Bazen ne kadar azalıyor anlam..
insan eskilerine kıyamıyor bir türlü.atamıyor..
insan nelerle karşılaşıyor.nelere katlanıyor..
sevgili `ben yokum artık` diyor..
elin kolun bağlanıyor..
sonra geliyor..
`olmadı[yapamadım kalp ağrısına dayanamadım..` diyor..
ellerinde güller.kalbinde sevda yangını..
sen koşuyorsun gülleri almak için..
ellerine dikenler batıyor..
sevgili her gül dalına gizlediği yeni dikenlerle canını yakıyor..
böyle zamanlarda insanın yüreği nasıl yanar..
can bu kadar küçük bir parçaya nasıl sığar..
yürek bu sevdayı taşımaya hazırfakat beden bu ağır yüreği ne kadar taşır?...??
sen yine de gel sevgili!!!
yine geldim`in sevincini yaşatmak için olsa da gel..
tekrar gidiyorum`un acısını bırakmak için olsa da gel..
kalp ağrısı olsan da gel..
ruhumun karmaşasına yeni hüzünler bırakacak olsan da gel..
herkes başka olur bir başkasıyla
serin tutulmuş içeri
koyu tutulmuş dışarı
yolculuk bu
bilinmez getirdikleri
yolculukla gençlik arasında
çatılmış mitoloji
her hikaye oradan geçer dünyaya
yıllar önceydi hani
sahilde uzun bir gece sabaha karşı ortalık aydınlanıyorken
birdenbire
kararlaştırılmamış gözlerle bakmıştık dunyaya
sanki derin kör yorgunluğumuzdan sıyrılıp
ilk kez görüyorduk her şeyi
büyülenmiştik şaşkınlığımız korkutmuştu bizi
kısık sesle Daha akşamdan başlar sabahın yolculuğu demiştin.
Sanki zaman koyup gitmiş bizi burada.
sabahına çekip gittin ben değildim korktuğun biliyorum
sen zamanın geçtiğini
ve dünyanın korkulacak bir yer olduğunu o gece keşfetmiştin.
Koştum...
Delicesineyetişircesine
Dişimi tırnağıma takıptüm engelleri aşıpsana gelircesine
Sana koştum...
Oysa taşlar bile durup durup önüme çıkıyordu.Her köşede biri ket vurmak için beni bekliyordu.
İnanırmısın...rüzgar bile esmiyordu!
Koştum...
Sonuç?...yok
Sebep?...hiç bilinmedi
Zaten aşk delilik değil miydi?
Bunca sene yanlış mı öğretildim?
Gözünü karartıp saçma bi cesaret katmaktı hayatadurup dururken gülmektiağlamaktısabahlara kadar uyur-uyanır dolanmak evin içindeher şarkıdan satırlar ezberlemekuygun sözleri benimsemek...ve bitmez sanmak herşeyigitmez sanmak sevdiğini...
Yine de koştum...
Dur desem ne farkederdi?
Gitmezmiydi?
Gözleri birdaha bedenimin herhangi ücra bir köşesine değmezmiydi?
Peki bu gidişonca gözyaşıma değer miydi?
Ardınsıra takılıkaldı gözlerim
Çekemedim önce..
Alışık değildim vedasız gidişlere
Dağıldımparçalandım hücrelerime
Yaş döktümkan döktüm gözlerimden...içimden!
Neyekime hiç düşünmeden
Belki ben sana hiç koşmadım
Belki ben sana hiç ağlamadım
Ne bileyim...
Belki sen bana hiç aşık olmadın
Sen giderken bir elvedaya razıyken
Artık tüm gelişlerine yabancıyım...
Soğuk kargo paketinden çıkan sıcak notuna dokunuyorum günlerdir
“Yaşamıma kattığın huzur ve hüzün için teşekkürler” diyen
milyonlarca anlamlar yüklü notuna..
Usulca okşuyorum kağıt parçasını parmaklarının değdiğini düşünerek.
Ben papatyalar dikiyorum ellerinin değdiği yere…
Bilirsin papatyaları daha çok severim güllerden..
Dokundukça üzerinde pembe çizgileri olan beyaz kağıda sana dokunuyormuş gibi oluyorum
Sana özlemime dokunmuş gibi
Sonra resimlerine bakıyorum tekerteker
Gözlerim bir an ellerine takılıyor yine
İnce
Şefkatli
Dost
Sevgili ellerine….
Kimi zaman yüzümde dolaşan kimi zaman karnımın sıcaklığında konaklayan
Kimi zaman ellerimden ayrılamayan bazen dudaklarımda dolaşan
Kimi zaman bedenimi keşfe çıkmış
Çocuk ellerine…
Birden en sevdiğimiz şiirleri okurken buluyorum kendimi
Defalarca okurken
Aklıma her kelimesini kazırcasına… Ahmed Arif’in “bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğümömrümün sebebiustamsevgilim”dizeleri dolaşıyor içimde…
İstanbul’u düşünüyorum sonra
En çok seninle sevdiğim
En çok seninle özlediğim istanbul’u
Soğuk bir kış akşamında bir kadeh şarabımızın ardından çocuk gözlerimizdeki hüzünle izlediğimiz istanbul’u
Sonra dağlar geliyor aklıma uzak dağlar
Hep beni alıp götürmeni düşlediğim senin yurdun dağlar….
Seni düşündükçe ne çok şeyi düşündüğümü fark ediyorum birden…
Ve seni nasıl kaybettiğimi…
Yavaş yavaş vazgeçiyorum senden
Kendimi öldürür gibi .
günüm
ardımı sana döndüğüm için
çok üzgünüm
tek isteğim ısıtmaktı biraz
renklerinle ezdiğin belimi
yorgunluğum
söz yeter sanıyorduk
açık konuşalım derken
kara sularına döndü başım
gecende yalanladın beni
taciz yedim sürüldüm açıklarına
az gittim uz gittim
bir iç deniz boğulmuyor neyse
iyi yüzdüğünden değil
zamanında poseydon torpillediğinden
o gün bu gündür hep aynı bu
bir dalga batınca diğerini büyütüyor
sözü baştan alalım biz de
ne gün olsun ne gece
mırıldanışını konuşalım anlamın
şarkıya zorlayalım sözü
zorlayalım zamanın akışını da
bir ağaç
dibinde dona kalmış kertenkele
ne kadar gerçekse
o kadar gerçektir
yeşilin uzanışı da
dallarıyla el açtığı göklere
ama ben kökleri savunacağım
kertenkeleden çözülüp
tırmanışı haykıracağım gövdeye
yeşili onayacağım
uzanıp okşanabilene dek
o gözüpek
o zihni açık mavi saçlara
kendini kendi enkazından sakın
bilmediğin acılardan bahsetme
bilmediğin savaşları başlatarak
gecenin karasında rengini yitirme
anlayarak düşleyelim an’ ı
bir daha yüzleştiğimizde
bir ağacı sev önce sürüngence
ismin üçüncü tekil ve çoğul halini anla
birinci tekil ve çoğuluna eziyet etme
anlaşırsak... böyle sevgiliyiz
ve böylelikle
doğru yerinden süzülürüz zamana
söz şarkılarında gün üzgün
günümüz bir an olsa bile
Biliyorum beni sarhoş sanıyorsunuz!... Saçma! Yani... ben fena halde sarhoşum ama sorun bu değil; ben içkiden sarhoş değilim. Sizi görünce içki başıma vurdu..