• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

Sürgün´ün Ask ve Sevgi Sayfasi

Bir akşam vakti oldu yine. Mum ışığının aydınlatabildiği kadar görebiliyordum. Kalemim satırlarda ilerlerken. Olduğundan büyük görünüyordu. Boylu boyunca uzanmış seni düşleyebildiğim kadar düşlüyordum.
Duygularım karmakarışık. Korkuyordum yazmaya, belki de yazamıyordum. Sana duyduğum gizil öfkeden. Sevmek, sevilmek ve sonunda terk edilmek.
Bunu bekliyordum senden. Çünkü sen de okuduğum masallardaki kahramanlardan farksızdın. Sen de onlar gibi kıymetini bilemedin sevgimin.

Bu değildi sana yakışan. Böyle olmamalıydı. Ne çare !Eskiden sendin umudum. Bu soğuk ve karanlık gecelerde, Dünyamı aydınlatan sendin
Oysa şimdi,Tek bir mum ışığı aldı senin yerini...
 
Gitmek isteyen an gelir geriye bakmadan gider.. Hayalıyle yaşanmıslıklarla kalıverirsin...Gidenden YAR dan geriye;Tırnaklarınla yüregindeki sevgiyi kazıyarak atmak kalır....

Gözlerin öylesine anlamsız bazen manidar bakarkı ....
Ayrılıklar yeni başlangıclara yeni bilinmez yollara savurur bizleri....
Yasam oldugu yerde durmuyor...

EN CAN ALICI OLAN İSE HAYAT SU GİBİ ELLERİMİZDEN KAYIP GİDİYOR.....

HER İNSANIN YÜREGİNDEKİ TERKEDİLİŞLERİ YADA ACILARI YÜREKTEN SÖZE DÖKEN SÖZLER KALIR GERIYE Tabiki onuda dökebilirsen..:(
 
Bir akşamüstü bir rüzgâr yapıştı belime, içtik beraber.
Sarhoşluk daha çok acıtır dedi, gözleri yaşararak.
Önce inanmadım.
Sonra kudurdu, kudurdu.
Başım döndü, bağırdım...

"Sen, giderken gülüm izlerini silmeyi unuttun.

Sen, giderken bitanem, bende bıraktıklarını almayı unuttun.
Sen, giderken aşkım, sen hâlâ bendeydin.

Çalan bir müzik parçasının sözlerinde unuttun kendini.
Bir ağustos akşamında unuttun beni ve seni.
Süzülen damlaların sıcaklığında,
Sensiz bir gecenin sabahındaki hıçkırıklarda unuttun seni.
Terasda içilen bir bardak çayda
ya da bir bardak birada unuttun.
Bir mangal ateşinin sonrasında, yanmış közlerde unuttun.
Beyoğlu'nun o güzel sokaklarında,
O ıssız kalabalıkda unuttun kendini.
Söylenen yalanlarda, 'iyi ki varsın'larda unuttun seni ve beni.
Geceleri baktığımız o yıldızlarda unuttun bizi.

Bir daha birlikde çıkamayacağımız kafede
çay bahcesinde, Papatya'da unuttun bizi.
Adını bir türlü koyamadığın
gelecekdeki güzel günlerimizde unuttun.
Beraber yakılan sigaralarda unuttun bizi.
Sen giderken bitanem,


SENİ BENDE UNUTTUN !!!."

 
sinsice gelir ayrılık..
apansız vurur hiç beklemedeğin anda..
gardını almanı beklemez..
en çok sevdiğin anda gelir birden bire..
en çaresiz olduğun anda gider ardına bile bakmadan..
umutların katili olur, faili belli..
ama kanıt yoktur ortada delil olarak sunulacak..
bir başına bırakır..
koca dünyada bir ben varım sanır insan..
derin bir sessizliğe gömülür..
kendi sessizliğinden yorulur kulakları..
beyin idrak yeteniğini kaybeder..
donakalır gözler..
eller soğur..
ayaklar çözülür..
ağız konuşmaz olur..
sadece kalplere iş düşer..
o da kendi içinde kırılır durur..
 
0unutma komsum gidenler geri dönmez :(((( dönsede öylesinedir :(



emegine yuregine saglik burayi ben gözden kacirmisim emegine saglikk
 
Gecenin zifiri karanlığından kara çalındı gözlerime
Oysa ben aydınlık bakardım senden yana
Şimde gecem gündüzüm kalmadı...sadece siyahım sana

Soğuk bir odayı bile ısıtırdı nefesinki nefesimle karıştığı an yangın çıkardı içimde.
Ellerimde birikmiş küllerden ibaretsin artık ömrümde...



Üflesem donarsın
Bıraksam uçarsın
Sen yanılgılarımın tam ortasındasın...

Yarım kalmışlık böyle bi'şey demek ki.Ve ıssızve yârsız...doğrultamıyormuşsun bedeni.
Gidene yas tutmak siyah giymek değilkaranlığın ta kendisiymiş...

Yalnızlığa dair kırık dökük mısralarım dışındadairliğim kalmadı hayata.
Tat yokkoku yokhaz yok...bu kimsesizlik y(ç)ok bana!
Yıpratırken bu sensizlik aciz yüreğimihâlâ gözlerinde ufak bir ışık görme niyetindeyim.



Açsaydın
Görecektin belki...
Sonsuz bekleyiş
Sonsuz acılar üretmiş
Geriye kalan sadece geceymiş...

Yolun başında da geceydi buralarsonunda da...Boşa giden onca sabahın ardından payıma düşeni gördükçe ben...sustukça sen...
Neyse...dert etme lütfen

Simsiyah bir geceydi...
Sİmsiyah bakışların...
Yüreğimi seni yutan karanlığa bıraktım....


 
İçimde garip bir telaş, yüreğimde tuhaf bir hüzün var bugün... Ellerimi buldum diyeyim, gözlerim kayboluyor; gözlerimi anladım diyeyim sözlerim karışıyor... Kime kızıyorum, kime kırılıyorum, bilmiyorum!!!
Sus pus bilgisayarın başına oturdum, yazıyorum yine... Düşünüyorum niye yanımda değil, niye, niye, niye... Bazen de düşünüyorum herşeyi, bir kişiye bağlayıp sevdadan deli divane olmak değil ki benimkisi, güzeli özlemek iyiyi sevmek aslında kimsenin bilmediği... Beni anlayacak mı bir gün, hiç bilmiyorum... Anlamayanları da bilmiyordu ki anlasın, o sadece küçük bir zaman diliminde kuşandığım sevdaydı, ben bilemedim bunu, belki de o biliyor, olmayacağını, olamayacakları, inadımın sonunun hayıra alamet olmadığını... Öfkem belki de ona değil, onsuz hayatın bana sunduğu sahnelere... O yok mu??? Yok!!! Zaten öyle biri de yok, değilmi??? Cevabım yok!!! Cevabım yok, yok, yok!!! Gelecekte olacak mı, olmayacak biliyorum!!!

Ama sevdanı öyle bir kuşanmışım ki üzerime, hayata karşı zırhım, insanlara karşı inadım, kötü ve çirkin olan herşeye karşı mücadelemi içimde sevdan dediğim kuşanmışlığımla sağlıyorum!...

Sen bunu nerden bileceksin ki, zaten bilseydin de bilemezdin, anlayamazdın beni...

Sen benim vazgeçemediğim İMKANSIZIMSIN!!!...


Belki de iki dünya bir araya gelse, beni dar ağacına götürseler vazgeçemediğim İMKANSIZIM... Bazen hayatın karanlığı ve zorlukları öyle yoruyor ki sana kaçıyorum ben de, yani masum yanıma... Kimi sevda diyor, kimi aşk, kimi özlem, kimi iyi olmuş, kimi güzel yazı...
AMA BİLMİYORLAR Kİ BEN İMKANSIZIMLA KONUŞUYOR, ONU ÖZLÜYORUM!...

Belki de konuştuğum kendimim, bunu bile bilmiyorum...

Sen bilirsin, kimi sevsem yanlıştı... "AŞK YANLIŞ SEVER " demiştim ya tıpkı öyle...

Yokluğuna alıştım, en çok korktuğum da buydu, yokluğuna alışmak... Ama yokluğunda yaşadıklarıma hala alışamadım... Bir yokluk ancak bu kadar yokluk olabilirdi...

SEN BİLMİYORSUN AMA O YOKLUKLA GELEN KİMSELERDE YOK ARTIK HAYATIMDA, KİMSEYİ İSTEMİYORUM ÇÜNKÜ...

Seni özlüyor muyum, özlüyorum, tıpkı çocukluğumu özler gibi, tıpkı ağlayarak yaşadığım aşk gibi,MASUMCA VE HALA BU YAŞA RAĞMEN ÇOCUKCA!...
 
Karanlık bir gecenin sessizliğiydi kaldırım taşlarına sızan..
Yalnız,yorgun ve bitkin..Yüksek gerilimli saatler yaşanıyordu ay ışığında..Ne kadar güzel parlıyor oysa..Önünden salına salına geçen teknoloji harikası metal kanatlı kuşlara aldırmadan..



Sensizliğin ilk sesi neydi hatırlamıyorum.En son ne zaman yemek yediğimi hatırlamadığım gibi..Yelkovan kavuşmuşmuydu yoksa akrebe?Bilmiyorum..Soluğun zamanın araladığı her noktadan içime ilmek ilmek işliyor bu gece..Kayan her yıldız seni bana getiriyor ve herdefasında çok yakınıma aynı anda çok uzaklara bırakıyor..Ruhum üşüyor..Kalemimden kan damlıyor.Her damla öfke oluyor,acı kokuyor..


Karanlık bir gecenin sessizliğiydi kaldırım taşlarına sızan..Ve adımlara sığmıyordu mesafeler..Ellerde umutlar,sıkışıp kalmış vuslatlar.Titreyen kelebekler vardı yapay çiçekler üzerinde ölmek üzere olan..


Oysa bir gece vakti yarin gül elinden tutup geçemeyeceksek o kaldırımlardan, ki ellerimizde patlayıp kalmış vuslatlarla..Başımızı kaldırıp bakamayacaksak ay ile bulutun kaygısız oynaşmalarına..Ve hala yapay olduğunu bilmeden mezar olarak seçilmiş bir çiçek üzerinde ölmeye çabalayan kelebeğe iç geçiremeyeceksek..Ne işe yarayacaktı bir kaldırım taşına düzülen övgülerin..

Gece bitti bitecek.Ne pakette kalan sigara nede meraklı bakışlar erteleyemeyecek bu gidişi..O yine bildiğini okuyacak.Veda bile etmeden geldiği gibi çekip gidecek bir başka coğrafyanın yalnız kalmış insanlarına..


Güneş doğuyor ve ben bu doğuma şahitlik eden sayılı insanlardan biri oluyorum..Ne heybetli geliştir bu YA RAB!!.. Eteklerinde kır çiçekleri,gizemli yüzler,serin soluklar..Avuçlarında tükenmek bilmez taze telaşlar..

Yok yokk!ihanete düşkün oluyor bu metal kanatlı kuşlar..Gece ay ile şimdi güneşle oynaşıyor..Onca masum gözü,bulutu da alet ediyor..


İnsanlar bir bir düşüyor kaldırımlara..Önceliği yorgun bedenleri,bakımsız elleri,düşünceli gözleriyle işciler alıyor..Yolları uzak,vakitleri kısa..Salına salına geçmek onların ne haddine!! İnsanlar bir bir düşüyor kaldrımlara..Topuklu pahalı papuçlarla..Yürekleri iflas etmiş pahalı insanlar... Herkes biryerlere gidiyor..Çocuk sesleri dev,korkunç ve hareket eden canavar seslerine karışıyor..yok olup gidiyor..

Bense gidenlerin ardından türküler söylüyorum..Sesim çığlık oluyor,martılar yetişiyor..Benim varamadığım yerlere onlar varıyor.Tir tir titriyorum..ruhum üşüyor..Isınsın istiyorum olmuyor! Beni yine yalnızlık vuruyor..

Zaman ne kadar çabuk akıp gidiyor..Karanlık bir gecenin sessizliğiydi kaldırım taşlarına sızan..Ve her sabah alt üst olan.....
 
ne yakınsın bana ne de uzak ...
elimden geleni yapıyorum ama elimden hiç bişey gelmeyişi elimden gelen tek şey oluyor ...
sadece seni özlemek seni beklemek bana ait...
benimle kalan kalbimin içindeki SEN oluyor..
bana sorsalar daha çok yanımdaki seni tercih ederdim ama..
olsun o küçücük kalpteki,kocaman yerin daha güzel daha özel bende..
kalbimde büyüyorsun alabildiğince..
gözlerimi kapadım şimdi..
sımsıkı yumuyorum..
açtığımda yanımda oluvericekmişsin gibi ama öyle olmuyor..
boğazıma kırk düğüm atılmış gibi yutkunamıyorum..
ki susayınca su bile içemiyorsun,sana hasret kalıp kavuşamadığım gibi...
sadece üstünden bir yağmur bulutu geçiyor,
senin rüyalarıma geldiğin gibi..
özledim seni artık ne telefon ne de rüyalar yetiyor..
artık kokunuda getirmiyor rüzgar
ellerin hep uzak..hep
farklı şehirlerdeyiz yine bişey değişmedi ama
özledim seni ...
özledim işte...!!

 
Telefonlarıma cevap vermeyeceksin…Cevap versen bile, öyle yorgun öyle
isteksiz çıkacak ki sesin, bir küfür gibi…

Sevmeyeceksin beni…Biliyorum bu şehri bana dar edeceksin…
Çünkü anladın; sevgimden tanıdın beni.O yanık, o hasta bakışımdan…Uçuruma
atlar gibi sevdalanışımdan…
Sevmek deyince, hemen ardından, ölüm, dememden anladın…
Anladın ve kardeşini bir kabustan uyandırır gibi çırılçıplak gerçeğe
uyandırdın beni; uyandırdın ve kaçtın…
Çünkü sen de benim gibiydin; sen de benim gibi seni sevmeyeni sevdin hep.Sana
acı çektireni…Seni aramayanı, telefonlarına çıkmayanı, çıkınca seninle bir küfür
gibi konuşanı sevdin…Sen de benim gibi seni incitip üzeni sevdin hep...


Bakışından hissettim bunu, kokundan, dokunuşundan…
Beni sevmeyecektin biliyorum ama…Ama, öyle susamıştımki kendim gibi birini
sevmeye…Öylesine muhtaçtımki gercekten incitilmeye, gercekten acı
çekmeye, kendim gibi birini özlemeye öylesine muhtaçtım ki, seni tanır tanımaz
çözüldüm…
Sana da olmuştur…Öylesine susamışsındır ki sevilmeye, kendin gibi birini
bulunca tutamaz kendini, herşeyi, belkide söylenmiycek her şeyi o an, garip bir
telaşla söylersin…
Hatta söylerken anlarsın, söylememen gereken şeyleri söylediğini
hissedersin, battığını, giderek çıkmaza girdiğini…Ama yine de engelleyemezsin
kendini tutamazsın.
Aleyhinde olabilecek herşeyi söylersin…Üstelik bunu anladıkca daha da
batırmak istersin kendini…Biraz daha zor duruma düşürmek…
Daha da kaybetmek, daha da dibe batmak istersin…Sanki bile isteye kendi
mutlulugunu kendi elinle bozmak istersin…Kendinden gizli bir öç alır gibi.
Sanki hiç mutlu olmak istemiyormuş gibi…Sanki hiç sevilmek istemiyormuş
gibi…
Bir tür gurur muydu bu?
Birgün nasılsa ve hiç olmadık bir anda alınıp kopartılmadan, kendi
ellerimizle onu yok etmek, bizim gibilerin mutluluğuna tahammül edemeyen bu
hayatta, bu hayatın zorba kurallarına bir tür başkaldırmak mıydı?


Bir şizofren çocuk tanımıştım bir gün.Tam karşımda
oturuyordu.gencecik, yakışıklı bir çocuktu.Şizofren olduğunu
biliyordu.Biliyordu iyileşemiyeceğini…İki de bir, önce kolunu uzatıp, sonra
avucunu açıyor; Mutluluk avuçlarımdaydı, yakalamıştım ama kaçtı
diyor, kaçtı, derken avuçlarını boşluğa kapatıyordu…
Hiç unutmuyorum, bu hareketi defalarca yapmıştı…


Yine hiç unutmuyorum; burjuvalara özenen bir ailede büyüdüm ben.Görgü kitabı
masanın üstünde dururdu hep.
Annem o kitabı defalarca ezberletirdi bize.Yemeğe nasıl oturulacak..çorba
nasıl içilir? Kaşık nerede, çatal nerede durmalı…Balık nasıl yenir? Peçete nasıl
katlanır…Sinemada nasıl oturulur…
Ben de eskiden senin gibi saftım.İnanırdım bu dünyada bile şölenler
olacağına…Bu dünyada anne, baba, kardeşler, bir sofrada lekesiz bir mutluluk
yaşayabilirler diye inanırdım…O kasvetli görgü kuralları kitabına rağmen
inanırdım…
Önce dilediğim gibi başlardı herşey.Herkes bir arada, sonsuz mutlu gibi…Sonra
birden hiç beklenmedik bişey olur, biri ağlayarak odaya kaçardı…İçerden, arka
odadan, ağlamaklı, sonsuz küskün sesler gelirdi; bıktım artık, bıktım, usandım
hepinizden, gideceğim buralardan, yetti artık! …
Ben de senin gibi saftım o zamanlar…Gidilecek neresi var dı ki derdim…İşte
hep birlikteyiz…Alemi var mı bu mutluluğu bozmanın? …
Sonraları çok sonraları anladım.Meğer biz, bizim aile, herkes, tesadüfen bir
araya gelmişiz tesadüften de öte…
Biz…bizim aile, herkes, aslında hiç istemeden, nedeni bilinmeyen bir zorunluluk sonucu bir araya gelmişiz…
Aslında biz bir araya gelmemek için yaratılmışız.
Hayatın en büyük yanlışıymış bizim bir arada olmamız! …
Evet cok geç anladım…
Bıraktım lekesiz mutlulukları; ben kavgasız, üzüntüsüz bir pazar sofrası
özlerken, aslında herkes…annem, babam, kardeşim o evden uzaklara, hiç dönmemek
üzere çok uzaklara gitmek istiyormuş…
Dünyanın en mutsuz otogarı…Dünyanın en imkansız istasyonuydu bizim
evimiz…Yıllarca uzaklara, cok uzaklara gitmek isteyip, bir türlü gidemeyenlerin
sonsuz bekleme durağıydı bizim evimiz…
İşte bu yüzden sevmek benim için bir tutsaklıktı, tuzaktı böylesi sevip
bağlanmak.Uzaklara cok uzaklara gitmek isteyenleri engellemekti.
Sevgi yüzünden bizim ailedeki hiç kimse istediği yere
gidemiyordu…Birbirimize duyduğumuz sevgi, aynı zamanda bizi birbirimize düşman
ediyordu…
Hem biz, bizim aile…Güneşli bir günde ansızın başlayan sağanak yağmurlar
gibiydik…
Bu yüzden hep hırçın, hüzünlü, kırgındık…
Bu yüzdendi, her şeyi, çok iyi gidiyor sanırken, içimizde yükselmesine bir türlü
engel olamadığımız o felaket duygusu…


Anlamıştım senin ailen de böyleydi…
Üstelik öyle severlerdi ki sizi, birgün hiç olmadık bir anda, aslında
istenmeyen çocuklar olduğunuzu söylerlerdi size! …
Sana ya da kardeşine…Tesadüfen dünyaya geldiğinizi…Beklenmedik bir misafir
olduğunuzu! …Aksi gibi, istikbaliniz için hiçbir şeyi esirgemediklerini
söyledikten sonra söylerlerdi böyle sıradan şeyleri! …
Sizin için…Senin için hiçbir fedakarlıktan kaçınmadıklarını söyledikten
sonra…
Senin de ailen benimki gibiydi…Güneşli bir günde ansızın başlayan sağanak
yağmurlar gibiydi…Bu yüzden sen de benim gibi böyle hırçın, hüzünlü, kırgınsın
her şeye…
Yıllar önce tanıdığım o şizofren çocuk gibi; tam mutluluğu yakalamışken
kaybetmiş gibisin hep…
Ben beni istediğim gibi sevmemiş olan annemin hayaletini arıyorum imkansız
kadınlarda…
Sen, seni istediğin gibi sevmemiş olan babanın hayaletini arıyorsun imkansız
erkeklerde…
Biliyorum ne ben o kadını bulacağım ne de sen o erkeği bulacaksın…
Ve ne acı ki, hep bizi sevmemiş olanları seveceğiz ikimizde…Ne acıki, hep bizi
incitip üzenlere bağlanacağız…Telefonlarımıza çıkmayanlara… Çıksa bile küfür
gibi konuşanlara sevdalanacağız…
Bizden bir çift güzel laf esirgeyenleri özleyecegiz…
Ölesiye, amansız seveceğiz onları…


Biliyorum, bu yüzden odan böyle…Güncelerin ortalık yerde…Kitapların
orada, burada…
Anıların saçılmış ortalık yere…Her şeyin darmadağın…
Biliyorum bu yüzden düzenden, adı düzen olan her şeyden nefret ediyorsun…Sen
de benim gibi; toparlayıp da ne yapacağım, düzenli olunca ne olacak; sonunda bir
gün biri gelip her şeyi, biriktirdiğim, düzenlediğim, üzerine özenle titrediğim
her şeyi daha önce hep olduğu gibi hiç beklemediğim bir anda savurup, bozup
gitmeyecek mi, diye düşünüyorsun…
Biliyorum, sen benim için hiç bir zaman ulaşamayacağım annemin
hayaletisin…Ailemdeki insanlar gibisin çok duygusal çok güçlü, çok yaralı…
Onlar da senin gibi seninkiler gibiydi…Aklı başında, mazbut insan rolünü
oynamaktan ve ertelenmiş düşleri yüzünden yorgun düşmüş, yarı çılgınlardı…Hepsi
yanlış evde ve yanlış bir yerde yaşadıklarını söylerlerdi…Düşleri çok
garipti…En kısa yolculuk bile onları yorduğu halde; okyanusları aşmayı ve başka
kıtalara gitmeyi düşlerlerdi…


Yine aradım seni, yoksun…bulsam, benimle küfür gibi konuşacaksın…
Bir kere çözüldüm sana…Bir kere sana senin gibi olduğumu hissettirdim…
Oysa baştan beri biliyordum; sen.seni sevmeyenleri seversin.Tıpkı benim
gibi…
Ama öyle özledim ki benim gibi birini sevmeyi…Öyle özledimki kendim gibi
biri tarafından incitilmeyi, üzülmeyi…
Yine aradım seni yoksun…Beni de birileri arıyor…Beni de kendi gibi birini
sevmeyi özleyenler arıyor…Kendi gibi biri tarafından incitilmeyi, üzülmeyi
özleyen birileri arıyor.
Hiç cevap vermiyorum…BEN SENİ İSTİYORUM, SENİ ARIYORUM…
Kayıtsızlığınla beni yok ediyorsun, geride sen kalıyorsun.Ama seni de biri
yok ediyor…
Aslında bu oyunda herkes birbirini yok ediyor…
Ben birilerini, o birileri başkalarını.Sen beni…Seni bir başkası…


Hem çok iyi biliyorum; beni sevsen bile hiç kapanmayacak bu yaram…


Seni biri sevse de hiç kapanmayacak bu yaran…
Hiç kapanmayacak! …Avuçların hep boşluğa kapanacak.Tıpkı o şizofren genç
gibi…
 
Geri
Top