na bakar. Yazıtlı sütun parçalarından anlaşıldığına göre, akropolde İÖ 1. yüzyılda kentin koruyucu tanrısı Ares onuruna yapılmış bir tapınak bulunmaktaydı. Tapınağa ait, domuz avı sahnelerini betimleyen arşitrav (sütunların üzerindeki taş kiriş) frizi parçaları, üzerinde tapınak görevlisi rahiplerin isimlerinin bulunduğu sütun tamburları ve bazı mimari parçalar ele geçmiştir.


Stoa

Yağmur ve güneşten korunmak amacıyla yapılan stoalar, dinsel törenlerde, siyasi ve felsefi toplantılarda, ticari ve kültürel etkinliklerde kullanılıyordu. İÖ 2. yüzyılda inşa edilen Metropolis Stoası, 67 metre uzunluğunda, 10.5 metre genişliğinde ve Dor düzeninde iki sütun sırası bulunan bir yapıdır. Kuzeydoğu yönüne bakan stoa, konumu gereği aşağı kenti ve ovayı yüksek bir bakış noktasından tümüyle görebiliyordu. Dıştaki sütunların üzerindeki yazıtlardan, bu yapının halkın bağışları ile yapıldığı anlaşılır. Stoada 1990 yılında bulunan bir sütun tamburu üzerinde `Demetrios oğlu Kharesios bu sütunu halkı için dikti' ibaresi yer almaktadır. Bu aynı zamanda ele geçen ilk sponsorluk metnidir.

Stoa kazılarında yüzey buluntusu olarak elde edilen ve İÖ 1. yüzyılın sonlarına tarihlenen bir yazıtta, Yunan ve Roma takvimleri karşılaştırmalı olarak işlenmiştir. Bu yazıtın bir duyuru şeklinde stoa duvarında yer aldığı düşünülebilir.


Hamam-Gymnasium

GP8ul.webp

İzmir ili Torbalı ilçesinde, Metropolis antik kentinde bulunan bu hamam MS.II. yüzyılda Roma döneminde yapılmıştır.

Roma hamamlarının tipik özelliklerini yansıtan hamam sıcaklık (calderiım), ılıklık (tipidarium) ve soğukluktan (frigidarium) meydana gelmiştir. Hamam döşeme altındaki, bir metre yüksekliğinde olan ısıtma sistemi (hypocaust) ve duvarların içerisine yerleştirilmiş içleri boş tuğlalarla (tabuli) ısıtılmıştır. Roma döneminde gymnasiumlar, kubbeli ve tonozlu hamam yapılarıyla birleşerek, hamam-gymnasium yapı kompleksini meydana getirirler. İÖ 2. yüzyıla tarihlenen bir yazıta göre, gymnasium yöneticisi olarak Alexandra Mirton isimli bir kadının adı geçer. Yine aynı yazıtta bahsedilen, üç tarafı mermer oturma banklarıyla çevrili, triklinium denilen ziyafet odaları keşfedilmiştir.

Prof.Dr. Recep Meriç 1997 yılında hamamda yaptığı kazılarda Geç Roma Çağına tarihlenen çok sayıda gümüş sikke ortaya çıkarmıştır.


Latrina

Hamam-gymnasium yapı kompleksinin güneydoğu köşesinde, 2001 kazı sezonunda latrina (umumi tuvalet) yapısı saptandı. 5.75x11.5 metre boyutlarındaki yapının, aynı anda yaklaşık 25 kişiye birden hizmet verdiği düşünülmektedir. Yapının hem alttaki caddeden hem de merdivenli Akropol sokağından birer girişi vardır. Bir üst kottaki küçük odanın da, latrina ile bağlantılı bir işleve sahip olduğu hatta kadınlar tuvaleti olabileceği düşünülmektedir. Bu alan içinde 2002 yılında tüme yakın bir Asklepios (sağlık tanrısı) heykeli ele geçmiştir.


Bouleuterion

wnLHD.webp

Bouleuterion (meclis binası), şehir yaşamı ile ilgili önemli kararları veren kent meclisinin toplandığı yapı anlamına gelir. Metropolis'te, stoa'nın üst terasında, Bizans surları tarafından ikiye bölünen Bouleuterion yapısı, kareye yakın bir plana sahip. Dairesel oturma sıralarının ortasındaki yarım daire alanda sunaklar bulunmuştur. Yapı, ele geçen mimari ve plastik buluntulara göre Geç Hellenistik devre tarihlenir. Oturma sıralarının arasındaki, kenarı aslan ayaklı üç merdivenden başka, duvar kenarlarında üst platforma ulaşan iki merdiven daha var. Üst kısma çıkmak isteyen meclis üyeleri bu merdivenleri kullanarak, yapılan konuşmayı engellemiyorlardı. Bizans sur duvarının içinden çıkarılan asker ve yönetici heykellerinin üst platformda, nişlerin içine yer aldığı düşünülmektedir. Yapı, Atina Yeni Bouleuterion ile başlayan ve Miletos Bouleuterionu ile devam eden meclis binası geleneğinin önemli bir örneğidir.


Atriumlu Ev Ticarethane

Hamam kompleksinin alt terasında bulunan yapı, ortada sütunlarla çevrili bir avlu (atrium) ve çevresindeki odalardan oluşur. Avlunun ortasında ise yağmur sularının biriktiği bir havuz (impluvium) ve yanındaki mozaik döşeme koridor bulunmaktadır. Mozaik döşemenin her iki ucunda iyi şanslar anlamına gelen dilekler, Yunanca (Agathe Tykhe) ve Latince (Bona Fortuna) olarak yer alır. Bazı odalarda bulunan renkli duvar freskleri ve ağırlık ölçü taşları nedeniyle, yapının konut işlevinin yanı sıra ticarethane olarak kullanıldığı da düşünülmektedir.


Kale

f5wvT.webp

İzmir ili Torbalı ilçesi, Yeniköy ve Özbey köyleri arasında ovaya hâkim bir tepede bulunan Metropolis antik kentinde ilk yerleşim Helenistik dönemde başlamıştır.

Roma ve Bizans döneminde daha da gelişen şehirdeki antik yapılar tiyatro ve kalesi günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir. Buradaki kale Helenistik çağda yapılmış, Bizans döneminde Arap akınlarına karşı önlem olarak daha güçlendirilmiş ve genişletilmiştir. Kalede İzmir 9 Eylül Üniversitesi tarafından kazı çalışmaları yapılmıştır.

Kale kesme taş ve moloz taştan yapılmış olup, yerleşim alanının büyük bir kısmını çevreleyen surlarla desteklenmiştir. Duvar örgülerinde antik yapılara ait mimari parçalar ve heykeller kullanılmıştır.

Kale dikdörtgen planlı olup burçlarla desteklenmiştir. Büyük kulenin kuzeydoğu köşesinde büyük taş blokları ile savunma tesisleri kurulmuştur. Buradan da anlaşılacağı gibi Bizans döneminde yapılan ilavelerle Bizans kalesi Helenistik surlarla birleştirilmiş ve kuzeye doğru yöneltilmiştir.

Kale içerisinde çeşitli yapılara ait tonozlu galeriler bulunmaktadır. Kale çevresinde çok sayıda seramik, küpe, sikke, bronz eser, cam, toprak ve seramik eşya bulunmuştur.

Kente adını veren Ana Tanrıça'ya ait kült mağarası üzerine yapılan araştırmalar ve Metropolis'teki kazı çalışmaları Prof.Dr. Recep Meriç başkanlığında halen devam etmektedir.
 
Karane (Karina, Carena) Antik Kenti

7GeIg.webpİzmir-Çanakkale yolunun Dikili kavşağından 8 km. uzaklıktaki Asarkaya üzerinde olduğu sanılmaktadır.
Bu antik kentin ismi bazı kaynaklarda Karene, bazılarında da Karine olarak geçmektedir. Eski Hellen dilinde Carene'nin anlamı Karia'lı kadınlar dır.

Kiepert'in araştırmalarından kaynaklanan arkeoloji haritalarında, Codex Cultur Atlas'da Karene kentinin Atarneus ovasında olduğuna işaret edilmiştir.

Heredot'a göre, Pers hükümdarı Xerkes, M.Ö.480'de Yunanistan seferine giderken Atarneus ovasına gelmiş, buradan kuzeye dönerek yoluna devam etmiştir. Böylece Karena'nın ismi ilk kez duyulmuştur.

Antik Karene kenti, yalçın ve kayalık bir tepe olan Asarkaya'da kurulmuştur. Burada yüzey araştırması ve kazı yapılamadığından kalıntıların ne olduğu yeterince bilinmemektedir. Bununla beraber kale duvarlarının kalıntıları ile taş döşeli bir yolun dışında bol miktarda çanak çömlek parçaları bulunmaktadır.
 
Geri
Top