İHSANİYE

Afyonkarahisar İhsaniye İlçesi

Afyonkarahisar'ın 35 km kuzeyinde tabiat ve tarihin en cömert davrandığı ilçelerimizden biridir.1959 yılında ilçe olmuştur. Meşe, çam, ardıç ormanları ve koruluklarla çevrilidir. Gazlıgöl kaplıcası ve içmeleri, Frig Kaya Anıtları, Roma-Bizans kaya yerleşimleri, mezar odaları, peribacaları ve yaylaları ilgi odaklarından bazılarıdır.

İlçenin köklü bir mazisi vardır. Eski medeniyetlere beşiklik etmesi onun tarihî çehresini güzelleştirmektedir.

İhsaniye'nin vaktiyle Hitit İmparatorluğu sınırları içerisinde bulunduğuna dair elde bazı belgeler mevcuttur. Hitit İmparatorluğu'nu ortadan kaldıran Frigyalıların eski yapıların da İhsaniye sınırları içerisinde rastlanmaktadır. Ayazin, Kayıhan yerleşim birimleri Kapıkayalar, Aslantaş, Maltaş ve Yılantaş gibi Göynüş Vadisi'ndeki yerler, mezar oldukları sanılan tarihî kalıntılar Frigler dönemine aittir. Ayrıca tabiat harikası kütleler ve peribacalarının süslediği Frig bölgesi diye anılan saha bu yörenin Frigler zamanının önemli bir yerleşim bölgesi olduğunu gösterir. Bölge Pers, Helen, Roma ve Bizanslıların, daha sonra Selçukluların ve Osmanlıların hakimiyetine girmiştir. Bu medeniyetlerden günümüze kadar yaşayabilen eserlere rastlanmaktadır.

Anadolu'nun 1071 Malazgirt Meydan Savaşı'ndan sonra Türklerin yerleşimine açılması sonucunda bazı Türk boylarına mensup kafilelerin bu bölgeye yerleştikleri sanılmaktadır. Döğer ve Alanlı bölgelerinin Oğuz Türkleri tarafından 1085 yıllarında iskân edildiği tahmin edilmektedir. Döğer ve Anıtkaya yerleşim bölgelerinde Germiyanoğullarından kalan kervansarayların mevcut oluşu ilçenin bir yol kavşağı ve konaklama yeri olduğunun kuvvetli delilleridir.

İhsaniye 13 Temmuz 1921'de Yunanlılar tarafından işgal edilmiş ve tam13 ay 14 gün düşman zulmü altında kalmıştır. Millî Kurtuluş Savaşımız sırasında 22 Ağustos 1922'de düşman istilâsından kurtulmuştur.

İhsaniye, mevkii olarak Orta Anadolu ve Batı Anadolu bölgeleri arasındadır. Doğudan İscehisar, batıdan kısmen Kütahya ve Altıntaş, kuzeyden Seyitgazi ve kısmen Kütahya, güneyden Afyonkarahisar ile çevrilidir. Yüzölçümü 888 km2'dir. İlçe genel görünümü itibariyle yayla karakterini göstermektedir. Rakımı 1093 metredir.
İlçe, denizlerden uzak ve dağlarla çevrili olduğu için tipik bir kara iklimine sahiptir. Genellikle kışları soğuk, yaz mevsimi kısa ve sıcak geçer.

Bölgedeki akarsular, Emre Gölü'nün beslendiği Döğer Çayı ile Üçler Kayası köyünün yakınından geçen Balıklıpınar ve Eğret'ten çıkan Cumalı çaylarıdır.

İlçenin 2000 genel nüfus sayımına göre nüfusu 34.224'dir.Bunun 5.095'i ilçe merkezinde yaşamaktadır.

İlçe sahip olduğu eğitim-öğretim kadrosu ve öğrenci potansiyeliyle oldukça iyi durumdadır. İlçe ve çevresinde eğitim-öğretim halen 31 ilköğretim okulu, 3 ortaöğretim okuluyla yapılmaktadır. Toplam 5107 öğrenciye 72 öğretmenle eğitim verilmektedir. Ayrıca ilçemizde Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü halkımızın istekleri doğrultusunda bilgi ve becerileri arttırıcı kurslar açarak hizmet vermektedir.

Merkez ile çevre yerleşim bölgelerinde 6 Sağlık Ocağı, 5 Sağlık Evi ve 1 Sağlık Meslek lisesi bulunmaktadır.
İlçe spor faaliyetleri bakımından vasat bir seviyededir. İlçede 3 semt sahası ve 5 spor kulübü mevcuttur. Ayrıca 500 kişi kapasiteli, 1 kapalı spor salonu vardır.

İlçe ekonomisi; hayvancılık, besicilik, tarım ve az da olsa ticarete dayanmaktadır. Sanayi olarak dünyaca ünlü Kızılay Madensuyu ve Yıldız Madensuyu İşletmesi ve özel sektöre ait 2 adet un fabrikası bulunmaktadır.

Gazlıgöl kaplıcası İhsaniye ilçesi sınırları içerisinde, Afyonkarahisar'a 25 km uzaklıktadır. Afyonkarahisar Belediyesince işletilmektedir. İklim karasal olduğu için halkımız elverişli olan yerlerde hayvancılığa yönelmiştir. İklime uygun olarak ilçe çapında çoğunlukla tahıl ürünleri yetiştirilmektedir. Aileler, genel olarak kendi ihtiyaçlarına yönelik sebze ve meyve üretimi yapmaktadırlar.
 
Afyonkarahisar Kızılay Maden Suyu

Afyonkarahisar'da maden suyu, il merkezine 22 km. uzaklıkta, denizden 1000 m. yükseklikte, tren yolu üzerinde, etrafı tepelerle çevrili bir yamaçtan kaynar.

Kaynağın ilk işletme hakkı, Şişli Etfal Hastanesi’ne verilmiş, daha sonra da, 1926 yılında Kızılay Kurumu’na devredilmiş olup, halen işletme bu kurum tarafından sürdürülmektedir. Kızılay Madensuyu, 1900 Paris, 1932 Londra sergilerinde altın madalya kazanmıştır.

Uzmanların görüşüne göre bu sular, yerin dibinden gelen sulardandır. Afyon’daki suların tümünün, sıcak olduğu halde, bu suyun soğuk oluşunun nedeni, kaynaktan ayrılarak daha uzun yollardan gelmesidir.

Suyun soğumuş olması suyun değerinden hiçbir şey yitirmez. Saf sodyum bikarbonatlı gazlı sulardandır. A-B-C adlı üç kaynaktan yararlanılmaktadır. Kaynakların kapasitesi, örnek bir düzeydedir. Dışardan yabancı suların karışması engellenmiştir. Suların bulunduğu alan birkaç kilometre genişlikte olup, çalışmalarla yedi kaynaktan elde edilen maden suyunun toplam debisi, 24 saatte 90 ton, yıllık üretimde ise 70 milyon şişedir. Ayrıca, kaynak sızıntısının toprak üstünde bıraktığı sodyum bikarbonat tuzları da, çamaşır sodası ve çinicilik sanayinde kullanılır.

Afyonkarahisar Madensuyu, sağlığa yararlı doğal sular grubundandır. Bikarbonatlı ve bol gazlı olan özelliği nedeniyle, mide, karaciğer, safra yolları, bağırsak hastalıklarının tedavisinde etkilidir. Midenin boşalmasını, sindirimin kolaylaşmasını sağlar.

Afyonkarahisar’ın Meşhur Maden Suyu

Türkiye’deki belli başlı maden sularından biri de Afyonkarahisar’dadır.

Gazlıgöl kaplıcasının güneyinde bulunan ve Demir yoluna 200 metre kadar bir uzaklığı olan Karahisar Maden Suyu’nun oldukça tanınmış bir mazisi vardır. Bilhassa Frikyalıların merkezi olan Ayazin şehrine yakın bulunuşu tarihi ehemniyetini bir kat daha artırmaktadır. Son hafriyatlarda menbaanın civarında 30 metre kadar derinliklerde eski inşaat bakayalarına rastlanışı kaynakların tarihten evvelki devirlerde bile kullanıldığına delildir. 1900 yılında II. Abdülhamid’e Belçikalı bir hekimin Afyonkarahisar maden suyu tavsiyesi üzerine padişahın emriyle su tahlil edilmiş ve tapusu Sultanhamitte kalmak üzere suyun imtiyazı Şişli çocuk hastanesine verilmişti. 1914 harbinden sonra imtiyaz Afyonkarahisar hususi muhasebesine geçmiş ve 1924’te de tüccardan bir zat kiralamıştır.

1926’da maden kanunu ile devlete geçen kaynaklar meyanında Karahisar Maden Suyu da Kızılay cemiyetine hususi bir mukavele ile devredilmiştir. O tarihten beri de Kızılay’dadır.

Şimdiye kadar pek basit bir tarzda çalıştırılan menbaalar geçen sene 450 bin lira sarfedilerek Fransa’dan getirilen otomatik bir makine ile zenginleştirilmiştir.

Afyon Gazlıgöl’de 5 bin yıllık maden suyu

Afyon’un Gazlıgöl Beldesi’nde bulunan Kızılay maden suyu, 5 bin yıldır insanlara şifa dağıtıyor. Kızılay maden suyu fabrikası müdürü Recep Dönmez yaptığı açıklamada, Kızılay maden suyunun, Frigler döneminden kalma bir kaynak olduğunu belirterek, 78 yıldır fabrika olarak iç ve dış piyasaya üretim yapıldığını söyledi. Maden suyunda insan sağlığı için gerekli birçok mineral bulunduğunu ifade eden Dönmez, konuyla ilgili olarak şu bilgileri verdi: “Mineralli suların, insanlar tarafından şifa amaçlı kullanımı, yazılı tarihin öncesine dayanıyor. İnsanların nedenlerini bilmedikleri halde birtakım hastalıkların tedavisinde maden sularını kullandıkları bilinen bir gerçektir. Afyon Gazlıgöl’de bulunan maden suları ve jeotermal suların, kullanımı Frigler zamanına kadar uzanıyor. Gazlıgöl Beldesi’nde bulunan Kızılay maden suyu, 5 bin yıldır insanlara şifa dağıtıyor. Firig Kralı Midas’ın bölgede hamamlar inşa ettirdiği bilinmektedir. Romalıların hamamlarının bazıları yörede halen kullanılmaktadır. Osmanlılarda ise başta Fatih Sultan Mehmet olmak üzere pek çok padişahın, maden sularından istifade ettiği, üstelik bu suları birçok zorluklarla İstanbul’a getirdikleri tarihi gerçektir. Kızılay maden suyu 1923 yılında Eskişehir-İzmir demiryolu hattı yapımında çalışan Fransız mühendislerce Ankara’ya götürülerek tanıtıldı. Maden suyu fabrikası ise 1926 yılında Atatürk’ün isteğiyle Kızılay Derneği’ne gelir getirmesi amacıyla kuruldu.”

Maden suyunda ‘Kızılay’ tartışması

Afyonkarahisar Kızılay Maden Suyu şişelerinin üzerinden Afyonkarahisar yazısının kaldırılması konusu hakkında açıklama yapan Kızılay Genel Başkanı Tekin Küçükali, hatanın matbaadan kaynaklandığını ifade etti.

Yıllardır üretimi ilimizde yapılan Kızılay Maden Suyu'nun şişelerinde yer alan 'Afyonkarahisar' yazısının kaldırılması ilimizde büyük tepki toplamıştı.

Afyonkarahisarlı vatandaşlar ise şişelerin üzerine ismimizin yeniden yazılmasını istemişti. ODAK'ın kamuoyuna duyurduğu bu haber sonrasında Kızılay Maden Suyu şişelerinin üzerine ilimizin ismi yeniden yazılmıştı.

HATA BİZDE DEĞİL

Kızlay Derneği Genel Başkanı Tekin Küçükali ise böyle bir hatanın yaşandığını belirterek, şişelerde artık Afyonkarahisar yazısının bulunduğunu belirtti. Küçükali, “ Maden suyu şişelerimizde Afyonkarahisar yazısı bir dönem yoktu. Matbaadan kaynaklanan hata sonrası bu düzeltildi. Hata bizde değil" dedi.

Afyonkarahisar halkının Kızılay Maden Suyu 'na sahip çıktığını belirten Genel Başkan Küçükali, "Dünyanın neresine giderseniz gidin Afyonlular mutlaka Kızılay Maden Suyu nu istiyor. Bu son derece önemli" diye konuştu.
 
Afyonkarahisar - Frig Vadisi

Dünya üzerinde önemli bir konumda bulunan Anadolu'nun, stratejik öneme sahip köprüsü konumundaki bir noktasında yer alan Anadolu'nun kilidi Afyonkarahisar ili de coğrafi konumu nedeniyle Anadolu'yu yurt edinmiş birçok kavmin yerleşerek yaşamlarını sürdürdüğü, kendi kültürlerini yerel kültürlerle yoğurarak yeni kültürler ortaya çıkartıp medeniyetlerin gelişmesine katkıda bulunarak önem kazanmış ve bu önemi günümüze kadar kaybetmeden korumuştur.

Binlerce yıl önce insan zekası ve becerisinin birer göstergesi olarak inşa edilen ve dünyada eşi benzeri olmayan insanlığın ortak hafızası durumundaki kültür varlıkları ile doğanın mucizesi olan doğal varlıkların incelenmesi, insanlığa tanıtılarak kültürel kaynaşma yoluyla insanlığın barışına hizmet yolunda bir adım olması bakımından önemlidir.

Frigler'in Anadolu'ya gelmelerinden binlerce yıl öncesinde, Çatalhöyük'te olduğu gibi Anadolu'da filizlenmiş ve yeşermiş, dünya uygarlıklarının gelişmesine ve söylenilenlerin aksine ilham kaynağı ve örnek olmuş uygarlıklar yer almıştır. Bu uygarlıklarla birlikte Anadolu'nun bereketini ifade edebilecek ve bereketle özdeş bir tanrıça olan Ana Tanrıça / Matar Kubile kültü oluşmuştur. Frigler ve diğer uygarlıklar da "bereket"in, yaşamın sürekliliği bakımından öneminin bilincinde olarak bu kültü devam ettirmişlerdir. Yaşamın sürekliliği için önemli olan verimli topraklar ve savunmaya uygun dağlık bölgelerin varlığı Frigler'in Afyonkarahisar ili ve çevresinde yerleşmelerine ve siyasal egemenliklerini yitirdikleri dönemde bile bin yılı aşkın bir süre kültür geliştirmelerine uygun ortam oluşturmuştur. Bu döneme ait kültür varlıklarının büyük bir kısmı zaman içerisinde gerek doğal gerekse kendini bilmez kişilerin tahribatları sonucunda yok olmuş ya da zarar görmüşlerdir. Ancak halen çevremizde gördüğümüz Frig eserleri, kendilerinden önceki ve sonraki uygarlıkların oluşturdukları kültürel miraslar ile birlikte topraklarımız üzerinde güneş gibi parlamaya, Anadolu'nun kültür ocağı olduğunu tüm dünyaya haykırmaya devam etmektedirler.

Afyonkarahisar, Kütahya ve Eskişehir illeri arasında kalan bölümde yer alan Frig Vadisi'nin tarihi, doğal ve kültürel dokusunun üç ilin ortak projesi olarak ele alınıp tanıtılmasının gerekliliği nedeniyle Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın koordinasyonunda üç ilin Valiliklerince çalışmalar başlatılmıştır. Bu kapsamda Afyonkarahisar Valiliği de bizzat Afyonkarahisar Valisi'nin talimatlarıyla ve himayelerinde, Acil Durum Yönetimi ve Bilgi İşlem Merkezi'nde (ADUYBİM), ilimiz resmi kurumlarında çalışan personellerin katılımıyla bir çalışma grubu oluşturmuştur. Çalışma grubu Frig Vadisi'nin ilimiz sınırları içerisinde kalan bölümünde öncelikle saha çalışmaları yapmış, saha çalışmalarının tamamlanmasından sonra elde edilen verilerin değerlendirilmesi çalışmalarını yapmıştır. Bu kapsamda yapılan iş ve işlemler, öncelikle ilimiz sınırları içerisinde bulunan tarihi, kültürel ve doğal varlıkların bilimsel esaslara uygun olarak belirlenmesi, sınıflandırılması, tescil durumlarının belirlenmesi, korunması ve tanıtılması sürecinde ilin ekonomik ve sosyal boyutlarının da belirlenerek; ulaşım, konaklama ve etkinlikler ile birlikte turizm potansiyelin ortaya çıkarılması, mevcut eksikliklerin belirlenerek ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içerisinde bölgenin ekonomiye kazandırılmasına ilişkin kriterleri kapsamıştır.

Sonuç olarak insanlığın ortak mirası olan doğal, kültürel ve tarihi zenginliklerin gelecek kuşaklara ulaşmasının sağlanması, Frig Vadisi Kültür Envanteri'nin oluşturulması, Anadolu'nun genelinde gözlemlenen kültürel sürekliliğin vadi sınırları içerisinde de olduğunun gözler önüne serilmesi ayrıca tanıtım etkinlikleri sonucunda oluşan kültür turizmi hareketlerinden elde edilen turizm gelirleri ile ilimizin, bölgemizin ve ülkemizin sosyal, kültürel ve ekonomik alanda gelişmesi hedeflenmektedir. Sitemiz bu çalışmaların sonucunda oluşturulmuştur.
 
Afyon Ayazini - Gezi Yolu

Ayazini gezi yolu kuruldan geçerek onaylanmıştır.

İlimizin Doğal ve Kültürel mekanlarından Turizm Kuşağı yolu üzerinde bulunan Ayazini bölgesindeki kaya mezarları ve kaya yerleşimlerinin gezilip-görülebilmesi amacıyla Ayazini Gezi Yolu yapım işi başlatılmıştır.

İlk olarak bölgenin fotoğraflaması yapılmış, dokuya zarar vermeyecek şekilde yürüyüş yolu projesi çizilmiştir. Çizilen Proje Eskişehir Koruma Kuruluna sunulmuş, kurul yaptığı incelemede gerekli gördüğü güzergah değişikliğini belirtmiş ve söz konusu projeyi onaylamıştır.

Proje ile ilgili çalışmalar başlatılmış olup Ayazini Gezi Yolu yapım çalışmaları sürdürülmektedir.
 
Afyon - Geleneksel Sultandağı Kiraz Festivali

Afyonkarahisar'ın Sultandağı ilçesi, bu yıl 11'incisi düzenlenen Kiraz Festivali'ne ev sahipliği yaptı.

Cumhuriyet Meydanı'nda gerçekleştirilen festivalin açılışında konuşan Vali Haluk İMGA, Sultandağı'nın son yıllarda özellikle kiraz ihracatıyla birlikte büyük atılımlar yaptığını söyledi. İmga, "Afyonkarahisar, yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle pek çok ilin ve insanın imreneceği bir bölgede bulunuyor. Herkesin bunun değerini bilmesi gerekiyor. Ancak, kirazda rekoltenin çok yüksek olması nedeniyle kalibrasyon sıkıntısı çekiliyormuş. Bunlar yaşanabilir. Kiraz üreticilerimiz gerekli teknik donanımı yaparak, her türlü sorunun üstesinden gelecektir" diye konuştu.

Belediye Başkanı İsmail ÇELİK ise, Türkiye'nin gerçekleştirdiği kiraz ihracatının yarısının Sultandağı ve çevresinde üretildiğini kaydetti. Sultandağı kirazını İngiltere, Almanya, Hollanda ve Rusya gibi ülkelerin talep ettiğini ifade eden Çelik, "Türkiye pazarında en çok talep edilen Napolyon kirazı 60 gün boyunca sürekli olarak temin edilebilmektedir. Bu 2 aylık dönemin yarısı bölgemizde üretilip pazara sürülmektedir. Sultandağı ve çevresinin en önemli avantajı, içinde bulunmuş olduğumuz mikro klimanın,

kiraza aroma ve lezzet olarak çok şey katmasıdır. Bu özelliklerle bölgemizde üretilen Napolyon kirazı, dünyanın en kaliteli kirazı haline gelmiştir" şeklinde konuştu.

2007 yılında Sultandağı ve çevresinden geçen yılki kadar Napolyon kirazı ihracatı beklenmediğini vurgulayan Çelik, 10 bin ton üzerinde ihracat olmasını beklediklerini kaydetti.

Konuşmaların ardından en kaliteli kiraz yarışması düzenlendi. Dereceye giren üreticilere protokol heyeti tarafından çeşitli hediyeler verildi. Halk oyunları ekiplerinin gösterilerinin ardından, Türk pop müzik sanatçısı Lara ile fantezi müzik sanatçısı Coşkun Sabah birer konser verdi.
 

Afyonkarahisar Sivil Mimari Örnekleri​

Afyon’da Tac-ı Ahmet, Zaviye, Mollabahşi, Yukarı Pazar, Kubbeli Mahallesi, Arap Mescit, kale, Akmescit, Nurcu, Mecidiye, Sinanpaşa, Hacıeyup mahallelerinde Afyon sivil mimari örnekleri günümüze kadar iyi korunmuş durumda gelebilmiştir. Bu mahallelerde yeni yapılanmaya gidilmemiştir. Büyük bir bölümü sit alanı olarak belirlenen bu mahallelerdeki evlerde mükemmel bir şehircilik anlayışı dikkati çekmektedir. Özellikle Hıdırlık ve kale eteklerindeki eğimli arazide kurulmuş olan sokaklar birbirine paralel doğu-batı doğrultusundaki caddeler Helenistik dönemin Hippodamos plan düzenine göre ızgara planlı olarak yapılmışlardır.

Adyon evleri genelde iki veya üç katlı olup, bitişik düzende yapıldıkları için köşelerde çift, aralarda ise tek cephelidir. Alt katlar sokağa üst katlar da değişik çıkmalarla dışa açılırlar. Araziye uyum sağlayan bu evler bazen moloz taş temelli bazen de temeller su basmana kadar kesme taş kaplamalıdırlar. Duvarlar arasında ahşap hatıllar, kerpiç dolgular bulunmakta olup, bunların üzeri sıvalıdır. Üzerlerini örten kırma veya üçgen çatılar çoğu kez tuğladandır.

Afyon evlerinde zemin katlarda taşlık ve avlular bulunur. Burada kiler, depo, odunluk, ahır, çamaşırlık yer alırdı. Orta katlar alçak tavanlı ve küçük pencereli olup, sokağa yakın pencerelerde çıkmaları destekleyen konsolların arasına pencereler yerleştirilir. Üst katları taşıyıcı konsollar taşır ve geniş odalar manzaraya ve sokağa karşı açılırdı.

Afyonkarahisar Sivil Mimari Örnekleri

Afyon evleri genellikle iki kapılıdır. Alt kat kapıları tek kanatlıdır. Bazen kapı boşlukları üzerinde, bazen çatı üzerinde üçgen çatılı bir çatı odası ve bir balkon yapılmıştır. Evlerde genellikle dış görünüme önem verilmiştir. Afyon evleri çıkmalı evler, çatı odalı veya balkonlu evler, kapı boşluğu üzerinde balkonlu evler, kapı boşluğu üzerinde cumba biçiminde çıkıntısı olan evler olmak üzere dört ayrı grupta toplanmıştır.

Çıkmalı evlerde çıkma biçimlerine göre, düz çıkmalı, gönye çıkmalı, çokgen çıkmalı olarak gruplara ayrılır ve bu çıkmalar ahşap konsollarla desteklenirdi. Bu tür evlerde odalar dışa doğru yönelirdi. Çatı odalı evlerde, bitişik nizamdan ötürü üstü kapalı, önü açık hayat denilen mekanlar bulunmazdı. Dışarıya doğru açılabilmek için en üst katta önü balkonlu, kemerli ve üçgen alınlıklı çatı üzerinde ayrı mekanlar meydana getirilmişti. Bunlar bazen balkon, bazen kapı boşluğu üzerinde yer alırlardı. Bazen konsollarla desteklenir, bazen de çatı üzerine oturtulurdu. Kapı boşluğu üzerindeki balkonlu evlerde de balkon korkulukları demir veya ahşap olur, cepheler çeşitli çıkmalarla hareket kazanır ve bunlara çok sayıda pencere açılırdı.

Kapı boşluğu veya kapı üzerinde cumba çıkıntısı evlere Afyon’da az rastlanırsa da binaya hareketlilik kazandıran cumba veya şahnişler kapı boşluğu veya kapı üzerinde binanın cephesinde dışa doğru çıkıntı yaparlardı. Afyon evlerinde cumbaların oldukça sade bir görünümü vardır.

Afyonkarahisar Sivil Mimari Örnekleri

Afyon evlerinde çatı ve zemin katı dışındaki katlar ailenin bütün gününü geçirdiği katlardı. Bu katlarda sofa merkez konumunda olup, odalar buraya açılırdı. Evlerde gelişmiş bir mutfak düzeni olmadığından odaların biri mutfağa ayrılmıştır. Ayrıca yüklük denilen kapaklı dolaplar, gusülhaneler, çiçeklik denilen nişler ve ocaklar her evde yer alırdı. Genellikle çıkmalı odalara baş oda denir ve bunlar tavanları ile oldukça bezemeli bir görünümdedirler.

Tavanları alçı, ahşap ve kalemkâri süslemelidir. Tavanlarda tavan göbeklerine önem verilir. Tavan göbekleri yuvarlak veya çokgen kenarlı olup, ahşap çıtalarla ışınsal dizilmeler veya bitki motiflerinden oluşan bezemeler yapılmıştır. Bazı örneklerde de zikzak bordürleri görülmektedir. Bununla beraber Afyon evlerinde kalem işlerine çok az rastlanmaktadır.
 
Amorium / Afyonkarahisar

Amorium, Afyonkarahisar ilinin sınırları içinde, Emirdağ ilçe merkezine 13 km uzaklıkta bir antik kenttir.

Yeri, önemi ve yürütülen kazılar

Eski Yunanca ve Ortaçağ Yunancasında 'Amorion' şeklinde anılagelmiştir. Arap/İslam kaynaklarında "Ammuriye" ya da "Amuriye" şeklinde geçer. Amorium höyüğünün yamacında bugün Hisarköy bulunmaktadır. Arkeolojik alanda bilimsel kazı çalışmaları 1988 yılında Oxford Üniversitesi'nden Prof. R. Martin Harrison tarafından başlatılmıştır. 1993 yılından bu yana New York Metropolitan Sanat Müzesi'nden The Metropolitan Museum of Art Dr. Chris Lightfoot başkanlığında uluslararası bir ekip tarafından yürütülmektedir.

Her ne kadar cazip bir düşünce olsa da, kentin ismi, muhtemelen, 'amor' (aşk) kelime kökünden kaynaklanmamakta, daha ziyade ilkçağ Hint-Avrupa kavimlerinin dilinde 'anne' anlamına gelen (ve varlığını bugüne kadar sürdürmüş) 'ma' kelime kökü ile bağlantılandırılmaktadır. Bu da bizi, kentin daha başlangıcından itibaren, Anadolu Ana Tanrıça kültü ile ilişkili olduğuna sonucuna götürmektedir.

Kahramanları hayvanlar olan masallarıyla büyük ün kazanmış olan Ezop'un Amorium kentinde yaşadığını da göz ardı etmemek gerekir. Her ne kadar Ezop'un doğum yeri tartışmalı olsa da en yüksek olasılıkla Ezop Amoriumlu'dur. Bildiğimiz gibi kendisi MÖ 6. yüzyılda yaşamıştır.

Antik Çağ'da Amorium
Amorium kentinin MÖ 1'inci yüzyıldan itibaren (MÖ 133 ila 27 arasında bir tarihten MS 217'ye kadar) kendi sikkelerini döktürmüş olması, o dönemde olgun ve büyük bir kent haline gelmiş bulunduğunun kanıtıdır. Kentin refah ve prestij düzeyi Romalılar döneminde de artmaya devam etmiş ve standart Roma kamu yapıları ile donatılmış olmalıdır. Ancak Helenistik ve Roma dönemlerinden günümüze pek az bulgu kalmıştır. Kente ilişkin tarihi kayıtlar da Strabon Coğrafyası nda çok kısa bir atıftan ibarettir. Son dönem kazılarında bölgedeki diğer arkeolojik alanlarda keşfedilen yazıtlar antik çağ Amorium'una ilişkin kayıtların sayısını artırmıştır ve yeni keşiflere de muhtemelen ulaşılacaktır.

Bizans İmparatorluğu ve İslam Döneminde Amorium
İslam tarihi bakımından kentin önem arz etmesinin temel nedeni, sahabe Selman-ı Farisi'nin Amorium'da şu an bulunan kilisede çalışması ve emrinde çalıştığı, talebesi olduğu rahip tarafından İslam dininin hak din olduğunun söylenmesi üzerine Müslüman olmak için Medine'ye gitmesi vakıasıdır. Yani şehir Hristiyanlık kadar olmasada İslamiyet açısındanda önemli bir kenttir.

Kent Anadolu coğrafyasında merkezi bir önemi Bizans İmparatorluğu döneminde kazanmıştır. Dönemin Arap kaynakları Amorium'un Anadolu'nun en büyük kenti olduğundan bahsetmektedirler. Kazılar da Bizans kalıntıları üzerinde yoğunlaşmıştır. Kazı bulgularının Antik Çağ ve sonrasında Bizans'ın güçlü ilk dönemleri ile Anadolu Selçuklu Devleti arasında kalan yüzyıllarda (kabaca 750-1100 yılları arası) Anadolu içlerinin kentsel, idari ve kültürel gelişimine ilişkin bilgilerimizde mevcut boşluğu doldurmakta büyük katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Şimdiden, Amorium Üst Kenti'nin evvelce zannedildiği gibi 11. yüzyıl sonunda terkedilmediği, Selçuklularca ve ayrıca Osmanlı'nın son dönemlerinde de kale olarak kullanıldığı, Hisarcık (sonradan Hisarköy) köyünün isminin buradan geldiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla Amorium'da beş ayrı medeniyetin (antik Helen, antik Roma, Bizans, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı) izleri bir aradadır. Amorium Alt Kenti'nin de ikinci bir tahkimat duvarıyla çevrelenmiş olduğu görülmekte, bu surları korumak için gerekecek askeri güce ilişkin hesaplamalar kentin Bizans İmparatorluğu açısından taşıdığı önemi doğrulamaktadır. Ancak, sitin koruma altına alınmasından önceki yıllarda define avcılarınca yoğun surette kazılmış ve yağmalanmış olması maalesef önemli ölçüde tahribata sebebiyet vermiştir.

Bizans döneminde İstanbul yolu üzerindeki en önemli İç Anadolu kalesi kimliğinden ve Marmara bölgesinden önceki son büyük savunma mevzii oluşundan ötürü tahribat Amorium'un kaderi olmuştur. Arapların Anadolu'ya ilk akınlarının kaydedildiği 641 yılından sonra birkaç yıl geçmeden Amorium bir Arap saldırısına maruz kalmıştır. Amorium'a art arda Arap saldırıları yaklaşık iki yüz yıl boyunca sürmüş, 668'de kalenin Araplarca fethine rağmen kısa süre sonra Bizanslılarca geri alınmış, 716 ve 796'daki büyük saldırılar ise püskürtülmüştür.

9. yüzyıla girildiğinde Amorium bir yandan Bizans'a bir imparatorlar hanedanı verirken (Amorian veya Frigya Hanedanı, bu hanedan 820-867 yılları arasında 3 imparatordan ibaret kalmış ve Bizans tarihi açısından başarılı icraatlar yapamamıştır. Hanedana mensup 3 imparator 'Kekeme' II. Mikhail, oğlu Teofilos ve torunu 'Sarhoş' III. Mikhail'dir), bir yandan da 838'de Abbasi Halifesi Mutasım'in Arap ordularınca tarihinin en büyük yıkımına uğratılmış ve bir daha eski canlılığını ve önemini geri kazanamamıştır (Abbasi Halifelerinin ordularında giderek artan sayıda Türk unsur bulunduğu bilindiğinden, bölgeye, ve dolayısıyla Anadolu'ya, ilk Türk varlığı Arap orduları bünyesinde gelmiş olmalıdır. Bizans ordularında da azımsanamayacak miktarda Türk unsurları bulunmaktaydı).

838 savaşının Amorium'a verdiği zarar dışında Ortodoks Hristiyan tarihi açısından önemi kentten esir olarak alınmış ilerigelen 42 Bizanslının Irak'ın Samarra kentinde 845 tarihinde idam edilmiş olmalarıdır. O çağlarda esirlerin fidye pazarlığına tabi tutularak geri verilmeleri, sanıldığının aksine, idam edilmelerinden daha yaygın bir uygulamaydı. Fidye müzakereleri tamamlanmış bu 42 Bizanslının Halife tarafından idam edilmesi dini gerekçelere bağlanmış ve Amorium'un 42 şehidi Rum Ortodoks Hristiyan literatürüne geçmiştir. Aziz mertebesine yükseltilen bu Bizanslılar hala dini törenlerde anılmaktadır.

Bölgenin Türkleşmesi
Amorium Malazgirt Muharebesi öncesinde Anadolu'ya akınlar düzenleyen Türkmen beylerinden Ahmet Şah ve Emir Afşin tarafından 1068 yılında bir süre zaptedilmiştir. Araya Orta Anadolu'dan da geçen Haçlı Seferleri girmiş, bölgeye geniş çaplı Türkmen yerleşimi ve bölge nüfusunun Türkleşmesi ise Anadolu Selçuklu devleti ile Bizans arasında 1116 yılında yapılan Bolybotum (Bolvadin) savaşından sonra cereyan etmiştir. Hisarcık 1516 tarihli Osmanlı kayıtlarında anılmaktadır. Bügünkü Hisarköy 1892 yılında kurulmuştur. Amorium'u ziyaret eden ilk Batılı gezgin William Hamilton'dur ve bölgeye 1836 yılında gelmiştir. 1988 yılından günümüze kadar da Amorium'da düzenli kazılar yürütülmektedir.

Zaman çizelgesi
Amorium'la ilgili önemli tarihler şu zaman cizelgesinde belirtilebilir:

MÖ 333 : Büyük İskender'in Anadolu'dan geçişi
MÖ 133 : Yeni kurulan Roma Asya eyaletine Amarium'un katılması
MÖ 133–27 (yak.) : Amorium'da bir tasra şehri darphanesinin kurulması ve Amorium damgalı sikkelerin bastırIlmaya başlanması.
MÖ 27 – MS 14 : İlk Roma İmparatoru Augustus'un saltanat yilları. Amorium kentinin isminin belgelerde ve yazılarda ilk defa görülmesi.
211-217 : Amoriom darphanesi damgalı, bilinen en son sikkeler.
330 : İmparator I. Konstantin tarafından Konstantinopolis'in Roma İmparatorluğu merkezi olarak yeniden kurulup ilan edilmesi.
431 : Amorium Piskoposu Ablabios'un Efes'de yapılan Birinci Efes Ekomenik Konsil'ine katılması.
451 : Amorium Piskoposu Mysterios'un Kadıköy'de yapılan Kalkedon Konsili'ne katılması.
480 (yak.) : Amorium şehir surlarının Bizans İmparatoru Zeno döneminde yapılmaları.
600 (yak.) : Anastasiopol (Telmessos) Piskoposu ve sonradan Aziz olarak kabul edilen Skyeon'lu Theodore'un Amorium'u ziyaret ettiğinin müridi Yorgi tarafından yazılan bu azizin hayatını anlatan kitapta bahsedilmesi.
641 : Anadolu'nun ilk defa Dört Halife'den Ömer ibn Hattab döneminde Arap orduları tarafından hücuma uğraması.
644 : Tarihe geçen Amorium kentine kadar gelen ilk Arap akını.
668 : Amorium'un ilk Emeviler halifesi I. Muaviye döneminde akıncı Arap orduları tarafından ele geçirilmesi. Sonradan Bizans orduları tarafından geri alınmıştır.
692 : Amorium Piskoposu Theodoros'un II. Justinian tarafından Konstantinopolis'te toplanan ve sadece Doğu Roma İmparatorluğu'nda bulunan piskoposların hazır bulunduğu "Quinisext Konsili" veya "Trullo Konsili" adı verilen konsil toplantılarına katılması.
717 : Emeviler Arap ordularının Maslama bin Abdülmelik komutasında Konstantinopolis'i kuşatmaya giderken Amorium'u kuşatmaları. Çok geçmeden imparatorluğu gasp edecek olan general Leo Isauryalı tarafından çeşitli saibeli yollardan bu şehrin Araplar eline geçmesinin önlenmesi.
741/42 : İmparator V. Konstantin'in Artabasdos'un imparatorluk tahtını gaspı sırasında "putkıranların" büyük çoğunlukta olduğu Amorium'a sığınması.
787 : Amorium Piskoposu Theodosios'un İkinci İznik Konsili'ne katılması.
796 : Abbasiler halifesi Harun Reşid ve Bizans İmparatoriçesi İrene döneminde yapılan Arap-Bizans savaşlarından birinde Abbasi ordularının Amarium kapılarına gelmeleri ama şehri ellerine geçirmeden geri dönmeleri.
820–829 : Amorium'lu ve "Amoriyan Hanedanı" veya Frigya Hanedanı kurucusu II. Mikhail'in Bizans İmparatoru olarak saltanat dönemi.
820–829 : II. Mikhail'in oğlu ve "Amoriyan veya Frigya Hanedanı"'ının ikinci imparatoru olan Theofilos'un Bizans İmparatoru olarak saltanat dönemi.
838 : Abbasi Halifesi Mutasım'in büyük Anadolu seferinde şehrin iki hafta süren kuşatılması ve 23 Eylül'de Arapların eline geçerek talan edilip yakılması.
840 : Abbasiler Halifesi Vasık döneminde, Tarsus'da Araplar elindeki Hristiyan köleler (bunlar arasında Amarium fethinde alınan köleler) ile Bizanslılar elindeki müslüman kölelerin mübadele edilmesi.
842–867 : Theofilos'un oğlu olan ve "Amoriyan veya Frigya Hanedani"'indan üçüncü imparator III. Mikhail'un Bizans İmparatoru olarak saltanat dönemi.
843 : İkonaların kullanılmasının ve bunların kutsal görülüp ikona resimlerine dini saygı gösterilmesinin tamamıyle serbest bırakılması.
845 : Abbasiler Halifesi Vasık döneminde, Ortodoks Kilisesi'nin "din şehitleri bilimi"'ne göre Abbasilerin 838de Amorium fethinden sonra köle olarak Irak'a Samarra'ya götürülen 42 Amorium şehri ileri geleninin Hristiyanlığı terk etmeyip İslam dinini kabul etmemeleri dolayısıyla idamı ve Ortodoks Kilisesi tarafından "Amorium'un 42 şehidi" adı anılıp sonradan aziz ilan edilmeleri.
859 : Amorium Piskoposu Theofilos'un Roma'ya Papa I. Nicholas'a elçi olarak gönderilen Konstantinopolis Patriği Photios'a refekat etmesi.
931 : Bizans İmparatoru VII. Konstantin döneminde yapilan Arap akinlarindan Tarsus Emiri tarafından yapılan akın Amerium kapılarina kadar geldi.
1071 : Malazgirt Meydan Muharebesi Selçuk Sultanı Alp Arslan'ın Bizans İmparatoru IV. Romanos Diogenes'e galip gelmesi ve Turklerin Anadolu'ya girmelerinde bir dönüm noktası.
1073 : Kutalmışoğlu Süleyman Şah'in Büyük Selçuklu Devleti hükümdarı Sultan Melikşah tarafından "Sultan-ı Rum" adı ile bağımlı bir devlet hükümdarı olmasının kabulu.
1077 : Kutalmışoğlu Süleyman Şah ülkesinin özerkliğini ilan edip İznik merkezli bağımsız bir devlet olarak Anadolu Selçuklu Devleti'ni kurması.
1097 : Birinci Haçlı Seferi ordularının Anadolu'dan geçmeleri.
1110 :Konya'nin Anadolu Selçuklu Devleti'nin başkenti olması.
1116 : Amorium'un Selçuklu idaresi altında bulunduğuna dair bir kayıtın, halen incelenmiş olan tarihi belgelerde, ilk defa yazılı olarak bulunmasi.
1516 : Osmanlı Devleti arsivlerindeki, günümüze kadar incelenmiş belgelerde ilk dafa "Hisarcık" (Amorium'un yeni ismi) yerleşkesinin isminin bulunması.
1836 : William Hamilton'un 20 Eylül'de Hisarcık veya Amarium Höyüğü'nü ziyareti
1892 : Günümüzde Hisarköy olarak anılan yerleşkenin harp muhacirleri için kurulması.
1987 : Oxford Üniversitesi üyesi Prof. R.M.Harrison idaresindeki bir arkeoloji grubunun Amerium harabesinde kazılara başlamak önce ilk araştırmaya başlaması.
1988 : İngiliz Arkeologları idaresinde Amarium harabelerinde sistematik kazıların başlaması.
1988-2010 : Entegre Amerium arkeolojik kazılarının devam etmesi.
 
Apameia Kibotos / Afyonkarahisar

Afyonkarahisar ilinin bugünkü Dinar ilçesinde bulunan bir antik kent. Daha önceki adı Kelainai'dir. Antik Roma döneminde Pameia Kibotos adını almıştır. Şehir MÖ 6. yüzyıldan itibaren önemli bir merkez olmuştur. Efes'ten sonra ikinci büyük kent olduğu bilinmektedir. Anıtsal yapıtlardan olan stadyum ve tiyatro kısmen özelliğini koruyarak kalmıştır. Efes'le birlikte bastırdığı bronz sikkeler de vardır. Yarı özerk olarak imparator adına sikkeler bastırmıştır.

Klasik dönem boyunca Efes’ten sonra en önemli şehri daha önceki adı Kelainai olan elbette ki Apameia idi. Pers döneminde Yunanistan akınından giderken, dinlenen Pers kralı Xerxes’in (sonraları Cyrus ve Büyük İskender’in de yaptığı gibi) kullandığı Paradeisos isimli av bahçesi bu topraklarda yer alıyordu. Dr. Hasan T. Uçankuş tarafından Tatarlı yakınlarında Pers dönemine ait bir mezar kazılmıştır. Kral III. Antiochos tarafından bir Helenistik flehri olarak kurulan ve Pers annesi Apama’nın adıyla anılan Apameia’da geç Helenistik dönemde üzerinde Maeander Nehri, ya da flüt çalan Marsyas’ı gösteren resimler olan çok sayıda sikke basılmışltır. Basıldıktan hemen sonra gömülen ve hiç kullanılmayan bu madeni paraların binlercesinden oluflan bir hazine, Seyyid Ahmet Çeliktafl tarafından bulundu ve Müze Müdürü rahmetli Ahmet Topbaş tarafından Afyon Müzesi’ne getirildi.

Strabo’ya göre erken Roma Imparatorlu¤u döneminde Apameia, Efes’ten sonra Asya eyaletinin en büyük ve önemli alışveriş merkezidir. Roma valisi tarafından yönetilen bir idari bölge (conventus) merkezidir. Şehir, önemini, Ankara’dan Attaleia’ya ve Doğu’dan Efes’e giden anayolların kesiflmesinden alarak, bir ticari merkez konumuna gelmişti. Bugün Dinar Suçıkan’da, Apameia’dan geçen Marsyas Nehri’nin kaynağı ve efsaneye göre Tanrı Apollo’yu müzik yarışlmasına davet ederek meydan okuması yüzünden, Satyr Marsyas'ın önce derisinin yüzülüp sonra asıldığı yer bulunmaktadır.

Bunların yanı sıra Apameia sikkeleri üstünde Orgas, Obrimos ve Therma nehirleri de görülebilmektedir. Eski çağlarda şehirde birçok deprem oldu. Bugün hala görülebilen ama ancak kımen kazılarak ç›kartılmış kalıntıların içinde Mercimek Tepesi yamaçlar›ndaki Helenistik tiyatro, stadyum, şehrin yanındaki bir tepenin zirvesindeki bir kilise ve Dinar’dan geçen karayolunun hemen kenarında yar›m daire şeklinde olan bir yapı yer almaktadır. MS 3. yüzyılda şehirde basılmış bazı sikkeler üzerinde Nuh’un gemisinin resimleri oldu¤undan bölgede nüfuzlu bir Yahudi topluluğunun bulunduğu sanılmaktad›r. Belki de bu yüzden şehre, “sandk” anlamında Kibotos da denilmektedir.
 
Eyice Höyük / Afyonkarahisar

Eyice Höyük, Afyonkarahisar ili, Sinanpaşa İlçesi'nin Eyice Köyü'nün 2 km. güney – güneybatısında, Mercimek Tepe Yamaç Yerleşmesi'nin 1,5 km. güneyinde yer alan bir höyüktür. Mevkiinin yerel adı "Höyüğün Dibi"'dir. Höyükte 2008 yılında Selçuk Üniversitesi'nden Özdemir Koçak tarafından araştırmalar yapılmış ve yayımlanmıştır.[not 1] Tepe 185 x 165 metre boyutlarında ve 19 metre yüksekliktedir.

Tabakalanma
Yüzey buluntularına göre höyüğün Geç Neolitik Çağ, Kalkolitik Çağ ve Erken Tunç Çağı'nda iskan gördüğü ileri sürülmektedir.

Buluntular
Çanak çömlek buluntularından Neolitik Çağ ve Erken Kalkolitik Çağ'a ait olanlardan bazıları boyalı örneklerdir. Kalitelik bir işçilik görülür. Erken Kalkolitik çanak çömleği üç grupta incelenmiştir. Bu gruplar krem ya da beyaz astar üzerine kızıl kahverengi, mor ya da kırmızı ve tonları şeklinde boya bezemeliler,
astarı griye çalan zemin üzerine kahverengi boya bezemeliler, morumsu kırmızı astarlı ya da boyalı
şeklinde gösterilmektedir. Kırmızıdan kahverenginin tonlarına değişen renkli hamurludur ve hamur özellikleri birbirine benzemektedir. En sık karşılaşılan biçim düz kenarlı, derin kaselerdir. Bunun yanında daralan ağızlı, kısa boyunlu çömlekler de ele geçmiştir. Bu tip çömleklerin benzerlerine Göller Bölgesi'nde, Batı Anadolu Bölgesi'nde, Kütahya – Eskişehir ve Konya Ovası yerleşmelerinde de rastlanmaktadır. Son iki mal grubu Aslanapa buluntularıyla aynı özellikleri göstermektedir. Bunlardan morumsu kırmızı astarlı ya da boyalı çanak çömleğin Porsuk Kültürü'nün en belirleyici mal gruplarından biri olduğuna işaret edilmektedir.
 
Kaklık Mevkii / Afyonkarahisar

Kaklık Mevkii, Afyonkarahisar il merkezinin kuzey-kuzeydoğusunda, Burhaniye Köyü'nün 1,2 km. güneybatısında yer alan bir düz yerleşmedir. Bulunduğu yer Kaklık Mevkii olarak bilinmektedir.

Kazılar
Yerleşmede ve yakınındaki mezarlık alanında 1983-84 yıllarında Afyonkarahisar Müzesi adına A. Topbaş yönetiminde kurtarma kazıları yapılmıştır.

Tabakalanma
Yerleşmede Geç Kalkolitik Çağ - Erken Tunç Çağı geçiş dönemi yapı katları, mezarlık alanında ise Erken Tunç Çağı II. ve III. evrelere tarihlenen iki tabaka olduğu belirtilmektedir.

Buluntular
Yerleşmede Geç Kalkolitik Çağ – Erken Tunç Çağı I. evreye tarihlenen taş temelli, kerpiç duvarlı, dörtgen planlı yapılar ve kare planlı depo kalıntıları açığa çıkarılmıştır. Duvarların düzgünce sıvandıktan sonra boyandığı anlaşılmaktadır. Tabanlar ise sıkıştırılmış kil topraktır ve badanalanmıştır. Yapıların içinde yuvarlak ocak ve dörtgen fırınlar yer almaktadır. Yapılar açık avlularla ayrılan ayrık düzende olup tahribat nedeniyle bir plana ulaşılamamıştır.

Yerleşme içinde erken ve geç evre olarak tanımlanan Erken Tunç Çağı II. ve III. evreye ait mezarlar kazılmıştır. Erken evreye ait küp mezarlar vardır. Küplerin ağzı doğuya bakacak şekilde yerleştirilmiştir. Sanduka mezarlar ise mezar çukurları içine büyük, yassı taşların yerleştirilmesiyle yapılmıştır. Tüm sanduka mezarlarda uzun kenarların doğu – batı yönünde yapıldığı görülmektedir.

Erken Tunç Çağı II. evre gömüt armağanları olarak bırakılmış küçük gaga ağızlı testi, beyaz boya bezemeli kap, minyatür kap, üç ayaklı çömlek, idol ve hayvan figürini bulunmaktadır.

Erken Tunç Çağı gömüt armağanları iki kulplu tas, büyük bir gaga ağızlı testi, keman biçimli mermer idoller gibi eşyalardır. Bazı mezarlarda ise gömüt armağanı yoktur. Bu evreyle ilişkili dört yalancı mezar odası açılmıştır. Küçük ocak taşlarının çamur harç kullanılarak örülen duvarlar ve ahşap malzemeyle üstü örtülen, dörtgen odalardır. Bu evrenin diğer mezar şekli ise basit mezarlardır. Açılan çukura ölünün hocker (ana rahmindeki gibi) yatırılmasıyla oluşan mezarlardır
 
Geri
Top