KIZILÖREN

Afyonkarahisar Kızılören İlçesi

Afyonkarahisar-Antalya karayoluna 3 km'lik mesafede kurulmuş olan ilçe, il merkezine 87 km uzaklıktadır. 1990 yılında ilçe olmuştur. Tarım ve hayvancılık başlıca geçim kaynaklarıdır.

İlçenin tarihî kuruluşu hakkında elimizde kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak ilçe halkının yaşlıları arasında eskiden beri söylene gelen rivayetler bulunmaktadır. Bu rivayetlere göre ilçemiz, Ankara-Antalya karayolu üzerinde bulunan Belediyeye ait akaryakıt istasyonunun bulunduğu Karapınar mevkiinde küçük bir köy olarak kurulmuştur. Halk, meydana gelen bir sel felâketinden sonra şu anda ilçenin bulunduğu alana göç etmiştir.

İlçeye eskiden "Kızılviran" denirdi. Şu andaki adını (Kızılören) daha sonra almıştır.

Kızılören, Afyonkarahisar ilinin güney batısında kurulmuş, kuzeyinde Sandıklı, güneyinde Dinar, batısında Akdağ, doğusunda Kumalar dağı bulunmaktadır. Deniz seviyesinden 1.111 metre yüksekliktedir.

İlçenin nüfusu 22 Ekim 2000 genel nüfus sayımına göre 4.126'dır. Bunun 2.558'i ilçe merkezinde yaşamaktadır. Yüzölçümü ise 337 km²'dir.

İlçede 2 ilköğretim okulu, 1 ortaöğretim okulu bulunmaktadır. Toplam 410 öğrenciye 31 öğretmenle hizmet verilmektedir. Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğünce giyim, arıcılık, halk oyunları, okuma-yazma ve el sanatları kursları açılmaktadır.

İlçedeki 20 yatak kapasiteli Sağlık Merkezi binası devlet-millet işbirliğiyle yapılmıştır. İlçede ayrıca sağlık hizmetlerinin sunulduğu 1 Merkez Sağlık Ocağı ile 2 Sağlık Evi bulunmaktadır.

İlçe ve ilçeye bağlı köylerin geçim kaynağı genel olarak tarım ve tarıma dayalı hayvancılıktır. Sulu tarım yeterli düzeyde değildir. Çoklukla buğday ve arpa, haşhaş ekimi yapılmaktadır. İlçemizin merkez ve köylerinde, tarımla birlikte büyük ve küçük baş hayvan yetiştiriciliği de yapılmaktadır.

İlçe sınırları içerisinde, özel sektöre ait bir sanayi tesisi olarak, 70 civarında işçinin çalıştığı YETAŞ Mobilya Fabrikası bulunmaktadır.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfınca yapılan konfeksiyon atölyesi, özel sektörü teşvik etmek için kiraya verilmiştir; yaklaşık olarak 40 işçi ile faaliyetine devam etmektedir. Ayrıca, ilçede el sanatları olarak halıcılık yapılmaktadır.

İlçe merkezinde bulunan Ulu Cami ve korumaya alınan çınar ağacı görülmeye değer yerlerinden biridir. Şehir merkezinde tarihî evler de mevcuttur.
 
SANDIKLI

Afyonkarahisar Sandıklı İlçesi

İl merkezine 60 km uzaklıktadır. Antalya-Denizli karayolu ve İzmir-Ankara-İstanbul demiryolu hattı üzerinde kurulmuş önemli yerleşim merkezlerindendir. Sandıklı 1924 yılında ilçe olmuştur. Kaplıcası ve leblebisi ile tanınmaktadır.

İlçenin ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmemekle beraber, Frigyalılar döneminde kurulduğu, yapılan araştırmalarla ortaya çıkmıştır.Sandıklı bölgesinin en büyük yerleşim yeri Kussar-Kussor idi. Bu şehir, Hititlerin başşehri olarak bilinen Hattuşaş ayarında bir şehirdi. Bu durum Oxford Üniversitesinden Arkeolog Miss.Winifert Lamb tarafından Kussar (Kusura köyü) Höyüğünde yapılan kazılardan anlaşılmıştır.

Kusura şehri, tarih itibariyle M.Ö. 5000 yıllarına kadar dayanmaktadır. Buradan çıkan eserler Afyonkarahisar Arkeoloji Müzesi'nde olup, Bakır çağını yansıtmaktadır. Hititlerin M.Ö. 1200 yıllarında yıkılması ile Frig devleti kurulmuştur. Sandıklıda bu dönemde önem kazanmıştır. Tarihte Yanık Frigya olarak bilinen bölge içindeki beş şehri kapsayan Pentapolis bölümü bugünkü Sandıklı ovasına yayılmış olan Koçhisar (Hierapolis), Karasandıklı (Bruzeus), Menteş (Stektoriom), ve Yanıkören (Otreus) önemli yerleşim merkezleri ve antik kentlerdir.

Sandıklı M.S. 395 yılından 1078 yılına kadar geçen süre içerisinde Bizans yönetiminde kalmıştır. 1071 Malazgirt Savaşından sonra zamanla,Türkler bütün Anadolu'ya hâkim olmuşlardır. Anadolu'ya gelen Türkmen boylarının başında Kutalmışoğlu Süleyman, Mesut, Dolatan, Emir Alpyoluk Afşin, Sanduk Beyler bulunuyordu. Afyonkarahisar ve Sandıklı bölgesi Dolatan ve Emir Sanduk kuvvetlerince Akdağ kesimine kadar, tamamen Bizanslıların elinden alınmıştır.

Selçuklular zamanında Germiyanoğulları, Sandıklı'yı çeyiz hediyesi olarak Yıldırım Beyazıt'a vermişlerdir. Böylece Osmanlı hâkimiyetine geçmiş, Timur'un Anadolu'yu istilâsı ile Osmanlı hâkimiyetinden çıkan Sandıklı, bir ara Karamanoğulları Beyliğinin elinde kalmış ise de, daha sonra tekrar Osmanlı hâkimiyetine geçmiştir. Selçuklu Devletinin yıkılmasıyla Anadolu'da irili, ufaklı beylikler kurulmuştur. Germiyanoğulları bundan yararlanarak Sandıklı bölgesini hâkimiyetleri altına almışlardır. Bu dönemde bazı eserler yapılmış ve şehrin tamiri 1325'te tamamlanmıştır. Ulu Camî, yine bu dönemde, 26 Mart 1379'da yapılarak ibadete açılmıştır. İstiklâl Savaşı yıllarında Sandıklı ve köyleri Yunanlılar tarafından işgal edilmiş ise de uzun sürmemiştir. İstiklâl Savaşı sonucunda Türkiye Cumhuriyeti idaresine geçmiştir.

İlçe, ilimizin güneybatısında kurulmuş olup, doğusunda Kumalar dağ silsilesi, güneyinde Akdağ, batısında da Ahır dağları ile çevrilidir. Yüzey şekli bakımından ovası alüvyonlu ve verimlidir.

Sandıklı ovasının ortasından Kûfi çayı geçer. Daha ileride Hamam çayı ve Beylik deresi ile birleşip, Dinar ovasını sulayarak Büyük Menderes sularına karışır. İlçe, kışları soğuk ve kar yağışlı, yaz ayları ise kurak ve sıcak bir iklime sahiptir. İlçede merkez belediye dahil 11 belediye ve 47 köy mevcuttur.

İlçenin nüfusu 2000 genel nüfus sayımına göre 87.982'dir. Bunun 43.791'i ilçe merkezinde yaşamaktadır. Yüzölçümü ise 1036 km²'dir. İlçede 70 ilköğretim okulu (13'ü, tamamı taşıma nedeniyle kapalı) 6 lise ve dengi okul, 1 Halk Eğitim Merkezi, 1 Çıraklık Eğitim Merkezi, 2 Motorlu Taşıt Sürücü Kursu, 1 Özel Dersane, 5 Özel Yurt Pansiyon, 1 Öğretmen Evi mevcuttur.

İlköğretim okullarında 8142, lise ve dengi okullarda 1499 olmak üzere toplam 9.641 öğrenci öğrenim görmektedir. Halk Eğitim ve Çıraklık Eğitim Merkezlerinde değişik alanlarda kurslar açılmaktadır. İlçede toplam 525 öğretmen görev yapmaktadır.

İlçemizde Afyon Kocatepe Üniversitesine bağlı olarak Sandıklı Meslek Yüksekokulu bulunmaktadır. Bu yüksekokula bağlı 6 bölüm( program) vardır :

Yüksekokulda ön lisans programı uygulanmaktadır.

İlçede 1 kütüphane bulunmakta, 3 mahallî gazete yayınlanmaktadır. (Sandıklı Postası, Termal ve Sandıklı Hareket haftalık olarak çıkmaktadır.)

İlçede 125 yataklı 1 Devlet Hastahanesi, devlet hastanesi bünyesinde 6 makineli dializ ünitesi, 6 ambulans, 112 acil yardım ve kurtarma hizmetleri, 14 Sağlık Ocağı ve 19 Sağlık Evi, 1 Sağlık Meslek

Lisesi sağlık alanında hizmet vermektedir. Ayrıca ilçede 19 adet eczahane bulunmaktadır.

İlçede 500 kişilik bir kapalı spor salonu, 1000 kişilik portatif trübünü bulunan bir stadyum ve 2 semt sahası, 4 adet çocuk oyun alanı bulunmaktadır. Kaymakamlıkça her yıl düzenlenen futbol ve voleybol müsabakaları ile spor faaliyetlerinin yaygınlaştırılmasına çalışılmaktadır. İlçede 4 futbol takımı, 1 voleybol ve 1 basketbol takımı ile amatör spor kulübü vardır. İlçe halkının büyük bir kısmı tarımla uğraşmaktadır. Tarım faaliyetleri büyük ölçüde modern tarım makineleriyle sürdürülmektedir. Daha çok buğday, arpa, nohut, fiğ, şekerpancarı, haşhaş, patates ve vişne yetiştirilmektedir.İlçede hayvancılık tarım ile müşterek olarak yapılmaktadır. Ova köylerinde koyun ve büyükbaş, dağ köylerinde ise daha ziyade küçükbaş hayvan yetiştiriciliği yapılmaktadır. Dağ köylerinde hayvancılık, ova köylerinde tarım daha ağır basmaktadır. Hayvancılık yaz aylarında daha çok ilçemiz hudutları içerisindeki yaylalarda ve otlaklarda, kış aylarında ise besi şeklinde yapılmaktadır. Toplam büyükbaş 24.420 küçükbaş 56.450 kanatlı kümes hayvanı 147.820'dir. 1.650 adet arı kovanı vardır. İlçede büyük bir sanayi kuruluşu yoktur. Organize Sanayi kuruluşu çalışmaları devam etmektedir. Küçük sanat erbabının faaliyet gösterdiği 228 işyeri kapasiteli Küçük Sanayi Sitesi bulunmaktadır. İlçe merkezinde 3 adet un, 4 adet yem, 1 adet ısıcam, 1 adet teneke ve gazoz fabrikası bulunmaktadır. Üretilen patateslerin değerlendirilmesi için cips fabrikası inşaatı tamamlanmak üzeredir. Ayrıca patates un fabrikası yapılması için çalışmalar devam etmektedir.

İlçenin Hüdai Kaplıcaları termal Turizm potansiyeli yönünden oldukça zengindir. Örnek niTlfik taşımaktadır. Hüdai Kaplıcaları, çevre özelliğini bozmayan, rastgele inşaat yapımına müsaade edilmeyen niteliğini korumaktadır. Merkezdeki ve Hüdai Kaplıcasında bulunan otel ve villâların toplam yatak kapasitesi 2000'dir. yatak kapasitesi bulunmaktadır. Hüdai Kaplıcaları Turizm Bakanlığı'nca "Turizm Merkezi" ilân edilmiştir (Bk: Turizm) Kaplıca merkezinde 328 yataklı 2 otel, 1700 yataklı villâlar ve çadır kentler mevcuttur. Böylece iç ve dış turizme hizmet verilmektedir. İlçe sınırları içerisinde bulunan Akdağ Orman Bakanlığının 29.06.2000 tarih ve MPG.MP.1.23. 03/270 sayılı Olur'larıyla "Tabiat Parkı" olarak tescil edilmiştir. "Akdağ" ve Akdağ'da bulunan "Kocayayla" ile "Tokalı Kanyon" görülmeye ve gezilmeye değer yerleridir.
 
SİNCANLI

Afyonkarahisar Sincanlı İlçesi

Afyonkarahisar-Uşak -İzmir karayolu üzerinde, il merkezine 33 km uzaklıkta bulunmaktadır. 1953 yılında ilçe olmuştur. Kendi adını taşıyan ovasında doğu-batı ve kuzey-güney uzantılı, günümüzde izleri görülen antik yolların kavşağında, Cidyessuz (Küçükhöyük) adıyla kurulmuş, Hitit dönemine kadar uzanan önemli bir merkezdir. İlçemizin M.Ö. 4000 yıllarından günümüze kadar çeşitli medeniyetlere sahne olan yerleşim yeri olduğu, yapılan tarihi araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Sincanlı ovasının ortasında bulunan Küçükhöyük Kasabasında yapılan yüzey araştırmalarında, M.Ö. 3000 yıllarında buralarda insanların yerleşmiş olduğu anlaşılmaktadır. Zaman içerisinde Hititler, Romalılar, Bizanslılar, hâkimiyeti altında kalan yöremiz, XII. yüzyılda Türklerin eline geçmiştir. Osmanlı döneminde, Fatih Sultan Mehmet, II. Beyazıt ve Yavuz Sultan Selim zamanlarında önemli bir devlet olan Hersekzade Ahmet Paşa şimdi kendi ismi ile anılan Ahmet Paşa Kasabasına 1517 yılında yerleşmiştir. Mezarı kasaba mezarlığı içerisindedir. Sincanlı ilçe merkezine adını veren Sinan Paşa, Akkoyunlu Devleti'nin ileri gelen beylerinden Mehmet Bey'in küçük oğlu olup, 1473 yılında Fatih Sultan Mehmet ile, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan arasında yapılan Otlukbeli Savaşından sonra, babasıyla Fatih Sultan Mehmet'e sığınmış, sarayda ve Enderun'da eğitim görmüştür. Pek çok sefere katılan ve sancaklarda görev yapan Sinan Paşa ihtiyarlığı yüzünden emekli olmuş, Rumeli'deki arpalık zeameti köylerine karşılık, Sincanlı ovasında Çathöyük ve Küçükhöyük köyleri kendisine arpalık olarak verilmiştir. Çathöyük köyü, yani şimdiki Sinanpaşa Kırka ve Ahmetpaşa köyleri arasında olduğundan, bu köy arazisi içinde kurduğu çiftliğinde ve saraçiçi mevkiinde cami, imaret, okul ve hamam yaptırmıştır. Çiftliğine 10 kadar hizmetkârını yerleştirmiştir. Çathöyük halkı, sonradan cami etrafında birer ikişer yerleşerek köyü terk etmiş ve çiftlik Sinanpaşa adını almış, Sincanlı'nın kadılık merkezi olmuştur. Sinanpaşa 1894 yılında Sincanlı'nın nahiye merkezi olmuş, bu durum Yunan işgaline kadar devam etmiştir. 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesiyle perçinleşen Türk zaferiyle birlikte Yunanlıların işgalinden kurtarılmıştır. Sincanlı, Cumhuriyet'ten sonra 1934 yılına kadar köy olarak kalmış, bu tarihten itibaren tekrar "Nahiye Merkezi" olmuştur. 01.01.1948 yılında Belediye teşkilâtı kurulmuş, 1953 yılında ilçe merkezi haline gelmiştir. İlçe, kuzeyden Kütahya'nın Altıntaş ve Afyonkarahisar Merkez ilçesi, batıdan Uşak ilinin Banaz ve yine Kütahya ilinin Dumlupınar ilçesi, Güneyden Sandıklı ve Hocalar, doğudan Afyonkarahisar Merkez ilçesi ve Şuhut ilçeleriyle çevrilidir. İlçe ovalık bir arazi üzerinde kurulmuştur. İlçe arazilerinin % 45'i ova niteliğindeki düzlüklerden oluşmaktadır. Arazinin % 31'i orta meyilli, % 21'i dik, % 3'ü sarptır. Sincanlı ve Sandıklı ilçeleri arasında uzanan Ahır dağları, Uşak ilinin Banaz ilçe sınırlarını da kaplar. Her iki yüzü de çam ormanlarıyla kaplıdır. Güneybatıda yağcı ormanları ve Devlet Orman İşletmesi vardır. İklim karakteri kara step özelliği arz eder. Kışları soğuk ve kar yağışlı, yazları kurak ve sıcak geçmektedir. İlçenin nüfusu 2000 yılı genel nüfus sayımına göre, 64.104'dür. Bunun 6.168'i ilçe merkezinde, 57.936'sı köy ve kasabalarda yaşamaktadır. Yüzölçümü ise 845 km²'dir.

İlçede 40 ilköğretim okulu, 3 ortaöğretim okulu bulunmaktadır. Bu okullarda okuyan 7.299 öğrenciye, 305 öğretmenle eğitim verilmektedir. Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü, açılan meslekî kurslarda kursiyerlere makine nakışları, giyim, bina içi pratik elektrik tesisatçılığı, bilgisayar operatörlüğü, el sanatları, çiçekçilik, okuma-yazma ve daktilograf becerileri kazandırmaktadır. İlçemizdeki Çıraklık Eğitim Merkezinde, doğrama, mobilya, oto elektrik, oto motor tamiri, radyo-TV tamiri, kaynakçılık ve pastacılık başta olmak üzere çeşitli branşlarda da eğitim verilmektedir. İlçenin 25 yataklı 1 Devlet Hastanesi, 13 Sağlık Ocağı, 9 Sağlık Evi halkın sağlık ihtiyaçlarını karşılamaktadır. İlçede 500 kişi kapasiteli bir stadyum ve 12 spor kulübü bulunmaktadır. İlçe de ekonominin temelini tarım oluşturur. Yüzölçümünün 72.000 hektarlık bölümü tarıma elverişlidir. Bunun 14.000 hektarı sulanabilir niteliktedir. Sulama, %80 oranında toprak-su kooperatifleriyle, kalanı ise, vatandaşların kendi çabaları ve sondajla yapılmaktadır. Yetiştirilen başlıca ürünler haşhaş, buğday, arpa, pancar, patates, ayçiçeğidir. Meyve olarak daha çok elma ve vişne yetiştirilmektedir.

İlçe ekonomisinde hayvancılık önemli bir yer tutar. Ova kesiminde büyükbaş hayvan besiciliği yanında, kültür ırkı süt inekçiliği de gelişme safhasındadır. Dağlık bölgelerde daha ziyade küçükbaş hayvancılığı yapılmakta, koyun ve keçi yetiştirilmektedir. İlçede kök boyalı kilim ve halı dokumacılığı da yaygındır.

Orman varlığı açısından, ilçe, Türkiye ortalamasının üzerindedir. Akören-Gecek Gediği, Merkez Çiğiltepe, Taşoluk, Güneyköy Kasabaları ile Yıldırım Kemal Köyünde ağaçlandırma çalışmaları yapılmıştır. Ağaçlandırma çalışmalarının tamamından olumlu sonuçlar alınmıştır. İlçede Tazlar köyü orman içi piknik alanı, Başkomutan Millîparkı, Büyük Taarruz Şehitliği, Çiğiltepe Albay Reşat Anıtı, Yıldırım Kemal Şehitliği, Sinanpaşa ve Kureş Baba(Boyalı) Külliyeleri, Otuziki İnler, Çoban Su Uçtuğu, Kırka Göleti, Serban Göleti gezilip görülecek yerlerdir. İlçede her yıl Yörükler Ayran Şöleni yapılmaktadır.
 
SULTANDAĞI

Afyonkarahisar Sultandağı İlçesi

Afyonkarahisar-Konya karayolunun 68.km'sinde Sultandağlarının eteğinde kurulmuş Sultandağı, 1958 yılında ilçe olmuştur. Bakır Devrinde kurulmuş olan Sultandağı çok eski bir maziye sahiptir. Bizanslılar ve Selçuklular zamanına kadar batı ve doğunun yol uğrağıdır. Ayrıca Anadolu-Bağdat İpek Yolu'nun Sultandağı'ndan geçmesi de ticarî bir önem kazanmıştır. Sultandağı yerleşim olarak Ege bölgesi ile İç Anadolu bölgesinin kesişim noktasına yakın bir alandadır. Esas yeri, Göller Bölgesi olarak adlandırılan alanın kuzeyinde Eber-Akşehir Gölleri ile Batı Torosların İç Anadolu'daki uzantısı olan Sultandağı'nın eteklerinde yer almaktadır. Kuzeyinde Bolvadin, güneyinde Isparta ili Yalvaç ilçesi, doğusunda Konya ili Akşehir ilçesi, batısında ise Çay ile sınır komşusudur. Denizden yüksekliği 1020 metredir. İlçemizde kışlar soğuk ve karlı, yazları ise sıcak ve kurak geçer. İlçenin nüfusu 2000 genel nüfus sayımına göre 22.625'dir. Bunun 7.207'sı ilçe merkezinde, 15.418'i kasaba ve köylerinde yaşamaktadır. Yüzölçümü ise 983 km²'dir.

İlçede 12 ilköğretim okulu, 3 ortaöğretim okulu bulunmaktadır. Toplam 2.655 öğrenciye 174 öğret-menle eğitim verilmektedir. Ayrıca ilçede 1 Meslek Yüksekokulu olup, 242 öğrenciye 4 öğretim görevlisiyle eğitim hizmeti verilmektedir. İlçede, 25 yataklı 1 Devlet Hastahanesi, 7 Sağlık Ocağı, 1 Sağlık Evi ve 1 Sağlık Meslek Lisesi bulunmaktadır. Devlet Hastahanesi 25 yataklıdır. Çevre sağlık hizmetleri sağlık ocakları tarafından yürütülmektedir. Merkez ve kasabalarımızda halk kütüphaneleri mevcuttur.

İlçede 2 semt sahası ve 2 spor kulübü vardır. Sultandağlarının etekleri ile demiryolu ve Akşehir Gölü arasında kalan sulanabilir alanlarında meyvecilik, ilçenin diğer bölümlerinde ise hububat ve hayvancılık yapılmaktadır. Sanayi ve el sanatları pek gelişmemiştir. İlçemizin kuzeyinde bulunan dağlık ve kırsal alandaki halkın geçim kaynağı çok zor şartlarda yapılan kuru tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır(Göç olayının en hızlı olduğu yerleşim birimleri de bu alanlardadır).

İlçenin sulanabilir arazileri üzerinde ise meyvecilik önde gelmektedir. Kiraz, vişne, elma üretimi ilçe ekonomisinin temelini oluşturmaktadır. Kiraz üretiminin %80'i ihracata gitmekte olup, elma ve vişne daha ziyade iç piyasaya sürülmekte, kalan kısmı da ilçede bulunan Morello ve Konkav Kovala meyve suyu ve konservecilik fabrikalarında değerlendirilmektedir. Napolyon kirazı, Fransa, Hollanda, İngiltere, Almanya ve Belçika'ya ihraç edilmektedir.

Ekilebilir arazi 18.260, nadasa bırakılan 12.630, meyvelikler 33.156, sebzelik arazi ise 22 hektardır. Buna bağ sahası da eklenince tarıma elverişli arazi toplamı 35.579 hektardır. Çayır ve mera alanı 14.967, tarım dışı arazi 7.477 hektardır. İlçemizde meyveciliğin yanında daha çok buğday, arpa, mercimek, fasülye, haşhaş, nohut ve kimyon üretimi yapılmaktadır. Hayvancılık olarak koyun, kıl keçisi, sığır, tavuk ve arıcılık yapılmaktadır. İlçemizin toplam ormanlık ve fundalık alanı 17.817 hektardır. Dort Deresi Asmalı mevkiindeki orman sahasında Geyik Üretim Merkezi bulunmaktadır. Bu geyik üretim merkezinde geyikler koruma altındadır. Dort ve Dereçine Derelerinde erozyon kontrolü çalışmaları yapılmıştır. Ayrıca Dort deresi, Sultandağı merkez, Karapınar Üçkuyu kasabasında orman içi ağaçlandırma çalışmaları yapılmaktadır. Meyve bahçeleriyle ünlü ilçenin sınırları içerisine giren Eber ve Akşehir Gölleri, Taşköprü, Çiğdem düzü, Asmalı gibi mesire yerleri, Sahipata Kervansarayı ve Hamamı, Lâleli Çeşmesi, Buzluk Mağarası, Dort Deresi ve manastır başlıca gezip görülecek yerlerdir. Fındık ormanlarıyla kaplı Balaban, Dumra, Küçük ve Büyük Kirazlı yaylaları ise yayla turizmine elverişlidir.
 
ŞUHUT

Afyonkarahisar Şuhut İlçesi

İç Ege bölgesinin en doğusunda yer alan Şuhut'un il merkezine uzaklığı 29 km'dir. Şuhut 1946 yılında ilçe olmuştur. Şuhut "keşkek" yemeğiyle ünlüdür. Önemli bir et ve patates üretim merkezidir. İlçenin tarihinin Neolitik çağa kadar uzandığı Şuhut Hisar, Karaadilli, Kepirtepe Höyüğü'nün bu çağa ait eserler olduğu tahmin edilmektedir. Hitit döneminde ise Afyonkarahisar ve Kütahya illerinde hüküm süren Mira Krallığına bağlı bir prenslik olan Kuvalya'nın başkentinin Şuhut olduğu bilinmektedir. Şuhut'un netleşmiş biçimdeki tarihi ise, Alemas adlı Frig komutanının Truva Savaşlarına katılan ve mağlûplar arasında yer alan birliklerini buraya kadar çekerek M.Ö. hâkimiyeti 1180 yıllarında "Synnada" kentini kurmasıyla başlamaktadır. M.Ö. 3500'lere kadar uzanan tarihi içinde Roma döneminde bir başkent ve medeniyet merkezi olmuştur. Bugünkü Şuhut, Truva Savaşları sonunda Trakyalı, Makedonyalı ve Ahiyalı birlikleriyle bölgeye gelen Akomas tarafından "Synnada" adıyla M.Ö. 1180'de kurulmuştur. Daha sonraki yıllarda ise Synnada'nın önce Lidya, daha sonrada Pers hâkimiyeti altına girdiği görülmektedir. Hatta Perslere sığınan Atinalı ünlü komutan Alkibiyedes M.Ö. 404 yılında bugünkü Balçıkhisar Kasabası sınırları içerisinde yer alan "Melisse" çiftliğinde ölmüştür. Daha sonraki yıllarda Romalılar ve Bizanslıların egemenliğine girdiği bilinmektedir. Bizans döneminde "cfut" olan adı ise değişikliğe uğrayarak önce "çıfut" olmuş, Türk hâkimiyetine girdiğinde (1219) İslâm askerleri içinde bulunan Şeyh Şuhudi Ömer Efendi'ye izafeten "Şuhut" adını almıştır. Türk hâkimiyetindeki Şuhut, 1150 yıllarında Orta Asya'nın güneyinden göç eden Akan Boyu Türklerince kurulmuştur. Kurtuluş Savaşımızda ise Şuhut, kısa süre de olsa Ulu Önder Atatürk'ü, dolayısıyla Başkomutan karargâhını ağırlama şerefine erişmiş bir ilçemizdir. Coğrafî bölge olarak İç Ege bölgesinin en doğusunda yer alan Şuhut, Afyonkarahisar'ın güneyindedir. Batı Anadolu'yu İç Anadolu'ya bağlayan eşik arazi üzerinde olup, 1151 m rakımıyla Afyonkarahisar'un en yüksek yerleşim merkezlerinden biridir. İlçenin kuzeyinde Afyonkarahisar ili, batısında Dinar, Sandıklı, Sincanlı ilçeleri, doğusunda Çay, güneyinde ise Isparta ilinin Yalvaç ve Senirkent ilçeleriyle çevrilidir. 1 Merkez ve 6 Belde Belediyesi ile 31 köyü mevcuttur.

İlçenin nüfusu 2000 genel nüfus sayımına göre 63.137'dir. Bunun 13.862'si ilçe merkezinde, 49.275'i ise kasaba ve köylerde yaşamaktadır. Yüzölçümü ise 983 km²'dir. İlçede 44 adet ilköğretim, 5 adet ortaöğretim okulu bulunmaktadır. Bu okullarda Toplam 7.384 öğrenciye 327 öğretmenle eğitim ve öğretim verilmektedir. Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğünce halkımızın beceri ve görgüsünü arttırmak için kurslar açılmaktadır. Bu kurslar genellikle halıcılık, giyim, makine, nakış, daktilo, bilgisayar, makrome kurslarıdır. Ayrıca ilçemizde AKÜ'ye bağlı bir Meslek Yüksek okulu bulunmaktadır. İlçede ki 75 yataklı 1 Devlet Hastanesi, 12 Sağlık Ocağı, 12 Sağlık Evi, 1 Sağlık Meslek Lisesi halkımızın sağlık ihtiyaçlarını karşılamaktadır.

İlçede 1500 kişi kapasiteli 1 stadyum bulunmaktadır. Bu stadyumun yanında 1991 yılında, inşaatına başlanan hizmet binası ve 450 kişi kapasiteli spor salonu da faaliyete geçmiştir. 7 adet spor kulübü vardır. Ayrıca, 500 kişi kapasiteli Karaadilli Kasabasında bir stadyum mevcut olup amatör kupa maçları düzenlenmektedir. Şuhut Hisar Belediye Spor, futbolun yanı sıra voleybol, basketbol ve atletizm dallarında müsabakalara iştirak etmektedir. İlçe ekonomisinin temel taşını tarım ve hayvancılık sektörü teşkil etmektedir. İlçemizde genellikle buğday, arpa, nohut, patates, şeker pancarı, ayçiçeği, haşhaş ziraatı yapılmaktadır. Meyvecilik son 15 yılda düzenli bir gelişme göstermiştir. Meyve ziraatinde vişne üretimi ön sırayı almaktadır. Bundan başka kiraz, elma, erik, armut gibi meyveler de yetiştirilmektedir. Vişne haricinde diğer meyvecilik alanları ticarî amaçtan çok, aile meyveciliği şeklindedir. Sebzecilik, ilçede büyük çapta aile ziraati şeklinde yapılmaktadır. İlçemizde hayvancılık, tarım alanı içinde ekonomik değer bakımından en önemlisidir. Merkez ilçe ve köylerinde çok sayıda besihane bulunmaktadır. Besihanelerin çoğunluğunda dana besiciliği yapılmaktadır. İlçede et kombinaları vardır. Bu kombinalarda hazırlanan etler, firikofirik vasıtalarla, başta İstanbul olmak üzere, Ankara, İzmir ve Antalya'ya sevk edilmektedir.

İlçede hayvancılık içerisinde ikinci sırayı tavukçuluk almaktadır. İlçe merkez ve köylerinde çok sayıda tavuk kümesi mevcut olup, yumurta tavukçuluğu yapılmaktadır. İlçe ekonomisine yumurta üretimiyle çok büyük katkı sağlanmaktadır.Bunlardan başka koyun ve süt sığırcılığı da önemli ölçüde gelişme göstermiştir.

İlçede şahıslara ait yağ ve un fabrikaları mevcuttur. İlçenin Hisartepesi (Synnada Höyüğü), Bininler Kaya Mezarları ve Asmakaya Kalesi eski yerleşim yerleri olup, Kayabelen Göleti ve Selevir baraj gölü mesirelik ve dinlenme yerleridir. Bininler; ilçenin Senir Köyü'ne 5 km uzaklıkta, birbirine bağlantılı odalardan meydana gelen Bizans kaya yerleşimidir. Günümüzde ise yayla barınağı olarak kullanılmaktadır. Kayalar üzerinde yer yer mezar odaları ve kaya mezarları ile eteklerinde Bizans dönemine ait ören yeri bulunmaktadır. İlçenin Kayabelen Kasabası'nda her yıl Mayıs ayının 1.haftasında Şeyh Hamza Dede'yi Anma ve Hıdırellez Kültür Bayramı, Karaadilli Kasabası'nda her yıl Mayıs ayının 4. haftasında geleneksel yağlı güreşler yapılmaktadır.
 
AFYONKARAHİSAR ADI NEREDEN GELMİŞTİR?

Afyonkarahisar Kalesi , şehrin güneyinde, çok yüksek ve yalçın bir dağın tepesindedir. Adını dünyanın oluşumunun dördüncü zaman diliminde bir yanardağ ağzında meydana gelen sarp kayalar üzerine kurulan kaleden (Karahisar) ve ilk defa "Synnada" antik kenti sikkelerin de karşımıza çıkan haşhaş (Opıum-Afyonkarahisar)'dan alan Afyonkarahisar M.Ö. 2.000 yıllarına kadar uzanan bir tarih şeridi yaşatır.

İlk yerleşim izine, II. Murşil'in Arzava seferinde kullanıldığından bahsedilen ve Hapanova (Yüksek Tepe) olarak adlandırılan Kale'de rastlamaktayız. Günümüze kadar ulaşan Hitit sur parçalarından da burasının Hititlerce ilk defa kullanıldığını öğrenmiş oluyoruz.

Hititlerden sonra Anadolu'da uygarlık kurmuş olan Frigler'in izlerine, sarp kayalık üzerinde tespit ettiğimiz Frig mihrabı, sunu çukurları, Frig basamaklı sunağı gibi kayalığın zirvesinde bulunan Frig kaya tapınağında rastlamaktayız. Sarp kayalık üzerinde günümüze kadar korunarak gelmiş dinî amaçlı yapılanmadan, burasının Frigler döneminde dinî bir merkez olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Roma ve Bizans döneminde Asya ve Anadolu eyaletine bağlı bir yerleşim yeri olan ilimizin adı, Akronıum (Yüksek Tepe)'dir. Bu dönemde, kaplıcaları, Frigya Salutaris (Şifalı Frigya) adıyla ün yapmıştır. Afyonkarahisar, asıl önemine "Selçuklular" döneminde kavuşmuştur. Milâdî 1147-1157 yılları arasında Sultan I. Mesud'un emri ile "Karahisar" adı ile tanınan kalenin eteklerine, bir Türk boyu olan Karaşar' lar yerleştirildiler. Stratejik yolların kavşağında çok çetin bir kalesi bulunması dolayısıyla, kale ile Hıdırlık (kalenin güneyinde bulunan tepe) tepesi arasındaki yerleşim alanı çok kısa sürede genişlemiştir. Bu gelişmeyi hızlandıran diğer bir olay da, Sultan I. Alâaddin Keykubat'ın tahta çıkar çıkmaz başlattığı yurt kalelerinin onarımı sırasında Afyonkarahisar Kalesi'nin de onarılmasını buyurmasıdır.

Sultan I.Alâaddin Keykubat, 1231 yılında lalası ve mimarı Bedrettin Gevhertaş'ı kale dizdarı olarak Afyonkarahisar'a gönderir. Gevhertaş, kalenin burç ve bedenlerini onardıktan sonra, yukarı Kale'de küçük minareli mozaik çini mihraplı bir mescit ve onun doğu yanına da bir saray yaptırır. Ayrıca Alâaddin Medresesi adlı Hisarardı Medresesi'ni yaptırır. Sarp kayalar üzerindeki kalesi sağlam ve güvenilir olan Afyonkarahisar'da Selçuklu Devleti'nin hazineleri saklanır olmuş ve adına da "Karahisar-ı Devle" denilmiştir.Anadolu Selçuklu Devleti'nin 1243 Kösedağ Savaşı sonrasında Moğolların hâkimiyetine girmesiyle Afyonkarahisar'da Sahipata Beyliği kurulmuş, daha sonra sırayla Eşrefoğulları, Germiyanoğulları ve Karamanoğulları Beylikleri egemenliğinde kalmıştır.

Şehir, Osmanlı İmparatorluğu döneminde genişleyerek büyümüştür. Fatih Sultan Mehmet'in sadrazamlarından Gedik Ahmet Paşa, Karaman Seferi sırasında Afyonkarahisar'da konaklamış ve 1472-1477 yılları arasında yapımı tamamlanan Gedik Ahmet Paşa Külliyesi'ni(sübyan mektebi, medrese, hamam, imaret ve camii'den müteşekkil) yaptırmıştır. Bunun yanında çok sayıda mescit, cami, medrese yapılmıştır. Mevlevîlik tarikatının yayıldığı merkez olan Afyonkarahisar'daki Mevlevi Tekkesi'nin 19.yy.'da yanmasından sonra dönemin padişahı II. Abdülhamid Han tarafından yaptırılan Mevlevî Tekkesi (Bugün cami olarak kullanılmaktadır.) önemli mimarî eserlerdendir.

İstiklâl Savaşı yıllarında Afyonkarahisar, Başkomutanlık Karargâhı olmuş, Millî Mücadeleyi zafere ulaştıran Başkomutanlık Meydan Savaşı, Afyonkarahisar'da da verilmiştir. Kurtuluş Savaşında, Büyük Taarruzdan bir gün sonra 27 Ağustos 1922 günü, saat:17.oo'de Türk orduları Afyonkarahisar'a girmiş bundan sonra Başkomutanlık ve Garp Cephesi Karargâhı Afyonkarahisar'a taşınmış ve karargâh olarak kullanılmıştır. Atatürk, 28 Ağustos1922 günü Afyonkarahisar'daki karargâhına gelmiş, büyük zafere kadar çalışmalarını buradan idare etmiştir.
 
Afyonkarahisar Turizm

İlimiz, binlerce yıllık medeniyetlerin kültür ve sanatını yansıtan arkeolojik kalıntılarıyla, asırlık yapılarıyla, milyonlarca yılda oluşmuş mağaralarıyla, termal zenginlik ve tabiat güzellikleriyle, ören yerleriyle yüzyıllardır alın teri ve göz nuru ile süre gelen el sanatlarıyla, peri bacalarıyla, açık hava tapınaklarıyla ve mutfağıyla turizm potansiyeli fazla olan bir yöremizdir. İlimiz, yerli ve yabancı turistler için "deniz dışında" aranan pek çok tarihî ve tabiî güzelliklerin bulunduğu bir turizm cenneti konumundadır. Ancak İlimizin çağdaş turizm sektörünün yaratmış olduğu imkânlardan tam anlamıyla yararlanabildiğini söyleyemeyiz. Bunun başlıca sebeplerinden biri, İlimizin geçici tur güzergâhı üzerinde olmasıdır. İkinci sebep ise toplumda turizm bilincinin tam olarak oluşmaması, çağdaş turizm sektörünün ihtiyaç duyduğu yatırımlara yönelinmemiş olunmasıdır. Son yıllarda turizmin yıl boyunca yoğunluk kazanması için Turizm Bakanlığınca, turizmi çeşitlendirme politikası uygulanmıştır. Turizm çeşitlerinden en önemlisi olan "TERMAL TURİZM" faaliyetini yıl boyu sürdürebilmektedir. Afyonkarahisar, Türkiye'de kaplıca ve ılıca yönünden sayılı iller arasındadır. Bu sebeple son yıllarda fertler ve şirketler ve kooperatifler termal turizme yönelik yatırımlara yönelmişlerdir. Yapılan ve yapılacak olan bu yatırımların sonunda Afyonkarahisar turizmde hak ettiği yerini alacaktır. Kaplıcaları, zengin Tabiat yapısı, tarihî eserleri, alternatif turizm çeşitliliği, kültür ve inanç turizmi festival ve şenlikler gibi çeşitli turizm değerlerine sahip olan Afyonkarahisar, Anadolu'nun batı yakasında bir kavşak noktası olup, doğuyu batıya, kuzeyi güneye bağlayan tabiî bir kapı konumundadır. Bu yüzden turizm potansiyeli yönüyle ülkemizin sayılı illeri arasındadır.

Afyonkarahisar ilinin turizm potansiyelini aşağıdaki başlıklar altında toplayabiliriz:

A- Turizm Merkezleri
B- Termal ve Kaplıca Turizmi(Sağlık Turizmi)
C- Kültür Turizmi
D- Tabiat Turizmi ve Tabiî Güzellikler
E- Festival ve Şenlikler
F- Alışveriş Merkezleri
G- Turizm İşletmesi Belgeli Tesisler ve Seyahat Acentaları

TERMAL TURİZM MERKEZLERİ ;

İlimizde, Turizm Bakanlığı tarafından Turizm Merkezi ilân edilmiş 4 adet Turizm Merkezi vardır.

1- Gazlıgöl Termal Turizm Merkezi
2- Sandıklı-Hüdai Termal Turizm Merkezi
3- Ömer-Gecek Termal Turizm Merkezi
4- Bolvadin-Heybeli Termal Turizm Merkezi
 
Afyonkarahisar Dua Ve Bedduaları

DUALAR-
Al duvaklar gör
Allah ağzımızın tadını bozmasın
Allah bir yastıkta kocatsın

Allah ne nuradın varsa versin
Allah razı olsun
Allah seni korusun
Bahtın açık olsun
Dümeğin dağılmasın
Emeğin yağlı olsun
Gınalı eller tutasıca
Günün ak olsun
Ömrün uzun olsun
Önünden sonun güe gelsin
Sakalın yere değsin
Sular gibi akta gel
Uzun ömürlü ol
Ya ha tuttuğun açık olsun emmi

BEDDULAR-
Aleme mat ol inşallah
Başına taş düşsün
Ciğerinden yan inşallah
Dillerin tutulsun
Evin başına göçsün
Fagılayasıca
Gavur mezarına git
Hortlayasıca
Ildırımlar düşsün
İki gözün önüne insin
Kavak gibi göç inşallah
Lanet olasıca
Mezarına köpek bağlansın
Nüzüller insin
Ocağın kör kalsın
Ölüne su bulunmasın
Patlasın çıksın
Rezil olasıca
Sakalın göğe dikilsin
Şişe kal
Teneşirde yunasıca
Vakitsiz git
Yimeden ölesice
 
Afyonkarahisar Afyon Kaleleri

afyonkale.webp

Afyon Kalesi, Arzava ülkesine sefer düzenleyen Hitit İmparatoru II.Murşil tarafından MÖ.1350 yılında, askerlerinin kışı geçirmeleri amacıyla 226 m. yüksekliğindeki trakit bir kaya kütlesi üzerinde yapıldığı sanılmaktadır. Kalenin o zamanki ismi Hapanuva (Yüksek Tepe Şehri) idi. Sonraki dönemlerde eklerle daha da genişleyen kale çevrenin kontrolü için önemli stratejik bir konumdadır.

MÖ.VIII.-VII. Yüzyıllarda Frigler burasını kontrol altında tutmuşlar ve yöreyi hakimiyetlerine almışlardır. Ayrıca kalenin eteklerine de Akronio veya Akronium ismini verdikleri bir yerleşim yeri kurmuşlardır.Friglerden sonra Lydialılar, Persler, Pergamon Krallığı, Romalılar Bizanslıların eline geçmiştir.

Malazgirt Savaşı’ndan sonra XI. Yüzyılda Selçuklular buraya yerleşmiş, burada yaşayan Türk boyları kayalar üzerindeki bu kaleye Karahisar ismini vermişlerdir. Selçuklu Sultanı I.Alaeddin Keykubat bu kalede hazinelerini saklamış, bu yüzden de Hisar-ı Devle ismiyle tanınmıştır. Selçuklu vezirlerinden Sahip Ata Fahrettin Ali ve oğullarına kale muhafızlığı verilmiş bu nedenle de ismi Karahisar-ı Sahip olmuştur. Osmanlı döneminde Sultan II.Selim kaleyi onarmış ve en iyi afyonun bu çevrede yetişmesinden ötürü de kaleye Afyonkarahisar denilmiştir.

Dik bir tepe üzerindeki kaleye, kayaların üstüne oyulmuş merdivenlerle çıkılmaktadır. Bunlar iç ve dış olmak üzere iki bölümden oluşurlar. Kız Kalesi veya Kız Kulesi denilen kalenin iç bölümü muhafızlara ayrılmıştır. Sultan Alaeddin Keykubat burada cami, saray, erzak ambarları, cephanelikler, sekiz su sarnıcı ve değerli eşyaların saklandığı bir de mahzenler yaptırmıştır. Burası askerî amaçlı olduğundan halkın oturacağı yerler bulunmaz. Buradaki caminin süslü bezemeleri olan minaresi yıkılmıştır. Ayrıca kalenin batı kapısı üzerindeki iki yazıttan biri Alaeddin Keykubat’ın, diğeri de Sultan II.Selim’in yaptırdığı onarımları belirtmektedir.

Afyon Kalesi’nin Türk mitolojisinde (efsanelerde) de yer etmiş bazı öyküleri bulunmaktadır:

3400 yıllık geçmişe sahip olan Karahisar Kalesi, birçok kez el değiştirmiş, her defasında yeni bir efsane söylenmiştir. Yerden 226 m. yükseklikteki trakit bir kaya kütlesi üzerindeki kaleyi ele geçirmek kolay değildir. Bu nedenle Battal Gazi’den Hz.Ali’ye, Beyböğrek’ten Çavuşbaşı’na , Horoz Dede’ye kadar bir çok efsane anlatılmış, bunların izleri günümüzde de varlığını korumaktadır. Bunlardan Hazreti Ali ya da Düldül’ün ayak izleri efsanesine göre; İslam halifelerinden Hazreti Ali, atı Düldül’ün üzerinde dağdan dağa uçarak sefer yapmaktadır. Bu seferlerin birinde Afyonkarahisar’a gelen Hz. Ali, Hıdırlık Dağı’nda konaklamak için sertçe yere basınca, buradaki bir kaya üzerinde ayağının izi kalır. Daha sonra Hıdırlık’tan Kale’ye atlayan Düldül, burada da dizginlenince bu kez ön ayağının izi bir kayanın üzerinde kalır. Hz. Ali, Düldül’ü sulamak için su yalağına vardığında, atı bağlayacak bir yer bulamaz ve dört parmağı ile yalağın yanındaki bir taşa vurarak taşı deler ve atı buraya bağlar. Afyonkarahisar Kalesi’nde bugün Düldül’ün ayak izi ile atın bağlandığına inanılan kaya üzerinde delik, hala varlığını korumaktadır.

Karahisar Kalesi ile ilgili bir başka efsane ise Battal Gazi ile ilgilidir:

Afyonkarahisar’da 740 yılında öldüğü konusunda tarihçilerin birleştiği Battal Gazi ile yakın arkadaşı Ahmet Tarhan kaleyi kuşatır, içeridekilerin dışarısı ile bütün bağlantılarını keser. Kale komutanı, bunun üzerine Bizans İmparatoru’na haber gönderir ve yüz bin kişilik bir ordu yardım için yola çıkar. Kalenin burçlarından Battal Gazi’yi görerek aşık olan komutanın güzel kızı Ona bir kötülük gelmemesi için çimler üzerinde uyumakta olan Battal Gazi’ye bağırır, ancak duyuramaz. Sonra bir kağıt yazar, taşa sararak üzerine atar. Battal Gazi, bir iki kıpırdandıktan sonra hareketsiz kalır. Battal Gazi’nin uyanmadığını gören kız telaşlanır, babasına Türklerin komutanının çayırda uyuduğunu söyler ve güya Onu öldürmek için zehirli bir hançer ister. Battal Gazi’nin yanına gelen kız onu ölmüş olarak bulur. Çünkü attığı taş, Battal Gazi’nin kulağına gelmiş ve ölümüne neden olmuştur. Kız üzülür ve hançeri kendi kalbine saplayarak hayatına son verir. Bizans ordusu kalenin eteklerine geldiğinde amansız bir savaş başlar, Ahmet Tarhan askerleriyle birlikte şehit olur. Ahmet Tarhan Karahisar Kalesi’nin eteklerinde, şu anda Ulu Caminin karşısındaki bir mezara gömülmüştür. Ancak savaştan sonra çok şiddetli bir fırtına başlar ve Battal Gazi’nin cesedini Eskişehir dolaylarına atar. Böylece Bizanslılar, Battal Gazi’nin öldüğünü anlayamaz ve daha uzun süre onun korkusuyla yaşarlar.

Bugünkü Olucak Çeşmesinin, Çavuşbaşı mahallesinin ve Çavuş Dede mezarı ile ilgili olarak anlatılan Çavuşbaşı ya da Çavuş Dede efsanesi ise şöyledir: Afyonkarahisar sancağı Türk egemenliğine girmeden önce burada valilik yapan kişiye Türk hükümdarı elçiler göndererek kalenin Türklere teslimini ister. Her defasında ret cevabı alınması üzerine hükümdar en güçlü Çavuş Başını Karahisar Kalesi’nin alınması için görevlendirir.Çavuşbaşı askerleriyle birlikte birkaç gün içinde Muttalıp bağlarına gelir. Bunu haber alan kale komutanı, kaleye kapanarak savunma düzeni alır. Ertesi sabah Türk askerleri Karakuyu’ya ulaşır. Su stoku tükenen askerler, Karakuyu’da su içmek isterler ama su sağlığa zararlı olduğu için vazgeçerler.Bunun üzerine çevrede su aramaya başlarlar ancak bulamazlar. Durum Çavuşbaşına bildirilir. Çavuşbaşı, yanına birkaç kişi alarak Yağdan denilen kayalıklara doğru gider. Çok yüksek bir kayanın önünde bazı dualar mırıldanır ve “Burada bir su olacak” diye bağırıp kılıcını kayaya vurur. Kılıç darbesiyle yarılan kayadan su fışkırır. Çok güzel ve şifalı olan su askerlerin yorgunluğunu giderir. Dinlenen ordu bir Cuma günü kaleye saldırır ve kaleyi ele geçirirler. Şehitler arasında Çavuşbaşı da vardır. Bugün Afyonkarahisar’ın Çavuşbaşı Mahallesindeki Olucak suyu güzel bir memba suyudur. Olucak çeşmesinin karşısındaki Çavuş Dede mezarı halkın adaklar adadığı küçük bir türbedir.

Karahisar Kalesi, tarihi boyunca, evlenmek isteyen kızların iyi bir kısmet diledikleri, kısmeti bağlı olanların kısmetlerinin açıldıkları yer olmuştur. İnanışa göre, taliplisi çıkmayan yada evlenme zamanı gelmiş kızlar yanlarında yaşlı bir kadınla birlikte Cuma günü Karahisar Kalesine giderken yanlarına birde asma kilit alırlar, kilit kaleye çıkılmadan önce kilitlenir. Kaleye çıkıldıktan sonra, yaşlı kadın kaleye çıkılmadan önce kilitlenmiş olan kilidi kızların başlarında açarak, inanışa göre bahtlarını açar. Daha sonra kızlar Kız Kulesi’nden
Bahtım bahtım
Altın tahtım
Evlenecek vaktım
Diyerek kaleden şehre doğru bağırırlar. İnanılan odur ki tahminen bir hafta sonra bu kızlara hayırlı birer nasip çıkar ve nişanlanırlar.
Bu gelenek, Hıdrellez’de daha çok ilgi görmekte ve Hıdrellez sabahı erken saatlerde kaleye çıkan kızlar, Kız Kulesi’nden dileklerini bağırmaktadırlar. Kimi zaman kadınların ya da erkeklerinde Kız Kulesi’nden
Çocuğum olacak vaktım
Okulu bitirecek vaktım
gibi dileklerde bulundukları da gözlenmektedir.
Kaledeki Kız Kulesi’nin yanındaki büyük bir oyuğun içine yatan kadınlar çeşitli dileklerde bulunurlar.
Kalenin kapısının kemerinde bulunan bir oyuğa, bir dilek tutulup 3 taş atılmaktadır. Eğer taşların 3’üde oyuğa girerse dileğin yerine geleceğine inanılmaktadır.
Yine kalenin kapısının önündeki uçmak ağacına insanlar üzerlerinden bir bez ya da ip parçası kopararak bağlamak suretiyle dilekte bulunmaktadır.

Pişmiş Kale (İhsaniye)
Afyon’a 60 km. uzaklıkta bulunan Yazılıkaya yerleşimini koruyan küçük bir kaledir. Yazılıkaya’nın tüften oluşmuş kaya kitlesi içeriden ve dışarıdan oyularak yapılmıştır. Bu kalenin içerisinde ambarlar, barınaklar, sarnıçlar kayalar oyularak oluşturulmuştur. Kayalardan arta kalan boşluklar iri taşlarla kapatılmıştır. Burada yapılan araştırmalar bu kalenin Germiyanoğulları ile Osmanlılar arasında sınır karakolu olarak kullanıldığını ortaya koymuştur. Bu kalenin batısında Akpara isimli bir başka kale daha bulunmakta olup, yakın tarihlere kadar bu kalenin kapı ve giriş kısımları sağlam durumda idi.

Oynaş Kalesi (İhsaniye)
Afyon Kümbet Köyü’nün doğusunda alçak tepeler üzerinde kurulmuştur. İlk Osmanlı döneminde bu kalenin yapıldığı sanılmaktadır. Kaleden su sarnıcı tüneli, merdivenli kuyusu günümüze kadar ulaşmıştır.

Yapıldak Kalesi (İhsaniye)
Yazılıkaya ile Kümbet köyleri arasında Kıyır çayı’nın kenarında bulunmaktadır. Yakınındaki Yapıldak Köyü de bu kaleden almıştır. Yapıldak Çayı’nın kenarında çeşitli yüksekliklerdeki kayadan arta kalan kesme taş duvarları görülmektedir. Ayrıca kale içerisinde kayalardan oyulmuş barınaklar, mezar odaları ve Kıyır Çayı’na inen merdivenli bir su tüneli bulunmaktadır.

Demirli Kale (İhsaniye)
İhsaniye’ye 8 km uzaklıktaki Demirli köyünün kuzeyinde yer alan Demirli Kale, Frigler zamanından kalmıştır. Buradaki dağların içeriden ve dışarıdan oyulması ile meydana getirilmiştir. Kale içerisinde evler, sur duvarları üzerindeki mazgallar, merdivenli sarnıç kuyusu ve mezar odaları bulunmaktadır. Afyon-Seyitgazi arasındaki yolu koruyan bir karakol kalesidir. Ancak kalenin güneyi bir deprem sonucu yıkılmıştır.

Avdalaz Kalesi (İhsaniye)
İhsaniye ilçesinde, Afyon-Seyitgazi yolunun doğusunda Ayazin Köyü yakınındadır. Buradaki tüf bir kaya kitlesi oyularak yapılmıştır. Kayanın üzerindeki kaleye çıkmak için dar bir yol yapılmış, kale içerisinde barınaklar ve merdivenle inilen bir kuyusu bulunmaktadır. Bu kalenin de buradaki yolu koruyan bir karakol kalesi olarak yapıldığı bilinmektedir.

Sandıklı Kalesi (Sandıklı)
Sandıklı yakınlarında bir höyük üzerinde Germiyanoğlu I.Yakup Bey tarafından 1325’te yaptırılmıştır. Bu kaleden günümüze yalnızca bir duvar kalıntısı gelebilmiştir.

Toprakkale (Şuhut)
Şuhut’un 6 km. Batısında Senir Köyü yakınlarındadır. Burada bulunan 2000 m. Yüksekliğindeki bir tepe üzerine yapılmıştır. Ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Günümüze yalnızca duvar kalıntılarından pek azı gelebilmiştir.

Gezler Kalesi (Sincanlı)
Sincanlı’nın 13 km. Uzağında Gezler Köyün’deki bu kalenin ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Günümüze yalnızca duvar kalıntıları gelebilmiştir.

Yazılıkaya Kalesi (İhsaniye)
Yazılıkaya Frig kentini koruyan bir kaledir. Aynı zamanda burası Midas’ın şehri diye tanınmıştır. Kale, tüf kayalıklarından oluşmuş bir tepe üzerindedir. Bu tepenin dopğu ve batısında iki yol açılmış ve kayaların aralıkları kesme taşlarla kapatılmıştır. Ayrıca buradaki dağ şehrinin su ihtiyacını sağlamak için de kalenin altına doğru merdivenli geniş bir tünel açılarak sarnıca iniş sağlanmıştır. Dağın çevresindeki su kaynaklarından da bu yolla su ihtiyacı giderilmiştir.

Yazılıkaya Kalesi’nin çevresinde mabetler, mezar odaları bulunmaktadır. Burada ele geçen Frig kitabeleri de o dönemde burasının önemini göstermektedir.
 
AFYONKARAHİSAR'IN DÜNYACA ÜNLÜ ''AFYON KAYMAĞI''NIN 250 GRAMI 2 GÜNDE MEYDANA GELİYOR.

Afyonkarahisar'ın dünyaca ünlü''Afyon Kaymağı'' lokum, sucuk, kaplıcalar ve haşhaşla birlikte ilin tanıtımına sağladığı önemli katkının yanı sıra bölge köylüleri için geçim kaynağı olma niteliğini de sürdürüyor. Afyon kaymağının lezzet sırrının, özel kaplarda ve manda sütünden,tekniğine uygun yapılmasında saklı olduğunu belirten üreticiler, kaymağın sadece 250 gramının 2 günde meydana geldiğini anlattılar. AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, bölgede giderek azalan manda yetiştiriciliği nedeniyle kaymak üretiminde de önemli düşüş gözlenen Afyonkarahisar'da, manda sütünden 250 gram kaymak alabilmek için 2 günuğraş veren kaymak üreticileri, geçimlerinin büyük bir bölümünü bu yolla sağlıyorlar. Modern bir üretim yapılamaması Afyon Kaymağı'nın ayrı bir sıkıntısı. Sadece evlerde sınırlı imkanlarla yapılan Afyon Kaymağı, çabuk bozulması nedeniyle de, uzak illere gönderilemiyor.

-''AFYON KAYMAĞI''NIN SIRRI-

Yıllardan beri Afyonkarahisar'ın Akcin köyünde kaymak üretimi yapan Ayşe Özçınar, Afyon Kaymağı'nın sırrını vermek istemiyor. Özçınar kaymak üretiminin aşamalarını ise şöyle anlattı: ''Kaymağın Afyon Kaymağı olabilmesi için önce manda sütünden yapılmış olması gerekiyor. Mandalarımızı sabah saatlerinde sağarak, otlaklara göndeririz. Sağdığımız sütü kısık ateşte öğleye kadar kaynatırız. Kaynatmanın ardından üzerine bez parçalarıyla örterek terletiriz. Mandalar akşam saatlerinde geldiğinde ise tekrar sağarak, sabah kaynattığımız sütün üzerine ilave ederek tekrar kaynatırız. Bütün bu işlemler bittikten sonra ise sütün üzerinde kalıplaşmış olan kaymağı keserek, özel kaplarına koyup, buzdolabında soğumaya bırakırız. Belirli bir süre soğutulan kaymak ertesi gün satışa çıkarılır.'' Sütün terlemesi olayını ise ''sütün içinde bulunan su miktarının buharlaşarak azalması'' olarak anlatan Ayşe Özçınar, kaymak satışlarının ise eşlerine düştüğünü kaydetti. Afyonkarahisar köylerinde gram gram hazırlanan ''Afyon Kaymağı'' günün ilk ışıklarıyla kurulan pazarda satışa sunuluyor. 250 gramlık paketlerde satılan kaymak ise ortalama 2.5 YTL'den satılıyor.
 
Geri
Top