Huzur; Sarılmak, derim.
Hep bunu dedim, yine bunu derim…
Paylaşmak, derim adına.
Bir ekmeği bölmek ve suyu aynı bardaktan içebilmek…
‘Ağzının kenarında yemek kalmış,’ deyip gülebilmek...
Sonra banmak ağzının kenarına dudaklarını…
Çekinmeden konuşmak ve susmak bazen anlayıp...
Uyumak sonra aynı yatakta ve aynı yatakta uyanmak...
Ağlatmak biraz belki de huzur, ağlamak biraz da...
‘Nerdesin? Geç kaldın, merak ettim,’ diyebilmek.
Ya da yalan söylemek, ‘Telefonumun şarjı bitti,’ diye…
Özletmek biraz...
Birazdan fazla özlemek huzur...
İnanmak huzur, hem de âmâ gibi inanmak, körü körüne…
Önemsenmek ve önemsemek huzur...
Huzur, bölüşmek zamanı...
Huzur, atkıyı kendi ellerinle bağlaman boynuma...
Huzur, ‘Önünü kapat, üşütme;
hasta olursan bakmam,’ diyebilmek ama başında beklemek sabaha kadar…
Kızarak, severek ve ‘Ben sana demedim mi?’ diyerek.
En ufak değişikliği görebilmek huzur...
‘Seni seviyorum…’ dememek ama anlatmak sevgiyi alışılmamış bir şekilde…
Yüzünün koynunda uyumak demek huzur...