İçimde bir yerlerde büyüyen, sevdaya dair bütün sözcüklere direniyor, susuyorum..
İnanılmaz ağırlaşıyor gitgide yükleri. Artık kaldıramayacağımı düşündüğüm bir anda, çöküyorum dizlerimin üzerine, ellerim toprağa değiyor. Bir kaç damla gözyaşı süzülüyor gözlerimden, düşüp karışıyor toprağa.
Çok güç te olsa kalkıyorum ayağa çöktüğüm yerden kendi kendime. Çünkü hiç bir el uzanmayacak tutunup kalkmam için, biliyorum...
Bir garip hüzün çöker insana,
El ayak çekilince.
Tek başına kalırsın dünyada,
Etraf sessizleşince...
Karanlık oyun oynar aklıma,
Gölgeler dans edince...
Esen rüzgarlar yüreğimde, üşütse de. Çöküp üstüme karanlıklara boğsa da beni gece , hiç bir yıldıza tutunamasam ayaklarından bile. Olmasa da sarılacak bir zerre umudum, bir küçük belkim.. Umrumda bile değil yalnızlık...
Hayat, tek başımıza başlayıp, tek başımıza sona erdireceğimiz bir hikaye belki de. Gelenler, gidenler, sevenler, terk edenler birer oyuncu sadece. Oynayıp kendilerine düşen rolleri, virgüller, noktalar koyup, kelimeler yazıp, cümleler kuruyorlar bu hikayede. Kimileri siliniyor, kimileri kalıyor öylece oldukları yerde..
İnan bu ev alışamadı,
Hiç bir zaman sensizliğe..
Şimdi sensizlik oturuyor,
Kalkıp gittiğin yerde...
İnan bana alışamadım,
Hiç bir zaman sensizliğe..
Şimdi sensizlik dolaşıyor,
Çıkıp gittiğin bu evde...
Ne yaptım da yoksun bunca zamandır? Herşey o kadar boş, o kadar anlamsız ki..
Belki de haşarı bir çocuk gibi, takılıp gitmişsindir bir bulutun peşine.
En büyük korkum da bu..
Sen yokken ya unutursam dünyaya bakmayı?
Issızlığıma ağlıyorum, sen yoksun, bende sessiz bir hiçlik.
Yalnızlığa elbet alışır bedenim,
Yalnızlıkla belki de başa çıkabilirim..
Herşeyi yaşayarak öğrenmedik mi?
Sevmeyi, sevilmeyi, terketmeyi, terkedilmeyi. Saplanan acıları yüreğimize, kanatarak bile olsa çıkarmadık mı saplandıkları yerden zamanla? Gitgide daha derinlere işleyen ağır sancılarımızı dindirip, alışmadık mı ince sızılara?
Gelişinle her hücremi sarıp, alsan bile aklımı olduğu yerden, atsan bile beni yanmalara,
Gidişinle çökse de yokluğun üzerime, ağır, taşınamayacak bir yük misali, gözlerimden yaşlar düşse de ardından, acısa da kanasa da yüreğim. Yananlar dönüşse de küllere, savrulsa da her bir zerresi ayrı bir köşeye,
Yine de her kapıyı çaldığında açmadım mı sonuna kadar sana? Hatta bazen kırıp bütün kilitlerini..
Hayat öğretmedi mi korkmamayı korkularımızdan? Kimi zaman çıkmazlara doğru yürüsek te, geriye döndürüp adımlarımızı, başlamadık mı yeniden en baştan?
Çok zor gelse bile, yaşar öğrenirim,
Sensizlik benim canımı acıtan...
Öğrendim yalnızlığı.. Her harfini birer birer benimseyip, sindirdim içime..
Gel gör ki, öğrenemedim sensizliğin baş harfini bile...
Aşk..
Acıtsan da beni, kanatsan da, sen hep kalacaksın tek harfi bile silinmeyecek olan kelimelerimin, en baş köşesinde...
İnanılmaz ağırlaşıyor gitgide yükleri. Artık kaldıramayacağımı düşündüğüm bir anda, çöküyorum dizlerimin üzerine, ellerim toprağa değiyor. Bir kaç damla gözyaşı süzülüyor gözlerimden, düşüp karışıyor toprağa.
Çok güç te olsa kalkıyorum ayağa çöktüğüm yerden kendi kendime. Çünkü hiç bir el uzanmayacak tutunup kalkmam için, biliyorum...
Bir garip hüzün çöker insana,
El ayak çekilince.
Tek başına kalırsın dünyada,
Etraf sessizleşince...
Karanlık oyun oynar aklıma,
Gölgeler dans edince...
Esen rüzgarlar yüreğimde, üşütse de. Çöküp üstüme karanlıklara boğsa da beni gece , hiç bir yıldıza tutunamasam ayaklarından bile. Olmasa da sarılacak bir zerre umudum, bir küçük belkim.. Umrumda bile değil yalnızlık...
Hayat, tek başımıza başlayıp, tek başımıza sona erdireceğimiz bir hikaye belki de. Gelenler, gidenler, sevenler, terk edenler birer oyuncu sadece. Oynayıp kendilerine düşen rolleri, virgüller, noktalar koyup, kelimeler yazıp, cümleler kuruyorlar bu hikayede. Kimileri siliniyor, kimileri kalıyor öylece oldukları yerde..
İnan bu ev alışamadı,
Hiç bir zaman sensizliğe..
Şimdi sensizlik oturuyor,
Kalkıp gittiğin yerde...
İnan bana alışamadım,
Hiç bir zaman sensizliğe..
Şimdi sensizlik dolaşıyor,
Çıkıp gittiğin bu evde...
Ne yaptım da yoksun bunca zamandır? Herşey o kadar boş, o kadar anlamsız ki..
Belki de haşarı bir çocuk gibi, takılıp gitmişsindir bir bulutun peşine.
En büyük korkum da bu..
Sen yokken ya unutursam dünyaya bakmayı?
Issızlığıma ağlıyorum, sen yoksun, bende sessiz bir hiçlik.
Yalnızlığa elbet alışır bedenim,
Yalnızlıkla belki de başa çıkabilirim..
Herşeyi yaşayarak öğrenmedik mi?
Sevmeyi, sevilmeyi, terketmeyi, terkedilmeyi. Saplanan acıları yüreğimize, kanatarak bile olsa çıkarmadık mı saplandıkları yerden zamanla? Gitgide daha derinlere işleyen ağır sancılarımızı dindirip, alışmadık mı ince sızılara?
Gelişinle her hücremi sarıp, alsan bile aklımı olduğu yerden, atsan bile beni yanmalara,
Gidişinle çökse de yokluğun üzerime, ağır, taşınamayacak bir yük misali, gözlerimden yaşlar düşse de ardından, acısa da kanasa da yüreğim. Yananlar dönüşse de küllere, savrulsa da her bir zerresi ayrı bir köşeye,
Yine de her kapıyı çaldığında açmadım mı sonuna kadar sana? Hatta bazen kırıp bütün kilitlerini..
Hayat öğretmedi mi korkmamayı korkularımızdan? Kimi zaman çıkmazlara doğru yürüsek te, geriye döndürüp adımlarımızı, başlamadık mı yeniden en baştan?
Çok zor gelse bile, yaşar öğrenirim,
Sensizlik benim canımı acıtan...
Öğrendim yalnızlığı.. Her harfini birer birer benimseyip, sindirdim içime..
Gel gör ki, öğrenemedim sensizliğin baş harfini bile...
Aşk..
Acıtsan da beni, kanatsan da, sen hep kalacaksın tek harfi bile silinmeyecek olan kelimelerimin, en baş köşesinde...